Sayın Adnan Oktar'ın 2 Mart 2011 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah'a sığınırım. Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla. “Hamd kitabı kulu üzerine indiren ve ona hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir”. Hamd ettiğimizde sadece Allah'a hamd ediyoruz. İnsana hamd edilmez. “Hamd olsun sana” denmez. “Bana aittir”, diyor Allah. Bak “kitabı kulu üzerine indiren”, peygamberin üzerine iniyor fakat “onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir”. “Son derece mükemmeldir”, diyor Allah, Kur'an yani kusursuz bir mükemmellik vardır diyor.
“Dosdoğru bir kitaptır ki kendi katından şiddetli bir azapla uyarıp korkutmak” bak “dosdoğru bir kitaptır ki kendi katından şiddetli bir azapla uyarıp korkutmak”. İnsanlar korkutulmadıktan sonra, korkulmadıktan sonra ne sevgiyi normal yaşayabiliyorlar, ne normal ahlak göstertebiliyorlar. Allah'ın hikmeti illaki cehennem korkusu olacak, illaki Allah'tan korkacak. Yoksa normal, dengeli olamıyorlar. Egoiste, bencilliğe çok yatkın insan. Diyor ki mesela ben Allah'ı çok seviyorum. Güzel. Peki ahlakın bozukluğu niye oluyor? Çünkü Allah'tan korkmuyorsun. Mesela ben diyor aşktan tutkudan bahsediyor. Bakıyorsun aşkı tutkuyu bilmiyor. Çok seviyorum diyor. Bilmiyor. Niye? Çünkü Allah'tan korkmuyor. Allah'tan korkmayan aşkı tutkuyu bilemez.
“Ve salih amellerde bulunan müminlere müjde vermek için”, samimi olan müminlere müjde vermek için, “onu indirdi. Şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır”. Bizde verilen müjde ne? Nur suresinde belirtiyor, dünya hakimiyeti. Ve ahirette de cennet. İnşaAllah. “Şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır”, sevap vardır. “Onlar orada ebedi olarak kalıcıdırlar”. Biz de içgüdüdür, ebedi yaşamak isteriz. Allah “cennette ebedi kalacaksınız”, diyor. Zaten teknik olarak var olan bir görüntünün, var olan bir sesin yok olması mümkün değildir. Yani sonsuza kadar yok olmaz. Mesela ben şu an konuşuyorum ya, bu konuşma ve görüntü aslında teknik olarak mümkün değildir yok olmaz. Yani var olan bir şey yok olmuyor. Yani çünkü mutlak yokluk olması gerekiyor. Mutlak yokluk da teknik olarak mümkün değildir. Yani biraz düşünen bunu anlar. Çünkü mesela bir ses diyelim. Aynı zamanda o bir cisimdir ses. Bir şeydir. Hiçbir şekilde kaybolmaz sonsuza kadar. Hiçbir hatıra kaybolmaz. Hiçbir konuşma kaybolmaz. Ama Allah dilerse göstertir. Dilerse göstertmez. Ama kaybolması mümkün değildir.
“Bu Kur'an Allah çocuk edindi diyenleri uyarıp korkutur”. Yani Hristiyanları uyarır diyor Allah. Demek ki, Hristiyanlara yönelik bir kitap Kur'an aynı zamanda. Onları uyarıp korkutuyor. “Bu konuda kendilerinin ve atalarının hiçbir bilgisi yoktur”. Yani doğrudan yalan söylüyorlar diyor Allah. Bir bilgiye dayalı değil diyor. “Ağızlarından çıkan söz ne kadar büyük. Onlar sadece yalan söylüyorlar”, diyor Allah. Ki dünyanın büyük bölümünü kasıp kavuruyor biliyorsunuz. Yani teslis inancı, Allah çocuk edindi inancı dünyayı perişan ediyor şu an. Hristiyan alemini mahveden bir düşünce.
“Şimdi onlar bu söze Kur'an'a inanmayacak olurlarsa sen onların peşi sıra esef edecek kendini kahredeceksin öyle mi?” Peygamberimiz acayip üzülüyor onlar iman etmiyorlar diye. Hristiyanlara da anlatıyor dinlemiyorlar. Peygamberimiz de çok çok şiddetli üzülüyor ama hastalanacak dereceye geliyor. Allah diyor “kendini kahredeceksin öyle mi?” Çünkü çok şiddetli üzüntü insanı Allah esirgesin öldürebilir bile. Yani sakatlanma ve ölmeye sebep olabilir. Allah ona dikkat çekiyor. Yani böyle bir şey yapma diyor Allah. Çünkü kaderde olduğu için bunu tabi karşılamasını istiyor Peygamber Efendimizin, bu durumu.
“Şüphesiz biz yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık”. Mesela bardak bir süs, tabak süs, dağlar süs, insanlar süs, kadınlar süs, kaşlar süs, gözler süs, burunlar süs, doğru mu? Doğru mu? Ak severim ben seni. Oradan o kadar tatlı dinliyor ki beni. Tam bildiğin kedi. Oktar Hocam nasılsın?
OKTAR BABUNA: Çok iyiyim, hocam.
ADNAN OKTAR: Çok şıksın. MaşaAllah. “Hanginizin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim” diye diyor Allah. Yani deneme derken Allah da bizim ne yapacağımızı bilir. Bize bizi gösteriyor. Yani ne olduğumuzu görüyoruz. Çünkü mesela bak ben sizin güzel ahlakınızı görüyorum. Sizi daha çok seviyorum. Sizi tanımasam sevemem. Hep detaylarla insan seviyor. Mesela karakteriniz, dürüstlüğünüz, yalan söylememeniz, temizliğiniz, şefkatiniz, insancıl olmanız, olgun olmanız sürekli beynimizde bilgi olarak birikiyor. Her bilgiye ayrı bir muhabbet oluşuyor. Her bilgiye ayrı bir muhabbet oluşuyor. Onun sonucunda canı gönülden sever hale geliyoruz. Yoksa bir tutam saça, etten oluşmuş bir çift burna, etten oluşmuş bir çift göze bir sevgi olmaz. Yani manevi birçok unsur bir araya geldiği için çok seviyoruz. Bir de ısrarlı olunca bu, mesela ısrarlı sadakat ve sevgi, saygı, güzel ahlak görünce sevgi katlanıyor. Mesela 2, 4, 8, 16 devam ediyor. Müthiş bir tırmanış gösteriyor zamanla orantılı olarak.
“Biz gerçekten yeryüzü üzerinde olanları kupkuru çorak bir toprak yapabiliriz”. Şimdi bakın, ebcedine bakın hayret edecek bir şey. Tam 1545 tarihini veriyor. MaşaAllah. Bediüzzaman'ın kıyametin kopuş talimi olarak verdiği tarih. MaşaAllah. Net 1545. Bak “biz gerçekten yeryüzü üzerinde olanları kupkuru çorap bir toprak yapabiliriz”. Bu kıyamette oluyor zaten. “Sen yoksa Kehf ve Rakim ehline bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?” İki grup genç gibi görünüyor bu Kehf ve Rakim. Yani Kehf zaten öyle de Rakimi de ben ikinci bir gençlik grubu olduğunu düşünüyorum. Yani biri Mehdi'nin biri İsa Aleyhisselam'ın talebelerine işaret ediyor Allah-u alem.
“O gençler mağaraya sığındıkları zaman demişlerdi ki; “Rabbimiz katından bize rahmet ver. İşimizden bize doğruyu kolaylaştır. Bizi başarılı kıl”. Mağaradan kasıt nedir? Kapalı bir mekan. Çünkü bu gençler cihat yapıyorlar. Yani dini yayıyorlar. “İşimizden bize doğruyu kolaylaştır”. Çünkü mağaranın içinde bir faaliyeti olmaz. O zaman aktif, canlı bir faaliyet var. Evet. Bu ayet doğrudan Mehdiyet’e bakan bir ayettir. Kehf suresi baştan sona Mehdiyet’i anlatır. Küçük bir genç grubu vardır önce. Bir araya geliyorlar. Anneler babalarını ayırıyorlar. Zor şartlar altındalar. Sonra onların olaylarının arkasından Hızır (as) ’ın kıssası var. Bir devlet kuruluşu mevzu bahis. Hızır (as) zaten devlet kuruluşlarında hep ortadadır. Yani görevdedir. Bak burada bu ayette de bunu görebiliriz.
Şimdi bak 59. ayet. Bu ayette başlıyor. “İşte ülkeler ve dünya ülkeleri” Türkiye, Malezya, Filipinler “ve onların halkları zulmettikleri zaman onlara yıkıma uğrattık.” O devleti yıkıyoruz yani orada ayaklarına meydana getiririm diyor Allah. Bir şekilde yıkarım yani sistemlerini yıkarım diyor Allah. “Ve yıkımları için bir buluşma zamanını tespit ettik”. İşte bu Hızır'ın buluşması. Bak “yıkımları için bir buluşma zamanını tespit ettik.” Bu buluşma olduktan sonra yıkım oluşuyor. Şimdi 60. ayette başlıyor bakın 59. ayette bu konu 60'da başlıyor şimdi.
“Hani Musa genç yardımcısı demişti ki; “iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim”, yani İstanbul. “Ya da uzun zamanlar geçireceğim. Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca,” 2-2. Her zaman söylediğim söz. Bak. “Böylelikle ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca”, Hz. Süleyman'ın sarayı 2-2'dir. Sarayın inşaat tarihi, başlangıcı. 2 Şubat'ta başlamıştır. Hz. Süleyman'ın. İlk harç o zaman konmuştur. “Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca” yani İstanbul'a ulaşınca “balıklarını unuttular” yani biz tabi ikinci aşamadan tefsirini açıklaması yapıyoruz “balıklarını unuttular balık denize bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu” yani balık çağı geçiyor. Yerine ne geliyor? Kova çağı geliyor.
“Bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu”. Yani zamanın akışı içerisinde o çıkıyor. “Yorgunlukta çok yorulduk” diyor. Bak diyor ki 72. Ayette. “Varmaları gereken yere gelip”, şeytandan Allah'a sığınırım. “Geçtiklerinde”, bak geçtiklerinde, “Musa genç yardımcısına dedi ki”, genç yardımcısı burada tabi Hz. İsa (as) işaret ediyor. “Yemeğimizi getir bize. Andolsun biz yaptığımız yolculuktan gerçekten yorulduk. Genç yardımcımız dedi ki; “gördün mü kayaya sığındığımızda” bakın kayaya sığındığımızda, “balığı unuttum”. Bu hangi kaya, hangi kayalık mevki? Bakacağız. Sonra ileride bileceğiz.
“Balığı unuttum. Onu hatırlatmamı şeytandan başkası bana unutturmadı.” Demek ki şeytanın insanların beynine etki etme gücü varmış. Unutturabiliyormuş. “O da şaşıracak tarzda denizde kendi yolunu tuttu”. Hayret edecek tarzda kendi yolunu tuttu. Biz tabii ikinci anlamı yani zahir anlamlarla devam ediyorum. Üçüncü anlam olarak balık, balık yağı vücudu en güçlendiren gıdadır. Yani ona da işaret var. “Musa dedi ki; “bizim de aradığımız buydu. Böylelikle ikisi izler üzere geriye doğru gittiler”. Bazen bir işaret olur. Oradan anlaşılır. Ne olacağı. Mesela dışarıya çıkmak istersin. Ayağın bir tökezler. Bir şey vardır. Bir fevkaladelik vardır. Tam kapıyı açacaksın ani bir şiddetli bir rüzgar çıkar. Kalp ehli anlar ki gitmemesi gerekiyor. Geriye döner bir şey vardır yani işaretten işaret çıkarır ama bunu ben tabi herkese tavsiye etmem yani ama bilen için bir işaretten işaret vardır.
“Dedi ki; “bizim de aradığımız buydu”. O işaretten ben anladım diyor. “Böyle ki ikisi izler üzerine geriye doğru gittiler”. Bir sefer de geriye doğru gidiyorlar. Vazgeçiyorlar ileriye doğru gitmekten. “Derken katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz”, ledün ilmi öğrettiğimiz “kullarımızdan bir kulu buldular” ki ebcedi 2010 tarihini veriyor. MaşaAllah.
“Musa ona dedi ki; “doğru yol, rüşt olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim? Dedi ki; “gerçekten sen benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin”. Şimdi bak bana da yazı yazıyor gençler, kardeşler. Hocam diyorlar, şuna şunu niye şöyle dedin? Buna bunu niye böyle dedin? Hayrettir diyorlar. Mesela sen böyle bir konuyu çok açık bildiğin halde diyorlar. Niye böyle diyorsun diyorlar? Ledin ilminden kaynaklanıyor. İnşaAllah. Hocam mesela şu tavrı neden gösterdin diyorlar. Ledin ilminden kaynaklanıyor. Mesela Erbakan hocamız diyorlar, 28 Şubat'ta niye o kararların altına imza attı? Takva bir Müslüman bunu yapar mı diyor. Ledin ilminden kaynaklanıyor.
Erbakan Hoca'mızın birçok sözü ledün ilminden kaynaklanır. Ama zahir bakanlar uğultu çıkarıyorlar anlayamadıkları için. Ya kardeşim senin aklın nerede? Bu insanların aklı nerede? Yani nereden biliyorsun o kadar zahiri insan olduklarını? Yani o kadar yüzeysel düşündüklerini nereden çıkarıyorsun? Çok kapsamlı ve derin düşünüyorlar. “İnşaAllah beni sabreden bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim”. Mürşide karşı yapılacak iş budur. Tavır budur. Hiçbir işte karşı gelinmez.
“Dedi ki; “eğer bana uyacak olursan hiçbir şey hakkında bana soru sorma”. Çünkü bu kalp burkucu olur ve ilme yakışan bir şey olmaz. “Ben sana öğütle anlatıp söz dedikçe kadar”. Çünkü insan birisi kuşkulandıysa bir şeyden zaten olgun bir insan onu anlar kuşkulandığını ve onu ona açıklar zaten. Onu ona sormasına gerek yok. “Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince o bunu deldi”. Gemiyi parçaladı yani gemiyi hurda hale getirdi veyahut belirli bölgesine tahribat meydana getirdi.
“Dedi ki; “içindekileri batırmak için mi onu deldin? Andolsun sen şaşırtıcı bir iş yaptın”. Hıdır yeşil demektir. “El hadra” Mehdi'nin de gözünün rengidir. “El hadra” oradan giriyor. Şimdi mesela biz Hazreti Hızır'ın faaliyetlerini bir söylesek insanlara. Hazreti Hızır'a karşı baya cephe alan insan olabilir. Onun için Allah birçok perdelerle yazıyor. Mesela bir trafik kazası oluyor. Giderler garibim şoförü dövmeye kalkarlar. Şoför öldürmez onu. Gider doktora saldırıyorlar bir sefer. Doktor da öldürmez. Azrail (as)'a diyorlar, o niye can aldı diyorlar. Azrail de öldürmez. Allah öldürür. Ne zaman öldürüyor? Daha o doğmadan ölmüştür. Yani her çocuk daha doğmadan ölür. Allah katında ölmesi bitmiştir. Daha babası da dünyaya gelmeden o çocuk zaten ölmüş oluyor. Kaderinde öyle. Allah öyle yaratıyor. Bu Ahir zamanda olacak olaylar bunu bilenler bilirler. Yani 71. ayetteki bu olay birçok insanın kaldıramayacağı bir olaydır.
“Dedi ki; “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç getiremeyeceğini sana söylemedim mi?” Demek ki ledün ilmine tahammül bir hayli güç. Ledün ilmini uygulayan bir insana tahammül bir hayli güç. Mehdi'ye talebe olmak bu yüzden çok güç. O yüzden 313 kişiler. İnşaAllah. Yani ana nedeni ledün ilmidir. Bak Hz Musa gibi ülü'l-azm Peygamber Hz Hızır'a talebe olamıyor, daha üçüncü soruda bitiyor talebeliği, bu kadar zordur.
Sayın Adnan Oktar'ın 26 Mart 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Bakın Kehf Suresinde 59. Ayet. “İşte ülkeler”, şeytandan Allah'a sığınırım, “ve onların halkları zulmettikleri zaman”, dinden çıktıkları zaman, materyalist, Darwinist oldukları zaman, Allah'a, Kur'an'a, İslam'a saldırdıkları zaman, haşa, kendilerince öyle zannettiği zaman, iddia edilen Ergenekon örgütü gibi yapılanmalarla Müslümanları kitle halinde katletmeyi düşündükleri zaman, “onları yıkıma uğrattık”. Bütün teşkilatlarının şambala takımını yerle bir ettik anlamına gelir, inşaAllah, bir yönüne.
“Ve yıkımları için”, bu sistemin dağıtılması için “bir buluşma zamanı tespit ettik”. Üçler, yediler, kırklar, Hızır (a.s)'ın toplanma vakti inşaAllah. Hz. Musa balığı nerede kaybediyor?
ALTUĞ BERKER: İki denizin birleştiği yerde.
ADNAN OKTAR: İki denizin birleştiği yerde ama bir kayalık, kayalıkta kaybediyor. Kayalık. Kayalık değil mi? Kayalığa geldiğinde. Mağara kenarı. Evet. Peygamberimize vahiy nerede geldi? Mağarada geldi. Ashab-ı Kehf neredeydi? Mağarada. “Hani Musa genç yardımcısına demişti ki; “iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim”. Mehdi'nin, Hz. İsa (a.s)'ın Hz. Hızır'ın bulunduğu belki meclise gelecek. O toplantıyı görecek belki. Belki davet edildi. “Ya da uzun zamanlar geçireceğim”. Dehir uzun zamanlar. Zaman boyutları. İnşaAllah. “Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca iki denizin birleştiği yere ulaşınca”, Ebcedi 1984. Mehdinin filizlenmeye başladığı devir. 1984. Net. Seksen dört. Bir tane Ebced veriyor, bak bir tarif veriyor. 1984. Yani ikinci, üçüncü bir şey yok. Bir tane.
“Balıklarını unutuverdiler”. Unuttular diyor balıklarını. “Denizde bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu”. Denizin, denizde bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu. Denizde de bir kanal var dikkat edersin. Akıntısı olan bir kanal. “Varmaları gereken yere gelip geçtiklerinde Musa genç yardımcısına dedi ki”, hep gençlerden görüyor musun? Musa'nın yardımcısı hep gençlerdendir. Mehdi'nin yardımcısı hep gençlerdendir. Ashab-ı Kehf gençlerdendir. Bu genç yardımcısı delikanlı daha bu çocuk yaşta. Annesinin babasını bırakıp Hz. Musa'yla yolculuğa çıkıyor. Ailesini terk ederek gelmiştir.
“Yemeğimizi getir bize. Andolsun bu yaptığımız yolculuktan gerçekten yorulduk”. “Genç yardımcısı dedi ki; “gördün mü, Kayaya sığındığımızda”, yani oradaki mağaraya sığındığımızda “balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı”. Demek ki şeytandan mücadele başlamış. Şambala ekibiyle efendim, Agarta'nın ekibi. Değil mi? Mübarek ekibi. Mübarek topluluk Agarta. “Şeytanın başkası bana unutturmadı. O da şaşıracak tarzda kendi yolunu tuttu”. Sonra buna açıklayacağız bu balığın olayının olduğunu inşaAllah.
“Musa dedi ki; “bizim de aradığımız buydu”. Benim şifrem bu. Yani daha önceden bana bildiren bu. Benim bildiğim bilgi bu. Yani buluşma yeri bu diyor. “Böylelikle ikisi izleri üzerine geriye doğru gittiler. Derken katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz”, ilm-i ledün, batın ilmi, “kullarımızdan bir kulu buldular”. Tarihi, miladi 2010 veriyor bu ayetin ebcedi. MaşaAllah. Miladi 2010, net.
“Musa ona dedi ki; “doğru yol, rüşt olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” Sana talebe olmak istiyorum, öğrenci olmak istiyorum diyor. Bak Peygamber Hz. Hızır'a tabi oluyor. Veli bir kul, veli bir insan. Onu mürşit hoca olarak kabul ediyor. Bana Beni eğit diyor. “Dedi ki; “gerçekten sen benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin”. Çünkü o şeriata tabi değil, o şeriata tabi. Yani sabredemezsin diyor. “Böyleyken özünü kavramaya kuşatıcı olmadığı şeye nasıl sabredebilirsin?” Bir özü vardır, bir geneli vardır. Özünü fark edemezsin diyor. Özünü kavramaya kuşatıcı olmadığı şeye nasıl sabredebilirsin?
“Musa dedi ki” diyor inşaAllah, “inşaAllah beni sabreden biri olarak bulacaksın, hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim”. İnşaAllah diyenler dünya hakimi olacak insanların özelliğidir. İnşaAllah. “Beni sabreden biri olarak bulacaksın”. Demek ki, Müslüman bir kere Allah'ın izniyle diyecek, sabredecek, hiçbir işle sana karşı gelmeyeceğim. Mürşide böyle tabi olunur. Hiçbir işle karşı gelinmez. Mehdi'de de böyledir. Hz. İsa (a.s)'da da öyledir. Tam bir mürşit olarak kabul edilecek. En büyük mürşittir o yüzden.
“Dedi ki; “eğer bana uyacak olursan hiçbir şey hakkında bana soru sorma”. Yani neden yaptın, niye gittin, neden oldu soru sorma diyor. “Ben sana öğütle anlatıp söz edinceye kadar.” Yani öğütle ben sana bunu anlatırım gerekirse diyor. Böylelikle “böylece ikisi yola koyuluyor. Nitekim bir gemiye binince o bunu gemiyi deliverdi”. Gemiyi tahrip ediyor. Dedim değil mi? Hz. Hızır'ın bir özelliğidir. Cismi gerekirse tahrip eder. İnsanı da etkisiz hale getirir. İsterse. “Musa dedi ki; “içindekilerini batırmak için mi onu deldin?” Çünkü bu şeriatı aykırı. “Andolsun sen şaşırtıcı bir iş yaptın”. Zaten her şey şaşırtıcıdır Hz. Hızır. Yani Allah'tır. Allah'ın özelliğidir aynı zamanda şaşırtıcı. Değil mi? Şaşırtıcı bedi demektir, bedi. Acipzaman. Mehdi için de söylenir. Acip şahıs. Şaşırtıcıdır. Mehdi de şaşırtıcı bir insandır.
“Dedi ki; “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?” Vahiy ile aldığı için bilgiyi. Kesinlikle sabredemezsin diyor. “Musa; “unuttuğumdan dolayı sorgulama, bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma dedi”, diyor. Unuttum diyor. Sorgulamamasını rica ediyor. “Bu işimden dolayı bana bir zorluk çıkarma” diyor. Yani bana kolaylık göstertiyor. “Böylece ikisi yine yola koydular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar. O hemen tutup onu öldürdü”. Çocuğun boynunu kırıp öldürüyor Hz. Hızır. Çocuk derken genç, delikanlı.
“Musa dedi ki; “bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun sen kötü bir iş yaptın” diyor. “Dedi ki” Hz. Hızır, “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedin mi?” Musa; “bundan sonra sana bir şey soracak olursam artık benimle arkadaşlık etme” diyor. Yani kendisine Allah söyletiyor. “Benden yana bir özre ulaşmış olursun dedi” diyor. Artık yani kesin kabul edeceğim diyor.
“Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler. Fakat kasaba halkı onları konaklamaktan kaçındı”. Halkın uzak durduğu bir insan. İnsanlar. Bak Hz. Hızır ve Hz. Musa. İki mübarek şahıs. Biri Ulu Lazım Peygamber, biri de Allah'ın velisi Hz. Hızır. Allah'ın askeri, Allah'ın aslanı Hz. Hızır. Halk ne yapıyor? Onları konuklamaktan kaçındı. Mehdi için ne olacak? Mehdi'den de insanlar hoşlanmayacaklar. Onu konuklamaktan kaçınacaklar. Uzak duracaklar. Mehdi'nin bir özelliğidir bu. Bakın Hz. Hızır'ın ve Musa'nın da özelliği olarak Allah belirtiyor. Tanımayan cahil halk böyle yapacaktır. Uzak duracaktır. Yanaşmak istemeyeceklerdir. Zaten Hz. Musa'ya çok az bir genç topluluğundan başka o zamanki şerir devletin, azgın devletin korkusundan dolayı kimse yanaşamıyor. Az bir genç topluluğu yanaşabiliyor. Kur'an ayetidir bu. Bir avuç gençten başkası yanaşamıyorlar. Devletin korkusundan, o zamanki halkın baskısından, insanların o nefret dolu ruhundan dolayı.
“Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular”. Aynı zamanda bu duvar Hz. Süleyman'ın mescidinin duvarıdır. Ona da işaret ediyorum. Ki yeniden imar olacak bu duvar. Mehdi tarafından o mescit yeniden imar edilecek. Hz. Süleyman'ın mescidi. Rivayetler de var zaten. Ama bakın Hızır'ın bir özelliğini görüyoruz. “Hemen onu inşa etti”. Duvarcı ustası. Bu ne demektir? Mehdi aynı zamanda bütün Masonlara da hakim olacak. Yani hepsini dize getirecek. Hepsinin iman etmesine vesile olacak. Hepsinin Müslüman olmasına sebep olacak. Ve bütün duvarcı ustalarını da kendine tabi edecek. Onlar yüzyıllardan beri binlerce yıldan beri yüzyıllardan beri Adonayı bekliyorlar. beri, yüzyıllardan binlerce yıldan beri Adonayı bekliyorlar, Adon'u bekliyorlar. Onların lideridir o. Yani onların efsanelerinde Adon'dur, onların lideri. Binlerce yıldan beri bekliyorlar.
“Hemen onu inşa etti. Musa dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşı bir ücret alabilirdin”. Halbuki o Allah rızası için yapıyor. Bir hikmetle yapıyor ve ücret almadan yapıyor. Mehdi'nin de bir özelliğidir bu. “Dedi ki; “işte bu benimle senin aranda ayrılmamız, sana üzerine sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim”. Yani neden sabır gösteremediğini sana göstereceğim şimdi anlatacağım diyor. Ama tabi Hz. Musa da Allah rızası için çalışan bir insan. Onu da belirteyim. Teviliyle. Ama orada ona belki hani o parayla aldığım parayla yiyecek alırdık gibi falan da düşünmüş olabilir.
79. ayet. 1979'a bakıyor aynı zamanda. “Gemi denizde çalışan yoksullarındı. Onu kusurlu yapmak istediğim”, bir kere 79'da bir geminin kusurlu olması, parçalanmasından bahsediyor. 1979'da İstanbul'da büyük bir gemi patlaması oldu. Yani İstanbul'un tarihinde böyle bir olay yok. Böyle bir ateş ve duman da olmamıştır. Böyle bir patlama da olmamıştır. Yani İstanbul İstanbul olalı bir kere oldu. Tarihinde. Binlerce yıllık tarihinde yok İstanbul'un. Bu kadar büyük ışık, aydınlık oluşması, gündüz gibi olması ki hadislerde aynısından belirtilmiştir. Gündüz gibi olacak diyor. Günlerce patlamalar devam edecek. Gök gürültüsü gibi ses çıkaracak diyor peygamberimiz. Yoğun bir duman bulutu olacağı belirtiliyor. Ve insanların canlarını alacak diyor. Malları da eksiltecek diyor. Aynısı olmuştur.
“Çünkü ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Demek ki o devirde demokrasiden bahsetmek mümkün değil. Zorbalık hakim olacak. Anarşi hakim olacak, terör hakim olacak. Dünyada bir zorba sistem yaygın olacak. Ona işaret ediyor. “Çocuğa gelince anne ve babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip korktuk”. Anne ve babasına Müslüman olduğu için zarar vermesinden çekindiğim için diyor o çocuğu öldürdüm diyor. Yani mutlaka zarar verecekti çünkü diyor. Yani onlara o bakın diyor. “Azgınlık ve inkar zorunu kullanıyor”. Yani zorla hem azgınlık yapacaktı diyor. Hem de inkar zorunu kullanacaktı diyor. Yani İslam'a dine o zamanki hak dine zarar verecekti diyor. Ya onların ahiretine zarar verecekti. Büyük bir tahribata sebep olacaktı diyor. “Bundan çekindiğim için onu öldürdüm” diyor.
“Böylece onların Rablerinden ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından daha yakın olanı vermesini diledik”. Başka birinin diyor böylece yolunu açmış oldum ben diyor. Daha iyi bir gelecek diyor onun yerine. Demek ki bak daha iyiyi kollamak için %100 kötü olanı etkisiz hale getiriyor Hz. Hızır. Daha iyi olan nedir? Hz. Mehdi'dir, Hz. İsa (a.s)'dır. Demek ki onların yolunu tıkayanlara karşı bu tarz bir tavır olacak. Bunu gösteriyor.
“Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundur”. İki öksüz kimdir? Hz. Mehdi ve Hz. İsa (a.s). İkisi de öksüzdür, yetimdir. “Altında onlara ait bir define vardı”. Her ikisi de altındaki defineler çıkacaklardır. Hz. Süleyman'ın sandığını bulacaklardır. İncil ve Tevrat'ın asıllarını bulacaklardır. Kabe'nin altındaki defineleri çıkaracaklardır. Dünyanın definelerini çıkaracaklardır. “Babaları salih biriydi”. Hz. İbrahim'in salih olduğunu zaten Kur'an söylüyor.
“Rabbin diledi ki onlar ergenlik çağına erişsinler. Yani zuhur vakitlerine gelsinler”. Ona işaret var inşaAllah. “Kendi definelerini çıkartsınlar”. Yer altındaki madenler, yer altındaki altınlar, gümüşler. Hepsi o devirde çıkacak inşaAllah. “Bu Rabbinden bir rahmettir”. Allah'tan bir güzellik, iyiliktir. “Bunları ben kendi işim, özel görüşüm olarak yapmadım”. Ben buna kendi kendime karar vermedim diyor. Nasıl karar vermiş? Vahiy ile Allah emrettiği için yaptım diyor. “Kendi işim özel görüşüm olarak yapmadım. İşte senin sabır göstermeye güç getiremediğin şeylerin yorumu”.
Sayın Adnan Oktar'ın 20 Kasım 2016 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Hani Musa genç yardımcısına demişti ki: ‘İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim.’” Bir kere burası alenen İstanbul olarak vurgulanıyor çok net, iki denizin birleştiği yer. Mehdiyet anlatılmıyor diyorlar ama bayağı iyi anlatılıyor Kuran’da, anlayana, bayağı net. “’Ya da uzun zamanlar geçireceğim.’” (Kehf Suresi, 60) Mehdiyet’in çıkışı da uzun zaman aldı biliyorsunuz. Mehdi (as)’in zuhuru çok uzun zaman aldı. “Böylece ikisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca” Cenab-ı Allah bunu boş yere demez yani ikisi, iki, iki kere ikiyi üst üste demez. Yani “böylece onlar” der, “gitmeleri gereken yere ulaşınca” diyebilir. Ama bak ne diyor Cenab-ı Allah, “Böylece ikisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca” iki, iki.
“Balıkları unuttular” diyor. Benim anladığım Hızır (as) balık şeklini alıyor bütün tarihi kaynaklarda Hızır (as) hep balık üstünde. Hep balıkla bağlantılı. Bak diyor ki: “Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca” Cenab-ı Allah’ın kelamı böyle “ulaşınca.” bir kere İsa Mesih de Mehdi de İstanbul’a gelecek, buna bir işaret var. Ulaşma var. “Balıklarını unuttular” demek ki unutkanlık ahir zamanda yayılacak. Hadiste de var. Unutkanlık yayılır diyor Bediüzzaman’ın özel açıklaması var bununla ilgili. “…denizde bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu.” (Kehf Suresi, 61) İstanbul’un, boğazın en önemli özelliği akıntısının olması. İstanbul Boğazı olduğuna bir kere daha vurgu yapmış oluyor Kuran, işaret ediyor. Olayın da İstanbul’da geçtiği açıkça görülüyor. “Geçtiklerinde genç yardımcısına dedi ki:” demek ki Mehdi talebeleri gençlerden oluşacak, buna işaret var. “yemeğimizi getir bize, Andolsun, bu yaptığımız yolculuğumuzdan gerçekten yorulduk.” Ne getiriyor? Balık. Balığın faydasına da dikkat çekmiş oluyor Cenab-ı Allah.
Bak mesela bir resim gösterebilirim Hızır (as)’la ilgili. Tarihi kaynaklarda hep balık şeklinde, balık kıyafetinde. Görüyor musunuz? Üç bin yıllık, üç bin beş yüz yıllık kayıtlarda hep balık şeklinde görünüyor. “…gerçekten yorulduk” (Kehf Suresi, 62) Ahir zaman da yorucu yani çok uzun bir mücadele ahir zaman. “Dedi ki: ‘Gördün mü, kayaya sığındığımızda balığı unuttum.” Bir kere burada kayalık bir yerden bahsediliyor. İstanbul da kayalık bir yer. Yani bu çok acayip. Gereksiz bir açıklama hiçbir zaman için olmaz Kuran’da, kayalık bir yer. Yani sağlam, muhkem bir bölge, İstanbul’un sağlam, muhkem, kayadan oluşan bir bölgesi.
“Dedi ki: ‘Gördün mü, kayaya sığındığımızda’” demek ki Mehdiyet’in olacağı yer de bölge kayalık bir bölge. Yani sağlam, zemini sağlam bir bölge. Bunu zaman gösterir. “’balığı unuttum’” bak ısrarla unutma, ahir zamanın özelliği, “balığı unuttum”. Asur Medeniyeti, Mezopotamya Medeniyeti, Mısır Medeniyeti hepsinde var. “Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı.” Demek ki şeytanın insan beynine müdahale edip unutturma gücü var. Hz. Musa (as) da bak sürekli “unuttum, unuttum” diyor dikkat ederseniz. O şeytanın Hz. Musa (as)’a baskısı işte, sürekli beynine baskı yapıyor, o mesela sıkıntı da veriyor görüyorsunuz. Cin şeytan yani o sıkıntıyı veren. Ama esaslı bir gücü yok. Yani böyle imanını aklını kullanmasını engelleyecek değil. Ama bu tip gücü var.
Bak “onu hatırlamamış şeytandan başkası bana unutturmadı”. O da boş birisi değil benim gördüğüm yani bu bilgi öyle vahiy olmadan bilinecek bir şey değil. “O da şaşılacak tarzda denize kendi yolunu tuttu”, acip bak acip Hızır'ın özelliği acip olmasıdır Mehdi'nin özelliği acip mesela bu da acip şaşıracak tarzda denize kendi yolunu tuttu. Demek ki onun hareket alanı deniz. “Musa dedi ki; “bizim de aradığımız buydu”. Demek ki önceden ona bilgi verilmiş. Denizde karşılaşacaksın. Ölü gibi duracak ama birden canlanacak. “Dedi ki; “bizim de aradığımız buydu. Böylelikle ikisi” bak yine ikisi diyor Allah, “izleri üzerinde geriye doğru gittiler”. Yani tam ayak bastıkları yerlerin zaman zaman tam iz üzerinde geriye gitmek hedefi yakalamada çok önemli bir yöntemdir. Onun için izleri muhafaza etmek gerekir. Yani yürünen izleri konuşulan sözleri, konuşulan yöntemleri muhafaza etmek gerekir. Bazen izlerin üstüne geri döndüğünde çok başarılı olursun.
“Derken katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular”. 65. ayette. Demek ki böyle kullar var dünyada. Yani biz belki dikkat etmediğimiz için göremiyoruz. Ama dikkatini verenler fark ederler. “Musa ona dedi ki; “doğru yol”, bak rüşt olarak sıratın müstakim, Kuran'da geçiyor bir iki tane sıratın müstakim. Bak “doğru yol rüşt olarak sana öğretilenden” ama bak sana öğretilmiş diyor. Bana öğretilmedi diyor. Sana doğru yol olarak öğretilmiş. Bana öğretilen demiyor bak. Dikkat edin. Doğru yol olarak sana öğretilen diyor ayrı bir şeriat çünkü doğru yol onu öğretirmiş zaten ama sana öğretilen var diyor sana öğretileni öğrenebilir miyim diyor onun şeriatı ayrı.
“Bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim? Dedi ki; “gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin”. Bu tip derinlikler, öyle herkesin gücü yetmez. Yani, peygamber dahi olsa bazen, bak gücü yetmiyor. Peygamber dahi olsa, yani müthiş bir hafzala, müthiş bir güç, müthiş bir irade gerekiyor. “Özünü kavramaya kuşatıcı olmadığı şeyi nasıl sallayabilirsin?” O zaman demek ki dünyada özünü kavramaya kuşatıcı olmadığımız olaylar sürekli oluyor. Mesela Suriye'de savaş oluyor, Irak'ta savaş oluyor. Bilmem nerede patlama oluyor. Ama İslam da sürekli yükseliyor bu arada. İnsanlar bir türlü anlayamıyor sebebini. Özünü kavramaya. Özlü ilim kimde görüyoruz? Zülkarneyn'de görüyoruz. Ahir zamanda kimde görüyoruz? Mehdi'de görüyoruz. Evet. Çünkü mesela televizyona çıkıyorlar, zırvalıyor adam. Özlü ilim yok. İnsanların beyni uyuşuyor. Konuşuyor, konuşuyor. Bir türlü özlü bilgiye geçilemiyor.
Bak diyor ki, “Musa, inşaAllah”. Çünkü inşaAllah niye söylüyor? Mehdi değil. Moshiah değil. Moshiah şifresi. Bak. O konuşuyor konuşuyor. İlk hangi kelimeyle açıyor sırrı? Anahtar ne? İnşaAllah. Mehdiyet anahtarıyla açıyor bak. “İnşaAllah. Beni sabreden bulacaksın”. Çünkü sabırlı olmayanlar buna kavuşamaz diyor Cenab-ı Allah ayette. Sabredenler buna ancak kavuşur. Yani önemli bir sıra ama inşaAllah'la başlıyor. Anahtar kelimeyle. “Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim” diyor. İmametin şartı budu zaten. Hiçbir işte karşı gelinmemesi. Peygamber imameti böyledir. “Dedi ki; “eğer bana uyacak olursan” bak eğer diyor. Uymayabilir de uyacak olursan. Eğer farz olmuş olsaydı yani Tevrat'a uyması gibi farz olsa tamam. Ama zaten talimat almış. Fakat bunu yapamazsın diyor Musa (a.s)'a ama eğer bana uyacaksan diyor o zaman diyebilir ben biraz daha kendimi toparlayayım ondan sonra geleyim yapayım diyebilir anlatayım diyebilir, uyuyayım diyebilir.
“Hiçbir şey hakkında bana soru sorma”, şu niye şöyle oldu bu niye böyle oldu bu olmaz diyor. “Ben sana öğütle anlatıp söz edinceye kadar”, öğütle anlat bakalım. Ben sana anlatırım gerekirse anlatırım diyor Kur'an'da da var ya siz sormayın diyor. Hüküm çıkar diyor ortaya size hükmün gelmesini bekleyin diyor Allah. “Böylece ikisi yola koyuldu” bak sürekli ikisi diyor. Hep Mehdi ve İsa'ya dikkat çekilmesi var. “Nitekim bir gemiye binince”, demek ki bu deniz öyle ıssız bir deniz değil. Gemilerin kaynadığı bir yer. Gene olsa olsa İstanbul oluyor. İki boğazın birleştiği, denizler var ama okyanus tarzında bilmem ne tarzında çok zorlarsan oralarda da boğazlar var ama bak bu boğaz öyle değil. Burada gemilerin olduğu bir boğaz var aslında.
“Gemiye binince bunu, gemiyi deldi”. Bu nedir? Bir sabotaj. Bir patlama gibi, bir yıkma gibi. Öyle görünüyor. “Dedi ki; “içindekilerini batırmak için mi onu deldin?” Adam soruyor mesela. Bu kadar olaylar oluyor. Neden oluyor diyor mesela bu kadar insan ölüyor neden ölüyor hikmeti bir sebebi oluyor Allah katında. “Dedi ki; “içindekilerini batırmak için mi onu deldin”, yani içindeki insanla en kötü ihtimali söylüyor Hz. Musa. Onları öldürmeyi mi kastediyorsun diyor açıkça. Yani cinayete mi teşebbüs ediyorsun diyor.
“Andolsun sen şaşırtıcı bir iş yaptın”. Zaten hep şaşırtıcı onun üslubu da. Şaşırtıcı bir iş yaptı. Bir de yemin ederek söylüyor. “Dedi ki; “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yitirmeyeceğini sana söylemedim mi?” Kesinlikle niye kesinlikle diyor? Çünkü vahiy aldığı için. Hz. Musa'nın bütün konuşmalarını biliyor. Yani itiraz edeceğini biliyor. Bak ısrarla o da aynı şeyi söylüyor. “Beni unuttuğumdan dolayı sorgulama”. Öbür yardımcısı da söylüyor. Dikkat et. Hep unutma, unutma. “Ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma dedi” diyor. Halbuki zorluk çıkarttığı için değil, Allah'ın emri öyle olduğu için yapıyor.
“Böylece ikisi” defalarca ikisiyle geçiyor “yine yola koyuldular, nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü”. Mesela bak orada cinayete teşebbüs var burada da alenen cinayet var öyle görünüyor zahiren. “Musa dedi ki; “bu bir cana karşılık olmaksızın”. Tevrat'a göre hüküm öyle. Cana can, göze göz, dişe diş ya. “Tertemiz bir canım öldürdü”. Bak bir de tertemiz diyor. Halbuki bilemez tertemiz olduğunu ama yaşı biraz küçük olduğu için hükmünün öyle olduğunu düşünüyor. Bilemez tertemiz. Vahiy alması lazım tertemiz olduğunu bilmesi için. Çünkü tertemiz olmadığını söylüyoruz zaten. Hızır (a.s) söylüyor, vahiy ile söylüyor.
“Tertemiz bir canımı öldürürdün. Andolsun kötü bir iş yaptın” diyor yemin ederek söylüyor, baya emin halbuki hiçbir işe karışmayacağına dair söz vermiş ama net hükümden kötü bir iş yaptın, cinayet işledin diyor. Katil oldun diyor. “Dedi ki; “gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?” İşte insanların bilemeyeceği derin bir yapılanma var dünyada. Bunu insanlar çözemez. Yani gören müthiş bir zulüm olduğunu düşünür. Halbuki mutlaka olması gereken bir şey oluyor. Yani o olaylar olmasa ne Mehdiyet oluyor ne İsa Mesih'in inişi oluyor. Ne veli kullar ortaya çıkar, ne imtihan olur. Hiçbir şey olmaz. Olması gerekiyor ama tabii buna düz akılla takat yetmez. Bir ihtimal Hurufu Mukataanın içindeki sırlarla açıklanabilir insanlara.
“Bundan sonra sana bir şey soracak olursam artık benimle arkadaşlık etme” diyor. Yani arkadaşlığımız bitsin diyor. “Benden yana bir özre ulaşmış olursun”. Yani ben kabul edeceğim artık diyor. “Böylece ikisi yola koyuldu”. Bak şimdi o genç gidiyor ama yine iki. Bir türlü üç olmuyor. O genci bırakıyor. O gencin işte İstanbul'da olduğu söylenir. Mezarının burada olduğu söylenir biliyorsunuz. İsmi ne? Yuşa. Yakınlarda mı? Onu orada bırakması da çok manidar. Tek bırakıyor. Yani normalde olmaması lazım. Ledin ilminin bir gereği olarak tek bırakıyor onu. Sadece onu kabul ediyor Hızır. Yani sırrı sadece ona vereceği için çünkü üçüncü bir kişiye o sırrı veremez. Yetkisi yok. Yani sır verme yetkisi olması lazım. Yani önüne gelen hani etrafında on kişi bile olsa onu alamaz. Kendi karısı çocuğu da olsa alamaz. Yani sadece sırrı verilecek kişi yanına alınabiliyor. Ve teke tek o kadar.
“Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler”. Burada da ruhani varlık olmadıkları anlaşılıyor. Yemek istediler. Yani istediğinde yemek yiyebildiği anlaşılıyor Hızır'ın. Yani melek olmadığı anlaşılıyor. O zaten onu vurgulamak için de Kur'an onu açıklıyor. Kasaba. “Kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı”. Neden oldu da belli değil. Yani bir ihtimal o çocuğun ölümünü duyduysa kasaba halkı dehşete düşmüş olabilirler. Yani rüya gibi bir hayat olmadığı anlaşılıyor. Aktif bir hayat bu. Yani bir rüya görüyor değiller. Yani yakaza hali olmadığını da anlıyoruz. Yakazaya da benzemiyor. Çünkü kasaba halkı bilinçli olarak sokmuyor kasabaya. Allahu alemi herhalde kasaba yakınlarında olmuş bu çocuk öldürme olayı. Hemen duyulmuştur. Adamlar da hiçbir şekilde böyle bir şey kabul etmiyorlar. Yani kasabaya sokmak istemiyorlar, tehlikeli görüyorlar. Hızır'ın da heybetli olduğu anlaşılıyor. Yoksa halk onları normalde tutuklayabilir, hapse atabilir ama güç yetecek gibi olmadığı anlaşılıyor. Yani bir kasaba dolusu insanın güç yetiremeyeceği durumda olduğu anlaşılıyor.
“Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı. Onda o kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular”. Yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar. Mescidi Aksa'daki duvar. Ona işaret ediyor. “Hemen onu inşa etti”. Burada da duvarcı ustası olduğunu vurgulamak için. Yani çok açık ve net olarak duvarcı ustası. Yani inkar edecek bir yön yok. Hızır, duvarcı ustası, üstat. Ve bak hemen onu inşa etti diyor. Olağanüstü bir bilgiye sahip. Yani alışılmışın dışında bir bilgiye sahip. “Musa dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşı bir ücret alabilirdin”. Kasaba halkına. Ama kasaba halkı zaten kaçınıyor. Bir de adamların anlaşması falan da yok. “Hızır dedi ki; “işte bu olay benimle senin aranda ayrılma zamanımız”. Yani zamanı geliyor çünkü kendisi de söylemiş oluyor artık tamam.
“Sana üzerinde sabır göstermeye güç getirmeyeceğim bir yorumu haber vereceğim”. Demek ki bu sistemin insanlarının yaptıklarına normal bir insan tahammül etmesi mümkün değil. Ben bu sırla ilgili bu konuları anlatıyorum. Bazı gelenekçiler kendi fikirleri gibi benim anlattıklarımı anlatıyorlar. Yani acayip ferahlardı yani böyle. En ufak yani yüzlerinde bir ifade değişikliği olmuyor. Gayet sakin. Benim görüşüme göre böyle değil anlatıyorlar. Ne anlatırsam aynısını. Bazı tipler yazılarımı olduğu gibi alıyorlar. Beğendiniz mi yazımı diye? bir de soruyor millete. Ya ben bu ferahlığa hayret ediyorum. Konuşmana bakın Facebook'ta rezalet. Üslup falan arkadaşlar konuşuyor. Ne ayak ya bilmem ne falan böyle. İşte sıkıntı yok falan. Sonra benim yazımı almış. Beğendin mi diyor yazımı ya beğendik. Beğendik de yani senin yazın değil.
“Dedi ki; “işte bu benimle senin aramızda ayrılma zamanımız”, ayrılma zamanı o belirli Allah katında. “Sana üzerine sabır göstermeye güç yetiremeyeceğim bir yorumu haber vereceğim”. Yani hakikaten bu taifenin faaliyetlerini gören, yani hep harama girdiğini düşünür. Kitle katliamları gibi görünür. Yıkılan binalar görülür. Peş peşe faili meçhuller görülür. Anlaşılacak gibi değil. Bir insanın kavrayıp anlayabileceği gibi değil. “Gemi denizde çalışan yoksullarındı”. Gemi Kur'an'da hep geçer. Nuh'un gemisi. Diğer gemiler. “Gemi denize çalışan yoksullarındı. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Bak despot bir devlet adamından da bahsediyor, despot devlet adamları Ahir zamanda. Baskıcı rejimleri de işaret var.
“Onu kusurlu yapma”, “gemi denizde çalışan yoksullarında onu kusurlu yapmak istedim. Bu ilmi ledündür işte bu batın ilmi, bunu Hz. İbrahim de uyguluyor. Putperestler yanına geliyor, “ben hastayım” diyor bu ilmi ledündür adamların hepsi kaçıyor bir hasta falan değil. Ledün ilmi mesela Mehdi'de de vardır ledün ilmi yani perdeler. “Çocuğa gelince, anne ve babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunluluğu kullanmasından endişelenip korktuk”. Şüphe üzerine adam öldürüyor yani pislik yapacağını düşündüğü, İslam'a zarar vereceğini düşündüğü insanları faili meçhul de öldürüyor Hızır (a.s).
“Böylece onlar da Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı”. Bak temiz, bir kere temiz ve merhametli. Temiz ve merhametli. “Temiz, merhametli ve daha yakın olanını vermesini diledik”. 81. ayet. Bu alenen Mehdiyet’i işaret ediyor. Öbürü de Deccaliyeti işaret ediyor. Biri ölüyor, biri başarılı oluyor. “Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu”. Bu iki öksüz çocuk, bak öksüz. Mehdi öksüz olduğu hadiste sahip. İsa Mesih'in öksüz olduğu zaten Kur'an'da ayetiyle belli. “Altında onlara ait bir define vardı”, demek ki, o Hz. Süleyman'ın mescidinin kalıntılarının altında çok önemli şeyler var. Şu an İsrail onu arıyor tünel açıyor Müslümanları müsaade etmiyor. Özellikle Mescid-i Aksa'nın altını aramak istiyorlar. Mescid-i Aksa'yı yıkması tehlikesinden dolayı müsaade etmiyorlar biliyorsunuz.
“Rableri diledi ki onlar ergenlik çağına erişsinler ve kendi defineleri çıkartsınlar. Bu Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben kendi işim, özel görüşüm olarak yapmadım”. Nasıl yapmış? Vahiy ile yaptım diyor. Peygamber mi değil, kul, bak kula vahiy alıyor. Aynı peygamber gibi kul vahiy alıyor. Bu önemli bir bilgi. “İşte senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu”. Onun öğretmeni konumunda.
Sayın Adnan Oktar'ın 18 Ocak 2013 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamaları.
ADNAN OKTAR: Kehf Suresi, 60. ayet; Merve Hocam buyurun.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: Kovulmuş şeytandan Allah’ım Sana sığınırım; Kehf Suresi, 60: “Hani Musa genç yardımcısına demişti: ‘İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim.’”
ADNAN OKTAR: Bu metafizik ortamdaki bir yolculuk. Bu herhangi bir yolculuk değil. Zamanın dışına çıkılarak yapılan bir yolculuk. Bir kere Hz. Hızır (a.s)’la beraberler. Hz. Hızır (a.s) ayrı bir şeriata tabi. Gittikleri yerler, gördükleri yerler hep zamanın dışına çıkarak gittikleri yerler. Bu Hz. Musa (a.s)’da olan özel bir hal, mucize olan bir hal. Genç yardımcısıyla iki denizin birleştiği yere gidiyorlar. Neresi? İstanbul. Kim acaba genç yardımcısı? Bir de ona bakmak lazım. Sor kardeşlerime, kim olduğunu tahmin ediyorlar? Zamanın dışına çıkarak İstanbul’da o genç yardımcısıyla nereye gitmişler; sor bakalım bilecekler mi, tahmin edecekler mi? Kuran neye işaret ediyor, kime işaret ediyor? İkinci ayeti oku?
MERVE BÜYÜKBAYRAK: Kehf Suresi, 61: “Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.”
DİDEM ÜRER: İlk cevap geldi; Hz. Mehdi (a.s).
ADNAN OKTAR: Allahualem, Allahualem. Çünkü zamanda yolculuk yapıyor. Hz. Musa (a.s) hep Allah’a yalvarmıştır; “Ya Rabbi beni Mehdi yap” diye. Bir daha oku.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler;”
ADNAN OKTAR: 2-2. İkisi, iki denizin birleştiği yere. Onu Kuran’da kasten söylüyor Cenab-ı Allah. İkisi, iki denizin birleştiği yere. İki denizin birleştiği yer İstanbul. İki, iki. Balık; balık çağı bitiyor, kova çağı başlıyor. Balıktan sonra kova çağı var. Evet, dinliyorum.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “(Balık) denizde bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu.”
ADNAN OKTAR: Onu daha önce de söylemiştik. “Onu daha sonra söyleyeceğim” dedim. Biraz daha zamanı var, onu söyleyeceğiz. Devam edelim.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “(Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: ‘Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk.’”
ADNAN OKTAR: Bu metafizik bir yolculuk. “Gerçekten yorulduk” diyor. “Yemeğimizi getir.”
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “(Genç-yardımcısı) Dedi ki: ‘Gördün mü, kayaya sığındığımızda, balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.’”
ADNAN OKTAR: “Kayaya sığındığımızda;” kayanın olduğu yerde evi var, oraya sığınıyor. Sığınmak ne demek? Orada yaşamak demek. Denizin kenarında kayalık bir yerde sığındığı bir yer var.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “(Musa) Dedi ki: ‘Bizim de aradığımız buydu.’ Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler.”
ADNAN OKTAR: İkisi de izleri üzerinde zamanda geriye doğru gidiyorlar.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.”
ADNAN OKTAR: Sen ona ister Abdulhay de, ister Abdulrezzak de, Hz. Hızır (a.s) de ama Peygamberimiz (s.a.v)’in ona verdiği isim ‘Hızır’. Ama tabii ki çok ismi vardır, birkaç ismi vardır. Mesela Tevrat’ta da ismi daha değişik, Hıristiyanlıkta da ismi daha değişik. Halk arasında da Hıdır da diyorlar, Hızır da diyorlar. Ama o şahıs, oradaki kişi. Yani batın ilminin sultanı, ilmi ledünün sultanı. Hz. Mehdi (a.s)’a baktığımızda ilmi ledünün Hz. Mehdi (a.s)’da hakim olduğunu görüyoruz. Adam niye itiraz ediyor, İstanbul’daki büyük alim? Hz. Musa (a.s) nasıl itiraz ediyor? Haşa, Hz. Musa'ya tabii kıyaslanmaz. Hz. Musa orada onu anlayamıyor. İstanbul'daki alim de hasta olduğu için anlayamıyor. Ondaki ilmi, ondaki derinliği anlayamıyor. Anlayamadığı için itiraz etmiş oluyor. Demek ki, ledün ilmiyle hareket ediyor Mehdi.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa ona dedi ki doğru yol olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?”
ADNAN OKTAR: Rüşt. Doğru yol. Kur'an. Allah'ın kitabı. O devirde Tevrat. Ama Allah doğruyu ondan öğreneceksin diyor Cenab-ı Allah. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Dedi ki, gerçekten sen benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin”.
ADNAN OKTAR: Mehdi ile birlikte olma sabrına insanlar güç yetirebilir mi? Güç yetiremiyorlar. Kaç kişi güç yetirebiliyor? Mehdi'nin belki binlerce talebesi oluyor ama 313 kişi güç yetirebiliyor. Başlangıçta 9 kişi güç yetirebiliyor sonra 30 kişi güç yetirebiliyor. Çünkü anormal görüyorlar Mehdi'nin yaptıkları, hayatını da anormal görüyorlar, yaptıklarını da konuşmalarını da anormal görüyorlar ve zor ve tehlikeli görüyorlar. Çok çetin, tehlikeli ve riskli görüyorlar. O yüzden uzak duruyorlar. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Böyleyken özünü kavramaya kuşatıcı olmadığın şeye nasıl sabredebilirsin?”
ADNAN OKTAR: Ha özü ayrı demek ki zahiri ayrı. Özü derinlere doğru gidiyor. Özünü kavrayamayan insan bu sahtedir, bakar, duruma göre karar verir. Yüzeyseldir insanlar. Ama Mehdi'deki konum derinliğe dayalı olduğu için yüzeysel bakanlar batıyorlar. Ancak derin bakan, kalp gözüyle bakan görebiliyor. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa, inşaAllah beni sabreden biri olarak bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim dedi”.
ADNAN OKTAR: Demek ki sabır başarının başı. Başarının anahtarı sabır. Demek ki Mehdi talebelerinde en çok ne görülecek? Sabır görülecek. En hayati. Sabır, metanet. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Dedi ki; “eğer bana uyacak olursan hiçbir şey hakkında bana soru sorma. Ben sana öğütle anlatıp söz edinceye kadar”.
ADNAN OKTAR: Gerekirse anlatır. Anlatmıyorsa tevekkül edip hüsnü zannetmek. Mehdi'ye hüsnü zannetmek esastır. Hüsnü zannedemiyorsan batarsın. İsa Mesih'te de öyledir. Yani hüsnü zannedemeyen batar. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince o bunu gemiyi deliverdi”.
ADNAN OKTAR: Bak mesela gemiyi delmek. Mehdi demek ki öyle bir olaylar olacak ki çok tehlikeli görülecek. Gemiyi del demek ki bu felaket demektir, suç. Demek ki, Mehdi'nin çevresinde bulunan insanlar büyük suçlarla itham edilecekler. Sanki büyük suç işliyor olmuş gibi görünüyor. Gemi delmek ne demek? Terör demektir. Dışarı bakışa göre. Değil mi? Yani bayağı tehlikeli bir şey demek. Onun yanına kim yanaşır öyle bir durumda? Yanaşmaz kimse. Birçok kimse yanaşmaz. Gemiyi delen bir insan yanına yanaşır mı bir insan? Çok tehlikeli. Ama yaptığı batında hak. Doğru. Gemi. Demek ki denizin kenarında. Demek ki öyle herhangi bir deniz de değil. Şehrin içinde bir deniz. Geminin hareketli olması için, gemilerle iç içe olması için, boğaz üzerinde olan bir şehir olması gerekiyor. Dünyada da Boğaz üstünde olan tek şehir İstanbul'dur. Başka yoktur. İki denizin birleştiği Boğaz üzerinde olan şehir sadece İstanbul'dur. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa dedi ki; “içindekileri batırmak için mi onu deldin? Andolsun sen şaşırtıcı bir iş yaptın”.
ADNAN OKTAR: Bak suçlama. “Şaşırtıcı bir iş yaptın”. Mehdi'ye ne diyecekler? Sen çok şaşırtıcı bu iş. Yanlış yaptın diyecekler. Sen insanlar ümmeti mahvetmek için mi geldin? İnsanları batırmak için mi faaliyet yapıyorsun diyecekler. Ne diyor Hz. Musa? “İçindekilerini batırmak için mi geldin?” Yani bu adamları öldürmeye mi geldin diyor. Batırmaya mı geldin? Yani mahvetmeye mi geldin diyor. Yani koyduğu teşhis bu. Yanlış. Ama kaderi öyle. Ulü'l-Azm bir peygamberdir Hz. Musa. Fakat Allah kaderini öyle yaratmış. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Dedi ki; “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?”
ADNAN OKTAR: O kadar zor ki yani Mehdi'ye talebe olmak. Kur'an ona işaret ediyor. Bak defalarca vuruluyor. Adam diyor ki, “yok ben sabrederim ya” diyor. Edemez. “Yok ederim” diyor edemez. Yok ederim diyor yine edemez. Çok zor. Harikulade bir irade, harikulade bir sabır, fevkalade bir metanet, hüsnü zan ve derin iman gereği. Onun dışında yapamazsın. Öyle olsa milyonlarca talebesi olur Mehdi'nin. Niye 313 tane olsun? Peygamberimiz diyor, 313 tane olacak diyor. Ehli Bedir'in sayısı kadar diyor. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa, beni unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma dedi”.
ADNAN OKTAR: Unutma, Ahir zamanın bir özelliğidir. Mehdi devrinde unutkanlık yayılacak diyor. Hadislerde var. Ahir zamana mahsus bir şeydir. Hz. Musa peygamber olduğu için yalan söylemez. Unutmuş, boş bulunmuş belli. Kibir yapmaz yani. Unuttuğumdan dolayı bana zorluk çıkartma diyor. Üslup da çok samimi. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Böylece ikisi yine yola koyuldular. Nitekim bir çocuk”.
ADNAN OKTAR: Bak hep ikisi, hep ikisi. Hep iki, iki, iki, iki. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Nitekim bir çocukla karşılaştılar. O hemen tutup onu öldürdü.”
ADNAN OKTAR: Bakın görüyor musun? Dehşet ortamı gibi. Gemi batırıyor. Adam öldürüyor gibi görünüyor. Yani çok tehlikeli bir insan görünümünde. Haşa. Mehdi'ye de verilecek profil bu tarzda olacaktır işte. Acayip tehlikeli gösterecek insanlara. Hem dini mahveden, hem şeriata muhalif, hem çok tehlikeli gibi gösterilecek. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa dedi ki; “bir cana karşılık olmaksızın tertemiz bir canı mı öldürdün?”
ADNAN OKTAR: O şeriata göre hareket ediyor. Tevrat'ta öyle. Cana can vardır. Öyle bir şey yok bu arada. Tek yanlı bir kara vermiş oluyor. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Andolsun sen kötü bir iş yaptın”.
ADNAN OKTAR: O devirde Hızır'ın faaliyetlerinden bir faaliyet bu. Hızır anlıyoruz ki gerekirse bina da yıkacak. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Dedi ki; “gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yitiremeyeceğini sana söylemedin mi?”
ADNAN OKTAR: Yeniden hatırlatıyor. Yani o sabrın ne kadar hayati bir konu olduğunu, müminler için ne kadar hayati olduğunu Allah vurguluyor. Hep sabır olmadığında insanlar sapıdır. Mesela bayağı uzun yıllar namaz kılıyor sabredemiyor bırakır. Müslüman olarak gayret ediyor, sabredemez, bırakır. Durur durur durur sabreder, gider adam öldürür, Allah esirgesin. Sabredemez, çirkin bir söz söyler. Halbuki sabır kullansa tamamen kurtulacak, hayatı çok güzel olacak. Sabır kilit. Kur'an'da hep Allah sabrı över. Sabır Mehdi'nin en önemli özelliklerindendir ve talebelerinin de en önemli özelliklerindendir sabır. Sabredemediği için birçok kişi hıyanet edecektir Mehdi'ye. Sabreden kalıyor yanında. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa bundan sonra sana bir şey soracak olursam artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun dedi.”
ADNAN OKTAR: Musa tabi artık defalarca olduğu için o da nezaketli. Tamam diyor. Bunu sonra eğer yaparsam bitti diyor bir daha. Benim bir iddiam olmayacak diyor. Ona Allah söyletiyor onu tabi vahyediyor. Çünkü öbür türlü mağdur gibi hissedecek kendini. Ama kendi artık söz verdiği için orada. Yapacak bir şey yok onun için. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Yine böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı.”
ADNAN OKTAR: Hızır ister yemek yer isterse yemez. Öyledir özellikle. Kasaba halkı onları konuklamaktan kaçınıyor. Mehdi'yi de insanlar öyle yabancılayacaklar. Kur'an ona işaret ediyor. Yani bir yerde olduğunda insanlar ona kuşkuyla bak. Kasaba halkı onlara kuşkuyla bakıyor. Mehdi'ye de insanlar kuşkuyla bakacak. Kur'an ona işaret ediyor. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. Hemen onu inşa etti”.
ADNAN OKTAR: Allah Allah. Duvarcı ustası. Duvarcı ustası hem de has duvarcı ustasıdır. Ve bütün masonların da piridir. Masonluk oraya dayanıyor. Hz. Hızır'dan örnek alarak o dergahı kurdular. Yıkılmak üzere olan duvar. Demek ki, Mehdi Hz. Süleyman'ın o yıkılan duvarını inşa edecek, Süleyman'ın mabedini yeninden kuracak, bir ona inşa ediyor. İki Masonluğa hükmedecek. Masonların beklediği Adonay'ın, Adon'un o devirde tahakkuk edeceğini görüyoruz. Bak yıllardan beri Masonlar Adonay'da diyorlar, Efendimiz'de diyorlar. Adon, Efendi yani Seyit. Aynısıdır. Seyit derler. Masonların kullandığı Adon kelimesinin karşılığı bizim kullandığımız Seyit'tir. Arapçası. Tabii. Efendi anlamına gelir. Adonay'da Efendimiz. Evet. Devam edelim.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa dedi ki; “Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdim.”
ADNAN OKTAR: Tevrat'ta Adon'a değil Allah'a da öyle hitap ederler. Adanay Efendimiz de hitap ederler. Ama insan içinde kullanılabilen bir söz. Efendimiz. Bir daha oku ayeti.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Yine böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler. Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı. Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. Hemen onu inşa etti. Musa dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin”.
ADNAN OKTAR: Bak inşası çok süratli. Mehdi de hadislerde var. Dünyanın inşasını İslam alemindeki inşayı ve mimariyi insanların 20 yılda yaptığını bir günde yapacak diyor Mehdi. Çok süratli olacak diyor Peygamberimiz. Müthiş bir sürat. Kısa sürede binalar inşa edecek. Kısa sürede muazzam bir mimari meydana girecek. Adonay da, Adon da öyle ustadır. Mimardır o da. İnşaAllah. Hadislerden bunu anlıyoruz. O kadar bina yapacak olması. O kadar estetikten anlıyor olması. Yıkılan binaları tamir etmesi, Hz. Süleyman'ın mescidini yeniden yapması, onun da üstat olduğunu gösteriyor. İnşaAllah. Ah canımın içi heyecandan bayılacak. Dünyalar tatlısı. MaşaAllah. Evet. Ayeti bir daha oku.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Yine böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler”.
ADNAN OKTAR: Bir kasaba. Kasaba. Peygamberimiz ne diyor? “Kara köyünden çıkacak” diyor. O devirde daha kasaba. O devirde daha şehir olmamış. Kasaba. Tarih içerisinde yolculuk ediyorlar çünkü. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı Onda yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. Hemen onu inşa etti. Musa dedi ki eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.”
ADNAN OKTAR: Mehdi Allah rızası için hizmet edecek. Hiçbir şekilde hizmetine karşılık ne bir çıkar sağlayacak ne bir para alacak. Peygamberler de öyledir biliyorsunuz. Hiçbir şekilde çıkar sağlamazlar. Ayette uzun uzun Kur'an'da peygamberlerin vasfı olarak tekrar tekrar vurgulanır. “O sizden bir çıkar istemiyor”. Ücretsiz size “İslam'ı tebliğ eden, Kur'an'ı tebliğ eden peygambere uyun” diye geçer ayetlerde. Eğer orada üşüyorsan buraya geç. Gel gel. Rahatsın tamam. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Dedi ki; “işte bu benimle senin aranda ayrılma zamanımız. Sana üzerinde sabır göstermeye güç getiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim”.
ADNAN OKTAR: Sırları sonra açıklıyor. Başlangıçta açıklamıyor. Zamanı geldiğinde kendisi karar verip açıklıyor sırrı. Kaçıncı ayet 78. Şimdi 79'a gelelim.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: İnşaAllah. “Gemi denizde çalışan yoksullarındı. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”.
ADNAN OKTAR: Bak. Bir tarafta bir şehir var ama karşı tarafta da bir şehir daha var. İstanbul. Bu tarafta. Karşısında gayrimüslim olan insan var. Mesela Yunanistan var. Evet. O ayeti bir daha okuyalım.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Gemi denizde çalışan yoksullarındı”.
ADNAN OKTAR: Gemi denizde çalışan yoksullarındı. Demek ki orada gemiler her yerde. Yoksullar var, insanlar var. Ama o devir yoksulların olduğu bir devir. Mehdi'nin geldiği devirde insanlar yoksul olacak mı? Olacak. İstanbul'da da bol miktarda gemi var mı? Deniz kenarında çalışan çok fazla insan var mı? Var. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”.
ADNAN OKTAR: İşte Hızır'ın yöntemi, İlmi-Ledün'ün yöntemi. Demek ki bir şey ele geçirilecekse zayıf göstertilmesi gerekir. Allah da mesela Mehdi'yi zayıf göstermiştir. Ki ele geçirilmez. Mesela dine uygun olmayan bir insan gibi göstertir. Eğlenceye düşkün bir insan gibi göstertir, şeriatla bağlantısı olmayan bir insan gibi göstertir, bilgisiz bir insan gibi göstertir veyahut karşı taraf o şekilde göstertir veya birisi der ki, “mehdi gelmeyecekler” biri der ki, “şahsı manevidir” der biri “geldi gömdük” der. Önü sonu yok. Demek ki, perdelenecek Mehdi. İnşaAllah. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: Çocuğa gelince anne ve babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip korktuk”.
ADNAN OKTAR: Bir olay olmadan önce daha ilk başlangıcında tedbir alınmasıyla ilgili Kur'an'ın işareti. Mesela bir fitne belli. Arkasından ne geleceği, nasıl sistemin batacağı, neler olacağı başından belli oluyorsa ta en başından, hanı derler ya, yılanın başı küçükken ezilmeli diye, en başından tedbir alınmasının önemine Kur'an dikkat çekiyor. Ama orada tabii tamamen vahye dayalı olarak hareket ediyor Hz. Hızır. Yani kendi kanatıyla hareket edemiyor. Zaten söylüyor sonra. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Böylece onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik”.
ADNAN OKTAR: Kur'an'da çok fazla Mehdi'ye işaret vardır. Konudan konuya geçer, sürekli Mehdi'ye dikkat çekilir. Mesela Zülkarneyn kıssasına geçer yine Mehdi'ye anlatır. Hızır kıssasında yine Mehdi'ye anlatır. Kehf kıssasında yine anlatır. Kehf suresi baştan sona Mehdiyet'in ismi sürekli değişerek hikaye hep anlatılır. Önce Ashab-ı Kehf olarak mesela Kehf diye Mehdi'ye anlatılır. Mehdi ve talebeleri. Ondan sonra Hızır'la Mehdi'nin yanındaki bağlantı anlatılır. Hızır'ın Mehdi'yle görüştüğünü anlıyoruz. Hz. Musa'nın Mehdi'yle görüştüğünü anlıyoruz. Ki zaten burada da biliyorsunuz Hz. Hızır'ın makamı var. İnşaAllah. İstanbul'da. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu. Altında onlara ait bir define vardı”.
ADNAN OKTAR: İki öksüz çocuk. Her ikisi de öksüz. Kim? Hz. Mehdi ile Hz. İsa. Hz. Musa. Defineler Hz. Süleyman'ın sandığı. MaşaAllah. Ve bütün kutsal emanetler. Hepsinin ortaya çıkacağına Kur'an'ın açıkça işaret ettiği bir ayet. Define bak. Defineyi çıkaracaklar diyor. Başka bir ayette de zaten Hz. Süleyman'ın sandığından bahsediyor. Tabutu sekine. Ve onu melekler korur diyor. Allah muhafaza altında olduğunu söylüyor. Allah koruyor diyor. Kaybolmadı. Melekler koruyor demek ne demek? Çünkü Kur'an söylemese kayboldu diyebilirdik. Ama Allah ne diyor? Kaybolmadı diyor. Sağlam bilgi veriyor Cenab-ı Allah. Şu an onu melekler koruyor diyor. Duruyor diyor sandık. O yüzden sandık aranacak. Allah garanti vermiş. Duruyor diyor. Ayette de defineyi bulacaksınız diyor. Onlara ait define. Kim? Hz. İsa ve Hz. Mehdi'ye ait. Kutsal sandık ve diğer kutsal emanetler. Evet.
MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Babaları salih biriydi”.
ADNAN OKTAR: Bu Hz. İbrahim'e işaret. İnşaAllah.
Adnan Oktar'ın 13 Aralık 2009 tarihli Kanal 35 ve TV Kayseri röportajından
ADNAN OKTAR: Bakın Kehf Suresini açtım. Kehf Suresi çok kapsamlı olarak Hz. Mehdi’den bahseder demiştim. Bakın diyor ki, Kehf Suresi 61, “Böylece, ikisi” Hz. Musa ile genç yardımcısı, ama ahir zamana bakan yönüyle Hz. İsa ve Hz. Mehdi, “İki denizin birleştiği yere ulaşınca”, iki deniz nerede birleşiyor? İstanbul’da birleşiyor, değil mi? Ebcedi kaç? 1984, Mehdi’nin ilk yılları, ilk çıkış yılları. Daha talebelerinin sayısının çok az olduğu yıla işaret ediyor. Zaten “ikisi” diyor burada da inşaAllah. “Derken, katımızdan”, 65. ayette, “kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Bakın, derken diyor. “Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz”, Allah veriyor ilimi, kendi değil. Ben öğrendim, ben alimim demiyor. “Kullarımızdan bir kulu buldular.” Ahir zamanda bu tabii Hızır’a bakmakla beraber, ahir zamana bakan yönüyle Mehdi’ye bakıyor. Çünkü bakın, “Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz “, Mehdi’ye rahmet verilmiştir. “ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz” , özel ilim verildiği hadislerde belirtiliyor, Mehdi’ye. Yani, Allah onu bir gecede ıslah eder diyor. Özel ilimlerle donatılacağı belirtiliyor.
ADNAN OKTAR: ”Kullarımızdan bir kulu buldular”, ebcedi 2010 yılını veriyor. Yani ayetin tamamı, 65, baksınlar, tam 2010 yılı. MaşaAllah. Gerçekten bir bakın yine Kehf Suresi’nde, “Gerçekten biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” Ebcedi kaç biliyor musunuz? 2017. Açıp baksınlar, yani harf bilenler, bakın “Gerçekten biz ona”, yani Mehdi’ye bakıyor bu inşaAllah, “yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” Zülkarneyn’den bahseden ayet, Mehdi’ye bakıyor aynı zamanda, ebcedi de 2017’dir. Bakın, “Dedi ki: Rabbim beni kendisine sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç ve imkan daha hayırlıdır. Madem öyle, bana güçde yardım edin de sizinle onlar arasına sapasağlam bir engel kılayım.” Yani bana insan yardımında bulunun, destekçi olun, faaliyetlerime devam edeyim diyor. 1987 yılını veriyor. Miladi 1987, ebcedi. Yine Mehdi’ye bakıyor. İnşaAllah. Tam ahir zamana bakıyor, tabii. Yani doludur Kehf Suresi böyle. Çok harikadır yani, inşaAllah.
SUNUCU: Evet, o zaman olayları anlatmakla birlikte Hocam hep Mehdi’ye bakan ayetler aynı zamanda.
ADNAN OKTAR: Tabii, yani tabii asıl anlamı o devre bakıyor, o şeye. Ama ikinci anlamı Mehdi’ye baktığını anlıyoruz. Yani ebcedlerinin ve verdiği tarihler de nettir yani hepsinde. Tek tarih veriyor, hep ahir zamanı veriyor.
Sayın Adnan Oktar’ın 10 Nisan 2015 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unuttular; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.” (Kehf Suresi, 61) Ama bir ülkenin yıkılması kararı var öncesinde. Bir toplantı yapılmadan olmuyor. O devrin mebusanı, manevi mebusanının olduğu bir toplantı oluyor. Hz. Hızır (a.s)’ın katıldığı bir toplantı, ondan sonra yıkım kararı veriliyor. “Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca” iki, iki, ebcedi de; 1984 tarihini veriyor, “balıklarını unuttular” Balıklarını niye unutuyorlar?
ENDER DABAN: “Balık çağı bitiyor, yeni bir çağa geçiyor” diye söylemiştiniz Hocam daha önce.
ADNAN OKTAR: Birincisi o. Denizde bir akıntıya doğru niye gidiyor balık? Bilen var mı? Yani balık normal de gider. Herhangi bir yöne doğru gider. Ama bir akıntıya doğru gidiyor. Bir menfez buluyor. “Kendi yolunu tuttu” diyor. Kendi özel yolunu tutuyor. Bu nasıl bir balık Tarkan sence? Değişik bir şey değil mi?
TARKAN YAVAŞ: Evet.
ADNAN OKTAR: “(Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki:” Bak, sürekli “genç yardımcı” diye geçiyor. "Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk." (Kehf Suresi, 62) “(Genç-yardımcısı) Dedi ki: "Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum.” Bu hangi kaya biliyor musunuz? “Kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.” (Kehf Suresi, 63) Yani bir balığın denizde yolunu tutması normal. Ama “şaşılacak bir tarzda” diyor “denizde yolunu tuttu” diyor. Garip bir balık yani.
“(Musa) Dedi ki: "Bizim de aradığımız buydu." Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler.” (Kehf Suresi, 64) Yani geldikleri yere, geri gidiyorlar. “Bizim de aradığımız buydu.” “İşaret bekliyordum ben” diyor zaten. O anlam çıkmıyor mu? Bizimde aradığımız buydu diyor. O balığı zaten yiyemezler onlar, isteseler de yiyemezler. O balık değil çünkü. Balığa benziyor ama balık değil. Yani bayağı korkarlar, o birden bir şekil alsaydı. Allah korumuş.
“Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz” ledün ilmi, ilmi batın öğrettiğimiz “kullarımızdan bir kulu buldular.” (Kehf Suresi, 65) Hz. Hızır (a.s) karşılaşma yerine benim gördüğüm balık şeklinde geri dönüyor. Balık şeklinde de yanlarında gezmiş. Haberleri yok onların. Hz. Musa da yiyeceğini düşünüyor. Yiyemez o balığı, öyle o tarz bir balık değil. “Şaşılacak tarzda” diyor zaten. Yani bütün hareketleri balığın acayip zaten. Ve olay yerine dönüyor balık zaten. Yani toplanacağı yere gidiyor balık. Başka ne şekil alır? Masa şeklini alabilir. Başka? Güzel bir insan şeklinde görülebilir. Çeşitli.
“Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” (Kehf Suresi, 66) Hz. Hızır (a.s) “Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.” (Kehf Suresi, 67) Bunu söylediği? Ulul-azım bir peygambere söylüyor. Balık şeklinde geliyor. İnsan şekli alıyor. Sonra da böyle konuşuyor. Ama geldiklerinde tabi onu balık olarak görmüyorlar. İnsan olarak. Ama o Musa daha önce de bilgili, biz diyor zaten bu işareti bekliyorduk diyor. Bizim beklediğimiz de buydu diyor.
“Böyleyken özünü kavramaya kuşatıcı olmadığı şeyi nasıl sabredebilirsin”, yani insanlar da bu vardır hep anlamaz itiraz eder, anlamaz itiraz eder. “Musa inşaAllah beni sabreden biri olarak bulacaksın”, bak inşaAllah diyor. “Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim”, istisnasız. “Dedi ki; “eğer bana uyacak olursan hiçbir şey hakkında bana soru sorma” ama hiçbir şey hakkında. Ben sana öğütle anlatıp söz edinceye kadar sormayacaksın. “Böylece ikisi yola koyuldu”. Genci bırakıyorlar. Onu İstanbul'da bırakmışlar. Vahiy ile hareket ediyor. “Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye bindiklerinde o Hızır gemiyi yaralıyor”. Kırıyor tahtalarını. Deliyor.
“Musa dedi ki; “içindekilerini batırmak için mi onu deldin?” Bismillah yani. Daha ilk aşama. “Andolsun sen şaşırtıcı bir iş yaptın” diyor. “Dedi ki; “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetirmeyeceğini sana söylemedim mi?” Hazır (a.s). “Beni unuttuğumdan dolayı sorgulama. Ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma dedi” ve tamam diyor Hızır (a.s) ama vahiy ile bildirilmiş yani ne konuşacağını ne itiraz edeceğini nereden cevap edeceğini biliyor Hızır yani Hz. Musa bu bilgiye sahip değil. Ama Hızır biliyor. Yani dayanamayacağını, itiraz edeceğini hepsini biliyor.
“Böylece ikisi yine yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar. O hemen tutup o çocuğu öldürdü” Hızır. “Dedi ki; “bir cana karşılık olmaksızın tertemiz bir canımı öldürdüm. Andolsun sen kötü bir iş yaptın”. Harama girdin diyor. “Dedi ki; “gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye”, bak “kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?” Kesinlikle. Bu kesinlik nerden kaynaklanıyor mu? Vahiyden kaynaklanıyor. Allah diyor yani o kesinlikle sabredemeyecek diyor. Söylüyor. Musa için. Ben söylememiş miydim sana diyor.
“Musa bundan sonra sana bir şey soracak olursam artık benimle arkadaşlık etme”. Sağlama alıyor, halbuki bu da vahiyle ona bindirilmiş bir durum 3 sorun dışında 3 iddianım dışında yok. “Benden yana bir özre ulaşmış olursun dedi”.
77. Ayet. “Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler. Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı”. Her Mehdi topluluğunun özelliğidir. Kendi vatanlarında rahat edemezler. Her peygambere kendi milleti isyan etmiştir. Dolayısıyla Mehdi'ye de rahat vermeyecekler. Kaderi öyle. Kasabalı onları konuklamaktan kaçındı.
“Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. Hemen onu inşa etti”. Mesela onu ilgilendiren bir şey yok. Duvar, yani yıkık bir duvar olabilir orada. Ama yani onu inşa etmesi gerektiğini vahiy ile bildiği için inşa ediyor. Bayağı da güçlü, kuvvetli. Bir insanın duvarı inşa etmesi öyle kolay iş değildir. Gemiyi delmek de kolay iş değildir. Duvar bulur hemen onu inşa etti. Nasıl? Evet duvar ustası. Masonluk buradan alıyor bu hikmetli konuyu. O dul kadının çocukları da var burada. Dul kesesine de işaret oluyor burada. Demek ki Masonluk da Müslümanların kontrolünde olacak. Bu anlaşılıyor.
“Musa dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşı bir ücret alabilirdin”. Yani ücretsiz durduk yere yaptın diyor duvarı. Bu duvar sıradan bir duvar değil. Habere geziyorlar. Belki Süleyman'ın mabedinin duvarı. O ilk taşı belki o koydu. Orada bir taş var biliyor musun? Süleyman'ın mabedinde. Adamlar daha hala sırrını çıkaramıyor. Kim bunu getirdi bu taşı buraya? Jilet gibi kesilmiş. Araya kağıt bile sokulamıyor. O kadar düzgün. Yani teknik olarak da getirilmesi imkansız. Blok tek bir kaya. Bunu diyorlar kim getirdi acaba buraya? Daha hala onun sırrını çözmeye çalışıyorlar. Bakın internetten göreceksiniz.
“Dedi ki; “işte bu benimle senin aranda ayrılma zamanımız”. Vahiy ile bildirildiği için söylüyorum. Zaman geldi diyor zamanımız. “Sana üzerine sabır göstermeyen güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim”. Yani bu yorumlara bile dayanamazsın diyor. Bak sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim. Yani hikmetlerini sana açıklayacağım neden yaptığımı diyor.
“Gemi denizde çalışan yoksullarındı. Onu kusurlu yapmak istedim çünkü ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Demek ki Cenabı Allah bazen bazı şeyleri zayıf göstertebiliyor. Mesela Hz. İbrahim ne diyor? Ben hastayım diyor. Hasta mı? Değil. Ama adamlar korkup kaçıyorlar Hz. İbrahim'den. Belki deli olduğunu söyledi. Belki ben deliyim, hastayım dedi. Onlar da korkup kaçtı da. Bu ledün ilmidir. Batın ilmidir. Yani bir şeyi zayıf göstertmek onu korumak amacı da yapılabilir. Ayrıca Ahir zamanda yoksulluğun artacağı, zorbaların da olacağına işaret var. Yani dikta yönetimlerinin olacağına işaret ediliyor.
“Çocuğa gelince anne ve babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasına endişe edip korktuk”. Bak kendilerine azgınlık ve inkar zorunu. Demek ki, Hızır bir şahsa bakıp ya bu adam İslam'a, Kur'an'a zarar verecek, İttihat-ı İslam'ın hakimiyetini engelleme yeteneği var diye onun hakkında karar verebiliyor vahiy ile. Ve faili meçhulle öldürür. Hızır'ın özelliğidir. Yani çok fazla cinayetin kökeninde Hz. Hızır vardır. Faili meçhul. Asla da bulunamaz. O kendine göre hüküm verir ve öldürür. Vahiyle. Bak gerekçesi de ne? Azgınlık ve inkar zorunu kullanması ileride. Azgınlık ve inkar. Yani İslam'a zarar vermesinden endişe etmek. Endişe demek şüphe etmek. Yani çok güçlü delille şüphe etmek. O şüpheyi kim söylüyor? Allah söylüyor. O zaman şüphe değil gerçek. Tehlikeli, gerçekten tehlikeli. Ve öldürülmesi gerekiyor. Allah Hızır kanadı ile öldürüyor.
“Böylece onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından daha yakın olanının vermesini diledik”. Cenab-ı Allah çocuğu öldürtüyor ama yerine de daha efendi yani daha efendi, dindar merhametli temiz dine yakın olan birini onlara nasip ediyor Cenab-ı Allah. Yani Hızır mağduriyetle meydana getirmiyor bir şey yaptığında. Yani mesela gemi tahrip ediyor ama adamları kurtarmış oluyor. Çocuğu öldürüyor ama Allah daha hayırlısını o aileye veriyor. “Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu”. Yani dul kadının çocukları, iki tane. Altında onlara ait bir define vardı. İşte bu da Masonların define sandığı var ya şeyde sembolleri ya dul kesesi ona işaret ediyor.
“Babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki onlar ergenlik çağına erişsinler ve kendi definelerine çıkarsınlar”. Define Ergenlik çağına erişmek. Olgunluk. Taş ustalığı. Taşın yontulması, salih insan, iki yetim yani dul bir kadının çocuğu bunlar iki tane. Diyor ki, “bu Rabbinin bir rahmettir”, rahmet olarak yaptı Cenab-ı Allah bunları diyor. “Bunları ben kendi işim özel görüşüm olarak yapmadım”. Yani kendi kanaatim değil hepsini vahiy ile yaptım diyor. “İşte senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu bu diyor”.
“Sana ey Muhammed Zülkarneyn hakkında sorarlar de ki; “size ondan öğüt ve hatırlatma olarak bazı bilgileri vereceğim”. Zülkarneyn doğrudan Mehdi'dir. Mehdi'den bahsediliyor. Bak “size öğüt ve hatırlatma olarak bazı bilgileri vereceğim”, diyor peygamberimiz. Yani Musevilerin sormasının nedeni de onlar da işte Moşiyah'ı bekliyorlar. Aynı konu.