Yunus Suresi, 61-66, 86-101 Ayetlerinin Tefsiri

(Hz. İsa (as) göklerde, Hz. Mehdi (as) yerdedir. Gücün tamamı Allah'ındır. Üzülmek haramdır.)

 

(Sayın Adnan Oktar'ın 28 Aralık 2009 tarihli Kral Karadeniz, Adıyaman Asu ve Ekin TV röportajından)

ADNAN OKTAR: Şeytan’dan Allah’a sığınırım. Yunus Suresi’nde. “Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur’an’dan okuduğun herhangi bir şey.” Mesela şu an biz Kuran okuyoruz değil mi, şeytandan Allah’a sığınırım. “Onun hakkında Kur’an’dan okuduğun herhangi bir şey, sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona iyice daldığınızda biz sizin üzerinize şahitler durmuş olmayalım.” Yani şu an Ben sizi seyrediyorum diyor Allah. Şu an Allah bizi seyrediyor ve dinliyor. Zaten bizi konuşturan da Allah. “Yerde ve gökte hiçbir şey zerre ağırlığınca Rabbinden uzakta saklı kalmaz.” Yani atom da, atomun içindeki elektronlar da, protonlar da hepsi Benim bilgim dahilinde diyor Allah. “Bunun daha küçüğü” bakın daha da onun küçüğü de, yani artık fotonlar da. “…daha büyüğü de yoktur ki O’nun katında kayıtlı olmasın.” Hepsi Benim katımda kayıtlı, sabit biliniyor diyor Allah. MaşaAllah.

66. ayette “Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah'ındır.” Bir yönü de Mehdi (a.s.)’ye ve Hz. İsa (a.s.)’ya bakıyor. Hz. İsa (a.s.) göklerde, Mehdi (a.s.) de yerdedir ona bakıyor inşaAllah. “Haberiniz olsun;” diyor Cenab-ı Allah 62. ayette; “Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.” Bu aynı zamanda Mehdi (a.s.)’ye ve talebelerine bakıyor. Çünkü onlar için korku yoktur ve mahzun da olmayacaklar. Yani zorlu ortamlara girecekler, çatışacaklar fikren, ama hiçbir şekilde mahzun olmayacaklar. “Onlar iman edenler ve (Allah'tan) sakınanlardır.” Hem iman ediyorlar, hem Allah’tan sakınıyorlar. “Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır.” Müjde nedir? Hz. İsa (a.s.)’nın inişi, dünyada İslam’ın hakim oluşu, adaletin tesisi, huzurun, barışın ve kardeşliğin gelmesi, değil mi, dünya hayatında. Ahiret’te de Mehdi (a.s.) de, Hz. İsa (a.s.) da talebeleri de cennetteler inşaAllah. “Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.” Mesela hadislerde bildirilmişse Mehdi (a.s.), bunda değişiklik yok diyor Allah. Hz. İsa (a.s.) inecek dediysem, bunda da değişiklik yok inecek diyor Cenab-ı Allah.

“Onların sözleri seni üzmesin.” diyor Peygamberimize (s.a.v.) Cenab-ı Allah. İftira ediyorlar, hakaret ediyorlar, komplo yapıyorlar, ahlaksızlık yapıyorlar o zamanın iti kopuğu, çakalı. “Şüphesiz 'izzet ve gücün' tümü Allah'ındır. O, işitendir, bilendir.” Yani bu izzeti nefsine ağır gelmesin diyor Cenab-ı Allah. Gücün tümü Allah’ındır. Bak onlar bir şey oluşturuyorsa diyor, onu Ben yaratıyorum diyor Allah. Bak, izzeti nefsine ağır gelmesin. Arkasından diyor ki Allah “gücün tümü Allah’ındır.” Yani onlara da o gücü veren de Benim diyor. Seni imtihan ediyorum diyor. Bunu demek istiyor diyor Cenab-ı Allah. “Onların sözleri seni üzmesin.” Bu farzdır, yani üzerse harama girmiş olur. Muhkem ayet, muhkem hüküm. Yani hiçbir şekilde üzülmemesi lazım. Üzüldüğünde harama girmiş olur. Aynı şekilde Mehdi (a.s.)’ye bakan bir ayettir bu. Çünkü Mehdi (a.s.)’ye de çok fazla iftira edilecektir, çok fazla aleyhine konuşulacaktır. O zaman biz de diyoruz ki Mehdi (a.s.)’ye: “Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz ‘izzet ve gücün’ tümü Allah’ındır.” Senin karşılaştığın bütün olaylar Allah’ın izniyle oluyor diyoruz inşaAllah Mehdi (a.s.)’ye. Zaten Allah sonra da 66. ayette diyor ki: “Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah'ındır.” Mehdi (a.s.) de, İsa (a.s.) da Allah’ın kontrolünde diyor Cenab-ı Allah inşaAllah.

86’da; “Ve bizi, kafirler topluluğundan rahmetinle kurtar.” 86’da bir olay var demek ki. Yani 1986’yı işaret ediyor. “Ve bizi, kafirler topluluğundan rahmetinle kurtar.” Bir azap ve zorluğa işaret var. “Musa ve kardeşine” Bu ayetler de Mehdi (a.s.)ve Hz. İsa (a.s.)işaretler var inşaAllah. İkinci anlamı açık olan anlamıdır, ikinci anlamını da ayrıca veriyorum. Üçüncü, dördüncü, beşinci anlamları da var. “…vahy ettik: “Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın,” Mehdi (a.s.)’ye yönelik nedir? Bulunduğu yerde Müslümanların evleri olsun. Kardeşlerinizin evleri olsun, evler açın. “..evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan yerler yapın.” O evlerde Allah anılsın, ibadet edilsin. Allah’a adayın o evleri diyor Allah. “ve namazı dosdoğru kılın.” Beş vakit, tam tadili erkan’la Peygamber Efendimizin (s.a.v.) tarif ettiği gibi namazı kılın “...ve Müminleri de müjdele” diyor. Biz de ne diyoruz? Dünyada hakimiyet ahirette cennet var inşaAllah diyoruz. Ama hepsinin üstünde aslolan Allah’ın rızasıdır diyoruz. Allah’ın rızası için gayret edelim diyoruz inşaAllah. Mehdi (a.s.)’ye bakan yönü de odur inşaAllah.

90’da: “Biz, İsrailoğulları'nı denizden geçirdik;” Mehdi (a.s.) de denizden geçecektir hadis var biliyorsunuz, kuru bir yol açtığı yoldan diyor yani Boğaz köprüsünden geçip İstanbul’a geleceğine dair hadis var. Yani bu şekilde açıklamıyor hadis ama, hadisin üslubundan anlıyoruz. Çünkü kuru bir yoldan geçerek boğazı geçer diyor Mehdi (a.s.). Kuru yol Boğaz köprüsüdür, başka bir yol yok. “Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü.” Hz. Musa (a.s.)’nın peşine düşüyorlar Firavun ve askerleri. Ahir zamanda Mehdi (a.s.)’ye bakan yönü de Ergenekon Örgütü, masonlar, dinsiz, bir kısım ateistler, Mehdi (a.s.)’yi ve Hz. İsa (a.s.)’nın rahatını, huzurunu, şevkini, mücadele azmini kırmak için ona karşı mücadele verecekler. Aynı zamanda da münafıklara da bakıyor. Çünkü Mehdi (a.s.)cemaatinin içinde münafıklar da çıkacaktır. Kendi içerisinde münafıklarla da mücadelesi de, onlara da bakıyor. “Andolsun, Biz İsrailoğulları’nı, hoşlarına gidecek güzel bir yerde yerleştirdik”

93. ayet. Mehdi (a.s.)’ye bakan yönü nedir? İstanbul gibi güzel bir yere yerleştirecektir Mehdi (a.s.)’yi. Hatta denizin kenarında diyor bayrağı diker diyor. Demek ki denizin kenarında olacak Mehdi (a.s.)’nin evi yahut yeri ne ise. Değil mi? Güzel bir yere yerleştirecek Cenab-ı Allah inşaAllah ona bakıyor inşaAllah. “..temiz şeylerden kendilerine rızık verdik.” Mehdi (a.s.)’nin temizliğe verdiği önemden de bahsediyor. Müslümanların temiz olmasının önemine dikkat çekiyor. Çünkü Allah müminler temizdir diyor Allah, Tahir’dir. Bulunduğu yeri de temizle diyor Peygamber Efendimize (s.a.v.) Cenab-ı Allah. Üstünü temizle diyor. Müslümanın üstü başı, eli, yüzü, vücudu, olduğu her yer temiz demek oluyor. Bu Allah’ın emri, farzdır. Mesela diyor ki Cenab-ı Allah.

101. Ayet, ki 2001’e bakan bir ayet olarak görüyoruz aynı zamanda. “De ki: “Göklerde ve yerde ne var?” Yerde Mehdi (a.s.) var, gökte de Hz. Mesih (a.s.) var. İnşaAllah. “Bir bakıverin.” diyor Allah. “İman etmeyen bir topluluğa apaçık ayetler ve uyarmalar bir şey sağlamaz.” İmansızlar bunlardan etkilenmezler diyor Allah. Açık yani istediğiniz kadar uyarın, etkilenmezler diyor Allah.

 


Yunus Suresi, 61-66, 69-70 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 4 Haziran 2010 tarihli röportajından Yunus Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Senin içinde olduğun herhangi bir durum,” mesela biz burada duruyoruz, “onun hakkında Kuran'dan okuduğun herhangi bir şey” mesela ben Kuran’dan bir bölüm okuyorum, değil mi şu an? “ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki,” Allah için tebliğ yapıyoruz, değil mi? “Ona (iyice) daldığınızda,” dikkatinizi verdiğinizde, “Biz de sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım.” “Ben sizi şu an seyrediyorum” diyor Allah. Şu anda da bizi seyrediyor Allah ve dinliyor ve bizi konuşturuyor. “Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz.” Yani buradaki atomların dönüşüne varıncaya kadar, “hepsi Benim bilgim, kontrolüm dahilinde” diyor Allah. “Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın.” “Nötronların, protonların dönüşüne varıncaya kadar hepsi kaderde bir kitapta yazılıdır” diyor Allah. Levh-i mahfuz’da, inşaAllah. “Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah'ındır.” Göklerde kim var? Hz. İsa (a.s.) var. Yerde kim var? Mehdi (a.s.) var. Kime ait bu insanlar? Allah’a aitler. Değil mi? Onlardaki sudur eden güç Allah’ta, inşaAllah. Tabii ayetin işari anlamı. Yoksa, bu çok geniş anlamlı bir ayet. İkinci işari anlamını söylüyorum.

“Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.” Yani Mehdi (a.s.), Hz. İsa (a.s.), her kim olursa olsun; mümin olan, veli olan kim varsa Allah kesin garanti veriyor; “onlar için korku yoktur” diyor Allah. Çünkü bir tek Allah’tan korkuyor onlar, hiçbir şeyden korkmazlar. “Mahsun da olmayacaklardır” diyor Allah. Yani hüzünlenmezler, üzülmezler, korkmazlar. Mümin alametidir bu ama “Allah’ın velileri için olan bir durum bu” diyor. Eğer mümin hüzünlenmiyorsa ve Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmuyorsa Allah’ın velisi olduğuna dair bir alamet oluşmuş demektir. Yani ciddi bir alamet oluşmuş demektir. Bak, Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmadığını kendi görüyorsa, Kuran’ın ifadesine göre “mahsun da” olmuyorsa, hüzünlenmiyorsa, velayet alameti oluşmuş oluyor. İnşaAllah. Ümit ve korku arasında olabilir ama bir alametin oluştuğu da net, inşaAllah.

Bak, Allah detay veriyor; “onlar iman edenler” bir kere iman edenler, “iman edenler ve (Allah'tan) sakınanlardır.” “Helale, harama dikkat ederler” diyor Allah. “Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır.” Burada tam anlamıyla Mehdi (a.s.) de tarif edilmiş oluyor, Hz. İsa (a.s.) da tarif edilmiş oluyor. Çünkü müjde var dünya hayatında; Mehdi (a.s.) için de, Hz. İsa (a.s.) için de. Ahirette de her ikisi de inşaAllah, Allah’ın dilemesiyle Cennetteler. “Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.” Bak, kurtuluş demiyor Allah, “büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” Eğer gerçek mutluluğu arıyorsanız, bu bilginin içinde olduğunu anlamanız gerekiyor diyor Allah. Yani buna da işaret var. Tabii biz mutlu olalım diye iman etmeyiz. İman ettiğimiz için mutlu oluruz ama iman eden de hem kurutuluş içinde oluyor gerçek anlamda, bir de mutlu oluyor. Yani bu da bir velayet alametidir. Yani mutlu olmaz. Yani mutluysa hüsnü zannetsin, inşaAllah.

Bakın “korkmuyor Allah'tan başka, hiç kimseden. Mahzun olmaya üzülmüyor ve mutlu”. Zaten bu imanın gereğidir. Bir insan yüce Allah'a tam teslim olduğunu biliyorsa, her şeyin ondan olduğunu biliyorsa, bütün tecellilerin ondan olduğunu biliyorsa, neye üzülebilir? Yani nasıl yapsın bunu? Normal bir akılla bunu yapamaz ki bir insan. Ve nasıl korksun başka bir şeyden? Çünkü mesela elinde baltayla birisinin geldiğini düşünelim. Allah yaratır, onu da Allah yaratır. Korkulacak olan Allah'tır. Sen sebebe sarılırsın. Ama mümin korkmaz. İnşaAllah. Bakın, Kur'an için Allah sırları nasıl gizlenmiş dikkatlice bakmayan bunu göremez. “İşte büyük kurtuluş”. İnsan hep kurtulmak peşinde değil mi? Mesela acıdan, elemden, sıkıntılardan, zorluklardan kurtulmanın peşinde değil mi insanlar? Evet. Her zaman. Her insan da var.

Allah diyor bak, “işte büyük kurtuluş ve mutluluk budur”. Kurtulmak istiyorsanız budur diyor Allah. Kurtuluş arıyorsanız. Bak, “onlar iman edenler ve Allah'tan sakınanlardır”, diyor. Allah'tan sakınacak. Gerçek imanı bulacak. Allah'ı arayan bulur. Aşk da talep ederse Allah ona o imanı verir inşaAllah. Bakın arkasından diyor ki Allah, “onların sözleri seni üzmesin”. Şimdi yukarıya bakıyoruz ayete. “Mahzun olmayacaklardı”, diyor. Burada ne diyor Cenab-ı Allah? “Onların sözleri seni üzmesin”. Demek ki mümin, insanların sözlerinden dolayı üzülmez. Bu bir hastalıktır. Bozukluktur. “Şüphesiz izzet ve gücün tümü Allah'ındır”. Yani izzeti nefsine ağır yeden bir şey olduğunda veyahut güçsüz olduğunu düşündüğünde bunu yanlış düşünmüş olursun diyor Allah. Bütün güç bana ait diyor ve izzet de bana ait diyor. İzzet vermek de bana aittir. Yani onur ve şerefi ben veririm diyor Allah size. Değil mi? Güç de tamamen benim kontrolümdedir diyor. Bana aittir diyor. Ve işitenim ben diyor. Bak, “o işitendir ve bilendir”, diyor. Hepsini ben bilirim diyor Allah. Ve bütün konuşmaları ben işitiyorum diyor Allah. Yani benim bu gücümü, vasfımı çok iyi bileceksiniz ve unutmayacaksınız diyor Allah.

“Haberiniz olsun”, diyor. Bak Allah haber veriyor. Haberiniz olsun. Dikkat çekiyor. “Şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var, tümü Allah'ındır”. Yani bir kul diyecek ki ben de Allah'a aitim diyecek. Yani kendine ait olduğuna inanmayacak. Çünkü bedenini kendi mülkü malı zannediyor insanlar. Allah bana ait diyor bedeniniz. Ruhunuz da bana ait diyor. O zaman ne oluyor? Niçin ölüm anında bağırıyorsun? Allah'a ait değil mi o beden? E alıyor. Ruh Allah'a ait değil mi onu da alıyor. Sana ne oluyor o zaman? Değil mi? Sana sormadığına göre verirken o bedeni. Değil mi? Sormadı. Ruhunu verirken de sana sormuyor. Sahibi kimse. Hüküm onundur. Değil mi?

“Allah'tan başkasının tapanlar bile şirk koştukları varlıklara ve güçlere gerçekte uymazlar. Onlar yalnızca zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler”. Hem darwinistlere hem materyalistlere bakıyor hem de nefsini put edilenlere de bakmış oluyor. Ayet. “Çünkü yalan söylüyor”. Bu beden bana ait diyor. Sana ait değil Allah'a ait. Ruh da bana ait diyor. Sen nasıl beden yapacaksın? Bedeni kendin mi yaptın? Yok. Bir yerden mi buldun sen? Yok. Allah sana verdi. Allah'a ait. Ruh. Ruhdan zaten size az bir bilgi verildi diyor Allah. Ruh hiç açıklanamıyor zaten. Bilim adamları hepsinin felç oldukları nokta ki ruh asıl insandır zaten. Darwinistler asıl insandan bahsetmiyorlar da. Kalıptan bahsediyorlar. Etinden bahsetmeye başlıyor. Kemini bahsediyorlar. Etinin kemiğinin nasıl olduğunu anlatıyorlar. Eti kemiği, morgda da var eti kemiği. Kasapta da var. Et kemikte bir şey yok. Asıl insan ruhtur. Değil mi? E sen bize ruhu anlat. E biz o konuda bilgimiz yok diyor. E o zaman hiç konuşmaman lazım. Değil mi? Bedenini zaten açıklayamıyorsun. Bedeninde de sadece yalan söylüyorsun. Başka bir şey yok. Tesadüf yalanı söylüyorsun. Beden nasıl oldu diyoruz. Protein nasıl oldu? Tesadüf. Hücre nasıl oldu? Tesadüf. Şu nasıl oldu? Tesadüf.

“Onlar ancak zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler”, diyor Allah'ın. Zan ve tahmin. Herhalde tesadüfen oldu diyorlar. Bu bir zandır. Tahmin. “De ki; “Allah hakkında yalan uydurup iftira edenler kurtuluşa ermezler”. Bakın hep Allah kurtuluştan bahseder Kur'an'da. İnsanlar da kurtuluşun için sanki müphemmişler. Halbuki Allah insanların kendi kurtuluşunu bahsediyor. Dolayısıyla toplumun ve dünyanın da kurtuluşunu bahsetmiş oluyor. İnsanlar hep bir kurtuluş arayışı için değil mi? Kendilerini kurtarmaya çalışıyor. Toplumu kurtarmaya çalışıyor. Ailesini kurtarmaya çalışıyor. Sevdiklerini kurtarmaya çalışıyor.

Allah diyor ki, “de ki; “Allah hakkında yalan uydurup iftira edenler kurtuluşa ermezler”. Darwinistler o yüzden hakim oldukları ülkelerde o milleti, o insanları mahvedip batırıyorlar. Ve o toplum kurtuluşa ermiyor. Ne manen ne maddeten batmış oluyorlar. Ne diyor Allah? “De ki”, şeytandan Allah'a sığınırım. Söyle diyor Allah onlara. “Allah hakkında yalan uydurup iftira edenler”. Nasıl yalan söylüyor? Tesadüfen oldu diyor. Allah, “ben yarattım”, diyor. O da tesadüfen oldu diyor. “Allah hakkında yalan uydurup iftira edenler kurtuluşa ermez”. Ben onlara kurtuluşa erdirmem diyor. Göstertiyor mu Allah? Göstertiyor. Her yerde ekonomik kriz, her yerde perişanlık. Bakın yüzyıllardan beri insanlar sürünüyorlar. Kurtuluşa eremiyorlar. Tek sebep bu işte, Allah hakkında yalan uydurup iftira edilmesi ve Allah'a tam tabi olunmaması. Bak uzun uzun zaten ayette de açıklamıştık. İman etmelerini istiyor Allah. Sakınmalarını istiyor. Korkmamalarını istiyor. Mahzun olmamalarını istiyor. İzzet ve gücün tümü Allah'ın olduğunu bilmelerini istiyor. Ve her şeyi ben işitiyor ve biliyorum. Ve hepsi de bana ait diyor Allah.

“Onlar için dünyada geçici bir meta vardır”. Diskolarda orada burada eğlenirler. İşte arkadaşlarına giderler. Geçici bir meta. Geçici bir beden veriliyor. Et, kemik veriliyor. Ağız, burun veriliyor. Kol, bacak veriliyor. “Sonra dönüşleri bizedir”. Sonra bunlar ölüyor. Toprağın altına Allah onların hepsini koyuyor. Üstlerinde örtüyor Allah toprakla. Nerede senin malın diyorsun toprağın altındakine? İşte 30 kilometre ötede falanca semtte diyor malım diyor. Sen niye buradasın diyoruz. Toprağın altındayım ben diyor. Bilgisayarın nerede diyoruz, evde kaldı diyor. Çatleşmiyor musun arkadaşlarla diyoruz bu facebook'a girip. Mümkün mü diyor toprağın altında kıpırdayamıyorum ki simsiyah karanlığın içindeyim diyor. Yat nerede limanda, sen neredesin toprağın altında. Kıpırdayamıyorum ki. Simsiyah karanlığın içindeyim diyor. Yat neredeyse limanda diyor. Sen neredesin? Toprağın altındayım diyor. Ya sen bayağı bir büyükleniyordun falan diyorsun. Değil mi? Büyüklenecek halim kalmadı diyor. Şişmeye başladım. Değil mi? Dünyanın en iğrenç kokusu oluşuyor mezarın içerisinde. Ve yavaş yavaş parçalanarak insan ölmeye başlar. Değil mi?

Bak, “dünyada geçici bir meta vardır”. Allah buna dikkat çekiyor. Geçici. Sonunda ben böyle yaparım diyor Allah. Sonra dönüşleri bizedir. Ruhlarını alıyor. Ruhunu kendine getiriyor Allah. Kabzediyor. “Sonra inkara sapmaları dolayısıyla onlara şiddetli azabı tattıracağız”. Hani pervasızlık züppelik yapıyordun sen? Hani sana güç yetirilmezdi? Hani Kur'an'la dinlenen alay eden kitaplar yazıyordun böyle züppelik yapıyordun? Hani Taksim'de it kopukla sapıklarla böyle geziyordun değil mi? Hani böyle barlarda içip böyle kepazelik çıkartıyordun? Dine İslam'a ağzına gelen söz söylüyordun, haşa. Peki bu şiddetli azaplar nasıl o zaman kurtaracaksın kendini? Bir kere mezarın altına girmekten kurtaramadın, bir. Toprakta parçalanmaktan da kurtaramadın, o kadar büyük denilmene rağmen. Canını yaka yaka, sopa yiye yiye canını da verdin teslim oldun değil mi? Ahiret yok zannediyordun. Bir de baktın ki birden başka boyuta geçtin. Uyanır gibi kalktın. Değil mi? Hani ahiret yoktu? Demek ki varmış. Değil mi? E pişmanım diyor. Allah da diyor “sana gerekli süre verilmedi mi?” diyor. E verildi diyor. Cenab-ı Allah diyor yine dönse yine aynı şeyi yapar diyor. Çünkü unutturulup gönderilecek. O zannediyor o haline gönderilecek.

 


Her olayda bir hayır vardır

 

Müminlerin tevekküllerini kolaylaştıran ve sağlamlaştıran bir başka sır ise, Allah'ın her olayı bir hayırla yarattığını bildirmesidir. Allah, Kuran'da, şer gibi görünen olaylarda dahi bir hayır olduğunu insanlara şöyle haber verir:

 

“… belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar.” (Nisa Suresi, 19)

“… Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216)

 

Müminler bu sırrı bildikleri için, karşılaştıkları her olayda hayır ve güzellik ararlar. Aksilik, zorluk veya eksiklik gibi görünen hiçbir olay onları üzmez, sıkmaz, telaşlandırmaz. Bu halleri büyük küçük her olayda süreklidir. Samimi bir Müslümanın yıllar boyunca çalışarak sahip olduğu tüm mallar elinden gitse bile, bunda bir hayır ve hikmet arar. Örneğin Allah'ın hayatını bağışlamasına şükreder. Allah'ın kendisini bir kötülükten, harama girmekten veya mal ve para hırsı yaparak Allah'ın yolundan şaşırıp sapmaktan korumuş olabileceğini düşünür. Buna da şükreder. Çünkü insan dünya hayatında ne kaybederse kaybetsin, bu kaybı ahiretteki kayıpla bir olmaz. Ahireteki kayıplar, insanın sonsuza kadar (Allah'ın dilemesi dışında) dayanılmaz bir azap içinde kalması demektir. Ahireti düşünerek yaşayan bir insan için dünya hayatındaki olayların her biri ahirete yönelik bir hayır ve güzelliktir. Böyle bir olay yaşayan insan aczini ve muhtaçlığını daha da iyi anlayarak, Allah'a dua ve tefekkürle daha çok yönelecek ve yakınlaşacaktır. Bu da insanın ahireti için çok önemli bir hayır ve güzellik demektir. Ayrıca böyle bir olaya tevekkül edip sabır göstererek Allah'ın hoşnutluğunu kazanmış olacaktır. Allah'ın hoşnutluğu ise herşeyin üzerindedir.

İnsanın sadece büyük ve önemli olaylarda değil, günlük hayatının her anında gerçekleşen olaylarda hayır ve güzellik araması gerekir. Örneğin büyük bir özenle hazırladığı yemeği yakan biri için, yemeğinin yanması birçok önlem almasına vesile olur ve ilerideki daha büyük bir kaza bu önlemler sayesinde engellenmiş olur. Genç biri istediği ve uğrunda çok çalıştığı okulu kazanamayabilir. Bunda da hayır olduğunu bilmeli, belki de Allah'ın onu o okuldaki bazı tehlikelerden, yaşamını olumsuz etkileyebilecek kişilerden veya çevrelerden koruduğunu düşünebilmeli, bu sonuca sevinebilmelidir. Veya Allah'ın her olayda kendilerinin bilmediği, hatta hayal dahi edemediği daha birçok hayır yaratmış olabileceğini düşünerek Allah'a teslimiyetin güzelliğini yaşamalıdır.

İnsan her zaman her olayın ardındaki hayır ve hikmeti göremeyebilir. Ancak, göremese bile mutlaka bir hayır olduğunu bilir ve Allah'ın kendisine olayların ardında gizlenen hayır ve hikmetleri göstermesi için dua eder.

Her olayın hayırla oluştuğunu bilen insanlar “keşke”, “vah vah” gibi ifadeler de kullanmazlar. Hataların, eksikliklerin, unutkanlıkların, ters gibi görünen olayların hepsinde büyük hayırlar vardır ve hepsi insan için kaderin bir eğitimidir. Allah, herkes için ayrı ayrı yarattığı kaderde insanlara çok önemli dersler ve hatırlatmalar gösterir. Bunları akıl ve hikmet gözüyle değerlendiren insanlar için ortada eksiklikler, unutkanlıklar, terslikler değil, Allah Katından bir ders, eğitim, uyarılar ve hikmetler vardır. Örneğin -daha önce örneğini verdiğimiz- dükkanı yanan Müslüman vicdanıyla hemen nefis muhasebesi yapar ve belki de Allah'ın kendisini dünya malına ve hırsına karşı uyardığını ve denediğini düşünerek, daha da ihlaslı ve samimi olur.

İnsan dünyada hangi olayla karşılaşırsa karşılaşsın, o olay geçer biter. Her insan hayatındaki en zorlu veya en tehlikeli günü düşünse, bunun zihninde sadece bir anı olarak kalmış ve bitmiş bir hayal olduğunu görecektir. İnsanlar izledikleri film sahnelerini de aynı şekilde hatırlarlar. Dolayısıyla, insan için en önemli veya en “sarsıcı” gün dahi bir gün gelecek ve izlenen bir film karesi gibi bir anı, bir hayal olarak akılda kalacaktır. Ancak bu anıdan geriye tek birşey kalır ve o sonsuza kadar devam eder: O da, bu kişinin o zor anda gösterdiği tavır ve Allah'ın o kişiden hoşnut olup olmamasıdır. İnsan yaşadıklarından değil, yaşadıkları sırasında gösterdiği tavır, düşünce ve samimiyetinden sorgulanacaktır. Dolayısıyla, her olayda Allah'ın yarattığı hayır ve hikmetleri görmeye çalışmak ve ona göre bir tavır içinde olmak, müminlere dünyada ve ahirette büyük bir kazanç sağlar. Bu sırrı bilen müminler için dünyada ve ahirette korku ve hüzün olmaz. Hiçbir insan, hiçbir güç ve hiçbir olay müminlere korku, mutsuzluk, ümitsizlik gibi olumsuz haller vermez. Allah bu sırrı da Kuran'da şöyle bildirir:

Dedik ki: “Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara Suresi, 38)

Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır. Onlar iman edenler ve (Allah'tan) sakınanlardır. Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur. (Yunus Suresi, 62-64)

 


Yunus Suresi, 62-66 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar’ın 27 Ekim 2013 tarihli sohbetinden Yunus Suresi ile ilgili açıklamalar. 

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. (Yunus Suresi, 62) “haberiniz olsun” diyor Cenab-ı Allah, bak haber veriyor “haberiniz olsun Allah’ın velileri” yani Deccal’e karşı mücadele eden müminler, “onlar için korku yoktur” diyor Allah. “Korkacak hiçbir şey yok” diyor Allah, “mahzun da olmayacaklardır.” Allah “onları üzmeyeceğim” diyor üzülmeyecekler, “mahzun olmayacaklar onlar iman edenler ve Allah’tan sakınanlardır.” Bak iman ediyor ve helale harama titiz. “Müjde dünya hayatında ve ahirette onlarındır.” Müjde nedir? İslam’ın dünya ya hâkimiyeti, Hz. Mehdi (a.s)’ın zuhuru, Hz. İsa Mesih (a.s)’ın zuhuru, küfrün yok olması, deccaliyetin zeval bulması, dünya hayatında müjde. Zenginlik, bereket, bolluk her yeri sarıyor. “Ahirette onlarındır” diyor Allah. Ahirette de cennet; Cennet’ül Firdevs, cennet’ül Naim, cennet’ül Adnen-Adn cennetleri- Adnan cennetleri. Müminler cennet cennet gezecekler, bir o cennete, bir o cennete, bir o cennete misafir. Kendi cennetlerinde de huzur içinde olacaklar.

“Allah’ın sözleri için değişiklik yoktur” değiştiremezsin Allah’ın sözünü. Allah’ın sözü; Kuran, istese de insan değiştiremez. “İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” Hangi kurtuluş, hangi mutluluk? “Hem dünyada ham ahirette” diyor Cenabı Allah. Onun içinde bak “işte büyük kurtuluş” diyor. Dünyanın büyük kurtuluşu nedir? Hz. Mehdi (a.s), Hz. İsa Mesih (a.s), dünya belalardan kurtulacak, hastalıktan kurtulacak, savaşlardan kurtulacak, dertlerden, ekonomik krizden kurtulacak, dehşetten kurtulacak kurtuluş olduğu için arkasından mutluluk. Bak “büyük kurtuluş ve mutluluk” diyor Allah. Büyük mutluluk, çünkü savaş yok, kavga yok, huzur var, güven var, sevinç var onu mutluluk olarak söylüyor Allah. “Onların sözleri seni üzmesin” deccalin iftiraları, deccal avarelerinin sözleri, hakaretleri, iftiraları seni üzmesin. Onlar her zaman sana hakaret edecek, iftira edecek, azap verecek. Cin deccaller, yani cinin varlığı biliyorsunuz görülmez. Deccalin emrinde, cinni şeytanlar olacak, onları müminlerin üstüne saldırtacak. Müminlerin üstüne saldırttığında, müminde unutkanlık, bitkinlik, dikkat dağınıklığı olur, cin şeytanları saldırdığında. Üşengeçlik verir ve özellikle de unutkanlık. Hz. Musa (a.s)’a da biliyorsunuz musallat oluyor, yanındaki kişiye de musallat oluyor. Ne diyor?

“Şeytan bana unutturdu” diyor. “Şeytandan bana bir azap geldi” diyor Hz. Eyüp (a.s), müthiş bir sıkıntı, üzerine sıkıntı çöküyor. Cenab-ı Allah o fitneden, “Git, soğuk su bulacaksın” diyor, “Ayağını depret, ayağını hareketlendir” çok hızlı hareket ediyor, “çıkan suyu iç” diyor Allah, serin su. “Ve onunla yıkan” diyor. Onu yapınca deccalin büyüsü üstünden gidiyor. Ferahlıyor. “Onların sözleri seni üzmesin.” Bu tavsiye mi? Değil, emir. “Üzmeyecek” diyor Allah. O zaman o söz rüzgar gibi gelecek mümine, deccalin sözü. Deccal avanesinin, şeytanların sözlerinden hiç etkilenmeyecek, kaile almayacak. “Şüphesiz” diyor Allah, “'izzet ve gücün' tümü Allah'ındır.” Yani senin izzeti nefsine ağır gelmesin, gücün tamamı Allah’ındır. Ne demek istiyor biliyor musun Allah? “Senin izzeti nesine ağır gelen o sözleri, Ben yaratıyorum” diyor. “Deccale o gücü Ben veriyorum, gücün tamamı benim. Deccali sakın şirk koşma. Ayrı bir güç gibi görme” diyor Allah. “Ona, Ben o gücü vermezsem, onu yapamaz. Benim emrim dışında hiçbir şey olmuyor” diyor Allah. “Sen sabredeceksin. Seni imtihan ediyorum” diyor. İlm-i batın, ilm-i ledün. Mesela Deccal’e savaşıyorsun, verdiği güç nereden geliyor? Allah'tan geliyor. Onu ezdiren gücü yaratan kim? Allah.

“Şirke karşı onu uyarıyor”, bak Allah. Gücün tümü Allah'ındır. Bunu duydun mu mümin? Ha diyor ben sakın şirk koşmayayım. Burada bir mücadele var ama o mücadeleyi bana yaptıran Allah diyor. Karşı tarafa gücü veren de Allah. Mesela Allah firavuna Tevrat'ta söylüyor. “Sana bütün gücü kuvveti ben verdim”, diyor. “O işitendir, bilendir”. Yani her şeyi işitiyorum ben diyor Allah. Ve biliyorum diyor. Deccal'in konuşmalarını, hakaretlerini, seninle konuştuğunu hepsini ben biliyorum diyor. Sakın üzülme işte bu akıl çıkıyor bunun sonucunda adam üzülmüyor öbür türlü akılsızlık olur küfredir adam perişan olur adam hakaret eder iki büktüm oluyor. Ama akıllı insan Allah'ın yarattığını bildiği için hiç etkilenmiyor. Akıl üstünlük meydana getirmiş oluyor. “Haberiniz olsun” diyor bak Allah. Sürekli haberiniz olsun.

“Şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var, tümü Allah'ındır”. Gökte kim var? İsa Mesih. Yerde kim var? İmam Mehdi. Kime ait bu insanlar? Allah'a aittir. Melekler var. Allah'tan başkasına tapanlar bile şirk koştukları varlıklara ve güçlere gerçekte uymazlar diyor Allah. Onlar yalnızca bir zanna uyarlar. Bağnazlar, yobazlar, zan, tahminle. “Onlar ancak zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler”, diyor. Allah şunu dedi, Allah bunu dedi, Allah kadınlara işte şöyle olun dedi, işte kadınların %99'unu cehenneme koyacağım dedi. İşte köpek, domuz, eşek, kadın namaz bozar. İşte kadınların boşanma hakkı yoktur. Kadının değeri yarımdır, yarım insandır gibi hurafeleri insanlara şeytan aktarıyor ve insanlar da buna inanıyor. Ne diyor Allah onlar için?

“Onlar ancak zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler”. Ya ben duydum diyor sahabeden böyle duydum diyor. Ya emin misin diyorlar. Ya emin gibiyim diyor. Öyle gibi duydum diyor. Ya sen nerede gördün diyorlar sahabeyi? Yolda gördüm diyor. Ya bir yanlışlık olmasın diyor. Yok yok bana güvenebilirsiniz diyor. Al sana hurafe. 300 yıl sonra sahabeyi gördüğünü iddia eden adamlardan nakil. Peygamberimizden 300 yıl sonra. Görmüş adam diyor. Sahabeyi diyor. Ondan duymuş diyor. Sen nereden duydun? Dedemden duydum diyor. Dedem dedesinden duymuş diyor. Bana güvenmiyormuşsunuz diyor. Kur'an ile çelişiyor diyor. Olsun diyor. Kur'an nesh etti işte diyor. Bu hüküm onu kaldırdı diyor. Peygamber dedi. Allah'ın hükmü kalktı diyor. Tabi ki diyor Cenab-ı Allah'a eğer Allah'ın hükmünü kaldırmaya kalkarsan senin şah damarını koparırım diyor Cenab-ı Allah.