İsra Suresi, 97-98 Ayetlerinin Tefsiri

(Ancak Allah'ın dilediği kişiler hidayet bulabilir - Cehennemin gerekliliği ahirette tam olarak anlaşılır)

 

Sayın Adnan Oktar'ın 7 Şubat 2015 tarihli sohbetinden İsra Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: İsra Suresi 97. ayette, şeytandan Allah’a sığınırım: “Allah, kimi hidayete erdirirse, işte o, hidayet bulmuştur” bizim çocuklar da öyle, tebliğ yapıyorlar anlatıyorlar falan, adam bir türlü adam olmuyor, bir mana da veremiyorlar. “Bu nasıl insan” falan diyorlar, altı ay, yedi ay anlatıyor. Halbuki Allah hidayet vermiyor. Hidayet beyni açan, aklı açan özel bir ruh, özel bir bilgi, beynin çalışmasını sağlayan özel bir bilgi. Adamın beyni İslam’a kasılmış olarak yaratılıyor hidayet bulmadığından. Anlamıyor o zaman, yani beyninin o kısmı çalışmıyor, “işte o hidayet bulmuştur, kimi saptırırsa onlar için O'nun dışında asla veliler bulamazsın.” Saptırılmış oluyor, adamı bütün gücüyle düzeltmeye çalışıyor. Bazen tansiyonu falan çıkıyor adamı düzelteceğim diye. Vardır öyle tipler. Bir türlü manyaklığı gitmez. Anlatırsın, konuşursun, çok görmüşsünüzdür, değil mi? Adam, “herhalde bu sene düzelmiştir” diyor, yine düzelmiyor. “Bu hafta düzelmiştir” diyor, yine düzelmiyor. Allah özel saptırıyor, o da bir mucizedir. Halbuki normal zekaya sahip ama Allah tarafından saptırılmış, saptırıldığını da bilmiyor. Hidayet bulan da hidayet bulduğunu böyle alenen fark etmez. Sadece dine istidatlı olduğunu görür, Allah’tan korktuğunu görür ve de şaşırır, o insanlar niye hidayet bulmuyorlar, niye Allah’tan korkmuyorlar diye. Çok açık Kuran’ın hükmü der, İslam’ın hükümleri açık, kavrıyordur herhalde olamaz böyle bir şey diye düşünüyorlar. Birçok kişi öyle düşünür. Halbuki hakikaten anlamıyor. Beyninin o bölümü mucize olarak kapatılıyor. Bu görülür, elle tutulur bir mucizedir. Bir insana bir şey anlatırsın da nasıl anlamaz? Diyorsun ki; “pencereyi aç” diyorsun açıyor, “kapıyı kapat” diyorsun kapıyor. Kuran’daki bir hükmü anlatıyorsun onu anlamıyor, bu mucize, sırf Kuran’a mahsus bir mucize. Saptırıyor Allah, adam makul gibi görüyor. Ama saptırılmış olduğu için akıl almaz delilikler yapıyor. Mesela burada duruyor namaz kılıyor İslam’dan bahsediyor hakikaten, dışarıya bir çıkıyor, diskoteğe gidiyor, uyuşturucu kullanıyor, sapıtıyor aklını kaybediyor adeta, bambaşka bir şey oluyor. Sonra yine aklı biraz düzeliyor gibi oluyor, sonra yine sapıtıyor.

Bir de böyle kişiler, böyle olaylar olduğunda insanların şaşırmaması için Allah bu ayetleri anlatıyor. İnsanların çoğu hemen hemen tamamı aklından çok emindir. Hatta derler; ‘insan kendini beğenmese çatlar ölür’ derler. Mesela genç delikanlılar var İslam’a girmez. Onu çok büyük uyanıklık zanneder. “Ben baya aklı başında adamım” diyor, kaptırır mıyım öyle” diyor, “biliyorum böyle insanlar oluyor ben kaptırmam” diyor. Genç kızlarda da var o, “ben çok uyanığım” diyor. Halbuki Allah belanı vermiş. İçinde sevgi kalmamış, merhamet kalmamış, dostluk kalmamış, derinlik kalmamış, aşk kalmamış, hidayet kalmamış, hayattan zevk alamıyorsun, sevmekten zevk alamıyorsun, yaşamaktan zevk alamıyorsun, zoraki canlı kalmaya çalışıyorsun. O zoraki canlı kalmaya çalışmayı büyük uyanıklık zannediyor. Halbuki o belanın içine düşmüş oluyor. Böyle canlı mucizeler olur ama insanlar bunu görmez. İnsanın mesela psikopat olması mucizedir. Anormal olması mucizedir. İnsanın yakınları olur, dostları olur, çocuğu oluyor psikopat oluyor. Babası oluyor psikopat oluyor. Mesela karısı oluyor psikopat oluyor, anormal. Mesela Hz. Lut (a.s)’ın hanımı. Hz. Lut (a.s) peygamber olduğu halde anlamıyor, kadın psikopat. Allah tarafından kadın psikopat hale getirilmiş, kurtulamıyor ondan. Peygamberin mucize görüyor, onun mükemmel ahlakını görüyor, çok makul değil mi Müslüman olması? Olmuyor. Mesela Hz. Nuh (a.s), yüzlerce yıl tebliğ yapıyor. Allah uzun ömür veriyor. O zaman bugünkü gibi böyle gece-gündüz şeker tüketmek, ekmek falan yok, herkes etle besleniyor. O yüzden de vücut sistemleri düzgün. Allah onu vesile ediyor beklide. Veyahut başka şeyleri de vesile ediyor olabilir. Ömürler çok uzun. Gece-gündüz o mübarek insanın, Hz. Nuh (a.s)’ın güzel ahlakını gördüğü halde karısı, onun lehine, hatta sırf onun hoşuna gitsin diye bile dindar olabilir istese ama yapamıyor, yapmıyor. İllaki asi oluyor. Halbuki onun aleyhine, yani dünyevi anlamda da aleyhine. Hiçbir çatışma olmaz öyle bir şey yapmış olsa, dindar olsa. Hayatının konforunu bozacak hiç bir şey olmaz ama özellikle olmuyor, bir mucize olarak.

BÜLENT SEZGİN: “Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler” diyor. [Bakara Suresi, 13]

ADNAN OKTAR: Onlar zaten Müslümanlara karşı çok uyanık olmanın verdiği heyecanla kendilerinden çok emin oluyorlar. Özel bir olgunluk oluyor onlarda. Müslümanları uzaktan seyredip, Müslümanların zaten mutlaka anormal olduğu kanaatinde oluyor. Kendileri o anormalliğe düşmediği için de ne kadar akıllı olduğunu düşünüp kendini çok seviyor. “ben onlar gibi akılsızlık yapsaydım ne kadar kötü olurdu” diyor, “Allah beni korudu” diyor. “Uzaktan seyrederler sizi” diyor ayette. Özenle seyrediyor, “kendimi kaptırmadım” diyor, “helal olsun bana” diyor. Hep ömür boyu onun sevinciyle yaşıyor. Allah’ın ahlakını bilmiyorlar.

Bak diyor ki: “O'nun dışında asla veliler bulamazsın.” Allah’ın dışında onları koruyacak bir güç yok. “Kıyamet günü, biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz.” Allah’ı tanımadıkları için, Allah’ın böyle bir ahlaksızlığa karşı müthiş hiddetleneceğini düşünmüyorlar. İnsan hiddeti gibi değil Allah‘ın hiddeti. İnsanın tansiyonu çıkar, kızarır öyle değil. Allah intikam sahibi, Allah intikamı beğeniyor. Ödüllendirmeyi de beğeniyor ama intikamı da. Mesela insanlarda da vardır bu, intikamdan hoşlanır insan ama affeder, Allah “affedin” diyor. Ama ödüllendirmeyi de sever insan, dostuna güzel hediyeler, güzel yiyecekler alır, çocuklarına bir şeyler alır, onları sevindirmek, onun hoşuna gider. O, Allah’ın ahlakından bize gelen bir ahlaktır o. Yani insanın ruhunda olan bir şey bu. Yalnız cezalandırırken insan, merhamet verilmiştir insana, böyle hem vicdanını kullanır, hem merhametini kullanır, hem de ona gelen bilgi dar olduğu için, hemen affetme yanlısı olur. Allah’tan gelen bilgi, Allah’taki bilgi çok net ve kesin olduğu için, Allah affetmiyor. İnsanlar da şaşırıyorlar, “akıl almaz azap ediyor Allah” diyorlar, “bu nasıl oluyor” diyorlar. Halbuki Allah, o adamın hem içini hem dışını tanıyor o kişinin, her şeyini tanıyor. O bir kere cehennem için yaratılmış özel bir varlık oluyor, onu bilmiyorlar. Baya cibilliyetsiz karaktersiz oluyor. İnsanlara yansıyan kısmı onun çok küçük kısmı oluyor. O hain bir kurnazlık içinde olduğu için, ahlaksız bir kurnazlık olduğu için Müslümanlara kendini sezdirmiyor. Kendini böyle güzel ahlaklı, halim, terbiyeli, halbuki Müslümanlara karşı köpek gibi kinli oluyor ve köpek gibi seyrediyor Müslümanları, yani çok çok tehlikeli görüyor. Kendini de çok uyanık görüyor.

Gerçek hayatları onların çok berbat olur, hep Allah’a isyan içinde olur. Ama Müslümanların yanında sezdirmemeye çalışırlar, gücü yettiği kadar. Onun için Allah diyor ki: “Kıyamet günü, biz onları yüzükoyun körler” adam ne diyor; “görme tesadüfen yaratıldı” diyor, “mutasyonlar sonucu yaratıldı” diyor. Mutasyon sonucu meydana gelen bir şey, kör olur çalışmaz. Dünyanın en mükemmel kamera sistemi nasıl tesadüfen olsun? Mutasyonla olacak şey mi? Dünyanın en mükemmel stereo ses sistemi, üç boyutlu görüntü sistemine sahibiz biz. Şu anki teknolojiyle bu netlikteki görüntü elde edilemiyor. İnsan beyninde oluşan şu görüntü kalitesini daha elde edemediler, bu üç boyutluluğu. Üç boyutlu filmler oluyor ama yine kalitesiz ve binlerce alet, binlerce mühendis bir araya geliyor ancak ucu ucuna yapılabiliyor. Ama adam ne diyor; “tesadüfen oldu” diyor. Mesela bu insan beynindeki bu stereo sistem, stereo ses sistemi, hiç olacak iş değil. Yani tesadüfen mutasyonlara falan olacak bir şey değil. Teknik aletler kullanılıyor, fabrikalarda binlerce mühendis bir arada çalışıyor, araştırıyor, kendi aralarında konuşuyorlar falan, bir netice elde ediyorlar ama şu anki ses sistemini elde edemiyorlar. Şu üç boyutlu ses sitemi henüz elde edilemedi bilim tarafından. Onun için Allah onu da ellerinden alıyor. Tesadüfen oldu diyor ya, onu alıyor. Görme de, duyma da hepsi tesadüfen oldu diyor, onları da alıyor Allah. Konuşmak, tam anlamıyla bir mucizedir, harikadır. Bu insan sesinin bu halini taklit edemiyorlar, yapılamıyor. Teknik aletle yapamıyorlar. Belki ileride yapabilirler ama binlerce mühendis bir araya gelip yapabiliyor, yani emek sonucu. Adam ne diyor; “tesadüfen oldu” diyor. Onun için Allah dilsiz hale getiriyor. Bak hem kör, hem sağır, hem dilsiz. Sadece ruhunun varlığının farkında.

“Dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir; ateşi sükun buldukça, çılgın alevini onlara arttırırız.” [İsra Suresi, 97] Bu çok karaktersiz olmalarından kaynaklanan ve sonsuza kadar karaktersiz olacakları için meydana getirilen bir durum. Bak, “ateşi sükun buldukça.” Sükun bulacağından değil. Allah onlara orada özel bir gösteri yapıyor. Onlar zannediyor ki, “cehennem ateşi ne kadar yanar ki” diyor. Hakikaten bir süre sonra sönmeye başlıyor ama yeniden yakılması çok ızdırap veriyor, yeniden canlandırılması. Yani o, monoton bir yanma olmuyor, sürekli şey değil, sönecek gibi oluyor, azalıyor, Allah bir daha yakıyor, daha da kuvvetlendiriyor. Yine sönecek gibi oluyor, bir daha kuvvetlendiriyor. Bu onların canını yakmak için. Küfrün ne kadar aşağılık, ahlaksız olduğunu ve içlerinde ne kadar ahlaksız insanlar olduğunu insanlar bilemiyorlar. Mesela bak, Suriye’de şu an Müslümanları acımasızca katlediyorlar, inanlar bunu kafasında toparlayamıyor. Biz insanlar içinde mesela ahlaksız insanları gördükçe, zalimleri gördükçe, içimizden buğz ediyoruz ama hayretler içinde de kalıyoruz. Yani çaresiz kalıyoruz, ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Mesela İslam’ı bir buçuk yıl, iki yıl Kuran’ı anlatıyor, kendi anlatıyor adam, üçüncü yılda bakıyorsun, ahlaksız olmuş ahlaksızların içerisinde, zalimlerin içerisinde pür neşe onlarla beraber zıplıyor. Sen gece-gündüz İslam’ı anlatmışsın, su gibi İslam’ı biliyorsun. Hiç mi zekanda bir kırıntı yok, kuşku dahi mi duymuyorsun? Acaba Allah olabilir mi de demiyorsun? Bunu dese bile iman ehli olur, kuşku duysa bile yapamaz onu. Çünkü ebedi cehennem var, bu tehlikeyi hiçbir şekilde göze alamaz. Adı gibi emin oluyor. Adı gibi emin olunca da, o kadar akılsız olunca da, o kadar uzun azap oluyor. Cennette insanlar bu cehennemin gerekliliğini anlıyorlar, dünyada anlayamazlar. Cennette zevk alıyor Müslümanlar, cehennem ehlini gördüklerinde. Mesela burada görseler, dehşete kapılır birçok Müslüman, görmeye tahammül edemezler. Ama cennette, “tahtlarında gülerek seyrederler” diyor. Orada insan aklının darlığı ortadan kalkıyor, dar ufuk ortadan kalkıyor, geniş ufukla ve derinlikle baktığı için, bu cezayı hak ettiğine kesin inanıp, ondan keyif alıyor o zaman. Bu dünyada anlayamıyor insanlar, “bu kadarını da hak etmiyordur” diyorlar, mesela bir şey olduğunda. Çünkü ufku dar oluyor, bilgi dağarcığı dar oluyor, o kişiyi tam kavrayamıyor, tam anlayamıyor.

“Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: ‘Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı,” yani dağıldıktan sonra, “gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?’” yeniden mi dünyaya getirileceğiz, “demelerine karşılık cezalarıdır.” [İsra Suresi, 98] Seni daha önce yarattı mı, yarattı görüyorsun şu an. Peki bir kere olan bir şeye neden şaşırıyorsun ikinci kere olur mu diye? Mesela bilgisayar yapıyor fabrika, biz adımız gibi eminiz fabrikanın bir daha yapacağından bilgisayarı. Ama bir de bakıyoruz ki, bilgisayar beynimizin içinde var, dışarıdaki fabrikayı göremiyoruz. O zaman beynimizin içinde o görüntüyü kim yaratıyor? Defalarca yaratacağını biliyorsun. Oradaki en zayıf akılla bile anlaşılacak bir şeyi bilerek ve sırf pislik olsun diye inkar ettiklerinde Allah, “ben bu cezayı veriyorum” diyor. Yalnız diyorlar ki, “cezasını çektikten sonra o akıllanır” diyor insanlar, “bir süre ceza çektikten sonra o halde kalacak değildir” diyorlar. Akıllanmıyor, öyle zannettikleri gibi değil. “Asla” diyor Allah, “sonsuza kadar akıllanmaz” diyor. “Yine göndereyim dünyaya yine yaparlar” diyor. “Defalarca olsa yine yaparlar” diyor. Öyle bir konu olmuyor. Küfür kendinden çok emin oluyor. Bilmiyorum gördünüz mü, baya kendilerinden emindirler. Müslümanları gördüklerinde böyle şefkatle bakıyorlar, hayret ediyorlar. Onların böyle bir inanca nasıl girdiklerine de şaşırıyorlar. Hem acıyor bir yandan, hem şaşırıyor, hem de aklının kıtlığına hayret ediyor, kendi kafasına göre. Kendi perişanlığının hiç farkında değil. Kendi aklının yokluğunun farkında değil.

Mesela Suriye’de Şebbiha diye bir örgüt var. Bunlar gece-gündüz Müslümanların boynunu kırıyorlar, çocukları öldürüyorlar, hamile kadınların karınlarını deşiyorlar ama her gün. Müslümanları yakıyorlar. Şimdi böyle bir adama nasıl ceza verilir? İşte bunu Allah iyi biliyor. Suriye’de böyle zalimler olduğu gibi, Irak’ta da böyle zalimler var, Afganistan’da zalimler var. Bir kısmı bunların Allah tarafından öldürülüyor. Mesela intihar görünümünde öldürüyor, başka türlü öldürülüyor. Allah bunları götürüyor. Ve bu yaptıklarına karşılık bunları cezalandırıyor. Bu cezayı işte Müslüman gördüğünde ferahlıyor cennette. Ama bu dünyada birçok Müslüman, bundan dehşete kapılır, buna tahammül edemez. Yani dünyada ufku dar olduğu için, o hikmeti görme ufku dar olduğu için, hikmeti bilemeyeceği için, tahammül edemez. Cennetteki halini görmeyen bile tahammül edemiyor insan. Cennetteki gerçek hali gösterilse insanın yaşama arzusu, kendini beğenme arzusu, allak bullak olur. Allah için yaşamak ister de, kendini dehşet verici olarak görür. Aynaya dahi bakmaz. Cennetteki görüntüsünü görürse, bir daha aynaya bakmaz, ödü kopar aynaya bakmaktan. Vitrinlere falan da bakamaz, hiçbir yere bakamaz. Kendini akıl almaz çirkin görür, cennet görüntüsüne göre. Her hangi bir hanım öyle. Mesela dünyanın güzel hanımları oluyor, böyle çok güzel hanım, cennetteki halini görse, hiçbir şekilde bakmaz aynaya bir daha. Cenab-ı Allah öyle yaratıyor.