(Sayın Adnan Oktar'ın 28 Aralık 2009 tarihli Kral Karadeniz, Adıyaman Asu ve Ekin TV röportajından)
ADNAN OKTAR: 103. ayet, 2003’e bakıyor olarak görüyoruz aynı zamanda. “Sonra Biz, elçilerimizi ve iman edenleri işte diyor böyle kurtarırız;” diyor Allah. Yani iftiralardan, hakaretlerden, baskılardan, şiddetten kurtarırız. “…müminleri kurtarmamız” bak “müminleri kurtarmamız Bizim üzerimize bir haktır.” Cenab-ı Allah diyor; söz veriyorum diyor, müminleri mutlaka kurtaracağım diyor. İkinci bir yol yok Allah, Ben söz verdim diyor. Müminseniz mutlaka kurtaracağımız diyor Allah ama sabredeceksiniz diyor Allah. Yani olaylarla karşılaşacaksınız ama, sabredeceksiniz diyor. “De ki: “Ey insanlar, eğer benim dinimden yana bir kuşku içindeyseniz, ben, sizin Allah'tan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmiyorum, ancak ben, sizin hayatınıza son verecek olan Allah'a ibadet ederim. Ben, müminlerden olmakla emrolundum.” Peygamberimiz (s.a.v.) açıkça müşriklere bunu söylüyor.
“Ve: “Bir muvahhid (hanif) olarak yüzünü dine doğru yönelt ve sakın müşriklerden olma,” Yani tek bir Allah’a inan ve sakın müşriklerden olma. Yani üçlemeye, teslise, veya başka sapkın inançlara gitme diyor Cenab-ı Allah. 107. ayette “Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O'ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur.” Yani, her türlü zorluk, acı, bela Allah’tan gelir. Bana mahsus bir şey bu diyor Allah. Yani sen başka türlü düşünme diyor. Çünkü aslı yok, doğrusu sadece Allah’ın yaratmasıdır. “Ve eğer sana bir hayır isterse, O'nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O, bağışlayandır, esirgeyendir.” Mehdi (a.s.)’ye bakan yönü olarak bakıyoruz. “Allah sana bir zarar dokunduracak olsa,” Mesela hapse sokacak olsa, bunu ben yaparım diyor Cenab-ı Allah. Veyahut birileri baskı yapsa, birileri iftira, veyahut suikast yapılsa, ki Mehdi (a.s.)’ye yapılacaktır bunlar.
“..O'ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur.” Ben yaparım diyor, kaldırırım diyor. Seni hapisten ben çıkarırım, suikasti ben önlerim. Başına gelecek bir bela olduğunda onun etkisini de ben kaldırırım diyor Cenab-ı Allah.”...ve eğer sana bir hayır isterse,” seni İslam aleminin başına getirecekse, İslam’ı dünyaya hakim edecekse, “O’nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur.” Kimse bunu durduramaz diyor. Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin, ne iddia edilen Ergenekon Örgütü, ne masonluk. Bakın Allah açıkça söylüyor; “...bol fazlını geri çevirecek de yoktur.” Hiç kimse çeviremez diyor Allah. “Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir.” Yani bu hayrı kimi dilediyse ona isabet ettirir, evet. “O, bağışlayandır, esirgeyendir.” Hem korur, kollarım diyor, hem de günahlarınız varsa bağışlarım diyor Allah. 109. ayet “Sana vahyolunana uy” Kuran’a uy, Kuran’a göre hareket et. “Allah hükmünü verinceye kadar sabret.” Sakın telaş etme diyor. Sabret, bekle. Yani hastalıksa da, belaysa da, dertse de, hapisse de, iftiraysa da, değil mi, soysuzların oyunlarıysa, münafıkların hileleriyse de sabret. “O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.” Yani en hayırlı hüküm veren benim diyor Allah ve bana güveneceksiniz diyor Allah.
Sayın Adnan Oktar'ın 8 Şubat 2010 tarihli röportajından Yunus Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Hud (Yunus) Suresini açmışsın. 109. “Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O hükmedenlerin en hayırlısıdır”. Şimdi aynı zamanda bu Mehdi'ye hitap ediyor. “Sana vahyedilene uy”, Kur'ana uy, “Allah hükmünü verinceye kadar”. Yani bir süre var, belirli bir süre var. Kırk sene, elli sene neyse de Cenab-ı Allah onu bekle diyor. “Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O hükmedenlerin en hayırlısıdır”.
107- “Allah sana bir zarar dokunduracak olsa onunla başka bunu senden kaldıracak yoktur”. Hakikaten. Değil mi? İnsanlara hastalıklar geliyor, olaylar geliyor. Ne bileyim Türkiye'nin başında mesela Darwinizm belası vardı. Komünist bela vardı. Türkiye gitti deniyordu ya 1980'lerde. Ben 77'lerde falan. Herkes bitti deniyordu Türkiye'ye. Yani komünistlerin eline geçti kabul ediliyordu. Ya iç savaş çıkacak diye düşünüyordu. Türkiye o yönden gidecek. Kardeş kardeş kıracak. Ya komünist iktidarı olacak diye düşünüyordu. Bak “Allah sana bir zarar dokunduracak olsa”, Allah verdi onu. “Ondan başka bunu senden kaldıracak yoktur”, ve Allah kaldırdı. “Ve eğer sana bir hayır isterse”, hakimiyet, güç, “onun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bunu isabet ettirir”. İnşaAllah. Mehdi ise Mehdi'ye, Hz. Mesih ise Mesih'e. “O bağışlayandır, esirgeyendir”.
Sayın Adnan Oktar'ın 9 Şubat 2015 tarihli sohbetinden Yunus Suresi ile ilgili ayet açıklamaları.
ADNAN OKTAR: “Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O'ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur.” Mesela bir hastalık veyahut baş ağrısı, diş ağrısı, beli ağrır, boynu tutulur veyahut kanser olur, ülser olur, onu Allah getirir. Kanser hücresine Allah “hadi” demeden kanser hücresi harekete geçmez. Yoksa her gün hareket ediyor kanser hücreleri vücutta her gün. Her gün Allah’ın izniyle o öldürülüyor. Cenab-ı Allah ona müsaade etmiyor. O izin istiyor, Allah izin vermiyor öldürülüyor. O izin istiyor Allah izin vermiyor öldürülüyor, her gün ama her gün. Ama bir gün izin istiyor, Allah izin veriyor. 2-4-8-16 çoğalıyor, ya ilaçla şifa buluyor veyahut onu alıp götürüyor.
“O'ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur.” Allah kaldırır. “Ve eğer sana bir hayır isterse” bir iyilik bir güzellik, “O'nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur.” Yani şunun engellemesi bunun engellemesiyle, kıskanmasıyla, haset etmesiyle bunu durduramazsınız diyor. “Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir.” Musibet; musibet deyince, insan hep kötülük biliyor musibeti. Musibet, isabet eden demektir. Allah katında isabet eden. Mesela bazen zenginlik isabet eder, güzellik, sağlık, sıhhat isabet eder, bazen de bela ve hastalık isabet eder, her ikisini de Allah yapar. “Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir.” [Yunus Suresi, 107] Yani öyle rastgele olmaz. Mesela bakarsın birisinin bir gün boynu ağrır, o geçer kolu ağrır. Diyor; “bir türlü bu bitmiyor.” Halbuki özel yapıldığının farkında değil. Sen buraya imtihana geldiğin için, bak bir mucize olarak dünyada kesintisiz hastalık veriliyor kesintisiz.
Diyor ertesi gün; “ayağım burkuldu” diyor, “Allah Allah bir türlü bitmiyor” diyor. Bitmez, imtihan olduğun için bitmez ama kullarından dilediğine isabet ettirirken dayanacağı kadar, tahammül edeceği kadar veriyor, bu da ayrı bir mucizedir. Mesela kanser hastası olur, o dayanabileceği kadar acı çeker. Dayanacağının üstünde acı çekmez. Sen acı çekiyor zannedersin, bazen vefat etmiştir. Derler ya ‘yüzünün nuru gitmiş bir şey olmuş’ derler. Hastanede bizim tanıdıklarımız olurdu gidiyorduk, bir kere vardı öyle trafik kazası geçirmişti, baktık hakikaten ölü yüzü gibi, ölmüş gibi bakıyor, şuuru kapanmış. Eşi de vardı dedi ki; “yüzünün nuru gitmiş” dedi. Yani öldüğünü ima etti, “ölmüş” dedi. Öyle de olabilir, konuşur da ölü, ölebilir yani.
“De ki: “Ey insanlar, şüphesiz size Rabbinizden hak gelmiştir. Kim hidayet bulursa, o ancak kendi nefsi için hidayet bulmuştur. Kim saparsa, o da, kendi aleyhine sapmıştır.” [Yunus Suresi, 108] Çünkü kaderi bilmediğinde sürüneceksin, acı çekeceksin. Ama kaderi bilirsen sana Allah bereket veriyor, nimet veriyor, ibadet oluyor. Çünkü her an tevekkül etmek, her an namaz kılmak gibi. Mesela her an Allah’tan geldiğini biliyorsun. Mesela farz edelim dişi ağrıyor, “Allah’tan geliyor” diyor, ibadet oluyor. Bir nimet geliyor mesela bir yiyecek geliyor, “Allah’tan geliyor” diyor, nimet. Bir nimet aldığında, yediğinde, tattığında o ibadet olur. Ama mesela lokantaya gidiyor, “oh, arkadaşım bana yemek ısmarladı” diyor. Haberi bile yok Allah’ın verdiğinden. Bütün gücüyle o yemeyi yiyor. Orada sevap kazanmaz. Şükretmediği için bereket üstünden gider. Nimet kalkar. Şükrederse nimet artar.
Bunu bilmediği için küfür ve ehli delalet her gün sürünür. Her gün ağlanır. Kazanamıyoruz, sürünüyoruz, yandık, bittik, piştik, kavrulduk. Başka bir konu duymaz. O yüzden hanımıyla kavga eder, kendi kavga eder, bağırır, çağırır, öfler, püfler. Halbuki her saniyesini Allah yaratıyor. Allah sürekli yanında, sürekli onu görüyor, izliyor ve duyuyor. Ve her anını yaratıyor. Diyor ya Cenab-ı hz. Musa’ya, şeytandan Allah'a sığınırım. “Ben seni izliyorum”, diyor. “Görüyorum ve duyuyorum”, diyor. “Git diyor. Firavun'a. Çünkü o azdı diyor. Ona yumuşak söz söyle. Halim söz söyle. Belki korkar Allah'tan”, diyor. Yani halini değiştirir. Ama belli yani olmayacağını da biliyor Cenab-ı Allah. Ama peygamberini orada imtihan etmiş oluyor. Git diyor. Yoksa ne yapacağını biliyor Firavun'un. Ne cevap vereceğini biliyor.
Çünkü Tevrat'ın yazılımı dünya kurulmadan önce var Tevrat. Firavun sonra. Oradaki konuşmalar? Daha dünya yaratılmadan önce var. Tevrat'ın konuşmaları. Oradakiler? Binlerce, milyonlarca sene sonra oluyor. Allah'ın sanatını bilmek, büyüklüğünü bilmek Allah'tan bereket getirir. Sıkıntıyı alır, ferahlık meydana getirir. Allah bir şekilde unutulduğunda acı, azap insanın yakasına bırakmaz. Bir kısım mesela akıllı genç kızlar var yeni eğitilen, yeni yetişen. Allah'la sürekli bağlantı halinde. Mesela sürekli şükrediyorlar, nimete hamd ediyorlar. Hep düzel kalıyor genç kıza ben dikkat ediyorum. Izdırap çekmiyorlar. Mesela bakın bazı mağazanın şeyler oluyor. Mescitler oluyor büyük mağazadan. Burada namaz kılıyorlar. Mesela yanlarında bir başörtüler oluyor başlarına bağlayanlar. Tabi orada gelenek olduğu için bağlamaları gerekir. Çünkü onu yanlış anlar gören başka türlü düşünebilir.
Dolayısıyla o genç kızlarına Allah bir bereket ve ferahlık veriyor. Tabi hastalık da gelir, rahatsızlık da gelir ama tevekkül ettikçe onda yine bir ferahlık, bir huzur ve bereket olur. Her Allah unutulduğunda ızdırap ve acı insanın peşini bırakmaz. Allah zaten ana konuların üstünde duruyor dikkat ederseniz Kuran'da. Bana tevekkül edin, benim her şeyden haberim var. Millet istiyor ki, teknik konular anlatılsın, böyle bilimsel konular anlatılsın. Zaten onu yaratan Allah. Biti teknik konu, dediğim konu sürekli değişiyor zaten. Mesela daha önce klasik fizik vardı. Sonra kuantum fiziği çıktı. Sonra o da aaa diyor pardon yanlışmış diyorlar falan. Evet.
ENDER DABAN: Bir ayette, şeytandan Allah'a sığınırım. “Kim kendisini Allah'a teslim ederse artık o korkmayan bir kulptan yapışmış gibidir”, diyebilir.
ADNAN OKTAR: Ne kadar güzel. Uhretül vuska, Allah'ın kopmaz koparılmaz ipi. Hablullahül metin, kopmaz koparılmaz ip. İhtinasıratın müstakim. Allah'ın dost doğru yolu. Kur'an'a tam uymak. Kur'an karmakarışık değil. Birçok yerde tekrarlar vardır. Çok fazla tekrar vardır Kur'an'da. İyi anlaşılması için. Çünkü Kur'an'a mesela şimdi insan geliyor açıyor. Açtığında iki üç sayfasını okumuş olsa Kur'an'ın bütününü okumuş gibi oluyor. Hep ana konuların tekrarında çok büyük hayır oluyor o yüzden. Mesela birçok önemli konuyu kaçırmamış oluyor. Ya tevekkülden bahsedilir, ya Allah'a teslimiyetten bahsedilir ama tekrar tekrar. Mükerrer, tekrarat diyor Bediüzzaman, hikmetli tekrarat. Bazıları da onu dinsizlik sebebi olarak alıyor. Ya diyor sürekli tekrar ediyor. Tekrar senin anlaman için ve Kur'an'a kolay ulaşman için. Bir hikmetle yaratılıyor. Bir şey yapamıyorsun. Günde 30 kere tekrarlanıyor. Yine kavramıyorsun işte. Tekrar olduğunu da iyi anlıyorsun. Faydası o.