Kehf Suresi, 1-35, 39-42, 46, 65, 77, 79, 82, 84 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 5 Şubat 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Hocam ben rica etsem Kehf Suresi’ni bana bir okur musun?

SUNUCU 2: Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla. “Hamd, Kitab'ı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir. Dosdoğru (bir Kitap'tır) ki, Kendi Katından şiddetli bir azapla uyarıp-korkutmak ve salih amellerde bulunan mü'minlere müjde vermek için (onu indirdi); şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır.”

ADNAN OKTAR: Bu müjdeler neler Oktar Hocam? İslam’ın dünya hakimiyeti bir.

OKTAR BABUNA: Ahir zaman müjdesi var.

ADNAN OKTAR: Kuran’da Mehdi (a.s.)’den alenen bahsedilmez. İslam’ın dünya hakimiyetinden bahseder. Cennet müjdesi vardır ve dünyada Müslümanlara bolluk ve bereket vaat ediyor Cenab-ı Allah. Huzur ve güven vaat ediyor. “Ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a” diyor. Kitap’ta hiçbir çarpıklık yoktur, her şey mükemmel anlatılmıştır. Evet devam edelim Esra Hocam.

SUNUCU 2: “Onlar orda ebedi olarak kalıcıdırlar. (Bu Kur'an) "Allah çocuk edindi" diyenleri uyarıp-korkutur. Bu konuda ne kendilerinin, ne atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük. Onlar sadece yalan söylüyorlar.”

ADNAN OKTAR: Hıristiyanların bu teslis inancının ahir zamanda ortadan kalkacağına Kuran ayette işaret ediyor.

SUNUCU 2: “Şimdi onlar bu söze (Kur'an'a) inanmayacak olurlarsa Sen, onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin (öyle mi)? Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye.”

ADNAN OKTAR: Evet Kuran’a inanmayan insanlara üzülüp, esef etmek haram. Müslüman böyle bir şey yapmayacak. İnanmayabilir, inanmayanı Allah yaratır değil mi? Bak diyor, “peşi sıra esef edip kendini kahredeceksin öyle mi?” Allah burada bir tehditte bulunuyor, böyle bir şey yapamaz. “Yeryüzü üzerinde olan şeyleri bir süs kıldık.” diyor Cenab-ı Allah. Ne bunlar? Her şey. Eşyalar, mallar. Değil mi? Çocuklar, süsler. Evet. Devam edelim.

SUNUCU 2: “Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz. Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın? O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: "Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).”

ADNAN OKTAR: Ne yapıyor bu gençler? Mağaraya sığınıyorlar, Allah’tan rahmet istiyorlar ve bir işleri var ve bunun kolaylaşmasını istiyorlar. Değil mi? Bu gençlerin ailesi yok mu? Var. Çevresi de var. İsteseler bunlar evlenip çocuk çocuğa karışabilir mi? Karışırlar. O topluma uyum sağlayabilirler mi?Sağlarlar. Ne yapıyorlar? Yapıyorlar mı? Yapmıyorlar. Bir araya geliyorlar. Ve ailelerinden ayrılıyorlar, toplumdan da ayrılıyorlar. Mağara gibi zor hayat şartlarını kabul ediyorlar. Bak mağara. Mağara da yaşamak en zor hayat şartlarından bir tanesidir. Bunu kabul ediyorlar. Bunu Allah Kuran’da övüyor. Mümin ahlakı olarak gösteriyor. Müminlerin, ehli keyif olmamasını Kuran işaret ediyor. Gerekirse insan, anasını babasını terk edebilir. Toplumu da terk edebilir. Değil mi? Çıkarlarını terk edebilir, mesleğini terk edebilir. Bunların mesleği yok mu? Mağarada adam doktorluk yapabilir mi? Mühendislik yapabilir mi? Hiçbir şey yapamaz. Mağaraya çekildiğine göre, sadece Allah’a kendini teslim etmiş. İşte dünya hakimi olmak için, gereken ahlak budur diyor Allah. Mehdi ahlakı budur, Mehdiyet ahlakı budur diyor. Bu ahlakla İslam dünyaya hakim olur diyor Allah. Bunu anlatıyor. Evet devam edelim.

SUNUCU 2: “Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik). Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık. Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve Biz de onların hidayetlerini artırmıştık. Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik;”

ADNAN OKTAR: Sabır ve kararlılık. Sabır neye karşı olur? Böyle, çay kahve içerek sohbet ederek sabır olur mu? Acıya, zora, ızdıraba, şahsi menfaatlerinin elinden alınmasına, çıkarlarının elinden alınmasına. Değil mi? Bunlara sabırlı olunur. Ve kararlılık, azim. Net kararlılık. Yani bir hedef var, mutlaka bunu elde edinceye kadar kararlılık. Buna denir kararlılık diye. Evet devam edelim.

SUNUCU 2: “Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir; İlah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız."

ADNAN OKTAR: Ahir zamanda Mehdi (a.s) ve talebeleri ne diyecekler? Kıyam edecekler. Kıyam ne demek? Ayaklanmak. Fikren, ilmen, ahlaken ayaklanacaklar. Değil mi? Ve diyecekler kidiyor ki bak: “O'ndan başkasını ilahlar edindiler,” şu an nedir? Darwinizm’i ilah edindiler. Değil mi? “Onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi?” diyor. Fosil getirin diyoruz. Getiremiyorlar. Proteinlerin tesadüfen olabileceğine dair delil getirin diyoruz, getiremiyorlar. “Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup” Darwinistler demek ki Allah’a karşı yalan uyduruyorlar değil mi? “İftira düzenden daha zalim kimdir?” diyor Allah.

ADNAN OKTAR: Fosil getirin diyoruz, getiremiyorlar. Proteinlerin tesadüfen olabileceğini dair delil getirin diyoruz, getiremiyorlar. “...Öyleyse Allah’a karşı yalan uydurup...” Darwinistler, demek ki Allah’a karşı yalan uyduruyorlar değil mi? “... iftira edenden daha zalim kimdir?” diyor Allah. Zulüm yapıyorlar diyor Allah. Evet, devam edelim Esra Hocam.

SUNUCU 2: "Bunlar, bizim kavmimiz; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? (İçlerinden biri demişti ki:) ‘Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde, (dağlara çekilip) mağaralara sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın.’"

ADNAN OKTAR: Demek ki, Müslümanlar böyle kokoş karakterli olmayacak. Delikanlı karakterli olacaklar. Gerekirse hayatın her yönünde bak, canını vermeyi kabul edecek. Malını vermeyi kabul edecek. Sakatlanmayı kabul edecek. Hapsi kabul edecek. Efendim, iftirayı ve hakareti kabul edecek. Her türlü zorluğu kabul edecek. Canı tatlı Müslümanlar yüzünden, Müslümanların canı yanıyor ve İslam, o yüzden hakim olmuyor. Kuran buna işaret ediyor. Bak,“...onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız.” Müslüman ne yapıyor? Ben Darwinizm’e karşıyım diyor. Ailesi baskı mı yapıyor? Sizden de ayrılıyorum diyor. Kopup-ayrılıyor değil mi? “O halde, mağaraya sığının.” Yani en zor hayat şartının oluştuğu yere sığının diyor, mağara. Yani mağarada hiçbir lüks yoktur. Yani Müslüman gerekirse, her türlü lüksten de kendini tecerrüd etmeyi bilecek. Evet, devam edelim.

SUNUCU 2: “(Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi saptırırsa onun için asla doğru-yolu gösterici bir veli bulamazsın.”

ADNAN OKTAR: Hidayet verilen, Mehdi (a.s.)’dir. Saptırılan, saptıran deccaldir. İki düşünceyi Allah burada vurguluyor. Saptırıcı, yani adı üzerinde, deccal. Hidayet verilen de, Mehdiyet’tir. Yani Kuran, buna da işaret ediyor. Burada bir binadan bahsediliyor. Bunun anlatımının, Mehdiyet ile bağlantılı olduğunu zannediyorum ve bunu zaman gösterecek. Yani buradaki binayı anlayacağız. Bakın diyor ki; “sağ yandan yönelen güneşin, battığında sol yandan kesen-geçen ve geniş boşluğunda toplandıkları” bu gençlerin, bir yer var. Kuran bunu boş yere anlatmaz. Yani herhangi bir amacı olmadan, bir konu anlatılmaz Kuran’da. Mutlaka bir olay vardır. Yani çünkü detay veriliyorsa, Kuran, detayı boş yere vermez. 18. ayet, devam edelim.

SUNUCU 2: “Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.”

ADNAN OKTAR: Şimdi, Mehdi (a.s.) ve talebelerini insanlar görünce ne yapacaklar biliyor musunuz? Geri dönüp, onlardan kaçmaya çalışacaklar. Kuran, buna işaret ediyor. “ Onları görünce, içlerini korku kaplayacak.” Bunu Kuran, durduk yere, boş yere anlatmaz. Ashab-ı Kehf’ten nasıl insanlar korkup kaçarsa, ki Peygambere (s.a.v.) diyor bak bunu, “Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.” Bu, Mehdi (a.s.) talebelerinin bir özelliğidir. İnsanlar onlardan korkacaktır, kaçacaktır. O yüzden sayıları az olacaktır. 313 kişi olmalarının sebebi budur. Anormal bilineceklerdir, garip bilineceklerdir, tehlikeli bilineceklerdir, yanlış yolda bilineceklerdir. Yani o devrin uleması da, onların anormal olduğunu söyleyecek. Hatta Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerini, Cübbeli de anlatıyor, İmam Rabbani Hazretleri de anlatıyor değil mi? Ulema ne diyor? Bu adam, bizim dinimizi değiştirdi diyor. Yani dini, zorlaştırmıyor Mehdi (a.s.), dini kolaylaştırıyor. Kolaylaştırdığı için sapık zannediyorlar. Tahfif ediyor, yani dine konmuş fazlalıkları kaldırıyor, ilaveleri kaldırıyor. İlaveleri kaldırdığı için, sapık ve anormal diyorlar. Yani Mehdi (a.s.) ilave yapmış olsa, sapık, anormal demezler. Bakın, bu çok önemlidir. Mehdi (a.s.) mesela mevcuda, mevcut ilavelere, yeni ilaveler yapmış olsa, takva olduğunu düşünür ulema. Kendini ezik hisseder. Tahfif ettiği için, Kuran’ın aslına döndürdüğü için, sünnetin aslına döndürdüğü için anormal görüyorlar. Bidatları kaldırdığı için, bak bidat, ilave, ek olanları kaldırdığı için, yani sorun budur. Bidatları kaldırdığı için öfkeleneceklerdir. Ama diyor, bu bidat değil diyor. Halbuki o da bidat. Mesela Mehdi (a.s.)’nin kaldırdıklarının, bidat olmadığını iddia edecek ulema. Olur mu diyecek, bu Peygamberin (s.a.v.) sözü diyecek. Sen nereden çıkarıyorsun diyecekler. Kavganın nedeni budur, Mehdi (a.s.)’ye karşı düşmanlığın nedeni budur. Evet, devam edelim.

SUNUCU 2: “Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler ki: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın kimseye sezdirmesin."

ADNAN OKTAR: Şimdi, Mehdi (a.s.) talebelerinin yöntemi anlatılıyor, bakın. Bir kere temiz yiyecekler yiyecekler. Fakat nezaketliler, fakat kimseye kendilerini sezdirmemek için, özen gösteriyorlar. Çünkü yakalarlarsa, feci şekilde ezerler Mehdi (a.s.) talebelerini. Küfür, Masonluk, iddia edilen Ergenekon Örgütü, it-kopuk takımı, yobazların gözü dönmüş olanları değil mi? Hepsi Mehdi (a.s.)’yi hedefleyecektir. Bunu, Resulullah (s.a.v.) söylüyor. Onun için, kendilerini sezdirmemek için, özen gösterecekler. Evet, devam edin.

SUNUCU 2: “Çünkü durumunuzu bilip, ele geçirirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız."

ADNAN OKTAR: Bak, taşa tutarlarsa diyor ya, yobaz azgınlığıdır. Mesela taşlayarak adam öldürür yobazlar, meşhurdur değil mi? Vurun der mesela, haydi böyle kütüklerle, odunlarla, yani feci şekilde öldürüler sizi diyor. Veyahut dinlerine geri çevirirler. Kendi aynı abuk-subuk kafalarına, kendi o manyak düşüncelerine, sizi geri çevirirler diyorlar. Yani o ölmüş, kokuşmuş, çökmüş, çürümüş sisteme sizi geri sokmaya çalışırlar, başka da kurtuluş bulamazsınız diyor. Mehdi (a.s.)’nin de karşılaşacağı olay budur. Kuran, buna işaret ediyor. Evet, devam edelim.

SUNUCU 2: “Böylece, Allah'ın va'dinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk...”

ADNAN OKTAR: Bakın, “Böylece, Allah'ın va'dinin hak olduğunu...” Allah bir şeyi vaad etti mi, yapar. Mehdi (a.s.) çıkacak dedi mi, çıkar. İsa (a.s.) inecek dedi mi, iner. Kıyamet kopacak dedi mi, kopar. Kuran, buna işaret ediyor. Ve diyor ki: “...kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için...”. Kıyametten bahsedildiğine göre, ahir zaman ile ilgili olay. Nerede Kıyamet’ten bahsediyorsa, ahir zamandan bahsediyor demektir. Dolayısı ile Mehdiyet ile Kıyamet’in iç içe olduğunu, Ashab-ı Kehf’in de Mehdiyet ile bağlantısını böylece anlamış oluyoruz. Evet.

SUNUCU 2: “(Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: "Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir." Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler.”

ADNAN OKTAR: Demek ki, Mehdi (a.s.) talebelerinin binaları da olacak, fakat evleri de Mescid olacak. Allah yolunda evlerini Mescid gibi kullanacaklar. Kuran, buna işaret ediyor. Evet.

SUNUCU 2: “(Sonra gelen nesiller) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez.” Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve haklarında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.”

ADNAN OKTAR: 22. ayet. 2, 2. 2012, 2120, tekrarlayan ikiler, Kuran’da çok hayatidir. Kıyamet’in tarihi de 2 ile kilitlenmiştir. 2, 2. “Üç’türler, dördüncüsü köpekleridir.” 3 ve 4, 34. Ne aklına getiriyor?

OKTAR BABUNA: İstanbul.

ADNAN OKTAR: İstanbul’un kodunu veriyor değil mi? “Beş ve altıncısı köpekleridir.” 56, ne aklına getiriyor?

OKTAR BABUNA: Risale-i Nur’un serbest bırakıldığı 1956 yılı.

ADNAN OKTAR: “Ve munafıkhane cereyanın” diyor, “bitişinin başlanğı tarih” diyor, 56, 1956. “Yedidirler, sekizincisi köpekleridir.” 78, ne aklına getiriyor?

OKTAR BABUNA: Mehdi (a.s.)’nin çıkışı zamanı.

ADNAN OKTAR: Hicri 1400. Evet. Burada, köpeklerden bahsediyor. Demek ki, Mehdi (a.s.)’nin bulunduğu yerde, koruma için, köpek kullanılacak. Bol miktarda köpek. Ashab-ı Kehf nasılsa, onlarda da o olacak. Burada 3 kere köpekten bahsedilmiş. 3 köpekten bahsediliyor. Ve köpek de, demek ki tatlı hayvanlar, güzel hayvanlar. Nalet hayvanlar değil. Bir kısım cahil-cüheylanın söylediği gibi böyle iğrenç mahluklar değil. Allah övüyor onları. Ashab-ı Kehf’i koruyan varlıklar olarak övüyor. Nasıl örümcek güzel görülüyorsa, güvercin nasıl görülüyorsa, demek ki köpek de hoş bir hayvan. Bunu dikkat çekiliyor değil mi? Bak, “...onları pek az dışında kimse bilemez.”, Mehdi (a.s.) talebelerini de pek az insan dışında kimse bilemeyecek. Kuran, buna işaret ediyor. “...Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve....”. Mesela biz de, Mehdi (a.s.) konusunda, açık açık bir bilgi var ama, bir tartışma da var insanların arasında, Mehdi (a.s.) konusunda. “...Ve haklarında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.”Yani Mehdi (a.s.) ve talebelerini, ele vermeye yönelik bir soru veya soruşturma yapılmaması gerekiyor. Kuran, buna işaret ediyor. Evet, devam edelim.

SUNUCU 2: “Hiçbir şey hakkında: " Bunu yarın mutlaka yapacağım" deme. Ancak: "Allah dilerse" (inşaAllah yapacağım de). Unuttuğun zaman Rabbinizikret ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir."

ADNAN OKTAR: Şimdi, Mehdi (a.s.) talebeleri ne diyecekler demek ki, sürekli inşaAllah. Demek ki, ‘inşaAllah’ı, ‘maşaAllah’ı çok kullananlar, dünyaya hakim olacaklar. Mehdiyet’in şifresidir ‘inşaAllah’. Mehdi (a.s.) talebelerinin dilinde ve Mehdi (a.s.)’de sürekli ‘inşaAllah’ olacaktır.Yazılarında, sözlerinde kilit kelimedir, ‘inşaAllah’. Dünya hakimiyetinin kilididir ‘maşaAllah’ ve ‘inşaAllah’. Bunu söyleyenler, dünyaya hakim olacak, Kuran buna işaret ediyor. “Ancak: “Allah dilerse” de. Unuttuğun zaman Rabbini zikret....” Demek ki, ahir zamanda, unutkanlık artacak. Bunu nereden biliyoruz? Hadislerden biliyoruz. Bunu nereden biliyoruz? Said Nursi’nin izahlarından biliyoruz. Rivayette diyor ki: “Ahir zamanda unutkanlık artacak.” diyor değil mi? “Hafızların göğsünden diyor, Kuran alınıyor” diyor, rivayetlerde belirtiyor, unutkanlık. Buna işaret ediyor. Ama bak, çözüm olarak diyor ki: “Rabbini zikret. Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir”. Yani Ashab-ı Kehf’in, beklediği süreden, daha kısa bir sürede bir hakimiyet ver Ya Rabbim bana, diyor Peygamber (s.a.v.) Demek ki, dünya hakimiyetinde, hakimiyette bekleme arzusu olmayacak. 309 sene var burada. Bak Resulullah (s.a.v.) diyor ki: “Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-ilet.” Daha çabuk olsun, hemen olsun. Biz nasıl isteyeceğiz? 500 yıl sonra mı isteyeceğiz İslam’ın dünya hakimiyetini, Cübbeli gibi. Hemen diyeceğiz. Kuran buna işaret ediyor. Bak, “Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-ilet” diyor, Allah’a dua ediyor. En kısa zamanda İslam’ın hakim olmasını istemek gerekiyor. Buyrun, devam edelim.

SUNUCU 2: “Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar.”

ADNAN OKTAR: İslam’ın gerilemesi ve hakimiyetinin tamamı, 300 yıl alıyor toplam. Kuran buna işaret ediyor. Gerilemesi ve hakimiyet devresi ve Kıyamet. Hepsi bu 300 yılın içersinde olacak, inşaAllah. Ayrıca 309 da, Mehdi (a.s.) ve talebelerinin sayısına da işaret ediyor, 309 sayısı. Kuran, buna işaret ediyor, ayrıca. Evet.

SUNUCU 2: “De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz. Sana Rabbinin kitabından vahyedileni oku. O'nun sözlerini değiştirici yoktur ve O'nun dışında kesin olarak sığınacak (makam) bulamazsın.”

ADNAN OKTAR: Bakın, diyor ki: Bak, “Sana Rabbinin kitabından vahyedileni oku.” Kuran oku. Demek ki Kuran ile mücadele verecek Mehdi (a.s.). Kuran’a sahip çıkacak. “O'nun sözlerini değiştirici yoktur.”Hiçbir yobaz, hiçbir akılsız, Kuran’ı hükmünü değiştiremeyecektir ve Mehdi (a.s.) de söke söke, Kuran’ı dünyaya hakim edecek. Buna dikkat çekiliyor burada. Evet.

SUNUCU 2: “Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidenlere itaat etme.”

ADNAN OKTAR: Bak, “...sabah akşam”, “...Rabbinin rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret...” Demek ki, sabah kalkıyor, Müminlerle. Akşam yatıyor, Müminlerle. Sabah kalkıyor, Müminlerle. Akşam yatıyor, Müminlerle. Gece gündüz Müslümanlar’la birlikte, Kuran buna işaret ediyor. Bu Mehdi (a.s.) talebelerinin özelliğidir. “...Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek”. İşte, evlenerek, işine gücüne bakarak, ev-bark sahibi olarak, işte yurt dışında ihtisas yapacağım diyerek, kariyer yapacağım, ondan sonra çocukluklar alacak. Bak, dünyanın diyor bak, “ ... Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma.” Mehdi (a.s) ve talebelerinden ayrılmayın. Haktan ayrılmayın. Hak cemaatten, Müslüman cemaattinden ayrılmayın. Eğer biz Kuran’ı savunuyorsak, Kuran bunu söylüyor. O yüzden dünyaya İslam hakim olmadı. Mehdiyet, bunu delen güçtür işte. “Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz,kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidenlere itaat etme”. Adam dini, sırf çıkar için yaşıyor, evlenebilmek için. Mesela adam, kapalı kadın alıyor, işte başkasıyla belki ilişkiye girmez de sağlam olsun diye. O da, dindar adam arıyor ki, o da başkasına gitmeyen adam olsun. Ama orada, cinsellik kökenli. Yani dindar adamdan kastı, bu adam diyor, başkalarına gitmez ki, kıskanç. Kıskançlığını ne ile durdurabilir? Dindar bir adam ile durdurabilir. Öbür yönü onu ilgilendiriyor mu? Hiçbir şekilde ilgilendirmiyor. O da, kadın da neyi arıyor? İşte bu diyor, oraya buraya gitmez, bana sadık olur. Sadece bu. “...kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidenlere itaat etme”. Mesela Kuran hükmünü değiştiriyor. Yepyeni ilaveler yapıyor, işinde aşırılığa gidiyor. Aşırılık, yani olmayan şeyleri ilave koyuyor. Buyrun, devam edelim.

SUNUCU 2: “Ve de ki: "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir.”

ADNAN OKTAR: “Katı bir sıvı”, yani böyle artık erimiş demir gibi. Yani içini, ciğerini yakan bir sıvı. Allah, onunla tehdit ediyor. Bak, “artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin”. Bu da, fikir özgürlüğü. Mehdiyet’in temel yapısıdır. Dileyen iman eder, dileyen inkar eder. “Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize.” Kuran’da ayet var biliyorsunuz ve dinde zorlama yoktur, diyor Allah. Baskı yok, inşaAllah. Cübbeli diyor ya, Müslümanlığa girerken diyoralttan kesiliyor diyor, çıkarken de üstten kesiliyor, boynu kesilir. Bu işte bir uydurmadır. Yani adam şimdi Müslüman. Ben diyor, imanımı kaybettim diyor, Allah vermesin. Tamam, Allah affetsin, yardım edilir bu insana, niye boynunu keselim adamın. Yahu şu akıl mı? Adamın boynu, diyeceksin ki, sen Müslümanlık’tan çıktın mı? Ha, gel seni bir keselim, boynunu keseceğiz. Adam diyecek ki, yok yok pardon, özür dilerim diyecek. Ben çıkmadım tabii diyecek. Ne olacak? Münafık olacak. Kafirden kıyaslanamayacak derecede aşağılık bir mahluka dönüşecek. Kardeşim, adam dürüstçe söylüyor, kafirim diyor. Kafir, git tebliğ yap, anlatırsın, adam bir riski yok, her şeyi anlatabilirsin. Ama münafık, yılan gibi, süper tehlikeli bir şey, şeytan gibi, görünmeyen bir mahluk. Niye adamı munafıklığa sokuyorsun? Dürüstçe söylesin kafir olduğunu, yardımcı olalım adama. Niye münafık yapıyorsun? İşte bu sistemi uyguladılar Osmanlı içerisinde. 100 binlerce münafık oluştu ve Osmanlı’yı yerle bir ettiler. Dağ taş münafık kaynadı. Halbuki serbest bıraksa, kafir adama konuşursun, ikna edersin ve insan da ona göre tedbirini alır. Evet, buyrun devam edelim.

SUNUCU 2: “Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız.”

ADNAN OKTAR: Bu Mehdiyet’e işaret eden bir ayet. Evet.

SUNUCU 2: “Onlar; altından ırmaklar akan Adn Cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destektir.”

ADNAN OKTAR: Burada Allah, Müminler’in evlerinin de nasıl olmasına işaret ediyor. “Adn Cennetleri onalarındır, orada altın bileziklerle süslenirler.” Hanımlar mesela, evlerinde helaline istediği gibi süslenir. Hafif ipekten, mesela elbiseler giyer. Ve “...atlastan yeşil elbiseler giyerler...”,yeşillik, dünyayı da Allah, yemyeşil yarattım diyor. Cennet de yeşildir, inşaAllah. Tahtlar, yerde oturmuyor tahtta oturuyor Müslümanlar. Değil mi? Hz. Yusuf (a.s.) tahta annesini babasını getirip oturtuyor. Ne demektir, tevazu ediyor ve de diyor ki, mesela tahta yaşlı bir insanı getirtip oturtmak, bir büyüğünü oturtmak iltifattır, gönül almadır. Bir adap, bir ahlak gösterilmiş oluyor. Mehdi (a.s.)’nin de yapacağı bir ahlak anlatılmış oluyor. İnşaAllah, evet devam edin.

SUNUCU 2: “Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık. (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: “Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm.” Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi.”

ADNAN OKTAR: Mesela şimdi de insanlar ne yapıyorlar, işte dokuz tane çocuğum var, şu kadar da gelinim var, şu kadar torunum var... Onlarla övünüyor. Zenginiz diyor, mal mülk zibil gibi, ticaret de yapıyoruz, özel işyerimizi de kurduk diyor, sanki dünyaya bunun için gönderilmiş gibi, hedefi bu oluyor. Kuran bu ahlakı kınıyor, Kuran bunu anlatıyor. Biz 39. ayetten devam edelim.

SUNUCU2: "Bağına girdiğin zaman, 'MaşaAllah, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan."

ADNAN OKTAR: Bakın demin ne dedik, Mehdiyet’in iki anahtarı , ‘inşaAllah’ ve ‘maşaAllah’. Ne diyor Cenab-ı Allah, “bağına girdiğin zaman maşaAllah, Allah’tan başka kuvvet yoktur demen gerekmiz miydi?”İşte dünya hakimiyetinin anahtarı.

 “Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan." Mehdi(a.s.) ve talebelerinde ne mal olacak, ne çocuk olacak, Kuran buna işaret ediyor. İnşaAllah aynı zamanda.

"Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne gökten 'yakıp-yıkan bir afet' gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir". Burada da erezyona dikkat çekiliyor Kuran’da. Ahir zamandaki ekonomik krize de dikkat çekilmiş oluyor ve kıtlığa da dikkat çekilmiş oluyor.

"Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp-bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin". Burada da artezyen, su kaynaklarına Kuran dikkat çekiyor, suyun altta birikmesine inşaAllah.

SUNUCU 2: “(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: ‘Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım.’”

ADNAN OKTAR: 46. ayetten devam edelim.

SUNUCU 2: “Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.”

ADNAN OKTAR: Demek ki böyle üreme içgüdüsüyle haraket etmeyi Allah makbul görmüyor. “Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür”diyor. Bunu hedef haline getirmeyin diyor Allah. Mal edinmek, üremek, çünkü hayvanlar da ürüyorlar, bunu hedef etmeyeceğiz inşaAllah. Evet biraz atlayarak devam edelim. 65. ayetten devam edelim.

SUNUCU 2: “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.”

ADNAN OKTAR: Bu da yine aynı şekilde Hızır(a.s.)’a bakan bir ayet, Hızır(a.s.)’ı anlatan, fakat Mehdi(a.s.)’ye de işaret eden bi r ayet. Bak kendisine bir ayet verdiğimiz, Mehdi(a.s.)’ye özelrahmet verilmiştir. “Ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz”,özel bir vehbi ilim vardır Mehdi(a.s.)’de buna işaret var. Ki zaten ebcedi de 2009’u veriyor. Bu ayetin toplamının ebceti 2009 tarihini veriyor. Hızır (a.s.)’la Hz. Musa (a.s.)’nın karşılaşması anlatılıyor, söylüyor, sabırlı olamayacağını söylüyor. Fakat Hz. Musa (a.s) olsun ben sabırlı olurum diyor. Halbuki olamıyor. 77. ayetten devam edelim.

SUNUCU 2: “(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."

ADNAN OKTAR: Hz. Hızır (a.s) duvarcı ustası aynı zamanda. Bu ne demektir biliyor musunuz? Mehdi (a.s) masonlara da hakim olacak, buna işaret ediyor. Yani hepsinin başına geçecek ve hepsini idare edecek. Çünkü onlar ‘Adonay’ı bekliyorlar, masonlar yüzyıllardan beri. Onlar Mehdi (a.s.)’ye ‘Adonay’ diyorlar, ‘Adonay’. O’nun kaybolduğuna inanıyorlar, sonradan yeniden dirileceğine inanıyorlar. Dünyaya geleceğine, aslında bu efsane olara anlatılıyor ama, işin doğrusu bir dünya hakimiyetinden bahsediyorlar. Bunun da ‘Adon’ kanalıyla olacağına inanıyorlar. Ve yüzyıllardan beri masonlarbeklerler ‘Adonay’ı , ‘Adon’u inşaAllah. Hızır (a.s)’ın da onlara hakim olduğunu burada görüyoruz. Yani buna bir işaret var. 79. ayette de: "Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim”.79’da bir gemi var kusurlu olan bir gemi, kusurlu hale gelen, parçalanan bir gemi var. Var mı böyle birşey aklına geliyor mu?

OKTAR BABUNA: Independent Tankeri patlamıştı 1979 yılında İstanbul’un önlerinde.

ADNAN OKTAR: Değil mi? Mehdi (a.s.)’nin çıkış alametlerindendir. Büyük bir duman ve büyük bir ateş.

 “İlerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı" diyor.Zorba sisteme dikkat çekiyor değil mi, kral kafalı zorba sistem, nerede var bu, iddia edilen Ergenekon örgütünde var.

"Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı;”iki öksüz çocuk daha önce de söylemiştik, biri Mehdi (a.s), biri Hz.İsa (a.s), ikisi de öksüzdür. Onlara bakıyor. Defineler Mehdi(a.s) zamanında çıkacak defineler hadislerde belirtilmişti.

“Babaları salih biriydi.”Her ikisi de Hz. İbrahim(a.s) soyundandır. Hz. İbrahim(a.s)’dir babaları ona bakıyor.

“Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar;”ileri ki yıllarda ergenlik çağı oluşmuş olacak. Mesela Mehdi (a.s) 40 yaşında, Hz.İsa (a.s) da 33 yaşında yeryüzüne görderiliyor inşaAllah. Mehdi (a.s)’nin çıkışı da 30’la 40 yaş arasındadır. Faaliyete başlama tarihi. Ben biraz atlayarak okuyorum hızlı olsun diye, vaktimiz dar.

“Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik -84.ayet- ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.”2017 ebcedi, Mehdi (a.s)’ye bakıyor yine “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde –bütün yeryüzünde-sapasağlam bir iktidar verdik”bu Mehdi (a.s.)’den başka yok zaten, bir Zülkarney (a.s.)’de var, bir Hz.Süleyman(a.s.)’da var, bir de Mehdi(a.s.)’de var. “Ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.”

 


Kehf Suresi, 1-10 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar’ın 9 Haziran 2014 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Evet size biraz Kehf Suresi’nden okuyayım. Kehf Suresi’nin ana özelliği Mehdiyet’i anlatmasıdır. Sembolik olarak anlatır. Yoksa Cenab-ı Allah hikaye olsun diye anlatmıyor. Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla “Hamd” önce hamdla başlıyor Cenab-ı Allah. Hamd etmek nimetin atmasına vesiledir, elhamdülillah. “Kitab'ı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir” (Kehf Suresi,1) Yani bir eksiklik, kusur, noksanlık yok. Ama ne? Kitap, sadece kitap. Artı Hadis demiyor. Sadece Kitap,” bir çarpıklık da yok” diyor. “Eksiklik noksanlık yok” diyor Cenab-ı Allah. “Dosdoğru (bir Kitap'tır) ki, Kendi Katından şiddetli bir azapla uyarıp-korkutmak ve salih amellerde bulunan mü'minlere müjde vermek için” hem korkutmak ama Müminlere müjde vermek. İttihad-ı İslam, Mehdiyet, İsa Mesih, cennet. “(onu indirdi); şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır.” (Kehf Suresi,2) Ama Kuran için Cenab-ı Allah eksik noksan demiyor. “Dosdoğru bir kitaptır” diyor. Önce hamd ve Kuran’la başlıyor. Demek ki başarının sırrı neymiş. Kuran’a tam uymak, Kuran’a tam bağlı olmak. Mehdiyet için ve sürekli hamd etmek, elhamdülillah. Yani her nimeti Allah’tan bilmek.

“Onlar orda ebedi olarak kalıcıdırlar.” (Kehf Suresi,3) Yani mümin cennetin güzelliğini sürekli düşünerek, cenneti hedefleyerek yaşıyor. Dünyayı hedefleyerek yaşamıyor. “(Bu Kur'an) "Allah çocuk edindi" diyenleri uyarıp-korkutur.” (Kehf Suresi, 4) Aynı zamanda Hristiyanlar’a da yöneliktir diyor Cenab-ı Allah. Onların eksik ve yanlış, hurafe olan yönlerini düzeltir. Mesela “Allah çocuk edindi” bu yanlış bunu düzeltiyor. Ama İsa Mesih inecek diyor İncil, Kuran bunu düzeltmiyor. Çünkü bu doğru. Ama İncil’de yanlış olanları Kuran hep düzeltmiştir. Mesela bu yanlıştır, bu yanlıştır, bu yanlıştır. İncil’de yanlışları hep saymıştır Kuran. Tevrat’taki yanlışları da sayıyor Cenab-ı Allah. Ama doğru olanı ellemez. “Bu konuda ne kendilerinin, ne atalarının hiçbir bilgisi yoktur” (Kehf Suresi, 5) diyor Cenab-ı Allah. “Yalan söylüyorlar” diyor. “Ne kendilerinin bilgisi var, ne atalarının. Böyle bir bilgi hiçbir yerde yok” diyor Cenab-ı Allah. “Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük” (Kehf Suresi, 5) diyor Allah. Yani “yanlışlığı, zarar verme gücü ne kadar büyük” diyor Allah. “Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar” (Kehf Suresi, 5) diyor Allah. Ehli kitabın yani Hristiyanlar’ın mühim bir hatasını en mühim hatalarından birini Cenab-ı Allah vurguluyor. Demek ki Mehdiyet Hristiyanlığın yanlış yönlerini düzeltecek. Mehdiyet’in kısmını da anlatıyor ama İsa Mesih’in yapacağı görevi de Allah anlatıyor. Yani önce Mehdi (a.s)’nin görevini sonra İsa Mesih’in görevini.

Kehf Suresi, 6 “Şimdi onlar bu söze (Kur'an'a) inanmayacak olurlarsa Sen” yobazlar inanıyor mu? Dolaylı yoldan inanmıyorlar. Çünkü yetersiz görüyorlar. Ehli kitaptan da inanmayanlar var. Böyle bir durumda “onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin (öyle mi)?” (Kehf Suresi,6) Onların kaderinde iman yoksa zaten iman etmez. Kaderinde varsa iman eder. Tebliğcinin kabul etmeme durumunda karşıdaki şahsın reddi durumunda, üzülmemesini söylüyor Allah, rahatsız olmamasını, sabırlı olmasını söylüyor. Birçok tebliğci tebliğ ettiğinde netice alamadığında, içine kapanıyor. Ben çok gördüm. Üzülüyor, hakikaten çok sinirleniyor, tebliğ yapmaktan vazgeçiyor. Halbuki onların kaderi öyle. Kaderi değiştiremez. O onun bağımsız bir gücü olduğunu zannediyor, halbuki bağımsız gücü yok. Kaderinde olsa hemen iman eder o zaten.

YASEMİN AYŞE KİRİŞ: Hocam Allah bir ayette şeytandan Allah’a sığınırım; “Sen dilediğine hidayet veremezsin, Allah dilediğine hidayet verir” (Bakara Suresi, 272) diyor mealen.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. İnsan hidayet veremiyor, Allah hidayet veriyor, tabii ki. “Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki” bak, “yeryüzü üzerindeki şeyleri” her şeyi, ağaçlar, bitkiler, çiçekler, mineraller, taşlar, inciler, “ona bir süs kıldık;” demek ki Cenab-ı Allah süsü beğeniyor. Dünyayı süslüyor Allah. İnsanlar dünyanın üstünde, insanlar da süslü olacak, kadınlar da süslü olacak, çocuklar da süslü olacak. Allah süslü olmalarını istiyor. Yobazlar süslü olmalarını istemiyor. Allah “Ben süslüyorum” diyor “dünyayı” onlar “istemiyoruz” diyorlar “süslü olmasını.” Onlar süsü bozmak istiyor, Allah da süslemek istiyor. “Onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye” )(Kehf Suresi,7) “İmtihan ediyorum” diyor Cenab-ı Allah. O süse şükredecek mi, hamd edecek mi? O nimetin kadrini, hakkını bilecek mi? Allah’a gerektiği gibi kulluk yapacak mı?

“Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz”(Kehf Suresi, 8). Ebcedi 1545’i veriyor. Kıyamet. Bak “Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz” Kıyamette zaten kupkuru çorak bir toprak haline geliyor. Yeryüzü dümdüz oluyor, bütün dağlar eriyor, dümdüz oluyor. Kıyametten bahsediyor Cenab-ı Allah. Ve kıyametten hemen sonra kıyamet alameti olan Hz. Mehdi (a.s)’a geçiyor. “Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?”(Kehf Suresi,9) İki küçük cemaat, biri Kehf, biri Rakim. Yani biri Hz. Mehdi (a.s)’ın, biri İsa Mesih’in talebeleri. “Şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?” hakikaten şaşılacak. Hz. Mehdi (a.s)’a insanlar şaşıyor, İsa Mesih’e de şaşıyor. “O gençler, mağaraya sığındıkları zaman” demek ki Hz. Mehdi (a.s)’ın talebeleri de gizlenecek, İsa Mesih’in talebeleri de gizlenecekler. “Demişlerdi ki: “Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl). (Kehf Suresi, 10) Allah’tan rahmet üzerlerine geleceği anlaşılıyor ve işlerinin kolaylaştırılacağı anlaşılıyor. Mesela Hz. Mehdi (a.s)’ın işleri kolaylaştırılacak. Yoksa Hz. Mehdi (a.s) yapamaz.

 


Kehf Suresi, 1-18 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 9 Nisan 2015 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah'a sığınırım, Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla. “Hamd”, direkt hamd kelimesine başlıyor Cenab-ı Allah. “Hamd ederseniz size nimetini artırırım”, diyor Cenab-ı Allah, elhamdülillah. Dünyanın bir sırrı hamd etmek. İnsanların aklına gelmiyor ya sadece şükredecek, hamd edecek. Artırırım diyor Allah, öbür türlü nimet gidiyor, akıl edemiyor.

“Kitabı kulun üzerine indiren”, bak Cenab-ı Allah doğrudan kitaba dikkat çekiyor. Hadis, hurafe yokken. “Ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir”. Yobazlara göre nasıl? Kur'an'da her türlü çarpıklık var. Bağnazlara göre. Hatta bir kısım şahıslar da diyorlar ki, “hadisin Kur'an'a ihtiyacı yoktur. Ama Kur'an'ın hadise ihtiyacı vardır”. Aciz içinde gösteriyor Kur'an'ı. Allah diyor ki bak, “dosdoğru bir kitaptır ki, kendi katında şiddeti bir azapla uyarıp korkutmak ve salih, samimi amellerde bulunan müminlere müjde vermek için onu indirdi”. Kur'an'ı indirdi. “Dosdoğru bir kitaptır”, diyor Cenab-ı Allah. Dünyadaki bütün belanın, derdin ana kaynağına dikkat çekiyor. Kur'an'ın terk edilmesi bütün İslam alemini mahvetti.

“Şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır”, diyor Allah. Güzel bir ecir. Allah hep güzel kelimesini çok kullanır Cenab-ı Allah. Güzelliği sever Cenab-ı Allah. Kendisi güzeldir. Güzeli sever. “Onlar orada ebedi olarak kalıcıdırlar”. Allah güzelliği sevdiği için müminlere de bak hemen bir hoşnut olacakları müjdeleri yok. “Onlar orada ebedi olarak kalıcıdırlar”. Şimdi cennette kalmak bir nimettir de ebedi kalmak en büyük nimet oluyor. Yani Cenab-ı Allah'ın tecellisinin dışında. Çünkü insanların gece gündüzü düşündüğü hep ebedi olmaktır. Sabah kalkar ölüm aklına gelir. Akşam yatar ölüm aklına gelir. Günde en çok hatırladığı şey insanın ölümdür. En fazla insanın aklına takılan şey ölümdür. Birçok şey vardır aklına gelmez. Ama ölüm sürekli aklına gelir. Allah orada cennette ebedi kalıcı olduklarını söyleyip onlara bir gönül ferahlığı oluşturtuyor. Müminler, hepimizi.

“Bu Kur'an Allah çocuk edildi diyenleri uyarıp korkutur”. Aynı zamanda Hristiyanlığa işaret bakıyor. Bu kısım ilk üç ayet Müslümanlar için. Dördüncü ayetten sonra Hristiyan alemi. Yani Mehdi ve İsa'nın en çok üstüne duracağı konular anlatılmış oluyor. “Bu konuda kendilerinin ve atalarının hiçbir bilgisi yoktur”, diyor Cenab-ı Allah. Yalan söylüyorlar diyor. Kendi kafalarına göre. “Ağızlarından çıkan söz ne kadar da büyük”. Onlar sadece yalan söylüyorlar diyor. Alenen, göz göre göre yalan söylüyorlar diyor.

“Şimdi onlar bu söze, Kur'an'a inanmayacak olurlarsa sen onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin öyle mi?”. Bak hep konu Kur'an yine görüyor musun, hadis değil hurafe değil. “Şimdi onlar bu sözlere Kur'an'a inanmayacak olurlarsa sen onların peşi sıra”, yani onlar gittikten sonra “esef ederek kendini kahredeceksin, öyle mi?” Çünkü ilk önce sinirleniyor bazı Müslümanlar. Esef ediyor ama onlardan ayrıldıktan sonra bir süre saatlerce asabı bozuluyor. Kendini yıpratmaya başlıyor. O konuyu Allah yasaklıyor bu ayetle. Yani o konunun yanlış olduğunu söylüyor Müslüman çünkü iradesiyle...

“Şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir süs kıldık”. Hoşlarına gitsin diye söylüyor, sadece ona bir süs kıldık. “Onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye”, imtihanın gerekçesini söylüyor Cenab-ı Allah. Ve dünyada bulunmamızın nedenini açıklıyor. “Biz gerçekten yeryüzü üzerinde olanları kupkuru çorak bir toprak yapabiliriz”, kıyamet oluşturabiliriz diyor Allah. Ebcedi kaç biliyor musun? 1545. MaşaAllah. Kıyametin Bediüzzaman’ın verdiği tarihi veriyor. Kıyametten bahsettiğine göre Ahir zamanla ilgili bir konu var demektir. Önce Kuran'ın yeterliğinden bahsediyor. Sonra Hristiyanların yanlış yollarını açıklıyor. Belli ki, İsa Mesih'den bahsedilecek. Mehdi'den bahsedecek. Kıyametten de bahsedildiğine göre Ahir zamana giriliyor demektir.

“Sen yoksa” peygamberimize hitap ediyor. “Sen yoksa Kehf ve Rakim ehlini”. İki ayrı cemaat. “Bizim şaşırılacak ayetlerimizden mi sandın?” Bakır Levha diyor mu? Ya burada Rakim ehlini diyor. Yani iki ekipten bahsediliyor. Açık burada bak. Kehf ve Rakim ehlini. Biri bakır levha, biri insan demiyor. Anlamazdan gelinecek gibi değil. İki ayrı grup. “Bizim şaşırılacak ayetlerimizden mi sandın?” Demek ki şaşılacak olaylar ikisi de. Kehf ve Rakim ehli, yani Mehdi ve İsa Mesih'in talebeleri.

“O gençler”, demek ki Ahir zamanda Mehdiyet, gençlerden oluşuyor, gençler. Hayati bir konuya Allah dikkat çekmiş, o gençler. “Mağaraya sığındıkları zaman”, Ahir zaman öyle şiddetli olacak ki Müslüman dışarıdan ziyade içeride ya evinde ya stüdyoda. Ama kapalı mekanda tebliğ İslam'ı yayacak. Yani sokağa çıkmayacağı anlaşılıyor. Ama evlere öyle bir imkan verecek ki evlerden sokağa hakim olunabilecek. Ahir zamanın özelliği. Yani o mağaralardan sokağa hakim oluna bilinecek. Zaten ayetin devamında o anlaşılıyor.

“Mağaraya sığındıkları zaman demişlerdi ki; “Rabbimiz katından bize bir rahmet ver. Ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır”. Mağaranın içinde ne iş olur, ne kolaylaşır? Kolaylaşacak ne iş olabilir? Demek ki, tebliği Cenab-ı Allah evlerden, stüdyolardan kolaylaştıracak. Bak “işimizden bize doğruyu kolaylaştır”. Şimdi kolay mı? Kolay. Otur diyoruz, bura bir mağara, betondan bir mağara. İçinde oturuyoruz. Kehf ehli gibi toplu bir arada oturuyoruz. Ama bütün dünya bizi duyuyor mu? Duyuyor. İşimizi Allah kolaylaştırmış mı? Kolaylaştırmış.

“Böylelikle mağarada yıllar yılı kulaklarına vurduk, derin bir uyku verdik”. Dünyada insanların uyku halinde olduğuna Kur'an işaret etmiş oluyor. Yani bir rüyada olduğumuz anlaşılıyor. “Sonra iki gruptan”, bir demir, bir levha, bir insan demiyor ayet. Bak çok açık. Sonra iki gruptan. Yani bu kadar çarpıtma olur mu ya? İki grup diyor. Biri demir levha üstünde insan isimleri. Bir insan grubu demiyor. İkisi de insan grubu.

“Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi Daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık”. Demek ki, süre hesap etme, zaman hesabı bu iki cemaatin özelliklerinin birisi olacak. Süre tespiti. Mesela kıyametin vakti Allah'ın dilemesiyle, Allah-u Alem denerek. İslam'ın hakimiyetinin vakti. Bak, “kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için”. Bir iyi hesap etme var, bir daha iyi hesap etme var. Bu nedir? Yani net bir hesap oluşmuyor ama yaklaşık. Yaklaşık yani buradaki ifadenin o anlaşılır. Yaklaşık hesap. Şimdi “onları uyandırdık”. Yani uykuyla uyanıklık halinde insanlar. Uyandım dediğinde de uyuyor. Uyudu dediğimizde de yine uyanık oluyor. Dünyanın bir özelliği.

“Biz sana onların haberlerini”, bak “onların haberlerini bir gerçek olarak aktarıyoruz”. Bir gerçek olarak. Yani net, keskin, açık bilgi olarak aktarıyoruz. “Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi”. Rablerine iman etmiş genç bulmak ahir zamanda o kadar zor ki. Çok az sayıda insan gerçek anlamda iman eder. Mesela bak Tevrat'ta da on bir, on iki kişi olun diyor, dünya hakimliği olursunuz diyor. “Ve biz de onları hidayetten artırmıştık”. Allah'ın hadisinin tecellisi, mehdilik, Mehdiyet. Mehdiyet’e işaret var. Bak “biz de onları hidayetten artırmıştık”. Hidayet çok hayati bir konu aynı zamanda. İman etmek, hidayet az insana nasip oluyor.

“Ve onların kalpleri üzerine sabrı ve kararlılığı raptetmiştik”. Kalpleri üzerine bir sabır ve kararlılık. Bir cemaatte, bir toplulukta olması gereken iki şey. Çünkü sabrı olmasa çeker gider. Kararlılık olmasa mücadele edemez. Sabır ve kararlılık Mehdi talebelerin iki özelliği. Yıllar geçiyor vazgeçmiyor. Aylar geçiyor vazgeçmiyor. Kararlılık aylar içinde daha da artıyor, yıllar içinde daha da artıyor kararlılık. “Deccaliyete karşı kıyam ettiklerinde demişlerdi ki”, yani mücadeleye başladıklarında, “bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir”. Önce Allah'ın varlığı ve birliğini ispat ediyorlar, anlatıyorlar. Hemen Allah'ın birliği, varlığı bak göklerin ve yerin Rabbidir.

“İlah olarak ondan başkasına kesinlikle tapmayız”, diyor biz. Bak, “ilah olarak biz ondan başkasına kesinlikle tapmayız. Eğer tersini söyleyecek olursak, Andolsun gerçeğin dışına çıkarız.” Yani Darwinizm, ateizme uyarsak, Darwinist inanca uyup, Kur'an'ın anlattığı yaratılışı reddedersek, sapıtmış oluruz diyor, değil mi? Bak “göklerin ve yerin Rabbidir. İlahi olarak biz ondan başkasına kesinlikle tapmayız”. Başka bir inanca gitmeyiz. “Aksini söyleyecek olursak Andolsun gerçeğin dışına çıkarız”. Şu anda dair Darwinist’ler gerçeğin dışına çıkmış durumda.

“Bunlar”, bu topluluk, “bizim kavmimiz”, diyor. Demek ki bir kavmin içinde gelişecek bu olaylar. Allah-u Alem Türk kavmi. “Ondan başkasını ilahlar edindiler” yani Darwinist, materyalist oldular bir kısmı için tabi. “Onlara apaçık bir delil getirmeniz gerekmez miydi?” Yani paleontolojik değiller değil mi? mikrobiyolojiyle ilgili deliller, en küçüğünden en büyüğüne kadar delil. Bak delille iman anlatılıyor. Delille, küfrü savunana da diyor delil getirmeniz lazım. E biz de ne diyoruz? Darwinizm’i mi savunursanız? Bize fosil getirin. Delil getirin diyoruz. Getirin, on trilyon vereceğiz diyoruz. Delil getirin diyoruz.

“Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira edilenden daha zalim kimdir”, diyor. Getiremediklerine göre diyor. Paleontolojik delil getiremediğine göre, fosil getiremediğine göre, mikrobiyolojiyle ilgili delil getiremediğine göre, o zaman Allah adına yalan söylüyor. Allah'a karşı yalan söylüyor. Allah adına değil de Allah'a karşı yalan söylüyor. “Yalan uyduruyor” diyor. Bak “yalan uydurup iftira denilen daha zalim kimdir?” Hem bağnazların uydurmacılığına dikkat çekiliyor burada. Çünkü Allah'a karşı yalan uyduruyor biliyorsun bağnazlar. Allah dedi diye değil mi? E iftira ediyor. Allah demedi ya da peygamber böyle dedi diyorlar. Halbuki dememiş.

“İçlerinden biri demişti ki; “madem siz onlardan”, mesela Darwinist, Materyalist, ateist olan kişilerden “ve Allah'tan başka taptıklarından”, Darwinist, materyalist düşünceden, “kopup ayrıldınız”. Demek ki, onlar da daha önce bu düşüncelere yakınmışlar. Ama kopmuşlar ve ayrılmışlar. Doğruyu görmüşler. “O halde mağaraya sığınında, bir araya gelin de Rabbiniz size rahmetinden bolca yaysın. Ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın”. Mağaranın içinde ne iş yapar bir insan? Uyuyan bir insandan hiçbir iş olmaz. Mağarada uyuyorsa işi de olmaz. İşinden kaynaklanan bir yarar da olmaz. Demek ki bu mağara bir arada olmalarını işaret eden bir konu. Yani evlerden yapılacak tebliğe, kapalı yerde yapılacak tebliğe işaret var.

“Bir yararı kolaylaştırıyor.” Mesela bize bir Allah, şu an televizyonda konuşma bir yarar. Ama kolaylaştırmış oluyor ayrıca. Hiç bağırıp çağırmamıza da gerek kalmıyor, bir şeye de gerek kalmıyor. Oturduğumuz zaman tebliğ yapıyoruz. Bak ayet ikinci kere tekrarlıyor. “Onlara baktığında görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser geçerdi.” Yani bir ev olduğu anlaşılıyor bunun. Çünkü evde olur böyle bir özellik, mağarada olmaz. Mağaraya Güneş hiçbir şekilde vurmaz. Yani bu şekilde bir şey olmaz. Mağaranın bir tek ağzı vardır o kadar.

“Onlar da onun geniş boşluğundalardı” yani salon yerindeydiler, orta yerindeydiler. “Bu Allah'ın ayetlerindendir. Allah kime hidayet verirse işte hidayet bulan odur”. Hidayet veriyor ve hidayeti bulan, hidayeti bulan Mehdi. Yani Allah'ın hususi hidayeti verdiyi anlamındadır Mehdi kelimesi. Bak “hidayet bulan odur” diyor. Sözlü karşı olarak Mehdi'dir. “Kimi saptırırsa”, yani kimi Deccal’e uydurursa, “onun için de asla doğru yolu gösterici bir veli bulamaz”. Deccal’e tabi olur, bir daha kendini kurtaramaz diyor Cenab-ı Allah.

“Sen onları uyanık sanırsın”. E demek ki canlı görünümlü. “Oysa onlar uyuşmuşlardır”. Allah onları uyuşturmuş. Haberleri yok. Uyuştuğu içinde Cenab-ı Allah'ın bütün dediklerini yapıyor. Yani bilinci tam açık olsa belki şeytana uyacak. Ama Allah uyuşturduğu için sadece Allah'ın dediğini yapıyor. Sadece İslam'a uygun hareket ediyor. Gidemiyor, kaçamıyor. Müslümanlardan da ayrılamıyor. Yani bilinci ona müsait değil. Uyuştuğu için.

“Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk”. Yani hareketlerini biz sağlıyorduk. “Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu”. Yani demek ki köpekli kedili bir yer burası. Köpekli kedili yerler. Bu anlaşılıyor. Yani bahçesi olan, köpeğin korumasına ihtiyaç görülen, çünkü köpeği koruma amaçlı koyuyorlar zaten. Buradaki ayetten bu anlaşılıyor. İki kolu uzatmış yatıyor duruyor. Demek ki biraz tenha yerlerdeler. Ve tenha olmasa bile korunmaya muhtaç yerler. Köpek korumasının anlamı budur.

“Onları görmüş olsaydın geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı”. Demek ki Allah onlardan insanları korkutacak. İnsanlar onların yanına varmak istemeyecekler. Onlardan çekinecekler. Çeşitli nedenlerden oluşan bir korku oluşacak onlara karşı. Bizler Mehdi'yi görmek azminde olan, Mehdi'ye tabi olmak isteyen acz içinde olan insanlarız. Hocada değiliz, alimde değiliz, bir özelliğimiz de yok. Sıradan insanız, ben de sizler de. Ama Mehdi'yi gördüğümüzde tam anlamıyla tabi olacağız. Ama şimdi görmedik ne fark ediyor? Görmüş gibi tabi olmuş vaziyetteyiz. Görmüş gibi talebesi olduk.

 


Kehf Suresi, 8-10, 13-21, 23 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 7 Kasım 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Bak, şeytandan Allah sığınırım. Çok manidar, Kehf Suresi’nin 8. ayeti, şeytandan Allaha sınırım. “Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz.” Bütün yeryüzünü kupkuru çorak dümdüz bir arazi yapabiliriz, diyor Allah. Bu ne zaman olacak? Bütün yeryüzü dümdüz olacak.

ALTUĞ BERKER: Kıyamet.

ADNAN OKTAR: Kıyamet. Ebcedi Hicri 1545 tarihini veriyor. Bediüzzaman “1545” diyor, Kıyamet için. Tam 1545 tarihini veriyor. Bediüzzaman da Risale-i Nur'da anlatıyor yer tamamen düzleneceği, dümdüz olacağı. Çünkü dünya dağılıyor, dağıldıktan sonra, açılmaya başlıyor, böyle tepsi gibi oluyor, dönmenin etkisiyle. Mesela küre biçiminde bir cisim düşün; patlayıp dağıldığında etrafa da saçılamıyor, gittikçe elips gibi oluyor basınçla, düzleşiyor, o tarz bir şey.

“Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın? O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: “Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).” “Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.” “Onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi, Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.” O da 1996 tarihini veriyor. Hz. Mehdi (a.s.) ve talebelerinin tarihini veriyor. “Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik;” demek ki sabırlı ve kararlılar, bunlar Hz. Mehdi (a.s.) talebelerinin özellikleridir. “Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki”, bir de kıyam ediyorlar. Bediüzzaman’ın feveran dediği olay, kıyam etmeleri. "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi’dir; İlah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız” diyen, Darwinizm’e, materyalizme kesinlikle inanmayız, ateizme inanmayız. Sadece Allah’ın birliğine inanırız, Allah’a inanırız.

 “O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, eğer tersini söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız. Bunlar bizim kavmimiz ondan başkasını ilahlar edindiler.” Bunu tabii koro halinde söylemiyorlar, o çocukların ortak fikri. Ama içlerinde bir kişi var bunların, bunları yönlendiren birisi var. Fakat onlarda ortak olan düşünceyi Cenab-ı Allah söylüyor. “O'ndan başkasını ilahlar edindiler.” Maddeyi ilah ediniyorlar, materyalist oluyorlar. “Onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi?” Mesela bizde Darwinistlere diyoruz ki, “Apaçık bir delil getirin, fosil getirin, proteinlerin tesadüfen meydana geleceğine dair delil getirin”. “Yok” diyorlar, yoksa bittin demektir. Biz getiriyoruz çünkü. Delil getiriyoruz. “Öyleyse Allah’a karşı yalan uydurup iftira edenden daha zalim kimdir?” Onlar da Allah’a karşı yalan söyledikleri için, Allah onların zalim olduğunu söylüyor. Çünkü “Allah yaratmadı, tesadüf yarattı”, diyorlar. Bu Allah’a karşı bir yalandır.

Bak, “(İçlerinden biri demişti ki:) Madem ki siz onlardan, ailenizden ve Allah'tan başka taptıklarından” o devrin işte materyalist, Darwinist, ateist, evrimci düşüncesinden, “Kopup ayrıldınız, o halde, mağaraya sığının da”, bak, “Mağaraya sığının da, Rabbiniz size rahmetinden yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın." Şimdi vahiy almadan bir insan bunu söyleyebilir mi? Mağarada ne yapılır? Sadece saklanılır. Mağarada hayat yok, bir şey yok. Mağara karanlık girersin mağaraya hiçbir şey olmaz. Ama bak diyor ki o kişi; "O halde mağaraya sığının da, Rabbiniz size rahmetinden yaysın." Mağaraya girince Allah'ın rahmetinin üzerlerine olacağını nereden biliyor? Ve "İşinizden size bir yarar kolaylaştırsın", mağarada bir iş yapılmaz ki zaten. Ama bak “işinizden size bir yarar kolaylaştırsın”. Yani işiniz rast girecek diyor. Hedefinize varacaksınız. Dediğinizi yapacaksınız diyor.

“Ve bir yarar kolaylaştıracak Allah size”, diyor. Bu ancak vahiy gerektiren bir bilgidir. Allah'ın bildirmesi gerekir. Anlıyoruz ki, Hızır aralarında. Çünkü mağara hayatını, mağara ehlini, mağaradan çıkan hayatı en iyi bilen üstatlardan birisi Hazreti Hızır'dır. Hatta bu iddia edilen Ergenekon Örgütü bile, “biz sizi diyorlar mağaradan gelen ruhani varlıkla yönetiyoruz” diyorlar. “Agarta” diyorlar. Agarta. İnşaAllah. Yeraltı mağaralar sistemi. Oranın üstadı Hızır (as)'dır. Mağaranın üstadı Hızır (as) 'dır. Allah alem gençler bir ihtimal Hz. İsa'nın talebeleri, zor durumda kalmışlar, aranıyorlar Allah için. Çok felaket bir ortam var Onlarda Yahya'yı şehit ettiler Zekeriya'yı da şehit ettiler. Zekeriya (as), Hazreti Yahya'yı da şehit ettiler. İsa (as)'ı da şehit ettiğini zannettiler. Muazzam bir gelinim oldu. Ama sonra Hazreti İsa (as) onlara daha önce vahiyle bildirdiği konu akıllarına gelince rahatladılar. Çünkü “ben göğe çekileceğim” dedi Hazreti İsa (as). Buradaki şahsın Hazreti Hızır olduğunu anlıyoruz.

“Görürsün ki güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir. Battığında onları sol yandan keser geçerdi. Ve onlar da onun mağaranın geniş boşluğundalardı. Bu Allah'ın ayetlerindendir. Allah kime hidayet verirse işte hidayet bulan odur”. Mehdi olan odur. “Kimi saptırırsa onun için asla doğru yol gösterici bir veri bulamasın”. O da Deccal. Bak burada hem Mehdi'den hem Deccal'den bahis var. “Sen onları uyanık sanırsın. Oysa onlar uyuşmuşlardır” yani yakaza hali gibi bir hal. Uyuşmuşlardır zaten bu konumda Hızır'la bağlantı oluyor.

“Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk, köpekler de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın geri dönüp onlardan kaçardın. Onlardan içini korku kaplardı”. Görünüşleri seni korkuturdu diyor. Çünkü biraz acayip bir durum şimdi mağaranın içerisinde yıllardan beri yatan insanlar var ve hiçbir şey olmamış. Bir mantığı yok. İlk bakan için. Çok acayip bir durum var. Korkardın diyor Cenab-ı Allah. “Böylece aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik.” Uyandırdık. Yani o yakaze halinden, o boyuttan çıkarttık diyor Allah.

“İçlerinden bir sözcü dedi ki; “ne kadar kaldınız?” Yine aynı kişi. Allah'u Alem. Hızır (as). İnşaAllah. “Dediler ki; “bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldık”. Şeytandan Allah'a sığınıyorum. “Dediler ki; “ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi biriniz şu paranızı şehre gönderin de hangi yiyecek temizse baksın size onlardan bir rızık getirsin. Ancak oldukça nazik davransın. Sakın sizi kimseye sezdirmesin”. Bu kadar ince bilgiyi, detaylı bilgiyi kim veriyor? Allah'a alem Hızır. Evet. Bak çünkü “durumunuzu bilip ele geçirirlerse sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler. Bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız”.

“Böylece Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve gerçekten”, Allah'ın vaadi ne? Mehdi'nin çıkışı, ittihat-ı İslam, İsa (as)'ın zuhuru ve kıyamet. “Allah'ın vaadinin hak olduğunu, gerçekten kıyametin kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için”. Kıyamet mutlaka kopacaktı. Yani ona ait alametler de oluştu biliyorsun inşaAllah. “Onları buldurmuş olduk. Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı. Dedi ki; “onların üstüne bir bina inşa edin. Rableri onları daha iyi bilir”. Bu bina inşa etme, duvar inşa etme kimin işi? Hızır Aleyhisselam.

“Onların işine galip” bak “işine galip gelen, sözleri geçenler ise üstlerine bir mutlaka bir mescit yapmalıyız dediler”. Mescit konusunda da uzmandır Hızır (as). İnşaAllah bu Hazreti Süleyman'ın mescidinde de inşaAllah görev almıştır. İnşaAllah. “Hiçbir şey hakkında bunu yarın mutlaka yapacağım deme ancak inşaAllah” bak “inşaAllah” burada geçiyor işte. Kur'an'da tek Kehf suresindedir. MaşaAllah da burada geçer. İnşaAllah da. İnşaAllah, maşaAllah çok söyleyenler dünya hakim olacaklar. Yani bir sır var onun içerisinde. Kilit kelimedir. Anahtar kelimedir. İnşaAllah.

 


Kehf Suresi, 8, 10, 13-15 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 26 Eylül 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Bismillah, şeytandan Allah’a sığınırım. Kehf Suresi’ni açmışsın. Şeytandan Allah’a sığınırım. “O gençler mağaraya sığındıkları zaman demişlerdi ki; ‘Rabbimiz Katından bize bir rahmet ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır.’” Bu doğrudan Mehdiyete bakan bir ayettir, onuncu ayet. Ve gençlerden oluşuyor. Mehdi (a.s.) cemaati de gençlerden oluşur, inşaAllah. O devrin deccalleri onların üstüne gelecekler, onlar da anneleri, babalarının yanlarından kaçıp bir araya gelip, topluca birlikte yaşıyorlar. O devrin deccallerinden bak, bir avuç genç. Annesini babasını, kiminin babası üç kağıtçı, kiminin babası o devirde mason, kimisi sapık, kimisi ahlaksız, kimisi dinsiz. Hakkı yaşamak için kaçıp bir araya geliyorlar. O zaman da bir çok grup, güç, o devirde etkin olan kuvvetler o kişileri hedefledikleri için, onlar da can havli ile bir yere saklanıp, sığınıyorlar. Kuran onu anlatıyor.

“Biz sana onların haberlerini bir gerçek olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi, Biz de onların hidayetlerini arttırmıştık” Yani Allah “Hadi” ismi ile, Mehdilik yönü ile Cenab-ı Allah onlara hidayet veriyor, inşaAllah. Allah “Hadi”’dir. Yani Mehdilik yönü vardır Cenab-ı Allah’ın. Mehdi (a.s.) de onu tezahür ettirir. Yani Mehdi (a.s.)’nin bir özelliği yoktur. Mehdi (a.s.) etten, kemikten Allah’ın bir tecellisidir. Mehdi (a.s.)’yi Allah kullanır, vesile eder. “Hadi” ismi onda tecelli eder. Allah Mehdilik vasfını onda tecelli ettirir, Mehdi (a.s.)’de, inşaAllah. “Onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi, Biz de onların hidayetlerini” Mehdilik görevlerini, “arttırmıştık” Ebcedi, bir tane ebcedi var 1996 tarihini veriyor. “Ve onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabdetmiştik” diyor. Sabırlı ve kararlılar.

“Deccale karşı kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: ‘Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir; İlah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız’”, Darwinizme, materyalizme inanmayız diyorlar, deccale karşı. “Söyleyecek olursak, eğer tersini söyleyecek olursak, yemin olsun” diyorlar, “gerçeğin dışına çıkarız” Yani “yalan söylemiş oluruz” diyorlar. “Bunlar, bizim kavmimizdir; O'ndan başkasını ilahlar edindiler” Atomu, atomları değil mi? Darwin’i, Marx’ı ilahlar edindiler. “Onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi?” Paleontolojiden, biyolojiden, arkeolojiden, her şeyden. Genetikten delil getirmeleri gerekmez miydi? Ben asrımıza göre tefsir ediyorum, açıklıyorum. “Apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi?” Adamlar diyorlar ki “delil yok” diyorlar. “Getirmiyoruz” diyorlar. “Öyleyse” diyor “Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup, iftira edenlerden daha zalim kimdir?” diyor Allah. Niye yalan söylüyorsunuz o zaman diyor Cenab-ı Allah, değil mi? Ben genellikle asrımıza bakan yönüyle açıklıyorum.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah Hocam.

ADNAN OKTAR: Evet, “Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz” Bu ne zaman olacak Oktar, bütün yeryüzü kupkuru bir toprak olarak?

OKTAR BABUNA: Kıyamet Hocam.

ADNAN OKTAR: Kıyamette. Ebcedi kaç biliyor musun? Sekizinci ayet. Tam 1545, Hicri 1545, Kıyamet’in tarihini veriyor tam. Ne bir rakam aşağı, ne bir rakam yukarı 1545'i veriyor, maşaAllah. Evet. Bak “kupkuru bir çorak toprak yapabiliriz”, diyor Cenab-ı Allah. Tam 1545, maşaAllah

 


Kehf Suresi, 8-10, 12-13 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 16 Şubat 2013 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi. Ve bizde onların hidayetlerini artırmıştık.” Allah, Hadi ismiyle Mehdi ismiyle tecelli etmiş, “hidayetlerini arttırmıştık.” Ebcedi kaç? 1996. Bak bir tane tarih var; 1996.Şeytandan Allah’a sığınırım. “Onlar, Rablerine iman etmiş genç, gençlerdi. İman etmiş gençlerdi. Ve bizde onların hidayetlerini arttırmıştık.” Allah hadi ismiyle tecelli etmiş. 1996 tarihini veriyor, net. Bu çok garip yani cenabı Allah’ın bu şekilde bu ayetlerde hep, Mehdiyet’in tarihini ebcedle kodlamış olması.

“Biz gerçekten yeryüzü üzerinde olanları, kupkuru çorak gibi toprak yapabiliriz.” Yani kıyameti koparır, bütün dünyayı tepsi gibi açar dümdüz yapar, her yeri çorak, toprak haline getirebiliriz diyor Allah. Ebcedi; 1545, tam kıyametin tarihini veriyor. Bir tane, net; 1545 tarihini veriyor. “Biz gerçekten yeryüzü üzerinde olanları, kupkuru çorak bir toprak yapabiliriz.” Her yeri dümdüz hale getirebiliriz diyor Allah. Sonra da direkt Kehf ve Rakim ehline geçiyor ayet, bu 8, bu 9. Kehf Suresi’nden bahseden ayet, 9. ayet. A9 da merak ediyorlar ya, soruyorlar. Hz Ali (r.a)’a gelen 9 işareti yapıyor. Demek ki, 9 da bir şey var.

Bakın “Yoksa sen Kehf” ilk defa bak 9. 9. ayette “ve Rakim ehlini” Kehf; Hz. Mehdi (a.s) talebelerine, Rakim de Hz. İsa (a.s)’ın talebelerine bakıyor, inşaAllah. “Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?” Her ikisi de şaşılacak ekip çünkü. Hz. Mehdi (a.s)’in talebeleri de hayret edilecek gibi, Hz. İsa Mesih (a.s)’ın talebeleri de şaşılacak gibi. “O gençler mağaraya sığındıkları zaman” bir araya geldikleri zaman, “demişlerdi ki, Rabbimiz katınızdan bize katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır.” Mağaranın içinde bir faaliyet. Şu an bizde de bir yerdeyiz betondan burası, burası da bir mağara. Ama işimize Allah bir kolaylık meydana getiriyor. Ne yapıyor? Televizyonla milyonlarca insana ulaşmamızı sağlıyor. Mağaranın içinden bütün dünyaya ulaşıyoruz, taş mağaranın içinde. Burası en fazla 25 – 30 metrekarelik bir mağara, taş mağara. Ama ne diyor: “Katında bize bir rahmet ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır.” Nasıl kolaylaştırıyor Allah televizyonla, internetle doğruyu bize kolaylaştırıyor. Yoksa biz burada hiç kimseye ulaşamazdık. Kolaylaştırmayı Allah, dabbetü’l arz kanalıyla yapıyor. Demek ki, Hz. Mehdi (a.s) talebelerine de işaret var burada. Biz Hz. Mehdi (a.s) öncüsü olduğumuz için, bize de işaret ediyor, inşaAllah. “Bizi başarılı kıl.” Cenab-ı Allah başarılı kılıyor.

“Sonra iki gruptan hangisi kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için.” Bakın, iki tane grup, iki grup. ‘Yok, o anlama gelmiyor’ diyor. Kardeşim grup diyor Allah, iki tane grup. Rakim ehlini ayırmak için, kabul etmek istemiyorlar. Halbuki Rakim ehli de bir grup, ikinci ayrı bir grup. Bakın “sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için.” Çünkü Hz. İsa Mesih (a.s)’da gizli, Hz. Mehdi (a.s)’ da gizli, sonra ortaya çıkıyor diyorlar. “Biz, sana onların haberlerini bir gerçek olarak aktarıyoruz gerçekten. Onlar rablerine iman etmiş gençlerdi. Ve bizde onların hidayetlerini arttırmıştık.” 1996. “Biz gerçekten yeryüzünde olanları kupkuru çorak bir toprak yapabiliriz.” 1545, kıyametin tarihini veriyor. Anlamadım, görmedim, duymadım yok.

 


Kehf Suresi, 8, 13 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 11 Mart 2013 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Kehf Suresi 13. ayet; “Onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi.” Bakın, Mehdi (a.s.)’a nasıl bakıyor ayet. “Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.” Allah “Hadi ismiyle tecelli etmiştim” diyor. Hadi-Mehdi aynı kökten. Ebcedi; 1996. Mehdiyete saldırıların en yoğun olduğu devir, inşaAllah. 1545 tarihini veriyor.

Kehf Suresi. 8. ayet; “Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz.” 1545, kıyametin tarihini veriyor, maşaAllah çok acayip. “Dümdüz yapabilirim dünyayı” diyor Allah-ki, dümdüz olacak.

 


Kehf Suresi, 1-10, 59-67 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 2 Mart 2011 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah'a sığınırım. Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla. “Hamd kitabı kulu üzerine indiren ve ona hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir”. Hamd ettiğimizde sadece Allah'a hamd ediyoruz. İnsana hamd edilmez. “Hamd olsun sana” denmez. “Bana aittir”, diyor Allah. Bak “kitabı kulu üzerine indiren”, peygamberin üzerine iniyor fakat “onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir”. “Son derece mükemmeldir”, diyor Allah, Kur'an yani kusursuz bir mükemmellik vardır diyor.

“Dosdoğru bir kitaptır ki kendi katından şiddetli bir azapla uyarıp korkutmak” bak “dosdoğru bir kitaptır ki kendi katından şiddetli bir azapla uyarıp korkutmak”. İnsanlar korkutulmadıktan sonra, korkulmadıktan sonra ne sevgiyi normal yaşayabiliyorlar, ne normal ahlak göstertebiliyorlar. Allah'ın hikmeti illaki cehennem korkusu olacak, illaki Allah'tan korkacak. Yoksa normal, dengeli olamıyorlar. Egoiste, bencilliğe çok yatkın insan. Diyor ki mesela ben Allah'ı çok seviyorum. Güzel. Peki ahlakın bozukluğu niye oluyor? Çünkü Allah'tan korkmuyorsun. Mesela ben diyor aşktan tutkudan bahsediyor. Bakıyorsun aşkı tutkuyu bilmiyor. Çok seviyorum diyor. Bilmiyor. Niye? Çünkü Allah'tan korkmuyor. Allah'tan korkmayan aşkı tutkuyu bilemez.

“Ve salih amellerde bulunan müminlere müjde vermek için”, samimi olan müminlere müjde vermek için, “onu indirdi. Şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır”. Bizde verilen müjde ne? Nur suresinde belirtiyor, dünya hakimiyeti. Ve ahirette de cennet. İnşaAllah. “Şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır”, sevap vardır. “Onlar orada ebedi olarak kalıcıdırlar”. Biz de içgüdüdür, ebedi yaşamak isteriz. Allah “cennette ebedi kalacaksınız”, diyor. Zaten teknik olarak var olan bir görüntünün, var olan bir sesin yok olması mümkün değildir. Yani sonsuza kadar yok olmaz. Mesela ben şu an konuşuyorum ya, bu konuşma ve görüntü aslında teknik olarak mümkün değildir yok olmaz. Yani var olan bir şey yok olmuyor. Yani çünkü mutlak yokluk olması gerekiyor. Mutlak yokluk da teknik olarak mümkün değildir. Yani biraz düşünen bunu anlar. Çünkü mesela bir ses diyelim. Aynı zamanda o bir cisimdir ses. Bir şeydir. Hiçbir şekilde kaybolmaz sonsuza kadar. Hiçbir hatıra kaybolmaz. Hiçbir konuşma kaybolmaz. Ama Allah dilerse göstertir. Dilerse göstertmez. Ama kaybolması mümkün değildir.

“Bu Kur'an Allah çocuk edindi diyenleri uyarıp korkutur”. Yani Hristiyanları uyarır diyor Allah. Demek ki, Hristiyanlara yönelik bir kitap Kur'an aynı zamanda. Onları uyarıp korkutuyor. “Bu konuda kendilerinin ve atalarının hiçbir bilgisi yoktur”. Yani doğrudan yalan söylüyorlar diyor Allah. Bir bilgiye dayalı değil diyor. “Ağızlarından çıkan söz ne kadar büyük. Onlar sadece yalan söylüyorlar”, diyor Allah. Ki dünyanın büyük bölümünü kasıp kavuruyor biliyorsunuz. Yani teslis inancı, Allah çocuk edindi inancı dünyayı perişan ediyor şu an. Hristiyan alemini mahveden bir düşünce.

“Şimdi onlar bu söze Kur'an'a inanmayacak olurlarsa sen onların peşi sıra esef edecek kendini kahredeceksin öyle mi?” Peygamberimiz acayip üzülüyor onlar iman etmiyorlar diye. Hristiyanlara da anlatıyor dinlemiyorlar. Peygamberimiz de çok çok şiddetli üzülüyor ama hastalanacak dereceye geliyor. Allah diyor “kendini kahredeceksin öyle mi?” Çünkü çok şiddetli üzüntü insanı Allah esirgesin öldürebilir bile. Yani sakatlanma ve ölmeye sebep olabilir. Allah ona dikkat çekiyor. Yani böyle bir şey yapma diyor Allah. Çünkü kaderde olduğu için bunu tabi karşılamasını istiyor Peygamber Efendimizin, bu durumu.

“Şüphesiz biz yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık”. Mesela bardak bir süs, tabak süs, dağlar süs, insanlar süs, kadınlar süs, kaşlar süs, gözler süs, burunlar süs, doğru mu? Doğru mu? Ak severim ben seni. Oradan o kadar tatlı dinliyor ki beni. Tam bildiğin kedi. Oktar Hocam nasılsın?

OKTAR BABUNA: Çok iyiyim, hocam.

ADNAN OKTAR: Çok şıksın. MaşaAllah. “Hanginizin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim” diye diyor Allah. Yani deneme derken Allah da bizim ne yapacağımızı bilir. Bize bizi gösteriyor. Yani ne olduğumuzu görüyoruz. Çünkü mesela bak ben sizin güzel ahlakınızı görüyorum. Sizi daha çok seviyorum. Sizi tanımasam sevemem. Hep detaylarla insan seviyor. Mesela karakteriniz, dürüstlüğünüz, yalan söylememeniz, temizliğiniz, şefkatiniz, insancıl olmanız, olgun olmanız sürekli beynimizde bilgi olarak birikiyor. Her bilgiye ayrı bir muhabbet oluşuyor. Her bilgiye ayrı bir muhabbet oluşuyor. Onun sonucunda canı gönülden sever hale geliyoruz. Yoksa bir tutam saça, etten oluşmuş bir çift burna, etten oluşmuş bir çift göze bir sevgi olmaz. Yani manevi birçok unsur bir araya geldiği için çok seviyoruz. Bir de ısrarlı olunca bu, mesela ısrarlı sadakat ve sevgi, saygı, güzel ahlak görünce sevgi katlanıyor. Mesela 2, 4, 8, 16 devam ediyor. Müthiş bir tırmanış gösteriyor zamanla orantılı olarak.

“Biz gerçekten yeryüzü üzerinde olanları kupkuru çorak bir toprak yapabiliriz”. Şimdi bakın, ebcedine bakın hayret edecek bir şey. Tam 1545 tarihini veriyor. MaşaAllah. Bediüzzaman'ın kıyametin kopuş talimi olarak verdiği tarih. MaşaAllah. Net 1545. Bak “biz gerçekten yeryüzü üzerinde olanları kupkuru çorap bir toprak yapabiliriz”. Bu kıyamette oluyor zaten. “Sen yoksa Kehf ve Rakim ehline bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?” İki grup genç gibi görünüyor bu Kehf ve Rakim. Yani Kehf zaten öyle de Rakimi de ben ikinci bir gençlik grubu olduğunu düşünüyorum. Yani biri Mehdi'nin biri İsa Aleyhisselam'ın talebelerine işaret ediyor Allah-u alem.

“O gençler mağaraya sığındıkları zaman demişlerdi ki; “Rabbimiz katından bize rahmet ver. İşimizden bize doğruyu kolaylaştır. Bizi başarılı kıl”. Mağaradan kasıt nedir? Kapalı bir mekan. Çünkü bu gençler cihat yapıyorlar. Yani dini yayıyorlar. “İşimizden bize doğruyu kolaylaştır”. Çünkü mağaranın içinde bir faaliyeti olmaz. O zaman aktif, canlı bir faaliyet var. Evet. Bu ayet doğrudan Mehdiyet’e bakan bir ayettir. Kehf suresi baştan sona Mehdiyet’i anlatır. Küçük bir genç grubu vardır önce. Bir araya geliyorlar. Anneler babalarını ayırıyorlar. Zor şartlar altındalar. Sonra onların olaylarının arkasından Hızır (as) ’ın kıssası var. Bir devlet kuruluşu mevzu bahis. Hızır (as) zaten devlet kuruluşlarında hep ortadadır. Yani görevdedir. Bak burada bu ayette de bunu görebiliriz.

Şimdi bak 59. ayet. Bu ayette başlıyor. “İşte ülkeler ve dünya ülkeleri” Türkiye, Malezya, Filipinler “ve onların halkları zulmettikleri zaman onlara yıkıma uğrattık.” O devleti yıkıyoruz yani orada ayaklarına meydana getiririm diyor Allah. Bir şekilde yıkarım yani sistemlerini yıkarım diyor Allah. “Ve yıkımları için bir buluşma zamanını tespit ettik”. İşte bu Hızır'ın buluşması. Bak “yıkımları için bir buluşma zamanını tespit ettik.” Bu buluşma olduktan sonra yıkım oluşuyor. Şimdi 60. ayette başlıyor bakın 59. ayette bu konu 60'da başlıyor şimdi.

“Hani Musa genç yardımcısı demişti ki; “iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim”, yani İstanbul. “Ya da uzun zamanlar geçireceğim. Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca,” 2-2. Her zaman söylediğim söz. Bak. “Böylelikle ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca”, Hz. Süleyman'ın sarayı 2-2'dir. Sarayın inşaat tarihi, başlangıcı. 2 Şubat'ta başlamıştır. Hz. Süleyman'ın. İlk harç o zaman konmuştur. “Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca” yani İstanbul'a ulaşınca “balıklarını unuttular” yani biz tabi ikinci aşamadan tefsirini açıklaması yapıyoruz “balıklarını unuttular balık denize bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu” yani balık çağı geçiyor. Yerine ne geliyor? Kova çağı geliyor.

“Bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu”. Yani zamanın akışı içerisinde o çıkıyor. “Yorgunlukta çok yorulduk” diyor. Bak diyor ki 72. Ayette. “Varmaları gereken yere gelip”, şeytandan Allah'a sığınırım. “Geçtiklerinde”, bak geçtiklerinde, “Musa genç yardımcısına dedi ki”, genç yardımcısı burada tabi Hz. İsa (as) işaret ediyor. “Yemeğimizi getir bize. Andolsun biz yaptığımız yolculuktan gerçekten yorulduk. Genç yardımcımız dedi ki; “gördün mü kayaya sığındığımızda” bakın kayaya sığındığımızda, “balığı unuttum”. Bu hangi kaya, hangi kayalık mevki? Bakacağız. Sonra ileride bileceğiz.

“Balığı unuttum. Onu hatırlatmamı şeytandan başkası bana unutturmadı.” Demek ki şeytanın insanların beynine etki etme gücü varmış. Unutturabiliyormuş. “O da şaşıracak tarzda denizde kendi yolunu tuttu”. Hayret edecek tarzda kendi yolunu tuttu. Biz tabii ikinci anlamı yani zahir anlamlarla devam ediyorum. Üçüncü anlam olarak balık, balık yağı vücudu en güçlendiren gıdadır. Yani ona da işaret var. “Musa dedi ki; “bizim de aradığımız buydu. Böylelikle ikisi izler üzere geriye doğru gittiler”. Bazen bir işaret olur. Oradan anlaşılır. Ne olacağı. Mesela dışarıya çıkmak istersin. Ayağın bir tökezler. Bir şey vardır. Bir fevkaladelik vardır. Tam kapıyı açacaksın ani bir şiddetli bir rüzgar çıkar. Kalp ehli anlar ki gitmemesi gerekiyor. Geriye döner bir şey vardır yani işaretten işaret çıkarır ama bunu ben tabi herkese tavsiye etmem yani ama bilen için bir işaretten işaret vardır.

“Dedi ki; “bizim de aradığımız buydu”. O işaretten ben anladım diyor. “Böyle ki ikisi izler üzerine geriye doğru gittiler”. Bir sefer de geriye doğru gidiyorlar. Vazgeçiyorlar ileriye doğru gitmekten. “Derken katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz”, ledün ilmi öğrettiğimiz “kullarımızdan bir kulu buldular” ki ebcedi 2010 tarihini veriyor. MaşaAllah.

“Musa ona dedi ki; “doğru yol, rüşt olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim? Dedi ki; “gerçekten sen benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin”. Şimdi bak bana da yazı yazıyor gençler, kardeşler. Hocam diyorlar, şuna şunu niye şöyle dedin? Buna bunu niye böyle dedin? Hayrettir diyorlar. Mesela sen böyle bir konuyu çok açık bildiğin halde diyorlar. Niye böyle diyorsun diyorlar? Ledin ilminden kaynaklanıyor. İnşaAllah. Hocam mesela şu tavrı neden gösterdin diyorlar. Ledin ilminden kaynaklanıyor. Mesela Erbakan hocamız diyorlar, 28 Şubat'ta niye o kararların altına imza attı? Takva bir Müslüman bunu yapar mı diyor. Ledin ilminden kaynaklanıyor.

Erbakan Hoca'mızın birçok sözü ledün ilminden kaynaklanır. Ama zahir bakanlar uğultu çıkarıyorlar anlayamadıkları için. Ya kardeşim senin aklın nerede? Bu insanların aklı nerede? Yani nereden biliyorsun o kadar zahiri insan olduklarını? Yani o kadar yüzeysel düşündüklerini nereden çıkarıyorsun? Çok kapsamlı ve derin düşünüyorlar. “İnşaAllah beni sabreden bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim”. Mürşide karşı yapılacak iş budur. Tavır budur. Hiçbir işte karşı gelinmez.

“Dedi ki; “eğer bana uyacak olursan hiçbir şey hakkında bana soru sorma”. Çünkü bu kalp burkucu olur ve ilme yakışan bir şey olmaz. “Ben sana öğütle anlatıp söz dedikçe kadar”. Çünkü insan birisi kuşkulandıysa bir şeyden zaten olgun bir insan onu anlar kuşkulandığını ve onu ona açıklar zaten. Onu ona sormasına gerek yok. “Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince o bunu deldi”. Gemiyi parçaladı yani gemiyi hurda hale getirdi veyahut belirli bölgesine tahribat meydana getirdi.

“Dedi ki; “içindekileri batırmak için mi onu deldin? Andolsun sen şaşırtıcı bir iş yaptın”. Hıdır yeşil demektir. “El hadra” Mehdi'nin de gözünün rengidir. “El hadra” oradan giriyor. Şimdi mesela biz Hazreti Hızır'ın faaliyetlerini bir söylesek insanlara. Hazreti Hızır'a karşı baya cephe alan insan olabilir. Onun için Allah birçok perdelerle yazıyor. Mesela bir trafik kazası oluyor. Giderler garibim şoförü dövmeye kalkarlar. Şoför öldürmez onu. Gider doktora saldırıyorlar bir sefer. Doktor da öldürmez. Azrail (as)'a diyorlar, o niye can aldı diyorlar. Azrail de öldürmez. Allah öldürür. Ne zaman öldürüyor? Daha o doğmadan ölmüştür. Yani her çocuk daha doğmadan ölür. Allah katında ölmesi bitmiştir. Daha babası da dünyaya gelmeden o çocuk zaten ölmüş oluyor. Kaderinde öyle. Allah öyle yaratıyor. Bu Ahir zamanda olacak olaylar bunu bilenler bilirler. Yani 71. ayetteki bu olay birçok insanın kaldıramayacağı bir olaydır.

“Dedi ki; “gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç getiremeyeceğini sana söylemedim mi?” Demek ki ledün ilmine tahammül bir hayli güç. Ledün ilmini uygulayan bir insana tahammül bir hayli güç. Mehdi'ye talebe olmak bu yüzden çok güç. O yüzden 313 kişiler. İnşaAllah. Yani ana nedeni ledün ilmidir. Bak Hz Musa gibi ülü'l-azm Peygamber Hz Hızır'a talebe olamıyor, daha üçüncü soruda bitiyor talebeliği, bu kadar zordur.

 


Kehf Suresi, 1-8 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 19 Ekim 2012 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah'a sığınırım. Kehf Suresi, 110 ayet. Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla, şeytandan Allah'a sığınıyorum.

1-“Hamd kitabı kulu üzerine indiren Allah'a hamdolsun” ve bak “onda kitapta hiçbir çarpıklık kılmayan”. Çarpıklık kılmamak ne demek? Kitapta her şey var anlamına gelir. Bak, “dosdoğru bir kitaptır ki”, Cenab-ı Allah Kur'an'dan sapacaklarını bildiği için, Kur'an'ın dışında hükümler çıkaracaklarını bildiği için sürekli Kur'an'a dikkat çekiyor ki sapmasın insanlar diye. Çünkü saptın mı paramparça olursun. Mezheplere ayrılsın, bölümlere ayrılsın, kutuplara ayrılırsın, şekillere ayrılırsın. Allah adına hükümler koyarsın. Yeni yeni hükümler oluşturursun. Haramlar, helaller çıkarırsın. Hayatı cehenneme çevirecek hükümler de çıkarabilirsin. Allah vermesin. Bak,

2-“dosdoğru bir kitaptır ki, kendi katından şiddetli bir azapla uyarılıp, korkutmak ve salih amellerde samimi amellerde bulunan müminlere müjde vermek için onu indirdi. Şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır”. İndirilen nedir? Kur'an.

3-“Onlar orada ebedi olarak kalıcıdırlar”. Nerede? Cennette.

4-“Bu Kur'an Allah çocuk edinir diyenleri uyarıp korkutur”. Önce müşriklere bir uyarı var. Müslümanlar zaten Kur'an-ı Kerim'i hükmünü kabul eder. Onların kalbini kuvvetlendirir. Ama arkasında Hristiyanlara çünkü şirk var. Allah çocuk edindi diyenlere uyarıp korkutur. Bunun şirk olduğu için Allah bu ehemmiyetli ikinci hastalığa dikkat çekiyor, ikinci eksikliğe. Çünkü şirkten kurtulduğunda Hristiyanlar ferahlık içinde olacaklardır, güzellik içinde olacaklardır. Allah onun için diyor ki, Hristiyanlarla konuşurken onlarla güzel bir konuşma, tartışma tarzı dışında tartışmayın ve onları Allah'ın birliğine davet edin diyor Allah. Ama şefkat ve sevgiyle yaklaşın diyor. Onları da size yakın bulacaksınız diyor Hıristiyanları. Evet.

5-“Bu konuda” diyor Cenab-ı Allah, “kendilerinin ve atalarının hiçbir bilgisi yoktur”. Yani Hıristiyanların bu konuda anlattığı bilgiler vahye dayalı değildir diyor. Hiçbir bilgileri yoktur diyor. “Ağızlarından çıkan söz ne kadar büyük” diyor Allah. Onlar sadece yalan söylüyorlar diyor. Söyleyip de doğru değil yalan diyor Allah.

6-“Şimdi onlar bu söze Kur'an'a inanmayacak olurlarsa”, e adam Kur'an'ı yeterli görmüyor zaten. Değil mi? Ama Allah ne diyor? “Şimdi onlar bu söze Kur'an'a inanmayacak olurlarsa”, Kur'an dışında hiçbir şeye dikkat çekmiyor Allah. “Sen onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin öyle mi?” Üzülecek misin? O kadar şiddetli diyor peygamberimize.

7-“Şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir süs kıldık”. Çiçekleri, insanları, binaları, arabaları, her şeyi bir süs kıldık. “Onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye”. Bütün malın, yaratılışının amacı diyor Allah imtihandır. Deneme için yaptın diyor. Masalar, sandalyeler, evler, bahçeler, parklar, hepsini sizi imtihan etmek için özellikle yaratım diyor Allah.

8- “Biz gerçekten yeryüzü üzerinde olanları kupkuru çorak bir toprak yapabiliriz”. Ne zaman oluyor bu? Kıyamette. Kainat dağılıyor, magma da dağılıyor tamamen. Düz bir yapı oluşacak. Yani böyle yufka gibi açılacak dünya. Kıyamette. Adeta bir tepsi gibi. O küre vasfını kaybedecek. Küre vasfı dağılıyor. Tamamen çorak toprak haline geliyor. Soğumada oluşacağı için. Bak diyor ki “biz gerçekten yeryüzü üzerinde olanları kupkuru çorak bir toprak yapabiliriz”. Kıyamette olacak olan bu.