Sayın Adnan Oktar'ın 13 Ekim 2010 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Mesela Kuran’da geçen Yusuf Suresi de yine Hz. Mehdi (a.s.)’ı anlatan bir suredir. Yani ağırlıklı olarak ona işaret eden bir suredir. Yusuf Suresi, Kehf Suresi, Hz. Süleyman (a.s.) Kıssası baştan sona, Zülkarneyn Kıssası baştan sona hep Hz. Mehdi (a.s.)’dan bahseder. Yani ağırlıklı olarak, inşaAllah.
Yusuf Suresi Mekke’de indirilen bir sure, 111 ayet. Bakın bir kere, Şeytan Allah’a sığınırım. Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla, bu ayetin içindeki ince hikmetlere bir bakmaya çalışalım Allah’ın dilemesiyle, Cenab-ı Allah’ın verdiği bilgi kadarıyla.
“Elif, Lam, Ra. Bunlar, apaçık olan Kitab'ın ayetleridir.” Bir, birin yanında bir “Elif” var. Elif’in ebced karşılığı birdir. Bak, 111 ayet, bak bir kere burada bir 11 var. Bir ile “Elif” birleştiğinde yine 11 oluyor. Yine aşağıya iniyoruz. Ne diyor Hz. Yusuf (a.s.)? “11 yıldız” diyor, 11. Bakın üç tane 11 var, inşaAllah. 11 Eylül olayı da çok önemli bir olaydır, 11 Eylül’de olan olay, inşaAllah. “Gerçekten Biz, akıl erdiresiniz diye, onu Arapça bir Kuran olarak indirdik”. “Akıl erdiresiniz diye” demek ki Kuran’ın üstüne biz derin derin düşüneceğiz. Aklı geliştiren bir güçtür Kuran Allah’ın dilemesi ile. Yani Kuran’ı okuyanlarda akıl gelişir. Kuran olmadan akıl olmaz onu söyleyeyim, zeka olur. Aklın olması için mutlaka Kuran’a ihtiyaç vardır. Kuran’ı iyi özümseyip iyi yaşayan, iyi hayata geçiren insana biz akıllı deriz. Onun dışındakilere zeki denir. “Biz bu Kur'an'ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarıyoruz” bak, “En güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarıyoruz oysa sen, daha önce, bundan haberi olmayanlardandın” bu bilgiler hep gayp haberlerleri, özel bilgiler bir çoğu.
“Hani Yusuf babasına: “Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldız, Güneş'i ve Ay'ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm” demişti.” Şimdi bakıyoruz, “Rüyamda” diyor, “Ben rüyamda”. Bir kere 11 var. 11, 11 Eylül’e bakıyor 11 Eylül’deki olaylara. Bu Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametidir. “Yıldız” iki tane kuyruklu yıldız çıkmıştır, biri Halley, biri Lulin ona bakıyor. “Güneş” Güneş tutulması olmuştur 2 kere, Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametidir. Ve “Güneş’ten bir alamet belirecektir” ona bakıyor. “Ay” Ay tutulmaları olmuştur yine Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alameti olarak 2 kere olmuştur. 15 gün ara ile Ay ve Güneş tutulmaları olmuştur ona bakıyor. “Bana secde etmektelerken gördüm” yani Allah Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuru için Hz. Mehdi (a.s.)’ın emrine veriyor. Mesela 11 Eylül olayını meydana getiriyor Cenab-ı Allah. Kuyruklu yıldızları çıkarıyor Hz. Mehdi (a.s.) çıkacak diye Hz. Mehdi (a.s.)’ın emrinde. Güneş ve Ay tutulmaları yapıyor yine Hz. Mehdi (a.s.)’ın emrinde. Allah Hz. Mehdi’nin emrine, Hz. Mehdi (a.s.)’ın hizmetine, Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuru için vesile kılıyor.
“(Babası) Demişti ki: “Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma” demek ki başlangıçta Mehdiyet anlatılmaması gereken bir bilgi. Yani gelişmemişken, imkanları yokken Mehdiyet’i anlatırsan Mehdiyet’te insanlarda bir hassasiyet olacak anlamına geliyor. Çünkü bu Hz. Yusuf (a.s.)’ın anlatacağı şeyde Mehdiyet. Çünkü ileride hakim olacağını, üstün olacağını gösteren bir rüya görüyor zaten. O rüyayı görünce kıskananlar olur, haset edenler olur ve saldırganlaşabilirler. Hatta biz Mehdiyet ile ilgili Hz. Mehdi (a.s.) ile ilgili ben bir kitap yazmıştım yıllar önce. Yani yaklaşık 20 yıl önce yazmıştım. Ben o kitabı yazınca bir kısım Müslüman kardeşlerimizde tahmin tahayyül edemeyeceğim bir reaksiyon başladı. Hatta bir camiye gitmiştik böyle etrafımızı sardılar falan. Yani çok acayip olaylar olmaya başlamıştı. Yani saldırganlaşmıştı bir kısım insanlar, bazı kişiler. Demek ki o zamanlar erkenmiş daha. Mesela bak şu an anlatıyoruz hiçbir şey yok sadece dinliyorlar. Ama o devirde anlattığımızda çok büyük olay olmuştu. Bak, Hz. Mehdi (a.s.) öncüsü olarak biz de bunun bir tecellisi ile karşılaştık. Onun için Müslüman da olsa bir kısım insanlar hasedine sebep olacak, kıskançlığına sebep olacak, saldırganlığına sebep olacak kıymetli hakikatler bir süre eğer zamanı, zemini uygun değilse anlatmamakta fayda var. Ama biz tabii anlattık yine hayır oldu o dönemde, inşaAllah.
“Yoksa sana bir tuzak kurarlar” demek ki Hz. Mehdi (a.s.) da Müslümanlar tarafından, Müslüman bilinen fakat münafık tiyniyetli olan kişiler tarafından tuzak kurulacak. Yani Müslüman bildiğimiz bazı münafıklar tarafından tuzak kurulacak. “Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.” Şeytan kime etki ediyor? Münafıklara etki ediyor, küfre etki eder. Şeytana dikkat çekildiğine göre, münafık da zaten şeytanın insan şeklini almış bir sureti olduğuna göre, “İnsan için apaçık bir düşmandır” demek ki münafıklar da Hz. Mehdi (a.s.)’a düşman olacaklar. 6. ayette, “Böylece Rabbin seni seçkin kılacak” ebcedi 2020 tarihini veriyor. “Böylece Rabbin seni seçkin kılacak” bak bir tane tarih veriyor Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur tarihini veriyor 2020. 3418 olabilir, 975 olabilir, tam 2020 tarihini veriyor, bakabilirler. “Rabbin seni seçkin kılacak” farklı kılacak, üstün kılacak, ayrı kılacak, lider kılacak. “Sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek” yani Hakk’ı yorumlamayı, hadis yorumlamayı, Kuran’ı yorumlamayı sana öğretecek, bu anlam çıkıyor. Yani güzel yorumlayacaksın, oradaki sırları ve şifreleri güzel çözeceksin, bu anlama geliyor. “Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek” Hz. Mehdi (a.s.)’a bakan yönü olarak biz bunu görüyoruz. Yani Kuran’ı, Kuran’ın sırlarını, hadisin sırlarını açacak, yani insanlara gösterecek. Risale-i Nur’un sırlarını açacak insanlara gösterecek.
“Ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” Hz. Mehdi (a.s.)’ın neslinden, Hz. İbrahim (a.s.)’ın zaten duası var. Müslümanlarda her namazda kadlede dua ediyorlar, Tahiyyat-ül Mescid duası, Ettahiyyatü. Orada Hz. İbrahim (a.s.)’a da tahiyyattayken Hz. İbrahim (a.s.)’a ailesine ve Hz. İbrahim (a.s.)’a dua ediliyor, inşaAllah. Bak, “İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” Hz. Mehdi (a.s.)’da bu soydan geliyor seyyiddir. Dolayısıyla Hz. Mehdi (a.s.)’ın dünya hakimiyeti olması ile nimet tamamlanmış olacaktır. Bak, “Nimetini tamamlayacaktır” diyor. Tam anlamıyla mütekamil, dünya hakimiyeti ile bu nimet tamamlanmış oluyor, inşaAllah. “Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” 7. ayette, “Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.” Bakın, bu ayetin ebcedi de 2019 tarihini veriyor. “Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.” Yani Hz. Mehdi (a.s.) ve talebelerinde soranlar için ayetler vardır, ibretler vardır gibi de yorumlayabiliriz, inşaAllah. Bir yönüyle, yani Ahir Zamana bakan yönüyle. 2019 tarihini veriyor. Bak, orada 2020, burada 2019. Ve tam hakimiyetle ilgili konular bak, “Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.”
“Onlar şöyle demişti: “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir. Öldürün Yusuf'u”. Bakın o devirde kişiler Müslüman olduklarını iddia ettikleri halde Hz. Yusuf (a.s.)’a karşı müthiş bir kıskançlık ve haset içindeler, bak, “Birbirini pekiştiren kalabalık bir topluluğuz biz” diyor. Ama Hz. Yusuf (a.s.)’a karşı öfkeliler. Hz. Mehdi (a.s.)’a karşı da bir kısım Müslüman bilinen münafıklarda öfkeli olacaklar. “Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Yani onu hapsedin, bir yere gizleyin, etkisiz hale getirin, veyahut öldürün. Hz. Mehdi (a.s.) içinde aynı şeyleri düşünecek münafıklar. Öldürmeyi, hapsetmeyi, etkisiz hale getirmeyi düşüneceklerdir. Bak, “Babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Yani siz ünlü olun, şöhret olun. Siz tanının, bilinin, yani öne çıkma hırsının, büyüklük hırsının insanları bu çizgiye getireceğine Mehdiyet devrinde işaret ediyor Kuran. “Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz.” Samimi topluluk olursunuz diye bunlar tabii kalbinde hastalık olanların yapacağı bir üsluptur. Hem anormallik yapacaksın, hem mazlum bir insanı hapsetmeye kalkacaksın, kuyuya atmaya kalkacaksın, öldürmeye kalkacaksın, hem de salih bir topluluk olacaksın. Yani cinayete azmedeceksin sen, hem de salih bir topluluk olacaksın. Belli ki olmayacak bu, bu kalbinde hastalık olanların üslubudur.
“İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u, onu kuyunun derinliklerine bırakın da onu bir yolcu kafilesi alsın.” Bu kişi bir ihtimal Hz. Hızır (a.s.) olabilir. Bak, “İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u” bir kere öldürülmesini engelliyor. “Onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın.” Yani yolcu kafilesinin alacağını nereden biliyorsun? Ölür normalde, yolcu kafilesi de gelmez ama yolcu kafilesinin alacağını biliyor. Sözünün geçeceğini biliyor ve “Kuyunun derinliklerine bırakın”. “Bir yolcu kafilesi alsın” tabii bu daha da derinine gidersek bu konunun çok daha hayret verici konular çıkıyor. Ama biz ilk önce yüzeysel kısmını anlatalım inşaAllah.
11. ayet, “(Bu karara vardıktan sonra) “Ey Babamız,” dediler. “Sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz.” Kalbinde hastalık olanlar, münafıklar, tuzak kurmadan önce böyle bir üslup kullanırlar. Bak “Sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun?” Yani güvenin üstünde çok durur münafıklar ve kalbinde hastalık olanlar, o kişilerinde o anda kalbinde hastalık var. “Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz.” Yani bu şekilde yaklaşırlar iyilik istemek iddiasıyla, hayrına gayret ediyoruz demekle asıl işleyecekleri cinayete doğru adım adım giderler. Yani onun için Müslüman bu tip ataklarda, münafıkların ataklarında çok dikkatli olması lazım. Yani münafık ağzına aldanmamak çok önemlidir. Bak güvenmenin üstünde duruyor ve “İyilik istiyoruz” diyor. Halbuki münafık böyle bir şey istemez. Kalbinde hastalık olan böyle bir şey istemez.
“Sen onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın. Elbette biz onu koruyup-gözetiriz.” Yani “Gönlünce gezsin” özgür olsun diyor oynasın, neşelensin. “Elbette biz onu koruyup-gözetiriz.” Hem bakacağız, hem de “Koruyup gözetiriz” diyor. Bak, tuzak için ne kadar kapsamlı ve doyurucu açıklamalarda bulunuyorlar. Halbuki çok ölümcül ve tehlikeli bir tuzak kuruyorlar. Demek ki, münafığın ve kalbinde hastalık olanın bu tip bir üslubu olabiliyor. Yani Müslüman buna kanmayacak. Yani niyetinin bozuk olduğunu başından anlayacak. O ana özellikleri, münafık alametleri, hastalık alametleri görüldüğünde, ana alametleri bakmak lazım. Yani ifadeye bakmamak lazım, yani konuştuğu sözler önemli değildir. Ana münafık alametleri hayatidir. Müslümanda da ana Müslüman alametleri gördükten sonra kuşkulu gibi görünen konuşmalarının hiçbir önemi yoktur. Müslümanda da tersinedir, çünkü sağlam mümin alametleri varsa, takva alameti varsa, dava adamı, cihat adamı ve akıl alameti varsa, kuşkulu gibi görünen, dedikodulara, şuna buna falan aldırılmaz Müslümanda. O sağlam adamdır ama münafık alametleri, hastalık alametleri görünen bir adamda istediği kadar güzel iyi alametler göstersin hiçbirine itibar edilmez çok tehlikeli olur bu.
“Dedi ki” 13. ayette, “Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.” Bir kere, “Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer” demesi bu Peygamber zellesidir, çünkü üzüntü Müslümana haramdır. Üzülmemesi gerekir, bu bir zelledir. Çünkü, “Gerçekten üzer” diyor. Bir de emin konuşuyor, bu da Peygamber zellesidir. Peygamberlerde olan hatalı hareketlere zelle deniyor. Yani her halükarda kaderinde olan sonradan düzelttikleri tavırlar olmuş oluyor. Yani birçok Peygamberin zellesi olmuştur, inşaAllah. “Ve siz ondan habersiz iken” onlara bak yol göstermiş oluyor, bu da bir zelledir. Yani adamların, karşı tarafın kuracağı tuzak için onlara farkına varmadan akıl vermiş oluyor. “Ve ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.” Korkmak da haram, Müslüman korkmaz tevekküllü olur, bu da bir Peygamber zellesidir. Ve onların kuracağı tuzak için onlara fikir vermiş oluyor farkına varmadan. Müslüman zaafını asla söylememesi lazım. Bakın bir “Siz ondan habersizken”, ikincisi “Kurdun yemesinden” diyor, kurt yemesi. Onlara hazır bir plan sunmuş oluyor farkına varmadan. Onun için hastalıklı adamlara Müslüman zaafını hiçbir şekilde söylemez. Ancak güçlü ve güvenilir insana zaaf olan noktalar söylenir ki tedbir alınsın. İki noktada açıkça onlara farkına varmadan yol göstermiş oluyor ve zaaf olan konuyu belirtmiş oluyor. Bak, bir ondan habersiz iken, iki kurt yemesi, korkuyorum diyor bu da Peygamber zellesi olarak Müslüman böyle demez. Tabii sonra bunu düzeltiyor Cennete gitmiş bir Peygamberdir. Ama birçok Peygamberde böyle zelleler vardır, inşaAllah. Mühim bir konu olduğu için tekrarlı söylüyorum ki iyice akılda kalsın diye.
“Dediler ki: “Andolsun” bak yeminle konuşuyorlar. Münafıklar ve kalbinde hastalık olanlar yemin ederler, Allah’a, takvaya yakın, takva bir üslup kullanabilirler. Yani dürüst ve kurtarma amaçlı bir üslup kullanabilirler. Bakın burada da, “İyiliğini istiyoruz” diyor kurtarma amacı, halbuki amaç bambaşka çok karanlıktır bu tip insanların asıl amacı. “Ailemi kurtarmak istiyorum, arkadaşlarımı kurtarmak istiyorum, kardeşlerimi kurtarmak istiyorum” der çok alçakça ve çok kahpece amacı olur. Bambaşkadır ama zahiren öyle gibi görünür, yani iyi niyetli imiş gibi görünür. “Dediler ki: “Andolsun, biz, birbirini kollayan bir topluluk iken” ki birbirlerini hakikatten kollarlar kalbinde hastalık olanlar, münafıklar. “Kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz.” Yani “Böyle bir şey mümkün değil” diyorlar. “Biz bayağı birbirini kollayan, dikkatli kişileriz. Bu bize yakışmaz zaten, yapmayız böyle bir şeyi” diyorlar. Buna da inanmamak lazım. “Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman, Biz ona (şöyle) vahyettik” Hz. Yusuf (a.s.)’a daha çocukken Allah vahyediyor, kalbine vahyediyor.
“Andolsun, sen onlara kendileri, farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin.” Yani, “Onlar kendi yaptıkları şeylerin gizli olduğunu zannediyor ama sen onlara haber vereceksin” diyor. Onların yaptığı oyunları, anormallikleri onlara bildireceksin. Hz. Mehdi (a.s.)’ın da yapacağı budur. Yani yapılan sahtekarlıkları, oyunları onlara bildirecektir inşaAllah. “Akşamüstü babalarına ağlar vaziyette geldiler” akşamüstü genellikle gecenin şerrinden Allah’a sığınılır. Akşamüstü suç işleyenlerin kullndığı bir vakittir aynı zamanda. Geceler tehlikelidir. Çünkü telafisi çok zordur akşamın, akşamdan sonra. Mesela bir insan kaybolsa akşam aramak çok daha zordur, gündüz bulmak daha kolaydır. “Babalarına ağlar vaziyette geldiler” demek ki bak kalbinde hastalık olanların, münafıkların ağlamayı da kullandıklarını görüyoruz. Ağlamayı da bir silah olarak kullandıklarını görüyoruz. Ağlamaya da inanmamak lazım. Çünkü mesela bir iftira atan bir fahişeyi buluyorlar mesela götürüyorlar emniyette, mahkemeye götürüp ağlatıyorlar, fahişe salyasıyla ağlıyor. Şöyle oldu, böyle oldu, hayali sahtekar oyunlar oynuyor. Ne oluyor sonra karşı taraftaki insan inanıyor. Kadın ağlaması insanları çok etkiler, zavallı bir görünüm verdiği için. Bunlar da orada ağlayarak inandırıcılık kazanmaya çalışıyorlar. Münafıkların oyunlarından biri de budur, yani ağlamaya şüphe gözüyle bakılması lazım. Yani samimiyetsiz, sahtekarca bir ağlamaya karşı dikkatli olunması gerekiyor. Oyun, yani taktik amaçlı ağlamaya da çok dikkatli olmak gerekiyor.
“Dediler ki: “Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk.” Şimdi bak, münafıkların ve kalbinde hastalık olanların yalan söylemekte ve kafalarında bir hayali olay meydana getirmekte nasıl yetenekli oldukları görülüyor. Demek ki iftirada yaman oluyor münafıklar, çok dikkatli olmak gerekiyor. Bak, “Yarışıyorduk” -veya kalbinde hastalık olanlar- “Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş.” Bak babasının korktuğu konuyu ona söylüyorlar, kurt. Tabii kurda dikkat çekilmesi de ayrı bir şeydir. Ahir Zamanda kurt gibi insanlar türemiştir. “Kurt yemiş. Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.” Bak, bu da bir münafıkane ve bilinçaltı kurgulamadır. Yani ben zaten doğruyu söylesem sen inanacak değilsin. Yalanı tezgahlayanların ne kadar kapsamlı ikna ve telkin metotları kullandığını gösteriyor Kuran. “Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler.” Bak delil de oluşturabiliyorlar. Demek ki, Müslümanların aleyhine, Ahir Zamanda Hz. Mehdi (a.s.)’ın aleyhine muazzam iftiralar atılacak, gerekirse aleyhte deliller oluşturulacak. Yani çok kapsamlı ve inandırıcı tavır gösterecek münafıklar. Yani hakikaten, gerçekten sanki Müslümanmış gibi, gerçekten iyi insanmış gibi, gerçekten değerli insanmış gibi karşısına çıkaracaklar ve çok galiz iftiralar atacaklar hatta yalan ve sahte deliller oluşturacaklar.
“Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler” sahte delil. “Hayır” dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır.” Bak bu tam bir Müslümanca tavır. Şimdi burada Peygamberin yaptığı hareketin mükemmeliğini görüyoruz. Bir kere buna inanmıyor. Bu feraset, basiret ve akıl gerektiren bir şeydir. İnanabilirdi, inanmıyor. İkincisi bana düşen güzel bir sabırdır diyor. Bu da çok güzel. “Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı” yalan söylediklerini hemen anlıyor ferasetle, Allah’ın dilemesi ile. “(Kendisi'nden) yardım istenecek olan Allah'tır.” “Ben Allah’a sığınıyorum” diyor. Tam Müslümanca bir üslup. “Bir yolcu-kafilesi geldi, sucularını (kuyuya su almak için) gönderdiler. O da kovasını sarkıttı.” Hz. Mehdi (a.s.) kova burcundan biliyorsunuz. İncil’de de geçiyor, “Kova burcundan olan kişiye uyun” diyor Hz. İsa (a.s.). Kova burcundandır, bu masonlarda bunu biliyor. Kova burcundan olacağını ilgili kişinin ve Hz. İsa (a.s.)’ın bahsettiği kişinin de İncil’deki kova burcundan olduğunu biliyorlar. “Kovasını sarkıttı. Hey müjde... Bu bir çocuk.” dedi.” Bir kere burada bir müjde var. Ve “Bu bir çocuk” ilk Mehdiyet’in, ilk çocukluk yıllarına, gençlik yıllarına bakan bir ayet aynı zamanda. “Ve onu (kuyudan çıkarıp) 'ticaret konusu bir mal' olarak sakladılar.” Bak, “'Ticaret konusu bir mal' olarak sakladılar” önem vermiyorlar. “Oysa Allah, yapmakta olduklarını bilendir.” Yani bir süre geçiyor. “Onu ucuz bir fiyata, sayısı belli (birkaç) dirheme sattılar. Onu pek önemsemediler.” Hz. Mehdi (a.s.)’ı da insanlar pek önemsemeyecekler başlangıçta.
“Onu satın alan bir Mısır'lı (aziz,) karısına: “Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz” dedi.” Firavun da biliyorsunuz Hz. Musa (a.s.)’ı almıştı. Yani onu koruyup kollamıştı, haberi olmamıştı. Ona nasıl bir hizmet ettiğini bilememişti. “Böylelikle Biz, Yusuf'u yeryüzünde (Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik.” Hakkı ve güzel ifadeyi ona öğretiyor. Ona o zaman ki, hak olan bilgiler, Allah’ın bildirdiği bilgileri çok güzel yorumluyor, hak olan şeyleri güzel yorumluyor. Hz. Mehdi (a.s.)’a bakan yönü de, Hz. Mehdi (a.s.)’ın Kuran’ı, hadisleri, Risale-i Nur’u mükemmel yorumlayacağını anlıyoruz. “Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik.” Öğreten kim? Allah. Demek ki, Hz. Mehdi (a.s.) ve diğer Peygamberler, diğer kişiler müstakil bir güce sahip değil, bütün güç Allah’ın elinde. “Allah, emrinde galib olandır” yani emrettiği bir şeyi yerine getirir ve galip olacaktır. Ebcedi 2014 tarihini veriyor. Kardeşim hep hakimiyetlerde Hz. Mehdi (a.s.)’ın devrinin tarihi çıkıyor ebcedlerde. Yani bu bir tane tesadüf olur, iki tane tesadüf olur, üç tesadüf olur, dört olur, beş olur, on olur, elli olur, altmış olur, yüz tane ebced var, yüzün üstünde ebced var, hepsi Hz. Mehdi (a.s.) devirine bakıyor hakimiyet ile ilgili ayetler, tamamı. Başka tarih vermiyor, sırf Mehdiyet tarihini veriyor. Bu çok acayip bir şey. “Allah, emrinde galib olandır” ebcedi 2014. “Ancak insanların çoğu bilmezler” şu anda da insanların çoğu bilmiyorlar. Bakın, 22, 2, 2, “Ergenlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik.” Burada da bir Mehdiyet’e bir bakış var. “Kendisine hüküm ve ilim verdik” hem güzel hüküm verme, hem de güzel bir bilgi. “İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz” yani Ledün ilmi, vehbi ilim.
24’e kadar okuyayım ondan sonrasına başka bir gün devam edelim.
“Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi” bir kere Hz.Yusuf (a.s.) ile aynı evde kalıyor o kadın. “Ondan murad almak istedi” Hz. Yusuf (a.s.) açıkça söyleyeyim çok seksi. Yani erkek olarak kadınları çok tahrik eden, etkileyen bir erkek. Yani çok beğeniyorlar, kadınların hangisi görürse görsün hepsini etkiliyor. Ama aklından ve derinliğinden kaynaklanan bilinmeyen bir derin güce sahip, müthiş bir elektriği var. Bu tip ile, et ile kemikle alakalı olan bir şey değil. Et, löp löp et, adam böyle lombak gibi adam olur. Et koftur yani ondan bir şey çıkmaz. Aklın meydana getirdiği, Allah’ın meydana getirdiği olağanüstü bir etki vardır. O apayrı bir şeydir. Kuran ona dikkat çekiyor Cenab-ı Allah. “Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak” bir kere kadın yani çok yaman bir kadın böyle, detayları çok düşünen bir kadın. Bak kapıyı değil kapıları da yani bütün kapıları kapatıyor. Yani herhangi bir kişinin giriş ve çıkışını engellemek için, tasarlamış çünkü. “İsteklerim senin içindir, gelsene” dedi.” Hz.Yusuf (a.s.)’da orada köle olduğu için. O belirli bir çağa gelip, büyüyüp gelişince kadın ondan etkileniyor. Yani ilk önce çocuk olarak görüyor ama delikanlılık çağına gelip de böyle gösterişli hale gelince kişiliği iyice oturup derinliğini iyice geliştirince müthiş bir etkileyicilik kazanıyor. Kadın artık bu aşamada dayanamıyor. Yani daha önce dayanabilen kadın. Daha önce iradesini kullanan, artık bu anlamda dayanamıyor. “İsteklerim senin içindir, gelsene” dedi” diyor Cenab-ı Allah ayette böyle bildiriyor.
“(Yusuf) Dedi ki: “Allah'a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir” yani imandan kaynaklanan bir güzelliği var. Kuran buna hemen dikkat çekiyor. Çünkü iman, iffetli bir erkek kadın için çok etkileyicidir. Ama fahişe bir erkek, yani herkesle yatıp kalkan, helale harama dikkat etmeyen, fahişe bir erkek de fuhuş yapan, gayrı meşruluktan kaçınmayan, harama helale dikkat etmeyen erkek kadına itici gelir. Yani böyle kitlevi gelir. Farkında olmadan bir iticilik bulur. Yani istese de olmaz. Yani o tiksintiden kurtulamaz onda. Yani nasıl fahişe kadından insan tiksiniyorsa, gücü yetmiyorsa mümin bir erkeğin. Yani tiksinir elinde olmaz, Allah’ın dilemesi ile. “Allah'a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.” “Allah bana her türlü nimet verdi” diyor. “O benim Efendimdir” derken evin, oradaki şahsa da hitap etmiş olabilir. Fakat Allah’a dediğini anlıyoruz biz. “Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur.” Allah tutuyor çünkü burada o imkanı sağlayan Allah ona. “Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez. Andolsun kadın onu arzulamıştı” ama normal bir arzu değil bu, kadının gözü dönmüş artık. “Eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı.” Hz. Yusuf (a.s.)’da o kadına karşı arzu duyuyor, yani istekli. “Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.” Gayrı meşru cinsel ilişkiye girmiyor kadınla. Aynı evdeler, aynı ortamdalar, o devre kadar kadın muhtemelen defalarca ona sarkıntılık etmeye kalktı ama hepsinde kaçınmış. Ama bu sefer kadın kararlı, kapıları kilitliyor bu sefer. Yani cinsel ilişkiye girme konusunda azmettiği ve karar verdiği anlaşılıyor.
“Kapıya doğru ikisi de koştular.” Hz. Yusuf (a.s.)’ın sevimliliğine, güzelliğine bak kaçıyor kadından. “Kadın gömleğini arkadan çekip yırttı” ama kadının azgınlığı çok acayip, şaşırtıcı. Tutunca, muhtemelen tırnakları falan da uzun anladığım kadarıyla, arkasından tutunca, gömleği kopartıyor arkasından. “Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar.” Hz. Yusuf (a.s.) demek ki kapıyı açmış, kilidi açıp kaçmış, kadın da peşinden koşmuş. Kadın yakalamaya çalışınca gömlek yırtılmış. “Kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?” Görüyor musun ne kadar tehlikeli kadın? Şehvetten hem gözü dönmüş, iman gözüyle de bakmadığı için, gözü çok kara. Ve hani seviyordun sen? Allah için sevmediği için, saf şehvetle sevdiği için bir anda bak harcamayı göze alıyor. Bir anda siliyor. Hem de zindan, “Veya acı bir azaptan” bir de acı bir azap, yani kim bilir ne işkence yapılmasını istiyor ayrıca. Hani seviyordun sen? İşte Allah için sevmemenin sırf şehvet olarak sevmenin nasıl acı sonuçlar meydana getireceğini de Allah gösteriyor. Yani nasıl rahatça ayrılmalar olacağını, nasıl karşıdaki insanı harcayacağını, şehvet için yaklaşıldığında, Allah için sevilmediğinde nasıl çabuk biteceğini Allah gösteriyor.
“(Yusuf) Dedi ki: “Onun kendisi benden murad almak istedi.” Yani “Kadın” diyor “Öyle bir atakta bulundu. Ben yapmadım” diyor, “Öyle bir şey” diyor. “Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: “Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir. Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.” Demek ki burada Hz. Mehdi (a.s.)’a da bir kadınlardan kaynaklanan veyahut bir kadının, bazı kadınların atacağı iftiralar olacak. Hz. Mehdi (a.s.) da delil ve bürhan getirerek kurtulacak. Bak, Hz. Yusuf (a.s.)’da delil getiriliyor, gömleğin yırtılma şeklinden delil getiriliyor ve böylece suçsuz olduğu anlaşılıyor. Hz. Mehdi (a.s.)’a da aynı iftiraların atılacağına dair Kuran’ın bir işareti var, tabii doğrusunu Allah bilir. Yani işaret olarak görüyoruz. “Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): “Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür” dedi.” Ehl-i dünya olan, yani İslam’a, Kuran’a önem vermeyen kadınların düzenleri çok şiddetli oluyor. Bayağı tehlikelidir, yani çok yırtıcı ve insanların başlarını rahatça belaya sokan tiplerdir, yani bunu herkes bilir dünyada. Adam diyor ki; “Yusuf, sen bundan yüz çevir” bu kadından yüz çevir, bununla görüşme.
“Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile.” Yine adam mümin, maşaAllah bak “Bağışlanma dile” diyor. “Doğrusu sen günahkarlardan oldun.” “Günah işleyen sensin” diyor ama yine de bak kadını dövmüyor, sövmüyor, sokağa atmıyor, vurmaya kalkmıyor. Türkiye’de olsa bazı tipler ya alnından vuruyor kadıncağızı, ya bıçaklıyor 38 yerinden 120 yerinden bilmem ne. Bak delilik yapmıyor. “Doğrusu sen günahkarlardan oldun” çünkü onun işlediği günah Allah ile onun arasında ondan dolayı yani böyle feci şekilde bir cezalandırma olmaz, en fazla boşarsın. Ama saldırmak, asmak, kesmek falan bunlar olmaz. “Şehirde (birtakım) kadınlar: “Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş.” Bak kadınların dedikoduculuğuna da dikkat çekmiş Cenab-ı Allah. Erkeklerde de vardır da kadınlarda da vardır. Boş insanlarda olur bu. “Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş.” Sevgi değil, şiddetli bir şehvet kadını sarmış, sevgi değil. Ama onlar öyle anlıyorlar. Çünkü sevgide bir insan sevdiğini harcar mı? Kıyabilir mi? “Doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz.” dedi.” “(Kadın) Onların düzenlerini işitince” yani bu dedikodularını işitince, “Onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı” koltuk hazırlıyor böyle herhalde salon gibi bir yerde. “Her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) keskin bıçak verdi.” Meyve soymaları için ve meyve ikramı yapıyor. “Gelin sohbet edeceğiz” diyor. Hz. Yusuf (a.s.)'a da diyor ki; “Çık, onlara (görün)” dedi” yani yanlarına gel diyor kadınların yanına çağırıyor kadın topluluğunun içerisine.
“Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler” yani eli ayağa titriyor böyle, Hz. Yusuf (a.s.)’ın etkileme gücünden dolayı. Kuran ona dikkat çekiyor. “Görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: “Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir” bu bir insan değil diyorlar. “Bu, ancak üstün bir melektir” dediler.” Yani “Olağanüstü etkileyici, başka türlü bunu açıklayamayız” diyorlar. Çünkü elinin ayağının titremesi, elinin ayağını kontrol edememesi, vücudunu kontrol edememelerine şaşıyorlar. “Kadın dedi ki: “Beni kendisiyle kınadığınız erkek delikanlı işte budur.” “Dedikodu yapıyordunuz, işte budur” diyor. “Andolsun onun nefsinden ben murad istedim” bu doğru ben ona yanaşmak istedim. “O ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa” yani kendisiyle cinsel ilişkiye girmezse, “Mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak” yani “Hapse attıracağım onu ve küçük düşüreceğim” diyor. Bak, hem zindana atılmak hem de küçük düşürmek, demek ki, Hz. Mehdi (a.s.)’da hem zindana atılacak, hem küçük düşürülmeye çalışılacak yani kamuoyunda, basında aleyhinde haberler çıkacak. Hz. Mehdi (a.s.)’dan da kadınların hoşlanacağını anlıyoruz yani ona işaret var, inşaAllah.
“(Yusuf) Dedi ki: “Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir.” Demek ki, o da kararlı olacak yani gayrı meşru cinsel ilişkiye girmeyecek, girmemiş. “Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum.” “Benden bu sistemi uzaklaştır” diyor. “Allah esirgesin eğilim gösterip cahillerden olmaktan korkuyorum” diyor. Yani “gayrimeşru cinsel ilişkiden beni koru” diyor Allah’a sığınıyor. “Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı.” 2031 yapıyor tarihi. 2010’dayız, 2031 İslam’ın en şaşalı yılları inşaAllah. “Çünkü O, işitendir, bilendir. Sonra onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü) ağır bastı.” Bak, “Lehinde, hukuki, açık delilleri görmelerine rağmen” diyor. Suçsuz olmasına dair delillerin net olmasına rağmen “Onu belirli bir vakte kadar hapse atmak görüşü ağır bastı”. O zamanın devletinin içindeki derin devlet buna karar veriyor. Yani meşru bir devlet bunu yapmaz zaten, derin devletin aldığı karar. Anlıyoruz ki, Hz. Mehdi (a.s.)’da bütün açık aleni delillere rağmen, temizliğine dair, suçsuzluğuna dair deliller olmasına rağmen belirli bir vakte kadar hapse atılmasına derin devlet karar verecek. Ve bir komplo hazırlayacaklar, bir oyun oynayacaklar, meşru mahkemeler kanalıyla onu hapse attıracaklar. Çünkü hadislerde hapse gireceği yazıyor Hz. Mehdi (a.s.)’ın. Yusuf Suresi’nde de zaten Peygamberimiz (s.a.v.), “Hz. Mehdi (a.s.) Hz. Yusuf (a.s.)’a benzer” diyor, Hz. Mehdi (a.s.). Yusuf kıssasında Hz. Mehdi (a.s.)’ın anlatıldığını görüyoruz, inşaAllah bir yönüyle, işari anlamıyla.
Sayın Adnan Oktar'ın 6 Nisan 2011 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Yusuf Suresi, Rahman Rahim Olan Allah’ın adıyla, şeytandan Allah’a sığınıyorum.
1-”Elif, Lam, Ra.” Bu ayetin şifre harflerinin ne anlama geldiğini, yakın bir zamanda anlayacağız. “Bunlar apaçık Kitap’ın ayetleridir.” Demek ki, Kuran apaçık. Rahatça anlaşılacak gibi. Adam diyor ki: “Kırk yıl araştırsak, biz Kuran’ı anlayamayız” diyor. Demek ki Allah, kafanı kapatmış, beynini kapatmış.
2-”Gerçekten Biz, akıl erdirirsiniz diye onu Arapça bir Kuran olarak indirdik.” Demek ki Kuran, akıl erdirilecek bir Kitap.
3-”Biz bu Kuranı sana vahyetmemizle en güzel kıssaları gerçek bir haber olarak sana aktarıyoruz.” “Biz bu Kuran’ı sanavahyetmemizle en güzel kıssaları” bakın ‘her kıssayı size vermedim’ diyor Allah. Yani ‘size açıklamadım’ diyor. ‘En güzel önemli olan kıssaları bildiriyorum’ diyor Allah. “Gerçek bir haber.” Yani saf vahye dayalı olduğu için, ne eksiklik var, ne fazlalık var, tam doğru bilgi olarak. “Gerçek bir haber olarak sana aktarıyoruz, oysa sen daha önce bundan haberi olmayanlardandın.” Gayb haberi, gaybden bildiriyor Allah. Gaybı Allah bildiriyor muymuş? Bildiriyormuş değil mi?
4-”Hani Yusuf babasına:”Babacığım, gerçekten ben (rüyamda)onbir yıldız, güneşi ve ayı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm” demişti.” Bir kere buradaki yıldız; Hz. Mehdi (a.s)’ın yıldızından bahsediyor; Lulin kuyruklu yıldızı var, Halley kuyruklu yıldızı var, oraya bir işaret var. İki kuyruklu yıldıza da işaret var. “Onbir.” 11 sayısına Allah dikkat çekiyor. 11, iki tane 1’den oluşuyor. 11 Eylül olayları var. Tozlu, dumanlı fitne, 11 Eylül de olan olay. Bakın onbir, arkasından yıldız. Bakın, “onbir”; tozlu dumanlı fitneyi, yıldız; Halley kuyruklu yıldızını ve Lulin kuyruklu yıldızını, Hz. Mehdi (a.s)’ın çıkış alameti olarak, muntazam bir şekilde tek tek sayılıyor. “Güneşi”; güneş tutulması, onbeş gün arayla ay ve güneş tutulması. “ve ayı” Ramazan ayında, onbeş gün arayla ay tutulması, Hz. Mehdi (a.s)’ın çıkış alameti olarak. Bakın bir, iki, üç, dört. Dört tane kelime var yan yana, dört kelimenin dördü de ayrı ayrı, Hz. Mehdi (a.s)’ın çıkışının ana alametlerini veriyor.Bakın dört kelime var; onbir, yıldız, güneş ve ay. Başka bir şey yok. Sadece “ve” bağlacı var arada, başka yok. En hayati, en önemli ahir zamanın büyük alametlerinin hepsinin tek tek ismi veriliyor, şifresi veriliyor. “Gördüm” Gördüm ne demek? Göreceğiz. Biz de gördük değil mi? Bize sorulduğunda ne diyoruz? Ben de gördüm diyorum. Bak “gördüm” diyor. “Bana secde etmektelerken gördüm.” Secde etmek ne demek? Aynı zamanda ‘itaat etmek, bağlanmak’ anlamına da geliyor. Demek ki, hizmet etmek. Demek ki Allah, gök yıldızlarını, gök cisimlerini İslam’ın hakimiyeti için, Hz. Mehdi (a.s)’ın emrine vermiş. 11 Eylül’ü Allah, “Ben yarattığıma” işaret ediyor, “Ramazan ayındaki ay ve güneş tutulmalarını, Ben yarattım, Hz. Mehdi (a.s)’ın emrine verdim, Hz. Mehdi (a.s)’ın alameti olarak zuhur ettirdim ve iki tane kuyruklu yıldız gönderdim” ayet buna bakıyor. Zaten 11, iki tane bir. Ay ve güneş tutulmaları da iki kere üst üste oldu, kuyruklu yıldızlar iki kere çıktı, 11 Eylül’de de biliyorsunuz, o büyük olay oldu inşaAllah. Tabii bu tefsir iki, üç, dört, beş, altı, yedi aşamalı olur, ben ahir zamana bakan bir aşamasını anlatıyorum.
5-”(Babası)Demişti ki: “Oğlum rüyanı kardeşlerine anlatma.”“ Mehdiyet’i zalimlere, hasutlara, kıskançlara anlatıldığında olay çıkacak demektir. Bakın ne diyor: “rüyanı kardeşlerine anlatma.” Mehdiyet’i, ahir zamanı anlattığında, senin karşına dikilecekler anlamına geliyor. Birçok yobaz takımı, birçok ayak takımı, birçok sahtekar, üçkağıtçı Hz. Mehdi (a.s)’ın karşısına dikilecek demek ki. “Yoksa sana bir tuzak kurarlar.” Demek ki, tutuklanması içinde uğraşacaklar, hapse attırmak içinde uğraşacaklar, iftiralar atacaklar, tecrit etmeye çalışacaklar. Ayette ne diyor: “Yoksa sana bir tuzak kurarlar.” Sırf rüyasını anlattı diye. Kardeşleri güya Müslüman, kıskançlıktan, hasetten dolayı onun lider olmasından korktukları için, Hz. Yusuf (a.s)’a tuzak kuruyorlar. Babası önceden söylüyor; “oğlum sakın rüyanı söyleme” diyor. Yani ‘gelecekte olacak bir olayı söyleme’ diyor, ‘başına bela olurlar’ diyor. “Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.” Yani şeytan deccal insan için apaçık bir düşmandır. ‘Deccalin emrine girerler’ diyor. Nasıl, ‘yetmişbin sarıklı deccalin emrine girip, Hz. Mehdi (a.s)’a savaş açacaklarsa’ ayet ona bakıyor.
6-”Böylece Rabbin seni seçkin kılacak.” Ebcedi; 2018 tarihini veriyor. “Böylece Rabbin seni seçkin kılacak.” Yani seni Hz. Mehdi (a.s) kılacak, lider yapacak. “Sözlerin yorumundan sana öğretecek.” Yani mükemmel tefsir ve açıklama gücün olacak. Detayları çok mükemmel açıklayacaksın. Kendi kabiliyetiyle mi? Değil. Allah’ın yaratmasıyla. “Ve daha önce ataların İbrahim” Hz. Mehdi (a.s) hangi nesilden? Hz. İbrahim (a.s) neslinden. “ve İshak’a tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin” Hz. Mehdi (a.s)’ın soyu aynı zamanda Hz. Ali (r.a)’dan dolayı, Hz. Yakub (a.s)’a dayanıyor. Hz. Yakub (a.s) ben-i İsrail’dir. Peygamberimiz (s.a.v); “Hz. Mehdi (a.s)’a, ben-i İsrail görünümündedir” diyor. Ben-i İsrail görünümünde denmesinin nedeni; Hz. Mehdi (a.s)’ın İsrail soyundan gelmesidir. Yani Hz. Yakub (a.s)’ın soyundan geliyor olması. Hadislerde çok fazla sayıda “ben-i İsrail’e benzer” diyor. Hz. Yakub(a.s)’ın soyundan geldiği için, Hz. Ali (r.a)’ın soyu da, Hz. Yakub(a.s)’a bağlandığı için, Hz. Mehdi (a.s)’ın görünümü; ben-i İsrail görünümündedir. “Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” Nasıl tamamlayacak Hz. İbrahim (a.s)’ın soyuna vaat edilen o güzellik, o ihtişam, her namazda kadde de okunan, tahiyyatta okunan o dua nasıl tahakkuk ediyor? Hz. İbrahim (a.s)’ın nesline, Allah’ın vaadi Tevrat’ta ve Kuran’da belirtilen vaadi nasıl tahakkuk ediyor? Hz. Mehdi (a.s)’ın dünyaya hakimiyeti ile tahakkuk ediyor. Bakın Allah ne diyor: “Yakub ailesinin üzerindeki nimeti tamamlayacaktır.” Hz. Mehdi (a.s) aynı zamanda İsrail’e de hakim olacaktır. Bütün İsrail’e, bütün Musevilere, bütün Hıristiyanlara ve bütün Müslümanlara, bütün Masonlara, Tapınak Şövalyelerine hepsine hakim olacaktır. “Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” ‘Ben böyle hükmettim’ diyor Allah ve “hikmet sahibidir” diyor Allah. Yani tabii ayetin anlamı açısından öyle diyor.
7-”Andolsun” diyor, Allah yemin ediyor. “Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.” Yani ‘Ben onun içine bir sır ve şifre koydum’ diyor Allah. Bakın diyor ki: “Andolsun” diyor, yemin ediyor Allah, “Yusuf ve kardeşlerinde” yani bu kıssada, Hz. Yusuf (a.s)’ın konumunda, kardeşlerinin konumunda, “soranlar için ayetler (ibretler) vardır.” Yani ahir zamana yönelik çok önemli şifreler, işaretler, anlamlar, derin manalar vardır. ‘Ben bunları size aktarıyorum’ diyor Allah. ‘Siz de bunu, zamanı geldiğinde çözeceksiniz’ diyor.
8-”Onlar şöyle demişti: “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren (tutan) bir topluluğuz. Gerçekten babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” O devrin Mehdisini kardeşleri sezdiği için, daha Mehdi (a.s) zuhur etmemiş ama kardeşleri seziyor. Müslümanlar haset ediyorlar, hasetlerinden diyorlar ki: “Babamıza bizden daha sevgilidir.” ‘Daha çok sevilen, daha dikkat çeken biri olduğu’ diyorlar. Ağırlarına gidiyor bu, enaniyetlerine ağır geliyor, haset ediyorlar. “Oysaki biz, birbirini pekiştiren (tutan) bir topluluğuz.” O devrin Müslümanları cahil kişiler bunlar ama bunlar ekip olmuşlar, birbirini pekiştiren bir topluluk. Ahir zamanda da İstanbul’da çıkacak yobazın da dayandığı bir topluluğu olacak. Hatta o topluluğu Peygamberimiz (s.a.v.) açıklıyor; “Yetmişbin sarıklı, deccale tabi olacaklar” diyor. Hz. Mehdi (a.s)’a karşı var güçleriyle mücadele verecekler. “Biz birbirini pekiştiren (tutan) bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” Hakkı beyan edildiğinde, alim olduğunda insan olduğunda ona ne diyecekler? “Şaşkınlık içinde” diyecekler. Mesela Şeyh Nazım Hocamız; “Hz. Mehdi (a.s) çıktı” diyorsa, diyor ki adam: “Bakın şaşkınlık içinde” diyor haşa. Mahmud Hocamız için; “yok öyle demek istemedi” diyor. Daha da üstüne gidersen, “rahatsızlandı” diyecekler. Mesela Mahmud Hocamız dese ki: “Hayır Hz. Mehdi (a.s) hayattadır” dese, Allahualem “rahatsızlandı” derler. Zaten diyenler var, başladılar demeye. Ondan çekindiği için, Mahmud Hocamız, eliyle bu işareti yapıyor. Bakın o devrin düşüncesine, o devrin Mehdisi’ne karşı alınan azgınca ve delile verilen karara bakın:
9-”Öldürün Yusuf’u” diyor. O devrin Mehdisi’ni”öldürün” diyor. Daha zuhur etmeden, “öldürün Yusuf’u veya onu bir kenara atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” ‘Tutuklatın, hapse atın’ diyorlar. Siz dikkati çekin, siz ünlü olun, siz şöhret olun, bütün insanlar sizi tanısın, size odaklansın. Ama onu etkisiz hale getirin. Ya öldürelim, ya hapse atalım, bir şey yapalım kurtulalım’ diyorlar. “Ondan sonra da Salih bir topluluk olursunuz.” ‘Takva, büyük,en kaliteli topluluk olursunuz’ diyorlar. Yobaz takımının iddiası hep böyledir. Yani en rezil konumda dahi olsa, kendisini evliyagibi görür. Yani en şiddetli şeytanlığı yapsa bile, kendini evliya gibi görür.
10-”İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf’u, onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın.” Bunu diyen kişi; Allahualem Hz. Hızır (a.s), yani üsluptan anlaşılıyor. Şimdi bakın dikkat edin; “İçlerinden bir sözcü dedi ki:” O topluluğun içindeki bir sözcü. “Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf’u.” Onu kurtaracak bir plan yapıyor, “öldürmeyin Yusuf’u” diyor. Vahim bir şey olduğu için öldürmeyin diyor. “Onu kuyunun derinliklerine bırakın” Hz. Hızır (a.s)’ın yöntemidir bu. “bir yolcu kafilesi alsın.” Yolcu kafilesinin alacağını nereden biliyor? Bu vahiyle bilinir. Bildiğine göre, demek ki bilen biri. Hz. Hızır (a.s)’ın üslubu bu.
11-”(Bu karara vardıktan sonra) “Ey Babamız” dediler. “Sana ne oluyor, Yusuf’a karşı bize güvenmiyorsun?Oysa gerçekten biz, onun iyiliğini isteyenleriz.” Cübbeli ne diyor: “Biz Hz. Mehdi (a.s)’ın çıkmasını istemez miyiz?” diyor. “Canı gönülden isteriz. Allah kavuştursun. 570 sene sonra çıkacak ama isterim ben” diyor. “570 yıl “ demesinin sebebi; Hz. Mehdi (a.s)’a karşı, içindeki olumsuz duygulardır. Gerçekten isteyen bir insan, hemen kavuşmayı ister. 570 yıl ileriye atmaz.
12-”Onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın. Elbette biz onu koruyup-gözetiriz.” Yani kendilerini makul bir insan gibi, koruyup-kollayan, hürriyetçi gibi bir insan gibi gösteriyorlar.
13-Dedi ki: “Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu, kurdun yemesinden korkuyorum.” Kurt, bildiğimiz bu dağ kurdu, klasik kurt. Onu bir tehlike olarak görüyor. “Kurdun yemesinden korkarım” diyor. Ve zaaf bildirilmiş oluyor. Yani en tehlikeli şey; karanlık insanlara, tehlikeli insanlara zaafı bildirmektir. Mesela bir insan bir şeyden korkuyorsa, onu söylerse karşıtına düşmanı olan kişiye, adam o zaafını kullanır. Onun için zaaf söylenmez.
14-”Dediler ki: “Andolsun” Bakın hep yeminle konuşuyorlar. Halbuki buradaki tavırları münafıkhane. “Andolsun, biz, birbirini kollayan bir topluluk iken, kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz” diyorlar. Kuran’ın burada kurttan bahsetmesi çok manidardır.
15-”Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine birlikte atmaya davrandıkları zaman, Biz ona (şöyle)vahyettik.” Hz. Yusuf (a.s)’a, Allah’tan vahiy geliyor. “Andolsun, sen onlara kendileri, farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin.” Hz. Mehdi (a.s), yobaz takımına ne yapacak? “Kendileri farkında değilken bu yaptıklarını onlara haber verecek.” Çünkü Hz. Mehdi (a.s)’dan habersizler.
16-”Akşamüstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.” Yobazların özelliğidir; ağlar, zırlar, ağlamanın arkasına saklanırlar. Yani kendilerini yufka yürekli gibi göstermeye kalkarlar, yapmacık bir ağlama, sahtekarca bir ağlama peşine girebilirler. “Akşamüstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.” Onun için her ağlamaya inanmamak lazım. Aşkla Allah korkusuyla, Allah sevgisiyle ağlamak ayrıdır, birde sahtekarca perdeleme oyun ağlaması ayrıdır. Ağlayarak birçok insan kandırılabilir. Mesela aleyhte şahitlik yapar, buluyorlar sahtekar bir fahişeyi çıkarıyorlar hakimin huzuruna, ağlıya zırlaya konuşuyor, iftira atıyor, ağladığından dolayı inandırıcı oluyor. Bu bir oyundur. Kuran buna dikkat çekiyor.
17-”Dediler ki: “Ey babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk.” Demek ki böyle münafıkhane sistemlerde, tabii ilk başta münafıklar, sonra inşaAllah Allah düzeltmiştir, yalan söylemek çok yaygın. Yani kafadan uydurmak, sahtekarlık yapmak, yalan söylemek, yalanı geliştirmek, zincirleme yalanlara ilaveler yapmak, münafıkların ve yobazların bir özelliğidir. “Yusuf’u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş.” Tam sahtekarca yobaz, münafık yalanı. O an için söylüyorum. Tabii inşaAllah sonra düzelmişlerdir. Düzeldilerse dinde kardeşlerimizdir. “Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.” Burada da bilinçaltı kurgulama, taktik yapıyorlar. Yani ‘ben söylesem de inanmazsın ki, sen zaten’ derler ya demagoji yaparlar, Kuran’da da o taktiğe dikkat çekiyor.
18-”Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler. “Hayır” dedi. Nefsiniz sizi yanıltıp, (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır.” Bakar bakmaz yalan söylediklerini anlıyor, oyun oynadıklarını anlıyor. Müslüman böyle ferasetli, basiretli ve akıllı olacak. Mesela oyuna gelmiyor. “üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler.” Cahil bir insan olsa; ‘hakikaten ölmüş’ der. Halbuki Hz. Yakup (a.s) şüpheleniyor. Normalde çok güçlü bir delil getirmişler, şahitler de var, kan da var, bitmesi lazım olayın değil mi? İşte Hz. Mehdi (a.s)’da açık, aleni delile rağmen, insanları gözlerinden anlayacaklar, hadiste böyle belirtiliyor: “Hz. Mehdi (a.s), delille hüküm vermez.” Kalben hüküm veriyor. Yani anlıyor, hissediyor. Bakın Hz. Yakup (a.s), aleni delili reddediyor. “Hayır” dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş.” ‘Sahtekarlık yapıyorsunuz’ diyor. “Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı, (Kendisinden) yardım istenecek olan Allah’tır.” ‘Oyun oynadınız, tuzak kurdunuz’ diyor, inanmıyor.
19-”Bir yolcu-kafilesi geldi, sucularını (kuyuya su almak için) için gönderdiler. O da kovasını sarkıttı.” Kova çağı başlıyor, Hz. Mehdi (a.s)’ın çağı. 2012’de Kova çağına giriyoruz, Hz. Mehdi (a.s)’ın çağıdır. Kova burcu. “Hey müjde” diyor. Demek ki Hz. Mehdi (a.s) ile müjdeleyeceğiz. Peygamberimiz (s.a.v.) ne diyor? “Hz. Mehdi (a.s) ile müjdelenin.” “Bu bir çocuk” dedi.” Bir işaret daha var ama şimdi onu söylemeyeyim. “Bir yolcu-kafilesi geldi.” Demek ki kafileler anlayacak Hz. Mehdi (a.s)’ı. Kafileler halinde gelecekler. Hz. Mehdi (a.s) için Peygamberimiz (s.a.v.) ne diyor? Yüzlerce alim bir araya gelir, Hz. Mehdi (a.s)’ı ararlar” diyor kafile şeklinde, burada da aynısını görüyoruz. “O da kovasını sarkıttı.” Kova burcu devreye giriyor inşaAllah. “Ve onu (kuyudan çıkartıp)‘ticaret konusu bir mal’ olarak sakladılar. Oysa Allah, yapmakta olduklarını bilendi.” Allah onlara muhafaza ettiriyor.
20-”Onu ucuz bir fiyata, sayısı belli (birkaç) dirheme sattılar. Onu pek önemsemediler.” Hz. Mehdi (a.s)’ı da başlangıçta insanlar önemsemeyecekler, anlayamayacaklar. Şu anda da öyledir. Mesela Cübbeli de önemsemiyor, başka kişilere de bakıyoruz, önemsemiyorlar. Allah ne diyor Kuran’da: “Onu pek önemsemediler.”
21-”Allah, emrinde galip olandır” diyor, ayetin ebcedi; 2014 tarihini veriyor. “Allah, emrinde galip olandır”, baksınlar Kuran’dan incelesinler, tam ebcedi; 2014 tarihini veriyor.
22- yani iki, iki, “erginlik çağına erişince” yani devreye girdiğinde “kendisine hüküm ve ilim verdik.” Hz. Süleyman (a.s)’da biliyorsunuz sarayını, 2 Şubat’ta yapmıştır. Tarihi: 02.02’dir. Hz. Süleyman (a.s)’ın Tapınağı’nın, mescidinin yapımına başlandığı tarih 2 Şubat’tır. “Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.” Allah, Hz. Mehdi (a.s)’a ilim verileceğini, hikmet verileceğini hadiste belirtiyor; “Allah onu bir gecede ıslah eder, ilim ve harikalarla donatır” diyor. Kuran’ın bu ayeti de; Hz. Mehdi (a.s)’a bakması yönünden manidardır. Yusuf Suresi’nin, Hz. Yusuf (a.s) kıssasının, Hz. Mehdi (a.s)’a baktığına dair de Peygamberimiz (s.a.v.)’in mütevatir hadisleri var.
Sayın Adnan Oktar'ın 29 Aralık 2011 tarihli röportajından Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla. Elif, Lam, Ra. Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.” Yusuf Suresi. Cenab-ı Allah, sık sık Kuran’ın apaçık olduğunu söyler ki müşrikler sapkın yollara gitmesin, kendi kendilerine uydurmalar, hurafeler çıkarmasın diye Allah sık sık Kuran’ın açık olduğunu beyan edip onların o yolunu kapatıyor.
“Gerçekten Biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.” Yani ‘kafanızı kullanırsınız, hikmetlerini düşünürsünüz, detayları görürsünüz diye Arapça bir Kuran olarak indirdik’ diyor Cenab-ı Allah. Ama düşünmezsen bulamazsın, anlayamazsın. “Akıl erdirirsiniz diye” diyor bak, “akıl”. Demek ki herkes tek tek düşünmek durumunda Kuran’ı. ‘Beni ilgilendirmez, ben hazır alırım’ gibi bir şey yok; mutlaka inceleyecek.
“Biz bu Kur'an'ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber olarak sana aktarıyoruz”. Herhangi bir kıssa değil bak; “en güzel kıssaları” diyor Cenab-ı Allah, “gerçek bir haber olarak aktarıyoruz”. Mesela birçok yerde aktarmalar vardır ama çoğu hurafedir, doğru değildir. Ama ne diyor Allah? “Gerçek bir haber olarak”. Mesela biz gazetelerde bir haber okuyoruz; gerçek mi değil mi şüphe edebiliyoruz. Ama Kuran için ne diyor Cenab-ı Allah? “Gerçek bir haber” diyor. Kusursuz düzgünlükte mutlaka düzgün o haber. Verilen haberde en ufak bir hata yok, tam doğru.
“Sana aktarıyoruz, oysa sen, daha önce, bundan haberi olmayanlardandın.” Yani; ‘bu, gayb bilgisi. Bilmiyordun sen’ diyor. Bilinen bir konu da değil, yani ‘özel bir bilgi’ diyor Allah.
“Hani Yusuf babasına: ‘Babacığım’”. Bak, hitap şeklini de öğretiyor Allah; “babacığım”. Babasına insan hitap ederken nasıl diyecek? ‘Babacığım’ diye hitap edecek.
“Gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldız, Güneş'i ve Ay'ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm’”. On bir yıldız, Güneş’i de eklersek on iki. Avrupa Birliği’nin bayrağında kaç yıldız var? On iki. İslam ülkelerinin bayraklarında hep yıldız vardır, Güneş vardır, Ay vardır. Bu nedir? Dünya hakimiyeti. Bakın haritaya, hepsinde göreceksiniz; ya yıldız vardır, ya Güneş veyahut Ay. Mesela Türk bayrağında hem ay hem yıldız var. İslam ülkelerinin çoğunda ay ve yıldız, birçoğunda Güneş vardır. Hem dünya hakimiyetine bakıyor buradaki ifade, hem de Avrupa Birliği’nin de Mehdiyet’in emrine gireceğini buradan anlıyoruz, işaret ediyor Kuran.
“(Babası) Demişti ki: ‘Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma’”. Bir şey gerçek de olsa eğer kıskanacaklarsa, haset edeceklerse onun gizli tutulmasında fayda vardır. Yani ulu orta söylenmez. “Yoksa sana bir tuzak kurarlar.” Başkasını kıskandıracak, haset ettirecek şeyin gizli tutulması daha iyi olur. Çok yakını dahi olsa eğer haset edeceklerse söylememekte fayda var. “Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.’” ‘Çok rahat şeytan kışkırtabilir’ diyor, ‘o adamın aklına gelmese bile şeytan kışkırtabilir’ diyor Cenab-ı Allah.
“Böylece Rabbin seni seçkin kılacak,” Peygamber olduğu için vahiy bilgisiyle bildiriyor. Bu bilinecek bir şey değil; özel vahiy bilgisi gerektirir. ‘Seni seçkin kılacak, seni Mehdi kılacak’ diyor. “Sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek”. Yani; ‘çok güzel Allah’ın hükümlerini anlatmayı sana öğretecek. Çok güzel hitabetin olacak, güzel belagatli, isabetli, doyurucu konuşma gücün olacak’ diyor Allah.
“Ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” Hz. Yakup (a.s.) ailesinin nimetinin tamamlanması nedir? Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle İslam’ın dünyaya hakimiyetidir, son. Çünkü Hz. Mehdi (a.s) da Hz. Yakup (a.s.) ailesinden, Ben-i İsrail soyundandır, Hz. Davut (a.s.) soyundandır. Onun için “İsrailî görünümündedir” diyor Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi (a.s.)’ı tarif ederken. 10’un üstünde hadis var; “cismi İsrailî” diyor, yani görünüşü Ben-i İsrail görünümündedir.
“Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Andolsun,” diyor Cenab-ı Allah, “Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler vardır.” Yani ibretler, ahir zamana işaretler, o devirde yahut hangi devirde olursa olsun insanlara manevi işaretler vardır.
“Onlar şöyle demişti: ‘Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir’”. Yobazların Hz. Mehdi (a.s)’a karşı olma sebebi nedir? Kıskançlık. Buradaki olay ne? Kıskançlık. Ne diyorlar? “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir.” ‘Babamız daha çok seviyor’ diyorlar. Sevgi üzerine olan kıskançlıklar çok tehlikelidir. Bunlarda birçoğunda cinayetler meydana gelir, savaşlar meydana gelir, bayağı belalar çıkar. Gazetedeki haberlere dikkat edin; hep sevgi kökenlidir, sevgi iddiasıyladır. Halbuki sevgi değil o, hasetliktir.
“‘Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz.” Yobaz takımının nasıl birbirine destek olacağına Kuran dikkat çekmiş oluyor. O devirde sapkın tavırları, ama sonra düzelir, o ayrı mesele. Ama oradaki yobaz ruhuna da Kuran işaret etmiş oluyor.
“Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” Yobazın gözü döndüğünde Peygamber tanımayacağına da Kuran işaret ediyor. Mesela Peygamber babaları; fakat yobaz ruhunda, ne diyor? “Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” Mesela bugün de Peygamberimiz (s.a.v.) olsa yobazlar ona karşı tavır alırlar. Onun kadınlara karşı ilgisi, kadınlara karşı sevgisi yobazları delirtir. Çok kadınla evlenmiş olması, kadınların ona ilgisi, oradaki Kuran hükümleri onların Peygamber (s.a.v.)’e karşı olmasına sebep olacaktı eğer öyle olmuş olsaydı, Allah öyle bir güç vermiş olsaydı. Peygamberimiz (s.a.v.) ahir zamanda gelmiş olsaydı yobazlar en ziyade -Allah muhafaza- Peygamberimiz (s.a.v.)’e karşı tavır alırlardı.
Bakın, yobazların kan dökücülüğüne Allah dikkat çekiyor; “öldürün Yusuf'u”. Yobazların ilk aklına gelen, azgın ruhlarının tecellisi olarak öldürme ruhu vardır yobazlarda. “Öldürün Yusuf’u”; kancı olmaları. “Veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Bir şekilde etkisiz hale getirmek; hapse attırtmak, ezmek; yobazların kafası. Bak; “babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Yani onun Hz. Mehdi (a.s.) olmadığı anlaşılsın, onun değerli bir insan olmadığı imajı verilsin; siz öne çıkın, siz daha dikkati çekin; buradaki amaç bu, güya. “Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz.” ‘Samimi bir topluluk olursunuz’ diyor, ‘samimi bir topluluk olursunuz’. Halbuki samimiyetle uzaktan yakından alakaları yok, ama samimiyeti kullanıyorlar.
“İçlerinden bir sözcü dedi ki: ‘Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u, onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın.’” Kuran’da bu tarz ifadeler genellikle hep Hz. Hızır (a.s)’a aittir. Yani bu şekilde bileceksiniz. Mesela; “içlerinden bir sözcü”. Kehf Suresi’nde de vardır; “içlerinden bir sözcü”. Yaşlı bir insan görünümünde mi olur, sokaktan geçen bir adam şeklinde mi olur; ama ‘bir sözcü’. “İçlerinden bir sözcü dedi ki: ‘Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u”. Bak engelliyor, ikna ediyor; “öldürmeyin Yusuf’u”. Onların o yobaz kafasına bir engel meydana getiriyor. “Onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın.” Sadece ‘öldürmeyin’ dese inanmazlar. Onlara başka bir çözüm veriyor ama o çözümün içinde hem Hz. Yusuf (a.s)’ın kurutuluşu var, hem Hz. Yusuf (a.s)’ın lider olma planı var. Yani o “kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın” demesi; zaten ne olacağını biliyor. Çocuk kuyunun dibinde ölebilir, ama o biliyor. Yani mutlaka o kuyudan çıkacağı kanaatinde.
“‘Ey Babamız,’ dediler, ‘sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun?’” Yobazlarda densizlik vardır, münasebetsizdirler. Üsluba bakın; “‘ey babamız’ dediler, ‘sana ne oluyor’”. Peygamber olan bir insana hitaplarına bakın! “Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun?” Demek ki yobaza bir şey emanet edilmez, yobaz tehlikelidir, güvenilmez bir insandır. “Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz.” Demek ki yobaz bol bol yalan söyler ve çok hayâsızca, diri diri insanın yüzüne bakarak yalan söyler ki meşhur bir yobazın ne kadar yalancı, ne kadar haysiyetsizce insanların yüzüne baka baka nasıl yalan söylediğini herkes gördü, değil mi? Evet.
“Sen onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın.” Yobazlar zaman zaman da böyle gönül alıcı konuşma yapabiliyor demek ki. Bak; “Gönlünce gezsin, oynasın. Elbette biz onu koruyup-gözetiriz.” Yalan söylerken, oyun oynarken demek ki böyle insanların hoşuna gidebilecek ifadeler de kullanabiliyor yobazlar.
“Dedi ki: ‘Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.’” Şimdi burada tabii peygamber zellesi var. “Onu götürmeniz gerçekten beni üzer.” Bir kere mümin üzülmez, her şeyde hayır görür. Bu bir peygamber zellesidir. “Siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.’” Bu da bir zelledir. Çünkü zaafı bildirmiş oluyor. Orada onlara farkında olmadan nasıl oyun oynamaları gerektiğine dair bir fikir vermiş oluyor. Çünkü onların kafası çalışmıyor, bulamaz onlar. Ama o onlara böyle bir ihtimali söylemekle imkan tanımış oluyor. Onun için zaaf hiçbir şekilde söylenmez. Mesela bir şeyden korkuyorsa insan söylememesi lazım, bir yönü zayıfsa onu hissettirmemesi lazım; düşmanları onu kullanır. Mesela parası yoksa, “param yok” der de güçsüz konuma düşecekse “param yok” demesi doğru olmaz. Tam aksine.
“Dediler ki: ‘Andolsun,’”. Münafıkların en çok kullandığı şey yemin etmek. Yeminle başlıyorlar; “vallahi, billahi, tallahi” diye yemin eder münafık, sıkıştığında. Bak; “andolsun” diyor, Allah’a yemin ediyorlar, “andolsun” diyor. “Biz, birbirini kollayan bir topluluk iken”. Hakikaten yobazlar kendi grupları içerisinde birbirlerini kollarlar. “Kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz.” ‘Böyle bir şeyde zaten biz kaybederiz, biz acze düşmüş konumunda oluruz; böyle bir şey olmaz’ diyorlar.
“Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman”. Bak o kişinin sözünü dinliyorlar, görüyor musunuz? Normalde öldürmeyi istedikleri halde o diyor ki “kuyunun dibine bırakın”, ona hemen ikna oluyorlar. O, Hz. Hızır (a.s), Allahualem.
“Derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman”. Tabii havadan atma şeklinde değil de iple bırakıyorlar, kovayla bırakıyorlar. “Biz ona (şöyle) vahyettik”. Peygamber olduğu için Allah ona vahyediyor. “Andolsun” Cenab-ı Allah yemin ediyor, “sen onlara kendileri, farkında değilken ne yaptıklarını haber vereceksin.” Bak; “kendileri farkında değilken”, mesela Mehdiyet’in farkında değil yobazlar. Demek ki Hz. Mehdi (a.s) yobazlara yaptıklarını haber verecek, yaptıkları anormallikleri onlara aktaracak, anlatacak yani bozukluklarını, çirkinliklerini aktaracak. Çünkü Kuran ne diyor? “İbret var” diyor. Ahir zamanda ibret nedir, Mehdiyet devrinde olduğumuza göre? Bu, ibrettir.
“Akşamüstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.” Oyun oynanacağı vakit, bir komplo yapılacağı vakit genellikle akşamüstü kullanılır. Çünkü bütün görevliler çekilmiş olur, bütün insanlar geri çekilmiş olur, artık muhabere, bağlantı yolları kapanmış olur; o şahsın kendini kurtarması daha da güçleşir. Gündüz olsa daha kolay olur. Ama akşam vurduklarında birçok yardım kanalı ve ulaşım kitleneceği için o kişi mağdur olacağını düşünerek akşamı seçer pusu kuranlar. “Gecenin şerrinden” diye zaten Kuran’da dikkat çeker Cenab-ı Allah. “Akşamüstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.” Münafıkların yöntemi neymiş? Ağlamak. Ağlayınca masum görünüyor. Mesela çıkar televizyona, köpek gibi inleyerek ağlar, ahlaksızlık yaptığı halde, itlik yaptığı halde. Adam da diyor ki; “adam ağlıyor, demek ki samimi yahu” diyor, “demek ki dürüst” diyor. Halbuki üçkağıtçılığından ağlıyor, sahtekarlığından ağlıyor ama inanıyor ağlamaya. Birçok kişi de biliyorsunuz çıkar televizyonda -samimi olanları tenzih ediyorum- zırıl zırıl ağlayarak rezalet çıkartır ve böylece de istediğini elde etmiş olur, kamuoyunda da dikkat çekmiş olur.
“Dediler ki: ‘Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik,”. Bak; “gerçek şu ki”. Yalancının ana özelliğidir. “Desem de inanmazsın” diye başlarlar ya, “gerçek şu ki” diyorlar. “Biz gittik, yarışıyorduk.” Yobazın nasıl yalan söyleme özelliği olduğuna, nasıl organize yalan söylediğine Allah dikkat çekiyor, nasıl dillerinin yalana alışık olduğuna. Yobazlarda bu ünlüdür. Anında fablasyon üretir, anında hikaye üretir. “Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık.” Bak hikayede ona da bir kılıf uyduruyor. “Fakat onu kurt yemiş.” Ne demişti peygamber Hz. Yakup (a.s)? “Kurt yemesinden korkuyorum” demişti. Onlar ne diyor? “Kurt yemiş.” Onlara fikir vermiş oluyor, yani onların yapacağı komploda onlara fikir vermiş oluyor, istemeden de olsa fikir vermiş oluyor. Bir zaaf, zaafını bildirmiş. Onlar da zaafını ona karşı kullanıyorlar, “kurt yemiş” diyorlar. Çünkü dese ki; “nereden çıkarttınız kurdu?” “Sen demedin mi? 'Kurt yemesin, tehlikeli' demiştin” diyecekler, “ihtimal verdiğine göre, işte ihtimal verdiğin şey oldu” diyecekler.
“Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.” Yobazların yalan söylerken kullandığı yöntemlerden bir tanesi. Yalan söylediği için vicdanı baskı yapıyor. Ne diyor? “Doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.” Onu suçluyor bu sefer. Yani doğru adama inanmama suçu oluşturmuş oluyorlar. Yobazların bir tekniğidir.
“Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler.” Bak yobazların aptallığı bu yine, aptalca yöntemleri. “'Hayır' dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır.” Yani gömleğin şeklinden, o yaptıkları sahte oyundan anlıyor babası, bir oyun olduğunu. Ama bak burada çok güzel bir şey söylüyor; “bundan sonra” diyor, “(bana düşen) güzel bir sabırdır.” Müslüman sabırlı olacak. “Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı”. Bak orada tam anlamıyla teşhis etmiş. Bak “düzüp-uydurduklarınıza karşı”; ‘hepsi yalan’ diyor. “Düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır.” ‘Ben, Allah'tan yardım istiyorum’ diyor.
“Bir yolcu-kafilesi geldi”. Bu kafile, özel gelen bir kafile, yani herhangi bir kafile değildir. Bunlar önceden Allah'ın yarattığı bir kafile. Rasgele kafile gelmiyor. Hz. Yusuf (a.s)’ı oradan çıkaracak kafile özeldir. “Sucularını (kuyuya su almak için) gönderdiler. O da” bakın Kuran bir detay veriyor “kovasını sarkıttı.” Kova. Kuran bu detayı vermeyebilir. “İpi sarkıttılar” der, “kabı sarkıttılar” diyebilir veyahut “bir şekilde kuyunun içinden aldılar” der herhangi bir şekilde. Ama detaya giriyor bak; “kovasını sarkıttı” diyor. Çünkü Hz. Mehdi (a.s) kova çağında geliyor. Kova çağına özel dikkat çekilmiş. İncil'de de su testisine dikkat çekilir, su kabına. Aynısıdır, aynı şekil. O da kova çağına işaret ediyor.
“O da kovasını sarkıttı. 'Hey müjde... Bu bir çocuk.' dedi.” Hz. Mehdi (a.s)'a işaret ediyor. “Ve onu (kuyudan çıkarıp) 'ticaret konusu bir mal' olarak sakladılar.” Hz. Mehdi (a.s)'ın belli bir süre saklanması mevzu bahis biliyorsunuz, hadislerde de var. Bak “sakladılar” diyor; ona işaret. “Oysa Allah, yapmakta olduklarını bilendi.” ‘Zaten ben yaratıyorum’ diyor Cenab-ı Allah. Onlar, kendileri yaptıklarını zannediyorlar ama kaderde yaratan Allah. “Onu ucuz bir fiyata, sayısı belli (birkaç) dirheme sattılar. Onu pek önemsemediler.” Hz. Mehdi (a.s)'ı da önemsemeyecekler insanlar, önemsiz görecekler, değersiz göreceklerdir başlangıçta.
“Onu satın alan bir Mısırlı (aziz,) karısına: 'Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz' dedi.” Bak Allah ona hissettiriyor. “Onun yerini üstün tut”. Allah, korunması için ona karşı kalbine bir sevgi veriyor bak. Hz. Musa (a.s)'da da vardır bu. Burada Mısırlı Aziz'e de Allah kalbine bir sevgi veriyor Hz. Yusuf (a.s)'a karşı. “Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur”. Ona değil, bütün Mısır'a yararı dokundu; Allah dedirtiyor. “Ya da onu evlat ediniriz”. Evlat edinmek de istiyor, o kadar çok sevmiş.
“Böylelikle biz, Yusuf'u yeryüzünde yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan öğrettik.” Çok güzel tefsir etme, çok güzel teşhis koyma kabiliyeti var, çok zeki Hz. Yusuf (a.s). “Allah, emrinde galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler” diyor. ‘Allah ne derse o olur’ diyor. “Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik.” Hükmetmeyi ve bir de ilim veriyor, Allah onu müthiş kültürlü yetiştiriyor. O Mısırlı Aziz'in yanında Allah vesile ediyor. Mesela Hz. Musa (a.s) da, Firavun'un sarayında müthiş genel kültür almıştır. O da Mısırlı Aziz'in yanında müthiş bir ilim ve kültür imkanına kavuşuyor; hem Rahmani ilim, hem de her türlü genel kültür.
“İşte biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi”. Şimdi yobazlara bir söylesen, desen ki; “Hz. Yusuf (a.s) kadının evinde kalıyormuş”, Hz. Yusuf (a.s)'ı taşa tutmaya kalkar o yobazlar, öldürmeye kalkarlar; “sen, kadının evinde nasıl kalıyorsun” diye. Bir yobaz için kabul edilebilecek şey mi bu? Olacak şey değil. O devirde yobazların Hz. Yusuf (a.s)'la karşılaştığını düşünün, kadının evinde kalıyor; ne yapmazlar? Hangi yobaz kabul eder bunu, kadının evinde kalmasını? Kabul etmezler, değil mi? Yıllarca kalıyor kadının yanında, baş başa kalıyorlar, tek başına kalıyorlar odada. “Ondan murad almak istedi”. Ama bak; “ergenlik çağına erişince” diyor Kuran, dikkatini çekiyor mu? İki İki, yirmi iki. O ayrı, şimdi onu açmayayım fazla. Yirmi üç, bak; “evinde kalmakta olduğu kadın”. Hz. Yusuf (a.s) bir kadının evinde kalıyor, tek başına kadınla beraber kalıyor. Yobazlara göre harama girmiş durumda Hz. Yusuf (a.s), değil mi? Hem de bayağı bir harama girmiş durumda, haşa. “Ondan murad almak istedi”. Yani sevişmek istiyor kadın.“Bunu nasıl söylersin?” diyor, “çoluk çocuk biz beraber seyrediyoruz” diyor. Peki, Allah söylüyor, nasıl söylemeyeyim? “Söylenir mi?” diyor, “anlatmaman lazım” diyor. Kuran ayetini okumayacakmışız, çoluk çocuk beraber seyrediyorlar diye. “Ve kapıları sımsıkı kapatarak” bak, “kapıları sımsıkı kapatarak”. Yani kilitliyor kadın kapıları, Hz. Yusuf'un (a.s) kaçmasını engellemek için. Demek ki erkek çekici oluyor muymuş? Oluyormuş. Sırf kadın çekici olmaz, erkek de çekici olur. Bak, kadın onu arzuluyor. “Kapıları sımsıkı kapatarak: 'İsteklerim senin içindir, gelsene' dedi” diyor. Demek ki uzakta, “gel” diyor, çağırıyor yanına. Yani cinsel ilişkiye girmek istiyor. Çünkü zaten yan yanalar, kadınla bir hukukları var, konuşuyorlar, kadın onu beğeniyor, seviyor, sohbetleri oluyor; sadece cinsel ilişkiye girmiyor Hz. Yusuf (a.s). Ama kadın açıkça söylüyor bak; “isteklerim senin içindir” diyor. Açıkça beyan ediyor, cinsel ilişki istediğini söylüyor. “Gelsene” diyor, yani cinsel ilişkiye davet ediyor.
“(Yusuf) Dedi ki: ‘Allah'a sığınırım.’” Müslüman olduğu için. Neyle engelleniyor? Jandarmayla mı? Arasına set çekilerek mi? Kadının başına çarşaf çekilerek de değil, değil mi? Neyle? İmanıyla. Aklı, vicdanı, imanıyla kendini durduruyor. Demek ki ölçü neymiş? İman, Allah'tan korkmakmış. Zinayı ne engelliyormuş? Allah'tan korkmak engelliyormuş, imanla engelleniyormuş. “Allah'a sığınırım. Çünkü o benim efendimdir”. ‘Rabbimdir’ diyor Allah’a, ‘O benim Rabbim’dir.’ “Yerimi güzel tutmuştur.” Çünkü çok rahat bir ortamda yaşıyor. “Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.” ‘Zulümdür’ diyor, ‘öyle bir şey. Ben bunu yapmam’ diyor ‘ve kurtuluşa ermezler’ diyor. “Andolsun kadın onu arzulamıştı”. Ergenlik çağına gelince yakışıklı, önce küçükken o kadar kadının dikkatini çekmiyor ama sonra yapılı, aslan gibi delikanlı olunca etkileniyor kadın ondan. “Eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı.” Bak, o da onu arzuluyor. Ama haram olduğu için yanaşmıyor. Arzulama var, istiyor kadını, içinde var. Ama haram olduğu için ne yapıyor? Yanaşmıyor.
“Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.” Kötülüğü, fuhşu nasıl geri çeviriyor Cenab-ı Allah? İmanıyla, Allah'a imanıyla inşaAllah. “Kapıya doğru ikisi de koştular.” Hz. Yusuf (a.s) çok sevimli, maşaAllah, dünya tatlısı. Kim bilir nasıl? Bir de geniş bir ev demek ki yani koşmak için çünkü ufak tefek bir ev olsa, küçük bir oda olsa öyle olmaz. Koşmak için hız alınması gerekiyor. Büyük bir salon olduğu anlaşılıyor, yani anlatımdan anlaşılıyor. Kadın koşup arkasından yetişiyor ve gömleğini tutuyor ve arkadan çekip yırtıyor. Hz. Yusuf (a.s) 'da kuvvetli ama kadın da kuvvetliymiş demek ki. Tutunca, yani şehvetten gözü döndüğü için kadın gömleği tuttuğunda Hz. Yusuf (a.s) da direndiği için sırtından yırtılıyor gömlek. “(Tam)” bu anda “kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar.” Allah karşılaştırıyor. “Kadın dedi ki: 'Ailene kötülük isteyenin”. Bak, ne kadar kahpece bir tavır, görüyor musunuz? Hani seviyordun sen, değil mi? Allah korkusu, Allah aşkına dayalı olmayan bir sevgi hevestir ve böyle alçak ve çok acımasız ve kahpe olur işte. Madem o kadar aşkla seviyorsun, muhabbetle seviyorsun; böyle bir iftira atılır mı?
Bak ne diyor; “ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azabtan başka cezası ne olabilir?” diyor, yani tam klasik kahpe karakteri. Bakın; “ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan” bir de bak ne kadar seri aklına geliyor. Adamı da tahrik ediyor. Bak; “ailene kötülük”. “Kötülük yapmak istiyor. Senin” diyor, “onuruna, şerefine, namusuna saldırdı” diyor ve yönlendiriyor “zindana atılmaktan” ona akıl veriyor, “zindana atılmaktan veya acı bir azabtan başka cezası ne olabilir?” Yani; ‘kırbaçlanması, dövülmesinden başka ne olabilir?’ “(Yusuf) Dedi ki: ‘Onun kendisi benden murad almak istedi.’” Yani ‘kendisi ilişkiye girmek istedi.’ O kadar diyor ama Hz. Yusuf (a.s). “Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti”. “Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: ‘Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir,’” bakın, “onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.” Bu da Hz. Hızır (a.s) Allahualem. Çünkü bu çok tehlikeli bir açıklama. Kadın önden de yırtmış olabilirdi gömleği. O zaman? Bu zaten geçerli bir delil değil. Kadın her halükarda yırtabilir, önden de. Mesela Hz. Yusuf (a.s)'ı soymaya kalkar, çeker yırtar. Ve dolayısıyla mağdur durumda kalacak Hz. Yusuf (a.s). Ama gömleğin arkadan yırtıldığını bildiği için bunu söylüyor, Allahualem. Evet ki önden söylüyor ki sağlama almak için.
“Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.” Önden teşhis koymuyor “yalan” diye. O zaman hiç kurtarırı olmaz bu ifadeye göre. Halbuki çok da masum konumdayken. “Yok, eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa”. Bak önce olumsuzu önden söylüyor, onun aleyhine olanı; sonra onu kurtaracak olanı en sona bırakıyor. Bak, bu çok önemlidir hukukta. En son, yani savunmayı en sona bırakıyor. Mahkemelerde de savunma en sona bırakılır. “Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa,” ama çekme suretinde yırtılmışsa “bu durumda kadın yalan söylemiştir”. Bak kesin hüküm meydana getiriyor. “Kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.” Halbuki tam aksine de olabilir, yani gömlek herhangi bir şekilde arkadan yırtılabilir; kadın burada niye mağdur olsun yani, yapmadıysa? Gömleği kendi de yırtabilir sırtından veyahut herhangi bir yere takılıp yırtılabilir. “Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): 'Doğrusu, bu sizin düzeninizdendir” diyor. Bu ona yeterli oluyor, bak o kişinin sözüyle ona inanıyor. Net hüküm veriyor. Ne diyor? “Doğrusu” doğrusu; doğru olan hüküm “bu sizin düzeninizden (biri)dir.” Yani ‘bir düzen oluşturmuşsun’ ama organize bir düzen yaptığını söylüyor kadının. “‘Düzeninizdendir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür' dedi” diyor. Yani ‘muazzam bir oyun oynamışsın sen’ diyor, ‘Hz. Yusuf (a.s)'a karşı’. “Yusuf, sen bundan yüz çevir” diyor.
“Bununla bir daha görüşme.” Bir çözüm, çünkü bela belli. “Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile.” Adam Müslümanca yaklaşıyor; “bağışlanma dile.” Başkası olsa çeker vurur, bilmem ne yapar, değil mi? Bak, o diyor ki; ‘sadece bağışlanma dile.’ “Günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkârlardan oldun.” Bak Kuran hükmü gibi, o devirdeki Allah'ın hükmüyle açıklıyor, Müslümanca bir tavır göstertiyor, kepazelik çıkartmıyor. Bazısı olsa ekmek bıçağıyla kadına girer, değil mi? Yirmi üç yerinden, bilmem hatta ortadan biçiyor bilmem ne; olmadık delilik yapıyorlar Allah vermesin. Yani deliliklerine insan gülüyor yani, Allah'ın akıllarını almasına.
“Şehirde (birtakım) kadınlar: ‘Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz.’ dedi.” Kadınlar böyle şeyleri hiç kaçırmazlar. Halbuki kadınları böyle şeyler tahrik eder, bir çok kadını. Mesela “seks partisi düzenliyormuş” der, “sekse çok düşkünmüş, hiperseksüelmiş” der ama kendisinin aslında doyumsuzluğundan kaynaklanan bir hayranlığın ifadesidir bu sözler, bazı kadınlarda. Zaten şimdi kadınların normal bir kadın olmadığını da göreceğiz tavırlarından. Mesela birisi olur; “gece gündüz seks yapıyormuş, seks partisi düzenliyormuş, kadına doymuyormuş” der ama kınıyormuş gibi söyler ama aslında kocası güçsüzdür, hakikaten doyuma ulaşmamış bir insandır, hakikaten bir özlem duyulur bilinçaltında. O doyuma ulaşmamanın, bilinç altındaki o özlemin ifadesini şikayetçi bir üslupla yansıtır. Mesela bazen gazetelerde de görürsünüz, mesela kadının çırılçıplak resmini koyar; “vay alçak kadın” der, değil mi?
Mesela anadan doğma resmini koyar, “insanların canını yakmak için poz verdi” der, “terbiyesiz kadın” der, sanki kötülüyormuş gibi. Halbuki amacı orada onu göstermektir, yani asıl derdi odur. Bazen de kadınlar öyle, mesela bir erkeği eleştirirken bunu söylerler, işte cinsel gücünün çok fazla olduğunu, kadınlara çok arzulu olduğunu ona söyler. “Ne yapıyorsun?” dediğinde, “onu ayıplıyorum” der. Halbuki kendi özlemini dile getiriyordur. Bazı kadınlarda böyledir, bilinçaltında. “Aziz'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş.” Bak, hikaye gibi anlatıyor, o devrin magazini bu. “Doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz.” Bak onu cinsi sapıklıkla, yani hiperseksüel, çok arzulu olmakla suçluyor ama onları heyecanlandırmış belli. Yani yoksa sana ne? Elin böyle bir şeyi varsa seni hiç ilgilendirmemesi lazım, muhatap dahi olmaman lazım. Bu kadar derdine düşmen normal mi? Demek ki senin de bilinçaltında öyle bir istek var, onun gereği olarak bunu söylüyorsun. Bazı vakalar da bu böyledir.
“(Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı”. Yani o da onların ne olduğunu biliyor, onların da azgın ve arzulu olduklarını biliyor, yani tatmin olmamış duygular içinde olduklarını biliyor. “Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı”. Kinlenmiş onlara, onların dedikoduculuklarını duyunca. “Oturup dayanacakları yerler” hazırlıyor, yani böyle rahatça oturacakları. “Ve her birinin eline bıçak verdi.” Bu, Arapçasında daha değişik ama biz tabii bıçak olarak alıyoruz. Meyve olarak da o bölgede olan özel bir meyve var, Tevrat'ta geçiyor. Oval bir meyve, tam aklıma gelmiyor. Bak; “çık, onlara (görün)' dedi.” Niçin diyor? “Tahrik et onları” diye. Tahrik olacaklarını biliyor kadınların. Kadınların, o delikanlıdan tahrik olacaklarını biliyor. Onların ondan etkileneceklerini biliyor. “Çık, onlara (görün)' dedi. Böylece onlar onu görünce (gözlerinde) büyüttüler”, şiddetli etkileniyor kadınlar, “ellerini kestiler”. Hani kadın etkiliyordu sadece insanı? Erkek de etkiliyormuş demek ki. Eğer niyeti bozarsa kadın, bak tahrik oluyormuş işte, etkileniyormuş. “Ellerini kestiler” diyor. Eli ayağı boşalıyor. Tahrik olduğunda insan hakikaten konuşma kabiliyeti bozulabilir, eli ayağı boşanabilir, yani gücünün derecesine göre.
“Ve: ‘Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir.’ dediler”. ‘İnsana benzemiyor” diyorlar, ‘bu kadar etkilemesi’. Yani çok şaşırtıcı buluyorlar bu kadar etkileyici gücünün olmasını. Yani kendilerine de şaşıyorlar, bu kadar etkilenmelerine. Halbuki imanından etkileniyorlar. İmanından meydana gelen bir elektrik var, yani İlahi bir elektrik, ondan etkileniyorlar. “Bu, ancak üstün bir melektir' dediler.” Yani; ‘olamaz böyle bir insan’ diyorlar. “Kadın dedi ki: 'Beni kendisiyle kınadığınız işte budur.” ‘Beni kınıyordunuz ama’ diyor, ‘siz bak’ diyor, ‘siz benden daha fazla etkilendiniz” diyor. İşte onun için hani Müslümanlar’a bazen diyorlar ya; “seks partisi düzenliyormuş, hiperseksüelmiş”; o, içindeki özlemden kaynaklanıyor aslında, şiddetli özlemden kaynaklanır. Bazı dedikoducularda kökeni budur. Mesela hiç ummadığın ortamda birden böyle “size işte şöyle diyorlar böyle diyorlar” diyen kadınlar olur. O, aslında, o doyumsuzluğun bir ifadesi olarak bunu söyler. O heyecanı duymak ister, onu senden duymak ister, onu yaşamak ister onun için söyler, inşaAllah. Kuran ona işaret ediyor.
“Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu.” Koruyunca tabii daha çekici olur bir erkek, çok daha güzeldir. Fahişe erkek iticidir kadın için. Yani kendini koruyan bir erkek, imanlı bir erkek kadın için çok çok etkileyicidir. Yani ucuz bir erkek fahişe gibidir, kadına çok itici gelir. Fahişe bir kadın da erkeğe itici gelir, tiksinir. İmanlı bir kadın güzel gelir. “Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak”. Bak, ‘cinsel ilişkiye girmezse’ diyor, ‘zindana atacağım’ diyor. O kadar gözü dönmüş, yani şehvetten delirmiş. “Ve elbette küçük düşürülenlerden olacak.'“ ‘Mahcup edeceğim’ diyor, ‘küçük düşüreceğim’ diyor.
“(Yusuf) Dedi ki: 'Rabbim, zindan, bunların” bak, ‘bir tek bu’ demiyor, ‘bunların’ diyor, ekip olarak. Kadınlar kafayı takmışlar Hz. Yusuf (a.s)'a. “Bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden” yani gayrimeşru cinsel ilişkiye çağırıyorlar “şeyden bana daha sevimlidir.” ‘Ben zindan istiyorum ya Rabbi’ diyor, ‘ben bunların bu tavrına yanaşmak istemiyorum’ diyor. Ama bak kadınla görüşüyor. Kadınların karşına süslenmiş ve güzel, yani kadınların etkileneceğini bildiği halde Hz. Yusuf (a.s) karşılarına çıkıyor. Yani peygamber, istese çıkmaz, değil mi? Yobaz takımına göre ne yapmış Hz Yusuf (a.s)? Çok büyük günaha girmiş, haşa. O kadınla evde kalmakla çok büyük günaha girmiş. Halbuki Hz. Yusuf (a.s) imanıyla zaten kendini koruyor. Böyle bir şeye ihtiyacı yok.
“Rabbim” diyor, “zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir”. Bak “daha sevimli”, ifadeyi görüyor musun? “Daha sevimli”. Yani ‘ben böyle bir beladansa öyle bir belaya razıyım’ demiyor. Bak peygamber üslubuna bak; “daha sevimli” diyor. ‘Sevimli görüyorum ben’ diyor, ‘hapsi’ diyor. “Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir,” o da çok istekli “gösterir, cahillerden olurum.'“ ‘Çekiniyorum ya Rabbi’ diyor. Çünkü zorla da yapabilirler kadınlar hakikaten. Delirmiş vaziyetteler. Elini, kolunu bağlarlar, zorla. Çünkü kadın gömleğini yırttığına göre deli yani şakası olmaz onun. Şimdi diğer kadınlar da devreye girmiş, zorla ilişkiye girebilirler. “Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.”
Sayın Adnan Oktar’ın 12 Nisan 2015 tarihli sohbetinden Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Yusuf Suresi 12. Sure. 111 Ayet. Her yönüyle dikkat çekici. Şeytandan Allah'a Sığınırım. Rahman Rahim Olan Allah'ın Adıyla. “Elif, Lam, Ra”. Bunlar apaçık Kitabın ayetleridir. Gerçekten biz akıl erdirirsiniz diye onu Arapça bir Kuran olarak indirdik. Bu Kuranı sana vahiy etmemizde en güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarıyoruz.” Kıssaları aktarıyoruz. “Oysa sen daha önce bundan haberi olmayanlardandır”. Gayb haberi. Gayb'ten haber veriyor Cenab-ı Allah. “Hani Yusuf babasına”, kim babası? İsrail. Bu adamlar “kahrolsun İsrail” diye bağırıyorlar. İsrail mühim bir peygamber. “Babacığım gerçekten ben rüyamda 11 yıldız, güneş ve ayı gördüm. Bana secde etmekte derken gördüm”. Demiştir diyor. 11 yıldız güneşle beraber ne oluyor? 12. Yusuf suresi, 12. Sure. 111 ayet. 11 yıldız. 11'de bir işaret var. 11 Eylül. “İsrail demişti ki”, babası, Hz. İsrail, “oğlum rüyanı kardeşlerini anlatma. Yoksa sana bir tuzak kurarlar”. Demek ki bağnazlar her devirde baş belası. Her devirde selim, salim, halis Müslümanlara musallat oluyorlar. Kıskanıyorlar, rahatsız ediyorlar.
“Oğlum, rüyanın kardeşlerine anlatma. Yoksa sana bir tuzak kurarlar”. Nasıl Mehdiyet’e bir tuzak kurarlar. Nasıl Mehdiyet’e tuzak kuruyorlarsa, nasıl Mesiyyet’e tuzak kuruyorlarsa, o devirde Hz. Yusuf'a da tuzak kuruyorlar. “Çünkü şeytan insan için apaçık bir düşmandır”. Anlıyoruz ki bağnazlar şeytanın etkisindeler.
“İyi akşamlar. Adnan Bey bir sorum olacak. Hz. Mehdi (a.s)'ın ilmiyle Yusuf (a.s)'ın ilmi aynı olamaz mı? Hz. Yusuf bir rüya yorumcusuydu. İmam Mehdi de aynı ilmi kullanabilir mi?” Ama Yusuf peygamber. Vahiy ile hareket ediyor. Mehdi peygamber değil. Benim kahve ne oldu? Bak İsrail diyor ki, Hz. İsrail, “böylece Rabbin seni seçkin kılacak”. Ebcedi 2018 tarihini veriyor. MaşaAllah. “Böylece Rabbin seni seçkin kılacak”. Hz. İsrail söylüyor bunu. Kolamız gelsin kolamız. Aynı zamanda 2018. “Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan kaynaklanan bilgiyi sana öğretecek”. Yorumlama gücü yüksek, yorumlama. Ha Mehdi'nin yorum gücü var mıdır? Mükemmeldir. Ayet yorumlaması, hadis yorumlaması mükemmel olacak tabi.
“Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan kaynaklanan bilgiyi bir bilgiyi sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a nimete tamam”, bak, “nimetini tamamladığı gibi senin ve Yakup ailesinin”, İsrail ailesinin yani İsrail soyunun, “üzerindeki nimetini tamamlayacaktır”. Mehdi kim? Hz. Davut soyundan. Dolayısıyla Hz. İsrail soyundan. Peygamberimiz diyor ki, “İstanbul'u Yakupoğulları kuşatır”. Yakupoğlu kim? İsmailoğlu. Hadis bu. Mehdi'ye işaret ediyor. Peygamberimiz ne diyor? “Mehdi diyor beni İsrail görünümündedir”. İsrail kim? Hz. Yakup görünümündedir. Yani onun soyunun görünümündedir. İsrail ismini pek kullanmaz gelenekçiler. Yakup ismini kullanırlar. İsrail lafına, sözüne, laf değil mi de sözüne bir alerjileri var. Neyse.
“Daha önce ataların İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi senin ve Yakup ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacak”. İşte bu Mehdi ile sonuçlanıyor. Yani Moşiyah. Nimetin tamamlanması budur. Tevrat'ta da geçiyor bu. “Elbet Rabbim bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Andolsun Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler, ibretler, deliller vardır”. Ne demek? Yani bu kıssada öğrenmek istediğiniz her türlü bilgi öğrenebilirsiniz. Rakamlarda müthiş bir tırmanış var. MaşaAllah. Bak, “soranlar için”, neyi soracak adam? Mehdi'yi soracak. İttihat-ı İslam'ı soracak. Her türlü bilgi var diyor orada, işaret var diyor. “Elbet Rabbim bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir”. Hikmet, büyük bir nimettir. Mesela bir şey oluyor, bir hikmet oluyor, bir şey oluyor, bir hikmet oluyor.
“Onlar şöyle demişti; “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa ki biz birbirini pekiştiren bir topluluğuz”. Gelenekçi, Ortodoks, İslam anlayışına işaret ediliyor. Yusuf ve kardeşi de onlar da halis Müslümanları. Hz. İsrail'de gerçek Müslümanları temsil ediyorlar. O devrin bağnazları onlar. Bak konu ne? Sevgi. Daha çok seviliyor diye, daha öne çıkıyor diye, lider olur diye, ağırlarına gidip ahlaksızlık yapmak. “Oysa ki biz birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız açıkça bir şaşkınlık içindedir”. Kime diyor bunu? Peygambere söylüyor. Hz. İsrail'e söylüyor. Bak şaşkınlık iddiasında bulunuyor. Halbuki gerçek şaşkın kendileri. Bak 9.
“Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp bırakın ki, babanızın yüzü yalnızca size dönük kalsın”. Bağnazlarda öldürme düşüncesi çok kolaydır. Hep öldürme, asmak, kesmek, öldürmek. “Bir yere atıp bırakın ki”, işte herhangi bir yani orada doğal olarak insanların öldürebileceği veyahut tabi bir ölüme doğru sürükleneceği bir yer ama kapalı bir yer olması gerekiyor. Bu tuzak için gereken bir şey onların açısından. Bak, “bir yere atıp bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size dönük kalsın. Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz”. Bir de ondan sonra samimi bir topluluk olacaklarına inanıyorlar. “İstenilen bir sözcü dedi ki, eğer mutlaka bir şey yapacaksanız öldürmeyin Yusuf'u. Onu kuyunun derinliklerine bırakın da bir yolcu kafilesi alsın”. Ya kuyunun dibine bayağı kırsan ölür bir insan. Aç susuzdur, nereden biliyorsun oraya bir kafilenin geleceğini? Kafilenin alacağını nereden biliyorsun? Adamlar basar gider. Bunu söyleyen daha değişik birisi olduğu anlaşılıyor. Yani herhangi bir insan olmadığını anlaşılıyor. Çünkü nereden bilecek yolcu kafilesini alacağını.
“Bu karara vardıktan sonra; “ey babamız” dediler, “sana ne oluyor? Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun. Oysa gerçekten biz onun iyiliğini isteyenleriz”. Hep geleneksel böyle bir şey iyilik yapmak kastıyla. Vatan millet için, bayrak için, Allah için bir şey yapıyor gibi gösterip olmadık rezillikler yaparlar. Bağnaz karakterinde bu vardır. Ona dikkat çekiyor ayet. “Onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın elbette biz onu koyup gözetiriz”. Yobazların verdiği söze inanılmak lazım, bağnazların. “İşte biz koruruz, bu işi hallederiz, şu işinizi hallederiz”, falan diyorsa mutlaka bir pislik yapar. Oyun oynar yani. “Dedi ki; “sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer. Ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum”. Bak zaaf göstertiyor. Zaafını söylüyor. Onlara yol göstermiş oluyor. Ahlaksız adamlara zaaf göstertmek, yol göstertmek çok büyük bir tehlike. Mesela diyor ki ben gidersem evin yanmasından korkarım. Adam yakar evi. Kurt kapmasından korkuyorum diyor. Yahut bak, “siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum”. Birebir aynısını söylüyor ondan sonra.
“Dediler ki; “Andolsun birbirini kollayan bir topluluk iken”, bak sürekli buna dikkat çekiyorlar. Bağnazlar öyle bir köpek sürüsü gibi birini çok iyi korurlar. “Kurt onu yerse bu durumda şüphesiz kaybı uğrayan aciz kimseler oluruz”. Kurda dikkat çekilmesi de manidar tabi. “Bu durumda şüphesiz kayba uğrayan aciz kimseler oluruz”. Yani bir şey olmaz diyorlar. Hiçbir şekilde yobazın sözüne güvenmemek lazım. “Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine birlikte atmaya davrandıkları zaman biz ona şöyle vahiy ettik (Yusuf'a); “Andolsun sen onlara kendileri farkında değilken bu yaptıklarına haber vereceksin”. Allah kalbine ilhamla bildiriyor. Vahiyle. “Akşamüstü babalarına ağlar vaziyette geldiler”. Yobazlarda ağlama oyunu çok fazladır. Ağlayarak insanları ağlatırlar. Her şeyde ağlarlar. Onların bir tekniğidir, o karakterlerine Allah dikkat çekiyor.
“Dediler ki; “Ey babamız gerçek şu ki biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf'u da yiyeceklerimizin, eşyalarımızı yanına bırakmıştık. Fakat kurt onu yemiş”. Tam yobaz yalanı. Böyle zırvalama tarzında çok pis entrikalar çevirir yobazlar. Çok berbattır yaptıkları oyunlar. Yani insanların zekasını alay ederler adeta. “Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin”. Önden de bir bilinçaltı kurgulama yapıyor ki bir şey söylerse ona karşı bir mantık gelişsin. Ya biz diyecekler işte anlattık ama sen zaten inanmazsın. O zaman ne diyecek? Ya ben inanayım bari diyecek. Ona bir bilinçaltı kurgulama yapıyorlar kendi kafalarına göre. Bu da bir yobaz kurnazlığı.
“Ve üzerine yalandan kan sürülmüş olan gömleğini getirdiler”. Yani demek ki sahte delil oluşturmada da yobazların üstüne yok. Ama aptalca sahte delil. “Hayır dedi. Nefsini sizi yanıltıp böyle bir şey sürüklemiş. Bundan sonra bana düşen güzel bir sabırdır”. Bak o peygamber olduğu için hemen ferasette anlıyor oyunu oynadıklarını. Ben güzellikte sabredeceğim diyor. Bu peygamber ahlakı. “Sizin bu düzüp uydurduklarına karşı”, yobazlar hep bir şeyler düzüp uydururlar ya. Bütün hayatlar düzme ve uydurma üstüne kurulu zaten. “Kendisinden yardım üstlenecek olan Allah'tır”. Yani ben bunların tek başına baş ederim falan mantığıyla değil de her an Allah'ın yardım ettiğini bilerek hareket etmek lazım. Oraya aç hava gelsin.
“Bir yolcu kafilesi geldi. Sucularını kuyuya su almak için gönderdiler”. Bak sucu gidiyor kuyuya. “O da kovasını sarkıttı”. Kova özellikle ifade ediliyor. Kova burcu. Yani Mehdiyet'in kova burcu ile bağlantısını vurgulamak için kova. Mesela su kabını derdi. Bak öbür yerde su kabını diyor ama burada kova diyor. “Kovasını sarkıttı; “Hey müjde bir, bu bir çocuk”, dedi. Ve onu kuyudan çıkarıp ticaret konusu bir mal olarak sakladılar. Oysa Allah yapmakta olduklarını bilendi”. Yani kaderlerinde ne yapacağını bilendi. Ama onu söylüyor adam zaten. Çıkarırlar kuyudan diyor. Kafile gelir diyor. Mesela onu söyleyen kişi önemli böyle şeylerde. “Onu ucuz bir fiyata sayısı belli birkaç dirheme sattılar. Onu pek önemsemediler”. Mehdi de başlangıçta pek anlaşılmaz. Önemsemez insanlar. Yahut önemsemez gibi görünürler.
Sayın Adnan Oktar'ın 31 Mayıs 2015 tarihli sohbetinden Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla; “Elif, Lam, Ra. Bunlar, apaçık Kitab’ın ayetleridir.”(Yusuf Suresi, 1). “Elif, Lam,”Kim bilir ne anlamda, zamanı gelecek bilinecek. Bir ihtimal bu batın ehli için. Ledün ehli için bir şifre olabilir. Yani Kuran’dan işret çıkartmaları için. Hızır ve ekibi için olabilir.
BÜLENT SEZGİN: Hz. Süleyman döneminde Kitaptan ilmi olan birisi o tahtı hemen yanında buluyor. Hz. Süleyman onu hemen yanında buluyor.
ADNAN OKTAR: O tarz bir şey Allah-u Alem “kitaptan ilim” yani gizli bir ilim. Bak yine bu Kehf Suresindeki gibi görüyor musun? Şeytandan Allah’a sığınırım. Raman ve Rahim olan Allah’ın adıyla; “Elif, Lam, Ra. Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.” (Yusuf Suresi,1) “apaçık” diyor Kuran. Sürekli Cenab-ı Allah onu anlatıyor bak “apaçık”. “Gerçekten Biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.” (Yusuf Suresi,2) akıl erdirirsiniz. Çünkü Arapların içerisine gelmiş. Artık yabancı bir dille değil. “Arapça, rahata akıl erdirirsiniz” diyor Allah. “Okur anlarsınız” diyor. Bunu kime söylüyor? Halka, bütün avama söylüyor. “Bir kesiminiz anlar” demiyor. Bütün müminler için bunu söylüyor.”Biz bu Kur'an'ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarıyoruz..” (Yusuf Suresi,3) Neyi anlatıyormuş Cenab-ı Allah? Kuran’ı. Hurafat değil, zan değil Kuran’ı. “..Oysa sen, daha önce, bundan haberi olmayandın.” (Yusuf Suresi,3) Hani peygamberlere gayb haberi verilmiyordu. Bak “gayb haberi” diyor Allah.
“Hani Yusuf babasına: “Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldız, Güneş'i ve Ay'ı gördüm...” (Yusuf Suresi,4) ne güzel mübarek bir babası var Hz. İsrail, Hz. Yakup. Ne güzel oğul Hz. Yusuf. Adamlar bas bas bağırıyorlar. “Kahrolsun İsrail” diye İsrail Peygamber ismi aklınızı başınıza alın. İsrail devleti ayrı, devlet diye söyle ama niye İsrail diyorsun? Peygamber ismi o. “..Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldız, Güneş'i ve Ay'ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm” demişti.” (Yusuf Suresi,4) Ne güzel rüya. Peygamber rüyası mesela çok güzel. On bir yıldız, Güneşle beraber on iki. “Ve Ay'ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm” demişti.” Nasıl secde ediyorlar oda acayip. Rüyasında acaba ne şekilde gördü? Çünkü secde apayrı bir şey. Onlar insan suretini almış olabilirler rüyasında. İnsan gibi görünmüş olabilir o. “(Babası) Demişti ki:..” Hz. İsrail, Hz. Yakup “..Oğlum..” bak ne güzel o babacığımla başlıyor, muhabbetin güzelliğine bak. Oda oğlumla başlıyor sevgisine bak.
“..Rüyanı kardeşlerine anlatma..” (Yusuf Suresi,5) Güzel olan şeyi anlattın mı haset ederler. Hasta adamlara söylenmez. Ancak bir mümin samimi, salih bir müminse söylenir onun içi açılır. Ama hasut, tehlikeli, münafık tihnetli adama anlatmayacaksın. Anlatmadığında ibadet olur. Ağzını tutacaksın, dilsiz olacaksın, başka şeyler konuşacaksın. Her anlattığını o şeytani hafızasına alır, şeytani bandına alır kullanmak üzere hafızasında saklar. Çünkü iblisle bağlantılı sen anlatıyorsun ama kime anlattığını biliyor musun? Bir hakikati görünse kanın, iliğin çekilir. Şeytana anlatıyorsun, iblis insan suretine giriyor ona anlatmış oluyorsun, anlatmayacaksın. Çünkü başına bela olur üç yıl sonra, beş yıl sonra başına bela olur. Yahut on dakika sonra başına bela olur. Ama dostsa, müminse anlat çünkü sevinir o. Bak “Rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar.” Ahlaksız olduklarını biliyor.
“..Yoksa sana bir tuzak kurarlar…” (Yusuf Suresi,5) Bak diyor ki “..Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.” (Yusuf Suresi,5) Onlar şeytan demeye getiriyor, şeytanın adamları onlar demeye getiriyor yahut insi şeytan demek istiyor, işareti vermiş. “Böylece Rabbin seni seçkin kılacak..” oo şu güzelliğe bak daha dünyada Yusuf (a.s)’ın güzelliğine bak. “..Sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek..” “çok güzel yorum yapacaksın” diyor. “Ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin” Yani İsrail ailesinin “..üzerindeki nimetini tamamlayacaktır…”(Yusuf Suresi,6) Bu kiminle tamamlanıyor? İmam Mehdi (a.s)’la son olarak. Dünya hakimiyetiyle sonuçlanıyor. İşte bu Allah’ın vadi Bediüzzamanda buna dikkat çekiyor, bu ayete.
Bak “..daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin” yani İsrail ailesinin “…üzerindeki nimetini tamamlayacaktır…”(Yusuf Suresi,6) Nasıl tamamlanıyor? Dünya hakimiyeti, İmam Mehdi (a.s)’ın zuhuru, Hz. İsa Mesih’in nüzulü. Oda Yakup soyundan İsa Mesih biliyorsunuz Museviydi daha önce. Mehdi (a.s)’da Musevi bir kökenden gelir. Peygamberimiz (s.a.v) diyor ki “Onun görünümü beni İsrail görünümündedir.” Niye? Genetik olarak İsrail kökeninden geliyor da onun için. Peygamberimiz (s.a.v) diyor; “İstanbul’u Yakup oğulları fetheder. Yakup oğlu kim? Yani İsrail soyundan Mehdi (a.s)’ın evlatları. Yakup oğulları olmuş oluyor Mehdi (a.s)’ın evlatları olduğu için. “..Nimetini tamamlayacaktır..” tamamlama Allah şanına uygun tamamlar. “..Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Yusuf Suresi, 6)
ERDEM ERTÜZÜN: Hz. Meryem içinde Kuran’da Hocam, “Harun’un kız kardeşi” diye buyruluyor.
ADNAN OKTAR: Evet, İsrail soyu. Gereksiz ve akılsızca İsrail soyuna bir nefret var. Halbuki o, bak açıkça söyleyeyim bela getirir, uğursuzluk getirir. Kuran’ın bu ayetlerine saldırmış oluyorsun sen, aklını başına al. İsrail oğullarının hepsi kutsal değiller. Ama temiz ve masum olanları, mümin olanları, muttaki olanları da sen karşına almış oluyorsun. Peygamber soyunu karşına almış oluyorsun. O zaman Allah belanı verir aklını başına al. Bu uğursuzluğu bizler engelliyoruz. İsrail oğullarına karşı nefret çok büyük uğursuzluk, bela getirir. Yani peygamber soyuna karşı nefret. Allah’ın hiç hoşlanmadığı bir şeydir peygamber soyuna karşı nefret edilmesi. Hayır, zalimine nefret et, masumuna niye nefret ediyorsun? Mümin olana niye nefret ediyorsun? Hepsini toptan gözden çıkarıyor olmaz öyle şey.
“Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.” (Yusuf Suresi,7) Yusuf ve kardeşleri demek Mehdi (a.s) ve talebeleri ona işaret ediyor. Yedinci ayet zaten. Yusuf’la yedi bağlantılıdır hep, Mehdi (a.s)’la yedi bağlantılıdır. Yedi çok mübarek bir sayıdır; yedi, dokuz. “Soranlar için” diyor, sormayanlar için değil. “Soranlar için ayetler, ibretler vardır.” İbret ne demek? Örnek, yani hayatta yaşanacak şeyler. İbret niye alınır? Hayata geçirmek için alınır? Hayata yönelik deliller vardır. “Siz bu olayları yaşayacaksınız” diyor bunun benzerlerini Cenab-ı Allah. “Onlar şöyle demişti: “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir..” (Yusuf Suresi,8) bak hep hasetlik. Yobaz takımın en büyük derdi hasetlik, kıskançlıktır. Şu anda da mesela ahir zamanda da şu anki büyük fitnenin nedeni Hz. Mehdi (a.s)’a karşı hasettir. Suni Mehdilerin çıkması, suni Mehdilerin kendi arasında çatışması, Mehdi olmadığı halde insanları Mehdi ilan etmeye kalkmak, Mehdilik iddia etmeyen insanları zorla mehdi gibi göstertmeye kalmak.
“…Oysaki biz birbirini pekiştiren bir topluluğuz…”(Yusuf Suresi,8) Yobazlar zaten öyledir. Bak; “…Gerçekte babamız açıkça bir şaşkınlık içindedir” (Yusuf Suresi, 8) diyorlar, peygambere söylüyorlar bunu. Bu belaya mucip işte bu laf. Sen Allah’ın sevdiği bir peygambere böyle diyorsan belanı arıyorsun demektir. “Öldürün Yusuf’u veya onu bir yere atıp bırakın…”(Yusuf Suresi,9) Canım benim bak Allah onu velayet derecesine çıkarıyor. Öldürülmeye kalktın mı ne olur? O da velayet derecesine çıkar. Çile çünkü bu. “Veya onu bir yere bırakın ki babasının yüzü yalnızca size dönük kalsın…”(Yusuf Suresi,9) Bak kıskançlık insanları ne deliliğe sürüklüyor görüyor musun? Kadın kıskanıyor hapse attırmaya kalkıyor, bunlar kıskanıyor öldürmeye, kuyuya atmaya kalkıyorlar Yusuf’u. Bak görüyor musun kıskançlığın belalarını? Evinde kaldığı kadın ayrı bela çıkarıyor kıskançlıktan. Bunlar ayrı bela çıkarıyor kıskançlıktan.
OKTAR BABUNA: Hz. Adem’in de bir oğlu diğerini kıskanıyor, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet. “Salih bir topluluk olursunuz” (Yusuf Suresi, 9) diyor ondan sonra. Salih bir topluluk olması mümkün mü hasut bir insanın? Hasut bir insan ne olur? Felakete sürüklenir, belanın içine sürüklenir.
OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah’a sığınırım; “Yusuf’u öldürün veya onu bir yere atıp bırakın ki, Babamızın yüzü yalnızca size dönük kalsın...” (Yusuf Suresi, 9)
ADNAN OKTAR: Bak kaderde görüyor musun? Yani işaret ta oradan belli oluyor. Yani kaderinin işaretleri ilk ön işaretleri belli oluyor. Yani kaderde olacak olayların ön işaretleri bazen böyle gelmeye başlar. Evet.
OKTAR BABUNA: “..Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz” (Yusuf Suresi, 9)
ADNAN OKTAR: Bak hem ahlaksızlık yapacak tam yobaz kafası, hem de Salih olacak seçkin, samimi olacak hem de. Evet.
KARTAL GÖKTAN: Şeytandan Allah’a sığınırım; “İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u, onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın.” (Yusuf Suresi, 10)
ADNAN OKTAR: “Kuyunun derinliklerine bırakın.” İşte bu Şii kardeşlerimizin yanlış saplantılarının kaynaklarından biri de bu. Kuyunun dibinde Hz Yusuf. Onlar diyor o zaman buradaki işarete göre demek ki, Hz Mehdi (a.s) kuyunun içinden çıkacak. Yani çok çok çok acayip bir mantık geliştirmişler. Evet.
KARTAL GÖKTAN: “(Bu karara vardıktan sonra) “Ey Babamız,” dediler. “Sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz.” (Yusuf Suresi, 11)
ADNAN OKTAR: Yani iyilik istemediği belli. Ama yobazlar çok dilbazdır. Kandırmayı iyi bilirler, demagojiyi iyi bilirler. Sahtekarlığı ve sinsiliği, oyunculuğu iyi bilirler. Yüze gülerler fakat çok kahpedirler. Sistemli bir şekilde plan hazırlarlar fakat sonunda Allah belalarını verir, kendi oyunları kendi başlarına geçer. Hz. Yusuf’ta da yaptıkları oyun sonunda başlarına geçiyor biliyorsunuz. Allah belalarını veriyor hepsinin. Evet, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: “Sen onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın. Elbette biz onu koruyup-gözetiriz.” (Yusuf Suresi, 12)
ADNAN OKTAR: “Gezsin, oynasın” Bak iyilik yapıyor gibi göstertiyorlar. Sorsan yüze karşı konuşmada böyle yapar yobazlar. “Biz sizi koruyup kolluyoruz, faydalı oluyoruz” ama gizlice Müslümanların aleyhine olur. Ahlaksızlık yapar yani her yerde Müslümanları ezmeye çalışır. Yobazın özelliğidir bu. Evet.
KARTAL GÖKTAN: Dedi ki: “Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.” (Yusuf Suresi, 13)
ADNAN OKTAR: Bak kaderin ilk işaretleri başlıyor görüyor musun? Allah ona söyletiyor zaaf hâlbuki burada. Zaafını söylemiş oluyor. Adamlara yol göstertmiş oluyorsun. Ama ağızdan bir kere çıkmış. Zaaf söylenmez. Ama kaderin ilk işaretleri geliyor yani ne olacağına ait. Evet.
KARTAL GÖKTAN: Dediler ki: “Andolsun, biz, birbirini kollayan bir topluluk iken, kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz.” (Yusuf Suresi, 14)
ADNAN OKTAR: Buda yine yobaz demagojisi. Yobazlar hiç sezdirmezler pislik yapacakları vakit. Evet.
KARTAL GÖKTAN: . Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman, Biz ona (şöyle) vahyettik: “Andolsun, sen onlara kendileri, farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin.” (Yusuf Suresi, 15)
ADNAN OKTAR: Kalbine Allah ilham ediyor. Peygamberlik daha gelmemiş. Ama gelmemesine rağmen Cenab-ı Allah kalbine ilham ediyor. Yani ona onu hissettiriyor. Evet.
KARTAL GÖKTAN: “Akşamüstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.” (Yusuf Suresi, 16)
ADNAN OKTAR: Niye akşamüstü? Çünkü akşamüstü arama yapılamaz. Akşam karanlık çökünce. Yani o oyunlarını pekiştirmek için yapıyorlar. Ağlar vaziyette yine yobazların özelliğidir ağlama zırlama falan. Ağlamayla insanları kandırma, ağlayarak ikna etmeye çalışma, yemin ederek konuşma yobazların özelliğidir yani münafıkların özelliğidir. Ama bazı insanlar tabi Allah korkusundan ağlayabilir, Allah sevgisinden ağlayabilir. Onları tenzih ediyoruz.
Sayın Adnan Oktar’ın 12 Aralık 2010 tarihli sohbetinden Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Mesela 6. ayet; Şeytandan Allah’a sığınırım; “Böylece Rabbin seni seçkin kılacak.” Bir tane ebcedi var, 2018 tarihini veriyor, bir tane, 2018. Allah’ın Mehdi (a.s)’yi seçkin kılacağına işaret eder, inşaAllah. “Sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek.” Mehdi (a.s.) de demek ki güzel tefsir yapacak. Kuran’ı güzel yorumlayacak, hadisi güzel yorumlayacak, buna işaret var. “Daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” Hz. İbrahim (a.s.) ailesinin soyunun en son olarak nimetinin tamamlanması, ne oluyor? Dünya hakimiyeti. Hz. İbrahim (a.s.) soyunun anlı-şanlı sonucu. Resullulah (s.a.v.)’ın veladeti, Peygamber olması ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan Mehdi (a.s.)’nin çıkışı ile Kuran’ın bu ayeti tam tahakkuk etmiş oluyor. Bak, ne diyor ayette ; “Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” “İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” İşte bu nimetin tamamlanması oluyor. Ahir zamanın Ben-i İsrail’i Mehdi (a.s.) ve şakirtleridir. Ben-i İsrail hakiki halis Müslümanlara verilen isimdir ve Ahir zamanda Mehdi (a.s.) ve şakirtleri dünya hakimi olacaklardır, inşaAllah.
“Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.” Bakın, “Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde,” Mehdi (a.s.) ve talebelerinde, “soranlar için ayetler (ibretler) vardır.” Ebcedi 2019 tarihini veriyor; bir tane ebcedi var, 2019 tarihini veriyor. “Onlar şöyle demişti: “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir.” İşte yobazların sıkıntısı bu olacak; kıskançlık ve hasetlik. Mehdi (a.s.)’ye karşı azgınlıkların kökeninde bunu göreceğiz. Kuran buna işaret ediyor. Bak, ne diyor o zaman, Mehdi (a.s.) karşıtı hareket ne diyor? “Onlar şöyle demişti: “Yusuf ve kardeşi,” yani Mehdi (a.s.) ve İsa (a.s.), “babamıza bizden daha sevgilidir.” Daha çok seviliyorlar. Ne olacak? Şeyhleri ikinci plana gidecek, hocaları ikinci planda kalacak. Bu ağırlarına gittiği için Mehdi (a.s.)’ye karşı tavır alacaklar. “Oysaki biz, birbirini pekiştiren (tutan) bir topluluğuz.” O zamanki yobazlar birbirlerini desteklediklerini söyleyecekler, “biz bir ittifak eden topluluğuz” diyecekler. “Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” Şimdi de bak, alimleri bunaklıkla, akılsızlıkla, aptallıkla (haşa) itham eden saygısız, terbiyesi bozuk adamlar türedi, değil mi? Şeyhini, mürşidini bu şekilde itham ediyor. Yani Cübbeli’ye de burada bir işaret var gibi görünüyor ama ben onu yine tenzih ediyorum. Cahilliğinden o söyledi. Cübbeli lafını sözünü bilmiyor, lafın nereye gideceğini bilmiyor, ağzına geleni konuşuyor. Şeyh Mahmut Efendi Hocamız hakkında da diyor ki; “on dakikada olsa konuşabiliyor ve şuuru açık” diyor. Şimdi bunu duyan insan ne anlar? İnsan mürşidi için böyle söz söyler mi?
Bak, “on dakika konuşabiliyor” diyor. “Konuştuğunu duydum” diyor. Bu müthiş bir münasebetsizliktir. “Ve şuuru açık” diyor, aksini iddia eden mi var? Bu ciddi bir şaibe ve şüpheyi meydana getirmez mi? Mesela ben sana desem, “on dakika konuşabiliyor ve şuuru açık” desem, bu hakaretamiz bir sözdür, çok anormal bir söz. Böyle bir şeyi insan mürşidine söylemez. Lafını, sözünü bilmiyor, ne anlama geleceğini bilmiyor. Şeyh Nazım Hocamıza da gitti, “kutup” dedi; elini öptü, bu sefer de “aklını kaybetti” dedi, “aklını oynattı” dedi. Bak ne diyorlar; “Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir” diyor. Demek ki Ahir zamanda da mürşitlere böyle yakışıksız sözler edilecek. Buna işaret var. Bak, o zamanın yobazları ne diyor; “Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Yani dikkati çeken topluluk siz olun. Çünkü Mehdi (a.s.) varsa adamın hem mürşidi, hem topluluğu eski süksesini kaybetmiş olacak, onun görüşüne göre. Çünkü her Müslümanların bir kısmında bayağı bir enaniyet ve büyüklük hissi var. “Benim mürşidim en büyüktür, bizim topluluğumuz en büyüktür” diyor. Şimdi Mehdi (a.s.) çıkınca ne olacak? Mehdi (a.s.) ve talebeleri çıkınca onu en büyük olarak görecek, talebelerini en büyük görecek, kendisi ikinci planda olacak. Bunu kaldıramadığı için, bak ne diyor?
“Onlar şöyle demişti: “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.”“ Demek ki bundan kurtulmak için bunu söyleyecekler. Bediüzzaman’a da akıl hastası dediler biliyorsunuz o zamanlar, yani meczup dediler, akıl hastası dediler. Ahir zamanda demek ki ulemaya, alimlere bu tarz iftiralar atılacak, bu tip sözler söylenecek. Ve Mehdi (a.s.)’ ye ve talebelerine karşı bir hasetlik ve kıskançlıktan kaynaklanan topluluklar ve onların liderlerinden oluşan organize karşı koymalar olacak. Buna işaret ediyor Kuran. “Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Siz sadece dikkati çeken kişiler olun, siz en çok önde olan olun. Yani asrın en büyük alimi sen ol, en büyük müceddidi siz olun; en büyük önde gelen topluluğu, en seçkin topluluğu siz olun. Yani kurtuluşa ermiş topluluk siz olun. “Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz.” Yani mükemmel, samimi bir topluluk olursunuz. Yani diyor mesela; “bu cemaat üstüne cemaat yok” diyor. “Kurtuluşa eren cemaat” diyor. “İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u.”“ Demek ki Mehdi (a.s)’yi de öldürmeye çalışacaklar. Bütün Peygamberleri şehit etmeye çalıştılar, Mehdi (a.s.)’yi de şehit etmeye çalışacakları anlaşılıyor Kuran’ın anlatımından.
“Onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın.” Yani “öyle bir yere atın ki” diyor, “öldürülme ihtimalide olsun veyahut onu etkisiz hale getirecek bir sistem olsun.” Mesela bir insanı bir insan öldürmeye cesaret edemiyorsa, ne yapıyor bazen? Onu rahatça öldürebilecekleri bir yere bırakıyorlar, rahatça öldürülebilecek bir yere. Böylece eğer öldürülürse veyahut şehit edilirse diyecekler ki; “ben öyle bir şey kast etmedim. Ama o orada, o adamlar tarafından öldürülmüş yahut şehit edilmiş, benim bir bilgim yok” denilecek. Kuran böyle kalleşliklerin yapılacağına da işaret ediyor. ““Ey Babamız,” dediler. “Sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz.”“ Demek ki Ahir zamanda üçkağıtçı, sahtekar hocalar çıkacak. Bak, burada mesela yalan söylüyorlar açıkça. Taktik yapacaklar, oyun oynayacaklar, kurtarıyoruz gibi gösterip alçakça tuzağa düşürmeye çalışacaklar. Kuran buna işaret ediyor. “Onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın. Elbette biz onu koruyup-gözetiriz.” Yani gören de çok dürüst, efendi, koruyucu zannediyor ama değil. Kalleş, öldürücü ve yıkıcı. Böyle insanların türeyeceğini işaret ediyor Kuran.
“Dedi ki: “Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.”“ Şimdi burada iki tane Peygamber zellesi var. Bir kere üzülme haramdır, Peygamber üzülmez, bu bir zelledir, Peygamber zellesidir. İkincisi; zaaf bildirilmez. Yani bir topluluğun, bir cemaatin veyahut bir şahsın zayıf yönünü bildirildiğinde adamlar gelir oradan vurmaya kalkarlar, bildirilmez. İki tane zelle var. “Onu kurdun yemesinden korkuyorum.” Bak, adamların aklına düşürmüş oluyor, fikir vermiş oluyor. “Dediler ki: “Andolsun, biz, birbirini kollayan bir topluluk iken, kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz.”“ Yani kendilerince taktik yapıyorlar. “Kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz.” Garanti veriyorlar, yani demek ki bir üçkağıtçının verdiği bir garantiye güvenmemek gerekiyor. Yani Mehdi (a.s.) devrinde de mesela Mehdi (a.s.) karşıtı hareketlerde de böyle sinsi oluşumlar olacaktır. Buna karşı Müslüman tetikte ve çok uyanık olacak. ““Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş. Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.”“ Ahir zamanda işte Mehdi (a.s.) karşıtı hareketin ne kadar aptalca, ne kadar avanakça, sahtekarca yalanlar söyleyeceğini ve halkı aldatmak için böyle abudik-gubidik yapacağını, üç kağıtçılık yapacağına Kuran işaret etmiş oluyor. Ve buna karşı çok uyanık olacak Müslüman. Demek ki yalancılık yayılacak, üçkağıtçılık yayılacak. Bir kısım alimler, hocalar insanların gözünün içine baka baka, alenen ve açıkça yalan söyleyecekler. Çünkü bu çok acemice ve aptalca bir yalan görünüyor bu.
Bak, “biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş.” Mesela bu hem cinayete teşebbüs var, hem zulüm var, hem yalan var. Müslüman bunu yapmaz. Fısk içindeler. İnşaAllah Allah affetmiştir sonra. “Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.” Demek ki Müslüman her lafa hemen inanmaz. Bak onlar da biliyorlar, onlar da kendi zaaflarını ortaya koyuyorlar. Bak, “doğruyu söyleyecek olsak bile sen bize inanacak değilsin.” Bunu söyledi mi bir insan tamamdır, değil mi? Allah onu uyarmış oluyor, Peygamberi. Yani yalan söyleyeceklerine dair bir alamet olmuş oluyor, onların verdiği zaaf da bu. “Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler.” Demek ki delalete düşen, böyle sahtekar insanlar, bu tip sahte deliller de oluşturabilecekler. Yani Mehdiyet’e karşı sahte deliller, oyunlar. Yani Mehdiyet’i çökertmek için hakikati bozabilecekler. Mesela hak olan delilleri yok edebilecekler. ““Hayır” dedi. “Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır.”“ Müslüman’ın özelliği zaten sabretmek. Sabır özelliklerinden bir tanesidir Müslüman’ın. Bak, “Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı,” düzüp uydurma, şimdi de bak, asrımızda münafıkların, yobazların, üçkağıtçı hocaların sürekli yalan uydurdukları, düzmecelerle ortaya çıktıklarını görüyoruz. Ayet ne diyor?
“Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı,” uydurmacılık yayılacak demek ki, “karşı (Kendisi'nden) yardım istenecek olan Allah'tır.”“ “Allah’tan ben yardım isteyeceğim” diyor. “Bir yolcu-kafilesi geldi, sucularını (kuyuya su almak için) gönderdiler. O da kovasını sarkıttı.” Kova burcuna işaret. Ayrıca o sucularda da bir işaret var tabii. Kafilede de ayrı bir işaret var. ““Hey müjde...” Biz ne yapıyoruz? Mehdi (a.s.)’yi müjdeliyoruz. Bak, “Hey müjde... “Bu bir çocuk.”“ İşte bu Mehdi (a.s.)’nin müjdesi. “Hey müjde,” bak Mehdi (a.s.)’yi müjdelemenin önemi. Peygamberimiz (s.a.v.) ne diyor? “Mehdi (a.s.)’yle müjdelenin.” Biz ne yapıyoruz? Mehdi (a.s.)’yi müjdeliyoruz. Burada ne diyor? “Hey müjde... “Bu bir çocuk.”“ Yani Mehdi (a.s.)’nin müjdelenmesine açıkça işaret eden bir ayet. “Başlangıçta onu pek önemsemediler” diyor bak. “Onu ucuz bir fiyata, sayısı belli (birkaç) dirheme sattılar. Onu pek önemsemediler.” Mehdi (a.s.) de başlangıçta hiç önemsenmeyecek. “Kendi kendine konuşuyor işte, kendi kendine çıkıyor” falan, “Ehl-i Sünnet harici, din harici, İslam harici bir adam, dolayısıyla da hiç kale almaya gerek yok” diyecekler. Bu Mehdi (a.s.)’nin Allah tarafından perdelenmesidir. “Böylelikle Biz, Yusuf'u yeryüzünde (Mısır'da) yerleşik kıldık.” Mehdi (a.s.) ne yapacak? Yeryüzünde hakim olacak. “Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik.” Mehdi (a.s.) ne yapacak? Çok güzel bir yorum kabiliyetine sahip olacak. Yani ayetleri ve hadisleri çok güzel yorumlayacak. Ona işaret ediyor. “Allah, emrinde galib olandır.” 2014, ayet.
Bak, bu cümle; “Allah, emrinde galib olandır.” Allah galiptir, Allah galip olacak, Allah taraftarları, Allah hizbi galip olacak. 2014 tarihini veriyor. “Ancak insanların çoğu bilmezler” diyor. Ahir zamanda da şimdi Mehdi (a.s.)’nin dünyaya hakim olacağını çok az insan biliyor. İki, iki, yirmi iki. “Erginlik çağına erişince,” mesela bak ayeti çok manidar, yirmi iki; iki, iki. “Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.” Ledün ilmi ve vehbi ilim. Demek ki Mehdi (a.s.)’nin şahsi kabiliyeti, şahsi aklı değil. Nasıl? Doğrudan Allah’ın ilkasıyla, an an Allah’ın akıl vermesi ile Mehdiyet mevzu bahis oluyor. Yoksa Mehdi (a.s.) zaten akıllı insandır, kendi telif eder diye bir konu yok. Her şeyini konuşturan Allah’tır Mehdi (a.s.)’nin. Her hareketini meydana getiren Allah’tır. Evet, burada çok fazla delil var.
Sayın Adnan Oktar'ın 23 Mart 2012 tarihli sohbetinden Yusuf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Hz. Yusuf (as)’ın babası İsrail diyor ki: “Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar.” Birçok şeyi birçok insana anlatmak doğru değildir. Sapıtır, baş belası olur. Ketumiyet önemlidir, yani gereksiz ketumiyet değil ama her insana uygun bilgiyi vermek lazım. Cahile taş atma, üzerine sıçrar derler. Herkese laf söylenmez. Mesela tahmin etmediğin yerde Müslümanların aleyhine kullanabilir. Mesela her an münafıklığa dönebilir, itlik yapabilir inşaAllah. “yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.” Şeytanla işbirliği yapar. Tuzak kurarlarken onlar kendi aklıyla yapmıyor. Şeytan ona akıl veriyor. O yüzden sapıtır, adilik yapar.
“Böylece Rabbin seni seçkin kılacak” demek ki daha çocukken Hz. Yusuf (as)’ın görevi belli. Yani çalışmayla, gayretle değil. Hz. Yusuf doğması gerekiyor. Hz. Yusuf olarak doğduğu için öyle başarılı oluyor. Hz. Mehdi (as) da Mehdi olarak doğduğu için başarılı oluyor. Yoksa uğraşmakla Mehdi olunmaz. “sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek” Ne kadar güzel tefsir ediyor, diyor. Allah tefsir eder, senin ağzın vesile olur. “daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin” İsrail ailesinin “üzerindeki nimetini tamamlayacaktır.” Neyle? Hz. Mehdi (as) ile. Asrın Beni İsrail’i Hz. Mehdi (as) ve talebeleridir. “Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Şeytandan Allah’a sığınırım. “Andolsun” diyor Cenab-ı Allah, “Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.” Yani “hikaye olarak anlatmıyorum” diyor Allah. İbret alıp hayata geçirmeniz, pratikte o bilgiden istifade etmeniz için söylüyorum, diyor Cenab-ı Allah.
“Onlar şöyle demişti: “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir”. Ne diyorlar münafık takımı? “Şeyh Nazım Hocamız Adnan Hocamız’ı nasıl bu kadar sever? Bizden daha çok seviyor” diyorlar. “Bizden daha çok güveniyor.” Ağırına gidiyor. Asrımıza yönelik uygulamalarından bir tanesi. “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz.” Yobazlara göre o öyle. “Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.” Şeyh Nazım Hocamız’a da böyle haşa şaşkınlık, akıl zayıflığı iddiasında bulunan bazı tipler çıkıyor ya. Halbuki asıl şaşkın kendileri.
“Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Şeyh Nazım Hocamız’ın sevgisini kıskandıkları için öldüresiye bir nefret duyuyor münafıklar. “Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz.” Samimi bir topluluk olursunuz, diyor.
“onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın.” İyi niyetli gibi de davranır yobazlar. Bak “gönlünce gezsin, oynasın.” Böyle tatlı dilli gibi göstermeye kalkarlar kendilerini yobazlar. Halbuki çok pislik tiplerdir. “Elbette biz onu koruyup-gözetiriz.” Halbuki yobaza hiçbir şekilde güvenilmez. “Dedi ki: “Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.”“ Bak “siz ondan habersiz iken”, yine de hüsn-ü zan ediyor onlar. Halbuki mutlaka haberleri olur, inşaAllah. “kurdun yemesinden korkuyorum.” onların aklına o fikri düşürmüş oluyor, o zaafı düşürmüş oluyor. Müslüman’ın zaafını göstermemesi gerektiğini defalarca söylemiştim.
ADNAN OKTAR'IN A9 TV'DEKİ CANLI SOHBETİ (29 ARALIK 2011; 11.00)
ADNAN OKTAR: “Dedi ki: ‘Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.’” Şimdi burada tabii peygamber zellesi var. “Onu götürmeniz gerçekten beni üzer.” Bir kere mümin üzülmez, her şeyde hayır görür. Bu bir peygamber zellesidir. “Siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.’” (Yusuf Suresi, 13) Bu da bir zelledir. Çünkü zaafı bildirmiş oluyor. Orada onlara farkında olmadan nasıl oyun oynamaları gerektiğine dair bir fikir vermiş oluyor. Çünkü onların kafası çalışmıyor, bulamaz onlar. Ama o onlara böyle bir ihtimali söylemekle imkan tanımış oluyor. Onun için zaaf hiçbir şekilde söylenmez. Mesela bir şeyden korkuyorsa insan söylememesi lazım, bir yönü zayıfsa onu hissettirmemesi lazım; düşmanları onu kullanır. Mesela parası yoksa, “param yok” der de güçsüz konuma düşecekse “param yok” demesi doğru olmaz. Tam aksine.