İsra Suresi, 37, 45, 49-50, 60, 87 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 13 Mart 2013 tarihli sohbetinden İsra Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: İsra Suresi, 37-“ Yeryüzünde böbürlenerek yürüme” diyor Cenab-ı Allah, enaniyet, kibir yapma diyor Cenab-ı Allah, “çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin.” Enaniyet yok, doğal halinle, tabi halinle, sevecenliğinle, tevazunla yaşayacaksın diyor Cenab-ı Allah, haddinizi bileceksiniz diyor Cenab-ı Allah. Zaten hiçiz. Allah var, biz gölge varlıklarız, elhamdülillah.

45-“ Kuran okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.” Yobaza Kuran okuyorsun, kabul etmez. Darwiniste okursun, kabul etmez. Niye? Allah açıklıyor; “görünmez bir perde kıldık.” İkinci ben’de. Birinci ben’de değil. Bir başka hayatta yaşıyor, özel Allah tarafından yaratılmış. Dolayısıyla dediğini anlamaz.

60-“ Hani Biz sana: "Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır" demiştik.” Çepeçevre kuşatmıştır ne demek? Her yerde Allah var demektir. Allah her yerde, tecelli olarak, yüzümüzde, başımızda, kollarımızda, her yerimizi görür Allah, her yerimizi kuşatmıştır, tecellisi olarak, içimizi, dışımızı her yerimizi bilir. Onun için Allah diyor ki; “Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır.” İlmiyle, tecellisiyle her yeri kaplamıştır Cenab-ı Allah’ın.

49-“ Dediler ki: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"

50-“ De ki: "İster taş olun, ister demir." Bu çok manidar, yani fosilin net açıklaması Cenab-ı Allah’ın. Fosilde demir oksitler oluşuyor, bir de taş oluşuyor, ikisi. “De ki: "İster taş olun, ister demir." Fosilde olsanız diyor Cenab-ı Allah, sizi yeniden yaratacağım diyor.

87-“ Şüphesiz O'nun (Allah’ın) lütfu senin üzerinde çok büyüktür.” Ebcedi; 1980. Şeddesiz; 1980, şeddeli; 2029. Ne anlama geliyor? Çok net değil mi? Bu mucize bu. 1980, Hz. Mehdi (a.s)’ın çıkış tarihi, 2029’da dünya hakimiyeti, inşaAllah. “Şüphesiz O'nun (Allah’ın) lütfu senin üzerinde çok büyüktür.” Demek ki, ayet aynı zamanda Hz. Mehdi (a.s)’a işaret ediyor.

 


İsra Suresi, 49, 51 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 3 Ocak 2010 tarihli röportajından İsra Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

OKTAR BABUNA: Bakın, şeytandan Allah’a sığınırım. Kuran’da bu Ay kelimesi Kamer oluyor Arapça’sı, Kamer kelimesi Kuran’da tam 27 defa geçmektedir. Ay’ın da Dünya etrafındaki dönüş süresi tam 27 gündür, bir Allah’ın mucizesi olarak. Tabii bu sadece 1400 sene önce Allah tarafından bilindiği için, Allah bu mucizeyi işaret etmiş Kuran’da. Bir diğeri, Kuran’da fosillere de işaret var. Bakın, şeytandan Allah’a sığınırım, Allah bir ayette şöyle buyuruyor. “Dediler ki: “Biz kemikler halinde geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz.”Allah diyor, devam ediyor, “De ki: “İster taş olun, ister demir....” Bakın bu ifade çok önemli, altı çizili olan bölüm, şeytandan Allah’a sığınırım, devam ediyor Allah, “..ya da göğüslerinizde büyümekte olan veya büyüttüğünüz bir yaratık olun. Bizi kim hayata geri çevirebilir diyecekler. De ki: Sizi ilk defa Yaratan. İster taş olun, ister demir.” Buna baktığımız zaman, hakikaten fosil demek taşlaşmış hali demek canlıların. Taş haline geliyor, gerçekten taş haline geliyor. Aynı zamanda canlıların vücutlarında, mesela insanlarda var bu. Demir atomu var, karaciğerde depolanıyor mesela fosillerin içersine bakıyorsunuz, demir aynen korunuyor. Yani taş ve demir halinde korunuyor canlıların, tam ayette işaret edildiği gibi. Allah fosillere bu şekilde dikket çekilmiş oluyor. 

 


İsra Suresi, 49-53, 55 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 21 Mayıs 2010 tarihli röportajından İsra Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Bakın hep göklerden bahsediyor Allah, bak bu ayeti de açtım şimdi orası rastgeldi, “Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir.” Şimdi göklerde ve yerde; yerde olanlar Mehdi (a.s.) var, talebeleri var, yani özel insan olarak. Ama göklerde olan kim var? Hz. İsa (a.s.) var. Bak, herkesi diyor en iyi bilir. “Andolsun, Biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık ve Davud'a da Zebur verdik.” Buradan da peygamberlere geçilmesi çok manidar. Orada bir ima var, Hz.İsa (a.s.)’ya inşaAllah. Evet 50. ayet nereden başlıyor? Buradan; “dediler ki: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"” Onlar kafayı kemiğe ve ete taktıkları için, halbuki insanı gören ne kemik, ne de et. Şimdi beynimizde insanın görüntüsü oluşuyor, elektrik olarak geliyor beynimize. Peki beynimizdeki bu görüntüyü, bu elektriği et mi görüyor, kemik mi görüyor? Ruh görüyor. Sesi et-kemik görmüyor, beynimize o da elektirik akımı olarak geliyor ama, onu duyan da ruh. Dolayısıyla ete ve kemiğe kafa takmaları bilgisizlikten kaynaklandığı anlaşılıyor. “De ki:” diyor Allah “ister taş olun, ister demir." Yani isterse fosilleşmiş olun. Bak taş haline, çünkü fosil taş haline geliyor değil mi? Bizim getirdiğimiz bütün fosiller, hayvan fosilleri taş halinde, taşlaşmış, yani kemik olmaktan çıkmış, kemik vasfını kaybetmiş. Kalsiyum veyahut diğer mineraller veyahut silisyumun sızmasıyla taşlaşmış. Yani biz artık ona kemik diyemiyoruz. Kemik vasfı yok.

“İster demir” diyor, fosillerin içerisindeki demir, yani hayvanın kanındaki demir kalıyor, yani metal olarak kalıyor. Bir de bazen demiroksit  daha da yoğun olabiliyor fosillerde, yahut demir başka bileşikler de olabiliyor,  Allah ona da dikkat çekmiş. Yani bir yönüyle tabii bu ayet, ilk anlamının ikinci anlamı bu. İlk anlamı taş da olsa, demir de hiç fark etmez anlamında söylüyor Allah. Ama ikinci anlamı bu. “"Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun)." Bu çok manidar. "Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun)." Kafanızda hayali meydana getirdiğiniz bir yaratık. Var ya insanlar kafalarında böyle yaratıklar düşünüyorlar, son zamanda özellikle. “Bizi kim (hayata) geri çevirebilir" diyecekler. “De ki: ‘Sizi ilk defa yaratan.’” Bu kadar diyor Allah. Şu an nasıl gösteriyorum diyor size görüntüyü, hayalimizde şu an biz renkli  olarak bir dünya görüyoruz. Şu an yapıyor muyum diyor Allah, yapıyor Allah. İşte Ben bunu nasıl yapıyorsam, ertesi gün nasıl yapıyorsam, daha ertesi gün nasıl yapıyorsam, aynı bilgi ve aynı yöntemle yapacağım diyor. Bu güce sahip olduğumu size gösteriyorum diyor, tekrar da ediyor bu, şu an yaşıyorsunuz bunu diyor, bu gücümle yapacağım diyor. “Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: "Ne zamanmış o?"” Alaycılığı da Allah yaratır. Mesala bir mucizedir, insanın alaya gücünün yetmemesi lazım normalde, korkudan alay edememesi lazım. Konumundan dolayı alay edemeyecek durumda olması lazım.

“"Ne zamanmış o?" De ki: ‘Umulur ki pek yakında.’” Bakın,  “bizi kim (hayata) geri çevirebilir diyecekler.” Yani Kıyamet ne zaman olacak diyecekler. Ne zaman oluyormuş? “De ki: "Umulur ki pek yakında."” Yine Ahir zamana dikkat çekilmiş oluyor.  “Sizi çağıracağı gün, O'na övgüyle icabet edecek ve (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız.” Sizi çağıracağı gün yani kaldırdığı gün, ayağa kaldırdığı gün,  O’na övgüyle icabet edecek, Allah’a karşı ters bir tavır kullanamayacaksınız diyor (haşa). “Pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız.” Ne kadar kaldınız diyor, yani herhalde çok aşırı kısa kaldık  benim anladığım diyor. “Bir göz açıp kapama kadar kaldık” diyor. Öbürü diyor ki, “öyle değil öğlenden akşama kadar kalmış olabiliriz” diyor, “o kadar kaldığımızı düşünüyorum” diyor. Bir kısmı diyor ki, “bir günün bir tarafı kadar kaldığımızı zannediyorum” diyor. Ama genellikle hep verdikleri süreler  çok kısa. Yani çıkaramıyorlar izafi olduğu için zaman, beyninde onu toparlayamıyor kalktığında. “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.” Bak, “kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle.” Şimdi konuşurken bir söz vardır, normal sözdür, bu kurtarmaz. Bir güzel söz vardır, bu da eh, ama bakın en güzel olanın söylemelerini söyle  diyor Allah. O anda insanın içi açılır. İltifat edersin, gönül alırsın, en mütavazı ve en sevecen üslupla karşılık verirsin, en güzel karşılığı verirsin. Bak aksi durumda Allah diyor ki, “çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır.” Özellikle inananların, Müslümanların arasını bozma konusunda Müslümanın çok dikkatli olması gerekiyor, şeytanın bu etkisine karşı. Bak, ”çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır.” Yani muazzam bir gayret halindedir şeytan diyor. Buna karşı çözüm de herhangi bir söz değil, en güzel olan sözü söylemeniz lazım diyor Allah. Bunun durması için diyor.

“Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.” Yani işi gücü bırakır, zaten şeytan Müslümanla uğraşır. İyi insana musallat olur, Müslümanı nerede görürse şeytan ona yüklenir. Kötüyle zaten pek bir işi olmaz, adam zaten adam öldürüyor, seri cinayet işliyor, ırza geçiyor, gasp yapıyor, işkence yapıyor, zaten yapıyor yapacağını adam, yalan söylüyor. Zaten günü normal geçmiyor adamın, her gün bir psikopatlık yapıyor. O şeytanın eline düşmüş, ama burada asıl dikkat edecek olan Müslüman. “Şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır,” bilip, biz Müslümanız ne olacak, bize bir şey olmaz, birbirimizi seviyoruz, bize dokunmaz demeyecek. Sana dokunur, dokunur yakanı bırakmaz. Bir de Müslüman daha detaylı düşündüğü için, daha ince düşündüğü için daha alıngandır. Yani iyi bir insandan bir kötülük gördüğünde insanın çok daha ağırına gider. Mesela bir pislik adamdan geldiğinde vız gelir tırıs gider yani hiç etkilenmez. İyi insandan bir şey, söz geldiğinde, bir tavır geldiğinde çok şiddetli etkilenir. Onun için mesela diyor ki, içeri girdi, merhaba dedi, merhaba dedin, olmadı bu. Bu soğuk bu, gitti oturduysa. Merhaba diyecek, canım ciğerim diyecek, neyse artık orada güzel bir şey söyleyecek. Bugün seni çok iyi görüyorum diyecek, ben de seni çok iyi gördüm diyecek, Allah günümüzü hayırlı etsin diyecek. Sevinçle karşılayacak, yüzünde güzel bir ifade, sevgi ifadesi, bir pırıltı olacak veya diyecek, en güzeli hangisi olabilir? Çünkü en güzel söz Allah’ın rızasına en uygun olan olmuş oluyor. Onun için Müslümanın kafası uykunun dışında 24 saat çalışır, çok uyanıktır. Yani seçer, en iyi söz hangisi olur şu an? En iyisini seçeyim, onu söyleyeyim der. Yanlış anlaşılabilecek söz hangisidir, aman ben bunu söylemeyeyim der.

Yani Müslüman öyle, argo karşılıkları var da, onları söylemeyeyim, yani ağzına geleni söylemez. Detay düşünür, incelikleri çok iyi görür, detayları çok güzel görür. Çünkü mesela her iltifat da uygun düşmeyebilir. Bazen güzel olmayan bir insana, ne kadar güzelsin diyor, mesela bu hakaret olur. Gerçekten güzelse iltifat edilir. Çünkü kızdırır onu. Yani öyle olmaz. De ki, ahlakın çok güzel de, kişiliğin çok güzel, yüzündeki ifadeyi beğendim de, insancıl tavrın de, sevecen de, etkileyici dersin, neyse artık. Helaliyse onu da der mesela çok hoş görünüyorsun, etkileyici de diyebilir, onun benzeri. Ama olmayan bir şeyi söylemek, ne güzel söz söyledim diyor, zarar verirsin, olur mu öyle şey? Mesela güzel olmayan bir şeye güzel denmez. Onun genel atmosferi övülür öyle bir şeyde. Mesela bu bir inceliktir, bir detaydır. Merhabaya merhaba ile karşılık verilmez, daha güzeliyle. Allah diyor ki, “size selam verildiğinde aynıyla veya daha güzeliyle karşılık verin” diyor Allah. Daha güzeli iyidir inşaAllah. Mesela bir sevgi ise, ona on sevgiyle karşılık vermek lazım. Bir iltifatsa, on iltifatla karşılık verilmesi lazım. Mesela “nasılsın” diyor, “iyiyim”, şimdi bu olmadı, bu çok ipsiz sapsız bir cevap bu, olur mu? “Allah’a hamdolsun, çok iyiyim, teşekkür ederim, sen nasılsın, Allah daha iyi etsin”, iç açıcı bir ortam olması lazım. İşte bak Allah çok hayati bir konuya dikkat çekiyor.

“Kullarıma sözün en güzel olanını söylemelerini söyle.” Yani her şeyde Allah’ın rızasının en çoğu vardır, en güzel sözde de Allah’ın rızasının en çoğu vardır. Mesela ne bileyim, sağlığını sıhhatini koruma konusunda titiz olmak lazım. Eleştirirken de öyle bir cümle seçeceksin ki, biraz gönlünü alır gibi, biraz onu onore ederek ama onu en az rencide edecek kelimeyi bulmak lazım, cümleyi bulmak lazım. Çünkü eleştiri insana çok ağır gelir genelde, nefsine ağır gelir. Hele düz eleştiri çok rahatsız eder. Özellikle böyle Müslümanlar arasında çok özen olması lazım. Kendinden eleştiri olur, mesela ortaya laf söylemek de çok kızdırır yalnız, o da mesela bir uyanıklık değildir. Mesela diyor ki, ben ortaya laf söyledim. Senin  onu ima ettiğin belli, ima çok kızdırır. Yani çok rencide eder, öyle olmaz. Çok mecburiyet varsa ima olabilir. Daha gerginlik olacaksa, kötü bir şey olacaksa ima olur, onun dışında ima olmaz. Gönlünü alarak, bunun önemli olmadığını söyleyerek. Ne bileyim mesela çok öfkeli, Kuran’a dayandırarak söylemek lazım, bizim sevgilimiz olan Allah öfkeli olmamamızı söylüyor, ayette bunu söyledi dediğinde, zaten onun eleştirisi değil ki, Kuran’ın emri o olmuş oluyor. Dolayısıyla ondan kurtulmuş olur. Ama şahsi kanaat olarak söylerse o onu rahatsız edebilir. Allah diyor dersen, rahat olur. Çünkü herkesin kabul ettiği en üstün sonsuz güce tabi oluyorsun. Ama benim şahsi kanaatim bu dersen, o olmaz.

 


İsra Suresi, 49-50 Ayetlerinin Tefsiri

(Kuran’da fosilleşmeye işaret)

 

SAYIN ADNAN OKTAR'IN A9 TV'DEKİ CANLI SOHBETİ (13 MART 2013; 12:00)

ADNAN OKTAR: İsra Suresi, 49. “Dediler ki: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"

50- “De ki: "İster taş olun, ister demir." Bu çok manidar, yani fosili net açıklaması Cenab-ı Allah’ın. Fosilde demir oksitler oluşuyor, bir de taş oluşuyor, ikisi. “De ki: "İster taş olun, ister demir." Fosil de olsanız diyor Cenab-ı Allah, sizi yeniden yaratacağım diyor.