Sayın Adnan Oktar'ın 5 Şubat 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Hocam ben rica etsem Kehf Suresi’ni bana bir okur musun?
SUNUCU 2: Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla. “Hamd, Kitab'ı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir. Dosdoğru (bir Kitap'tır) ki, Kendi Katından şiddetli bir azapla uyarıp-korkutmak ve salih amellerde bulunan mü'minlere müjde vermek için (onu indirdi); şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır.”
ADNAN OKTAR: Bu müjdeler neler Oktar Hocam? İslam’ın dünya hakimiyeti bir.
OKTAR BABUNA: Ahir zaman müjdesi var.
ADNAN OKTAR: Kuran’da Mehdi (a.s.)’den alenen bahsedilmez. İslam’ın dünya hakimiyetinden bahseder. Cennet müjdesi vardır ve dünyada Müslümanlara bolluk ve bereket vaat ediyor Cenab-ı Allah. Huzur ve güven vaat ediyor. “Ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a” diyor. Kitap’ta hiçbir çarpıklık yoktur, her şey mükemmel anlatılmıştır. Evet devam edelim Esra Hocam.
SUNUCU 2: “Onlar orda ebedi olarak kalıcıdırlar. (Bu Kur'an) "Allah çocuk edindi" diyenleri uyarıp-korkutur. Bu konuda ne kendilerinin, ne atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük. Onlar sadece yalan söylüyorlar.”
ADNAN OKTAR: Hıristiyanların bu teslis inancının ahir zamanda ortadan kalkacağına Kuran ayette işaret ediyor.
SUNUCU 2: “Şimdi onlar bu söze (Kur'an'a) inanmayacak olurlarsa Sen, onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin (öyle mi)? Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye.”
ADNAN OKTAR: Evet Kuran’a inanmayan insanlara üzülüp, esef etmek haram. Müslüman böyle bir şey yapmayacak. İnanmayabilir, inanmayanı Allah yaratır değil mi? Bak diyor, “peşi sıra esef edip kendini kahredeceksin öyle mi?” Allah burada bir tehditte bulunuyor, böyle bir şey yapamaz. “Yeryüzü üzerinde olan şeyleri bir süs kıldık.” diyor Cenab-ı Allah. Ne bunlar? Her şey. Eşyalar, mallar. Değil mi? Çocuklar, süsler. Evet. Devam edelim.
SUNUCU 2: “Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz. Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın? O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: "Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).”
ADNAN OKTAR: Ne yapıyor bu gençler? Mağaraya sığınıyorlar, Allah’tan rahmet istiyorlar ve bir işleri var ve bunun kolaylaşmasını istiyorlar. Değil mi? Bu gençlerin ailesi yok mu? Var. Çevresi de var. İsteseler bunlar evlenip çocuk çocuğa karışabilir mi? Karışırlar. O topluma uyum sağlayabilirler mi?Sağlarlar. Ne yapıyorlar? Yapıyorlar mı? Yapmıyorlar. Bir araya geliyorlar. Ve ailelerinden ayrılıyorlar, toplumdan da ayrılıyorlar. Mağara gibi zor hayat şartlarını kabul ediyorlar. Bak mağara. Mağara da yaşamak en zor hayat şartlarından bir tanesidir. Bunu kabul ediyorlar. Bunu Allah Kuran’da övüyor. Mümin ahlakı olarak gösteriyor. Müminlerin, ehli keyif olmamasını Kuran işaret ediyor. Gerekirse insan, anasını babasını terk edebilir. Toplumu da terk edebilir. Değil mi? Çıkarlarını terk edebilir, mesleğini terk edebilir. Bunların mesleği yok mu? Mağarada adam doktorluk yapabilir mi? Mühendislik yapabilir mi? Hiçbir şey yapamaz. Mağaraya çekildiğine göre, sadece Allah’a kendini teslim etmiş. İşte dünya hakimi olmak için, gereken ahlak budur diyor Allah. Mehdi ahlakı budur, Mehdiyet ahlakı budur diyor. Bu ahlakla İslam dünyaya hakim olur diyor Allah. Bunu anlatıyor. Evet devam edelim.
SUNUCU 2: “Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik). Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık. Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve Biz de onların hidayetlerini artırmıştık. Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik;”
ADNAN OKTAR: Sabır ve kararlılık. Sabır neye karşı olur? Böyle, çay kahve içerek sohbet ederek sabır olur mu? Acıya, zora, ızdıraba, şahsi menfaatlerinin elinden alınmasına, çıkarlarının elinden alınmasına. Değil mi? Bunlara sabırlı olunur. Ve kararlılık, azim. Net kararlılık. Yani bir hedef var, mutlaka bunu elde edinceye kadar kararlılık. Buna denir kararlılık diye. Evet devam edelim.
SUNUCU 2: “Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir; İlah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız."
ADNAN OKTAR: Ahir zamanda Mehdi (a.s) ve talebeleri ne diyecekler? Kıyam edecekler. Kıyam ne demek? Ayaklanmak. Fikren, ilmen, ahlaken ayaklanacaklar. Değil mi? Ve diyecekler kidiyor ki bak: “O'ndan başkasını ilahlar edindiler,” şu an nedir? Darwinizm’i ilah edindiler. Değil mi? “Onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi?” diyor. Fosil getirin diyoruz. Getiremiyorlar. Proteinlerin tesadüfen olabileceğine dair delil getirin diyoruz, getiremiyorlar. “Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup” Darwinistler demek ki Allah’a karşı yalan uyduruyorlar değil mi? “İftira düzenden daha zalim kimdir?” diyor Allah.
ADNAN OKTAR: Fosil getirin diyoruz, getiremiyorlar. Proteinlerin tesadüfen olabileceğini dair delil getirin diyoruz, getiremiyorlar. “...Öyleyse Allah’a karşı yalan uydurup...” Darwinistler, demek ki Allah’a karşı yalan uyduruyorlar değil mi? “... iftira edenden daha zalim kimdir?” diyor Allah. Zulüm yapıyorlar diyor Allah. Evet, devam edelim Esra Hocam.
SUNUCU 2: "Bunlar, bizim kavmimiz; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? (İçlerinden biri demişti ki:) ‘Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde, (dağlara çekilip) mağaralara sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın.’"
ADNAN OKTAR: Demek ki, Müslümanlar böyle kokoş karakterli olmayacak. Delikanlı karakterli olacaklar. Gerekirse hayatın her yönünde bak, canını vermeyi kabul edecek. Malını vermeyi kabul edecek. Sakatlanmayı kabul edecek. Hapsi kabul edecek. Efendim, iftirayı ve hakareti kabul edecek. Her türlü zorluğu kabul edecek. Canı tatlı Müslümanlar yüzünden, Müslümanların canı yanıyor ve İslam, o yüzden hakim olmuyor. Kuran buna işaret ediyor. Bak,“...onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız.” Müslüman ne yapıyor? Ben Darwinizm’e karşıyım diyor. Ailesi baskı mı yapıyor? Sizden de ayrılıyorum diyor. Kopup-ayrılıyor değil mi? “O halde, mağaraya sığının.” Yani en zor hayat şartının oluştuğu yere sığının diyor, mağara. Yani mağarada hiçbir lüks yoktur. Yani Müslüman gerekirse, her türlü lüksten de kendini tecerrüd etmeyi bilecek. Evet, devam edelim.
SUNUCU 2: “(Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi saptırırsa onun için asla doğru-yolu gösterici bir veli bulamazsın.”
ADNAN OKTAR: Hidayet verilen, Mehdi (a.s.)’dir. Saptırılan, saptıran deccaldir. İki düşünceyi Allah burada vurguluyor. Saptırıcı, yani adı üzerinde, deccal. Hidayet verilen de, Mehdiyet’tir. Yani Kuran, buna da işaret ediyor. Burada bir binadan bahsediliyor. Bunun anlatımının, Mehdiyet ile bağlantılı olduğunu zannediyorum ve bunu zaman gösterecek. Yani buradaki binayı anlayacağız. Bakın diyor ki; “sağ yandan yönelen güneşin, battığında sol yandan kesen-geçen ve geniş boşluğunda toplandıkları” bu gençlerin, bir yer var. Kuran bunu boş yere anlatmaz. Yani herhangi bir amacı olmadan, bir konu anlatılmaz Kuran’da. Mutlaka bir olay vardır. Yani çünkü detay veriliyorsa, Kuran, detayı boş yere vermez. 18. ayet, devam edelim.
SUNUCU 2: “Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.”
ADNAN OKTAR: Şimdi, Mehdi (a.s.) ve talebelerini insanlar görünce ne yapacaklar biliyor musunuz? Geri dönüp, onlardan kaçmaya çalışacaklar. Kuran, buna işaret ediyor. “ Onları görünce, içlerini korku kaplayacak.” Bunu Kuran, durduk yere, boş yere anlatmaz. Ashab-ı Kehf’ten nasıl insanlar korkup kaçarsa, ki Peygambere (s.a.v.) diyor bak bunu, “Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.” Bu, Mehdi (a.s.) talebelerinin bir özelliğidir. İnsanlar onlardan korkacaktır, kaçacaktır. O yüzden sayıları az olacaktır. 313 kişi olmalarının sebebi budur. Anormal bilineceklerdir, garip bilineceklerdir, tehlikeli bilineceklerdir, yanlış yolda bilineceklerdir. Yani o devrin uleması da, onların anormal olduğunu söyleyecek. Hatta Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerini, Cübbeli de anlatıyor, İmam Rabbani Hazretleri de anlatıyor değil mi? Ulema ne diyor? Bu adam, bizim dinimizi değiştirdi diyor. Yani dini, zorlaştırmıyor Mehdi (a.s.), dini kolaylaştırıyor. Kolaylaştırdığı için sapık zannediyorlar. Tahfif ediyor, yani dine konmuş fazlalıkları kaldırıyor, ilaveleri kaldırıyor. İlaveleri kaldırdığı için, sapık ve anormal diyorlar. Yani Mehdi (a.s.) ilave yapmış olsa, sapık, anormal demezler. Bakın, bu çok önemlidir. Mehdi (a.s.) mesela mevcuda, mevcut ilavelere, yeni ilaveler yapmış olsa, takva olduğunu düşünür ulema. Kendini ezik hisseder. Tahfif ettiği için, Kuran’ın aslına döndürdüğü için, sünnetin aslına döndürdüğü için anormal görüyorlar. Bidatları kaldırdığı için, bak bidat, ilave, ek olanları kaldırdığı için, yani sorun budur. Bidatları kaldırdığı için öfkeleneceklerdir. Ama diyor, bu bidat değil diyor. Halbuki o da bidat. Mesela Mehdi (a.s.)’nin kaldırdıklarının, bidat olmadığını iddia edecek ulema. Olur mu diyecek, bu Peygamberin (s.a.v.) sözü diyecek. Sen nereden çıkarıyorsun diyecekler. Kavganın nedeni budur, Mehdi (a.s.)’ye karşı düşmanlığın nedeni budur. Evet, devam edelim.
SUNUCU 2: “Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler ki: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın kimseye sezdirmesin."
ADNAN OKTAR: Şimdi, Mehdi (a.s.) talebelerinin yöntemi anlatılıyor, bakın. Bir kere temiz yiyecekler yiyecekler. Fakat nezaketliler, fakat kimseye kendilerini sezdirmemek için, özen gösteriyorlar. Çünkü yakalarlarsa, feci şekilde ezerler Mehdi (a.s.) talebelerini. Küfür, Masonluk, iddia edilen Ergenekon Örgütü, it-kopuk takımı, yobazların gözü dönmüş olanları değil mi? Hepsi Mehdi (a.s.)’yi hedefleyecektir. Bunu, Resulullah (s.a.v.) söylüyor. Onun için, kendilerini sezdirmemek için, özen gösterecekler. Evet, devam edin.
SUNUCU 2: “Çünkü durumunuzu bilip, ele geçirirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız."
ADNAN OKTAR: Bak, taşa tutarlarsa diyor ya, yobaz azgınlığıdır. Mesela taşlayarak adam öldürür yobazlar, meşhurdur değil mi? Vurun der mesela, haydi böyle kütüklerle, odunlarla, yani feci şekilde öldürüler sizi diyor. Veyahut dinlerine geri çevirirler. Kendi aynı abuk-subuk kafalarına, kendi o manyak düşüncelerine, sizi geri çevirirler diyorlar. Yani o ölmüş, kokuşmuş, çökmüş, çürümüş sisteme sizi geri sokmaya çalışırlar, başka da kurtuluş bulamazsınız diyor. Mehdi (a.s.)’nin de karşılaşacağı olay budur. Kuran, buna işaret ediyor. Evet, devam edelim.
SUNUCU 2: “Böylece, Allah'ın va'dinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk...”
ADNAN OKTAR: Bakın, “Böylece, Allah'ın va'dinin hak olduğunu...” Allah bir şeyi vaad etti mi, yapar. Mehdi (a.s.) çıkacak dedi mi, çıkar. İsa (a.s.) inecek dedi mi, iner. Kıyamet kopacak dedi mi, kopar. Kuran, buna işaret ediyor. Ve diyor ki: “...kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için...”. Kıyametten bahsedildiğine göre, ahir zaman ile ilgili olay. Nerede Kıyamet’ten bahsediyorsa, ahir zamandan bahsediyor demektir. Dolayısı ile Mehdiyet ile Kıyamet’in iç içe olduğunu, Ashab-ı Kehf’in de Mehdiyet ile bağlantısını böylece anlamış oluyoruz. Evet.
SUNUCU 2: “(Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: "Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir." Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler.”
ADNAN OKTAR: Demek ki, Mehdi (a.s.) talebelerinin binaları da olacak, fakat evleri de Mescid olacak. Allah yolunda evlerini Mescid gibi kullanacaklar. Kuran, buna işaret ediyor. Evet.
SUNUCU 2: “(Sonra gelen nesiller) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez.” Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve haklarında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.”
ADNAN OKTAR: 22. ayet. 2, 2. 2012, 2120, tekrarlayan ikiler, Kuran’da çok hayatidir. Kıyamet’in tarihi de 2 ile kilitlenmiştir. 2, 2. “Üç’türler, dördüncüsü köpekleridir.” 3 ve 4, 34. Ne aklına getiriyor?
OKTAR BABUNA: İstanbul.
ADNAN OKTAR: İstanbul’un kodunu veriyor değil mi? “Beş ve altıncısı köpekleridir.” 56, ne aklına getiriyor?
OKTAR BABUNA: Risale-i Nur’un serbest bırakıldığı 1956 yılı.
ADNAN OKTAR: “Ve munafıkhane cereyanın” diyor, “bitişinin başlanğı tarih” diyor, 56, 1956. “Yedidirler, sekizincisi köpekleridir.” 78, ne aklına getiriyor?
OKTAR BABUNA: Mehdi (a.s.)’nin çıkışı zamanı.
ADNAN OKTAR: Hicri 1400. Evet. Burada, köpeklerden bahsediyor. Demek ki, Mehdi (a.s.)’nin bulunduğu yerde, koruma için, köpek kullanılacak. Bol miktarda köpek. Ashab-ı Kehf nasılsa, onlarda da o olacak. Burada 3 kere köpekten bahsedilmiş. 3 köpekten bahsediliyor. Ve köpek de, demek ki tatlı hayvanlar, güzel hayvanlar. Nalet hayvanlar değil. Bir kısım cahil-cüheylanın söylediği gibi böyle iğrenç mahluklar değil. Allah övüyor onları. Ashab-ı Kehf’i koruyan varlıklar olarak övüyor. Nasıl örümcek güzel görülüyorsa, güvercin nasıl görülüyorsa, demek ki köpek de hoş bir hayvan. Bunu dikkat çekiliyor değil mi? Bak, “...onları pek az dışında kimse bilemez.”, Mehdi (a.s.) talebelerini de pek az insan dışında kimse bilemeyecek. Kuran, buna işaret ediyor. “...Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve....”. Mesela biz de, Mehdi (a.s.) konusunda, açık açık bir bilgi var ama, bir tartışma da var insanların arasında, Mehdi (a.s.) konusunda. “...Ve haklarında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.”Yani Mehdi (a.s.) ve talebelerini, ele vermeye yönelik bir soru veya soruşturma yapılmaması gerekiyor. Kuran, buna işaret ediyor. Evet, devam edelim.
SUNUCU 2: “Hiçbir şey hakkında: " Bunu yarın mutlaka yapacağım" deme. Ancak: "Allah dilerse" (inşaAllah yapacağım de). Unuttuğun zaman Rabbinizikret ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir."
ADNAN OKTAR: Şimdi, Mehdi (a.s.) talebeleri ne diyecekler demek ki, sürekli inşaAllah. Demek ki, ‘inşaAllah’ı, ‘maşaAllah’ı çok kullananlar, dünyaya hakim olacaklar. Mehdiyet’in şifresidir ‘inşaAllah’. Mehdi (a.s.) talebelerinin dilinde ve Mehdi (a.s.)’de sürekli ‘inşaAllah’ olacaktır.Yazılarında, sözlerinde kilit kelimedir, ‘inşaAllah’. Dünya hakimiyetinin kilididir ‘maşaAllah’ ve ‘inşaAllah’. Bunu söyleyenler, dünyaya hakim olacak, Kuran buna işaret ediyor. “Ancak: “Allah dilerse” de. Unuttuğun zaman Rabbini zikret....” Demek ki, ahir zamanda, unutkanlık artacak. Bunu nereden biliyoruz? Hadislerden biliyoruz. Bunu nereden biliyoruz? Said Nursi’nin izahlarından biliyoruz. Rivayette diyor ki: “Ahir zamanda unutkanlık artacak.” diyor değil mi? “Hafızların göğsünden diyor, Kuran alınıyor” diyor, rivayetlerde belirtiyor, unutkanlık. Buna işaret ediyor. Ama bak, çözüm olarak diyor ki: “Rabbini zikret. Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir”. Yani Ashab-ı Kehf’in, beklediği süreden, daha kısa bir sürede bir hakimiyet ver Ya Rabbim bana, diyor Peygamber (s.a.v.) Demek ki, dünya hakimiyetinde, hakimiyette bekleme arzusu olmayacak. 309 sene var burada. Bak Resulullah (s.a.v.) diyor ki: “Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-ilet.” Daha çabuk olsun, hemen olsun. Biz nasıl isteyeceğiz? 500 yıl sonra mı isteyeceğiz İslam’ın dünya hakimiyetini, Cübbeli gibi. Hemen diyeceğiz. Kuran buna işaret ediyor. Bak, “Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-ilet” diyor, Allah’a dua ediyor. En kısa zamanda İslam’ın hakim olmasını istemek gerekiyor. Buyrun, devam edelim.
SUNUCU 2: “Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar.”
ADNAN OKTAR: İslam’ın gerilemesi ve hakimiyetinin tamamı, 300 yıl alıyor toplam. Kuran buna işaret ediyor. Gerilemesi ve hakimiyet devresi ve Kıyamet. Hepsi bu 300 yılın içersinde olacak, inşaAllah. Ayrıca 309 da, Mehdi (a.s.) ve talebelerinin sayısına da işaret ediyor, 309 sayısı. Kuran, buna işaret ediyor, ayrıca. Evet.
SUNUCU 2: “De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz. Sana Rabbinin kitabından vahyedileni oku. O'nun sözlerini değiştirici yoktur ve O'nun dışında kesin olarak sığınacak (makam) bulamazsın.”
ADNAN OKTAR: Bakın, diyor ki: Bak, “Sana Rabbinin kitabından vahyedileni oku.” Kuran oku. Demek ki Kuran ile mücadele verecek Mehdi (a.s.). Kuran’a sahip çıkacak. “O'nun sözlerini değiştirici yoktur.”Hiçbir yobaz, hiçbir akılsız, Kuran’ı hükmünü değiştiremeyecektir ve Mehdi (a.s.) de söke söke, Kuran’ı dünyaya hakim edecek. Buna dikkat çekiliyor burada. Evet.
SUNUCU 2: “Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidenlere itaat etme.”
ADNAN OKTAR: Bak, “...sabah akşam”, “...Rabbinin rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret...” Demek ki, sabah kalkıyor, Müminlerle. Akşam yatıyor, Müminlerle. Sabah kalkıyor, Müminlerle. Akşam yatıyor, Müminlerle. Gece gündüz Müslümanlar’la birlikte, Kuran buna işaret ediyor. Bu Mehdi (a.s.) talebelerinin özelliğidir. “...Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek”. İşte, evlenerek, işine gücüne bakarak, ev-bark sahibi olarak, işte yurt dışında ihtisas yapacağım diyerek, kariyer yapacağım, ondan sonra çocukluklar alacak. Bak, dünyanın diyor bak, “ ... Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma.” Mehdi (a.s) ve talebelerinden ayrılmayın. Haktan ayrılmayın. Hak cemaatten, Müslüman cemaattinden ayrılmayın. Eğer biz Kuran’ı savunuyorsak, Kuran bunu söylüyor. O yüzden dünyaya İslam hakim olmadı. Mehdiyet, bunu delen güçtür işte. “Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz,kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidenlere itaat etme”. Adam dini, sırf çıkar için yaşıyor, evlenebilmek için. Mesela adam, kapalı kadın alıyor, işte başkasıyla belki ilişkiye girmez de sağlam olsun diye. O da, dindar adam arıyor ki, o da başkasına gitmeyen adam olsun. Ama orada, cinsellik kökenli. Yani dindar adamdan kastı, bu adam diyor, başkalarına gitmez ki, kıskanç. Kıskançlığını ne ile durdurabilir? Dindar bir adam ile durdurabilir. Öbür yönü onu ilgilendiriyor mu? Hiçbir şekilde ilgilendirmiyor. O da, kadın da neyi arıyor? İşte bu diyor, oraya buraya gitmez, bana sadık olur. Sadece bu. “...kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidenlere itaat etme”. Mesela Kuran hükmünü değiştiriyor. Yepyeni ilaveler yapıyor, işinde aşırılığa gidiyor. Aşırılık, yani olmayan şeyleri ilave koyuyor. Buyrun, devam edelim.
SUNUCU 2: “Ve de ki: "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir.”
ADNAN OKTAR: “Katı bir sıvı”, yani böyle artık erimiş demir gibi. Yani içini, ciğerini yakan bir sıvı. Allah, onunla tehdit ediyor. Bak, “artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin”. Bu da, fikir özgürlüğü. Mehdiyet’in temel yapısıdır. Dileyen iman eder, dileyen inkar eder. “Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize.” Kuran’da ayet var biliyorsunuz ve dinde zorlama yoktur, diyor Allah. Baskı yok, inşaAllah. Cübbeli diyor ya, Müslümanlığa girerken diyoralttan kesiliyor diyor, çıkarken de üstten kesiliyor, boynu kesilir. Bu işte bir uydurmadır. Yani adam şimdi Müslüman. Ben diyor, imanımı kaybettim diyor, Allah vermesin. Tamam, Allah affetsin, yardım edilir bu insana, niye boynunu keselim adamın. Yahu şu akıl mı? Adamın boynu, diyeceksin ki, sen Müslümanlık’tan çıktın mı? Ha, gel seni bir keselim, boynunu keseceğiz. Adam diyecek ki, yok yok pardon, özür dilerim diyecek. Ben çıkmadım tabii diyecek. Ne olacak? Münafık olacak. Kafirden kıyaslanamayacak derecede aşağılık bir mahluka dönüşecek. Kardeşim, adam dürüstçe söylüyor, kafirim diyor. Kafir, git tebliğ yap, anlatırsın, adam bir riski yok, her şeyi anlatabilirsin. Ama münafık, yılan gibi, süper tehlikeli bir şey, şeytan gibi, görünmeyen bir mahluk. Niye adamı munafıklığa sokuyorsun? Dürüstçe söylesin kafir olduğunu, yardımcı olalım adama. Niye münafık yapıyorsun? İşte bu sistemi uyguladılar Osmanlı içerisinde. 100 binlerce münafık oluştu ve Osmanlı’yı yerle bir ettiler. Dağ taş münafık kaynadı. Halbuki serbest bıraksa, kafir adama konuşursun, ikna edersin ve insan da ona göre tedbirini alır. Evet, buyrun devam edelim.
SUNUCU 2: “Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız.”
ADNAN OKTAR: Bu Mehdiyet’e işaret eden bir ayet. Evet.
SUNUCU 2: “Onlar; altından ırmaklar akan Adn Cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destektir.”
ADNAN OKTAR: Burada Allah, Müminler’in evlerinin de nasıl olmasına işaret ediyor. “Adn Cennetleri onalarındır, orada altın bileziklerle süslenirler.” Hanımlar mesela, evlerinde helaline istediği gibi süslenir. Hafif ipekten, mesela elbiseler giyer. Ve “...atlastan yeşil elbiseler giyerler...”,yeşillik, dünyayı da Allah, yemyeşil yarattım diyor. Cennet de yeşildir, inşaAllah. Tahtlar, yerde oturmuyor tahtta oturuyor Müslümanlar. Değil mi? Hz. Yusuf (a.s.) tahta annesini babasını getirip oturtuyor. Ne demektir, tevazu ediyor ve de diyor ki, mesela tahta yaşlı bir insanı getirtip oturtmak, bir büyüğünü oturtmak iltifattır, gönül almadır. Bir adap, bir ahlak gösterilmiş oluyor. Mehdi (a.s.)’nin de yapacağı bir ahlak anlatılmış oluyor. İnşaAllah, evet devam edin.
SUNUCU 2: “Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık. (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: “Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm.” Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi.”
ADNAN OKTAR: Mesela şimdi de insanlar ne yapıyorlar, işte dokuz tane çocuğum var, şu kadar da gelinim var, şu kadar torunum var... Onlarla övünüyor. Zenginiz diyor, mal mülk zibil gibi, ticaret de yapıyoruz, özel işyerimizi de kurduk diyor, sanki dünyaya bunun için gönderilmiş gibi, hedefi bu oluyor. Kuran bu ahlakı kınıyor, Kuran bunu anlatıyor. Biz 39. ayetten devam edelim.
SUNUCU2: "Bağına girdiğin zaman, 'MaşaAllah, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan."
ADNAN OKTAR: Bakın demin ne dedik, Mehdiyet’in iki anahtarı , ‘inşaAllah’ ve ‘maşaAllah’. Ne diyor Cenab-ı Allah, “bağına girdiğin zaman maşaAllah, Allah’tan başka kuvvet yoktur demen gerekmiz miydi?”İşte dünya hakimiyetinin anahtarı.
“Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan." Mehdi(a.s.) ve talebelerinde ne mal olacak, ne çocuk olacak, Kuran buna işaret ediyor. İnşaAllah aynı zamanda.
"Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne gökten 'yakıp-yıkan bir afet' gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir". Burada da erezyona dikkat çekiliyor Kuran’da. Ahir zamandaki ekonomik krize de dikkat çekilmiş oluyor ve kıtlığa da dikkat çekilmiş oluyor.
"Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp-bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin". Burada da artezyen, su kaynaklarına Kuran dikkat çekiyor, suyun altta birikmesine inşaAllah.
SUNUCU 2: “(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: ‘Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım.’”
ADNAN OKTAR: 46. ayetten devam edelim.
SUNUCU 2: “Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.”
ADNAN OKTAR: Demek ki böyle üreme içgüdüsüyle haraket etmeyi Allah makbul görmüyor. “Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür”diyor. Bunu hedef haline getirmeyin diyor Allah. Mal edinmek, üremek, çünkü hayvanlar da ürüyorlar, bunu hedef etmeyeceğiz inşaAllah. Evet biraz atlayarak devam edelim. 65. ayetten devam edelim.
SUNUCU 2: “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.”
ADNAN OKTAR: Bu da yine aynı şekilde Hızır(a.s.)’a bakan bir ayet, Hızır(a.s.)’ı anlatan, fakat Mehdi(a.s.)’ye de işaret eden bi r ayet. Bak kendisine bir ayet verdiğimiz, Mehdi(a.s.)’ye özelrahmet verilmiştir. “Ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz”,özel bir vehbi ilim vardır Mehdi(a.s.)’de buna işaret var. Ki zaten ebcedi de 2009’u veriyor. Bu ayetin toplamının ebceti 2009 tarihini veriyor. Hızır (a.s.)’la Hz. Musa (a.s.)’nın karşılaşması anlatılıyor, söylüyor, sabırlı olamayacağını söylüyor. Fakat Hz. Musa (a.s) olsun ben sabırlı olurum diyor. Halbuki olamıyor. 77. ayetten devam edelim.
SUNUCU 2: “(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."
ADNAN OKTAR: Hz. Hızır (a.s) duvarcı ustası aynı zamanda. Bu ne demektir biliyor musunuz? Mehdi (a.s) masonlara da hakim olacak, buna işaret ediyor. Yani hepsinin başına geçecek ve hepsini idare edecek. Çünkü onlar ‘Adonay’ı bekliyorlar, masonlar yüzyıllardan beri. Onlar Mehdi (a.s.)’ye ‘Adonay’ diyorlar, ‘Adonay’. O’nun kaybolduğuna inanıyorlar, sonradan yeniden dirileceğine inanıyorlar. Dünyaya geleceğine, aslında bu efsane olara anlatılıyor ama, işin doğrusu bir dünya hakimiyetinden bahsediyorlar. Bunun da ‘Adon’ kanalıyla olacağına inanıyorlar. Ve yüzyıllardan beri masonlarbeklerler ‘Adonay’ı , ‘Adon’u inşaAllah. Hızır (a.s)’ın da onlara hakim olduğunu burada görüyoruz. Yani buna bir işaret var. 79. ayette de: "Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim”.79’da bir gemi var kusurlu olan bir gemi, kusurlu hale gelen, parçalanan bir gemi var. Var mı böyle birşey aklına geliyor mu?
OKTAR BABUNA: Independent Tankeri patlamıştı 1979 yılında İstanbul’un önlerinde.
ADNAN OKTAR: Değil mi? Mehdi (a.s.)’nin çıkış alametlerindendir. Büyük bir duman ve büyük bir ateş.
“İlerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı" diyor.Zorba sisteme dikkat çekiyor değil mi, kral kafalı zorba sistem, nerede var bu, iddia edilen Ergenekon örgütünde var.
"Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı;”iki öksüz çocuk daha önce de söylemiştik, biri Mehdi (a.s), biri Hz.İsa (a.s), ikisi de öksüzdür. Onlara bakıyor. Defineler Mehdi(a.s) zamanında çıkacak defineler hadislerde belirtilmişti.
“Babaları salih biriydi.”Her ikisi de Hz. İbrahim(a.s) soyundandır. Hz. İbrahim(a.s)’dir babaları ona bakıyor.
“Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar;”ileri ki yıllarda ergenlik çağı oluşmuş olacak. Mesela Mehdi (a.s) 40 yaşında, Hz.İsa (a.s) da 33 yaşında yeryüzüne görderiliyor inşaAllah. Mehdi (a.s)’nin çıkışı da 30’la 40 yaş arasındadır. Faaliyete başlama tarihi. Ben biraz atlayarak okuyorum hızlı olsun diye, vaktimiz dar.
“Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik -84.ayet- ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.”2017 ebcedi, Mehdi (a.s)’ye bakıyor yine “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde –bütün yeryüzünde-sapasağlam bir iktidar verdik”bu Mehdi (a.s.)’den başka yok zaten, bir Zülkarney (a.s.)’de var, bir Hz.Süleyman(a.s.)’da var, bir de Mehdi(a.s.)’de var. “Ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.”
Sayın Adnan Oktar'ın 9 Nisan 2015 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah'a sığınırım, Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla. “Hamd”, direkt hamd kelimesine başlıyor Cenab-ı Allah. “Hamd ederseniz size nimetini artırırım”, diyor Cenab-ı Allah, elhamdülillah. Dünyanın bir sırrı hamd etmek. İnsanların aklına gelmiyor ya sadece şükredecek, hamd edecek. Artırırım diyor Allah, öbür türlü nimet gidiyor, akıl edemiyor.
“Kitabı kulun üzerine indiren”, bak Cenab-ı Allah doğrudan kitaba dikkat çekiyor. Hadis, hurafe yokken. “Ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir”. Yobazlara göre nasıl? Kur'an'da her türlü çarpıklık var. Bağnazlara göre. Hatta bir kısım şahıslar da diyorlar ki, “hadisin Kur'an'a ihtiyacı yoktur. Ama Kur'an'ın hadise ihtiyacı vardır”. Aciz içinde gösteriyor Kur'an'ı. Allah diyor ki bak, “dosdoğru bir kitaptır ki, kendi katında şiddeti bir azapla uyarıp korkutmak ve salih, samimi amellerde bulunan müminlere müjde vermek için onu indirdi”. Kur'an'ı indirdi. “Dosdoğru bir kitaptır”, diyor Cenab-ı Allah. Dünyadaki bütün belanın, derdin ana kaynağına dikkat çekiyor. Kur'an'ın terk edilmesi bütün İslam alemini mahvetti.
“Şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır”, diyor Allah. Güzel bir ecir. Allah hep güzel kelimesini çok kullanır Cenab-ı Allah. Güzelliği sever Cenab-ı Allah. Kendisi güzeldir. Güzeli sever. “Onlar orada ebedi olarak kalıcıdırlar”. Allah güzelliği sevdiği için müminlere de bak hemen bir hoşnut olacakları müjdeleri yok. “Onlar orada ebedi olarak kalıcıdırlar”. Şimdi cennette kalmak bir nimettir de ebedi kalmak en büyük nimet oluyor. Yani Cenab-ı Allah'ın tecellisinin dışında. Çünkü insanların gece gündüzü düşündüğü hep ebedi olmaktır. Sabah kalkar ölüm aklına gelir. Akşam yatar ölüm aklına gelir. Günde en çok hatırladığı şey insanın ölümdür. En fazla insanın aklına takılan şey ölümdür. Birçok şey vardır aklına gelmez. Ama ölüm sürekli aklına gelir. Allah orada cennette ebedi kalıcı olduklarını söyleyip onlara bir gönül ferahlığı oluşturtuyor. Müminler, hepimizi.
“Bu Kur'an Allah çocuk edildi diyenleri uyarıp korkutur”. Aynı zamanda Hristiyanlığa işaret bakıyor. Bu kısım ilk üç ayet Müslümanlar için. Dördüncü ayetten sonra Hristiyan alemi. Yani Mehdi ve İsa'nın en çok üstüne duracağı konular anlatılmış oluyor. “Bu konuda kendilerinin ve atalarının hiçbir bilgisi yoktur”, diyor Cenab-ı Allah. Yalan söylüyorlar diyor. Kendi kafalarına göre. “Ağızlarından çıkan söz ne kadar da büyük”. Onlar sadece yalan söylüyorlar diyor. Alenen, göz göre göre yalan söylüyorlar diyor.
“Şimdi onlar bu söze, Kur'an'a inanmayacak olurlarsa sen onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin öyle mi?”. Bak hep konu Kur'an yine görüyor musun, hadis değil hurafe değil. “Şimdi onlar bu sözlere Kur'an'a inanmayacak olurlarsa sen onların peşi sıra”, yani onlar gittikten sonra “esef ederek kendini kahredeceksin, öyle mi?” Çünkü ilk önce sinirleniyor bazı Müslümanlar. Esef ediyor ama onlardan ayrıldıktan sonra bir süre saatlerce asabı bozuluyor. Kendini yıpratmaya başlıyor. O konuyu Allah yasaklıyor bu ayetle. Yani o konunun yanlış olduğunu söylüyor Müslüman çünkü iradesiyle...
“Şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir süs kıldık”. Hoşlarına gitsin diye söylüyor, sadece ona bir süs kıldık. “Onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye”, imtihanın gerekçesini söylüyor Cenab-ı Allah. Ve dünyada bulunmamızın nedenini açıklıyor. “Biz gerçekten yeryüzü üzerinde olanları kupkuru çorak bir toprak yapabiliriz”, kıyamet oluşturabiliriz diyor Allah. Ebcedi kaç biliyor musun? 1545. MaşaAllah. Kıyametin Bediüzzaman’ın verdiği tarihi veriyor. Kıyametten bahsettiğine göre Ahir zamanla ilgili bir konu var demektir. Önce Kuran'ın yeterliğinden bahsediyor. Sonra Hristiyanların yanlış yollarını açıklıyor. Belli ki, İsa Mesih'den bahsedilecek. Mehdi'den bahsedecek. Kıyametten de bahsedildiğine göre Ahir zamana giriliyor demektir.
“Sen yoksa” peygamberimize hitap ediyor. “Sen yoksa Kehf ve Rakim ehlini”. İki ayrı cemaat. “Bizim şaşırılacak ayetlerimizden mi sandın?” Bakır Levha diyor mu? Ya burada Rakim ehlini diyor. Yani iki ekipten bahsediliyor. Açık burada bak. Kehf ve Rakim ehlini. Biri bakır levha, biri insan demiyor. Anlamazdan gelinecek gibi değil. İki ayrı grup. “Bizim şaşırılacak ayetlerimizden mi sandın?” Demek ki şaşılacak olaylar ikisi de. Kehf ve Rakim ehli, yani Mehdi ve İsa Mesih'in talebeleri.
“O gençler”, demek ki Ahir zamanda Mehdiyet, gençlerden oluşuyor, gençler. Hayati bir konuya Allah dikkat çekmiş, o gençler. “Mağaraya sığındıkları zaman”, Ahir zaman öyle şiddetli olacak ki Müslüman dışarıdan ziyade içeride ya evinde ya stüdyoda. Ama kapalı mekanda tebliğ İslam'ı yayacak. Yani sokağa çıkmayacağı anlaşılıyor. Ama evlere öyle bir imkan verecek ki evlerden sokağa hakim olunabilecek. Ahir zamanın özelliği. Yani o mağaralardan sokağa hakim oluna bilinecek. Zaten ayetin devamında o anlaşılıyor.
“Mağaraya sığındıkları zaman demişlerdi ki; “Rabbimiz katından bize bir rahmet ver. Ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır”. Mağaranın içinde ne iş olur, ne kolaylaşır? Kolaylaşacak ne iş olabilir? Demek ki, tebliği Cenab-ı Allah evlerden, stüdyolardan kolaylaştıracak. Bak “işimizden bize doğruyu kolaylaştır”. Şimdi kolay mı? Kolay. Otur diyoruz, bura bir mağara, betondan bir mağara. İçinde oturuyoruz. Kehf ehli gibi toplu bir arada oturuyoruz. Ama bütün dünya bizi duyuyor mu? Duyuyor. İşimizi Allah kolaylaştırmış mı? Kolaylaştırmış.
“Böylelikle mağarada yıllar yılı kulaklarına vurduk, derin bir uyku verdik”. Dünyada insanların uyku halinde olduğuna Kur'an işaret etmiş oluyor. Yani bir rüyada olduğumuz anlaşılıyor. “Sonra iki gruptan”, bir demir, bir levha, bir insan demiyor ayet. Bak çok açık. Sonra iki gruptan. Yani bu kadar çarpıtma olur mu ya? İki grup diyor. Biri demir levha üstünde insan isimleri. Bir insan grubu demiyor. İkisi de insan grubu.
“Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi Daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık”. Demek ki, süre hesap etme, zaman hesabı bu iki cemaatin özelliklerinin birisi olacak. Süre tespiti. Mesela kıyametin vakti Allah'ın dilemesiyle, Allah-u Alem denerek. İslam'ın hakimiyetinin vakti. Bak, “kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için”. Bir iyi hesap etme var, bir daha iyi hesap etme var. Bu nedir? Yani net bir hesap oluşmuyor ama yaklaşık. Yaklaşık yani buradaki ifadenin o anlaşılır. Yaklaşık hesap. Şimdi “onları uyandırdık”. Yani uykuyla uyanıklık halinde insanlar. Uyandım dediğinde de uyuyor. Uyudu dediğimizde de yine uyanık oluyor. Dünyanın bir özelliği.
“Biz sana onların haberlerini”, bak “onların haberlerini bir gerçek olarak aktarıyoruz”. Bir gerçek olarak. Yani net, keskin, açık bilgi olarak aktarıyoruz. “Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi”. Rablerine iman etmiş genç bulmak ahir zamanda o kadar zor ki. Çok az sayıda insan gerçek anlamda iman eder. Mesela bak Tevrat'ta da on bir, on iki kişi olun diyor, dünya hakimliği olursunuz diyor. “Ve biz de onları hidayetten artırmıştık”. Allah'ın hadisinin tecellisi, mehdilik, Mehdiyet. Mehdiyet’e işaret var. Bak “biz de onları hidayetten artırmıştık”. Hidayet çok hayati bir konu aynı zamanda. İman etmek, hidayet az insana nasip oluyor.
“Ve onların kalpleri üzerine sabrı ve kararlılığı raptetmiştik”. Kalpleri üzerine bir sabır ve kararlılık. Bir cemaatte, bir toplulukta olması gereken iki şey. Çünkü sabrı olmasa çeker gider. Kararlılık olmasa mücadele edemez. Sabır ve kararlılık Mehdi talebelerin iki özelliği. Yıllar geçiyor vazgeçmiyor. Aylar geçiyor vazgeçmiyor. Kararlılık aylar içinde daha da artıyor, yıllar içinde daha da artıyor kararlılık. “Deccaliyete karşı kıyam ettiklerinde demişlerdi ki”, yani mücadeleye başladıklarında, “bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir”. Önce Allah'ın varlığı ve birliğini ispat ediyorlar, anlatıyorlar. Hemen Allah'ın birliği, varlığı bak göklerin ve yerin Rabbidir.
“İlah olarak ondan başkasına kesinlikle tapmayız”, diyor biz. Bak, “ilah olarak biz ondan başkasına kesinlikle tapmayız. Eğer tersini söyleyecek olursak, Andolsun gerçeğin dışına çıkarız.” Yani Darwinizm, ateizme uyarsak, Darwinist inanca uyup, Kur'an'ın anlattığı yaratılışı reddedersek, sapıtmış oluruz diyor, değil mi? Bak “göklerin ve yerin Rabbidir. İlahi olarak biz ondan başkasına kesinlikle tapmayız”. Başka bir inanca gitmeyiz. “Aksini söyleyecek olursak Andolsun gerçeğin dışına çıkarız”. Şu anda dair Darwinist’ler gerçeğin dışına çıkmış durumda.
“Bunlar”, bu topluluk, “bizim kavmimiz”, diyor. Demek ki bir kavmin içinde gelişecek bu olaylar. Allah-u Alem Türk kavmi. “Ondan başkasını ilahlar edindiler” yani Darwinist, materyalist oldular bir kısmı için tabi. “Onlara apaçık bir delil getirmeniz gerekmez miydi?” Yani paleontolojik değiller değil mi? mikrobiyolojiyle ilgili deliller, en küçüğünden en büyüğüne kadar delil. Bak delille iman anlatılıyor. Delille, küfrü savunana da diyor delil getirmeniz lazım. E biz de ne diyoruz? Darwinizm’i mi savunursanız? Bize fosil getirin. Delil getirin diyoruz. Getirin, on trilyon vereceğiz diyoruz. Delil getirin diyoruz.
“Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira edilenden daha zalim kimdir”, diyor. Getiremediklerine göre diyor. Paleontolojik delil getiremediğine göre, fosil getiremediğine göre, mikrobiyolojiyle ilgili delil getiremediğine göre, o zaman Allah adına yalan söylüyor. Allah'a karşı yalan söylüyor. Allah adına değil de Allah'a karşı yalan söylüyor. “Yalan uyduruyor” diyor. Bak “yalan uydurup iftira denilen daha zalim kimdir?” Hem bağnazların uydurmacılığına dikkat çekiliyor burada. Çünkü Allah'a karşı yalan uyduruyor biliyorsun bağnazlar. Allah dedi diye değil mi? E iftira ediyor. Allah demedi ya da peygamber böyle dedi diyorlar. Halbuki dememiş.
“İçlerinden biri demişti ki; “madem siz onlardan”, mesela Darwinist, Materyalist, ateist olan kişilerden “ve Allah'tan başka taptıklarından”, Darwinist, materyalist düşünceden, “kopup ayrıldınız”. Demek ki, onlar da daha önce bu düşüncelere yakınmışlar. Ama kopmuşlar ve ayrılmışlar. Doğruyu görmüşler. “O halde mağaraya sığınında, bir araya gelin de Rabbiniz size rahmetinden bolca yaysın. Ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın”. Mağaranın içinde ne iş yapar bir insan? Uyuyan bir insandan hiçbir iş olmaz. Mağarada uyuyorsa işi de olmaz. İşinden kaynaklanan bir yarar da olmaz. Demek ki bu mağara bir arada olmalarını işaret eden bir konu. Yani evlerden yapılacak tebliğe, kapalı yerde yapılacak tebliğe işaret var.
“Bir yararı kolaylaştırıyor.” Mesela bize bir Allah, şu an televizyonda konuşma bir yarar. Ama kolaylaştırmış oluyor ayrıca. Hiç bağırıp çağırmamıza da gerek kalmıyor, bir şeye de gerek kalmıyor. Oturduğumuz zaman tebliğ yapıyoruz. Bak ayet ikinci kere tekrarlıyor. “Onlara baktığında görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser geçerdi.” Yani bir ev olduğu anlaşılıyor bunun. Çünkü evde olur böyle bir özellik, mağarada olmaz. Mağaraya Güneş hiçbir şekilde vurmaz. Yani bu şekilde bir şey olmaz. Mağaranın bir tek ağzı vardır o kadar.
“Onlar da onun geniş boşluğundalardı” yani salon yerindeydiler, orta yerindeydiler. “Bu Allah'ın ayetlerindendir. Allah kime hidayet verirse işte hidayet bulan odur”. Hidayet veriyor ve hidayeti bulan, hidayeti bulan Mehdi. Yani Allah'ın hususi hidayeti verdiyi anlamındadır Mehdi kelimesi. Bak “hidayet bulan odur” diyor. Sözlü karşı olarak Mehdi'dir. “Kimi saptırırsa”, yani kimi Deccal’e uydurursa, “onun için de asla doğru yolu gösterici bir veli bulamaz”. Deccal’e tabi olur, bir daha kendini kurtaramaz diyor Cenab-ı Allah.
“Sen onları uyanık sanırsın”. E demek ki canlı görünümlü. “Oysa onlar uyuşmuşlardır”. Allah onları uyuşturmuş. Haberleri yok. Uyuştuğu içinde Cenab-ı Allah'ın bütün dediklerini yapıyor. Yani bilinci tam açık olsa belki şeytana uyacak. Ama Allah uyuşturduğu için sadece Allah'ın dediğini yapıyor. Sadece İslam'a uygun hareket ediyor. Gidemiyor, kaçamıyor. Müslümanlardan da ayrılamıyor. Yani bilinci ona müsait değil. Uyuştuğu için.
“Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk”. Yani hareketlerini biz sağlıyorduk. “Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu”. Yani demek ki köpekli kedili bir yer burası. Köpekli kedili yerler. Bu anlaşılıyor. Yani bahçesi olan, köpeğin korumasına ihtiyaç görülen, çünkü köpeği koruma amaçlı koyuyorlar zaten. Buradaki ayetten bu anlaşılıyor. İki kolu uzatmış yatıyor duruyor. Demek ki biraz tenha yerlerdeler. Ve tenha olmasa bile korunmaya muhtaç yerler. Köpek korumasının anlamı budur.
“Onları görmüş olsaydın geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı”. Demek ki Allah onlardan insanları korkutacak. İnsanlar onların yanına varmak istemeyecekler. Onlardan çekinecekler. Çeşitli nedenlerden oluşan bir korku oluşacak onlara karşı. Bizler Mehdi'yi görmek azminde olan, Mehdi'ye tabi olmak isteyen acz içinde olan insanlarız. Hocada değiliz, alimde değiliz, bir özelliğimiz de yok. Sıradan insanız, ben de sizler de. Ama Mehdi'yi gördüğümüzde tam anlamıyla tabi olacağız. Ama şimdi görmedik ne fark ediyor? Görmüş gibi tabi olmuş vaziyetteyiz. Görmüş gibi talebesi olduk.
Adnan Oktar’ın 24 Temmuz 2010 tarihli HarunYahyaTV röportajından
ADNAN OKTAR: ... Kehf Suresi. Şeytandan Allah’a sığınıyorum. Bak diyor ki, “Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) raptetmiştik“. Sabır ve kararlılık, Allah raptediyor. Mehdi (a.s.) talebelerinin iki özelliği. Sabır ve Mehdi (a.s) müthiş bir kararlılık içinde olacaktır. “Kıyam ettiklerinde” ki 2012’dir, inşaAllah. “demişlerdi ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir;” Yani tek Allah’tır. “O gençler,” bir kere Mehdi (a.s) talebeleri gençlerden oluşacak. Allah bak “genç“ kelimesini özellikle vurgulamış. Orta yaş da demiyor, genç. Mehdiyet gençlerden oluşacaktır, öyle başlayacak bir harekettir, inşaAllah. "Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).“ Mağaranın içinde iş olur mu? Uyuyanın işi olur mu? Olmaz ama Allah, “Oluyor” diyor. Bir sır içinde sır var. Demek ki biz, bir nevi rüyadayız, dünyada. Değil mi? Rüyanın içerisinde hayatı yaşıyoruz, Kuran buna işaret ediyor. Bir nevi madde var fakat biz görüntüsünü görüyoruz. Bak, “işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).” Şimdi mağarada yatıyor Ashab-ı Kehf, ama ne diyorlar; “işimizden bize doğruyu kolaylaştır.” “Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi.” İman etmiş gençler, demiyor Allah. “Gerçekten iman etmiş gençlerdi” Gerçek iman ayrıdır. Çok nadirdir. “..gençlerdi ve biz de onların hidayetlerini artırmıştık” Demek ki hidayet artabiliyor, sabit değil. “Bizim kavmimiz; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi?” Darwinistlerin var mı delili?
OKTAR BABUNA: Hiç yok Hocam.
ADNAN OKTAR: “Apaçık delil getirsinler” diyor bak Cenab-ı Allah. “Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira edenlerden daha zalim kimdir?" diyor. Bu yalanlarını da açıklayacaklar, bu iftirayı da açıklayacaklar Ahirette. Şeytandan Allah’a sığınırım. "Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız” Ailelerinden, işinden, gerekirse okulundan ayrılıyor. “O halde, (dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın." İş, faaliyet var. Bakın hem uyuyorlar, hem faaliyet var. Yani rüyadalar, inşaAllah. “Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı.” O kadar çok konu var ki, yani ben %70-80’ini geçiyorum. Yani zaman olmadığı için. “Böylece, Allah'ın va'dinin hak olduğunu,” Mehdi (a.s.)’nin çıkışının, İsa Mesih (a.s.)’in inişinin, Kıyametin yakın olmasının, İslam ahlakının dünya hakimiyetinin.
“Ve gerçekten Kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için.” Kehf Suresi’nde niye Kıyametten bahsetsin? Kehf Ehli ile ilgili niye Kıyametten bahsetsin? Kehf Ehli’ni Kıyamet alameti olarak belirtiyor. Doğrudan Mehdiyete bakıyor inşaAllah. İkinci işari anlam olarak. “Onları buldurmuş olduk.” Onlar ortaya çıkmıyor, Mehdi (a.s.)’yi insanlar buluyor. Kuran buna işaret ediyor. “Onları buldurmuş olduk.” Kendini göstermek ayrıdır, ilan etmek ayrıdır, başkalarının gidip onu bulması ayrıdır. Mehdi (a.s.)’yi insanlar kendileri gidip bulacak. Kuran buna işaret ediyor, inşaAllah. “Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı,” istişare. Demek ki hak cemaatin özelliği, Mehdi (a.s.) cemaatinin özelliği olacak. Tartışarak kendi aralarında durum değerlendirmeleri yapıyorlar. “(Bir kısmı) dedi ki: "Onların üstüne bir bina inşa edin,” Demek ki bu mübarekler bina inşa etmeyi de bilecekler. Bina inşasıyla da ilgilenecekler. Demek ki o tarz bir meslekle de bağlantıları olacak bu gençlerin. “Bina inşa edin.” "Rableri onları daha iyi bilir." “Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: ‘Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız’ dediler.” Bu çocukların demek ki evleri mescid. Bu gençlerin bulundukları yerler mescid. Yani keyfi bir yer yok. Ama bina yapmada da ustalar. Var öyle bir özellikleri.
Sayın Adnan Oktar'ın 7 Kasım 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Bak, şeytandan Allah sığınırım. Çok manidar, Kehf Suresi’nin 8. ayeti, şeytandan Allaha sınırım. “Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz.” Bütün yeryüzünü kupkuru çorak dümdüz bir arazi yapabiliriz, diyor Allah. Bu ne zaman olacak? Bütün yeryüzü dümdüz olacak.
ALTUĞ BERKER: Kıyamet.
ADNAN OKTAR: Kıyamet. Ebcedi Hicri 1545 tarihini veriyor. Bediüzzaman “1545” diyor, Kıyamet için. Tam 1545 tarihini veriyor. Bediüzzaman da Risale-i Nur'da anlatıyor yer tamamen düzleneceği, dümdüz olacağı. Çünkü dünya dağılıyor, dağıldıktan sonra, açılmaya başlıyor, böyle tepsi gibi oluyor, dönmenin etkisiyle. Mesela küre biçiminde bir cisim düşün; patlayıp dağıldığında etrafa da saçılamıyor, gittikçe elips gibi oluyor basınçla, düzleşiyor, o tarz bir şey.
“Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın? O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: “Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).” “Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.” “Onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi, Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.” O da 1996 tarihini veriyor. Hz. Mehdi (a.s.) ve talebelerinin tarihini veriyor. “Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik;” demek ki sabırlı ve kararlılar, bunlar Hz. Mehdi (a.s.) talebelerinin özellikleridir. “Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki”, bir de kıyam ediyorlar. Bediüzzaman’ın feveran dediği olay, kıyam etmeleri. "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi’dir; İlah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız” diyen, Darwinizm’e, materyalizme kesinlikle inanmayız, ateizme inanmayız. Sadece Allah’ın birliğine inanırız, Allah’a inanırız.
“O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, eğer tersini söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız. Bunlar bizim kavmimiz ondan başkasını ilahlar edindiler.” Bunu tabii koro halinde söylemiyorlar, o çocukların ortak fikri. Ama içlerinde bir kişi var bunların, bunları yönlendiren birisi var. Fakat onlarda ortak olan düşünceyi Cenab-ı Allah söylüyor. “O'ndan başkasını ilahlar edindiler.” Maddeyi ilah ediniyorlar, materyalist oluyorlar. “Onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi?” Mesela bizde Darwinistlere diyoruz ki, “Apaçık bir delil getirin, fosil getirin, proteinlerin tesadüfen meydana geleceğine dair delil getirin”. “Yok” diyorlar, yoksa bittin demektir. Biz getiriyoruz çünkü. Delil getiriyoruz. “Öyleyse Allah’a karşı yalan uydurup iftira edenden daha zalim kimdir?” Onlar da Allah’a karşı yalan söyledikleri için, Allah onların zalim olduğunu söylüyor. Çünkü “Allah yaratmadı, tesadüf yarattı”, diyorlar. Bu Allah’a karşı bir yalandır.
Bak, “(İçlerinden biri demişti ki:) Madem ki siz onlardan, ailenizden ve Allah'tan başka taptıklarından” o devrin işte materyalist, Darwinist, ateist, evrimci düşüncesinden, “Kopup ayrıldınız, o halde, mağaraya sığının da”, bak, “Mağaraya sığının da, Rabbiniz size rahmetinden yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın." Şimdi vahiy almadan bir insan bunu söyleyebilir mi? Mağarada ne yapılır? Sadece saklanılır. Mağarada hayat yok, bir şey yok. Mağara karanlık girersin mağaraya hiçbir şey olmaz. Ama bak diyor ki o kişi; "O halde mağaraya sığının da, Rabbiniz size rahmetinden yaysın." Mağaraya girince Allah'ın rahmetinin üzerlerine olacağını nereden biliyor? Ve "İşinizden size bir yarar kolaylaştırsın", mağarada bir iş yapılmaz ki zaten. Ama bak “işinizden size bir yarar kolaylaştırsın”. Yani işiniz rast girecek diyor. Hedefinize varacaksınız. Dediğinizi yapacaksınız diyor.
“Ve bir yarar kolaylaştıracak Allah size”, diyor. Bu ancak vahiy gerektiren bir bilgidir. Allah'ın bildirmesi gerekir. Anlıyoruz ki, Hızır aralarında. Çünkü mağara hayatını, mağara ehlini, mağaradan çıkan hayatı en iyi bilen üstatlardan birisi Hazreti Hızır'dır. Hatta bu iddia edilen Ergenekon Örgütü bile, “biz sizi diyorlar mağaradan gelen ruhani varlıkla yönetiyoruz” diyorlar. “Agarta” diyorlar. Agarta. İnşaAllah. Yeraltı mağaralar sistemi. Oranın üstadı Hızır (as)'dır. Mağaranın üstadı Hızır (as) 'dır. Allah alem gençler bir ihtimal Hz. İsa'nın talebeleri, zor durumda kalmışlar, aranıyorlar Allah için. Çok felaket bir ortam var Onlarda Yahya'yı şehit ettiler Zekeriya'yı da şehit ettiler. Zekeriya (as), Hazreti Yahya'yı da şehit ettiler. İsa (as)'ı da şehit ettiğini zannettiler. Muazzam bir gelinim oldu. Ama sonra Hazreti İsa (as) onlara daha önce vahiyle bildirdiği konu akıllarına gelince rahatladılar. Çünkü “ben göğe çekileceğim” dedi Hazreti İsa (as). Buradaki şahsın Hazreti Hızır olduğunu anlıyoruz.
“Görürsün ki güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir. Battığında onları sol yandan keser geçerdi. Ve onlar da onun mağaranın geniş boşluğundalardı. Bu Allah'ın ayetlerindendir. Allah kime hidayet verirse işte hidayet bulan odur”. Mehdi olan odur. “Kimi saptırırsa onun için asla doğru yol gösterici bir veri bulamasın”. O da Deccal. Bak burada hem Mehdi'den hem Deccal'den bahis var. “Sen onları uyanık sanırsın. Oysa onlar uyuşmuşlardır” yani yakaza hali gibi bir hal. Uyuşmuşlardır zaten bu konumda Hızır'la bağlantı oluyor.
“Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk, köpekler de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın geri dönüp onlardan kaçardın. Onlardan içini korku kaplardı”. Görünüşleri seni korkuturdu diyor. Çünkü biraz acayip bir durum şimdi mağaranın içerisinde yıllardan beri yatan insanlar var ve hiçbir şey olmamış. Bir mantığı yok. İlk bakan için. Çok acayip bir durum var. Korkardın diyor Cenab-ı Allah. “Böylece aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik.” Uyandırdık. Yani o yakaze halinden, o boyuttan çıkarttık diyor Allah.
“İçlerinden bir sözcü dedi ki; “ne kadar kaldınız?” Yine aynı kişi. Allah'u Alem. Hızır (as). İnşaAllah. “Dediler ki; “bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldık”. Şeytandan Allah'a sığınıyorum. “Dediler ki; “ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi biriniz şu paranızı şehre gönderin de hangi yiyecek temizse baksın size onlardan bir rızık getirsin. Ancak oldukça nazik davransın. Sakın sizi kimseye sezdirmesin”. Bu kadar ince bilgiyi, detaylı bilgiyi kim veriyor? Allah'a alem Hızır. Evet. Bak çünkü “durumunuzu bilip ele geçirirlerse sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler. Bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız”.
“Böylece Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve gerçekten”, Allah'ın vaadi ne? Mehdi'nin çıkışı, ittihat-ı İslam, İsa (as)'ın zuhuru ve kıyamet. “Allah'ın vaadinin hak olduğunu, gerçekten kıyametin kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için”. Kıyamet mutlaka kopacaktı. Yani ona ait alametler de oluştu biliyorsun inşaAllah. “Onları buldurmuş olduk. Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı. Dedi ki; “onların üstüne bir bina inşa edin. Rableri onları daha iyi bilir”. Bu bina inşa etme, duvar inşa etme kimin işi? Hızır Aleyhisselam.
“Onların işine galip” bak “işine galip gelen, sözleri geçenler ise üstlerine bir mutlaka bir mescit yapmalıyız dediler”. Mescit konusunda da uzmandır Hızır (as). İnşaAllah bu Hazreti Süleyman'ın mescidinde de inşaAllah görev almıştır. İnşaAllah. “Hiçbir şey hakkında bunu yarın mutlaka yapacağım deme ancak inşaAllah” bak “inşaAllah” burada geçiyor işte. Kur'an'da tek Kehf suresindedir. MaşaAllah da burada geçer. İnşaAllah da. İnşaAllah, maşaAllah çok söyleyenler dünya hakim olacaklar. Yani bir sır var onun içerisinde. Kilit kelimedir. Anahtar kelimedir. İnşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 23 Mayıs 2015 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
KARTAL GÖKTAN: “(Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi.”
ADNAN OKTAR: Bizim bildiğimiz karanlık bir mağara olmadığı da anlaşılıyor. Güneş içine girdiğine göre, güneşle muhatap olduklarına göre, yine açık bir sistem var. Kapalı ama kapalı ve açık, hem kapalı hem açık. Dışa kapalı yani insanlara kapalı ama aynı zamanda güneşin de vurduğu açık bir sistem. O zamanın bir Mehdi hareketi benim gördüğüm bu çalışma. Halktan gizlenmişler, halkın hayat şeklinden tecrit olmuşlar, kendi aralarında özel bir yaşantıya çevirmişler yani halktan kopmuşlar. Hayatın bütün sosyal yönlerinden çekilmişler öyle görünüyor. Ve kendilerini sadece Allah’a adamışlar, İslam’a, Kuran’a adamışlar. Mesela öyle bir şeyi bir insan gördüğünde devrimizde, kendini Allah’a dayan bir topluluk görse adam, birçoğu “sapıtmış bunlar” der.
“Bunlar aklını kaybetmiş, hayatın bütün sosyal yönlerinden çekilmişler bunlar adeta ölü gibi” derler. Ama Müslüman’ca bir tavır içerisinde, bunun doğru olduğunu görüyoruz. Çünkü başarıları Allah bunlara veriyor, acıyı ızdırabı küfre veriyor. Nuru, güzelliği, kaliteyi, iyiliği, zenginliği yine onlara veriyor. Çünkü diyor ki; “parasıyla gitsin şehirden temiz yiyeceklerden alsın.” Demek ki, pis yiyecekler de var. Pis yiyeceği küfür yiyor orada. Paraları da var, Allah onlara para da vermiş. İhtiyaçlarını giderecek şekilde kimseye muhtaç değiller, onu anlıyoruz. Paralarının bir bölümünü harcayıp yiyecek almaya gidiyorlar ama temiz yiyecekler. Pis yiyeceği küfür yiyor işte, helal olmayan yiyecekler, kirli yiyecekler. Müslüman, temiz olanı yiyor. Evet, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: “Ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi saptırırsa onun için asla doğru-yolu gösterici bir veli bulamazsın.” (Kehf Suresi, 17)
ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah’ın kaderde gösterdiği güzellikleri burada anlıyoruz. Mesela Müslümanlar bir evdeyse, evin küçük odaları olur bir de salonu olur, geniş yer olur. Müslüman küçük odada toplanmıyor, çünkü sığmaz rahat edemez, hava alamaz. Ne yapar, geniş yerde toplanır. Demek ki, mağaranın küçük kısımları da vardı, o kapalı yerin küçük kısımları da var, yani odalar var müstakil. Ama müminler ne yapıyorlar, bir arada duruyorlar, o geniş salon kısmında yani mağaranın salon kısmı diyelim, orada toplanıyorlar, orada sohbet ediyorlar, orada Allah’ı anıyorlar, çünkü işlerinden bir başarıdan bahsediliyor. Bir iş var demek ki, bir faaliyet var. Ve aynı zamanda da uyuyorlar.
Çünkü Cenab-ı Allah hayatı bir uyku halinde yaratıyor zaten. O derin sırra da Kuran işaret ediyor. İnsanlar, uykuda olduklarını bilmiyor dünyada şu an. Halbuki hepsi şu an bir rüya içerisindeler, rüya görüyorlar. Bir kısmı çok okur-yazar olanlar, araştıranlar, felsefe araştırmacıları falan hayret ve dehşet içinde bu gerçeği fark ediyorlar. Mesela Einstein bu konuyu anlatıyor, “bilim adamları bu konuyu dehşet ve hayret içinde anladılar” diyor, maddenin konumunu. “Zamanın ve mekanın olmadığını, izafi olduğunu dehşet ve korku içinde anladılar” diyor. Bu hayati gerçeğe Kuran dikkat çekmiş oluyor. Evet, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: “Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. “
ADNAN OKTAR: İşte çok net, uyuşma nasıl? Gözü açık, geziniyor, yiyor, içiyor halbuki hayat bir uyku, bir rüya halinde, Kuran buna işaret ediyor. Ama tabii oradaki görünümün ne olduğunu biz bilmiyoruz. Cenab-ı Allah, orada sembolik anlatımla bize Mehdiyet hareketinin nasıl olacağını anlatıyor. İsa Mesih'in talebelerinin nasıl olacağını anlatıyor. Çünkü bak Kehf ve Rakim ehli iki küçük mümin grup var. Küfre ve Deccaliyete karşı mücadele eden. Kehf suresi zaten doğrudan Mehdiyet’i anlatan bir suredir. Baştan sona kadar Mehdiyet’i anlatır. Ama sembollerle sır anlatımlarla anlatır. Yani açık açık, aleni bir anlatım olmaz. Yani aklı olan, derinliği olan, tefekkür gücü olan oradaki sırları o sembolleri çözer. Allah'ın dilemesiyle, Allah'ın ilham etmesiyle. Evet dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: “Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu”.
ADNAN OKTAR: Bak köpek de var. Bu köpek kollarını uzatmış yatıyor. Gerektiğinde başka bir görevi de olur bu köpeğin. Onları koruma görevi aldığı belli. Mağaranın ağzında. Bu uyumanın bizim bildiğimiz bir uyuma olmadığını buradan anlıyoruz. Yani çünkü rüyasında insan yer, içer, gezer, konuşur değil mi? Her şeyi yapar. Köpeği de vardır. Ama bir rüyadır bu. Hayatın bir rüya olduğunu da Allah orada anlatmış oluyor. Evet.
KARTAL GÖKTAN: “Onları görmüş olsaydın geri dönüp onlardan kaçardın. Onlardan içini korku kaplardı”.
ADNAN OKTAR: Ya tabii böyle hani dehşet verici bir görüntü anlamında değil bu. Çünkü bu insanlar mümin muttaki insanlar. O görünümün heybeti. Yani mesela Mehdiyet hareketinde de insanların birçoğu Mehdiyet hareketinden kaçacak. Bunu Peygamberimiz açık-açık söylüyor. Çok kapsamlı anlatıyor. Müslümanların büyük bölümü o devirde onları dinsizlikle, delaletle, küfre düşmekle itham edecekler. Ve insanlar kaçacak onlardan. Hatta diyor cenazelerine gelmezler, evlerine gelmezler, insanlar yemeklerini yemezler, onlar yalnız yaşarlar diyor. Değil mi? Açık açık anlatılmış. Küfür ve delaletle itham edilecekleri mebzul miktarda hadiste izah ediliyor.
Yani korkulup kaçılacak bir görüntüleri var. Çünkü asosyal bir görüntü verecekler demek ki. İsa Mesih'in talebeleri de öyle. Mesela İsa Mesih şu an hem Mehdi hem İsa Mesih yeryüzünde, Allahu alem. Ama bak insanlık her ikisini de fark edemiyor. Çünkü geniş çaplı bir kaçma olduğu için. Mesela İsa Mesih'in talebelerinden de insanlar kaçacaklar. Yanaşmazlar. Çok az bir topluluk onlara yanaşır. Bir şekilde korkar. Mehdi talebelerinde de öyledir. Çok nadir, seçilmiş insanlar, Allah tarafından özel, ilham edilmiş ve Allah tarafından derin şekilde uyutulan insanlar yaklaşıyor.
Yani Kehf ehli gibi. Kaderini yaşıyor. Kaderinde olduğu için gidiyor. Yani istese de gidemez. Ama öbürleri de istese de Mehdi talebesi olamazlar. Ama gerçek bir Mehdi talebesi de iradesi yetmez gitmeye. Kaderi öyle çünkü. Zaten istemez ama gidemez. O diyor ya Peygamberimiz “313 kişi kadardırlar. Ehli Bedir'in sayısı kadardırlar”, diyor bir başka rivayette. İşte bunlar yani gerçekler bunlar ama bunları tabi hadislerden anlıyoruz. Evet dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: “Böylece aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik. İçlerinden bir sözcü dedi ki; “ne kadar kaldınız?” Dediler ki; “bir gün veya bir günün birkaç saatlik kısmı kadar kaldık”. Dediler ki; “ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de hangi yiyecek temizse baksın size ondan bir rızık getirsin. Ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin”.
ADNAN OKTAR: Çok nezaketli bu gençler. Çok efendi. Kimseye bulaşmaz, kavga etmez, olay çıkartmaz, kimseyi kızdıracak şekilde konuşmaz. Nezaketli. Bu ayeti bir daha oku.
KARTAL GÖKTAN: "Böylece aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik, uyandırdık. İçlerinden bir sözcü dedi ki; “ne kadar kaldınız?”
ADNAN OKTAR: Bak aralarında bir sorgulama yapıyorlar. Yani istişare ediyorlar. Yani işleri istişare eden, konuşmayla. Zamanın izafiliği orada vurgulanıyor. Ne kadar kaldınız? Çünkü ahirette de soruluyor bu soru. Zamanın izafi olduğunu onların bildiğini de orada görüyoruz. Yani onların üslubundan. Zamanın ve mekanın olmadığını da iyi bildiklerini anlıyoruz. Evet.
KARTAL GÖKTAN: “Dediler ki; “bir gün veya günün birkaç saatlik kısmı kadar kaldık”.
ADNAN OKTAR: Aynı ahirette verilen cevap gibi. Evet.
KARTAL GÖKTAN: “Dediler ki; “ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de hangi yiyecek temizse baksın size ondan bir rızık getirsin.”
ADNAN OKTAR: Bak ancak seçerek bulabiliyor helal yiyeceği. Yani küfür o kadar sarmış etrafa. Evet.
KARTAL GÖKTAN: “Ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin”.
ADNAN OKTAR: Demek ki kendini gizleyecek Mehdi talebeleri. Demek ki bir bela olacak. Fitneden çekinecekler, münafıklardan, küfürden, ihbardan, her türlü iftiradan çekinecekler. Kendilerini sezdirmemek için özel itina edecekler. Sezdirmek istemedikleri için ne Mehdi'yi bulabiliyor insanlar ne İsa Mesih'in talebelerini bulabiliyorlar. Bu özenlerinden dolayı ne Kehf ehlini bulabiliyorlar ne Rakim ehlini bulabiliyorlar şu an. Ama zamanı gelince tabi insanlar bu Kehf ehlini de Rakim ehlinde bulacaklar. Kuran'ın işaretiyle o görülüyor. Evet.
KARTAL GÖKTAN: “Çünkü durumunuzu bilip ele geçirirlerse sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler”.
ADNAN OKTAR: Yani küfrün, deccaliyetin azgınlığı o devirde vurgulanıyor. Kendi inançlarını çevirmek için ailelerin çocuklarına ne kadar baskı yaptıklarını görüyorsunuz. Namazlarını gizli kılıyor birçok genç. Birçok genç kız gizli namaz kılabiliyor. Hatta bir kısmı hiç kılamıyor korkudan dolayı. Müslüman olduğuna dair hiçbir... Eve mesela Kur'an götüremiyor. Kendini gizliyor. Kehf ehli de o şekilde. Bu ayeti bir daha oku.
KARTAL GÖKTAN: “Çünkü durumunuzu bilip ele geçirirlerse sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler”.
ADNAN OKTAR: İşte küfrün çok azgın, saldırgan. Kendi inancını zorla çevirmek istiyor. Mesela müşrik yobaz. İlla ki yobaz ve müşrik olacaksın diyor. Komünist diyor ki illa ki komünist olacaksın. Bir kısım aileler, halktan bir kısım dini de unut. Allah'ı da unut. Sadece geçim ve hayatın peşine git. Bu da ayrı bir din. Geçim dini. Hayat dini. Yani bu da ayrı bir dindir. Adamın şeyin nedir hedefini diyor. “Ekmek kazanmak” diyor. Hayatta gayet nedir diyorsun o zaman. “Ekmek parası kazanmak” diyor. Sen niçin yaşıyorsun diyorsun. “Ekmek parası kazanmak için yaşıyorum” diyor. Ya kardeşim sen hayvan mısın? Hayvan ot için yaşar. Hayvan ot yemek için yaşar. Sen ekmek için yaşıyorum ne demek ya? Sen Allah için yaşarsın. Değil mi? E tabi cahilliğinden, bilgisizliğinden söylüyor bunu.
KARTAL GÖKTAN: “Böylece Allah'ın vadinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için şehir halkına ve sonraki insanlara onları buldurmuş olduk”.
ADNAN OKTAR: Sonunda insanlar onu bulacaklar. Şehir halkı demek ki büyük bir şehirdeler. Mağarada mağara var ama şehrin ortasında bir mağara oldu anlaşılıyor. Şehir halkı bulduğuna göre. Şehir halkı bütün hepsi dağa çıkmaz. Şehrin içinde buluyorlar. Şehrin içinde bir mağara olduğu anlaşılıyor. Tabii doğrusunu Cenab-ı Allah bilir. Ama yani sembollerden, verilen delillerden bunları anlıyoruz. Bir daha ayeti oku.
KARTAL GÖKTAN: “Böylece Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için şehir halkına ve sonraki insanlara onları buldurmuş olduk”
.
ADNAN OKTAR: Kıyametten bahsedildiğine göre Ahir zamanda oluyor o olaylar. Kıyametten bahsediliyorsa Ahir zamandan bağlantılı bir olaydır. Bunu açıkça burada anlıyoruz. Mesela Duhan Suresi'nde olsun, hepsinde olsun bu konu açıkça görülür. Kur'an'ı tertil üstüne yavaş yavaş, yani her ayeti ayrı okuyacaksın. Yani bütün ayeti bitirmek değil de ayetteki cümleleri okuyacaksın. Vahyin inişi de öyle biliyorsun.
Tertil üstüne diyor Cenab-ı Allah. Yavaş yavaş geliyor. Kalbine ilkah alıyor. Yahut doğrudan vahyediliyor. Ama anlaşılması için tertil üzerine okunması, yavaş okunması önemlidir Kur'an'ın. Hikmetin anlaşılması için. Mesela camilerde bağıra bağıra Arapça okuyup geçiyor. Bir kişi orada Arapça bilmez. Arapçayı bilen de hikmetini anlayamaz. O kadar süratli okursan. Habire orada müziğinin peşinde oluyor. Yani onu kaideli okumanın peşinde yani hikmetinin, özünün peşinde olmuyor.
Sayın Adnan Oktar'ın 21 Şubat 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
SUNUCU: “Hocam selamlar.”
ADNAN OKTAR: Aleykümselam.
SUNUCU: “Kuran’da bir ayette, Yüce Rabbimiz, “Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar, derin bir uykuda uyumuşlardır. Bir onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de, iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.” Kehf Suresi, 18. Hocam, “Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.” ifadesi, Peygamberimiz (s.a.v.)’e hitaben söylüyor Rabbimiz. Kehf Suresi, Mehdiyet’i anlatıyor demiştiniz Hocam. Mehdi (a.s)’ın uygulamalarını ve talebelerini gördüğünde, Peygamber (s.a.v.)’in bile tedirgin olacağı, korkabileceği bir anlam çıkarıyorum. En doğrusunu Allah bilir tabii. Hocam, bu ayeti açıklar mısınız? Saygılar.” İzmir’den, Mustafa Albayrak.
ADNAN OKTAR: Tabii o anlamda almıyoruz çünkü Kehf diye bir ekip var. Ama Cenab-ı Allah, ona benzer diyor, benzer. O zaman halk çok olumsuz etkilenecek Mehdi (a.s.) ve talebelerinden, başlangıçta tanıyamadıkları için. Sırrını ve hikmetini bilemedikleri için. Çünkü batın ilmi ile hareket edecek ve Allah’ın Kuran’da belirttiği bir ilimdir bu, “İlm-i batın”, yani ledün ilmi. Dolayısı ile ilk başta bir öfkeye, bir zıtlaşmaya sebep olacaktır Mehdi (a.s.). Ve uzun süre 313 kişi kalıyor o yüzden. Yani hareketlerini, tavrını Kuran’a, İslam’a uygun değil olarak görecek insanlar ve dolayısı ile Medine’deki alim diyor ya, “Bu bizim dinimiz öldürdü der.” diyor Medine’deki, yani İstanbul’daki o sahtekar alimin bunu söyleyeceğini söylüyor Peygamberimiz (s.a.v.). Yani o sahtekar alim bunu söylerken, tabii bir şeyler söyleyecek, delil verecek.
Ama o, kendi kafasına göre delil verecek. Halbuki Mehdi (a.s)’ın yaptıkları doğru olacak, kendi yaptığı yanlış olacak ama alışkanlıktan dolayı, Mehdi (a.s)’ın yaptığı yanlış görülecek halka, yobazın yaptığı doğru gibi gelecek gözlerine. Bir süre sonra doğrusunu fark edecekler. Yani Mehdi (a.s)’ın, Peygamberimiz (sav) diyor: “Bu yönden, diyor, mücadelesi pek zordur” diyor. Çok zordur diyor. Çünkü ona diyor, Kuran ile karşı gelecekler Mehdi (a.s.)’a. Yani Kuran adına karşı gelecekler diyor. Allah adına karşı gelecekler diyor. Yani Kuran’da yanlışlık yapıyor diye, gelecekler diyor. Onun için Mehdi (a.s)’ın zordur faaliyeti. Hem küfür ile mücadele edecektir, hem dinsizler ile hem ateistler ile hem de yobaz güruh ile mücadele edecektir. Yobazın özelliği nedir?
Müslümanlığa tavır aldığı halde, Müslümanlığın içersinde sinsi bir güç olduğu halde, kendini Müslüman gibi göstertir. Çıkarı için hareket eder. Nefsi için hareket eder. Samimi değildir. İslam’ın dünya hakimiyetini istemez. Müslümanların birlik olmasını istemez ama bunu yaparken de, bunu Allah adına gösterir. Müslümanların birbirine düşmesini söyler ama bunu Allah adına, İslam’ın dünyaya hakim olmasını istemez, bunu da Allah adına ister. Yani böyle bir fitneci güruhtur, yobaz dediğimiz adamlar bunlardır. Yobazın ana özelliği, sevgi bilmez, şefkat bilmez, merhamet bilmez, dostluk, kardeşlik bilmez, küfüre karşı yaltaklanır, onlara karşı çok aşağılık bir konumdadır, fakat Müslümana karşı kinlidir. Küfrün yanında iki büklüm olur, onlara karşı saygı gösterir. Onlar da onu severler. Ama Müslümana karşı nefret içindedir. Yobazın özelliği budur.
Yobazın bir özelliği de dinle alay eder. Kur'an'la alay eder haşa. Fakat bunu sinsice yapar. Din adına dini savunuyor gibi yaparak yapar. Yani “ben şirin göstertiyorum” diyor dini diyor. Böyle yapayım ki etrafıma insanları toplayayım diyor. Ve böylece etkili oluyorum ben diyorum. Değil mi? Yani birkaç ayet söyleyebilmiş oluyorum şu arada diyor. Hiç olmazsa orada. Haşa diyor. Allah diyor Allah'la Resulüyle Allah'ın değil mi? Diniyle mi alay ediyorlar diyor Allah ayette. “Dinlerini” şeytandan Allah'a sığınırım, “oyun ve eğlence konusu edinenleri sen bana bırak”, diyor Cenab-ı Allah. Ayet var. Mealen yaklaşık.
Dinlerini oyun ve eğlence konusu yapıyor. Oyun ve eğlence konusu yaparken de diyor ki ben bunu Allah adına yapıyorum diyor. Yani insanları eğlendirerek dini anlatıyorum diyor. Bakın din bir kere saygı gerektiren ve Allah korkusu gerektiren bir müessesidir değil mi? Din yapıdır ve Allah korkusu olmadan, din hafife alınarak ve dinle alay ederek din olur mu? Allah'ın Resulünün hadislerine gülüyorsa bir adam, cennete, cehenneme gülüyorsa, meleklerine gülüyorsa, dini hükümlerine gülüyorsa ve bu arada ben dini anlatıyorum diyorsa bir adam dine karşı savaş açmıştır bu adam. Oyun oynuyordur.
Ve bunu şeytanın etkisinde kalan insanlar doğru görüyor. Adam diyor güzel iş yapıyor ya diyor. Bak diyor iki tane ayet söyledi ama o arada diyor. Mesela dört saat dinle alayı diyor adam. Ama iki tane de ayet söyledi arada. Dikkat ettin mi diyor. Şeytanın müthiş bir oyunu bu. Halbuki akıl almaz bir tahribat yapıyor. Muazzam dine vuruyor. Yani hiç kimsenin yapamayacağı bir tahribatı yapıyor. Ama iki tane ayet söylediğini Müslümanları oradan kandırıyor. Bazı saftirik Müslümanlar da inanıyor ona. Diyorlar bak orada iki tane ayet söyledi arada diyor. Halbuki yaptığı tahribatın büyüklüğünü görmesi lazım. Bunu göremiyor.
Onun için buna çok dikkat etmek lazım. Dinle müthiş bir alay furyası başlamıştı. Ben kafalarına yumruğumu vurunca dişleri çenelerine geçti. Bak bundan sonra alay edemiyorlar. Sıkıysa bir alay etsinler bakayım. Çünkü dinle alay eden haysiyetsiz ve şerefsizdir. Yani dünyanın en namusuz haysiyetsiz insanıdır. Dinle alay olmaz. Kur'an'la alay olmaz. Resul'ün hükümlerine alay olmaz. Onlarla insanı eğlendirmez. Mesela daha da olmazsa güya olmayan Bektaşilere ait hikayeler aktarılıyor. Bektaşiler bir kere dinlerinde çok titiz insanlardır. Öyle münasebetsiz bir söz söylemez onlar. Allah'tan korkarlar.
Böyle vicdansızca, terbiyesizce fıkralarla bilmem ne milleti eğlendirerek böyle aşağılık bir ikram güya cahil hoca ikramı. Böyle sığır gibi herifler gece çağırıyorlar işte Kur'an okumaya çağırtıyorlar. O göbeğini yayıyor, başlıyor dinle, imanla ilgili alaylar yapıyor. Millet kırılıp geçiriyor orada, gülüyorlar. Sonra helvalar geliyor, lokmalar yiyor. Zehir zemberek yiyesice. Millete böyle dinden nefret edecek, haşa. Ne varsa her türlü uygulamayı yapıyor. Cahil insanlara. Ondan sonra parasını alıyor, sayıyor. Kaybolup gidiyor. Ve bunu da makbul görüyor millet. Yani klasik bir hoca kavramı gelişti milletin kafasında. Bir kısım insanların kafasında. Böyle bir şey yok.
Din aşktır, tutkudur, sevgidir. Coşku, heyecandır. Yani böyle şizofren, içine kapanmış, ölmüş, sevgisiz, perişan insanlar değildir. Dinle alay eden insanlar değildir. Dini savunuyorum diye aşağılık kompleksiyle, haysiyetsiz kişiliğinden, dine, İslam'a yönelik böyle çirkin sözlerle söyleyerek şaklabanlık, hokkabazlık, soytarılık yapan insanlar değildir din. Allah korkusuyla insan tir tir titreyecek. Allah'a karşı saygıyla dua edilir. Kur'an'da Allah diyor, “Allah'a karşı saygı dolu bir korkuyla” diyor. Ayetinin hükmü bu. Saygı dolu bir korku. O zaman Allah duaları kabul ediyor. O zaman Müslümanlık gelişiyor.
Cehennemin kenarına getirilse bu adamlar. Değil mi? Ki gelecek, herkes gelecek cehennemin kenarına. Kur'an'ın ayeti var. Görmedik hiç kimse kalmayacak. Göreceksiniz diyor Allah. Orada bu soytarılıkları, bu şaklabanlıkları, bu küstah, bu münasebetsiz, bu aşağılık karakteri gösterebilecekler mi? Gösteremez. Burada niye gösteriyor? Çünkü cehennemi uzak görüyor. İnanmıyor cehenneme. İman zafiyetinden. Yoksa cehennem her an hazır. Yani şu an hazırdır cehennem. Ve bir insan her an cehenneme gidebilir. Yani o soytarılığını yaparken Allah onun sarığından tutar, cübbesinden tutar, alır cehennemine sokar. Bir anda haberi bile olmaz. O millet orada onu konuşuyor zanneder. Konuşur, görürsün sen adamı.
Allah görüntü olarak onu tutar ama onu alır cehennemine sokar. İnşaAllah. Yani Allah'tan korkan bir insan böyle bir fütursuzluk gösterebilir mi? Bu sahtekar böyle soytarı hoca furyası başladı. Aklı hayale gelmedik münasebetsiz espriler. Güya espriler. Bir de bir kısmı da sarı dişleri göstererek kahkahalarla ona gülüyor. Yerlere yatarak. Bu nasıl bir iman bu? Bu nasıl Allah korkusu? Biz bunu da durdurduk işte.
OKTAR BABUNA: Maşallah hocam. Allah razı olsun.
ADNAN OKTAR: Bak Darwinizm’i yıktığımız gibi bu ahlaksızlığı da yıktık. Şu an görebiliyor musunuz soytarılık yapan, şaklabanlık yapabilenleri? Yani yapan da olsa dünyanın en şerefsiz adamıdır. Dinle alay eden adam. En haysiyetsiz, en namussuz adamıdır. Dinle kim alay ederse.
ALTUĞ BERKER: Ayetin ifadesiyle hocam, siz dahi bilirsiniz inşaAllah, şeytandan Allah'a sığınırım. “Size şerefiniz indi diyor”. Kur'an için ayette inşaAllah. MaşaAllah.