Kehf Suresi, 59-82 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 26 Mart 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Bakın Kehf Suresinde 59. Ayet. “İşte ülkeler”, şeytandan Allah'a sığınırım, “ve onların halkları zulmettikleri zaman”, dinden çıktıkları zaman, materyalist, Darwinist oldukları zaman, Allah'a, Kur'an'a, İslam'a saldırdıkları zaman, haşa, kendilerince öyle zannettiği zaman, iddia edilen Ergenekon örgütü gibi yapılanmalarla Müslümanları kitle halinde katletmeyi düşündükleri zaman, “onları yıkıma uğrattık”. Bütün teşkilatlarının şambala takımını yerle bir ettik anlamına gelir, inşaAllah, bir yönüne.

“Ve yıkımları için”, bu sistemin dağıtılması için “bir buluşma zamanı tespit ettik”. Üçler, yediler, kırklar, Hızır (a.s)'ın toplanma vakti inşaAllah. Hz. Musa balığı nerede kaybediyor?

ALTUĞ BERKER: İki denizin birleştiği yerde.

ADNAN OKTAR: İki denizin birleştiği yerde ama bir kayalık, kayalıkta kaybediyor. Kayalık. Kayalık değil mi? Kayalığa geldiğinde. Mağara kenarı. Evet. Peygamberimize vahiy nerede geldi? Mağarada geldi. Ashab-ı Kehf neredeydi? Mağarada. “Hani Musa genç yardımcısına demişti ki; “iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim”. Mehdi'nin, Hz. İsa (a.s)'ın Hz. Hızır'ın bulunduğu belki meclise gelecek. O toplantıyı görecek belki. Belki davet edildi. “Ya da uzun zamanlar geçireceğim”. Dehir uzun zamanlar. Zaman boyutları. İnşaAllah. “Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca iki denizin birleştiği yere ulaşınca”, Ebcedi 1984. Mehdinin filizlenmeye başladığı devir. 1984. Net. Seksen dört. Bir tane Ebced veriyor, bak bir tarif veriyor. 1984. Yani ikinci, üçüncü bir şey yok. Bir tane.

“Balıklarını unutuverdiler”. Unuttular diyor balıklarını. “Denizde bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu”. Denizin, denizde bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu. Denizde de bir kanal var dikkat edersin. Akıntısı olan bir kanal. “Varmaları gereken yere gelip geçtiklerinde Musa genç yardımcısına dedi ki”, hep gençlerden görüyor musun? Musa'nın yardımcısı hep gençlerdendir. Mehdi'nin yardımcısı hep gençlerdendir. Ashab-ı Kehf gençlerdendir. Bu genç yardımcısı delikanlı daha bu çocuk yaşta. Annesinin babasını bırakıp Hz. Musa'yla yolculuğa çıkıyor. Ailesini terk ederek gelmiştir.

“Yemeğimizi getir bize. Andolsun bu yaptığımız yolculuktan gerçekten yorulduk”. “Genç yardımcısı dedi ki; “gördün mü, Kayaya sığındığımızda”, yani oradaki mağaraya sığındığımızda “balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı”. Demek ki şeytandan mücadele başlamış. Şambala ekibiyle efendim, Agarta'nın ekibi. Değil mi? Mübarek ekibi. Mübarek topluluk Agarta. “Şeytanın başkası bana unutturmadı. O da şaşıracak tarzda kendi yolunu tuttu”. Sonra buna açıklayacağız bu balığın olayının olduğunu inşaAllah.

“Musa dedi ki; “bizim de aradığımız buydu”. Benim şifrem bu. Yani daha önceden bana bildiren bu. Benim bildiğim bilgi bu. Yani buluşma yeri bu diyor. “Böylelikle ikisi izleri üzerine geriye doğru gittiler. Derken katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz”, ilm-i ledün, batın ilmi, “kullarımızdan bir kulu buldular”. Tarihi, miladi 2010 veriyor bu ayetin ebcedi. MaşaAllah. Miladi 2010, net.

“Musa ona dedi ki; “doğru yol, rüşt olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” Sana talebe olmak istiyorum, öğrenci olmak istiyorum diyor. Bak Peygamber Hz. Hızır'a tabi oluyor. Veli bir kul, veli bir insan. Onu mürşit hoca olarak kabul ediyor. Bana Beni eğit diyor. “Dedi ki; “gerçekten sen benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin”. Çünkü o şeriata tabi değil, o şeriata tabi. Yani sabredemezsin diyor. “Böyleyken özünü kavramaya kuşatıcı olmadığı şeye nasıl sabredebilirsin?” Bir özü vardır, bir geneli vardır. Özünü fark edemezsin diyor. Özünü kavramaya kuşatıcı olmadığı şeye nasıl sabredebilirsin?

“Musa dedi ki” diyor inşaAllah, “inşaAllah beni sabreden biri olarak bulacaksın, hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim”. İnşaAllah diyenler dünya hakimi olacak insanların özelliğidir. İnşaAllah. “Beni sabreden biri olarak bulacaksın”. Demek ki, Müslüman bir kere Allah'ın izniyle diyecek, sabredecek, hiçbir işle sana karşı gelmeyeceğim. Mürşide böyle tabi olunur. Hiçbir işle karşı gelinmez. Mehdi'de de böyledir. Hz. İsa (a.s)'da da öyledir. Tam bir mürşit olarak kabul edilecek. En büyük mürşittir o yüzden.

“Dedi ki; “eğer bana uyacak olursan hiçbir şey hakkında bana soru sorma”. Yani neden yaptın, niye gittin, neden oldu soru sorma diyor. “Ben sana öğütle anlatıp söz edinceye kadar.” Yani öğütle ben sana bunu anlatırım gerekirse diyor. Böylelikle “böylece ikisi yola koyuluyor. Nitekim bir gemiye binince o bunu gemiyi deliverdi”. Gemiyi tahrip ediyor. Dedim değil mi? Hz. Hızır'ın bir özelliğidir. Cismi gerekirse tahrip eder. İnsanı da etkisiz hale getirir. İsterse. “Musa dedi ki; “içindekilerini batırmak için mi onu deldin?” Çünkü bu şeriatı aykırı. “Andolsun sen şaşırtıcı bir iş yaptın”. Zaten her şey şaşırtıcıdır Hz. Hızır. Yani Allah'tır. Allah'ın özelliğidir aynı zamanda şaşırtıcı. Değil mi? Şaşırtıcı bedi demektir, bedi. Acipzaman. Mehdi için de söylenir. Acip şahıs. Şaşırtıcıdır. Mehdi de şaşırtıcı bir insandır.

“Dedi ki; “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?” Vahiy ile aldığı için bilgiyi. Kesinlikle sabredemezsin diyor. “Musa; “unuttuğumdan dolayı sorgulama, bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma dedi”, diyor. Unuttum diyor. Sorgulamamasını rica ediyor. “Bu işimden dolayı bana bir zorluk çıkarma” diyor. Yani bana kolaylık göstertiyor. “Böylece ikisi yine yola koydular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar. O hemen tutup onu öldürdü”. Çocuğun boynunu kırıp öldürüyor Hz. Hızır. Çocuk derken genç, delikanlı.

“Musa dedi ki; “bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun sen kötü bir iş yaptın” diyor. “Dedi ki” Hz. Hızır, “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedin mi?” Musa; “bundan sonra sana bir şey soracak olursam artık benimle arkadaşlık etme” diyor. Yani kendisine Allah söyletiyor. “Benden yana bir özre ulaşmış olursun dedi” diyor. Artık yani kesin kabul edeceğim diyor.

“Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler. Fakat kasaba halkı onları konaklamaktan kaçındı”. Halkın uzak durduğu bir insan. İnsanlar. Bak Hz. Hızır ve Hz. Musa. İki mübarek şahıs. Biri Ulu Lazım Peygamber, biri de Allah'ın velisi Hz. Hızır. Allah'ın askeri, Allah'ın aslanı Hz. Hızır. Halk ne yapıyor? Onları konuklamaktan kaçındı. Mehdi için ne olacak? Mehdi'den de insanlar hoşlanmayacaklar. Onu konuklamaktan kaçınacaklar. Uzak duracaklar. Mehdi'nin bir özelliğidir bu. Bakın Hz. Hızır'ın ve Musa'nın da özelliği olarak Allah belirtiyor. Tanımayan cahil halk böyle yapacaktır. Uzak duracaktır. Yanaşmak istemeyeceklerdir. Zaten Hz. Musa'ya çok az bir genç topluluğundan başka o zamanki şerir devletin, azgın devletin korkusundan dolayı kimse yanaşamıyor. Az bir genç topluluğu yanaşabiliyor. Kur'an ayetidir bu. Bir avuç gençten başkası yanaşamıyorlar. Devletin korkusundan, o zamanki halkın baskısından, insanların o nefret dolu ruhundan dolayı.

“Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular”. Aynı zamanda bu duvar Hz. Süleyman'ın mescidinin duvarıdır. Ona da işaret ediyorum. Ki yeniden imar olacak bu duvar. Mehdi tarafından o mescit yeniden imar edilecek. Hz. Süleyman'ın mescidi. Rivayetler de var zaten. Ama bakın Hızır'ın bir özelliğini görüyoruz. “Hemen onu inşa etti”. Duvarcı ustası. Bu ne demektir? Mehdi aynı zamanda bütün Masonlara da hakim olacak. Yani hepsini dize getirecek. Hepsinin iman etmesine vesile olacak. Hepsinin Müslüman olmasına sebep olacak. Ve bütün duvarcı ustalarını da kendine tabi edecek. Onlar yüzyıllardan beri binlerce yıldan beri yüzyıllardan beri Adonayı bekliyorlar. beri, yüzyıllardan binlerce yıldan beri Adonayı bekliyorlar, Adon'u bekliyorlar. Onların lideridir o. Yani onların efsanelerinde Adon'dur, onların lideri. Binlerce yıldan beri bekliyorlar.

“Hemen onu inşa etti. Musa dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşı bir ücret alabilirdin”. Halbuki o Allah rızası için yapıyor. Bir hikmetle yapıyor ve ücret almadan yapıyor. Mehdi'nin de bir özelliğidir bu. “Dedi ki; “işte bu benimle senin aranda ayrılmamız, sana üzerine sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim”. Yani neden sabır gösteremediğini sana göstereceğim şimdi anlatacağım diyor. Ama tabi Hz. Musa da Allah rızası için çalışan bir insan. Onu da belirteyim. Teviliyle. Ama orada ona belki hani o parayla aldığım parayla yiyecek alırdık gibi falan da düşünmüş olabilir.

79. ayet. 1979'a bakıyor aynı zamanda. “Gemi denizde çalışan yoksullarındı. Onu kusurlu yapmak istediğim”, bir kere 79'da bir geminin kusurlu olması, parçalanmasından bahsediyor. 1979'da İstanbul'da büyük bir gemi patlaması oldu. Yani İstanbul'un tarihinde böyle bir olay yok. Böyle bir ateş ve duman da olmamıştır. Böyle bir patlama da olmamıştır. Yani İstanbul İstanbul olalı bir kere oldu. Tarihinde. Binlerce yıllık tarihinde yok İstanbul'un. Bu kadar büyük ışık, aydınlık oluşması, gündüz gibi olması ki hadislerde aynısından belirtilmiştir. Gündüz gibi olacak diyor. Günlerce patlamalar devam edecek. Gök gürültüsü gibi ses çıkaracak diyor peygamberimiz. Yoğun bir duman bulutu olacağı belirtiliyor. Ve insanların canlarını alacak diyor. Malları da eksiltecek diyor. Aynısı olmuştur.

“Çünkü ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Demek ki o devirde demokrasiden bahsetmek mümkün değil. Zorbalık hakim olacak. Anarşi hakim olacak, terör hakim olacak. Dünyada bir zorba sistem yaygın olacak. Ona işaret ediyor. “Çocuğa gelince anne ve babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip korktuk”. Anne ve babasına Müslüman olduğu için zarar vermesinden çekindiğim için diyor o çocuğu öldürdüm diyor. Yani mutlaka zarar verecekti çünkü diyor. Yani onlara o bakın diyor. “Azgınlık ve inkar zorunu kullanıyor”. Yani zorla hem azgınlık yapacaktı diyor. Hem de inkar zorunu kullanacaktı diyor. Yani İslam'a dine o zamanki hak dine zarar verecekti diyor. Ya onların ahiretine zarar verecekti. Büyük bir tahribata sebep olacaktı diyor. “Bundan çekindiğim için onu öldürdüm” diyor.

“Böylece onların Rablerinden ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından daha yakın olanı vermesini diledik”. Başka birinin diyor böylece yolunu açmış oldum ben diyor. Daha iyi bir gelecek diyor onun yerine. Demek ki bak daha iyiyi kollamak için %100 kötü olanı etkisiz hale getiriyor Hz. Hızır. Daha iyi olan nedir? Hz. Mehdi'dir, Hz. İsa (a.s)'dır. Demek ki onların yolunu tıkayanlara karşı bu tarz bir tavır olacak. Bunu gösteriyor.

“Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundur”. İki öksüz kimdir? Hz. Mehdi ve Hz. İsa (a.s). İkisi de öksüzdür, yetimdir. “Altında onlara ait bir define vardı”. Her ikisi de altındaki defineler çıkacaklardır. Hz. Süleyman'ın sandığını bulacaklardır. İncil ve Tevrat'ın asıllarını bulacaklardır. Kabe'nin altındaki defineleri çıkaracaklardır. Dünyanın definelerini çıkaracaklardır. “Babaları salih biriydi”. Hz. İbrahim'in salih olduğunu zaten Kur'an söylüyor.

“Rabbin diledi ki onlar ergenlik çağına erişsinler. Yani zuhur vakitlerine gelsinler”. Ona işaret var inşaAllah. “Kendi definelerini çıkartsınlar”. Yer altındaki madenler, yer altındaki altınlar, gümüşler. Hepsi o devirde çıkacak inşaAllah. “Bu Rabbinden bir rahmettir”. Allah'tan bir güzellik, iyiliktir. “Bunları ben kendi işim, özel görüşüm olarak yapmadım”. Ben buna kendi kendime karar vermedim diyor. Nasıl karar vermiş? Vahiy ile Allah emrettiği için yaptım diyor. “Kendi işim özel görüşüm olarak yapmadım. İşte senin sabır göstermeye güç getiremediğin şeylerin yorumu”.

 


Kehf Suresi, 60-82 Ayetlerinin Tefsiri

(Hızır kıssasından Mehdiyet'e yönelik işaretler)

 

Sayın Adnan Oktar'ın 20 Kasım 2016 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Hani Musa genç yardımcısına demişti ki: ‘İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim.’” Bir kere burası alenen İstanbul olarak vurgulanıyor çok net, iki denizin birleştiği yer. Mehdiyet anlatılmıyor diyorlar ama bayağı iyi anlatılıyor Kuran’da, anlayana, bayağı net. “’Ya da uzun zamanlar geçireceğim.’” (Kehf Suresi, 60) Mehdiyet’in çıkışı da uzun zaman aldı biliyorsunuz. Mehdi (as)’in zuhuru çok uzun zaman aldı. “Böylece ikisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca” Cenab-ı Allah bunu boş yere demez yani ikisi, iki, iki kere ikiyi üst üste demez. Yani “böylece onlar” der, “gitmeleri gereken yere ulaşınca” diyebilir. Ama bak ne diyor Cenab-ı Allah, “Böylece ikisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca” iki, iki.

“Balıkları unuttular” diyor. Benim anladığım Hızır (as) balık şeklini alıyor bütün tarihi kaynaklarda Hızır (as) hep balık üstünde. Hep balıkla bağlantılı. Bak diyor ki: “Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca” Cenab-ı Allah’ın kelamı böyle “ulaşınca.” bir kere İsa Mesih de Mehdi de İstanbul’a gelecek, buna bir işaret var. Ulaşma var. “Balıklarını unuttular” demek ki unutkanlık ahir zamanda yayılacak. Hadiste de var. Unutkanlık yayılır diyor Bediüzzaman’ın özel açıklaması var bununla ilgili. “…denizde bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu.” (Kehf Suresi, 61) İstanbul’un, boğazın en önemli özelliği akıntısının olması. İstanbul Boğazı olduğuna bir kere daha vurgu yapmış oluyor Kuran, işaret ediyor. Olayın da İstanbul’da geçtiği açıkça görülüyor. “Geçtiklerinde genç yardımcısına dedi ki:” demek ki Mehdi talebeleri gençlerden oluşacak, buna işaret var. “yemeğimizi getir bize, Andolsun, bu yaptığımız yolculuğumuzdan gerçekten yorulduk.” Ne getiriyor? Balık. Balığın faydasına da dikkat çekmiş oluyor Cenab-ı Allah.

Bak mesela bir resim gösterebilirim Hızır (as)’la ilgili. Tarihi kaynaklarda hep balık şeklinde, balık kıyafetinde. Görüyor musunuz? Üç bin yıllık, üç bin beş yüz yıllık kayıtlarda hep balık şeklinde görünüyor. “…gerçekten yorulduk” (Kehf Suresi, 62) Ahir zaman da yorucu yani çok uzun bir mücadele ahir zaman. “Dedi ki: ‘Gördün mü, kayaya sığındığımızda balığı unuttum.” Bir kere burada kayalık bir yerden bahsediliyor. İstanbul da kayalık bir yer. Yani bu çok acayip. Gereksiz bir açıklama hiçbir zaman için olmaz Kuran’da, kayalık bir yer. Yani sağlam, muhkem bir bölge, İstanbul’un sağlam, muhkem, kayadan oluşan bir bölgesi.

“Dedi ki: ‘Gördün mü, kayaya sığındığımızda’” demek ki Mehdiyet’in olacağı yer de bölge kayalık bir bölge. Yani sağlam, zemini sağlam bir bölge. Bunu zaman gösterir. “’balığı unuttum’” bak ısrarla unutma, ahir zamanın özelliği, “balığı unuttum”. Asur Medeniyeti, Mezopotamya Medeniyeti, Mısır Medeniyeti hepsinde var. “Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı.” Demek ki şeytanın insan beynine müdahale edip unutturma gücü var. Hz. Musa (as) da bak sürekli “unuttum, unuttum” diyor dikkat ederseniz. O şeytanın Hz. Musa (as)’a baskısı işte, sürekli beynine baskı yapıyor, o mesela sıkıntı da veriyor görüyorsunuz. Cin şeytan yani o sıkıntıyı veren. Ama esaslı bir gücü yok. Yani böyle imanını aklını kullanmasını engelleyecek değil. Ama bu tip gücü var.

Bak “onu hatırlamamış şeytandan başkası bana unutturmadı”. O da boş birisi değil benim gördüğüm yani bu bilgi öyle vahiy olmadan bilinecek bir şey değil. “O da şaşılacak tarzda denize kendi yolunu tuttu”, acip bak acip Hızır'ın özelliği acip olmasıdır Mehdi'nin özelliği acip mesela bu da acip şaşıracak tarzda denize kendi yolunu tuttu. Demek ki onun hareket alanı deniz. “Musa dedi ki; “bizim de aradığımız buydu”. Demek ki önceden ona bilgi verilmiş. Denizde karşılaşacaksın. Ölü gibi duracak ama birden canlanacak. “Dedi ki; “bizim de aradığımız buydu. Böylelikle ikisi” bak yine ikisi diyor Allah, “izleri üzerinde geriye doğru gittiler”. Yani tam ayak bastıkları yerlerin zaman zaman tam iz üzerinde geriye gitmek hedefi yakalamada çok önemli bir yöntemdir. Onun için izleri muhafaza etmek gerekir. Yani yürünen izleri konuşulan sözleri, konuşulan yöntemleri muhafaza etmek gerekir. Bazen izlerin üstüne geri döndüğünde çok başarılı olursun.

“Derken katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular”. 65. ayette. Demek ki böyle kullar var dünyada. Yani biz belki dikkat etmediğimiz için göremiyoruz. Ama dikkatini verenler fark ederler. “Musa ona dedi ki; “doğru yol”, bak rüşt olarak sıratın müstakim, Kuran'da geçiyor bir iki tane sıratın müstakim. Bak “doğru yol rüşt olarak sana öğretilenden” ama bak sana öğretilmiş diyor. Bana öğretilmedi diyor. Sana doğru yol olarak öğretilmiş. Bana öğretilen demiyor bak. Dikkat edin. Doğru yol olarak sana öğretilen diyor ayrı bir şeriat çünkü doğru yol onu öğretirmiş zaten ama sana öğretilen var diyor sana öğretileni öğrenebilir miyim diyor onun şeriatı ayrı.

“Bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim? Dedi ki; “gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin”. Bu tip derinlikler, öyle herkesin gücü yetmez. Yani, peygamber dahi olsa bazen, bak gücü yetmiyor. Peygamber dahi olsa, yani müthiş bir hafzala, müthiş bir güç, müthiş bir irade gerekiyor. “Özünü kavramaya kuşatıcı olmadığı şeyi nasıl sallayabilirsin?” O zaman demek ki dünyada özünü kavramaya kuşatıcı olmadığımız olaylar sürekli oluyor. Mesela Suriye'de savaş oluyor, Irak'ta savaş oluyor. Bilmem nerede patlama oluyor. Ama İslam da sürekli yükseliyor bu arada. İnsanlar bir türlü anlayamıyor sebebini. Özünü kavramaya. Özlü ilim kimde görüyoruz? Zülkarneyn'de görüyoruz. Ahir zamanda kimde görüyoruz? Mehdi'de görüyoruz. Evet. Çünkü mesela televizyona çıkıyorlar, zırvalıyor adam. Özlü ilim yok. İnsanların beyni uyuşuyor. Konuşuyor, konuşuyor. Bir türlü özlü bilgiye geçilemiyor.

Bak diyor ki, “Musa, inşaAllah”. Çünkü inşaAllah niye söylüyor? Mehdi değil. Moshiah değil. Moshiah şifresi. Bak. O konuşuyor konuşuyor. İlk hangi kelimeyle açıyor sırrı? Anahtar ne? İnşaAllah. Mehdiyet anahtarıyla açıyor bak. “İnşaAllah. Beni sabreden bulacaksın”. Çünkü sabırlı olmayanlar buna kavuşamaz diyor Cenab-ı Allah ayette. Sabredenler buna ancak kavuşur. Yani önemli bir sıra ama inşaAllah'la başlıyor. Anahtar kelimeyle. “Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim” diyor. İmametin şartı budu zaten. Hiçbir işte karşı gelinmemesi. Peygamber imameti böyledir. “Dedi ki; “eğer bana uyacak olursan” bak eğer diyor. Uymayabilir de uyacak olursan. Eğer farz olmuş olsaydı yani Tevrat'a uyması gibi farz olsa tamam. Ama zaten talimat almış. Fakat bunu yapamazsın diyor Musa (a.s)'a ama eğer bana uyacaksan diyor o zaman diyebilir ben biraz daha kendimi toparlayayım ondan sonra geleyim yapayım diyebilir anlatayım diyebilir, uyuyayım diyebilir.

“Hiçbir şey hakkında bana soru sorma”, şu niye şöyle oldu bu niye böyle oldu bu olmaz diyor. “Ben sana öğütle anlatıp söz edinceye kadar”, öğütle anlat bakalım. Ben sana anlatırım gerekirse anlatırım diyor Kur'an'da da var ya siz sormayın diyor. Hüküm çıkar diyor ortaya size hükmün gelmesini bekleyin diyor Allah. “Böylece ikisi yola koyuldu” bak sürekli ikisi diyor. Hep Mehdi ve İsa'ya dikkat çekilmesi var. “Nitekim bir gemiye binince”, demek ki bu deniz öyle ıssız bir deniz değil. Gemilerin kaynadığı bir yer. Gene olsa olsa İstanbul oluyor. İki boğazın birleştiği, denizler var ama okyanus tarzında bilmem ne tarzında çok zorlarsan oralarda da boğazlar var ama bak bu boğaz öyle değil. Burada gemilerin olduğu bir boğaz var aslında.

“Gemiye binince bunu, gemiyi deldi”. Bu nedir? Bir sabotaj. Bir patlama gibi, bir yıkma gibi. Öyle görünüyor. “Dedi ki; “içindekilerini batırmak için mi onu deldin?” Adam soruyor mesela. Bu kadar olaylar oluyor. Neden oluyor diyor mesela bu kadar insan ölüyor neden ölüyor hikmeti bir sebebi oluyor Allah katında. “Dedi ki; “içindekilerini batırmak için mi onu deldin”, yani içindeki insanla en kötü ihtimali söylüyor Hz. Musa. Onları öldürmeyi mi kastediyorsun diyor açıkça. Yani cinayete mi teşebbüs ediyorsun diyor.

“Andolsun sen şaşırtıcı bir iş yaptın”. Zaten hep şaşırtıcı onun üslubu da. Şaşırtıcı bir iş yaptı. Bir de yemin ederek söylüyor. “Dedi ki; “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yitirmeyeceğini sana söylemedim mi?” Kesinlikle niye kesinlikle diyor? Çünkü vahiy aldığı için. Hz. Musa'nın bütün konuşmalarını biliyor. Yani itiraz edeceğini biliyor. Bak ısrarla o da aynı şeyi söylüyor. “Beni unuttuğumdan dolayı sorgulama”. Öbür yardımcısı da söylüyor. Dikkat et. Hep unutma, unutma. “Ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma dedi” diyor. Halbuki zorluk çıkarttığı için değil, Allah'ın emri öyle olduğu için yapıyor.

“Böylece ikisi” defalarca ikisiyle geçiyor “yine yola koyuldular, nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü”. Mesela bak orada cinayete teşebbüs var burada da alenen cinayet var öyle görünüyor zahiren. “Musa dedi ki; “bu bir cana karşılık olmaksızın”. Tevrat'a göre hüküm öyle. Cana can, göze göz, dişe diş ya. “Tertemiz bir canım öldürdü”. Bak bir de tertemiz diyor. Halbuki bilemez tertemiz olduğunu ama yaşı biraz küçük olduğu için hükmünün öyle olduğunu düşünüyor. Bilemez tertemiz. Vahiy alması lazım tertemiz olduğunu bilmesi için. Çünkü tertemiz olmadığını söylüyoruz zaten. Hızır (a.s) söylüyor, vahiy ile söylüyor.

“Tertemiz bir canımı öldürürdün. Andolsun kötü bir iş yaptın” diyor yemin ederek söylüyor, baya emin halbuki hiçbir işe karışmayacağına dair söz vermiş ama net hükümden kötü bir iş yaptın, cinayet işledin diyor. Katil oldun diyor. “Dedi ki; “gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?” İşte insanların bilemeyeceği derin bir yapılanma var dünyada. Bunu insanlar çözemez. Yani gören müthiş bir zulüm olduğunu düşünür. Halbuki mutlaka olması gereken bir şey oluyor. Yani o olaylar olmasa ne Mehdiyet oluyor ne İsa Mesih'in inişi oluyor. Ne veli kullar ortaya çıkar, ne imtihan olur. Hiçbir şey olmaz. Olması gerekiyor ama tabii buna düz akılla takat yetmez. Bir ihtimal Hurufu Mukataanın içindeki sırlarla açıklanabilir insanlara.

“Bundan sonra sana bir şey soracak olursam artık benimle arkadaşlık etme” diyor. Yani arkadaşlığımız bitsin diyor. “Benden yana bir özre ulaşmış olursun”. Yani ben kabul edeceğim artık diyor. “Böylece ikisi yola koyuldu”. Bak şimdi o genç gidiyor ama yine iki. Bir türlü üç olmuyor. O genci bırakıyor. O gencin işte İstanbul'da olduğu söylenir. Mezarının burada olduğu söylenir biliyorsunuz. İsmi ne? Yuşa. Yakınlarda mı? Onu orada bırakması da çok manidar. Tek bırakıyor. Yani normalde olmaması lazım. Ledin ilminin bir gereği olarak tek bırakıyor onu. Sadece onu kabul ediyor Hızır. Yani sırrı sadece ona vereceği için çünkü üçüncü bir kişiye o sırrı veremez. Yetkisi yok. Yani sır verme yetkisi olması lazım. Yani önüne gelen hani etrafında on kişi bile olsa onu alamaz. Kendi karısı çocuğu da olsa alamaz. Yani sadece sırrı verilecek kişi yanına alınabiliyor. Ve teke tek o kadar.

“Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler”. Burada da ruhani varlık olmadıkları anlaşılıyor. Yemek istediler. Yani istediğinde yemek yiyebildiği anlaşılıyor Hızır'ın. Yani melek olmadığı anlaşılıyor. O zaten onu vurgulamak için de Kur'an onu açıklıyor. Kasaba. “Kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı”. Neden oldu da belli değil. Yani bir ihtimal o çocuğun ölümünü duyduysa kasaba halkı dehşete düşmüş olabilirler. Yani rüya gibi bir hayat olmadığı anlaşılıyor. Aktif bir hayat bu. Yani bir rüya görüyor değiller. Yani yakaza hali olmadığını da anlıyoruz. Yakazaya da benzemiyor. Çünkü kasaba halkı bilinçli olarak sokmuyor kasabaya. Allahu alemi herhalde kasaba yakınlarında olmuş bu çocuk öldürme olayı. Hemen duyulmuştur. Adamlar da hiçbir şekilde böyle bir şey kabul etmiyorlar. Yani kasabaya sokmak istemiyorlar, tehlikeli görüyorlar. Hızır'ın da heybetli olduğu anlaşılıyor. Yoksa halk onları normalde tutuklayabilir, hapse atabilir ama güç yetecek gibi olmadığı anlaşılıyor. Yani bir kasaba dolusu insanın güç yetiremeyeceği durumda olduğu anlaşılıyor.

“Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı. Onda o kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular”. Yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar. Mescidi Aksa'daki duvar. Ona işaret ediyor. “Hemen onu inşa etti”. Burada da duvarcı ustası olduğunu vurgulamak için. Yani çok açık ve net olarak duvarcı ustası. Yani inkar edecek bir yön yok. Hızır, duvarcı ustası, üstat. Ve bak hemen onu inşa etti diyor. Olağanüstü bir bilgiye sahip. Yani alışılmışın dışında bir bilgiye sahip. “Musa dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşı bir ücret alabilirdin”. Kasaba halkına. Ama kasaba halkı zaten kaçınıyor. Bir de adamların anlaşması falan da yok. “Hızır dedi ki; “işte bu olay benimle senin aranda ayrılma zamanımız”. Yani zamanı geliyor çünkü kendisi de söylemiş oluyor artık tamam.

“Sana üzerinde sabır göstermeye güç getirmeyeceğim bir yorumu haber vereceğim”. Demek ki bu sistemin insanlarının yaptıklarına normal bir insan tahammül etmesi mümkün değil. Ben bu sırla ilgili bu konuları anlatıyorum. Bazı gelenekçiler kendi fikirleri gibi benim anlattıklarımı anlatıyorlar. Yani acayip ferahlardı yani böyle. En ufak yani yüzlerinde bir ifade değişikliği olmuyor. Gayet sakin. Benim görüşüme göre böyle değil anlatıyorlar. Ne anlatırsam aynısını. Bazı tipler yazılarımı olduğu gibi alıyorlar. Beğendiniz mi yazımı diye? bir de soruyor millete. Ya ben bu ferahlığa hayret ediyorum. Konuşmana bakın Facebook'ta rezalet. Üslup falan arkadaşlar konuşuyor. Ne ayak ya bilmem ne falan böyle. İşte sıkıntı yok falan. Sonra benim yazımı almış. Beğendin mi diyor yazımı ya beğendik. Beğendik de yani senin yazın değil.

“Dedi ki; “işte bu benimle senin aramızda ayrılma zamanımız”, ayrılma zamanı o belirli Allah katında. “Sana üzerine sabır göstermeye güç yetiremeyeceğim bir yorumu haber vereceğim”. Yani hakikaten bu taifenin faaliyetlerini gören, yani hep harama girdiğini düşünür. Kitle katliamları gibi görünür. Yıkılan binalar görülür. Peş peşe faili meçhuller görülür. Anlaşılacak gibi değil. Bir insanın kavrayıp anlayabileceği gibi değil. “Gemi denizde çalışan yoksullarındı”. Gemi Kur'an'da hep geçer. Nuh'un gemisi. Diğer gemiler. “Gemi denize çalışan yoksullarındı. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Bak despot bir devlet adamından da bahsediyor, despot devlet adamları Ahir zamanda. Baskıcı rejimleri de işaret var.

“Onu kusurlu yapma”, “gemi denizde çalışan yoksullarında onu kusurlu yapmak istedim. Bu ilmi ledündür işte bu batın ilmi, bunu Hz. İbrahim de uyguluyor. Putperestler yanına geliyor, “ben hastayım” diyor bu ilmi ledündür adamların hepsi kaçıyor bir hasta falan değil. Ledün ilmi mesela Mehdi'de de vardır ledün ilmi yani perdeler. “Çocuğa gelince, anne ve babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunluluğu kullanmasından endişelenip korktuk”. Şüphe üzerine adam öldürüyor yani pislik yapacağını düşündüğü, İslam'a zarar vereceğini düşündüğü insanları faili meçhul de öldürüyor Hızır (a.s).

“Böylece onlar da Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı”. Bak temiz, bir kere temiz ve merhametli. Temiz ve merhametli. “Temiz, merhametli ve daha yakın olanını vermesini diledik”. 81. ayet. Bu alenen Mehdiyet’i işaret ediyor. Öbürü de Deccaliyeti işaret ediyor. Biri ölüyor, biri başarılı oluyor. “Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu”. Bu iki öksüz çocuk, bak öksüz. Mehdi öksüz olduğu hadiste sahip. İsa Mesih'in öksüz olduğu zaten Kur'an'da ayetiyle belli. “Altında onlara ait bir define vardı”, demek ki, o Hz. Süleyman'ın mescidinin kalıntılarının altında çok önemli şeyler var. Şu an İsrail onu arıyor tünel açıyor Müslümanları müsaade etmiyor. Özellikle Mescid-i Aksa'nın altını aramak istiyorlar. Mescid-i Aksa'yı yıkması tehlikesinden dolayı müsaade etmiyorlar biliyorsunuz.

“Rableri diledi ki onlar ergenlik çağına erişsinler ve kendi defineleri çıkartsınlar. Bu Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben kendi işim, özel görüşüm olarak yapmadım”. Nasıl yapmış? Vahiy ile yaptım diyor. Peygamber mi değil, kul, bak kula vahiy alıyor. Aynı peygamber gibi kul vahiy alıyor. Bu önemli bir bilgi. “İşte senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu”. Onun öğretmeni konumunda.

 


Kehf Suresi, 60-82 Ayetlerinin Tefsiri

(Hz. Hızır kıssası)

 

Sayın Adnan Oktar'ın 18 Ocak 2013 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamaları.

 

ADNAN OKTAR: Kehf Suresi, 60. ayet; Merve Hocam buyurun.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: Kovulmuş şeytandan Allah’ım Sana sığınırım; Kehf Suresi, 60: “Hani Musa genç yardımcısına demişti: ‘İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim.’”

ADNAN OKTAR: Bu metafizik ortamdaki bir yolculuk. Bu herhangi bir yolculuk değil. Zamanın dışına çıkılarak yapılan bir yolculuk. Bir kere Hz. Hızır (a.s)’la beraberler. Hz. Hızır (a.s) ayrı bir şeriata tabi. Gittikleri yerler, gördükleri yerler hep zamanın dışına çıkarak gittikleri yerler. Bu Hz. Musa (a.s)’da olan özel bir hal, mucize olan bir hal. Genç yardımcısıyla iki denizin birleştiği yere gidiyorlar. Neresi? İstanbul. Kim acaba genç yardımcısı? Bir de ona bakmak lazım. Sor kardeşlerime, kim olduğunu tahmin ediyorlar? Zamanın dışına çıkarak İstanbul’da o genç yardımcısıyla nereye gitmişler; sor bakalım bilecekler mi, tahmin edecekler mi? Kuran neye işaret ediyor, kime işaret ediyor? İkinci ayeti oku?

MERVE BÜYÜKBAYRAK: Kehf Suresi, 61: “Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.”

DİDEM ÜRER: İlk cevap geldi; Hz. Mehdi (a.s).

ADNAN OKTAR: Allahualem, Allahualem. Çünkü zamanda yolculuk yapıyor. Hz. Musa (a.s) hep Allah’a yalvarmıştır; “Ya Rabbi beni Mehdi yap” diye. Bir daha oku.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler;”

ADNAN OKTAR: 2-2. İkisi, iki denizin birleştiği yere. Onu Kuran’da kasten söylüyor Cenab-ı Allah. İkisi, iki denizin birleştiği yere. İki denizin birleştiği yer İstanbul. İki, iki. Balık; balık çağı bitiyor, kova çağı başlıyor. Balıktan sonra kova çağı var. Evet, dinliyorum.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “(Balık) denizde bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu.”

ADNAN OKTAR: Onu daha önce de söylemiştik. “Onu daha sonra söyleyeceğim” dedim. Biraz daha zamanı var, onu söyleyeceğiz. Devam edelim.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “(Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: ‘Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk.’”

ADNAN OKTAR: Bu metafizik bir yolculuk. “Gerçekten yorulduk” diyor. “Yemeğimizi getir.”

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “(Genç-yardımcısı) Dedi ki: ‘Gördün mü, kayaya sığındığımızda, balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.’”

ADNAN OKTAR: “Kayaya sığındığımızda;” kayanın olduğu yerde evi var, oraya sığınıyor. Sığınmak ne demek? Orada yaşamak demek. Denizin kenarında kayalık bir yerde sığındığı bir yer var.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “(Musa) Dedi ki: ‘Bizim de aradığımız buydu.’ Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler.”

ADNAN OKTAR: İkisi de izleri üzerinde zamanda geriye doğru gidiyorlar.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.”

ADNAN OKTAR: Sen ona ister Abdulhay de, ister Abdulrezzak de, Hz. Hızır (a.s) de ama Peygamberimiz (s.a.v)’in ona verdiği isim ‘Hızır’. Ama tabii ki çok ismi vardır, birkaç ismi vardır. Mesela Tevrat’ta da ismi daha değişik, Hıristiyanlıkta da ismi daha değişik. Halk arasında da Hıdır da diyorlar, Hızır da diyorlar. Ama o şahıs, oradaki kişi. Yani batın ilminin sultanı, ilmi ledünün sultanı. Hz. Mehdi (a.s)’a baktığımızda ilmi ledünün Hz. Mehdi (a.s)’da hakim olduğunu görüyoruz. Adam niye itiraz ediyor, İstanbul’daki büyük alim? Hz. Musa (a.s) nasıl itiraz ediyor? Haşa, Hz. Musa'ya tabii kıyaslanmaz. Hz. Musa orada onu anlayamıyor. İstanbul'daki alim de hasta olduğu için anlayamıyor. Ondaki ilmi, ondaki derinliği anlayamıyor. Anlayamadığı için itiraz etmiş oluyor. Demek ki, ledün ilmiyle hareket ediyor Mehdi.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa ona dedi ki doğru yol olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?”

ADNAN OKTAR: Rüşt. Doğru yol. Kur'an. Allah'ın kitabı. O devirde Tevrat. Ama Allah doğruyu ondan öğreneceksin diyor Cenab-ı Allah. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Dedi ki, gerçekten sen benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin”.

ADNAN OKTAR: Mehdi ile birlikte olma sabrına insanlar güç yetirebilir mi? Güç yetiremiyorlar. Kaç kişi güç yetirebiliyor? Mehdi'nin belki binlerce talebesi oluyor ama 313 kişi güç yetirebiliyor. Başlangıçta 9 kişi güç yetirebiliyor sonra 30 kişi güç yetirebiliyor. Çünkü anormal görüyorlar Mehdi'nin yaptıkları, hayatını da anormal görüyorlar, yaptıklarını da konuşmalarını da anormal görüyorlar ve zor ve tehlikeli görüyorlar. Çok çetin, tehlikeli ve riskli görüyorlar. O yüzden uzak duruyorlar. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Böyleyken özünü kavramaya kuşatıcı olmadığın şeye nasıl sabredebilirsin?”

ADNAN OKTAR: Ha özü ayrı demek ki zahiri ayrı. Özü derinlere doğru gidiyor. Özünü kavrayamayan insan bu sahtedir, bakar, duruma göre karar verir. Yüzeyseldir insanlar. Ama Mehdi'deki konum derinliğe dayalı olduğu için yüzeysel bakanlar batıyorlar. Ancak derin bakan, kalp gözüyle bakan görebiliyor. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa, inşaAllah beni sabreden biri olarak bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim dedi”.

ADNAN OKTAR: Demek ki sabır başarının başı. Başarının anahtarı sabır. Demek ki Mehdi talebelerinde en çok ne görülecek? Sabır görülecek. En hayati. Sabır, metanet. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Dedi ki; “eğer bana uyacak olursan hiçbir şey hakkında bana soru sorma. Ben sana öğütle anlatıp söz edinceye kadar”.

ADNAN OKTAR: Gerekirse anlatır. Anlatmıyorsa tevekkül edip hüsnü zannetmek. Mehdi'ye hüsnü zannetmek esastır. Hüsnü zannedemiyorsan batarsın. İsa Mesih'te de öyledir. Yani hüsnü zannedemeyen batar. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince o bunu gemiyi deliverdi”.

ADNAN OKTAR: Bak mesela gemiyi delmek. Mehdi demek ki öyle bir olaylar olacak ki çok tehlikeli görülecek. Gemiyi del demek ki bu felaket demektir, suç. Demek ki, Mehdi'nin çevresinde bulunan insanlar büyük suçlarla itham edilecekler. Sanki büyük suç işliyor olmuş gibi görünüyor. Gemi delmek ne demek? Terör demektir. Dışarı bakışa göre. Değil mi? Yani bayağı tehlikeli bir şey demek. Onun yanına kim yanaşır öyle bir durumda? Yanaşmaz kimse. Birçok kimse yanaşmaz. Gemiyi delen bir insan yanına yanaşır mı bir insan? Çok tehlikeli. Ama yaptığı batında hak. Doğru. Gemi. Demek ki denizin kenarında. Demek ki öyle herhangi bir deniz de değil. Şehrin içinde bir deniz. Geminin hareketli olması için, gemilerle iç içe olması için, boğaz üzerinde olan bir şehir olması gerekiyor. Dünyada da Boğaz üstünde olan tek şehir İstanbul'dur. Başka yoktur. İki denizin birleştiği Boğaz üzerinde olan şehir sadece İstanbul'dur. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa dedi ki; “içindekileri batırmak için mi onu deldin? Andolsun sen şaşırtıcı bir iş yaptın”.

ADNAN OKTAR: Bak suçlama. “Şaşırtıcı bir iş yaptın”. Mehdi'ye ne diyecekler? Sen çok şaşırtıcı bu iş. Yanlış yaptın diyecekler. Sen insanlar ümmeti mahvetmek için mi geldin? İnsanları batırmak için mi faaliyet yapıyorsun diyecekler. Ne diyor Hz. Musa? “İçindekilerini batırmak için mi geldin?” Yani bu adamları öldürmeye mi geldin diyor. Batırmaya mı geldin? Yani mahvetmeye mi geldin diyor. Yani koyduğu teşhis bu. Yanlış. Ama kaderi öyle. Ulü'l-Azm bir peygamberdir Hz. Musa. Fakat Allah kaderini öyle yaratmış. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Dedi ki; “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?”

ADNAN OKTAR: O kadar zor ki yani Mehdi'ye talebe olmak. Kur'an ona işaret ediyor. Bak defalarca vuruluyor. Adam diyor ki, “yok ben sabrederim ya” diyor. Edemez. “Yok ederim” diyor edemez. Yok ederim diyor yine edemez. Çok zor. Harikulade bir irade, harikulade bir sabır, fevkalade bir metanet, hüsnü zan ve derin iman gereği. Onun dışında yapamazsın. Öyle olsa milyonlarca talebesi olur Mehdi'nin. Niye 313 tane olsun? Peygamberimiz diyor, 313 tane olacak diyor. Ehli Bedir'in sayısı kadar diyor. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa, beni unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma dedi”.

ADNAN OKTAR: Unutma, Ahir zamanın bir özelliğidir. Mehdi devrinde unutkanlık yayılacak diyor. Hadislerde var. Ahir zamana mahsus bir şeydir. Hz. Musa peygamber olduğu için yalan söylemez. Unutmuş, boş bulunmuş belli. Kibir yapmaz yani. Unuttuğumdan dolayı bana zorluk çıkartma diyor. Üslup da çok samimi. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Böylece ikisi yine yola koyuldular. Nitekim bir çocuk”.

ADNAN OKTAR: Bak hep ikisi, hep ikisi. Hep iki, iki, iki, iki. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Nitekim bir çocukla karşılaştılar. O hemen tutup onu öldürdü.”

ADNAN OKTAR: Bakın görüyor musun? Dehşet ortamı gibi. Gemi batırıyor. Adam öldürüyor gibi görünüyor. Yani çok tehlikeli bir insan görünümünde. Haşa. Mehdi'ye de verilecek profil bu tarzda olacaktır işte. Acayip tehlikeli gösterecek insanlara. Hem dini mahveden, hem şeriata muhalif, hem çok tehlikeli gibi gösterilecek. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa dedi ki; “bir cana karşılık olmaksızın tertemiz bir canı mı öldürdün?”

ADNAN OKTAR: O şeriata göre hareket ediyor. Tevrat'ta öyle. Cana can vardır. Öyle bir şey yok bu arada. Tek yanlı bir kara vermiş oluyor. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Andolsun sen kötü bir iş yaptın”.

ADNAN OKTAR: O devirde Hızır'ın faaliyetlerinden bir faaliyet bu. Hızır anlıyoruz ki gerekirse bina da yıkacak. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Dedi ki; “gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yitiremeyeceğini sana söylemedin mi?”

ADNAN OKTAR: Yeniden hatırlatıyor. Yani o sabrın ne kadar hayati bir konu olduğunu, müminler için ne kadar hayati olduğunu Allah vurguluyor. Hep sabır olmadığında insanlar sapıdır. Mesela bayağı uzun yıllar namaz kılıyor sabredemiyor bırakır. Müslüman olarak gayret ediyor, sabredemez, bırakır. Durur durur durur sabreder, gider adam öldürür, Allah esirgesin. Sabredemez, çirkin bir söz söyler. Halbuki sabır kullansa tamamen kurtulacak, hayatı çok güzel olacak. Sabır kilit. Kur'an'da hep Allah sabrı över. Sabır Mehdi'nin en önemli özelliklerindendir ve talebelerinin de en önemli özelliklerindendir sabır. Sabredemediği için birçok kişi hıyanet edecektir Mehdi'ye. Sabreden kalıyor yanında. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa bundan sonra sana bir şey soracak olursam artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun dedi.”

ADNAN OKTAR: Musa tabi artık defalarca olduğu için o da nezaketli. Tamam diyor. Bunu sonra eğer yaparsam bitti diyor bir daha. Benim bir iddiam olmayacak diyor. Ona Allah söyletiyor onu tabi vahyediyor. Çünkü öbür türlü mağdur gibi hissedecek kendini. Ama kendi artık söz verdiği için orada. Yapacak bir şey yok onun için. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Yine böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı.”

ADNAN OKTAR: Hızır ister yemek yer isterse yemez. Öyledir özellikle. Kasaba halkı onları konuklamaktan kaçınıyor. Mehdi'yi de insanlar öyle yabancılayacaklar. Kur'an ona işaret ediyor. Yani bir yerde olduğunda insanlar ona kuşkuyla bak. Kasaba halkı onlara kuşkuyla bakıyor. Mehdi'ye de insanlar kuşkuyla bakacak. Kur'an ona işaret ediyor. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. Hemen onu inşa etti”.

ADNAN OKTAR: Allah Allah. Duvarcı ustası. Duvarcı ustası hem de has duvarcı ustasıdır. Ve bütün masonların da piridir. Masonluk oraya dayanıyor. Hz. Hızır'dan örnek alarak o dergahı kurdular. Yıkılmak üzere olan duvar. Demek ki, Mehdi Hz. Süleyman'ın o yıkılan duvarını inşa edecek, Süleyman'ın mabedini yeninden kuracak, bir ona inşa ediyor. İki Masonluğa hükmedecek. Masonların beklediği Adonay'ın, Adon'un o devirde tahakkuk edeceğini görüyoruz. Bak yıllardan beri Masonlar Adonay'da diyorlar, Efendimiz'de diyorlar. Adon, Efendi yani Seyit. Aynısıdır. Seyit derler. Masonların kullandığı Adon kelimesinin karşılığı bizim kullandığımız Seyit'tir. Arapçası. Tabii. Efendi anlamına gelir. Adonay'da Efendimiz. Evet. Devam edelim.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Musa dedi ki; “Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdim.”

ADNAN OKTAR: Tevrat'ta Adon'a değil Allah'a da öyle hitap ederler. Adanay Efendimiz de hitap ederler. Ama insan içinde kullanılabilen bir söz. Efendimiz. Bir daha oku ayeti.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Yine böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler. Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı. Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. Hemen onu inşa etti. Musa dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin”.

ADNAN OKTAR: Bak inşası çok süratli. Mehdi de hadislerde var. Dünyanın inşasını İslam alemindeki inşayı ve mimariyi insanların 20 yılda yaptığını bir günde yapacak diyor Mehdi. Çok süratli olacak diyor Peygamberimiz. Müthiş bir sürat. Kısa sürede binalar inşa edecek. Kısa sürede muazzam bir mimari meydana girecek. Adonay da, Adon da öyle ustadır. Mimardır o da. İnşaAllah. Hadislerden bunu anlıyoruz. O kadar bina yapacak olması. O kadar estetikten anlıyor olması. Yıkılan binaları tamir etmesi, Hz. Süleyman'ın mescidini yeniden yapması, onun da üstat olduğunu gösteriyor. İnşaAllah. Ah canımın içi heyecandan bayılacak. Dünyalar tatlısı. MaşaAllah. Evet. Ayeti bir daha oku.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Yine böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler”.

ADNAN OKTAR: Bir kasaba. Kasaba. Peygamberimiz ne diyor? “Kara köyünden çıkacak” diyor. O devirde daha kasaba. O devirde daha şehir olmamış. Kasaba. Tarih içerisinde yolculuk ediyorlar çünkü. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı Onda yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. Hemen onu inşa etti. Musa dedi ki eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.”

ADNAN OKTAR: Mehdi Allah rızası için hizmet edecek. Hiçbir şekilde hizmetine karşılık ne bir çıkar sağlayacak ne bir para alacak. Peygamberler de öyledir biliyorsunuz. Hiçbir şekilde çıkar sağlamazlar. Ayette uzun uzun Kur'an'da peygamberlerin vasfı olarak tekrar tekrar vurgulanır. “O sizden bir çıkar istemiyor”. Ücretsiz size “İslam'ı tebliğ eden, Kur'an'ı tebliğ eden peygambere uyun” diye geçer ayetlerde. Eğer orada üşüyorsan buraya geç. Gel gel. Rahatsın tamam. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Dedi ki; “işte bu benimle senin aranda ayrılma zamanımız. Sana üzerinde sabır göstermeye güç getiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim”.

ADNAN OKTAR: Sırları sonra açıklıyor. Başlangıçta açıklamıyor. Zamanı geldiğinde kendisi karar verip açıklıyor sırrı. Kaçıncı ayet 78. Şimdi 79'a gelelim.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: İnşaAllah. “Gemi denizde çalışan yoksullarındı. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”.

ADNAN OKTAR: Bak. Bir tarafta bir şehir var ama karşı tarafta da bir şehir daha var. İstanbul. Bu tarafta. Karşısında gayrimüslim olan insan var. Mesela Yunanistan var. Evet. O ayeti bir daha okuyalım.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Gemi denizde çalışan yoksullarındı”.

ADNAN OKTAR: Gemi denizde çalışan yoksullarındı. Demek ki orada gemiler her yerde. Yoksullar var, insanlar var. Ama o devir yoksulların olduğu bir devir. Mehdi'nin geldiği devirde insanlar yoksul olacak mı? Olacak. İstanbul'da da bol miktarda gemi var mı? Deniz kenarında çalışan çok fazla insan var mı? Var. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”.

ADNAN OKTAR: İşte Hızır'ın yöntemi, İlmi-Ledün'ün yöntemi. Demek ki bir şey ele geçirilecekse zayıf göstertilmesi gerekir. Allah da mesela Mehdi'yi zayıf göstermiştir. Ki ele geçirilmez. Mesela dine uygun olmayan bir insan gibi göstertir. Eğlenceye düşkün bir insan gibi göstertir, şeriatla bağlantısı olmayan bir insan gibi göstertir, bilgisiz bir insan gibi göstertir veyahut karşı taraf o şekilde göstertir veya birisi der ki, “mehdi gelmeyecekler” biri der ki, “şahsı manevidir” der biri “geldi gömdük” der. Önü sonu yok. Demek ki, perdelenecek Mehdi. İnşaAllah. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: Çocuğa gelince anne ve babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip korktuk”.

ADNAN OKTAR: Bir olay olmadan önce daha ilk başlangıcında tedbir alınmasıyla ilgili Kur'an'ın işareti. Mesela bir fitne belli. Arkasından ne geleceği, nasıl sistemin batacağı, neler olacağı başından belli oluyorsa ta en başından, hanı derler ya, yılanın başı küçükken ezilmeli diye, en başından tedbir alınmasının önemine Kur'an dikkat çekiyor. Ama orada tabii tamamen vahye dayalı olarak hareket ediyor Hz. Hızır. Yani kendi kanatıyla hareket edemiyor. Zaten söylüyor sonra. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Böylece onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik”.

ADNAN OKTAR: Kur'an'da çok fazla Mehdi'ye işaret vardır. Konudan konuya geçer, sürekli Mehdi'ye dikkat çekilir. Mesela Zülkarneyn kıssasına geçer yine Mehdi'ye anlatır. Hızır kıssasında yine Mehdi'ye anlatır. Kehf kıssasında yine anlatır. Kehf suresi baştan sona Mehdiyet'in ismi sürekli değişerek hikaye hep anlatılır. Önce Ashab-ı Kehf olarak mesela Kehf diye Mehdi'ye anlatılır. Mehdi ve talebeleri. Ondan sonra Hızır'la Mehdi'nin yanındaki bağlantı anlatılır. Hızır'ın Mehdi'yle görüştüğünü anlıyoruz. Hz. Musa'nın Mehdi'yle görüştüğünü anlıyoruz. Ki zaten burada da biliyorsunuz Hz. Hızır'ın makamı var. İnşaAllah. İstanbul'da. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu. Altında onlara ait bir define vardı”.

ADNAN OKTAR: İki öksüz çocuk. Her ikisi de öksüz. Kim? Hz. Mehdi ile Hz. İsa. Hz. Musa. Defineler Hz. Süleyman'ın sandığı. MaşaAllah. Ve bütün kutsal emanetler. Hepsinin ortaya çıkacağına Kur'an'ın açıkça işaret ettiği bir ayet. Define bak. Defineyi çıkaracaklar diyor. Başka bir ayette de zaten Hz. Süleyman'ın sandığından bahsediyor. Tabutu sekine. Ve onu melekler korur diyor. Allah muhafaza altında olduğunu söylüyor. Allah koruyor diyor. Kaybolmadı. Melekler koruyor demek ne demek? Çünkü Kur'an söylemese kayboldu diyebilirdik. Ama Allah ne diyor? Kaybolmadı diyor. Sağlam bilgi veriyor Cenab-ı Allah. Şu an onu melekler koruyor diyor. Duruyor diyor sandık. O yüzden sandık aranacak. Allah garanti vermiş. Duruyor diyor. Ayette de defineyi bulacaksınız diyor. Onlara ait define. Kim? Hz. İsa ve Hz. Mehdi'ye ait. Kutsal sandık ve diğer kutsal emanetler. Evet.

MERVE BÜYÜKBAYRAK: “Babaları salih biriydi”.

ADNAN OKTAR: Bu Hz. İbrahim'e işaret. İnşaAllah.

 


Kehf Suresi, 61-83 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar’ın 10 Nisan 2015 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unuttular; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.” (Kehf Suresi, 61) Ama bir ülkenin yıkılması kararı var öncesinde. Bir toplantı yapılmadan olmuyor. O devrin mebusanı, manevi mebusanının olduğu bir toplantı oluyor. Hz. Hızır (a.s)’ın katıldığı bir toplantı, ondan sonra yıkım kararı veriliyor. “Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca” iki, iki, ebcedi de; 1984 tarihini veriyor, “balıklarını unuttular” Balıklarını niye unutuyorlar?

ENDER DABAN: “Balık çağı bitiyor, yeni bir çağa geçiyor” diye söylemiştiniz Hocam daha önce.

ADNAN OKTAR: Birincisi o. Denizde bir akıntıya doğru niye gidiyor balık? Bilen var mı? Yani balık normal de gider. Herhangi bir yöne doğru gider. Ama bir akıntıya doğru gidiyor. Bir menfez buluyor. “Kendi yolunu tuttu” diyor. Kendi özel yolunu tutuyor. Bu nasıl bir balık Tarkan sence? Değişik bir şey değil mi?

TARKAN YAVAŞ: Evet.

ADNAN OKTAR: “(Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki:” Bak, sürekli “genç yardımcı” diye geçiyor. "Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk." (Kehf Suresi, 62) “(Genç-yardımcısı) Dedi ki: "Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum.” Bu hangi kaya biliyor musunuz? “Kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.” (Kehf Suresi, 63) Yani bir balığın denizde yolunu tutması normal. Ama “şaşılacak bir tarzda” diyor “denizde yolunu tuttu” diyor. Garip bir balık yani.

“(Musa) Dedi ki: "Bizim de aradığımız buydu." Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler.” (Kehf Suresi, 64) Yani geldikleri yere, geri gidiyorlar. “Bizim de aradığımız buydu.” “İşaret bekliyordum ben” diyor zaten. O anlam çıkmıyor mu? Bizimde aradığımız buydu diyor. O balığı zaten yiyemezler onlar, isteseler de yiyemezler. O balık değil çünkü. Balığa benziyor ama balık değil. Yani bayağı korkarlar, o birden bir şekil alsaydı. Allah korumuş.

“Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz” ledün ilmi, ilmi batın öğrettiğimiz “kullarımızdan bir kulu buldular.” (Kehf Suresi, 65) Hz. Hızır (a.s) karşılaşma yerine benim gördüğüm balık şeklinde geri dönüyor. Balık şeklinde de yanlarında gezmiş. Haberleri yok onların. Hz. Musa da yiyeceğini düşünüyor. Yiyemez o balığı, öyle o tarz bir balık değil. “Şaşılacak tarzda” diyor zaten. Yani bütün hareketleri balığın acayip zaten. Ve olay yerine dönüyor balık zaten. Yani toplanacağı yere gidiyor balık. Başka ne şekil alır? Masa şeklini alabilir. Başka? Güzel bir insan şeklinde görülebilir. Çeşitli.

“Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” (Kehf Suresi, 66) Hz. Hızır (a.s) “Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.” (Kehf Suresi, 67) Bunu söylediği? Ulul-azım bir peygambere söylüyor. Balık şeklinde geliyor. İnsan şekli alıyor. Sonra da böyle konuşuyor. Ama geldiklerinde tabi onu balık olarak görmüyorlar. İnsan olarak. Ama o Musa daha önce de bilgili, biz diyor zaten bu işareti bekliyorduk diyor. Bizim beklediğimiz de buydu diyor.

“Böyleyken özünü kavramaya kuşatıcı olmadığı şeyi nasıl sabredebilirsin”, yani insanlar da bu vardır hep anlamaz itiraz eder, anlamaz itiraz eder. “Musa inşaAllah beni sabreden biri olarak bulacaksın”, bak inşaAllah diyor. “Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim”, istisnasız. “Dedi ki; “eğer bana uyacak olursan hiçbir şey hakkında bana soru sorma” ama hiçbir şey hakkında. Ben sana öğütle anlatıp söz edinceye kadar sormayacaksın. “Böylece ikisi yola koyuldu”. Genci bırakıyorlar. Onu İstanbul'da bırakmışlar. Vahiy ile hareket ediyor. “Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye bindiklerinde o Hızır gemiyi yaralıyor”. Kırıyor tahtalarını. Deliyor.

“Musa dedi ki; “içindekilerini batırmak için mi onu deldin?” Bismillah yani. Daha ilk aşama. “Andolsun sen şaşırtıcı bir iş yaptın” diyor. “Dedi ki; “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetirmeyeceğini sana söylemedim mi?” Hazır (a.s). “Beni unuttuğumdan dolayı sorgulama. Ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma dedi” ve tamam diyor Hızır (a.s) ama vahiy ile bildirilmiş yani ne konuşacağını ne itiraz edeceğini nereden cevap edeceğini biliyor Hızır yani Hz. Musa bu bilgiye sahip değil. Ama Hızır biliyor. Yani dayanamayacağını, itiraz edeceğini hepsini biliyor.

“Böylece ikisi yine yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar. O hemen tutup o çocuğu öldürdü” Hızır. “Dedi ki; “bir cana karşılık olmaksızın tertemiz bir canımı öldürdüm. Andolsun sen kötü bir iş yaptın”. Harama girdin diyor. “Dedi ki; “gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye”, bak “kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?” Kesinlikle. Bu kesinlik nerden kaynaklanıyor mu? Vahiyden kaynaklanıyor. Allah diyor yani o kesinlikle sabredemeyecek diyor. Söylüyor. Musa için. Ben söylememiş miydim sana diyor.

“Musa bundan sonra sana bir şey soracak olursam artık benimle arkadaşlık etme”. Sağlama alıyor, halbuki bu da vahiyle ona bindirilmiş bir durum 3 sorun dışında 3 iddianım dışında yok. “Benden yana bir özre ulaşmış olursun dedi”.

77. Ayet. “Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler. Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı”. Her Mehdi topluluğunun özelliğidir. Kendi vatanlarında rahat edemezler. Her peygambere kendi milleti isyan etmiştir. Dolayısıyla Mehdi'ye de rahat vermeyecekler. Kaderi öyle. Kasabalı onları konuklamaktan kaçındı.

“Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. Hemen onu inşa etti”. Mesela onu ilgilendiren bir şey yok. Duvar, yani yıkık bir duvar olabilir orada. Ama yani onu inşa etmesi gerektiğini vahiy ile bildiği için inşa ediyor. Bayağı da güçlü, kuvvetli. Bir insanın duvarı inşa etmesi öyle kolay iş değildir. Gemiyi delmek de kolay iş değildir. Duvar bulur hemen onu inşa etti. Nasıl? Evet duvar ustası. Masonluk buradan alıyor bu hikmetli konuyu. O dul kadının çocukları da var burada. Dul kesesine de işaret oluyor burada. Demek ki Masonluk da Müslümanların kontrolünde olacak. Bu anlaşılıyor.

“Musa dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşı bir ücret alabilirdin”. Yani ücretsiz durduk yere yaptın diyor duvarı. Bu duvar sıradan bir duvar değil. Habere geziyorlar. Belki Süleyman'ın mabedinin duvarı. O ilk taşı belki o koydu. Orada bir taş var biliyor musun? Süleyman'ın mabedinde. Adamlar daha hala sırrını çıkaramıyor. Kim bunu getirdi bu taşı buraya? Jilet gibi kesilmiş. Araya kağıt bile sokulamıyor. O kadar düzgün. Yani teknik olarak da getirilmesi imkansız. Blok tek bir kaya. Bunu diyorlar kim getirdi acaba buraya? Daha hala onun sırrını çözmeye çalışıyorlar. Bakın internetten göreceksiniz.

“Dedi ki; “işte bu benimle senin aranda ayrılma zamanımız”. Vahiy ile bildirildiği için söylüyorum. Zaman geldi diyor zamanımız. “Sana üzerine sabır göstermeyen güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim”. Yani bu yorumlara bile dayanamazsın diyor. Bak sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim. Yani hikmetlerini sana açıklayacağım neden yaptığımı diyor.

“Gemi denizde çalışan yoksullarındı. Onu kusurlu yapmak istedim çünkü ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Demek ki Cenabı Allah bazen bazı şeyleri zayıf göstertebiliyor. Mesela Hz. İbrahim ne diyor? Ben hastayım diyor. Hasta mı? Değil. Ama adamlar korkup kaçıyorlar Hz. İbrahim'den. Belki deli olduğunu söyledi. Belki ben deliyim, hastayım dedi. Onlar da korkup kaçtı da. Bu ledün ilmidir. Batın ilmidir. Yani bir şeyi zayıf göstertmek onu korumak amacı da yapılabilir. Ayrıca Ahir zamanda yoksulluğun artacağı, zorbaların da olacağına işaret var. Yani dikta yönetimlerinin olacağına işaret ediliyor.

“Çocuğa gelince anne ve babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasına endişe edip korktuk”. Bak kendilerine azgınlık ve inkar zorunu. Demek ki, Hızır bir şahsa bakıp ya bu adam İslam'a, Kur'an'a zarar verecek, İttihat-ı İslam'ın hakimiyetini engelleme yeteneği var diye onun hakkında karar verebiliyor vahiy ile. Ve faili meçhulle öldürür. Hızır'ın özelliğidir. Yani çok fazla cinayetin kökeninde Hz. Hızır vardır. Faili meçhul. Asla da bulunamaz. O kendine göre hüküm verir ve öldürür. Vahiyle. Bak gerekçesi de ne? Azgınlık ve inkar zorunu kullanması ileride. Azgınlık ve inkar. Yani İslam'a zarar vermesinden endişe etmek. Endişe demek şüphe etmek. Yani çok güçlü delille şüphe etmek. O şüpheyi kim söylüyor? Allah söylüyor. O zaman şüphe değil gerçek. Tehlikeli, gerçekten tehlikeli. Ve öldürülmesi gerekiyor. Allah Hızır kanadı ile öldürüyor.

“Böylece onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından daha yakın olanının vermesini diledik”. Cenab-ı Allah çocuğu öldürtüyor ama yerine de daha efendi yani daha efendi, dindar merhametli temiz dine yakın olan birini onlara nasip ediyor Cenab-ı Allah. Yani Hızır mağduriyetle meydana getirmiyor bir şey yaptığında. Yani mesela gemi tahrip ediyor ama adamları kurtarmış oluyor. Çocuğu öldürüyor ama Allah daha hayırlısını o aileye veriyor. “Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu”. Yani dul kadının çocukları, iki tane. Altında onlara ait bir define vardı. İşte bu da Masonların define sandığı var ya şeyde sembolleri ya dul kesesi ona işaret ediyor.

“Babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki onlar ergenlik çağına erişsinler ve kendi definelerine çıkarsınlar”. Define Ergenlik çağına erişmek. Olgunluk. Taş ustalığı. Taşın yontulması, salih insan, iki yetim yani dul bir kadının çocuğu bunlar iki tane. Diyor ki, “bu Rabbinin bir rahmettir”, rahmet olarak yaptı Cenab-ı Allah bunları diyor. “Bunları ben kendi işim özel görüşüm olarak yapmadım”. Yani kendi kanaatim değil hepsini vahiy ile yaptım diyor. “İşte senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu bu diyor”.

“Sana ey Muhammed Zülkarneyn hakkında sorarlar de ki; “size ondan öğüt ve hatırlatma olarak bazı bilgileri vereceğim”. Zülkarneyn doğrudan Mehdi'dir. Mehdi'den bahsediliyor. Bak “size öğüt ve hatırlatma olarak bazı bilgileri vereceğim”, diyor peygamberimiz. Yani Musevilerin sormasının nedeni de onlar da işte Moşiyah'ı bekliyorlar. Aynı konu.

 


Kehf Suresi, 56, 58-61, 65-74, 77-99, 104 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 30 Nisan 2011 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Kehf Suresi 65. ayet, şeytandan Allah’a sığınırım; “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Bakın Allah, rahmet verdiğini başta söylüyor. Önce Allah’ın rahmeti, sonra bir ilim. O ilmin ne olduğunun söylemiyor Allah, bir ilim. “Bir kulu buldular.” Ebcedi; 2010. “Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" Müslüman nedir? Müslüman daima doğru yoldadır, onun da istediği o, rüşd; doğru yol. “Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin. (Böyleyken) “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" Bende de kardeşlerimiz bana sık sık soru soruyorlar. “Hocam onu niye böyle yapıyorsun?” diyorlar. Ben de onlara diyorum ki bakın; “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"

“(Musa:) "İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi. Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar. Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir gemiye binince” hep gemili yerler, Hz. Mehdi (a.s) olduğu yerler gemili, Hz. Musa (a.s)’ın, Hz. Hızır (a.s) ile karşılaştığı yerler gemili. İkisi. Gemiyi tahrif ediyor Hz. Hızır (a.s). “Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun” yemin ediyor, “sen şaşırtıcı bir iş yaptın. Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?" Ben de diyorum ki; "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle herkes güç yetiremez" diyorum inşaAllah. Onun için benim çevremde de az insan vardır, kardeşlerimiz çok az. Çok başarılıyız ama az insan var çevremizde, 300 kişi falandır. Her zaman böyledir, aşağı yukarı 300’ün çevresinde kalır ne fazlalaşır, ne azalır inşaAllah.

“(Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama” unuttuğunu bahane olarak onu söylüyor. “Bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi. Böylece ikisi” üçüncü bir kişi yok, sadece ikisi. Ledün ilminde sır vardır, sır; teke tek söylenir, kalabalıkta söylenmez. Adam da bana alenen sır söyle diyor, “televizyondan bana sır söyle” diyor. Söylemem, ledüni bir sır olduğuna göre, eğer layıksa teke tek söylerim, bire birken söylerim. Adam odun, bir şeyin hikmetini çıkaramıyor, “Hocam şunu niye şöyle söyledin?” diyor. Anlayamıyorsan, ben sana ne diyeyim.

“Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü. Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın." Hz. Hızır (a.s) izinlidir, Hz. Mehdi (a.s) kan akıtmaz. Ama Hz. Hızır (a.s) kan akıtır. Hz. Mehdi (a.s) kan durdurur, Hz. Hızır (a.s) kan akıtır, bina yıkar, devlet yıkar, Hz. Hızır (a.s)’ın özelliğidir. Melekler de öyle, Hz. Mehdi (a.s) kan akıtmaz ama Hz. Mehdi (a.s)’ın emrindeki, Hz. Mehdi (a.s)’a yardımcı olan melekler, ki yaklaşık 70 bin melektir, bunlar kan akıtırlar, kan revan içinde bırakırlar dünyayı.

Hz. Mehdi (a.s) muhaliflerini vururlar; özellikleridir. Hz. Mehdi (a.s) şahsı ve talebeleri kan akıtmaz, kanı durdurmak için müdahale ederler. Ama meleklerin konumu öyle değil. Peygamberimiz (s.a.v); “Meleklerin, Hz. Mehdi (a.s) muhaliflerinin boynunu vuracağını” hadislerde söylüyor. Feci şekilde öldürürler. Eğer dünyaya dikkatlice bakarsanız, bilmediğiniz olayların devam ettiğini görürsünüz. Allah öldürür. Melekleri ile öldürür. Allah bina yıkar melekleriyle. Hızır'ın özelliğidir aynı zamanda. Hızır da hem bina yıkar, insan da öldürür. Özelliğidir.

Ama Mehdi de uyuyan kişiyi dahi uyandırmaz. Son derece şefkatli ve merhametlidir. Antikandır. Zaten adı üstünde Mehdi Üldem. Kan durduran Mehdi. İnşaAllah.

ALTUĞ BERKER: Hadis-i şerif okuyabilir miyim? Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuş. “Allah onu, Hazreti Mehdi (as)'ı 3000 melekle destekleyecektir. O melekler Hazreti Mehdi'ye muhalefet dediğinin yüzüne ve arkasına vuracaktır. O melekler Hazreti Mehdi'ye muhalefet dediğinin yüzüne ve arkasına vuracaktır”. Tekrarlıyor inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Yani Mehdi'ye muhalefet denen derken onun anlattığı dini İslam'a karşı mücadele edenlere, Kur'an'a karşı mücadele edenlere Allah meleklerle böyle karşılık vereceğim diyor. Yani bunu dikkatlice bakanlar göreceklerdir. Ama Mehdi bak diyor “şiddetle karşıdır kana”. Allah onu öyle yaratmıştır. Bütün devletlerin yıkılışında Hızır görev alır. Hızır Aleyhisselam. Zaten bak ayetin akışında 59. ayette başlıyor Kehf suresinde. Şimdi kapatabiliriz.

“İşte ülkeler” diyor bak. Şeytandan Allah'a sığınırım, “ve onların halkları zulmettikleri zaman”. Bak gerekçe ne? Zulmetmek. Yani Kur'an'a uymamak, İslam'a uymamak, Mehdiyet’e uymamak, İsa Mesih'e uymamak, İsa Mesih'i sevmemek. “Zulmettikleri zaman onları yıkıma uğrattık”, devletleri yıkacağım diyor Allah, kimle? Hızır'la. “Ve yıkımları için bir buluşma zamanı tespit ettik”, yani Hızır'la olan buluşma Hızır'la buluşmanın arkasından o devlet yıkılır. Bana örnek ver derseniz örnek vermeyeyim. Vermem. Ama bu olaylar oluyor. Yani şu an dünyada oluyor bu. Ve devlet kuruluşunda görev alır. Devlet kuruluşunda. Atatürk'e yardım etmiştir. Fatih Sultan Mehmet'e yardım etmiştir. Fatih İstanbul'u fethettiğinde surların üstünde oturuyordu Hızır Aleyhisselam. Etrafı seyrediyor.

ALTUĞ BERKER: Mısır'daki görüntüyü göstereyim.

ADNAN OKTAR: Evet. Bakalım. Amerikalılar da pek bir anlam veremediler buna. Hıristiyanlar da, Museviler de bir anlam veremediler. Bakın atın üstünde bir şahıs fulü olarak o birdenbire netleşiyor, net insan haline gelir. Hızır Aleyhisselam'ın özelliğidir o. İncil'de de geçiyor, “fulü görünümlü atlı” diyor. Fulü görünümlü atlı. Hızır Aleyhisselam. Bak Cenab-ı Allah diyor ki, “Andolsun”, şeytandan Allah'a sığınırım. “Bu Kur'an'da insanlar için her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanlar her şeyden çok tartışmacıdır”. Televizyonlarda tartışma programları var ya, her yerde, evlerde değil mi? Babasıyla tartışır, annesiyle tartışır, okulda arkadaşıyla tartışır, maç tartışmaları yok, şu kazandı, bu kazanacak. Allah ne diyor? “İnsan her şeyden çok tartışmacıdır”. Yani bir zaafıdır bu insanların.

“Andolsun bu Kur'an'da insanlar için her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk”. Yani her türlü bilgiyi verdim diyor Allah. Biz elçileri 56. ayet. 1956'ya bakıyor aynı zamanda. Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıcılar olmak dışında başka bir amaçta göndermeyiz yeryüzüne. “İnkar edenler ise hakkı batılla geçersiz kılmak için mücadele ediyorlar”. Darwinist, materyalistler hakkı batılla geçersiz delillerle etkisiz kılmak için İslamiyet'le mücadele ediyorlar. “Onlar benim ayetlerime uyarıldıkları azabı alay konusu edindiler”. Kur'an'ı da alay konusu edindi. Uyarıldıkları azabı da diyor, alay konusu edindiler diyor.

“Senin Rabbin rahmet sahibi ve bağışlayıcıdır. Eğer kazandıktan dolayı onları bir azapla yakalasaydı şüphesiz onları azabı bir an önce çabuklaştırırdı. Hayır. Onlar için bir buluşma zamanı vardır”. Hemen yıkmıyor Allah devletleri. Zamanı yedi. Mesela bakın Libya'nın yıkılması gerekiyorsa zamanı gelince yıkar Allah Libya'yı. Suriye'nin yıkılması gerekiyorsa zamanı gelince yıkar. Yıkılışında Hızır görev alır. Sistem budur. Yani örnek istiyor olabilirsiniz belki. Ben kapalı bu kadarını söyleyeyim.

“Hani Musa genç yardımcısına demişti ki; “iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar”. Şimdi İstanbul'da iki deniz bir daha birleştirilecek biliyorsunuz. Yani Kur'an'daki bu ayete belirtilen olay. Bak “iki denizin birleştiği yer” bu pek rastlanan bir şey değildir en gerçek anlamda iki deniz birleşik dünyada en çaplı iki denizin birleşmesi olacak yaklaşık 2023 Mehdi'nin zuhur ettiği yılda iki deniz birleştirilmiş olacak. Şu an onun çalışmaları başladı.

Bak “iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim. Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca”, Bak 2-2. “Balıklarını unuttular”. Bazen Hızır balık suretine de girer. Bazen eşya görünümü de alır. Bak, “denizde bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu” diyor. Mehdi çok şefkatli, merhametlidir yani öyle şeylerden şiddet de kaçınır kandan ama Allah kaçınmaz Allah kandan kaçınmaz. Mehdi kaçınır onu söyleyeyim yani Mehdi kan akıtmaz derken Allah kan akıtmayacak demiyorum. Allah kan akıtır hem de feci şekilde kan akıtır. Mehdi akıtmaz. Ve talebeleri akıtmaz.

Allah ona vahiy etmiş, ilham etmiş kalbine. Vahiy derken yani peygamberde yapılan vahiy gibi değil, vicdana yapılan ilham, ilhamat. Şefkatli olacaktır, merhametli olacak. Allah onda Rahman ve Rahim ismiyle tecelli edecek Mehdi'de. Ama meleklerde Cabbar ismiyle tecelli ediyor Allah. Kahhar ismiyle tecelli eder. Allah'ın isimleri çeşitli tecelliler vardır. Mehdi'de Hadi ismiyle tecelli ediyor. Rahman ve Rahim ismiyle tecelli ediyor. Kahhar ve Cabbar isimler de ona yardım edecek meleklerde tecelli ediyor. Hızır Aleyhisselam derler ya böyle ak saçlı bir ihtiyar hep insana yardım eder. Tamam da devlet yıkar, adam öldürür Hızır. Bir de o özellikleri vardır. Yani bundan kimse bahsetmiyor. Allah muhaliflerinin, Kur'an muhaliflerinin, din muhaliflerine vurur. Mehdi muhaliflerine vurur. İsa (as)'ın muhaliflerine vurur. Özelliğidir bu. O Allah'ına göre vermiş.

“Böylece ikisi yola koyuldu” bak hep iki kişi yani ledin ilminde üçüncü bir kişiye yer yoktur, o zaman o ledin ilmi olmaz gizli söylenir ledin ilmi. Hatta masonlar da öyle tefekkür hücresinde mason sırrı verirken teke tek verirler masonlar sırrı. İnsan kafatası koyuyorlar. Tuz koyuyorlar biraz kabın içerisine. Bir mum yakarlar. Gerçek kafatası kullanıyorlar tabi. Çok ürkütücü. Allah vermesin. Gerçek insan kafatası koyuyorlar. Her yer simsiyah. Duvarlar simsiyah. Zifiri karanlık sadece tek mum yakıyor. Orada onlara Mason sırrı veriyorlar.

“Böylece ikisi yolda koyuldu. Nihayet bir kasabaya girip yemek istediler. Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı. Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular”. Hızır Aleyhisselam onu inşa ediyor. Hızır Aleyhisselam bir özelliği neymiş? Duvarcı ustası olması. Masonların piri. Hızır Aleyhisselam. Dünya Masonların piridir. Ama imanlı, gerçek Masonların piridir. Allah'ı seven, Allah'tan korkan, Müslüman olan Masonların piri, inşaAllah. Tabi Müslümanların da piridir, hak edenlerin. Yani Mason derken biz Müslüman Mason değil mi? O zaman zaten hepsi Müslüman olmuş oluyor fark etmez. Yani ister tapınak şövalyesi olsun ister başka şey olsun. Müslüman olduktan sonra konu bitmiştir. Ama iyi duvarcı ustasıdır. Hızır Aleyhisselam. Güzel duvar yapar yani. Şakul. İhtiyaç duymaz. İnşaAllah.

“Dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin”. Allah rızası için hizmet olduğu için Hızır (as) hiçbir şeyi karşılıklı yapmaz. Allah rızası için yapar. “Dedi ki; “işte bu benimle senin aranda ayrılma zamanımızdır. Sana üstünde sabır göstermeye güç yetirmeyeceğin bir yoruma haber vereceğim”. Yani yorumuna bile şimdi diyor sabır gösteremezsin diyor. İnşaAllah. “Gemi denizde çalışan yoksullarındı”, 79. ayet 1979'da gemi patlaması olayına Mehdi'nin devrini ona işaret ediyor. “Onu kusurlu yapmak istedim”. Demek ki o gemiyi bir yakan var. Demek ki o gemiyi infilak ettiren biri var. Gemi durduk yere yanmaz. Demek ki onu o ateşin çıkmasını sağlayan birisi var. Ona işaret var.

Bak, “gemi denizde çalışan yoksullarında onu kusurlu yapmak istedim. İlerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Demek 79'larda zorbalık hakim olacak. Kur'an'dan işaretler bak. Krallık gibi bir sistem olacak. Yani bazı yerlerde. “Onu kusurlu yapmak istedim. Çocuğa gelince anne babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişelenip korktuk. Böylece onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından daha yakın olanı vermesini dedik”. Müslüman'da bir temizlik, iki merhamet. Çok önemli. Hızır (a.s) üstünde durduğu konular bakın. Temizlik ve merhamet. Merhamete çok önem veriyor. Şimdi bakan da Hazreti Hızır (haşa) merhametsiz zanneder. Adam öldürüyor. Ama müthiş merhamet sahibi. Son derece temiz bir insan. Acayip titizdir Hızır (as). Tertemiz keser. Çok şefkatlidir. Bayağı akıllıdır ama devlet yıkar Allah'ın emriyle. Zaten diyor bak sonunda.

“Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu”. İki öksüz çocuk işte Mehdi ve İsa (as). “Altında onlara ait bir define vardı”. Mehdi devrinde bol miktarda define bulunacak. Şimdi bu dikili taşların altında, piramitlerin altında, Nemrut dağındaki o Nemrut harabelerinin altındaki taş yığmasıdır. Altında müthiş deliller, müthiş hazineler bulacak insanlar. “Babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki onlar ergenlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar”. Vakti gelince bu çıkacak. Ne zaman çıkacakmış? Mehdi ve İsa (as)'ın ergenlik çağında inşaAllah. Yani olgunluk çağlarında. Hakimiyet çağlarında. İslamiyet’in hakimiyet çağlarında.

“Kendi defnini çıkarsınlar. Bu Rabbinden bir rahmettir”. Bak Allah'tan bir rahmet bu diyor. Rahmettir. “Bunları ben kendi işim, özel görüşüm olarak yapmadım” diyor Hızır (as). Kendi kendime yapmıyorum. Nasıl yapıyormuş? Allah'ın emriyle yapıyordum diyor. “İşte senin sabrı göstermeye güç yetirmeden şeylerin yorumu. Sana Ey Muhammed Zülkarneyn hakkında sorarlar. De ki size ondan öğüt ve hatırlatma olarak bazı bilgileri vereceğim”. Şimdi öğüt de var, Müslümanlara öğüt de var ve hatırlatma da var. “Gerçekten biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik”, dünya hakimiyeti verdik. Bu alenen Mehdi'ye bakan bir ayettir. Ebcedi 2017 tarihini veriyor. MaşaAllah. Bir tane tarih veriyor.

“Ona her şeyden bir yol, bir sultan verdik”, bir sebep verdik. “O da bir yol tuttu. Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir göze de batmakta buldu”. Kara çamurlu bir denizde. Güneşi batmakta buldu. Bu Japonya'da olan olayı işaret ediyor. Japon bayrağı biliyorsunuz güneştir. Güneş batmayan imparatorluk denir. Kara çamurlu bütün şeyleri gördünüz televizyonda. Simsiyahtı deniz. “Yanında bir kavimi gördü”. Yani televizyondan görüyor adeta. Bak buradaki anlatım öyle. Yani bizzat giderek görmüş gibi değil buradaki anlatım. Oradan oraya, oradan oraya. Sanki bir tuşa basıyor onu görüyor. Bir tuşa basıyor onu görüyor. Bir tuşa basıyor onu görüyor gibi buradaki anlatım. Gezdi demiyor zaten ayette.

“Dedi ki; “kim zulmederse biz onu azaplandıracağız”. Kim azaplandırıyor? Melekler. Kim azaplandırıyor? Hızır (as). “Sonra Rabbine döndürülür. O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır”. Allah ayrıca belanızı verir diyor. Bu da 2007 tarihini veriyor ebcedi. “Kim iman eder ve salih amelde bulunursa”, yani istenen budur diyor Allah. İman etmesi ve samimi olması. “Onun için güzel bir karşılık vardır”. Dünyada ve ahirette bir kurtuluş vardır. “Ona buyruğumuzdan kolay olan söyleyeceğiz”. Yani yobazlık bitecek. Kolay olan yani dinde tahlif olacak. Ferahlık olacak. “Sonra yine bir yol tuttu”. Bir sultan. Bir sebep. Yani bir seyahate çıktı demiyor buradaki ayette.

“Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı. Ve onu güneşi kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. Bunu sonra açıklayacağım. “İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu büsbütün kuşatmıştık”. Özü kapsayan bilgi. Bak genel değil özü. Ledün ilmi. Yine burada da aynı olayla karşılaşıyoruz. Özü kapsayan bilgi. Hızır (as)da da aynı şey var. Burada da var. “Büsbütün kuşatmıştık”. Tamamen bana ait diyor Allah bilginin tamamını. “Sonra bir yol tuttu”. Yine bir sultan. Bir sebep. “İki seddin arasına kadar ulaştı. Onların sedlerinin önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. Bu da 2015. İnşaAllah bu PKK'nın yerle bir olacağı tarih Allah'ın izniyle.

“Dediler ki; “Ey Zülkarneyn gerçekten Yecuc ve Mecuc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor”. Anarşist ve teröristler bozgunculuk çıkarıyorlar. “Bizimle onlar arasında bir set inşa etmek için sana vergi verelim mi?”, seni iktidara getirelim demek istiyorlar. Kendi talep etmiyor Zülkarneyn. Seni iktidara getirelim yani dünya hakimi yapalım diyorlar. “Dedi ki; “Rabbim beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır. Madem öyle bana insani güçle yardım edin”. Yani bana tabi olun siz diyor. Yani tam tabi olun. Biat edin diyor.

“Sizinle onun arasında sapasağlam bir engel kalayım”. Anarşi ve terörü doldururum diyor. Tamamen doldururum diyor. “Bana demir kütleleri getirin. İki dağın arası eşit düzeye gelince körükleyin dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar bu işi yaptı. Dedi ki; “bana getirin üzerine eritilmiş kıtran dökeyim”. Katran dökeyim diyor. “Böylelikle ne onu aşabildiler ne de onu delmeye güç yetirebildiler”. İki arası eşit oluncaya kadar demir kütleler. Ne yapacak Mehdi? Ne kadar tank, top varsa teknik aletler bu. Savaşta kullanacak teknik aletler hepsini eritecektir. Ve hepsi ağır sanayide kullanılacaktır. Buradaki demir kütlelerinden kasıt bu. Çünkü tanklar bir uzun ton hesabı inandır. Çelik, demir. Bütün tanklar eritilecek, bütün toplar eritilecek dünyada. Mehdi devrinde. İsa Mesih devrinde. Kılıçlar, silahlar hepsi eritilecek. Yani silah bırakılmıyor. Yani insan öldürmede kullanılan hiçbir silah bırakmayacak Mehdi. Burada o ayette ona işaret ediyor inşallah.

Bak “böylelikle ne onu aşabilir, ne onu devirmeye güç getirebilir”. Artık anarşi ve terör tamamen duruyor, bitiyor. Çünkü silah olmadın mı, iman oldun mu, güzel ahlak oldun mu, zulüm de olmuyor. İnşaAllah. “Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir”. Allah'ın rahmetiyle ben yaptım. Yani kendi gücüm olarak yapmadım. “Rabbimin vaadi geldiği zaman o bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır”. Rabbimin vaadi geldiği zaman. Kıyamet olur. “Biz o gün bir kısmını bir kısmı için dalgalanaca bırakmışız o zaman. Sura'da üfürülmüştür artık onların tümünü bir araya getirmişiz” diyor Allah. Hemen Ahir zamanla ilgili olduğu için, ayet hemen ahir zamana, kıyamete geçiyor. Kıyamet zamanı. Kıyamete yakın dönemi anlattığı için. Evet. Bakın, yobaz takımına Cenab-ı Allah ne diyor?

“Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta olduklarını sanıyorlar.” Bak, Yobaz takımına işarettir. “Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta oluyor”. Yani tam ehli sünnet üstünde, tam doğru oldukları karar içinde oluyor. Adam. Sarık tamam, cübbe tamam. Öbürleri ahlak, vefa, sadakat, cehd etmek, İttihat-ı İslam, Tür-İslam Birliği, şefkat, merhamet sayarım da sayarım. Bunlar var mı? Yok. Yobazdan kastımız Kur'an'ı yeterli görmeyip hurafelerine iştigal eden adamlar. Dini zorlaştıran adamlar.

 


Kehf suresi, 65-77 Ayetlerinin Tefsiri

(Hz. Hızır (a.s.) kıssası)

 

(Adnan Oktar’ın 27 Ağustos 2010 tarihli röportajından açıklamalar)

18/65- Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve Tarafımız'dan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.

Bu ayetin ebcedi 2010 tarihini veriyor. Hz. Hızır (as) kendine has özel bir ilme sahip.

18/66- Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"

18/67- Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin."

"Beni dinsiz gibi görebilirsin, şeriata muhalif görürsün, bir yerleri bombalıyor, yakıyor yıkıyor gibi görürsün, cinayet işliyor gibi görürsün, tüm bunlara sabretmeye güç yetiremezsin" diyor Hz. Hızır (as).

18/68- (Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığınşeye nasıl sabredebilirsin?"

Bir konunun görünüşü ayrı, özü apayrıdır. Hz. Hızır (as), Ulu'l Azm bir peygambere "buna takatin yetmez, sabredemezsin" diyor.

18/69- (Musa:) "İnşaAllah,beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi.

"İnşaAllah" diye söze başlıyor Hz. Musa (as). Kehf kıssasındaki kilit kelimedir, inşaAllah. Hz. Musa bu sözle başlıyor, Hz. Hızır (as)'ın da aradığı ifadedir bu.

18/70- Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar."

Demek ki çok sabırlı olunacak.

18/71- Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın."

Hızır görüşmede teke tek görüşür,üçüncüyü kabul etmez.

Hz. Musa (as) "Toplu katliam mı amaçladın, haram bir fiil yaptığın" diyor. Halbuki Hızır (a.s.) vahiyle hareket ediyor, yaptığı doğru.

 

18/72- Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"

Hz. Hızır (as) "kesinlikle" diyor, ikinci bir ihtimal vermiyor, "zordur" demiyor, "kesin güç yetiremezsin" diyor çünkü Aklah vahiyle bildiriyor, önceden biliyor. Allah Hızır (a.s.)’a vahiyle Hz. Musa (a.s.)’ın güç yetiremeyeceğini söylüyor. Vahiyle bildiği için kesinlikle güç yetiremezsin benimle birlikte olmaya diyor.

18/73- (Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi.

Hz. hızırın vasıflarından biri de sorgulamaktır

"Bana zorluk çıkarma" diyor demek ki gerektiğinde Hz. Hızır (as) zorluk çıkarıyormuş, zorluk çıkarma da vasıflarından biri.

18/74- Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın.

"Cinayet işledin, yanlış hareket ettin" diyor, halbuki vahiyle hareket ediyor Hz. Hızır (as).

Hz. Hızır (as) bir daha vurguluyor, "kesinlikle" diyor, çünkü vahiyle bildirilmiş

18/76- (Musa:) " Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun" dedi.

Bir süre sonra, Hz. Hızır (as) görevini yaptıktan sonra geri çekilir. Sürekli aynı yerde bağlantı halinde olmaz.

18/77- (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin. "

Hz. Hızır (as)'ın yemeğe ihtiyacı yok, ama Hz. Musa (as)'ın var. Hz. Hızır (as) canı ister yer canı ister yemez.

Heybetlerinden çekiniyor kasaba halkı.

Hemen duvarı inşa ediyor. Duvarcı ustası Hz. Hızır (as), aynı zamanda bir vasfı da budur. Bu bütün masonları kontrol altına alacak demektir, hepsi emrine girecek demektir, hatta girdi inşaAllah.

Hz. Hızır (as) hiçbir işinde hiçbir karşılık istemez. Özelliğidir, ne yiyecek ne para ne çıkar hiçbirini istemez. Bir insanın birşeye ihtiyacı olur, onun hiçbirşeye ihtiyacı olmaz. Uykuya, yemeğe ihtiyacı olmaz. Hz. Hızır (as)'ın alametidir hiçbirşeye ihtiyacı olmaması.

 


Kehf Suresi, 65-71, 73-74, 77-82 Ayetlerinin Tefsiri

(Kehf Suresi'nden Bazı Sırlar-2)

 

Sayın Adnan Oktar'ın 28.09.2010 tarihli Kaçkar TV röportajından

 

18/65- Derken, Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.

Allah’ın özel olarak rahmet verdiği ve özel ilim öğrettiği Hz. Hızır (as)’ı buldular ama aynı zamanda Hz. Mehdi (as) anlatılıyor. Hz. Mehdi (as)’da Hz. Hızır (as) özellikleri çoktur. Hz. Hızır (as), Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) üçü sac ağı gibi birbirlerini destekler.  

18/66- Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" 

Hz. Mehdi (as)'a talebe olmak çok tehlikeli ve zordur. Herkes heveslenir ama Hz. Mehdi (as)'a talebe olmak zordur. Onlar rüya alemi gibi zannediyorlar böyle gidersin yemekler yersin filan, öyle değil. Yağmur gibi bela yağar insanın üstüne. Benim canım tatlı, hanım da evde bekliyor diyor, o zaman olmaz 


18/67- Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin." 

Bu Hz. Mehdi (as)’ın da ifadesidir. Mutlaka bir anormallik göreceksin. Batın değil zahir gözüyle baktığın için anormallik göreceksin. Hz. Mehdi (as)'ı da sapkınlıkla suçlayacaklar anlayamadıkları için. 


18/68- (Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" 

Özünü bilmiyorsun nasıl sabredeceksin? 


18/69-(Musa:) "İnşaallah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiç bir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi. 

Kilidi açıyor inşaAllah diyor Hz. Mehdi (as) talebelerinin üslupudur. Belirli işlerde değil akla gelen hiçbir işte karşı gelmeyeceğim diyor 


18/70- Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiç bir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar." 

İstisnasız “hiçbirşey” diyor. “Sana hikmetini açıklayacağım, ama ben açıklamadan sakın sorma” diyor. 


18/71- Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın."

Hep ikiler kıyamet de 20120’dedir, belki de saat 2’dedir.

Hz. Hızır (as)’ın özelliklerinden biri de mesela gider bombalar binayı, yıkar. Anlayamazsın faili meçhul olur, bulamazsın. 

“Sabotaj yaptın ne yapıyorsun? Suç işledin” diyor, harama girdin diyor. Müslümanlar için, içinde insan bulun gemiyi batırmak haramdır. 


18/73- (Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi. 

Hz. Mehdi (as) varsa Hz. Hızır (as) vardır. Hz. İsa (as), Hz. Mehdi (as) Hz. İsa (as), üçü bir araya gelmezler hep ikisi olur. 


18/74- Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın." 

Hz. Mehdi (as) zıtlarını Hz. Hızır (as) öldürür söyleyeyim. Faili meçhulle öldürür. Hiç bir şekilde de bulmazsın. İnsan olmadığı için bulamazsın. Yemin ediyor sen kötü iş yaptın diye halbuki vahiyle hareket ediyor. Ama insani tepkiyle söylüyor. 


18/77- (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin." 

Hz. Hızır (as) ister yer, ister yemez. Bir ay iki ay yemek yemez. Ama insanlar 2 gün yemese perişan olurlar. Duvarcı ustası. Bütün masonların üstadı, mürşidi olacaktır Hz. Mehdi (as) Kuran’ın işareti bu aynı zamanda. Aynı zamanda yıkılmış duvar 2 yerde var Ayasofya’da var, o inşaa edilecek, ikincisi Süleyman Mabedi, o duvar Allah tarafından özel muhafaza ediliyor. O duvarı Hz. Mehdi (as) yükseltecek, tapınağı yeniden inşaa edecek. Hz. Mehdi (as) vesilesiyle tüm masonlar iman edecek göreceksiniz.

Allah rızası için yapıyor ücret almaz. 


18/78- Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim. 

Anlaştık artık  ayrılıyoruz. 


18/79- "Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı."

Annesi onu minik canıyla küçük bir gemiye koymadı mı? Normalde çok tehlikeli olduğu belli. Annesi onu ölsün diye mi suya attı? Firavun eline geçirdiği çocuğu öldürmüyor muydu? Annenin seni bırakması ledün ilmiydi. Seni ölsün diye bırakmadı, kurtulsun diye bıraktı, aynı yöntem. 


18/80- "Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı,  onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk."

Hz. Mehdi (as)'a zarar vereceğine emin olursa Hz. Hızır (as) o şahsı öldürür. Hiç bir delil bulamazsın istersen 100 sene ara. Hz. Musa (as) bir yumrukta o şahsı öldürmedi mi orada? Kaderindeydi, Allah’ın emriydi istemeden oldu. Hz. Hızır (as) niye o adamı öldürdün diyor mu? 


18/81- Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." 

Bu da Hz. Mehdi (as)’dır. Deccalin öldürüleceğini Hz. Mehdi (as)’ın da Hz. Hızır (as) tarafından destekleneceğini gösteriyor. Hz. Mehdi (as) hem çok temizdir hem çok merhametlidir, ana özelliğidir. 


18/82- "Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu." 

Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as) ikisi de yetimdir. O define Hz. Süleyman (as)’ın sandığı ve kutsal emanetlerin tamamı Tevrat ve İncil’in orjinalleri. İkisinin de babası Hz. İbrahim (as)’dir.

Daha önce müsade yok bulamazsınız o defineleri. Herkes binlerce yıldır arıyor, Hz. Mehdi (as) eliyle koymuş gibi bulacak.

 


Kehf Suresi, 65-78 Ayetlerinin Tefsiri

(Mehdi talebesi olmak pek zordur)

 

Adnan Oktar’ın 9 Ağustos 2010 tarihli HarunYahya.TV röportajından

ADNAN OKTAR: ... Şeytan’dan Allah’a sığınıyorum; “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve Tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Ebcedi 2010 tarihini veriyor. Bakın tek rakam çıkıyor, 2010. Ayeti bir daha okuyorum. Şeytandan Allah’a sığınıyorum. “Derken, Katımız'dan,” Cenab-ı Allah’ın rahmetinden, “kendisine bir rahmet ve Tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Tam 2010 tarihini veriyor ebcedi. “Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"” Biz de Mehdi (a.s.) ‘ye ne diyeceğiz? “Muhterem Hocam” diyeceğiz, hissederiz Mehdi (a.s.) ‘yi ama açıkça bilemeyiz. “Sana talebe olmak istiyorum. Allah’ın sana öğrettiği bilgiden bize de öğretmen için size tabi olabilir miyim?” Bak, “tabi olabilir miyim?” diyeceğiz. “Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin."” Bu ne demektir aynı zamanda; Mehdi (a.s.) talebesi olmak zor ama pek zor, pek pek pek zordur. Böyle üçkağıtçının, dünya aşıklarının, aklı zayıf olanların, imanı zayıf olanların, dünyasını kurtarmanın peşinde olanların; evlenip yuva kurup işine gücüne bakmak isteyenlerin, dünyasını mamur etmek isteyenlerin, köşe dönmek isteyenlerin yapacağı gibi bir şey değildir. Hele korkak ödleklerin yapabileceği bir şey hiç değildir.

Bak ne diyor; “"Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin."” “Devam edersin ama bir dereceye kadar devam edersin” diyor. Burada buna da işaret var. Hz. Musa (a.s.)’ya bakıyor, Hz. Hızır (a.s.)’la arasında ama aynı zamanda Mehdi (a.s.) ve Mehdi (a.s.)’ye tabi olanlara da bakıyor işari yönüyle. “(Böyleyken) Özünü,"” demek ki bilginin bir özü var, “özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?” Şimdi ben Mehdi (a.s.) değilim, öncüsüyüm, talebesiyim. Mesela bir şey söylüyorum kardeşlerimiz anlayamadıkları için, “şu sözü niçin böyle söyledin, olur mu, böyle söylenir mi?” diyorlar. Bakın diyor ki, “özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?” Özünü kuşatamıyorlar söylediğim sözün ve sabredemiyorlar. Sen sakin ol, sana ne. 10 yıl sonra dediğim doğru çıkacak mı, çıkmayacak mı, sen ona bak. Değil mi? Allah Allah, ben vakit de veriyorum sana. Ama özünü kavrayamıyorsun ve dolayısıyla sabredemiyorsun. “(Musa:) "İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi.” Tabi olan böyle tabi olacak, değil mi? Bak, ne diyor?  “"İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma,” beni analiz etmek, beni eleştirmek bunlar olmayacak, diyor. “Ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar.” Ben gerekeni sana açıklarım ama bana soru sormayacaksın, diyor. “Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi.

(Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın."” Bak, niye deldin de demiyor Musa(a.s.), dikkat ederseniz. “İçindekilerini batırmak için mi onu deldin?” diyor. Suçlayan bir üslup kullanıyor. “Andolsun” diyor yemin ediyor ayrıca, “sen şaşırtıcı bir iş yaptın.” Halbuki daha önce söz vermişti, değil mi? “Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"” Bu kıssadan gaye Mehdi (a.s.) talebesi olmanın ne kadar zor olduğunu anlatmak içindir. Kehf Suresi çünkü Mehdiyet’i anlatır, Hızır’dan kasıt da Mehdi (a.s.)’ye işarettir. “Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama.” Ahir zamanda unutkanlık yayılacaktır, ona da işaret var. “"Ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi.” Bak, “beni unuttuğumdan dolayı sorgulama.” O ona söylüyor sorgulama diye. Halbuki Hızır (a.s.) ona söylüyor, ‘sorgulama’ diye; o da ona, ‘sen de beni sorgulama’ diye, inşaAllah. “Ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma” diyor. Halbuki zorluğu çıkaran kendisi orada. MaşaAllah, tabii kadere tabi oluyor. Zelledir, Peygamber zellesidir, inşaAllah, hikmet var. “Böylece ikisi (yine) yola koyuldular.” Hep ikisi. İkisi, ikisi, hep iki. Hep iki iki gider. “Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın,””  bir kısas olmaksızın, “tertemiz bir canı mı öldürdün?” “Günahsız bir canı mı öldürdün” diyor. “Andolsun,” bak yine yemin ediyor, “sen kötü bir iş yaptın.” Mesela o canın tertemiz olup olmadığını o bilir, vahiyle hareket ediyor çünkü, bir. 

“Andolsun” diyor mesela, yemin etmemesi gerekiyor, iki. “Sen kötü bir iş yaptın.” Kesin hüküm vermemesi gerekiyor çünkü ona uymakla mükellef. “Kötü bir iş yaptın” da diyemez. Dememesi lazım. “Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?"” Sabrediyor ama, sabırla devam ediyor. “(Musa:) "Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun" dedi.”  “kabul ediyorum” diyor. “(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı.” Mehdi (a.s.)’yi de konuklamaktan kaçınacaklardır. “Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular.” Hz. Süleyman (a.s.)’ın duvarı, Hz. Süleyman (a.s.)’ın mescidinin duvarı aynı zamanda, inşaAllah. “Hemen onu inşa etti.” Mehdi (a.s.), Hz. Süleyman (a.s.)’ın mescidini inşa edecek, bizzat da katılacak; eliyle bir tuğla koyar, bir şey yapar, inşaAllah. “Hemen onu inşa etti.” Demek ki duvarcı ustaları da kontrol altına alınacak. Duvarcı ustası değil mi Hızır (a.s.)? Aynı zamanda duvarcı ustasıdır. Hz. Mehdi (a.s.)’nin de duvarcı ustalarını kontrol altına alacağı anlaşılıyor,  masonları, inşaAllah. “(Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."” Peki, mübarek, güzeller güzeli, canımın içi, muhterem, Allah’ın sevgilisi; çok sevdiği bir insandır Cenab-ı Allah’ın, Hz. Musa (a.s.), sen koyunlarını sulayan o hanımları gördüğünde gittin, hiçbir ücret talep etmeden o hanımların koyunlarını aldın, suladın ve aldın geri götürdün ki bayağı bir emek verdin. Ücret istedin mi? İstemedin. Allah rızası için yaptın hikmete binaen, sana orada soran oldu mu niçin ücretsiz yaptın diye? Olmadı.

Sen niye Hızır (a.s.)’a soruyorsun, değil mi? Sen orada, mübarek, canım Peygamberimiz (a.s.) bir olay oldu, tek yumrukta vurdun adamı öldürdün. Sana soran oldu mu, niye öldürdün diye? Çünkü kasten öldürmedi. Kader içerisinde öldürdü. Ama hiç kimse sana sormadı, değil mi? Sorulmasını istemezsin, inşaAllah. Peki, vahiyle hareket eden Hızır (a.s.)’a niçin soruyorsun? Aynısıyla sen karşılaşmışsın bak, sormamışlar sana. Mesela gemiye bindi, bak; “nitekim ikisi beraber gemiye binince” o gemiyi parçalıyor, sakat gösteriyor. “İçindekileri batırmak için mi onu deldin?” diyor. Peki, annen seni ufak bir gemi olan o sandıkla suya koyarken seni öldürmek için mi bıraktı suya? Suya bir çocuğun bırakılması ne demektir, bir tahta sandık içerisinde? Ölümü demektir. Kediler parçalayabilir, köpekler parçalar, kurtlar parçalar, insanlar parçalar; suyun içinde alabora olur, dağılır, ölebilir. Her şey olabilir, değil mi? Annen niçin seni suya bıraktı? Ölsün diye bırakmadı, parçalansın diye bırakmadı. Biliyordu hayırla neticeleneceğini, değil mi? O da küçük bir gemiydi. Sen bunu sorguladın mı? Sorgulamadın;  çok haktı, doğruydu. Hz. Hızır (a.s.) yaptığında, o da vahiyle hareket ediyor, senin annen nasıl vahiyle hareket ettiyse, Hızır (a.s.) da vahiyle hareket ediyor. O zaman niye şaşırıyorsun, değil mi? Dünya tatlısı, çok heyecanlı bir Peygamber.

Allah’ın çok sevdiği Ulu’l Azm Peygamberlerden. Asayı attığında, asa yılana dönünce direkt kaçmaya başladı. Allah, “korkma, gel. Benim Katımda Peygamberler korkmaz” dedi. Geri döndü. En çekindiği şeylerden birini yaptırdı Allah. “Tut kuyruğundan” dedi. Yılanın, gitti kuyruğundan tuttu. Allah ona cesaretini artırıyor, en çekindiği şeylerden bir tanesi yılan. Mesela en çekindiği şeylerden birisi adam öldürmek, suçsuz yere bir adam öldürmek. En büyük imtihanlarından birisidir o. Allah diyor, büyüklüğünü o imtihanın. Çünkü çok yufka yürekli birisi aynı zamanda Musa (a.s.). O olaydan müthiş etkilendi, bir adam öldürmüş olmaktan, inşaAllah. Kazara oldu ama çok etkilendi. Firavun’dan mesela çok çekiniyor, “git ona, konuşacaksın” diyor Allah. “Tek başına gideceksin, konuşacaksın” diyor. “Ya Rabbi, bana kardeşimi yardımcı kıl” diyor, Harun (a.s.)’u, diyor. “Dilim tutuluyor, kalbim sıkışıyor, bunalıyorum” diyor, heyecandan. Allah kabul ediyor. “Kardeşin Harun (a.s.)’u sana verdim, yardımcı olarak. Gidin ikiniz ama Ben sizi görüyorum, takip ediyorum” diyor.

ALTUĞ BERKER: Siz daha iyi bilirsiniz Hocam, inşaAllah; Mehdi (a.s.)’nin faziletlerini öğrenince, Hz. Musa (a.s.)’nın Mehdi (a.s.) olmak için duası var, Allah’ın izniyle. Üç defa Allah’tan Mehdi (a.s.) olmayı istiyor, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Evet, üç defa Allah’tan Mehdi (a.s.) olmayı istiyor. İnşaAllah. “Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız."” Mehdiliğe sabretmek zordur, Mehdi (a.s.) talebesi olmaya sabretmek zordur. Başından ayrılır, hiç yanaşmaz, yanaşırsa da görür görmez ayrılır veyahut devam ettiyse de bir süre sonra ayrılır. Gücü yetmez, herkesin gücünün yeteceği bir şey değildir. Kuran çok dolaylı yoldan buna da işaret ediyor. Ama tabii Hz. Musa (a.s.)‘nın konumu apayrı. O Ulu’l Azm Peygamberdir, inşaAllah...

 


Kehf Suresi, 65-79, 82-83 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 27 Kasım 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Bismillah, şeytandan Allah’a sığınırız. Kehf Suresi, 65

“Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz” Allah’ın bak özel olarak rahmet verdiği “ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” 2010 yılını veriyor ebcedi. 2010, bu bulunduğumuz yılı veriyor. “Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” Bak doğru yol olarak sana öğretilenden, Allah’ın sana öğrettiklerinden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim, soruyor. “Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin."” Bu Mehdiyet özelliğidir, zaten Kehf Suresi Mehdiyet’i anlatır. Adam diyor ki; ben Mehdi (a.s)’ye talebe olabilir miyim? Kardeşim zordur. Yok çok kolay yaparım, diyor. Yapamazsın. Okulunla çatışır, hayatınla çatışır, işinle çatışır,  keyfinle çatışır, korkularınla çatışır, inaçlarınla çatışır. Çünkü Mehdi (a.s.) mutlak müceddit ve mutlak müçtehiddir. Medine’nin imamı bile, İstanbul’daki alim bile Mehdi (a.s)’ye karşı çıkıyor, değil mi? Kendini Allah’a adadığını iddia eden alim bile Mehdi (a.s)’ye karşı savaş açıyor. Kolay değildir. “Böyleyken” bakın "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" Derinliğindeki asıl hikmeti, inceliğini bilmediğin şeye nasıl sabredersin, diyor. Demek ki özünü kavratacak Mehdi (a.s). Yani özünü insanlar kavrayamadıkları için itiraz edecekler Mehdi (a.s)’ye. "İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın.” İnşaAllah demenin önemini burada da görüyoruz.

“Beni sabreden biri olarak bulacaksın,” demek ki Mehdi (a.s)’nin yaptıklarında sabır gerekiyor, bir hikmet arayacaksın ve sabredeceksin. “Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi.” İstisnasız. “Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma” Yani eleştiri yapmak, niye bunu böyle yapıyorsun, niye şöyle yapıyorsun, bunu yapma. “Ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar." Ben sana gerekirse söylerim. Ama sürekli itiraz edip acayibine giderse, sen samimi olarak zaten itaat etmiş olmazsın, diyor. Bağlanmış olmazsın. Mehdiyet’in stilini, yöntemini Allah göstermiş oluyor. Mehdiyet de aynısıdır, inşaAllah. Bayağı benzer, aynısı demiyeyim de bayağı benzer. 71: “Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi.” Hasar verdi, gemiye hasar verdi, deldi gemiyi. “(Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.” Mehdi (a.s)’ye yapılacak itirazlardan bir tanesidir. Mehdi (a.s)’ye insanların karşı olmasının nedeni, 313 kişi olmasının nedeni Hızır (a.s) özellikleri taşımasıdır Mehdi (a.s)’nin. Hemen hemen her yaptığını acayip karşılayacaklar. O yüzden de ona tabi olmak, talebe olmak çok zordur. Bak Hz. Musa (a.s)’da da bunu görüyoruz. “Gemiyi içindekileri batırmak için mi deldin.” Baktın mı öyle gibi görünüyor, yani zahiren öyle. Ama batınında hak yaptığı, doğru. “Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?” Çok zordur bu diyor, değil mi? “(Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi.” Bana kolaylık göster, beni sorgulama, diyor “Böylece ikisi (yine) yola koyuldular.” Bak hep iki iki gidiyor dikkat ederseniz.

“Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü. “(Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın." Yani cinayetle suçlamış oluyor, çok ağır bir itham. Ama tabii bir hikmeti var. “Andolsun, sen kötü bir iş yaptın." diyor. Halbuki tabi olması gerekiyor ve hiç itiraz etmemesi gerekiyor. “Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?" Daha önce de söylemiştim, diyor. “(Musa:) "Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun" dedi. Böylece ikisi yola koyuldu.” Bak yine iki, hep iki iki gidiyor. “Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti.” 77. ayette “(Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.” Allah için yapılan hizmetlerde ücret olmaz, buna işaret ediyor ayet. “Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim. Gemi, denizde çalışan yoksullarındı” Mehdi (a.s) ne yapacak? Yoksulları koruyacak. Hızır (a.s) ne yapıyor? Yoksulları koruyor. Gemiden anladığımız Mehdi (a.s) denizin bulunduğu, gemilerin bulunduğu bir yerde zuhur edecek. Nerede zuhur edecek? İstanbul’da. Geminin işareti aynı zamanda denizi anlatıyor. Mehdi (a.s)’nin bulunacağı yere işaret ediyor. “denizde çalışan yoksullarındı” yoksulları korumanın önemini ve Mehdi (a.s)’nin yoksulları nasıl koruyacağına da Kuran işaret etmiş oluyor. “Onu kusurlu yapmak istedim” Zarar verdirmemek için, bazen insanları korumak içİn bu tarz yöntemleri kullanabileceğini Kuran işaret ediyor.

ALTUĞ BERKER: Daha önceki bir tefsirlerinizde de 79 yılında bir gemi olayının olduğuna işaret etmiştiniz hocam, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Aslında daha önce bunu açıklamıştım ama daha detaylara girmiyorum. Yoksa mesela burada Hızır (a.s)’ın duvarcı ustası olduğunu görüyoruz aynı zamanda. Efendim, yıkık duvar mesela masonlukta bir semboldür. Duvar yapılması bir semboldür. İki yetimden bahsediliyor. Masonlukta çok önemlidir, yetimler. Dul kadın, mesela çok önemlidir. İki öksüz çocuk, yani biri Mehdi (a.s), biri İsa (a.s). Bu öksüz çocukların annesi de dul kadın. Masonlarda biliyorsunuz çok önemlidir. Dul kadın ve iki öksüz çocuk, iki yetim, yani sembollerler remzedilir. Masonlar o sembollerini açıkladığımda nefesleri kesildi. Şimdi binlerce mason görüşmek istiyormuş, onların yazıları geldi. Çok fazla görüşmek isteyen, inşaAllah. “Altında onlara ait bir define vardı” yine bu da masonluğun sembolüdür, define, define sandığı. “Babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.”

Mesela burada itiraz etmeme, mürşide tam tabi olma var. Ve bununla ilgili dilini tutmak, ketum olmak masonlukta çok önemlidir, ketum olmak, sır tutmak.  Bir şey görüp onu muhafaza etmek, onu söylememek, ona da burada işaret var. Mesela burada Hızır (a.s) üstaddır. Masonlukta da üstadlık vardır. Onlar Mehdi(a.s)’yi de üstad olarak alıyorlar. Mason efsanelerinde, mason inancında; 1000 yılllık, 2000 yıllık eski inançlarında, İstanbul’da iki büyük ustadan biriyle karşılacaklarına inanıyorlar, yani Mehdi (a.s) ile. İstanbul’da; kutsal şehir bizim için İstanbul, yani yer olarak zaten belli, diyorlar. Şehir İstanbul’dur. Orada biz bir ustayla karşılaşacağız, diyorlar. Yani bütün masonlara lider olacak bir usta. Usta diyorlar onlar Mehdi (a.s)’ye. İkinci usta da İsa (a.s) onlar için. Ona da usta diyorlar. Onunla da karşılaşacaklarına inanıyorlar, inşaAllah. Tapınak şövalyeleri diyorlar, y bizim binlerce yılllık kehanetimiz budur, biz Mehdi (a.s)’yi gördüğümüzde ona yardım etmekle mükellefiz. İsa (a.s)’yı gördüğümüzde ona yardım etmekle mükellefiz, bizim görevimiz bu, diyorlar. Yani tek Allah inancının dünyaya hakim olması, İslam’ın dünyaya hakim olması, bunun için şu ana kadar biz vardık, diyorlar. Ve inşaAllah öyle olacaklar.

ALTUĞ BERKER: Ve Adoni, Adonay’dan anlatmıştınız hocam daha evvel.

ADNAN OKTAR: Evet. Mesela masonlukta yine başka sırlar var onlar da yine Kuran’da var. Anlaşılıyor ki masonluk birçok ritüelini Kuran’dan almış. Ve Hz. Süleyman (a.s)’den almışlar ve Tevrat’tan almışlar. Bu kıssada yine masonluğun birçok sembolünü görüyoruz. Mesela çapada masonlukta bir semboldür, gemi çapası, inşAllah. Şimdi o konulara girersek  olay  bambaşka bir şekle girecek onun için ben bu kadarla şimdilik bu konuyu bitirelim, inşAllah.  “Sana (Ey Muhammed (s.a.v)) Zu'l-Karneyn   hakkında sorarlar.” Mehdi (a.s.) Zulkarneyn (a.s.).  Dünyaya hakim olan Zulkarneyn (a.s.).  Peygamberimiz (s.a.v)  iki kişi Müslüman’dı, ikisi kafirdi, diyor. Beşinci olarak benim evlatlarımdan Mehdi (a.s.) hakim olacak dünyaya, diyor.

 


Kehf Suresi, 65-83 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 4 Aralık 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Kehf Suresi, 65. ayet. Hızır Kıssası.

“Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz”, rahmet apayrı bir şeydir. Cenab-ı Allah’ın rahmet, Rahman ve Rahim ismi. Rahmet de her şeyi kucaklayıcıdır. Yani Musevi’ye de, Hıristiyan’a da hepsine Allah rahmet gözüyle yaklaşır. Rahmet hepsini kurtarmayı amaçlayandır, hepsinin iyi olmasını isteyendir inşaAllah. “rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz” demek ki bütün ilimleri Allah öğretir hepsini. “kullarımızdan bir kulu buldular.” Bunu daha önce de söylemiştim, tam 2010 yılını veriyor. “Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" Ama bak “doğru yol” doğru yol nedir? Kuran’dır. Yani demek ki onun doğru yolda olduğunu biliyor. Hakkı savunacağını biliyor. Kuran’a uygun, o zamanki hak kitaba uygun hareket edeceğini biliyor. “Sana öğretilenden” kim öğreten? Allah. Allah’ın öğrettiğini de biliyor. “öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"

Sana öğrenci olabilir miyim? Hızır (a.s.) diyor ki: “Dedi ki: "Gerçekten” bak “gerçekten” diyor. “sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin." O zaman bunu asrımıza bakarsak Mehdi (a.s.)’a talebe olma gücüne sen güç yetiremezsin. Yani böyle bir kabiliyet göstermen çok güçtür. Çünkü Mehdi (a.s.)’’ın zahirdeki görünümü, batındaki görünümü insanlara değişik etkiler yapacaktır inşaAllah. “(Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" Demek ki özü önemli bir şeyin, özünün üstünde durmak lazım. Kabukla ilgilenip insanları kabuğun üstüne boğarsan, özü yapamazsın. Özün uygulanmasını Allah esas aldığını burada gösteriyor değil mi?  "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" Yani “zahir gözüyle bakacaksın” diyor, derinliğini göremeyeceksin, özünü göremeyeceksin, onun için reddedersin, inkar edersin, kabul etmezsin, karşı gelirsin” diyor. Bu Mehdi (a.s.)’ın da özelliğidir.

ALTUĞ BERKER: Üstad “acip şahıs” diyor.

ADNAN OKTAR: Tabi. Bediüzzaman diyor ki; “O Ahir zaman’ın acip şahsı gibi hiçbir cihette olamam” diyor. “Acip şahıs” diyor evet. “(Musa:) "İnşaAllah” Bak bu inşaAllah bütün Peygamberlerin bildiği bir husustur Allah’ın izniyle inşaAllah. Yani ilk defa Müslümanlar demiyor inşaAllah’ı, Hz. Musa (a.s.) da söylüyor, Hz. İbrahim (a.s.) da söylemiştir. “İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi.” Mehdi (a.s.)’a cahil cühela takımı her adımında karşı geleceklerdir, anlayamayacakları için. “ Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma” istisnasız “ hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar." “Ben sana anlatırken, öğütle anlatacağım” diyor, herhangi bir anlatma da yapmayacağım” diyor, “öğütle anlatacağım oraya kadar sabret” diyor. “Böylece ikisi yola koyuldu.” En etkili yöntem, ikili anlatımdır. Üçüncü bir kişide insanın zihni dağılır. En etkili sohbet, en etkili anlatma yöntemi odur yani ikili birebir. İnşaAllah. “ İkisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince” deniz kenarında bir yere gelmişler. İlk geldiği yer neresi? Deniz kenarı. Mehdi (a.s.) nereye geliyor? İstanbul’a. Nereye geliyor? Deniz kenarına.

ALTUĞ BERKER: İki denizin birleştiği yer.

ADNAN OKTAR:  İki denizin birleştiği yer. Bak ayette ilk nereye dikkat çekilmiş? Gemilere, denize dikkat çekilmiş. “Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deldi.” Gemiyi hatalı gösteriyor. “(Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın." Bir de yemin ediyor bak: “sen şaşırtıcı bir iş yaptın." Bak harama girdin demiyor, “şaşırtıcı bir iş yaptın" diyor, dikkatli konu şu. Normalde Tevrat’a göre harama girdin derdi ama demiyor. “Sadece şaşırdım yaptığına” diyor. Yani doğru yolda olduğunu bildiği için. Bu batın ilminin bir gereğidir. Bir şeyi gerektiğinde zayıf göstermek veyahut zayıfı güçlü göstermek, ikisi de batın ilminin bir gereğidir. “Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?" Çünkü kaderi öyle. Daha o doğmadan, Hz. Musa (a.s.) doğmadan buna sabredemeyeceği belliydi. Yani Kuran Hızır (a.s.)’dan önce vardı Kuran. Kuran’da Hz. Musa (a.s.)’ın ne yapacağı zaten belli. Yani bu konuların hiçbirine sabredemeyeceği biliyor. Zaten bak okuyoruz sabredemeyeceği biliniyor. Hızır (a.s.) zamanda gezen bir insan.

Mesela Hz. İbrahim (a.s.) zamanına da gidiyor, geçmiş zamanlara da gider. Her zamana gidebilen insan. Kuran’da bildirilen bu özelliğini biliyor Hz. Musa (a.s.)’ın. Yani bu konuların hiçbirine sabredemeyeceğini biliyor, onun için bak “kesinlikle” diyor. Çünkü Allah’ın hükmü var. “Kesinlikle sabredemeyecek” diyor Allah. O da bunu bildiği için “kesinlikle sabredemeyeceksin” diyor. Yani istisna koymuyor, belki demiyor. Bakın ifadelerde bunu görürsünüz ayette; “hiçbir şekilde bunu yapamayacaksın” diyor ayette “kesinlikle” diyor. Kaderini bildiği için, Hz. Musa (a.s.)’ın kaderini ve ne cevaplar vereceğini biliyor. “Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?" diyor, “daha önce hatırlattım” diyor. “(Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama” Unutturan kim? Allah unutturuyor. “sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" yani baya kararlı Hz. Musa (a.s.) ilim konusunda, batın ilmini öğrenme konusunda kararlı, bak vazgeçmiyor o da. Başkası olsa tamam der, o zaman olmuyorsa bırakalım der.  Değil mi? Demek ki talebelik konusunda ısrar ve kararlılık miminin bir vasfıdır. Her ne pahasına olursa olsun, ilmi bırakmayacak.  “bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma dedi.” diyor.

“Böylece ikisi” bak hep iki, iki, iki geliyor. “ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen” beklemeden, “tutup o çocuğu öldürdü” diyor. “ (Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın." Bu sefer net söylüyor, “kötü bir iş yaptın” yani “cinayet işledin sen” diyor, “kötü bir iş yaptın” şeriatı da iyi bildiği için Tevrat şeriatını, şeriata göre olsa, Tevrat’a göre olsa helal olmuş olacak. Bir karşılığı yok” diyor yani bu bir suç işlemiş değil, “olmadığı halde öldürdün” diyor, “sebepsiz öldürdün” diyor. Ama bir de yemin ediyor, “sen kötü bir iş yaptın” diyor. Halbuki daha önce söz veriyor itiraz etmeyeceğine dair. “Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle” diyor bak “güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?" Çünkü vahiyle aldığı için, imkanı yok ikinci bir şey yapamayacak. Ama Hz. Musa (a.s.) bilmiyor bunu fakat Hz. Hızır (a.s.) biliyor, bildiği içinde o şaşırmıyor, fakat kendisi şaşırıyor. O diyor ki: “şaşırtıcı bir iş yaptın” diyor. Ama Hz. Hızır (a.s.)’ın şaşırdığına dair bir ifade yok. O gayet emin kendinden ve ne zaman ayrılacağını da biliyor. Hangi aşamada ayrılacağını da biliyor.

“(Musa:) "Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme.” Yani “seni bu konuda artık soruyla muhatap etmeyeceğim”, “artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun.” “Ben artık bundan sonra kabul edeceğim” diyor. Ama tabi o da azmediyor yani itiraz etmemeye azmediyor, her seferinde azmediyor. “ (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu.” Tabi bu ikiler çok manidardır. İki iki Kuran bunu özellikle vurguluyor bu ikileri. Yani Cenab-ı Allah Kuran’da özellikle vurguluyor inşaAllah. “Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler,” yani bir köy gibi bir yer kasaba. Bak şehirde değil kasaba. “ fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı.” Mehdi (a.s.)’ı da konuklamaktan kaçınacaktır insanlar. Mehdi(as.)’da bir köyden çıkıyor, bir köy, köyden çıkar. Ve halkta onu konuklamaktan kaçınacaktır. Yani istemeyecekler Mehdi (a.s.)’ı.”Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular,” Şu anki Süleyman Mescidi’nin bulunduğu yer, yıkılmaya yüz tutmuştur duvarlar. Yani yıkılmıştır. Yani artık tamamen yıkılmaya da yüz tutmuştur. Hatta diyorlar; Mescid-i Aksa da yıkılabilir her an” diyorlar değil mi?

Altındaki yapının oynaklığı yüzünden yani alt yapının sürekli oyulduğu için alt kısmı yıkılmaya müsait diyorlar. Ne diyor ayette; “yıkılmaya yüz tutmuş”, Mescid-i Aksa da şu an bir tek orası için özellikle bu söyleniyor, “yıkılmaya yüz tutmuş” diyorlar, herkes bunu söylüyor. Mescid-i Aksa ki, Müslümanlar için çok hayati bir noktadadır. “bir duvar buldular” ve orada bir duvar var, ağlama duvarı var. “hemen onu inşa etti.” İşte Mehdi (a.s.)’ın yapacağı budur. O Süleyman Mescid’ini inşa etmesi, yapması. “(Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin." Yine boş bulunuyor. Yani kaderinde bu bunu yapacak, illa yapacak. "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin." Halbuki Müslüman, Allah rızası için iş yapar, o da Allah rızası iş yaptığı için ücret almıyor değil mi? İnşaAllah. Kendisi Hz. Musa (a.s.), o koyunları suladığında gidiyor, koyunları suluyor, kadınlardan ücret istiyor mu? İstemiyor. Ona herhangi birisi soruyor mu niye ücret istemedin diye? Sormuyor. Neden? Allah aşkıyla yaptı da onun için. Annesi onu küçük sandığa koyduğunda suyun içine bıraktı, onu öldürmek için mi bıraktı? Normalde ölür çocuk.

Yani bir çocuğu ırmağa mesela Yeşilırmak’ın içerisine, Kızılırmak’a bir çocuğu bıraksan, ufak bir kutunun içerisinde, sandığın içine bir anne bıraksa çocuk öldürmeye teşebbüsten yargılanır. Çocukta yüzde çok büyük bir ihtimalle ölür, çok büyük bir ihtimalle. Çocuğun kalktığını düşünelim yani ayağa kalktığını düşünelim; suya düşer o zaman ikinci bir ihtimal yoktur. Değil mi yani doğrulmaya kalksa bitti suyun çine düşer. Annesi onu öldürmek için mi koydu oraya? Yok, kurtulması için koydu. O zaman o gemiyi niye deldi? Oradakileri kurtarmak için yaptı değil mi? Aynı Ledün-i ilim. Aynı ilim, onu yapan Allah aynısını yapıyor. O bir adam öldürmüştü yani değimli tevafuken öldürdü, vurdu adam öldü. Bir cana karşılık mı yaptı? Yok kaderindeydi. Hz. Hızır (a.s.) niye öldürdü? Kaderi öyle, Allah emrettiği için öldürüyor. Değil mi? Onu sorguladılar mı Hz. Musa (a.s.)’ı? Sorgulamadılar. Niye öldürdün demediler. Orada da onun sorgulamaması gerekiyordu. Aynı şeylerle, paralellerle zaten kendisi karşılaşmış. Paralel olayları Allah meydana getirmiş. Hiçbirinde sorgulanmamış ama o hepsinde Hz. Hızır (a.s.)’ı sorguluyor inşaAllah.

“Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız.” Hz. Hızır, Mehdi (a.s.)’dan sonra, Hz. İsa (a.s.)’dan sonra Kıyamet geliyor zaten, ondan sonra çekiliyor. Ayrılma vaktidir. Yani Hz. Hızır (a.s)’ın dünyadan ayrılma vaktine de işaret ediyor, ayrılma vaktidir. Yani Ahir zaman’ın özelliğidir. “ Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.” Şimdi hepsinin sana hikmetlerini açıklayacağım” diyor Hızır (a.s.). "Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı." Bir kere 1979’a işaret ediyor 79. ayet. 79’daki geminin yanıp İstanbul’u gündüz gibi aydınlatmasına da işaret ediyor. Geminin yandığı dönemde “her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı." diyor Anarşinin, azgınlığın ve zorbalığın en yüksek olduğu dönemdir 79. Değil mi? Zorbalığın en şiddetli olduğu dönemdi, Kuran buna işaret etmiş oluyor. "Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk." Hızır (a.s.), Mehdi (a.s.)’a zarar verileceğini anladığı bir insan olduğunda, gider onu gizlice öldürür söyleyeyim. Yani İslam Birliğini engelleyecek, Mehdi (a.s.)’a zarar vereceğine inandığı bir kişi olursa, bakın bir sır olarak söylüyorum, Hızır (a.s.) o şahsı öldürür ve hiç kimsede bulamaz.

Yani bulunması mümkün değil, çünkü metafizik bir varlıktır bulamaz. “Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." Yani Deccal’in öldürülmesine bakıyor o çocuğun öldürülmesi, yani Deccaliyet daha çocukluk safhasındayken öldürülecek. Yani dünyayı tamamen kaplayıp istila etmeden, dünyayı mahvetmeden öldürülecek. Onun yerine 1981’de, ki Mehdi (a.s)’ın çıkış tarihidir. “Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını” Mehdi (a.s.)’ın iki vasfıdır; temiz ve merhametli olması. “yakın olanını vermesini diledik." Tertemiz bir çocuk geliyor onun yerine. Yani 81’de “Deccaliyet’in bitişi, münafıkhane sistemin bitişidir” diyor Bediüzzaman zaten değil mi Mehdi (a.s.)’ın çıkışı. Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu”, iki öksüz çocuk, ikisinin de Hz. İsa (a.s.) zaten değil mi annesi babası olmayacak geldiğinde, Mehdi (a.s.)’ın da babası yok, o da yetimdir. “İki öksüz çocuğun” biri Mehdi (a.s.), biri İsa (a.s.)’ın. Duvar onların yani ikisi de Süleyman Mescidi’nde, Mescid-i Aksa’da namaz kılacaklar. Hadislerde bu açıkça geçiyor, ona işaret ediyor. “altında onlara ait bir define vardı.” Şimdi bunu söylemeyim diyorum ama illa ki söyleyeceğiz, mecbur olduk.

Süleyman Mescid’inin, Mescid- Aksa’nın altında bir yerde, Hz. Süleyman (a.s.)’ın belki de bazı emanetleri var. İsrail geceli-gündüzlü arıyor. Geceli-gündüzlü altını böyle tünellerle oydular. Biliyorlar orada olduğunu. Kuran’dan anladılar yani Kuran’ı incelediler, Kuran’ın işaretini anladılar, orada olduğunu biliyorlar. O kadar fazla tünel var ki altında, o yüzden çökme tehlikesi var. Mescid-i Aksa’nın çökme tehlikesinin sebebi odur. Girmedik yer bırakmadılar. Bulamıyorlar. Halbuki Allah bir detay veriyor, diyor ki: “Onu melekler taşır” diyor. Bunu düşünemiyorlar. Meleğin taşıdığını sen nasıl bulacaksın? Bulamazsın. Oradan alır oraya götürür, oradan alır oraya götürür. Bulamaz. Sen bulacağım dediğin yere girersin, girdiğin yerden alır başka yere götürür. O yüzden bulamıyorlar ve bulamayacaklar. Bulacak olan Mehdi (a.s.)’dır. Yerini söyleyeyim orada yani inşaAllah. İllaki söylemek gerekiyorsa inşaAllah Allah-u alem orada. “babaları salih biriydi. Hz. İbrahim (a.s.)’a bakar inşaAllah. Hz. İbrahim (a.s.)’ın Salih ve temiz olduğunu Kuran’da söylüyor. Her ikisi de Hz. İbrahim (a.s.)’in soyundandır, Mehdi (a.s.)’da, Hz. İsa (a.s.)’da. “Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler” yani ilgili tarih gelsin, ilgili vakit gelsin, o çağ gelsin. “Ergenlik çağı”  bu çağdır yani Ahir zaman.

Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerde belirttiği, Bediüzzaman’ın belirttiği bu çağ, “benden bir yüz yıl sonra” dediği bu çağdır. “ve kendi definelerini çıkarsınlar.” İşte bu kutsal emanetler. “Onda bir sekinet, bir huzur vardır” diyor Allah. Onu gördüğünde Müslümanlar’ın bütün sinirleri sakinleşecek, yüzde yüz kanaatleri gelecek çünkü çok açık delil. Hepsi var içinde çünkü kutsal emanetlerin. Hz. Süleyman (a.s.)’ın kutsal sandığı bulunacak. Yani Tevrat’ın orijinal tabletleri taş oyma, taştan oyulmuş Cenab-ı Allah tarafından oyulmuş taş tabletlerin hepsi bulunuyor inşaAllah. Hepsi derken bir veya birkaç tanesi. “Bu Rabbinden bir rahmettir.” Bak ne diyor ayetin başında; “Derken katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz” diyor değil mi 65. ayette. 82. de ne diyor Cenab-ı Allah;  “Bu Rabbinden bir rahmettir.” Allah’ın koruyuculuğundan, Allah’ın size olan sevgisinden yaptığı bir güzelliktir. Bu çok büyük bir mucizedir. Aranıp bulunmaması diye bir konu olmaz. İsrail devlet olarak arıyor bakın kutsal sandığı, devlet olarak. Teberiye gölünün dibi kontrol edildi. Yani manyetik olarak kontrol edildi. Define aracılarının kullandıkları cihazlar var ya, hiçbir işaret alamadılar. Halbuki metal. Metal olduğu için bilinmesi, altından sandık. Yani baya ses verir altın olsa. Bulamadılar. Antakya’yı da aradılar, orada da bulamadılar, bulamazlar inşaAllah.

Bak “kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir.” “Bu defineleri onlara bulduracağım” diyor Allah, Hz. İsa Mesih ve Mehdi (a.s.). “kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım.” diyor, “vahiyle yaptım.” “İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu." Bu olayın hemen arkasından, “Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar.” Dünyanın doğusuna ve batısına hakim olan Zülkarneyn “iki taraflı” demektir, iki taraf, dünyanın doğusu ve batısı ve iki zamanlı. Yani zamanları da yaşayan insan inşaAllah. “Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki: "Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.” Sonra dünya hakimiyetinden bahsetmeye başlıyor Cenab-ı Allah. Önce küçük bir talebe topluluğu ailelerinden kaçmış, ailelerinden hicret etmiş bir arada yaşayan küçük bir talebe topluluğu, sonra Hızır (a.s.)’ın batın ilmi ve insanlar tarafından Hz. Hızır (a.s.)’ın dışlanması ve ondan uzak durmalarını görüyoruz, arkasından dünya hakimiyeti. Baştan sona Kehf Suresi, Mehdiyet’i anlatır. Zaten Peygamberimiz (s.a.v.) diyor; “Deccal çıktığında Kehf Suresini okuyun” diyor. Bu ne demektir? Çözüm orada. Ne demek? Mehdiyet Kehf Suresinde anlatılıyor demektir. Çok fazla hadis var “Kehf Suresini okuyun” diyor Peygamberimiz (s.a.v.). 

 


Kehf Suresi, 65-79 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 9 Temmuz 2011 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Derken” diyor Cenab-ı Allah, “Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Demek ki insan kendi kendine ilim buluyor değil. İlmi Allah bulduruyor. “Musa ona dedi ki: 'Doğru yol olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?'” Demek ki insan her yerde ilmi arayacak. Peygamber olduğu halde ondan faydalı bilgi istiyor, değil mi? Peygamber bile öğrenmek istiyor. “Dedi ki: 'Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.'” Demek ki sabır çok hayati bir konu, sabırlı olmak; bir sır bu.

“'Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?'” Bir şeyin demek ki sırf yüzü değil de, özü çok önemli, derinliği, asıl derin anlamı çok önemli. “(Musa:) 'İnşaAllah, beni sabreden bulacaksın. Hiç bir işte sana karşı gelmeyeceğim' dedi.” Demek ki uysallık, itaat, mülayimlik çok önemli. Ama bir de ne önemli? Sabır önemli, inşaAllah. “Dedi ki: 'Eğer bana uyacak olursan” eğer ona uyacak olursa ama “hiçbir şey hakkında bana soru sorma”. Yani bir insanı insan mürşit kabul ettiyse dik başlılık yapamaz. Yani çok uysal ve saygılı olmak durumundadır. “Ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar.” Yani sabret, bekle, sonunu bekle, sonunda hikmetle karşılığını göreceksin, anlayacaksın.

“Böylece ikisi yola koyuldu.” Üç kişi değil, iki kişi. En güzel anlatım yolu teke tek anlatımdır, yalnız anlatımdır. Üçüncü bir kişi olduğunda daha insanın dikkati dağılır. İki kişide sır verme imkanı vardır, iki kişide. Çünkü üç kişide sır olmaz. Olur da zayıf olur, ama iki kişide sır olur. “Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deldi. Dedi ki: 'İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.'” Demek ki Allah bir şey yaratırken, bir şey meydana getirdiğinde bazen insanlar hikmet yönüyle bakmazsa onu bir felaket olarak görebilirler.

“İçindekilerini batırmak için mi onu deldin?’” “Dedi ki: 'Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?’” Vahiyle söylediği anlaşılıyor. Çünkü ‘kesinlikle’ ifadesi nedir? Vahiy gerektirir. Çünkü bir peygamberin sabretmeye gücünün yetmeyeceğinin kesin olarak bildirilmesi nasıl olabilir? Vahiydir. Onun dışında zaten söyleyemez, yani yetkisi, gücü de olmaz. “(Musa:) 'Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama”. Unutmuş. Unutturan kim? Allah. “Bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma.” İnsanların affedici olması, kolaylaştırıcı olması, zorluk çıkartmamasının önemine dikkat çekiliyor. “Böylece ikisi” hep iki, iki, iki. İki ikiler dünyanın sonunda da önemli, inşaAllah. Birçok şeyde önemlidir.

“Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü.” “Çocuğu öldürdü” diyor Cenab-ı Allah. “Dedi ki: 'Bir cana karşılık olmaksızın” bak, o şeriata tabi olduğu için “bir cana karşılık”, “ancak cinayet işlerse böyle bir şey olabilir” diyor, “bunu nasıl yaparsın?” diyor. “Tertemiz bir canı mı öldürdün?” Tertemiz olup olmadığı vahiyle bildirilmesi gerekir. Canın tertemiz olup olmadığı Hz. Musa (a.s.)’a bildirilmemiş. Kime bildirilmiş? Hz. Hızır (a.s.)’a bildirilmiş. Canı temiz değil ama bilmiyor Hz. Musa (a.s.). “Andolsun” yemin ediyor, “sen kötü bir iş yaptın.” Burada vahye dayalı bir bilgi olması gerekirken zahire dayalı bilgi olduğu için yanlış hüküm veriyor. “Sen kötü bir iş yaptın” diyor. Halbuki yaptığı doğru, yanlış yapmıyor. Çünkü vahye göre hareket ediyor.

“Dedi ki; “gerçekte benimle birlikte olmanın sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?” Bak bir daha söylüyor. Güç yetiremezsin diyor. “Musa bundan sonra; “sana bir şey soracak olursam artık benimle arkadaşlık etme”. Yani çünkü orada güvende bir eksiklik meydana gelmiş oluyor. Güven olursa arkadaşlık devam eder ve eğitim devam eder. Güven olmayınca devam etmez. Güvensiz gibi görüneceği için kabul etmiyor. “Benden yana bir özre ulaşmış olursun”. Yani ben kabul ediyorum diyor. “Böylece ikisi yola koyulur. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler”. Hızır isterse yemek yer, isterse yemez. Ama Hz. Musa insan olduğu için, Hz. Hızır da insan ama bazen insan boyutundan çıkıp ruh boyutuna geçiyor yani madde dışı bir boyuta geçiyor o zaman yemek yemesine ihtiyaç olmuyor.

“Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı”. Bu ne demektir? Mehdi'yi insanlar konuklamaktan kaçınacak. İsa (a.s)'ı konuklamaktan kaçınacak. Zor olacak onlar için hayat. “Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular”. Eski bir duvar yıkılmaya yüz tutmuş. Mehdi geldiğinde ne bulacak? Yıkılmaya yüz tutmuş bir sistemle karşılaşacak. Adeta İslam yıkılacak gibi karşılaşacak. O yıkılacak duvarı düzeltecek. İnşaAllah. Hz. Süleyman'ın yıkılmış duvarını tamir edecek. Ve mescidi yapacak. Hz. Süleyman'ın mescidini. “Hemen onu inşa etti”. Süratli bir inşa. Mehdi'de ne var? Sürat var. Burada ne diyor? Hemen diyor Cenab-ı Allah. Ağır ağır değil. Normalde inşaat yavaş yavaş gelişir değil mi? Hemen diyor. Mehdi'de de inşaat olsun, sosyal olaylar olsun çok süratli düzelecek, gelişecek. Ayrıca Hızır'ın duvarcı ustası olduğunu da görüyoruz. Bir vasfı da o. Duvarcı ustası olması.

“Dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşılık ücret alabilirdin”. Gerçek dava adamı Allah rızası için hizmet eder ve para almaz. Kur'an buna da işaret ediyor. “Dedi ki; “işte bu benimle senin aranda ayrılma zamanımız”. Vakit geldi diyor. “Sana üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim”. Ama bak yorumuna da güç yetiremeyeceksin diyor. “Gemi denizde çalışan yoksullarında”. Demek ki yoksulların korunup kollanması gerekiyor. Mehdiyet, Hz. İsa Mesih yoksulları koruyup kollayacak.

ALTUĞ BERKER: 79'da da dikkat çekmiştiniz.

ADNAN OKTAR: “Onu kusurlu yapmak istedim”. 79'da bir gemi kusurlu olacak. İstanbul'da bir gemi kusurlu olacak. İstanbul'da bir gemi. Mehdi'nin çıkış alameti olarak İstanbul tarihinde ilk defa gündüz gibi oldu İstanbul. Ve büyük gürültülerle diyor günlerce devam edecek diyor Peygamberimiz. Gündüz gibi aydınlanacak, uyuyanlar uyanacak, ayakta olanlar da oturacaklar diyor. Gök gürültüsü gibi ses olacak, insanlar ölecek, mallar yok olacak diyor. Aynısı oldu. Büyük bir duman sütünü olacağını söylüyor Peygamberimiz. O da oldu.

“Çünkü ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Demek ki o devirde bir zorbalık olacak. Mehdiyet devrinde. Ona işaret var. “İki öksüz çocuk”. Define. Ve arkasından Zülkarneyn kıssasına geçiriyor. Bu iki öksüz çocuk kıssası Masonlukta da vardır. Dul kadının çocukları olarak geçer. Demek ki Masonlukta Müslümanlığa inkılap edecek. Kaybolacak. İnşaAllah. Buna işaret var. İnşaAllah. Ve dünya hakimiyetine geçiyor Cenab-ı Allah orada. Arkasından devam ediyor.

İnsan ayrımı yapmamak, her insanı sevmek, şefkatle yaklaşmak Peygamberimizin vasfıydı. Bağnazlığa karşı olmak, katılığa karşı olmak, sevgiyi aramak, arkadaşları aramak, iyiliği aramak, estetiği ve güzelliği aramak, aşkı aramak, düzgünlüğü aramak, sanatı aramak, bilimi aramak, en doğruyu aramak, Allah'ı çok derin sevmek, Allah'a aşkla bağlanmak, helallere, haramlara dikkat etmek, Allah'ın son gönderdiği peygambere derin bir sevgiyle bağlanmak, dediklerinin doğru olduğunu, Allah'ın vahyi olduğunu vicdanıyla görmek. Ve Allah'ın diğer kitaplarına da saygı göstertmek. Hak olan kısımlarına ittiba etmek. Bozulmamış kısımlarına. İnşaAllah.

 


Kehf Suresi, 65-86 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 1 Ekim 2011 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Kehf Suresi 65-“Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Onun için ledün ilmi, vahiyle olur. Falanca şahıs ledün ilmi biliyor diyemeyiz. Ledün ilminin benzerini biliyordur. Yani onu andırır. Ledün ilmi için vahiy gerekir. Herhangi bir kişinin bileceği bir şey değildir ledün ilmi. Çünkü gaybden haber alınması da gerekiyor. Allah bildirecek, öyle olmaz.

66-“Musa ona dedi ki: ‘Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden’” kim öğretiyor? Allah öğretiyor, vahiyle, “sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?

67-Dedi ki: ‘Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.’" Nereden biliyor? Gaybı biliyor da onun için söylüyor onu. Gayb bilgisi gerekir. Mesela bu da ledüni bir bilgidir. Yoksa bilemez. Ulu’l azim bir peygambere böyle nasıl desin? Net biliyor, gaybı bildiği için.

68-“(Böyleyken) ‘Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?’" Demek ki neymiş? Bilginin özü önemli. Hz. Mehdi (a.s)’da olay nedir? Özlü bilgidir. Zülkarneyn’de konu nedir? Özlü bilgi. “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?” İnsanlar biliyorsunuz sabretmede zorlanırlar, sabır güç gelir insanlara. Bakın “inşaAllah.” Biz diyorlar ki; “niye inşaAllah diyorsunuz?” Bak, peygamber söylüyor.

69-“(Musa:) ‘İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın.’” ‘Allah’ın izniyle’ diyor. ‘Beni sabreden bulacaksın’ demiyor. ‘İnşaAllah beni sabreden bulacaksın’ diyor. Peygamber üslubu. “Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim’ dedi.” Bazı kişiler vardır, “şunda uyarım şunda uymam” falan. Bak, istisna koymuyor. Diyor ki; “Hiçbir işte karşı gelmeyeceğim”, imama böyle uyulur. Hz. Mehdi (a.s)’a da bu şekilde uyulacak. Hiçbir işte karşı gelmek yok. Peygamberimiz (s.a.v.)’e de bu şekildeydi.

70-“Dedi ki: ‘Eğer bana uyacak olursan,’” şartını söylüyor, “hiçbir şey hakkında bana soru sorma,” yani şu niye oldu, şu niye böyle oldu soru sorma. “ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar." ‘Ben sana gerekirse açıklarım’ diyor. Ama onun dışında imam baş edemez. Her şeyin hikmetini söyleyecek. “Şunu niye yaptın?” “Bunu niye böyle söyledin?” olur mu? Güveneceksin. “Şu niye şöyle oldu?” Hüsn-ü zan edeceksin, hayra yoracaksın. “Hayra yoramıyorum” diyorsun. O zaman doğru yolda olmazsın.

71-“Böylece ikisi yola koyuldu.” Tebliğde en etkili yöntem teke tek anlatımdır. Dikkat dağılmaz. “Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deldi” Demek ki, Hz. Hızır (a.s) halkın bildiği gibi sürekli fakirlere yardım eden, sürekli iyilik yapan biri değil. Bak gemiye sabotaj yapıyor, parçalıyor gemiyi, adam öldürüyor orada da. Yani Hz. Hızır (a.s), bazı insanlarca yanlış biliniyor. “İçindekilerini batırmak için mi onu deldin?” diyor, Hz. Musa (a.s). Bakın, “içindekileri batırmak için mi deldin?”. “Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın."  Bakın yemin ediyor. Ama ‘harama girdin’ demiyor. Bakın, ‘harama girdin, günaha girdin’ demiyor.  ‘Şaşırtıcı bir iş yaptın’ diyor. Ama yemin ederek. Doğru, şaşırtıcı tamam ama hani itiraz etmeyecekti? “İçindekileri batırmak için mi onu deldin?” diyor. Bu çok ağır bir suçlama olmuş oluyor. Zaten fakir- fukara adamlar, onları batırmak için olmayacağı belli. Ama diyor Hz. Musa (a.s), heyecanlı, yerinde duramıyor. Çok tatlı peygamber.

72-“Dedi ki: ‘Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?’” Çünkü vahiyle almış bilgiyi.

73-“(Musa:) ‘Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama.’” ‘Unuttum’ diyor. Tamam, unutturan, Allah. “’ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma’ dedi.” diyor. Yani daha konuşmayacağını zannediyor. O da şimdi cevap veriyor.

74-“Böylece ikisi (yine) yola koyuldular.” İkisi. “Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü.” Bakın adam öldürüyor durduk yere; hikmete binaen, vahye dayalı olarak. “(Musa) Dedi ki: ‘Bir cana karşılık olmaksızın,” yani kısas olmaksızın “tertemiz bir canı mı öldürdün?’” Yani ‘cinayet mi işledin?’ diyor Hz. Hızır (a.s)’a. Yine suçlama yapıyor. “Andolsun, sen kötü bir iş yaptın" diyor. ‘Bu sefer de kötü iş yaptın’ diyor. Onda şaşılacak bunda ‘kötü iş yaptın’ diyor. Yani net konuşuyor bu sefer.

75-“Dedi ki: ‘Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?’" diyor. Vahiyle bildirildiği için.

76-“(Musa:) ‘Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme.’” ‘Kabul ediyorum. İrademi kullanacağım, söylemeyeceğim bir şey’ diyor. “’Benden yana bir özre ulaşmış olursun’ dedi.

77-(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler,” Hz. Hızır (a.s) zaman zaman yemek yer, bazen zaman zaman yemez. Kendi isteğine bağlıdır. “fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı.” Garip görüyorlar, konuklamaktan kaçınıyorlar, dışlıyorlar. “Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti.” Duvarcı ustası Hz. Hızır (a.s), aynı zamanda duvarcı ustası. Masonların da piridir biliyorsun, inşaAllah. “(Musa) Dedi ki: ‘Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.’" Allah rızası için yapıyor. “Ücret alabilirdin” diyor.

78-“Dedi ki: ‘İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız.’” Çünkü kendi söylüyor, “artık ayrılabilirsin” diyor. “Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.” ‘Yaptığım yoruma da sabredemeyeceksin’ diyor. Hz. Musa (a.s) olduğu için çok hareketli.

79-"Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı." Halbuki küçükken kendisi de, annesi onu küçük bir kayığa koydu, sala koydu, denize bıraktı. Annesi onu öldürmek için mi yaptı? Hayır, kurtarmak için yaptı, değil mi? Firavun’un ailesi de onu ele geçirdi. Bak ne diyor? “Zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı” her gemiyi, o da onu ele geçiriyor.

80-"Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi.” Müslümanlar. ”Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk." Çocuğun gelecekte dinsiz olacağını biliyor, durduruyor vahiyle. İslam’a, Kuran’a zarar vereceğini biliyor. Allah vahyediyor, öldürüyor çocuğu. Kendisi de bir adam öldürüyor, yumruk vuruyor öldürüyor Hz. Musa (a.s), değil mi? Onu soruyorlar mu Hz. Musa (a.s)’a? Hz. Hızır (a.s) soruyor mu niye öldürdün diye? Sormuyor, hikmetle öldürdüğünü biliyor. “Gemi niye annen seni bıraktı, öldürmek için mi bıraktı?” demiyor, değil mi? Güveniyor annesine.

81-“Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından” maddi, manevi temiz “daha hayırlısı” Hz. Mehdi (a.s)’a işaret var burada, “merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." Bu deccalın ölümüne işaret ediyor, üstteki. Hz. Hızır (a.s)’ın görevidir deccalı öldürmek. O da Hz. Mehdi (a.s)’a yardım edeceğine işaret ediyor. Bakın diyor ki; “Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." Hz. Mehdi (a.s) biliyorsunuz, çok merhametli. Ana özelliklerindendir.

82-"Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu,” Hz. Mehdi (a.s) ve Hz. İsa Mesih (a.s), ona işaret ediyor. Ama demek ikisi de duvarcı ustalarıyla bağlantıda olacaklar, ona da işaret var. Demek ki, Hz. İsa Mesih (a.s)’ın da talebeleri, masonların içine girecek, Hz. Mehdi (a.s)’ın talebeleri de masonların içine girecekler, ona işaret var. “iki öksüz çocuğundu,” yani yetim, Hz. Mehdi (a.s) da yetimdir, Hz. İsa Mesih (a.s) da yetimdir, babası yok. “altında onlara ait bir define vardı;”Hz. Mehdi (a.s) devrinde, bütün defineler ortaya çıkacak, biliyorsunuz. Ayrıca Hz. Süleyman (a.s)’ın, o meşhur Tabut-u Sekine’si bulunacak. Kuran ona da işaret ediyor, “babaları salih biriydi.” Babaları her ikisinin de Hz. İbrahim (a.s)’dır. Kuran’da salih olduğu geçiyor. Hz. Mehdi (a.s)’ın da soy olarak, babası Hz. İbrahim (a.s)’dır. Hz. İbrahim (a.s) da, aynı soydan geliyorlar. “Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler” olgunluk çağına erişsinler, ona da işaret var. “kendi definelerini çıkarsınlar” Hz. İsa Mesih (a.s) da, Hz. Mehdi (a.s) da defineleri ortaya çıkaracaklar; Tevrat’ın orijinalini, İncil’in orijinalini, Tabut-u Sekine’yi, mannanın orijinalini, “(bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım.” Yani ‘düşünerek bulduğum, zekamla- aklımla bulduğum şeyler değil, vahiyle alıyorum ben bunları’ diyor. “İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu." Ama ‘güç yetiremediğin şeylerin yorumu’ diyor, inşaAllah.

83-“Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki: ‘Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.’” Yani Hz. Mehdi (a.s), inşaAllah.

84-“Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” Müthiş bir dünya hakimiyeti olacak Hz. Mehdi (a.s) devrinde, “ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Her türlü imkan Allah tarafından Hz. Mehdi (a.s)’a verilecek.

85-“O da, bir yol tuttu.

86-Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: ‘Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.’" Hz. Mehdi (a.s)’ın da şefkatle davranacağını, Mehdiyet gereği, Müslümanlık gereği güzel huylu olacağını biliyoruz. Kuran ona işaret ediyor. Ama 86’da da, Mehdiyet’e bir saldırı olacağı anlaşılıyor. 1986’ya işaret var. Çünkü güneş’in batmasından bahsediyor, bir de “kara çamurlu bir gözede” yani Hz. Mehdi (a.s)’ın kaybolmasına işaret ediyor. Ya hapishanede veyahut herhangi bir şekilde kaybolmasına işaret ediyor, inşaAllah. 

 


Kehf Suresi, 65-82 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 28 Eylül 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınıyoruz. Efendim, Kehf Suresini açmışsın, 65. ayet. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Derken,” diyor Cenab-ı Allah. “Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz...” Allah’ın özel olarak rahmet verdiği. “...ve Tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz” özel bir ilim, “...kullarımızdan bir kulu buldular...” Hızır (a.s.) ama tabii burada aynı zamanda Mehdi (a.s.) anlatılıyor. Yani Mehdi (a.s.)’ye işaret vardır. Çünkü Mehdi (a.s.)’de Hızırlık özellikleri de çok ağırdır. Hızır (a.s.) özellikleri. İsa Mesih (a.s.)’in da ruhaniyeti çok üzerindedir. Hızır (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.)’ın ruhaniyeti Mehdi (a.s.)’yi kaplamıştır. Onun için zaten beraber zuhur ediyorlar, üçü sac ayak gibidir. İsa Mesih (a.s.), Hızır (a.s.) ve Mehdi (a.s.). İnşaAllah.

“Musa ona dedi ki: 'Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” Mehdi (a.s.)’ye talebe olmak çok tehlikeli ve çok zor bir şeydir. Yani mesela birçok insan heveslenir. “Keşke Mehdi (a.s.)’ye talebe olsam” diye. Zannettiği gibi olmaz. Bir, iki, üç haftasına “Bana müsaade” der. Öyle olmaz, yani çok çok zordur Hz. Mehdi (a.s.)’ye talebe olmak. O ledüni engelleri aşmak kolay değildir. Onun için mesela onlar rüya alemi gibi zannediyorlar, Mehdi (a.s.)’ye talebe olmak. Gidersin, sofra kurulur yemekler yersin, Mehdi (a.s.) yüzünü sıvazlar böyle bir harika haller görmeye başlarsın. Öyle değil. Mehdi (a.s.)’nin yanına geldin mi, daha önce de söyledim, “Selamün aleyküm, ben belamı arıyorum” diye gelecek adam. Hem böyle az boz bela değil yani. “Yağmur gibi bela yağması için geldim” diyecek. “Benim canım tatlı” diyor, “hanım da evde bekliyor,” diyor, “yemekler soğumasın Hocam” diyor, o zaman olmaz o, inşaAllah. Bambaşka bir alemdir. Bak Kuran ona işaret ediyor işte.

“Musa ona dedi ki: Doğru yol (rüşd) olarak” doğru yol Kuran’dır. Değil mi? “(rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” Sana öğrenci olabilir miyim? diyor. Bak diyor ki Hızır (a.s.), ki bu Mehdi (a.s.)nin de ifadesidir. “Dedi ki: Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin” Yani onu kaldıramazsın. Çünkü bir anormallik göreceksin. Anormal değerlendireceksin, Kuran’a ve hadise zıt zannedeceksin. Biz batın gözüyle bakmayacağız, zahir gözüyle bakacağız. Anlayamadığın için de sapkın ve anormal göreceksin. Mehdi (a.s.)’ye yapılan suçlamalar öyle değil mi zaten?

Hadisler de bunu söylemiyor Peygamberimiz (s.a.v.). “İstanbul’daki” diyor, “o cahil Hoca” diyor, “bunun başını çekecek” diyor. “Mehdi (a.s.) ‘i sapkınlıkla suçlayacaklar” diyor. Neden? Batın zırhına girdiği için, anlayamayacaklar. “Böyleyken” bak, Hızır (a.s.) yani Mehdi (a.s.) aynı zamanda. Özünü yani Mehdi (a.s.)’de işari manasında söylüyorum. “(Böyleyken) “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?'” diyor, “özünü bilmiyorsun” diyor. “Nasıl sabredeceksin?” diyor. Musa (a.s.) diyor ki bakın, anahtarı açıyor, “inşaAllah” diyor, bismillah, İnşaAllah. Mehdi talebelerin ağzıdır, üslubudur. İnşaAllah, maşaAllah. Dünya hakimlerinin kilit kelimeleridir.

“İnşaAllah beni sabreden biri olarak bulacaksın”. Müthiş sabırlı olması lazım. Sabreden olarak bulacaksın. Bakın “hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim” dedi. Bak belirli işlerde demiyor. Hiçbir işte istisnasız aklına gelen ne varsa hiçbir şeyde sana karşı gelmeyeceğim dedi. “Dedi ki;” Hızır yani uygulaması olarak da Mehdi. Ki Hızır da zaten bir nevi Mehdi'dir. “Eğer bana uyacak olursan hiçbir şey hakkında bana soru sorma”. Hiçbir şekilde karşı gelmeyeceksin diyor. Bak istisna koymuyor. Hiçbir şey hakkında bana soru sorma.

“Ben sana öğütle anlatıp söz edinceye kadar”, ben sana hikmetini açıklayacağım diyor. Ama ben açıklamadan karşı gelirsem bağımız kopar diyor. “Böylece ikisi yola koyuldu”. Hep 2-2-2-2-2 gider öyle ikiyle gider. Mehdiyet'in bir şifresidir iki kıyamet hep ikidedir, 2120 saat 2 kim bilir Allah bilir inşaAllah, doğrusunu Allah bilir, belki belki. “Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir gemiye binince o bu gemiyi deldi”. Kırdı, parçaladı. Hızır'ın hiç anlaşılmayacak yönlerinden biridir. Yani bakın Hızır'ın özelliklerinden bir şey daha söyleyeyim. Gider bombalar. Yıkar binanın tamamını yıkar yani. Hiç anlayamaz. Faili meçhul olur. Bulamaz. Bak diyor ki, “Nitekim bir gemiye binince O bunu deldi”. Tahrip ettir gemiyi diyor.

“Dedi ki; “içindekini batırmak için mi deldin?” Sabotaj yaptın diyor. Bombaladın. Yıktın. Yaktın. Ne yapıyorsun diyor. “Andolsun sen şaşırtıcı bir iş yaptın”. Suç işledin diyor. Yanlış bir şey yaptın diyor. Yani ona getiriyor zaten. Bak “içindekini batırmak için mi onu deldin” diyor. Yani harama girdin diyor. Müslümanın içine bulunan batırmak haramdır. Haramdan suçluyor zaten. İtham ediyor inşaAllah. Mehdi de böyle. İtham ediyor inşaAllah. Mehdi de böyle itham edilecektir. “Dedi ki; “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedin mi?” Musa “beni unuttuğumdan dolayı sorgulama” diyor. Unuttum diyor.

“Ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma diyor”. Yani tabi o üslupta ilginç. Çok sevimli Hz. Musa. “Böylece” bak Kur'an yeniden vuruyor. İkisi diyor. Mehdi ve İsa. Mehdi ve Hızır. Üçü bir araya gelmezler. Bak üç kişilik yani. Mehdi varsa Hızır vardır. İsa, Hızır. Mehdi, İsa. İkidir inşaAllah. En mükemmel anlatım yönetimi de ikidir. Yani iki kişi karşılıklı tek tek anlatmadır. İnşaAllah. “Böylece ikisi yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar. O hemen tutup onu öldürdü”. Mesela Mehdi zıtlarını Hızır öldürür. Söyleyeyim. Faili meçhulle öldürür. Ve hiçbir şekilde de bulamazsın. Yani çünkü insan değildir öldüren. Yani insan olmadığı için bulamazsın. Yani bildiğimiz insan değil. Hızır olduğu için. Yani sokakta gezen herhangi bir insan değildir.

“O hemen tutup onu öldürdü. Dedi ki; “bir cana karşılık olmaksızın tertemiz bir canımı öldürdün”. Çok ağır bir itham. Direkt cinayetle itham ediyor. Çok ağır bir suçlamadır. “Andolsun sen kötü bir iş yaptın”. Yemin ederek söylüyor. Sen kötü bir iş yaptın. Hikmetini bilmediği için. Halbuki vahiy hareketi diyor zaten. Bütün yaptıkları doğru. Ama insani bir tepkiyle o an bu şekilde söylüyor. İnşaAllah. Hz. Musa, Ulul-Azm büyük peygamberlerden ki cennettedir şu an. İnşaAllah. “Dedi ki; “gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?” Bak bir daha hatırlatıyor. Musa diyor ki bundan sonra sana bir şey soracak olursam artık benimle birlikte arkadaşlık etme. “Benden yana bir özür ulaşmış olursun” kabul edeceğim diyor. Yani özür kabul edeceğim diyor.

“Böylece” bak Kur'an bir daha söylüyor, “ikisi yola koyuldu nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler. Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı.” Hızır isterse yer isterse yemez yani bir ay iki ay yemek yemez hiçbir şey olmaz. İnsanlar iki gün yemek yemese ne olur bir düşünün, o canı istiyorsa yiyor. İnşaAllah. “Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular”. Hemen onu inşa etti Hızır (a.s). Hay mübarek. Bir de duvarcı ustası. İnşaAllah. Değil mi? Bütün masonların, bütün masonların üstadı mürşid olacaktır Mehdi bütün masonların, dünya masonların hepsi emrine girecektir. Kur'an'ın bir işareti bu aynı zamanda, inşaAllah.

Bak, “yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular hemen onu inşa etti” aynı zamanda yıkılmış duvar nerelerde var? İki yerde var. Biri Ayasofya'da var. Ayasofya inşa edilecek. İnşaAllah. İkincisi nerede?

OKTAR BABUNA: İstanbul surları mı?

ADNAN OKTAR: Hayır Süleyman Mabedidir, duvar yıkılmış bak duvar diyor zaten bak. “Onda yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldu” duruyor yani Hz. Süleyman'ın benim güzelim online bir kitap almış okuyor çok hoşuna gidiyor. İllüminati falan hepsini okuyor. MaşaAllah. O duvar Allah tarafından özel muhafaza ediliyor. O duvarı Hz. Mehdi yükseltecek. Yükseltecek. Hz. Süleyman'ın mescidini yeniden inşa edecek. İnşaAllah. Mehdi de duvarcı ustasıdır. Bütün masonların da üstadı olacaktır. Hepsine “La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah” dedirtecektir. İnşaAllah. Bak bu çok büyük bir mucizedir. Yani mason nasıl bilinir? O dinsiz, imansız, Allahsız, kitapsız bilinir değil mi? Hepsinin iman ettiğini göreceksiniz. Hepsinin. İnşaAllah. Bak Kur'an bu sıra işaret ediyor inşaAllah.

“Hemen onu inşa etti”. Kısa sürede. Bak Bediüzzaman diyor ki “yıldırım hızıyla hareket eder” diyor değil mi? Adetullah da yıldırım hızıyladır. Cenab-ı Allah'ın kanunları vardır bazıları çok hızlıdır. Onu uzun uzun anlatıyor. Aniden diyor kış da yaz yapar diyor Cenab-ı Allah. Yazın aniden kış ortamı meydana getirir diyor değil mi? “Hemen onu inşa etti” diyor kısa sürede. “Dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin”. Allah rızası için yapıyor. Ücret almaz. Değil mi? “Dedi ki işte bu benimle senin ayrılmamız zamanıdır” diyor. Sen çünkü konuştuk artık anlaştık diyor. Sen de kabul ettin. Artık ayrılıyoruz diyor.

“Sana üzerinde sabır gösteremeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim”. Bak, “sana üzerinde sabır gösteremeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim. Gemi denizde çalışan yoksullarındı. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Annesi ona o minik canı ile bir geminin içine koymadı mı? Küçük bir geminin içerisine. Çok tehlikeli bir hareket değil miydi? Bıraktı attı. Yani ölsün diye mi bıraktı annesi onu? Bak diyor ki “ilerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Firavun eline geçirdiği her çocuğu öldürmüyor muydu o zaman? Büyük bir tehlikeydi. E senin annenin seni o küçük kayağa koyup bırakması ledün ilmiydi. Seni ölsün deyip bırakmadı ki. Değil mi? Seni kurtarmak için bıraktı. O gemiyi de onları kurtarmak için deliyor Hz. Hızır. Değil mi? Aynı kanun. Aynı yöntem.

“Çocuğa gelince babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendilerine azgınlık ve inkar zararını kullanmasından endişelenip korktuk.” Mehdi'ye zarar vereceğine emin olursa, yani Allah'ın dininin yayılmasına emin olursa engelleneceğine, Hızır o şahsı faili meçhul olarak öldürür. Budur. Anlatılan budur. Kur'an'da budur. Hiçbir şekilde, hiçbir delil bulamazsın, istesem 100 sene ara çünkü insan değil yani bizim bildiğimiz insan değil, inşaAllah.

Bakın şimdi buradaki hikmet “çocuğa gelince anne babası mümin kimselerdi bundan dolayı onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişelenip korktuk”. Hz. Musa bir yıllıkta o şahsı öldürmedi mi orada? Onun kaderi ne değil miydi? Allah'ın emriydi o. İstemeden oldu. Hz. Hızır'ın yaptığı da burada Allah'ın emriyle yapıyor. Kendinden yapmıyor. Değil mi? Hz. Hızır ona soruyor mu? Sen niye adamı öldürdün değil mi? Demedi. E o da ona sormaması lazımdı. Niye bunu yaptın diye. Değil mi? Çünkü vahiyle hareket ediyor. Biliyor vahiyle hareket ettiğini, inşaAllah.

“Böylece ona Rablerinin temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından daha yakın olmasını diledik”. Bu da Mehdi'dir. Deccal’ın öldürüleceğini, Mehdi'nin de yaşatılacağını, destekleneceğini Hızır tarafından destekleneceğini Kur'an işaret ediyor ve gösteriyor. Bakın. “Temiz olmak bakımından daha hayırlısı”. Hem Mehdi hem çok temizdir, hem hayırlı bir insandır. “Merhamet bakımından daha yakın olanı”, çok merhametlidir Mehdi'nin ana özelliğidir. Kan akıtmaz. Uyuyan kişiyi uyandırmaz. Merhametine özel dikkat çekmiştir peygamberimiz. Burada da Mehdi'ye işaret ediliyor inşaAllah.

“Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu”. Mehdi ve İsa. İkisi de yetimdir. “Altında onlara ait bir define vardı. Babaları salih biriydi”. O define Hz. Süleyman'ın sandığı. Ve kutsal emanetlerin tamamı. Tevrat ve İncil'in orijinalleri. İnşaAllah. “Babaları salih biriydi”. Hz. İbrahim'dir. Her ikisinin babası. “Rabbin diledi ki onlara ergenlik çağına erişsinler”. Olgunluk çağlarına. “Kendi defineler çıkarsınlar”. Daha önce müsaade yok. Bulamazsınız o defineleri. Bak herkes arıyor Süleyman'ın sandığını. Binlerce yıldan beri aranıyor. Bulunamıyor. Bakın çok büyük bir mucizelerden bir tanesidir. Mehdi eliyle koymuş gibi bulacak. İnşaAllah.

“Bu Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben kendi işim, özel görüşüm olarak yapmadım”, vahiy ile yaptım diyor Hızır (a.s). “İşte senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu” diyor. Anlaşıldı mı? İnşaAllah. “Derken katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz tarafından ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular”. Tarihi 2010 tarihini veriyor ebcedi. MaşaAllah. Bir tane tarih veriyor. O da 2010. Yani hicri 1431 tarihini veriyor. İnşaAllah. Yani biz anlatabildiğimiz kadar anlatıyoruz. Anlatamadığım derim ben 100 misli bunun yani. İnşaAllah.

 


Kehf Suresi, 65-77 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 27 Ağustos 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Hay MaşaAllah. Haberim yok, Allah’ın hikmeti, bak yemin ediyorum Allah adına. Bak, Kehf Suresi. “İlk bir ayet okuyayım” dedim, direkt Hz. Hızır (a.s.)’dan bahsediliyor. Ben, açarken planlı mı açtım ben?

OKTAR BABUNA: Hayır Hocam. Bu hep oluyor zaten Hocam. İlk defa olmuyor bu, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Değil mi? Bismillah ayetle başlayayım, dedim. Bak elimi koydum, Kehf Suresi, “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve Tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz”. Duyun, ilgili şahıslar; “kullarımızdan bir kulu buldular.” Kardeşim bakın net tarih çıkıyor; 2010 ebcedi. 11 değil, 12 değil; 2010. Bak “Derken,” bak, “Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve Tarafımızdan” Hem Allah’ın rahmeti var “ve Tarafımızdan” Allah diyor bunu, “kendisine bir ilim öğrettiğimiz” bu özel bir ilim, kendine hastır. “Kullarımızdan bir kulu buldular. Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"” “Taleben olabilir miyim?” diyor Hz. Hızır (a.s.)’a.

“Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin”". “Çünkü beni dinsiz gibi görebilirsin, şeriata muhalif görürsün, cinayet işliyor gibi görürsün, bir yerleri bombalıyor yıkıyor gibi görürsün, görürsün, görürsün, görürsün; yanlış anlarsın beni” diyor, değil mi? “(Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" Bakın, bakın; “(Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın” Özü apayrıdır. Konunun bir zahiri vardır; özü apayrıdır. “Kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" yani, “Takatin yetmez” diyor, “buna” diyor. Bakın, Ulu’l Azm Peygambere söylüyor bunu. “(Musa:) dedi ki” bak; “İnşaAllah.” Kehf kıssasında ki kilit kelimedir, kilit kelimedir. İnşaAllah, maşaAllah diyenler dünyaya hakim olacaklar. Bakın, ne ile başlıyor? “İnşaAllah”. Bu çok önemli, Hz. Hızır (a.s.)’ın da aradığı bir ifadedir bu, inşaAllah.

“Beni sabreden (biri olarak) bulacaksın.” Hah. Demek ki çok sabırlı olunacak. “Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi ama, işte bu çok zor. Yani Hz. Hızır (a.s.)’ı insanlara anlatsan... “Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma”. “Beni sorgulama yok” diyor. “Ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar. Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi.” Parçalıyor gemiyi. Özelliğidir, inşaAllah. “(Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin?” Yani, “toplu katliamı mı amaçladın? Orada yaptığın hareket nedir?” diyor, “haram bir fiil yaptın” diyor. “Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.” diyor. Tabii bunu bu üç kere demiyor ama “şaşırtıcı” diyor. “Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle"” diyor ama bakın, şey vermiyor, ikinci bir ihtimal vermiyor. Yani, “zordur” demiyor, “kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?" Çünkü Allah vahiy ile bildiriyor. “Güç yetiremeyecek” diyor Allah. Biliyor yani. Önceden biliyor. Yani sana mutlaka karşı gelecek diyor. İnşaAllah.

“Beni unuttuğumdan dolayı sorgulama”. Unutturan kim? Allah. Evet. Sorgulama. Ama bak sorgulama diyor. İnşaAllah. Hz. Hızır'ın bir de sorgulama yolu da vardır. İnşaAllah. Değil mi? Evet. Vasıflarından bir tanesi sorgular. “Ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma dedi” diyor. Demek ki gerektiğinde zorluk çıkarıyormuş. Öyle mi? “Böylece ikisi üçüncüyü kabul etmiyor”. Hızır görüşmede teke tek görüşür. Üçüncüyü kabul etmiyor. “Böylece ikisi yola koydular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar. O hemen tutup onu öldürdü. Dedi ki; “bir cana karşılık olmaksızın tertemiz bir canımı öldürdün? Andolsun sen kötü bir iş yaptın”. Yani kötü bir iş yaptın demesi, harama girdin diyor. Değil mi? Cinayet işledin sen diyor. Yanlış hareket ettin diyor. Halbuki vahiy ile hareket ediyor. Doğru hareket etti. MaşaAllah. İnşaAllah.

“Dedi ki; “gerçekte benimle birlikte olma sabrını”, şeytandan Allah'a sığınırım. “Göstermeye”. Bakın bir daha vurguluyor. Kesinlikle diyor. “Kesinlikle Güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi ben?” MaşaAllah. Çünkü vahiy ile bildirilmiş. Mutlaka güç yetiremeyecek. İnşaAllah. “Musa bundan sonra sana bir şey soracak olursam Artık benimle arkadaşlık etme”. Bir süre sonra Hızır iş bitince, görevi yaptıktan sonra geri çekilir. Özelliğidir. Sürekli aynı yerde bağlantı anne olmaz. Başka işe gider. “Benden yana bir özle ulaşmış olursun dedi”, diyor. Yani tamam diyor, ben kabul ediyorum. “Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler”. Hızır'ın yemeğe ihtiyacı var mı? Yok. Ama Musa'nın var. İnşaAllah. Canı ister yer, canı ister yemez.

“Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı”. Demek ki heybetlerinden çekinmişler. Değil mi? “Onda yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. Hemen onu inşa etti”. Hay mübarek hay. Üstat. Aynı zamanda duvarcı ustası. Bir vasfı da duvarcı ustasıdır. Hızır (a.s). Bu ne demektir? Bütün masonları kontrol altında alacak demektir. Hepsi emrine girecek demektir? Veyahut girdi. Emrine girmiştir. İnşaAllah. “Dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin”. Hz. Hızır hiçbir işinde hiçbir karşılık istemez. Özelliğidir. Ne yiyecek, ne para, ne çıkar, hiçbir şey yoktur. Bir insan hâlükârda bir şeye ihtiyacı olur değil mi? Onun hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı için yani alametidir. Hiçbir şey istemez. Yemek de istemez. Uykuya da ihtiyacı olmaz. Öyle bir insan. Canı isteyende uyur.

 


Kehf suresi, 71-82 Ayetlerinin Tefsiri

(Ledün ilmi)

 

(Adnan Oktar’ın 22 Nisan 2010 tarihli röportajından açıklamalar)

ADNAN OKTAR: İslam’ın dünya hakimiyetini anlatan bir ayet. Bu konuyu, İslam’ın dünya hakimiyeti deyince aklıma geldi. Ledün ilmi konusunda konuşurken. Hz. Musa (a.s.)’nın, Hz. Hızır (a.s.) ile konuşmasında itiraz ettiği konuları aslında kendisi yaşadı. Yani bakın üç konu var, üçünü de kendisi yaşadı. Kuran’da bu konular belirtiliyor. Mesela, Allah vermesin, istemeyerek, kazara bir adam öldürdü Hz. Musa (a.s.). Yani bir kişiyi korumak isterken yumruk attı bir kişiye, çok müthiş kuvvetli yani acayip boylu poslu Hz. Musa (a.s.). Tahmin edemedi yani gücünün nasıl etki edeceğini. Öyle vurunca, adam vurur vurmaz orada öldü. Düştü ve öldü. Tabii bu Müslüman için dehşet verici bir şey, çok müthiş bir ızdırap. “Allah seni çok büyük bir elemden kurtardı” diyor. Ve müthiş üzüldü bu duruma karşı. Tabii Müslüman üzülmez ama yani çok büyük elem çekti. Ve bu onun kaderindeydi. Onu Allah öldürdü. Azrail aleyhisselam öldürdü. Azrail aleyhisselam da öldürmedi,  Allah öldürdü. Fakat o öldürmüş gibi Allah ona gösterdi. Halbuki canını alan Allah’tı onun. Ve bir hikmete binaen o onu öldürmüş oldu.

Hz. Hızır (a.s.) da bir çocuğu öldürüyor genç birisini öldürdü. “Niye öldürdün?” dedi, bir karşılık olmaksızın. “Sen de öldürdün diyebilir” Hz. Hızır (a.s.). Değil mi? “Sen niye öldürdün?” diyebilir. O niye öldürdü? Allah’ın emri öyleydi, onun için öldürdü. Hızır (a.s.) niye öldürdü? Allah’ın emri öyleydi de onun için öldürdü. Çünkü “ben kendime göre hareket etmiyorum” diyor Hızır (a.s.). “İleride bu çocuk zalim olacak” diyor. “Annesine babasına saldıracak, onların dinine, imanına saldıracak. Muzur bir insan olacak. İyice berbat ve beter olmaması için şu an öldürüyorum” diyor. Yani “Cehenneme gitmesin diye belki de öldürüyorum” diyor. Ve hikmetini ona açıklamıyor başlangıçta, fakat sonra açıklıyor. Fakat Hz. Musa (a.s.) o konuyla arasındaki bağlantıyı kuramadı. Halbuki onu ima etti aynı zamanda Hz. Hızır (a.s.). Mesela dedi ki, “niye bu gemiyi batırdın?” dedi. Gemiyi deldi, gemi denizde karaya oturdu. Hz. Hızır (a.s.) dedi ki,  sonra açıkladı; “bu gemi yoksullara aitti. Karşıda da zalim bir hükümdar var. Herkesin malına mülküne el koyuyor. Karşıya geçmesin ve o zalim hükümdarın eline geçmesin diye. Çünkü sağlam gemilere el koyduğu için özellikle kusurlu yaptım. Kusurlu yapınca gemiyi alamayacak. Ve fakirlerin o mülkü malı da ellerinde kalmış olacak. Sonra tamir edip kullanabilir gemiyi.

“Ama o anda ellerine geçmesini böylece engelledim” diyor. “Ama” diyor Hz. Musa (a.s.), “sen bunu hiç gereksiz yaptın” diyor başlangıçta. Yani “mazlum insanlar bun” diyor. “Ne gerek vardı böyle bir şey yaptın?” diyor. Halbuki kendisi de aynı olayla karşılaşıyor. O da bir geminin içinde, küçük bir gemiye annesi onu koydu Hz. Musa (a.s.)’yı ve suya bıraktı. Normalde bir çocuk ölür. Yani suya yeni doğmuş bir çocuğu küçük bir kayığın içine koyarsan ve onu bir ırmağa bırakırsan yani ölüm %99’dur. % 1 ihtimalle kurtulur. %99 ölür o çocuk. Annesi onu oraya koyarken öldürmek kastıyla mı koydu? Yok. Kurtulsun diye, bir şekilde kurtulsun, Allah onu kurtarır diye, umut ederek koydu. Çünkü Allah ona vahyetti kalbine. Yani çocuğun kurtulacağını vahyetti. Ve o bilgiyi Allah kalbine nakşettiği için koydu ve gönderdi. Ve nitekim de sonra kurtuldu. Bakın orada da bir kurtarma amacı var, burada da bir kurtarma amacı var. Değil mi? İkisinde de, bir gemi büyük, birisi küçük. İkisinde de insanları kurtarma amacı var. Bunu ima etti ayrıca Hz. Hızır (a.s.), ama onu fark edemedi Hz. Musa (a.s.). Yine bir kasabaya gitti, biliyorsunuz. Yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar. Bu hem Hz. Süleyman (a.s.)’ın mescidine işarettir bu, ki duvarı yıkılmıştır. Yeniden Mehdi (a.s.) devrinde yapılacak. Bir de Ayasofya’ya işaret inşaAllah. Buradaki hikmet de yine aynı şekilde benzer. Çünkü orada “ücret niye almadın?” diyor. O duvarı yaptığında, ki duvarcı ustası aynı zamanda Hz. Hızır (a.s.). Niye almadı? Çünkü Allah rızası için yaptı.

O duvarın altında iki yetim çocuğa ait hazineler vardı. Ve ileriye yönelik düşünüyor. “Duvar sağlam kalsın ki, ileride o çocuklar o hazineleri o duvarın altından alacaklar” diyor. Yani “hazineleri bulacaklar” diyor. İki yetim çocuk. Aynı zamanda bu Hz. İsa (a.s.)’a ve Mehdi (a.s.)’a işaret eden bir açıklama. Ve gizli hazinelerin bulunacağı, kutsal hazinelerin bulunacağına dair bir işarettir bu. Yani Kuran’ın sır yönü çok fazladır eğer derince düşünülürse. Peki mesela Hz. Musa (a.s.)’a sorsalar, gitti iki tane gittiği yerde, iki tane hanım buldu. Gördü. Orada çobanlar var. Çobanlardan uzakta duruyor bu bayanlar. Ve hayvanlarını sulatmak istiyorlar ama çobanlar olduğu için gidemiyorlar. Aldı hayvanları, kadınlar ona güvendiler, görünce onun kişiliğini, şahsiyetini. Demek ki temiz ve kaliteli, iyi bir Müslümana güveniliyor. Ondan uzak durulmuyor. Allah’tan korkan bir Müslümana bir Müslüman kadın yaklaşabiliyor. Ama Allah’tan korkmadığına kani olduğu bir kişiden de uzak durabilir bir Müslüman kadın. Aldı o hayvanları götürdü, hiçbir karşılık istemeksizin götürdü suladı. Sulattı, ki riske de atıyor kendisini gerekirse. Ve aldı hayvanları geri götürdü. Bunu bedava, ücretsiz yaptı, Allah rızası için yaptı. Peki Hz. Hızır (a.s.) ona sordu mu “sen onu niye ücretsiz yaptın?” Niye değil mi? “Hiçbir karşılık almaksızın niye yaptın?” demedi. Ama o soruyor Hızır (a.s.)’a, “sen niye onu ücretsiz yaptın?” diye. O orada niye ücretsiz yaptıysa, o da orada o amaçla ücretsiz yaptı aynısıdır. Aslında Hızır (a.s.) onu ima etti ona aynı zamanda.

Ama onu da fark etmedi Hz. Musa (a.s.). Yani çünkü zahir ilminde alim. Batın ilminde üstad Hızır (a.s.)’dı. Ama ona ledün ilminin ve batın ilminin derinlikleri hakkında kısaca bir bilgi vermiş oldu. Ama daha devam etse daha da ledün ilminin ve batın ilminin derinliklerini ona gösterebilirdi. Ledün ilminin asıl sultanı, asıl uygulayıcısı, tek uygulayıcısı Allah’tır. Ve dünyada çok kapsamlı olarak ledün ilmini Allah uygular ve insanlar farkına varmazlar. Cennet, Cehennem konularında, Cehenneme niye insanlar gidiyor gibi konularda. Kader konusunda ledün ilmini Allah yoğun olarak uygular. Yani batın ilmini. Ama insanlar farkına varmazlar. Farkına varmamaları da o kadar bir sorun değil. Ama iman etmemeleri çok büyük bir sorundur. Ama batınını öğrenirlerse “haa” derler. Yani hemen anlarlar. Bu kıssada da batın ilminin derinliğini görmüş oluyoruz. Yani Hz. Musa (a.s.)’nın Hızır (a.s.)’la karşılaşması olayında. Biliyorsunuz “balık aniden bir menfez buldu” diyor. “Yoluna devam etti” diyor. Artık balık ayrılıyor. Yani balık çağı bitiyor. Onun yerine kova çağı başlıyor. “Hey müjde bir çocuk” diyor. “Kovayı sarkıttılar” diyor, Allah böyle bir detay vermez. Yani  çocuğu kuyudan aldılar der. Ama “kovayı sarkıttılar” diyor. Değil mi? Allah bir şey sarkıttılar da diyebilir. Ama kova diyor. Kasten seçilmiş bir kelime kova tabii. Ve arkasından bak; “hey müjde bir çocuk”. Demek ki kova çağında doğan bir çocuk İslam’ı dünyaya hakim edecek. Bunu nereden anlıyoruz, İncil’den de anlıyoruz. Diyor, İncil’de iki tane açıklamada bu konu çok detaylı anlatıyordu. Anlatmıştım biliyorsunuz. “Ve o kişinin arkası sıra gidin” diyor, “ona uyun” diyor İncil’de. “Kova çağına mensup bu kişiye uyun” diyor.