Kehf Suresi, 65-86 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 1 Ekim 2011 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Kehf Suresi 65-“Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Onun için ledün ilmi, vahiyle olur. Falanca şahıs ledün ilmi biliyor diyemeyiz. Ledün ilminin benzerini biliyordur. Yani onu andırır. Ledün ilmi için vahiy gerekir. Herhangi bir kişinin bileceği bir şey değildir ledün ilmi. Çünkü gaybden haber alınması da gerekiyor. Allah bildirecek, öyle olmaz.

66-“Musa ona dedi ki: ‘Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden’” kim öğretiyor? Allah öğretiyor, vahiyle, “sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?

67-Dedi ki: ‘Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.’" Nereden biliyor? Gaybı biliyor da onun için söylüyor onu. Gayb bilgisi gerekir. Mesela bu da ledüni bir bilgidir. Yoksa bilemez. Ulu’l azim bir peygambere böyle nasıl desin? Net biliyor, gaybı bildiği için.

68-“(Böyleyken) ‘Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?’" Demek ki neymiş? Bilginin özü önemli. Hz. Mehdi (a.s)’da olay nedir? Özlü bilgidir. Zülkarneyn’de konu nedir? Özlü bilgi. “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?” İnsanlar biliyorsunuz sabretmede zorlanırlar, sabır güç gelir insanlara. Bakın “inşaAllah.” Biz diyorlar ki; “niye inşaAllah diyorsunuz?” Bak, peygamber söylüyor.

69-“(Musa:) ‘İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın.’” ‘Allah’ın izniyle’ diyor. ‘Beni sabreden bulacaksın’ demiyor. ‘İnşaAllah beni sabreden bulacaksın’ diyor. Peygamber üslubu. “Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim’ dedi.” Bazı kişiler vardır, “şunda uyarım şunda uymam” falan. Bak, istisna koymuyor. Diyor ki; “Hiçbir işte karşı gelmeyeceğim”, imama böyle uyulur. Hz. Mehdi (a.s)’a da bu şekilde uyulacak. Hiçbir işte karşı gelmek yok. Peygamberimiz (s.a.v.)’e de bu şekildeydi.

70-“Dedi ki: ‘Eğer bana uyacak olursan,’” şartını söylüyor, “hiçbir şey hakkında bana soru sorma,” yani şu niye oldu, şu niye böyle oldu soru sorma. “ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar." ‘Ben sana gerekirse açıklarım’ diyor. Ama onun dışında imam baş edemez. Her şeyin hikmetini söyleyecek. “Şunu niye yaptın?” “Bunu niye böyle söyledin?” olur mu? Güveneceksin. “Şu niye şöyle oldu?” Hüsn-ü zan edeceksin, hayra yoracaksın. “Hayra yoramıyorum” diyorsun. O zaman doğru yolda olmazsın.

71-“Böylece ikisi yola koyuldu.” Tebliğde en etkili yöntem teke tek anlatımdır. Dikkat dağılmaz. “Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deldi” Demek ki, Hz. Hızır (a.s) halkın bildiği gibi sürekli fakirlere yardım eden, sürekli iyilik yapan biri değil. Bak gemiye sabotaj yapıyor, parçalıyor gemiyi, adam öldürüyor orada da. Yani Hz. Hızır (a.s), bazı insanlarca yanlış biliniyor. “İçindekilerini batırmak için mi onu deldin?” diyor, Hz. Musa (a.s). Bakın, “içindekileri batırmak için mi deldin?”. “Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın."  Bakın yemin ediyor. Ama ‘harama girdin’ demiyor. Bakın, ‘harama girdin, günaha girdin’ demiyor.  ‘Şaşırtıcı bir iş yaptın’ diyor. Ama yemin ederek. Doğru, şaşırtıcı tamam ama hani itiraz etmeyecekti? “İçindekileri batırmak için mi onu deldin?” diyor. Bu çok ağır bir suçlama olmuş oluyor. Zaten fakir- fukara adamlar, onları batırmak için olmayacağı belli. Ama diyor Hz. Musa (a.s), heyecanlı, yerinde duramıyor. Çok tatlı peygamber.

72-“Dedi ki: ‘Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?’” Çünkü vahiyle almış bilgiyi.

73-“(Musa:) ‘Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama.’” ‘Unuttum’ diyor. Tamam, unutturan, Allah. “’ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma’ dedi.” diyor. Yani daha konuşmayacağını zannediyor. O da şimdi cevap veriyor.

74-“Böylece ikisi (yine) yola koyuldular.” İkisi. “Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü.” Bakın adam öldürüyor durduk yere; hikmete binaen, vahye dayalı olarak. “(Musa) Dedi ki: ‘Bir cana karşılık olmaksızın,” yani kısas olmaksızın “tertemiz bir canı mı öldürdün?’” Yani ‘cinayet mi işledin?’ diyor Hz. Hızır (a.s)’a. Yine suçlama yapıyor. “Andolsun, sen kötü bir iş yaptın" diyor. ‘Bu sefer de kötü iş yaptın’ diyor. Onda şaşılacak bunda ‘kötü iş yaptın’ diyor. Yani net konuşuyor bu sefer.

75-“Dedi ki: ‘Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?’" diyor. Vahiyle bildirildiği için.

76-“(Musa:) ‘Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme.’” ‘Kabul ediyorum. İrademi kullanacağım, söylemeyeceğim bir şey’ diyor. “’Benden yana bir özre ulaşmış olursun’ dedi.

77-(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler,” Hz. Hızır (a.s) zaman zaman yemek yer, bazen zaman zaman yemez. Kendi isteğine bağlıdır. “fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı.” Garip görüyorlar, konuklamaktan kaçınıyorlar, dışlıyorlar. “Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti.” Duvarcı ustası Hz. Hızır (a.s), aynı zamanda duvarcı ustası. Masonların da piridir biliyorsun, inşaAllah. “(Musa) Dedi ki: ‘Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.’" Allah rızası için yapıyor. “Ücret alabilirdin” diyor.

78-“Dedi ki: ‘İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız.’” Çünkü kendi söylüyor, “artık ayrılabilirsin” diyor. “Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.” ‘Yaptığım yoruma da sabredemeyeceksin’ diyor. Hz. Musa (a.s) olduğu için çok hareketli.

79-"Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı." Halbuki küçükken kendisi de, annesi onu küçük bir kayığa koydu, sala koydu, denize bıraktı. Annesi onu öldürmek için mi yaptı? Hayır, kurtarmak için yaptı, değil mi? Firavun’un ailesi de onu ele geçirdi. Bak ne diyor? “Zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı” her gemiyi, o da onu ele geçiriyor.

80-"Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi.” Müslümanlar. ”Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk." Çocuğun gelecekte dinsiz olacağını biliyor, durduruyor vahiyle. İslam’a, Kuran’a zarar vereceğini biliyor. Allah vahyediyor, öldürüyor çocuğu. Kendisi de bir adam öldürüyor, yumruk vuruyor öldürüyor Hz. Musa (a.s), değil mi? Onu soruyorlar mu Hz. Musa (a.s)’a? Hz. Hızır (a.s) soruyor mu niye öldürdün diye? Sormuyor, hikmetle öldürdüğünü biliyor. “Gemi niye annen seni bıraktı, öldürmek için mi bıraktı?” demiyor, değil mi? Güveniyor annesine.

81-“Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından” maddi, manevi temiz “daha hayırlısı” Hz. Mehdi (a.s)’a işaret var burada, “merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." Bu deccalın ölümüne işaret ediyor, üstteki. Hz. Hızır (a.s)’ın görevidir deccalı öldürmek. O da Hz. Mehdi (a.s)’a yardım edeceğine işaret ediyor. Bakın diyor ki; “Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." Hz. Mehdi (a.s) biliyorsunuz, çok merhametli. Ana özelliklerindendir.

82-"Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu,” Hz. Mehdi (a.s) ve Hz. İsa Mesih (a.s), ona işaret ediyor. Ama demek ikisi de duvarcı ustalarıyla bağlantıda olacaklar, ona da işaret var. Demek ki, Hz. İsa Mesih (a.s)’ın da talebeleri, masonların içine girecek, Hz. Mehdi (a.s)’ın talebeleri de masonların içine girecekler, ona işaret var. “iki öksüz çocuğundu,” yani yetim, Hz. Mehdi (a.s) da yetimdir, Hz. İsa Mesih (a.s) da yetimdir, babası yok. “altında onlara ait bir define vardı;”Hz. Mehdi (a.s) devrinde, bütün defineler ortaya çıkacak, biliyorsunuz. Ayrıca Hz. Süleyman (a.s)’ın, o meşhur Tabut-u Sekine’si bulunacak. Kuran ona da işaret ediyor, “babaları salih biriydi.” Babaları her ikisinin de Hz. İbrahim (a.s)’dır. Kuran’da salih olduğu geçiyor. Hz. Mehdi (a.s)’ın da soy olarak, babası Hz. İbrahim (a.s)’dır. Hz. İbrahim (a.s) da, aynı soydan geliyorlar. “Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler” olgunluk çağına erişsinler, ona da işaret var. “kendi definelerini çıkarsınlar” Hz. İsa Mesih (a.s) da, Hz. Mehdi (a.s) da defineleri ortaya çıkaracaklar; Tevrat’ın orijinalini, İncil’in orijinalini, Tabut-u Sekine’yi, mannanın orijinalini, “(bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım.” Yani ‘düşünerek bulduğum, zekamla- aklımla bulduğum şeyler değil, vahiyle alıyorum ben bunları’ diyor. “İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu." Ama ‘güç yetiremediğin şeylerin yorumu’ diyor, inşaAllah.

83-“Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki: ‘Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.’” Yani Hz. Mehdi (a.s), inşaAllah.

84-“Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” Müthiş bir dünya hakimiyeti olacak Hz. Mehdi (a.s) devrinde, “ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Her türlü imkan Allah tarafından Hz. Mehdi (a.s)’a verilecek.

85-“O da, bir yol tuttu.

86-Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: ‘Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.’" Hz. Mehdi (a.s)’ın da şefkatle davranacağını, Mehdiyet gereği, Müslümanlık gereği güzel huylu olacağını biliyoruz. Kuran ona işaret ediyor. Ama 86’da da, Mehdiyet’e bir saldırı olacağı anlaşılıyor. 1986’ya işaret var. Çünkü güneş’in batmasından bahsediyor, bir de “kara çamurlu bir gözede” yani Hz. Mehdi (a.s)’ın kaybolmasına işaret ediyor. Ya hapishanede veyahut herhangi bir şekilde kaybolmasına işaret ediyor, inşaAllah. 

 


Kehf Suresi, 56, 58-61, 65-74, 77-99, 104 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 30 Nisan 2011 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Kehf Suresi 65. ayet, şeytandan Allah’a sığınırım; “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Bakın Allah, rahmet verdiğini başta söylüyor. Önce Allah’ın rahmeti, sonra bir ilim. O ilmin ne olduğunun söylemiyor Allah, bir ilim. “Bir kulu buldular.” Ebcedi; 2010. “Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" Müslüman nedir? Müslüman daima doğru yoldadır, onun da istediği o, rüşd; doğru yol. “Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin. (Böyleyken) “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" Bende de kardeşlerimiz bana sık sık soru soruyorlar. “Hocam onu niye böyle yapıyorsun?” diyorlar. Ben de onlara diyorum ki bakın; “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"

“(Musa:) "İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi. Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar. Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir gemiye binince” hep gemili yerler, Hz. Mehdi (a.s) olduğu yerler gemili, Hz. Musa (a.s)’ın, Hz. Hızır (a.s) ile karşılaştığı yerler gemili. İkisi. Gemiyi tahrif ediyor Hz. Hızır (a.s). “Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun” yemin ediyor, “sen şaşırtıcı bir iş yaptın. Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?" Ben de diyorum ki; "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle herkes güç yetiremez" diyorum inşaAllah. Onun için benim çevremde de az insan vardır, kardeşlerimiz çok az. Çok başarılıyız ama az insan var çevremizde, 300 kişi falandır. Her zaman böyledir, aşağı yukarı 300’ün çevresinde kalır ne fazlalaşır, ne azalır inşaAllah.

“(Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama” unuttuğunu bahane olarak onu söylüyor. “Bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi. Böylece ikisi” üçüncü bir kişi yok, sadece ikisi. Ledün ilminde sır vardır, sır; teke tek söylenir, kalabalıkta söylenmez. Adam da bana alenen sır söyle diyor, “televizyondan bana sır söyle” diyor. Söylemem, ledüni bir sır olduğuna göre, eğer layıksa teke tek söylerim, bire birken söylerim. Adam odun, bir şeyin hikmetini çıkaramıyor, “Hocam şunu niye şöyle söyledin?” diyor. Anlayamıyorsan, ben sana ne diyeyim.

“Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü. Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın." Hz. Hızır (a.s) izinlidir, Hz. Mehdi (a.s) kan akıtmaz. Ama Hz. Hızır (a.s) kan akıtır. Hz. Mehdi (a.s) kan durdurur, Hz. Hızır (a.s) kan akıtır, bina yıkar, devlet yıkar, Hz. Hızır (a.s)’ın özelliğidir. Melekler de öyle, Hz. Mehdi (a.s) kan akıtmaz ama Hz. Mehdi (a.s)’ın emrindeki, Hz. Mehdi (a.s)’a yardımcı olan melekler, ki yaklaşık 70 bin melektir, bunlar kan akıtırlar, kan revan içinde bırakırlar dünyayı.

Hz. Mehdi (a.s) muhaliflerini vururlar; özellikleridir. Hz. Mehdi (a.s) şahsı ve talebeleri kan akıtmaz, kanı durdurmak için müdahale ederler. Ama meleklerin konumu öyle değil. Peygamberimiz (s.a.v); “Meleklerin, Hz. Mehdi (a.s) muhaliflerinin boynunu vuracağını” hadislerde söylüyor. Feci şekilde öldürürler. Eğer dünyaya dikkatlice bakarsanız, bilmediğiniz olayların devam ettiğini görürsünüz. Allah öldürür. Melekleri ile öldürür. Allah bina yıkar melekleriyle. Hızır'ın özelliğidir aynı zamanda. Hızır da hem bina yıkar, insan da öldürür. Özelliğidir.

Ama Mehdi de uyuyan kişiyi dahi uyandırmaz. Son derece şefkatli ve merhametlidir. Antikandır. Zaten adı üstünde Mehdi Üldem. Kan durduran Mehdi. İnşaAllah.

ALTUĞ BERKER: Hadis-i şerif okuyabilir miyim? Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuş. “Allah onu, Hazreti Mehdi (as)'ı 3000 melekle destekleyecektir. O melekler Hazreti Mehdi'ye muhalefet dediğinin yüzüne ve arkasına vuracaktır. O melekler Hazreti Mehdi'ye muhalefet dediğinin yüzüne ve arkasına vuracaktır”. Tekrarlıyor inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Yani Mehdi'ye muhalefet denen derken onun anlattığı dini İslam'a karşı mücadele edenlere, Kur'an'a karşı mücadele edenlere Allah meleklerle böyle karşılık vereceğim diyor. Yani bunu dikkatlice bakanlar göreceklerdir. Ama Mehdi bak diyor “şiddetle karşıdır kana”. Allah onu öyle yaratmıştır. Bütün devletlerin yıkılışında Hızır görev alır. Hızır Aleyhisselam. Zaten bak ayetin akışında 59. ayette başlıyor Kehf suresinde. Şimdi kapatabiliriz.

“İşte ülkeler” diyor bak. Şeytandan Allah'a sığınırım, “ve onların halkları zulmettikleri zaman”. Bak gerekçe ne? Zulmetmek. Yani Kur'an'a uymamak, İslam'a uymamak, Mehdiyet’e uymamak, İsa Mesih'e uymamak, İsa Mesih'i sevmemek. “Zulmettikleri zaman onları yıkıma uğrattık”, devletleri yıkacağım diyor Allah, kimle? Hızır'la. “Ve yıkımları için bir buluşma zamanı tespit ettik”, yani Hızır'la olan buluşma Hızır'la buluşmanın arkasından o devlet yıkılır. Bana örnek ver derseniz örnek vermeyeyim. Vermem. Ama bu olaylar oluyor. Yani şu an dünyada oluyor bu. Ve devlet kuruluşunda görev alır. Devlet kuruluşunda. Atatürk'e yardım etmiştir. Fatih Sultan Mehmet'e yardım etmiştir. Fatih İstanbul'u fethettiğinde surların üstünde oturuyordu Hızır Aleyhisselam. Etrafı seyrediyor.

ALTUĞ BERKER: Mısır'daki görüntüyü göstereyim.

ADNAN OKTAR: Evet. Bakalım. Amerikalılar da pek bir anlam veremediler buna. Hıristiyanlar da, Museviler de bir anlam veremediler. Bakın atın üstünde bir şahıs fulü olarak o birdenbire netleşiyor, net insan haline gelir. Hızır Aleyhisselam'ın özelliğidir o. İncil'de de geçiyor, “fulü görünümlü atlı” diyor. Fulü görünümlü atlı. Hızır Aleyhisselam. Bak Cenab-ı Allah diyor ki, “Andolsun”, şeytandan Allah'a sığınırım. “Bu Kur'an'da insanlar için her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanlar her şeyden çok tartışmacıdır”. Televizyonlarda tartışma programları var ya, her yerde, evlerde değil mi? Babasıyla tartışır, annesiyle tartışır, okulda arkadaşıyla tartışır, maç tartışmaları yok, şu kazandı, bu kazanacak. Allah ne diyor? “İnsan her şeyden çok tartışmacıdır”. Yani bir zaafıdır bu insanların.

“Andolsun bu Kur'an'da insanlar için her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk”. Yani her türlü bilgiyi verdim diyor Allah. Biz elçileri 56. ayet. 1956'ya bakıyor aynı zamanda. Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıcılar olmak dışında başka bir amaçta göndermeyiz yeryüzüne. “İnkar edenler ise hakkı batılla geçersiz kılmak için mücadele ediyorlar”. Darwinist, materyalistler hakkı batılla geçersiz delillerle etkisiz kılmak için İslamiyet'le mücadele ediyorlar. “Onlar benim ayetlerime uyarıldıkları azabı alay konusu edindiler”. Kur'an'ı da alay konusu edindi. Uyarıldıkları azabı da diyor, alay konusu edindiler diyor.

“Senin Rabbin rahmet sahibi ve bağışlayıcıdır. Eğer kazandıktan dolayı onları bir azapla yakalasaydı şüphesiz onları azabı bir an önce çabuklaştırırdı. Hayır. Onlar için bir buluşma zamanı vardır”. Hemen yıkmıyor Allah devletleri. Zamanı yedi. Mesela bakın Libya'nın yıkılması gerekiyorsa zamanı gelince yıkar Allah Libya'yı. Suriye'nin yıkılması gerekiyorsa zamanı gelince yıkar. Yıkılışında Hızır görev alır. Sistem budur. Yani örnek istiyor olabilirsiniz belki. Ben kapalı bu kadarını söyleyeyim.

“Hani Musa genç yardımcısına demişti ki; “iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar”. Şimdi İstanbul'da iki deniz bir daha birleştirilecek biliyorsunuz. Yani Kur'an'daki bu ayete belirtilen olay. Bak “iki denizin birleştiği yer” bu pek rastlanan bir şey değildir en gerçek anlamda iki deniz birleşik dünyada en çaplı iki denizin birleşmesi olacak yaklaşık 2023 Mehdi'nin zuhur ettiği yılda iki deniz birleştirilmiş olacak. Şu an onun çalışmaları başladı.

Bak “iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim. Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca”, Bak 2-2. “Balıklarını unuttular”. Bazen Hızır balık suretine de girer. Bazen eşya görünümü de alır. Bak, “denizde bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu” diyor. Mehdi çok şefkatli, merhametlidir yani öyle şeylerden şiddet de kaçınır kandan ama Allah kaçınmaz Allah kandan kaçınmaz. Mehdi kaçınır onu söyleyeyim yani Mehdi kan akıtmaz derken Allah kan akıtmayacak demiyorum. Allah kan akıtır hem de feci şekilde kan akıtır. Mehdi akıtmaz. Ve talebeleri akıtmaz.

Allah ona vahiy etmiş, ilham etmiş kalbine. Vahiy derken yani peygamberde yapılan vahiy gibi değil, vicdana yapılan ilham, ilhamat. Şefkatli olacaktır, merhametli olacak. Allah onda Rahman ve Rahim ismiyle tecelli edecek Mehdi'de. Ama meleklerde Cabbar ismiyle tecelli ediyor Allah. Kahhar ismiyle tecelli eder. Allah'ın isimleri çeşitli tecelliler vardır. Mehdi'de Hadi ismiyle tecelli ediyor. Rahman ve Rahim ismiyle tecelli ediyor. Kahhar ve Cabbar isimler de ona yardım edecek meleklerde tecelli ediyor. Hızır Aleyhisselam derler ya böyle ak saçlı bir ihtiyar hep insana yardım eder. Tamam da devlet yıkar, adam öldürür Hızır. Bir de o özellikleri vardır. Yani bundan kimse bahsetmiyor. Allah muhaliflerinin, Kur'an muhaliflerinin, din muhaliflerine vurur. Mehdi muhaliflerine vurur. İsa (as)'ın muhaliflerine vurur. Özelliğidir bu. O Allah'ına göre vermiş.

“Böylece ikisi yola koyuldu” bak hep iki kişi yani ledin ilminde üçüncü bir kişiye yer yoktur, o zaman o ledin ilmi olmaz gizli söylenir ledin ilmi. Hatta masonlar da öyle tefekkür hücresinde mason sırrı verirken teke tek verirler masonlar sırrı. İnsan kafatası koyuyorlar. Tuz koyuyorlar biraz kabın içerisine. Bir mum yakarlar. Gerçek kafatası kullanıyorlar tabi. Çok ürkütücü. Allah vermesin. Gerçek insan kafatası koyuyorlar. Her yer simsiyah. Duvarlar simsiyah. Zifiri karanlık sadece tek mum yakıyor. Orada onlara Mason sırrı veriyorlar.

“Böylece ikisi yolda koyuldu. Nihayet bir kasabaya girip yemek istediler. Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı. Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular”. Hızır Aleyhisselam onu inşa ediyor. Hızır Aleyhisselam bir özelliği neymiş? Duvarcı ustası olması. Masonların piri. Hızır Aleyhisselam. Dünya Masonların piridir. Ama imanlı, gerçek Masonların piridir. Allah'ı seven, Allah'tan korkan, Müslüman olan Masonların piri, inşaAllah. Tabi Müslümanların da piridir, hak edenlerin. Yani Mason derken biz Müslüman Mason değil mi? O zaman zaten hepsi Müslüman olmuş oluyor fark etmez. Yani ister tapınak şövalyesi olsun ister başka şey olsun. Müslüman olduktan sonra konu bitmiştir. Ama iyi duvarcı ustasıdır. Hızır Aleyhisselam. Güzel duvar yapar yani. Şakul. İhtiyaç duymaz. İnşaAllah.

“Dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin”. Allah rızası için hizmet olduğu için Hızır (as) hiçbir şeyi karşılıklı yapmaz. Allah rızası için yapar. “Dedi ki; “işte bu benimle senin aranda ayrılma zamanımızdır. Sana üstünde sabır göstermeye güç yetirmeyeceğin bir yoruma haber vereceğim”. Yani yorumuna bile şimdi diyor sabır gösteremezsin diyor. İnşaAllah. “Gemi denizde çalışan yoksullarındı”, 79. ayet 1979'da gemi patlaması olayına Mehdi'nin devrini ona işaret ediyor. “Onu kusurlu yapmak istedim”. Demek ki o gemiyi bir yakan var. Demek ki o gemiyi infilak ettiren biri var. Gemi durduk yere yanmaz. Demek ki onu o ateşin çıkmasını sağlayan birisi var. Ona işaret var.

Bak, “gemi denizde çalışan yoksullarında onu kusurlu yapmak istedim. İlerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Demek 79'larda zorbalık hakim olacak. Kur'an'dan işaretler bak. Krallık gibi bir sistem olacak. Yani bazı yerlerde. “Onu kusurlu yapmak istedim. Çocuğa gelince anne babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişelenip korktuk. Böylece onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından daha yakın olanı vermesini dedik”. Müslüman'da bir temizlik, iki merhamet. Çok önemli. Hızır (a.s) üstünde durduğu konular bakın. Temizlik ve merhamet. Merhamete çok önem veriyor. Şimdi bakan da Hazreti Hızır (haşa) merhametsiz zanneder. Adam öldürüyor. Ama müthiş merhamet sahibi. Son derece temiz bir insan. Acayip titizdir Hızır (as). Tertemiz keser. Çok şefkatlidir. Bayağı akıllıdır ama devlet yıkar Allah'ın emriyle. Zaten diyor bak sonunda.

“Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu”. İki öksüz çocuk işte Mehdi ve İsa (as). “Altında onlara ait bir define vardı”. Mehdi devrinde bol miktarda define bulunacak. Şimdi bu dikili taşların altında, piramitlerin altında, Nemrut dağındaki o Nemrut harabelerinin altındaki taş yığmasıdır. Altında müthiş deliller, müthiş hazineler bulacak insanlar. “Babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki onlar ergenlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar”. Vakti gelince bu çıkacak. Ne zaman çıkacakmış? Mehdi ve İsa (as)'ın ergenlik çağında inşaAllah. Yani olgunluk çağlarında. Hakimiyet çağlarında. İslamiyet’in hakimiyet çağlarında.

“Kendi defnini çıkarsınlar. Bu Rabbinden bir rahmettir”. Bak Allah'tan bir rahmet bu diyor. Rahmettir. “Bunları ben kendi işim, özel görüşüm olarak yapmadım” diyor Hızır (as). Kendi kendime yapmıyorum. Nasıl yapıyormuş? Allah'ın emriyle yapıyordum diyor. “İşte senin sabrı göstermeye güç yetirmeden şeylerin yorumu. Sana Ey Muhammed Zülkarneyn hakkında sorarlar. De ki size ondan öğüt ve hatırlatma olarak bazı bilgileri vereceğim”. Şimdi öğüt de var, Müslümanlara öğüt de var ve hatırlatma da var. “Gerçekten biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik”, dünya hakimiyeti verdik. Bu alenen Mehdi'ye bakan bir ayettir. Ebcedi 2017 tarihini veriyor. MaşaAllah. Bir tane tarih veriyor.

“Ona her şeyden bir yol, bir sultan verdik”, bir sebep verdik. “O da bir yol tuttu. Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir göze de batmakta buldu”. Kara çamurlu bir denizde. Güneşi batmakta buldu. Bu Japonya'da olan olayı işaret ediyor. Japon bayrağı biliyorsunuz güneştir. Güneş batmayan imparatorluk denir. Kara çamurlu bütün şeyleri gördünüz televizyonda. Simsiyahtı deniz. “Yanında bir kavimi gördü”. Yani televizyondan görüyor adeta. Bak buradaki anlatım öyle. Yani bizzat giderek görmüş gibi değil buradaki anlatım. Oradan oraya, oradan oraya. Sanki bir tuşa basıyor onu görüyor. Bir tuşa basıyor onu görüyor. Bir tuşa basıyor onu görüyor gibi buradaki anlatım. Gezdi demiyor zaten ayette.

“Dedi ki; “kim zulmederse biz onu azaplandıracağız”. Kim azaplandırıyor? Melekler. Kim azaplandırıyor? Hızır (as). “Sonra Rabbine döndürülür. O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır”. Allah ayrıca belanızı verir diyor. Bu da 2007 tarihini veriyor ebcedi. “Kim iman eder ve salih amelde bulunursa”, yani istenen budur diyor Allah. İman etmesi ve samimi olması. “Onun için güzel bir karşılık vardır”. Dünyada ve ahirette bir kurtuluş vardır. “Ona buyruğumuzdan kolay olan söyleyeceğiz”. Yani yobazlık bitecek. Kolay olan yani dinde tahlif olacak. Ferahlık olacak. “Sonra yine bir yol tuttu”. Bir sultan. Bir sebep. Yani bir seyahate çıktı demiyor buradaki ayette.

“Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı. Ve onu güneşi kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. Bunu sonra açıklayacağım. “İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu büsbütün kuşatmıştık”. Özü kapsayan bilgi. Bak genel değil özü. Ledün ilmi. Yine burada da aynı olayla karşılaşıyoruz. Özü kapsayan bilgi. Hızır (as)da da aynı şey var. Burada da var. “Büsbütün kuşatmıştık”. Tamamen bana ait diyor Allah bilginin tamamını. “Sonra bir yol tuttu”. Yine bir sultan. Bir sebep. “İki seddin arasına kadar ulaştı. Onların sedlerinin önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. Bu da 2015. İnşaAllah bu PKK'nın yerle bir olacağı tarih Allah'ın izniyle.

“Dediler ki; “Ey Zülkarneyn gerçekten Yecuc ve Mecuc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor”. Anarşist ve teröristler bozgunculuk çıkarıyorlar. “Bizimle onlar arasında bir set inşa etmek için sana vergi verelim mi?”, seni iktidara getirelim demek istiyorlar. Kendi talep etmiyor Zülkarneyn. Seni iktidara getirelim yani dünya hakimi yapalım diyorlar. “Dedi ki; “Rabbim beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır. Madem öyle bana insani güçle yardım edin”. Yani bana tabi olun siz diyor. Yani tam tabi olun. Biat edin diyor.

“Sizinle onun arasında sapasağlam bir engel kalayım”. Anarşi ve terörü doldururum diyor. Tamamen doldururum diyor. “Bana demir kütleleri getirin. İki dağın arası eşit düzeye gelince körükleyin dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar bu işi yaptı. Dedi ki; “bana getirin üzerine eritilmiş kıtran dökeyim”. Katran dökeyim diyor. “Böylelikle ne onu aşabildiler ne de onu delmeye güç yetirebildiler”. İki arası eşit oluncaya kadar demir kütleler. Ne yapacak Mehdi? Ne kadar tank, top varsa teknik aletler bu. Savaşta kullanacak teknik aletler hepsini eritecektir. Ve hepsi ağır sanayide kullanılacaktır. Buradaki demir kütlelerinden kasıt bu. Çünkü tanklar bir uzun ton hesabı inandır. Çelik, demir. Bütün tanklar eritilecek, bütün toplar eritilecek dünyada. Mehdi devrinde. İsa Mesih devrinde. Kılıçlar, silahlar hepsi eritilecek. Yani silah bırakılmıyor. Yani insan öldürmede kullanılan hiçbir silah bırakmayacak Mehdi. Burada o ayette ona işaret ediyor inşallah.

Bak “böylelikle ne onu aşabilir, ne onu devirmeye güç getirebilir”. Artık anarşi ve terör tamamen duruyor, bitiyor. Çünkü silah olmadın mı, iman oldun mu, güzel ahlak oldun mu, zulüm de olmuyor. İnşaAllah. “Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir”. Allah'ın rahmetiyle ben yaptım. Yani kendi gücüm olarak yapmadım. “Rabbimin vaadi geldiği zaman o bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır”. Rabbimin vaadi geldiği zaman. Kıyamet olur. “Biz o gün bir kısmını bir kısmı için dalgalanaca bırakmışız o zaman. Sura'da üfürülmüştür artık onların tümünü bir araya getirmişiz” diyor Allah. Hemen Ahir zamanla ilgili olduğu için, ayet hemen ahir zamana, kıyamete geçiyor. Kıyamet zamanı. Kıyamete yakın dönemi anlattığı için. Evet. Bakın, yobaz takımına Cenab-ı Allah ne diyor?

“Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta olduklarını sanıyorlar.” Bak, Yobaz takımına işarettir. “Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta oluyor”. Yani tam ehli sünnet üstünde, tam doğru oldukları karar içinde oluyor. Adam. Sarık tamam, cübbe tamam. Öbürleri ahlak, vefa, sadakat, cehd etmek, İttihat-ı İslam, Tür-İslam Birliği, şefkat, merhamet sayarım da sayarım. Bunlar var mı? Yok. Yobazdan kastımız Kur'an'ı yeterli görmeyip hurafelerine iştigal eden adamlar. Dini zorlaştıran adamlar.

 


Kehf Suresi, 83-98, 101 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 24 Eylül 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım, “Sana (Ey Muhammed,) Zu’l-Karneyn hakkında sorarlar” diyor Cenab-ı Allah. “De ki: “Size, ondan ‘öğüt ve hatırlatma olarak’ (bazı bilgiler) vereceğim. Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona her şeyden bir yol verdik.” Bu, açıkça Mehdi (a.s.)’den bahsediyor aslında burada, burada bahsedilen konu odur, Mehdi (a.s.)’dir. “Yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik”, hani diyorlar ya: “Mehdi (a.s.)’den bahsetmiyor Kuran”. İşte bak bahsediyor, Mehdiyettir bu. “Ve ona her şeyden bir yol verdik. O da, bir yol tuttu. Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı”. 86’da bir güneşin batması var, güneş bir yere hapsediliyor, 86’da o görülüyor.

Bak: “Onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu”, kara çamurlu, karanlık bir yerde, Mehdiyete işaret var yani, “kara çamurlu bir yerde”, kara ve çamurlu. “Yanında bir kavim gördü. Dedik ki: “Ey Zu’l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (ilke) edinirsin.”” Mehdi (a.s.) güzelliği ilke edinir. Yani, isterse güç kullanabilir Mehdi (a.s.), yani askeri gücü olacaktır. Yani 30 milyon kişilik falan yaklaşık askeri gücü olacaktır, dünyanın en büyük askeri gücü olacaktır. Ama Mehdi (a.s.) kullanmaz, Mehdi (a.s.) delikanlıdır, hissettirir sadece, onar da yapmaz, inşaAllah. “Dedi ki: “Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.”

Bak: “Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” Yani, Cenab-ı Allah’ın, zulmedenleri azaplandıracağına işaret ediliyor. “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır.” Bak dikkat edin: “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”. Dinde zorlama yoktur, “Hz. İbrahim’in dini gibi kolaydır” diyor Cenab-ı Allah. “Allah sizin için zorluk dilemez”, şeytandan Allah’a sığınırım, bak, “Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler”. Yobazlıkta ne vardır? Zorluk vardır, her şey zorlaştırılmıştır. Sevgi zordur, sanat zordur, bilim zordur, düşünmek zordur, yiyemezsin, içemezsin, gezemezsin, konuşamazsın, her şey yasaktır aşağı yukarı.

Bak: “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”, tahfif, kolaylaştırıcı. “Sonra (yine) bir yol tuttu. Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.” Yani, Ahir zamanda insanlar, biliyorsun yani, bu kadar güneşe açık bir toplum hiç olmamıştır dünya tarihinde. Yani, bu kadar güneşe yönelik bir hayat, güneşle içi içe olan bir hayat. İnsanlar genellikle denizden uzak, güneşten uzak yaşamışlardır ama şu an dünyada güneşe karşı eğilimin çok yüksek olduğunu biliyoruz. Ama güneşin zararlı olduğuna da Kuran işaret ediyor.

Bakın diyor ki: “Onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu”. Mesela diyorlar ki: “Güneş son derece faydalıdır, sıhhat için iyidir” falan. Gidip geçin gibi yanıyorlar, cilt ne olur? Mahveder cildi güneş. Yani cilt çok incecik bir şey. Çok naziktir insan cildi. Güneş çok delici ve yırtıcı bir yapı vardır güneşin yapısında. Değil mi? Ve kanserojendir. Yani çok rahat kanseri oluşturur. Lekeler oluşur. Güneş lekeler oluşur. Kabarcıklar oluşur. Garip şeyler oluşur ciltte.

Hiç ummadığın yani tahmin edilmediği şeyler oluşturur Güneş lekeleri oluşur. Yanlış biliyorum. Mesela solaryum bilakis daha ehven bir şeydir solaryum. Solaryum zaten cilt tedavisi için icat edilmiş bir cihazdır. Solaryumu zararlı zannediyorlar. Güneşi faydalı zannediyorlar. Tam tersine güneş zararlıdır. Solaryum faydalıdır. Ama faydalarken gidip orada simsiyah yanıp geceli gündüzlü değil. Az miktarda kullanılırsa solaryum faydalıdır. Ama güneş çok tehlikelidir. Mesela en fazla 10 dakika, 15 dakika. O da o koruyucu kremlerle falan peş mekân. Değil mi? İnşaAllah. Tabii temiz yerlerde uygun yerlerde yani gidip mikrop yuvası olan yerlerde demedik inşaAllah. Tabii herkes inancına göre hareket edecektir. İnşaAllah. İnancına göre hareket eden insanlar da.

“İki seddin arasına kadar ulaştı. Onların sedlerin önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. Bu 2015 tarihini veriyor. “İki seddin arasına kadar ulaştı”. PKK'ya çözümün 2015'ler gibi olacağı anlaşılıyor. İki seddin arasındadır PKK'nın faaliyeti. Dağlık bölgedir ve sed arasında inşaAllah. “Dediler ki; “ey Zülkarneyn gerçekten Yecüc ve Mecüc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar”. Demek ki dünya çapında bozgunculuk çıkarana “Yecüc-Mecüc” deniyor. Dünya çapında. Bak şartı ne? Yeryüzünde olması. İkinci şart ne? Bozgunculuk çıkartması. Üçüncüsü de baş etmenin zor olması.

“Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmek için sana bir vergi verelim mi?” Ancak sedle yani çelik sedle, demir sedle durdurulabiliyor. Bunu nerede gördük biz? 1. dünya harbinde, 2. dünya harbinde gördük. Her bir tepeden akın ediyorlar. Kur'an'da diyor her bir tepeden akın ettiklerini görürsün diyor. Alman orduları, faşist orduları, komünist ordular, dağlardan, tepelerden tanklarla, motosikletlerle, şunlarla, bunlarla yoğun olarak akın ettiler. Ve dünya çapındaydı. Dünya çapında bir savaştı. Ve bozgunculuk çıkarıyorlardı. Sed inşa edildi. Mesela majino hattı kuruldu. Birçok hatlar kuruldu. Çelik hatlar. Mesela majino hattı ünlüdür. Onun özelliği nedir? Bol çelik kullanılarak elde edilen bir hattır. Yani savunma hattıdır. Her yerde, 1. dünya harbinde, 2. dünya harbinde de savunma hatlarında genellikle yoğun olarak çelik kullanıldı. İnşaAllah.

“Dedi ki; “Rabbimin beni kendisine sağlam bir iktidarda yerleşik kıldığı güç ve nimet imkan daha hayırlıdır”. Bunun ebcedi 1987 yılını veriyor, net 1987. “Madem öyle bana insanı güçte yardım edin de sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım.” Demek ki o devirde de böyle savaş çıkartan, kepazelik çıkartan, dünya çapında olay çıkartan tipler vardı. Ve akın oluşturuyorlardı ve durdurulamıyordu. Bak “bana demir kütleleri getirin iki dağın arasında eşit düzeye gelince körükleyin dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar dedi ki; “bana getirin üzerine eritilmiş kıtran dökeyim”. Bakır da diye geçiyor ama kıtrandır. Arapça özellikle kıtran. Katran. Demirden set. Demirin oksit olmasını ne engeller? Katran engeller. Demirden set oluşturulduğunu, onun üstünün izole olmasından bahsediyor. İnşaAllah.

“Böylelikle ne onu aşabilirler ne onu delmeye güç yetirebildiler”. Yani Ahir zamanda büyük dünya savaşlarının çıkacağına Kur'an işaret ediyor. Büyük fitne çıkacağına. Ve katran dökülerek izole olan demirin yani okside olmayan demirin, geniş çapta, Ahir zamanda kullanılacağı anlaşılıyor. E bunu gördük. İnşaAllah. “Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi geldiği zaman, o bunu dümdüz eder”. Rabbimin vaadi haktır. Yani kıyamet vaktinde, bütün bu hatlar, kullanılan bütün bu sedler, mesela Çin seddi vardır. Biliyorsunuz kilometre uzaydan da görülüyor. Buna benzer sedlerin tamamı kıyamette yıkılacak yerle bir olacaktır diyor Cenab-ı Allah.

“Ki onlar beni zikretme konusunda gözleri bir perde içindeydi. Kur'an'ı dinlemeye katlanamazlardı”. Kur'an'ı dinleyen insanlarda Müslümanlarda içi açılır. Hoşuna gider. Ama bir kısım insanlar bayağı bunaltır Kur'an. Katlanamazlar. Kapat şu radyoyu. Kapat şu televizyonu. Dinlemek istemez. Yani özetle bilim 1. dünya harbinde, 2. dünya harbidir. Yecüc ve Mecüc. İkisi de yani dünya çapında başka bir büyük savaş olmamıştır. Peygamber Efendimiz de söylüyor zaten. Mehdi çıkmadan önce büyük dünya savaşları olacak diyor. Dünya savaşları. Bunları gördük. 1. dünya harbinde, 2. dünya harbinde büyük dünya savaşlarını gördük. Özelliği neydi? Binaları yıkmasıydı. On binlerce yüz binlerce bina yıkıldı.

Milyonlarca insan şehit edildi veyahut katledildi. Değil mi? Yaklaşık 350 milyonun üstünde insan. Böyle bir tahribat dünya tarihinde görüldü mü? Görülmedi. O zaman böyle mühim bir olaya Kur'an'ın işaret ettiğini anlıyoruz. Anarşi ve terör çıkartmaları, kan dökmeleri, her tepeden akın etmeleri, iki kere tekrarlaması, biri Yecüc, biri Mecüc. Buna bakıyor. Yani Yecüc ile Mecüc zaten aynısıdır. Yecüc birincisi, Mecüc ikincisidir. Yani birinci dünya harbi Yecüc'dür, ikinci dünya harbi Mecüc'dür. İki büyük savaş. Dünyanın, mesela on bin yıllık tarihine bakalım, böyle bir felaket hiç görülmemiştir. Ve bundan sonra da olmayacaktır. Mesela Armagedon diyorlar ama öyle Armagedon yapılmayacak. Armagedon denilen şey Irak savaşıdır. Irak'ta yapılan, Amerikan'ın yaptığı işgaldir. İnşaAllah.

 


Kehf Suresi, 83-84 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 28 Ekim 2012 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki:” Bak, Allah vahiy ile bildiriyor. “Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.” Demek ki bütün Müslümanlara öğüt var ve bu öğüte Müslümanlar uymakla mükellef. Bu öğüt farz. “Öğüt” diyor çünkü Allah. “Ve hatırlatma,” hatırlatmaya uymak da farz. Buradaki hükümler ahir zamanla da ilgili olduğu için çok önemli. “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” Ancak Mehdiyet devrinde olacak bir şey bu. Sapasağlam iktidar. Bütün iktidarlar her an gidecek gibidir. Bir tek Hz. Mehdi (a.s)’ın iktidarı sapasağlamdır. Yıkılması mümkün değil, inşaAllah. 110 ayet Kehf Suresi. Bediüzzaman da ona işareten 2010 diyor. Mehdiyetin en güçlü atağa geçtiği tarih. Hükümet bile 4 yıl önce verdiğimiz tarihi veriyor, “2023’de evelAllah tamam” diyor hükümet. 1071 Malazgirt, 2071 dümdüz dünya hakimiyeti, inşaAllah. Bunu da Başbakan söylüyor, inşaAllah. Devlet bu olayın bilinçli olarak farkında; Turgut Özal da farkındaydı, Demirel de farkındaydı. İttihad-ı İslam’ın olacağını ve Türkiye’nin öncü olacağını herkes biliyor.

 


Kehf Suresi, 83-102, 104, 106 Ayetlerinin Tefsiri

(Zülkarneyn Kıssası)

 

Sayın Adnan Oktar’ın 11 Nisan 2015 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Kur'an'da Peygambere çok nadir böyle kısa sorma var. Bir Kehf konusunda var. Diyor ki Cenab-ı Allah, “sen yoksa şaşıracak ayetlerimizden mi sandın? Kehf ve Rakim ehlini”. Ama Zülkarneyn'i sana sorarlar diyor. Bak kafayı insanlar sağlam yerlere bağlamıştır o devirde. Hep imani konuları söylüyor ama hep İşin doğrusu konu Mehdilik. Yani Kuran'ın açık ifadesi de görülüyor. Yani birçok konu varken, niye sana Zülkarneyn'den soruyorlar diyor. Dünyada milyonlarca konu var ya. Değil mi? Peygamber'e niye onu sorsun adam? Zülkarneyn bide bilecekleri bir konu da değil. Yani bu isim o kadar bilinecek bir isim değil. Gizli bir isim. Dünya hakimiyetini anlatan bir kısa dünya hakimiyeti. Alenen Mehdi'yi tanıtır diyor. Ne diyor Cenab-ı Allah?

“Sana sorarlar diyor.” Sordular demiyor. Sorarlar. Merak var. Genel merak var. “Sana ey Muhammed Zülkarneyn hakkında sorarlar”. Çok soran var diyor. “De ki; “size ondan”, kimden? Zülkarneyn'den. “Öğüt ve hatırlatma olarak bazı bilgileri vereceğim”. Madem bu şahsı bu kadar merak ediyorsunuz diyor. Size bilgi vereceğim diyor. Mehdi merakı 1400 sene önce de aynı. 5000 yıl önce de yine aynı. Hz. Musa devrinde de hep aynı. “Gerçekten biz ona” Zülkarneyn yani Mehdi, asrın Mehdisi, “biz ona yeryüzünde”, Dünya üzerinde, nasıl bir iktidardan bahsediyor Allah? Sapa sağlam. Tepmez devrilmez. Yıkılmaz bir iktidar. “Bir iktidar verdik ve ona her şeyden”, Her şeyden ama “Bir yol sebep verdik”. Öyle kafalı bir insan ki, öyle geniş imkan var ki her şey hakkında Cenab-ı Allah bilgi veriyor. Ebcedi 2017 tarihini veriyor. MaşaAllah. Bu ayet. Harika değil mi? 2017.

“O da bir yol tuttu”. 85. 86. “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı” başında değil sonunda ulaşıyor. Sonunda, güneşin battığı yere kadar ulaştı. “Onu kara çamuru bir göze de batmakta buldu”. Yanında bir kavim gördü. Baktığını bak. Bakıyor ama yanında bir kavim görüyor. Bak “sonra da güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir göze de batmakta buldu” güneşi. Yanında bir kavim gördü. “Dedik ki; “ey Zülkarneyn istiyorsan onlara ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği ilke edinirsin”. Güneşin battığı yer. Güneşin battığı yer neyse şu an dünyada Japonya olarak görünüyor. Evet. “Kara çamurlu bir göze”. Orada bir tsunami olay oldu biliyorsunuz. Kara çamurlu bir görüntü oldu. Müthiş bir kara çamur oluştu. Güneşin de battığını gösterdiler o kara çamurda. Nerede? Televizyonda.

“Yanında bir kavim gördü”. Bak. Düğmeyi ayarladıkça bir görüntü ulaşıyor. Önce güneşin battığı yeri görüyor. Sonra bir ayarlıyor yanında bir kavim görüyor. “Dedi ki; ya Zülkarneyn onları ya azaba uğratırsın veya işlerinde güzelliği ilke edinirsin”. Mehdi için de bu geçerlidir. İsterse savaşta da netice alabilir. Ama güzellikle de netice alabilir. Mehdi neyi tercih ediyor? Güzelliği. Yani savaş helal. Gerektiğinde değil mi? Devlet karar verir, savaşırsın. Ama güzelliği de yapabilirsin diyor, güzellikle. Zülkarneyn kimi neyi tercih ediyor? Güzelliği. Şiddeti tercih etmiyor. Süleyman gibi.

ENDER DABAN: Mehdi için damla kan akıtmaz diyor.

ADNAN OKTAR: Evet. Burada ona işaret ediyor. “Dedi ki Zülkarneyn; “kim zulmederse biz onu ağalandıracağız. Sonra Rabbine döndürülür. O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır”. Aynı Süleyman, Hz. Süleyman'daki gibi. Bir tehdit var sadece. Ama uygulama yok. Süleyman'da da tehdit var. Uygulama yok. “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa”, iman ediyor ama samimi davranışlar bulunursa, “onun için güzel bir karşılık vardır”. Bir karşılık değil mi? Güzel bir karşılık. “Ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz”. Yani Allah'ın hükümlerinde ne varsa onları anlatacağız. Ama tahfif olacak diyor. Kolaylık yapacağız. Din tahfif olacak. Kolay olan ne hüküm varsa onu bildireceğiz. Ya size zorluk bildirmeyeceğiz. Mesela namazsa namaz en kolay haliyle. Oruçsa en kolay haliyle. Zekat en kolay haliyle. Cihat en kolay haliyle.

89'da, “sonra yine bir yol tuttu”. Bunlar çeşitli dönemler. Belki 1989'a işaret ediyor. “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı”. Sonunda. “Ve onu kendileri için siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu.” Ne diyor? “Güneşi kendi için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. Yani görüntü sürekli kayıyor. Sürekli bir akış var. Muhtemelen bunlar da Afrika'daki insanlar. Veyahut plaj görüntülerine getirmiş olabilir. Plajlar, çeşitli plajları görüyor olabilir. Çünkü bak, güneşi kendileri için bir siper kılmadığımız yani açıkça güneşle temasta olan bir kavim üzerine doğmaktayken buldu. Onların üzerine güneşle temasta olan bir kavim üzerine doğmakta iken buldu. Onların üzerine güneş doğuyor.

“İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz büsbütün kuşatmıştık”. Özü kapsayan bilgi yani zırvalar yok, hurafeler yok. Özü kapsayan bilgi nedir? Kur'an'dır. Kur'an'ın özlü hükmü. Kur'an'ın özlü kıssaları. Zülkarneyn de bilinecek bir konu değil ayrıca yani peygambere sorulması çok manidar. Soran da manidar, ekibi de manidar, sordurdukları. Bir başı var bunların belli, soranların bir de sordurdukları var, bir ekip oluşturuyor yani Zülkarneyn o devirde bilinecek birisi değil. Kaynaklara baktığınızda bulamazsınız yani Tevrat'ta çok ince araştırıldığında işaretler görülüyor. Kehf'i de bulamazsınız yani özel birileri bunlar. Soran da özel birisi demek ki. Peygamberimiz Hızır çok karşılaşıyor. Her seferinde bilmek mecburiyetinde değil. Her seferinde de Hızır kendini tanıtmak mecburiyetinde değil. Ama böyle işleri sever Hızır. İnşaAllah.

Bak “işte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz büsbütün kuşatmıştık”. Belki özü kapsayan bilgi onun kitapları, eserleri, onun yanında olan. “Büsbütün kuşatmıştık”, her yerdeydi. Allah hepsinden haberim var diyor. Sonra bir yol daha tuttu 92. “İki seddin arasına kadar ulaştı. Onların sedlerin önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. Bak “iki seddin arasına kadar ulaştı”. Şimdi Güneydoğu'ya gittiğimizde silsileler var. Dağ silsileleri. Zaten o PKK'ların oldukları yer tamamen bir sed alanı. Yani o dağlık bölge, sığındıkları dağlık bölge. Bir sed alanı.

“Onların önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. E bu adamlar laf söz dinlemiyor, anlamıyorlar. Anarşik bir kavim değil mi? “Dediler ki; “ey Zülkarneyn gerçekten Yecüc ve Mecüc”, Yani bu anarşist ve teröristler. “Yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar”. Yani terör, anarşi çıkarıyorlar. “Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana para verelim mi?” Vergi verelim mi? Mehdi'den en hoşlanmadığı şey paradır. Para teklif edilmez. Bir sed yani bu şeyi engelleyecek bir sistem. Bu anarşist ve teröristlerin saldırısını durduracak bir sistem.

“Zülkarneyn dedi ki; “Rabbim beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı”, bak, “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç ve nimet ve imkan daha hayırlıdır”. Benim param, şeyim, her şeyim var diyor. Maddi güce ihtiyacım yok diyor. “Madem öyle” diyor, zor durumdasınız, “bana insani güçle yardım edin”. Yani insan toplulukları, bana itaat edin diyor. Bana bağlan. Yani parayı verip köşeye çekilmeyin de para sizde kalsın ama bana itaat edin. İnsan gücüyle itaat edin. Onların işi tembelce. Parayı verelim, köşeye çekilelim diyorlar. Sen hallet. Paranız sizde kalsın. Siz benim yanıma gelin. Benim adamım olun, askerim olun, sözümü dinleyin. Ben sizlerle bu işi hallederim diyor.

“Madem öyle bana insani güçte yardım edin de sizinle onun arasında bir sapasağlam engel kılayım”, bak “sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım” yani anarşiyi terör hepsini kaldırayım. Anarşi, terörist hiçbir şey bırakmayayım. “Bana demir kütleleri getirin”. Silah. Büyük, çaplı silahlar. “İki dağın arası eşit düzeye gelince, körükleyin dedi”, yani ateş. “Onu ateş haline getirinceye kadar bu işi yaptı. Sonra dedi ki; “bana getirin üzerine eritilmiş bakır dökeyim”. Yani teknolojiyle bu iş hallolur. Silah gücü, ateş gücü. Değil mi? Ateşten bahis var. Demirden bahis var. Demirlerin ateşinden bahis var.

“Bana getirin üzerine üretilmiş bir bakır dökeyim”. Kıtran. Kıtran. Hem bakır işaret var hem katrana işaret var. Ama daha ziyade işte elektronik eşyada biliyorsunuz katran yerine de kablolar var. Kaplayıcı olarak, plastik. Ama en ziyade bakır. Yani elektrik aksamında bakır kullanılıyor. “Böylelikle ne onu aşabildiler ne onu denmeye güç yetirebildiler”. Demek ki ne aşılabilecek gibi olacak ne de denmeye güç yetirecekler. Yani sapasağlam olacak her şey. Askeri gücün kahredici olması gerekiyor.

Zülkarneyn'den bahis var Kur'an'da fakat tarihte Zülkarneyn kim olduğu bilinmiyor. O zaman Ahir zamanda gelecek birisinden bahsediliyor. Çünkü tarihte böyle biri yok. Yani tarihe baktığımızda böyle bir şahsiyetten karşılaşılmıyor. O zaman gelecekteki bir şahsiyetten bahsediliyor. Zaten buradaki anlatımda alenen televizyondaki adamın görüntüleri tespiti şeklinde. Sonra şuraya bastı, şuraya geçiyor. Sonra şuraya geçiyor, şuraya geçiyor. Böyle bir anlatım var. Anarşi ve terör. Ahir zamanın özellikleri. Ahir zamanda anarşi ve terörü durduran bir adam var. Demir. Tank, top, roket hep demirden. Ateşten bahis var. Ve bakırın kullanıldığı aksan. Bunla hallediyor.

Zülkarneyn kim diyorlar, nedir? Gelecekle ilgili bir ifade yok orada. Geçmişi de sorabilir. Yani sorarlar. Sorabilir mi derler ki mesela geçmişte Zülkarneyn diye birisi varmış. Kim bu derler. Geçmiş gelecek falan demiyorlar. Sadece soruyorlar. Kim bu Zülkarneyn diyorlar. Zülkarneyn iki cihette demektir. İki asra bakan, karn asr demektir asr. Hem 1900'lü yılların hem 2000'li yılların müceddidi. Çünkü tam orta değil mi? Hem 1900'lü yıllar bir bin yıllık dönem hem de üçüncü bin yıla geçiş. İkinci bin bitmiş. Üçüncü binine geçiş. Mehdi neresinde? Bunun ortasında. O zaman iki cihet doluyor. Hem 2000'lere bakıyor. 1900'lü yıllar. Hem 2000'li yıllara bakıyor. İki büyük karn devresi, binlik yıllara bakıyor.

“Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir”. Yani güç tamamen Allah'a aittir. Yani böyle bir güç meydana gelen güç Allah'a ait. “Rabbimin vaadi geldiği zaman O bunu dümdüz eder, Rabbimin vaadi haktır”. Yani bütün bu sistemleri ortadan kaldırır kıyamet geldiğinde. Alınan tedbirler, sedler her şey ortadan kalkar. Ama ikinci anlamı da yani ayetin ikinci anlamı da “Rabbimin vaadi geldiği zaman” yani Mehdi geldiği zaman, vaad edilen Mehdi geldiği zaman, “o bunu dümdüz eder” anarşi ve terörü dümdüz eder. Anarşistleri yerle bir eder hepsini etkisiz hale getirir bu anlama da gelebilir.

“Biz o gün bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına sana bırakmışız”. Bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakmışız. Yani müthiş bir mücadele. İki taraf birbirine mücadele ediyor. İman edenler de etmeyenler. İki tarafın şiddeti mücadelesi. “Sura üfürülmüştür” artık kıyamet son devir. “Artık onların tümünü bir araya getirmişiz”. Herkes, bütün Müslümanlar, küfür. “Ve o gün cehennemi inkar edenlere tam bir sunuşla sunmuşuz”. Yani çekindikleri konu, kabul etmedikleri konu cehennem inkar edenlere tam bir sunşla, bütün şiddetiyle, bütün ihtişamıyla cehennem sunuluyor.

“Ki onlar beni zikretme konusunda gözleri bir perde içindeydi. Kur'an'ı dinlemeye katlanamazlardı”. Kur'an'ı duydun mu aman şu kapat şu televizyonu. Bir yerde birisi İslam'dan Kur'an'dan bahsetti mi aman aman kapat. Hurafe olduğunda ooo ne kadar güzel ya diyor. Bak Kur'an'ı dinlemeye katlanamazlardı diyor. Hurafeyi dinlemeye katlanamazlardı demiyor. Şimdi mesela bu bağnazlar hurafe anlatıyor. Adamlar, binlerce adam yutkunarak büyük bir heyecandan dinliyor. Ama Kur'an anlatıldığında, Kur'an'ın yeterliliği anlatıldığında adam buna tahammül etmiyor. Bu dinsiz ya diyor. Duydun mu diyor. Kur'an'ın yeterliliğinden bahsediyor. Haşa ya diyor. Bunun dini imana gitmiş diyor.

“İnkar edenler beni bırakıp kullarımı, veliler edindiklerimi sandılar”. Adam diyor ki, veli zaten diyor. Kul bir insan, veli. Kur'an'a uyuyor, yok diyor, ben falanca veliye uyarım diyor. O falanca velinin, yani falanca veli, alim olan anlattıkları başka diyor. Sen Kur'an'ı yeter diyorsun ama böyle bir şey yok. Ben veliye olan kişiye uyarım diyor. Ayette diyor bak “inkar edenler beni bırakıp kullarımı veliler mi edindiklerini sandılar”. Beni bırakıp ne diyorum Kur'an. Kur'an'ı bırakıp kullarımı yani işte falanca müceddid, müştehid dediği adamlara veli ediniyor. Allah böyle diyor diyorsun Kur'an'da olsun diyor, alimde böyle diyor diyor. Ya Kur'an Allah'ın hükmü diyorsun burada açık. Allah'ın hükmü var yok diyor. Verinin dediği önemlidir diyor. Bak ayette diyor ki “kullarımı beni bırakıp kullarımı verilir edindiklerini mi sandılar” diyor.

“Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar”. Mesela misvaklanıyor, cübbeyi güzelce böyle yavaş yavaş giyiyor, sarığını takıyor. Ona baksana o çok doğru yolda. Diğerleri kafir zannediyor. Bak ayette diyor ki, “inkar edenleri bana bırak kullarını veliyeler edinir mi sandılar? Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken”, çaba ama bayağı bir çaba yapıyor. Namaz kılıyor, oruç tutuyor, zekat veriyor, bayağı bir uğraşıyor. Ya uğraşıyor değil mi de emek veriyor yani İslam'a. Allah affetsin. Çabaları boşa gitti diyor ama Allah. Çünkü Kuran'a uymuyor.

“Kendilerini gerçekten güzel iş yapmakta sanıyorlar” diyor. Yani Fırkayı Naciye, kurtulan insan, evliya, veli falan çok doğru yolda zannediyor. Falan demeyeyim. Allah affetsin. “İşte inkar etmeleri”, yani Kur'an'ın yeterli olduğunu kabul etmemeleri, “ayetlerimi ve elçilerimi alay konusu edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir”. Çünkü Allah'ın peygamberi ne diyor? Kur'an yeterlidir diyor. Kur'an ne diyor? Kur'an yeterlidir diyor. Alay ediyor adam. Diyor ki ben hadiste duydum diyor. Bir kişi koltuğuna oturmuş. Kur'an yeterlidir diyecek diyor. Hadis bu. Bak Kur'an yeterlidir diyecek. Siz diyor onu diyen kişiyi öldürün. Onu dinleyenleri de öldürün diyor. Bak görüyor musun? Şeytan nasıl tedbir almış. Nasıl sağlama bağlıyor. Kur'an yeter diyenleri öldürün diyor. Özetle. Adamlar diyor ya 1400 seneden beri sizin kadar akıllı adam çıkmadı mı? Çıkmış ama öldürmüşler adamları işte. Çıkmaz olur mu? Öldürün diyor yani.

 


Kehf Suresi, 83-108 Ayetlerinin Tefsiri

(Zülkarneyn Kıssası'ndan açıklamalar)

 

Sayın Adnan Oktar’ın 12 Haziran 2015 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Kehf Kıssası’ndan Zülkarneyn bahsini aç oku, açıklayalım, anlatalım konuşalım, inşaAllah.

BÜLENT SEZGİN: Kehf Suresi 83. Ayet. Şeytandan Allah’a sığınırım: “Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar.”

ADNAN OKTAR: Demek ki önemli görmüşler ki, o devirde ismiyle bilerek soruyorlar. Hristiyanlar, Museviler herkesin bildiği bir isim Zülkarneyn. Onun için Tevrat ve İncil’e de bakmak lazım. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “De ki: "Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.” [Kehf Suresi, 83]

ADNAN OKTAR: Bazı bilgiler, yani kapsamlı değil, ilgili bilgiler. Niçin, amaç ne? Bir; öğüt, iki; hatırlatma. Neyi hatırlayacak? Ahir zamanı hatırlayacak. Ahir zamandaki olaylarla, o ayeti kıyaslayacak, diyecek ki; ne kadar benziyor diyecek ve hatırlamış olacak. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Gerçekten, biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.”

ADNAN OKTAR: Sapa sağlam. Zayıf iktidar rahatsızlık verir. Sapa sağlam olması için çok güçlü bir inanca dayalı olması gerekiyor. Sağlam inanca dayalı olmadığında hiçbir iktidar sapa sağlam olmuyor. Güçlü bir iman ve güçlü bir inanca dayalı olursa sapa sağlam olur. Mesela Süleyman'ın iktidarı güçlüydü, çok sağlam bir inanca dayanıyordu. Ama sağlam inanca dayanmayıp çeşitli inançların karışımı olursa o zayıf oluyor. Parçalanmış kuvvetler oluyor. Onlar bir araya gelse de yine bir bütün gibi etki edemiyor. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Ve ona her şeyden bir yol verdik”.

ADNAN OKTAR: Kim yolu gösteriyormuş? Allah. Her şeyi kim yaratıyormuş? Allah. Demek ki, Zülkarneyn kendi yeteneği değil. Kendinden bir insanda yetenek olmuyor. Allah ona o gücü vermiş.

BÜLENT SEZGİN: “O da bir yol tuttu”.

ADNAN OKTAR: Allah'ın gösterdiği bir yol. Kaçıncı ayet? 85-86. Demek ki, olayların başladığı tarih. 1985'e 1986'ya bakıyor. Yani atağın ve canlılığın, Mehdiyet’in en güçlü olarak kendini gösterttiği, deccaliyetin de en canının yandığı yıllar. 1985 ve 86. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı. Ve ona kara çamurlu bir göze de batmakta buldu”.

ADNAN OKTAR: Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı. Yani her yere ilmi, irfanı yetişecek demek ki Mehdiyet'in. Kitapları yetişecek. Bilgileri yetişecek. Yani Japonya'sından tut, Çin'den çık. Her yere o bilgi yetişecek. Güneşin battığı yere de, doğduğu yere de, yani dünyanın her tarafına o bilginin, o gücün ulaşacağını işaret etmiş oluyor. İnşaAllah. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu. Yanında bir kavim gördü”.

ADNAN OKTAR: Kara çamurlu bir göze. Evet. Bu Japonya'da olan tsunamide bütün deniz kara çamurluydu. Güneşin batışını da gösterdiler. Kara çamurlu bir göze de batıyordu adeta. Müthiş bir felaketti bu. Muazzam bir felaketti. Kur'an bir yönüyle ona işaret ediyor. Güneş gibi olan Mehdiyet'in de bir süre kara çamurlu, mesela bir hapishanede tutulacağını da işaret etmiş oluyor. Sembolik anlamında. Çünkü o güneş gibi bir varlık fakat kara çamurlu bir yerde yani kötü bir yerde onun bir süre tutulacağını işaret edilmiş oluyor. Kaçıncı ayet? 86'da Mehdiyet’e yönelik demek ki bir şey olacak. 1986 yılında. Mehdiyet belki hapisle karşılaşacak. Kara çamurlu göze denilen karanlık bir hücrede tutulacak demek. Yani hapis gibi işte tecrit gibi ona benzer kirli bir yer yani karanlık bir yerde o zor durumda bırakılacak. Ama güneşliğini muhafaza edecek Mehdiyet. Evet. 1986 yılında da bir işaret var burada. 1986. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Dedik ki; “Ey Zülkarneyn ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliğe edinirsin”.

ADNAN OKTAR: Yani başkomutan olarak isterse savaşta da kan dökerek de olayları halledebilir. Ama isterse barışla, kardeşlikle, sevgiyle, nezaketle de yapabilir. Mehdi sevgiyle, nezaketle, akılla, irfanla yapmayı tercih edecek. Normalde kendini savunma hakkı da var. Yani isterse yerle bir eder. Ama bunu yapmayacak. Sevgiyle halledecek. Buna işaret ediyor. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Dedi ki; “kim zulmederse biz onu azaplandıracağız”.

ADNAN OKTAR: “Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız”. Öldüreceğiz, asacağız, keseceğiz demiyor. Zulmederse, PKK zulmettiğinde ne oluyor? Hapse giriyor. Azap bu. Hapis azabıyla karşılaşıyor. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Sonra Rabbine döndürülür”.

ADNAN OKTAR: Sonra da ölüyor bu adamlar. Ama asıl ceza ahirette olmuş oluyor. Bu dünyada sadece azaplandırmış oluyor.

BÜLENT SEZGİN: “O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır”.

ADNAN OKTAR: Bak. “Görülmemiş bir azapla azaplandırır”. Bak. Görülmemiş bir azap. Dünyadaki azap hiç kalıyor yanında. Ahiret azabının yanında.

BÜLENT SEZGİN: “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa onun için güzel bir karşılık vardır”.

ADNAN OKTAR: İman edecek Allah'a. Bu nasıl olur? İman hakikatlerle, Kur'an mucizeleri ile, vicdanını kullanarak bunu elde edecek. Arkasından ne yapacak? Samimi olacak. Samimi olmazsa olmuyor. İman ve samimiyet iç içe gelir. Yani bir bütündür. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”.

ADNAN OKTAR: Mehdiyet nasıl bir çalışma yapacakmış? Dini kolaylaştıran bir çalışma yapacak. Kuran buna işaret ediyor. Dini kolaylaştırmak. Mehdi'nin de görevi bu olacak. Çünkü bir zaman bir olaydan bahsediyor. Yani Zülkarneyn kasası, geçmişte olan bir hikayeyi bize anlatıp bir masal bu, işte dinleyin, kabilinden bir şey değil. Bak Allah orada ibret, örnek ve hatırlatma olduğunu söylüyor. Yani biz hatırlayacağız onu. Kıyas yapacağız. Diyeceğiz ki bak bu aynısı. Mehdiyet’te de aynı şeyler oluyor diyeceğiz. İnşaAllah. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Sonra bir yol tuttu.”

ADNAN OKTAR: Kaçıncı ayet?

BÜLENT SEZGİN: 89.

ADNAN OKTAR: Demek ki bir dönemeç noktası 89. Evet. 89, 99, 2009, 2019. Evet.

BÜLENT SEZGİN: 88'de kolaylaştıracağız diyor.

ADNAN OKTAR: 88'de bir ferahlık var demek ki. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı. Ve onu kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”.

ADNAN OKTAR: Demek ki, deniz kenarında bir yere gelecek. Çünkü deniz kenarında plajlar vardır, insanlar kıyafetle gezmezler. Daha açıktır mesela hanımlar dekolte olur. Beyler denize girerler. Değil mi? Evet.

BÜLENT SEZGİN: “İşte böyle. Onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz büsbütün kuşatmıştık”.

ADNAN OKTAR: Yani Mehdi demagojiyle konuşmayacak. Özlü ve kısa konuşacak. Tam hedefe yönelik. Hikmetli. Böyle hacı emmiler gibi lafı uzatıp kendini beğendirmeye çalışan değil, tam konunun özüne matuf, hikmetli, kısa, etkileyici, tam çevreleye ve tam çözen konuşmalar yapacak. İnşaAllah. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Sonra bir yol tuttu”.

ADNAN OKTAR: Kaçıncı ayet?

BÜLENT SEZGİN: 92.

ADNAN OKTAR: 92'de bir dönemeç demek ki. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “İki seddin arasına kadar ulaştı”.

ADNAN OKTAR: Yani PKK ile mücadeleye girecek sonunda, iki sed. Dağlık bölge olan Türkiye ile Irak arasındaki sed var biliyorsunuz orada mayınlı araziler var, dikenli teller var bu seddir. Bu Suriye ile olan sed var. İki sed. Yani Suriye ve Irak sınırı. Orada iki sedler nasıl oluyor? Genellikle mayın kullanılıyor. Mayınlı arazi. Dikenli tel çekiliyor veyahut betondan duvar yapılıyor. Bir sed olarak. Oraya kadar ulaştı diyor. Yani orada bile faaliyetlerine devam edecek. Deccaliyete karşı bir mücadele verecek.

BÜLENT SEZGİN: Allahualem ebcedi 2015.

ADNAN OKTAR: 2015. Tamam bak tam içinde bulunduğumuz tarihi veriyor. Bu tarihte demek ki, PKK ile mücadele yoğunlaşacak. Mehdiyet’in öncülüğünde müthiş bir yoğunlaşma olacak. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Onların önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”.

ADNAN OKTAR: Yani PKK'lılar. Yani başka dilde konuşmaya ısrarla dikkat ediyor. Türkçe konuşmamaya dikkat ediyor. Bildiği halde. Laf söz dinletemiyorsun. Konuyu anlatıyorsun anlamazdan geliyor. PKK'ya işaret eden bir ayet. Mehdiyet yönünden baktığımızda. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Dediler ki; “gerçekten Yecüc ve Mecüc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar”.

 ADNAN OKTAR: Demek ki işte bu Marksist, Komünist takımı PKK'lılar yeryüzünde bozgunculuk, fesat ve terör çıkaracaklar. İnsanlara ızdırap acı verecekler. Sonunda insanlar Mehdi'ye gelecekler. Yani bu konuyu hallet. Bu konuyu düzelt diye Mehdi'ye müracaat edecekler. Bu anlaşılıyor.

BÜLENT SEZGİN: “Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?”

ADNAN OKTAR: Mehdi'ye para teklif ediyorlar. Kur'an'ın işareti bu. Mehdi böyle bir şey asla kabul etmez. Ama aramıza bir sed, manevi sed, ilmi, akılcı bir sed. Bu terörü, anarşiyi durduracak her şey. Askeri çözümü dahil, ilmi çözümü dahil. Manevi sed. Sungur abi diyor, sen diyor, seddi Zülkarneyn oldun. O seddi aşıp gelemiyorlardı. Ne demek istiyor? Manevi sed. Maddi ve manevi sedlerin toplamı. Orada kastedilen. Biz de Mehdi öncüsü olarak Deccaliyete karşı hakikaten bir sed oluşturuyoruz. Bir nevi sed. Ama Mehdi tam anlamıyla sed oluşturacak. İnşaAllah. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Dedi ki; “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı daha hayırlıdır”.

ADNAN OKTAR: Evet, benim zaten rahatım yerinde diyor. Öyle bir şey yok. Sizden köşk, saray, bir şey istemiyorum. Para da istemiyorum. Siz bana insan gücüyle yani kafanızla, sözünüzle, bedeninizle yardım edeceksiniz. Yani askeri güçle, efendim propaganda gücünüzle, tebliğ gücünüzle, konuşma gücünüzle, radyonuzla, televizyonunuzla bana yardım edin diyor. Bu anlaşılıyor.

BÜLENT SEZGİN: “Madem öyle bana güçle yardım edin de sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım”.

ADNAN OKTAR: Evet güç işte bu askeri güç. Sapasağlam engel de yine askeri engel. Hem manevi çalışma hem askeri engel. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Bana demir kütleleri getirin. İki dağın arası eşit düzeye gelince körükleyin dedi”.

ADNAN OKTAR: Demir kütleleri nedir? Tanklar demir kütleleridir. Toplar nedir? Demir kütleleridir. Silahlar nedir? Demir kütleleridir. Tank mesela ne? 20 ton ağırlığında falan demir kütlesi. Obüs topları falan da yani 5 ton 10 ton ağırlığında demir kitleleri. Bunlar bana hiç demir kitlesi ama yani o devirde kullanacak ağır silahlar. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Onu ateş haline getirinceye kadar dedi bana getirin üzerine eritilmiş bakır dökeyim”.

ADNAN OKTAR: Yani o körükleyin diyor. Körükleyin onun ateş etmesi onların. Ateş haline gelmesi. Çünkü silah soğuk ve sakin bir cisimdir. Ama ateşlendin mi ağzından alevler, ateşler saçar. Ve sonucunda düşmanları etkisiz hale getirir. Bir yönüyle oraya bakıyor. Yani silah gücüne, silahın meydana getireceği ateşe bakıyor. Getirin üzerine de kıtran dökeyim diyor. Yani iyice sağlamlaştıracağı, sistemi iyice oturtacağı anlaşılıyor. Yani bu mücadeleden sonra sistemin üstüne ikinci bir sed daha oluşturacağı anlaşılıyor. Kıtran da bakırdır. Yani bir elektronik sed daha yapılacağı yani elektronik yönden önlemler de alınacağına da işaret etmiş oluyor. Bir nevi baktığımızda bir yönüyle. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Böylelikle ne onu aşabildiler ne onu delmeye güç yetirebildiler”.

ADNAN OKTAR: Yani böyle bir sağlam bir savunma ve öyle sağlam bir yıkım yapıyor ki PKK için. Bir daha onu ne aşabiliyorlar ne de o sistemi delebilecek bir yapılar oluyor. Yani artık şey sistem tam kamerandan da oturuyor. Deccaliyet yani PKK kafası o firavun zihniyeti tamamen ortadan kalkmış oluyor. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi geldiği zaman o bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır”.

ADNAN OKTAR: Her şeyi Allah yapıyor diyor. Bunu da Allah yaptı diyor. Bir daha oku ayeti.

BÜLENT SEZGİN: “Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir”.

ADNAN OKTAR: İşte rahmet Allah'ın sevgisinden bir güzellik. Allah meydana getiriyor. Vakti zamanı gelince de ne PKK kalır ne onlar için yapılan askeri önlemler, sistemler kalır. Hiçbir şey kalmaz. Hepsi darmadağın olur. Ayet onu işaret ediyor. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Rabbimin vaadi geldiği zaman o bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır”.

ADNAN OKTAR: Yani kıyamet zaten çok yakın diyor. İşte Mehdiyet’e baktığını da oradan anlıyoruz. Yani bu tip ayetlerde hemen kıyamete geçiriyorsa olay Mehdiyet’le ilgilidir. Ahir zamanla ilgilidir. Yani Yecüc, Mecüc konusunda, Dabbe konusunda hepsinde hep kıyametten bahsedilir sonunda. Yani ayetin bakımından hemen anlaşılıyor. Doğrudan Ahir zamandan ilgisi olduğunu oradan anlıyoruz. Yani kıyamet alameti, kıyamet öncesi olaylar olduğu anlaşılıyor. Bakın Kur'an'ın tamamında bu şekildedir. Duhan zuhurunda da bu şekildedir. Aynı şekildedir. Duhan zuhuru da işte anarşi, terör, pahalılık yani buhran anlamında duhan. Duhan. Yani sıkıntı her türlü. Şu an dünyada oluşan işte buhran bu. Ayette söylenen duman zuhuru budur. Yani bildiğimiz klasik duman anlamında değil. Yani şiddetli sıkıntı. Şiddetli rahatsızlık. Ekonomik krizler, anarşi, terör her türlü sıkıntı. Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: “Biz o gün bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sura da üfürülmüştür. Artık onların tümünü bir araya getirmişiz”.

ADNAN OKTAR: O küfür yani artık şeyden yerden diriltilip kaldırılacaklar. Onlar birbirine karışacaklar. Dalgalanırcasına dediği o. Yani akıl almaz bir kalabalık şeklinde olacak. Bir hedefe doğru koşuyorlar sonunda zaten. Dalgalar şeklinde gelirler diyor. Dalgalanırcasına diyor. Ayette de o şey yapıyor. Yani böyle çekirge sürüleri gibi diyor zaten ayette. Çekirge sürüleri nasıl dalgalanır böyle. Onlar diyor dalgalanarak gidecekler diyor. Birbirleri içerisinde dalgalanacaklar diyor. O zaten kıyamet. Yani kıyametteki dirilişlerindeki aldıkları hal bahsediliyor. Ondan bahsediliyor. İnşaAllah. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Ve o gün cehennemi inkar edenlere tam bir sunuşla sunmuşuz”.

ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah nasıl intikam alacağını da söylüyor. Tam bir sunuş. Yani her yönüyle cehennemi onları tam sarmış oluyor içine girdikleri için. Dört taraftan cehennemce kuşatılmış oluyorlar.

BÜLENT SEZGİN: “Ki onlar beni zikretmede gözleri bir perde içindeydi”.

 ADNAN OKTAR: İşte PKK dinsiz, imansız, Allahsız, kitapsız olduğu için o komünist zihniyette olduğu için Kur'an o mantığın ilk haline dikkat çekiyor. Dünyadaki haline dikkat çekiyor. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Dinlemeye katlanamazlardı”.

ADNAN OKTAR: Şu an dinlemeye katlanabiliyor musun? Konuşamıyorsun. Mardin'e gidemiyorsun. Siirt’e gidemiyorsun. Bir şey söyletmiyorlar. Allah'tan bahsettirmiyor. Kitapları hem Mardin'de hem Siirt’te yaktırdılar bizim kitapları. Hiçbir şekilde hakkı ve doğruyu söylettirmiyorlar. Söyleyene de silahlı saldırı oluyor. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “İnkar edenler beni bırakıp kullarımı veliler edindiklerini mi sandılar?”

ADNAN OKTAR: Mesela Abdullah Öcalan'ı kendisine veli ediniyor. Allah'ı bırakıp onu haşa ilah gibi görüyor. Zaten o da diyor “ben Tanrı oldum” diyor. Onlar da onu Tanrı gibi görüyorlar. Ona tabi oluyorlar. O ne derse onu dinliyorlar. Ayetin ifadesi açık. Bir yönde tabi.

BÜLENT SEZGİN: “Gerçekten biz cehennemin kafirler için bir durak olarak hazırlamışız”.

ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah intikam alacağını söylüyor. Müminlerin gönlünün rahat olması için. Yani gücü yoktur küfrün. Eninde sonunda gidecekleri son yer cehennemdir. Bütün dinsiz, imansız takımı hepsini Allah onlara müjde ver diyor zaten. Hepsini cehennemde konaklayacağım diyor. Konaklayacaklar. Orada onlardan intikam alacağım diyor ve her yönden onları saracağım diyor Allah. Cehennem ateşiyle. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “De ki; “davranış bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?”

ADNAN OKTAR: Evet. Cenab-ı Allah önce dikkat çekiyor.

BÜLENT SEZGİN: “Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar”.

ADNAN OKTAR: Mesela PKK'lılar bu dinsiz imansız takımı akıl almaz bir gayret gösteriyor ve çok isabetli hareket ettiklerini doğru düşündüklerini iddia ediyorlar ve hakikaten kahraman olduklarına, yiğitlik yaptıklarına işte insanları kurtardıklarına inanıyorlar. Koyulan ayeti ona dikkat çekiyor.

BÜLENT SEZGİN: “İşte onlar Rablerinin ayetlerini ve ona kavuşmayı inkar edenlerdir”.

ADNAN OKTAR: Zaten açık açık söylüyorlar. Allah'ı inkar ettiklerini, ayetini inkar ettiklerini. Açık açık söylüyorlar.

BÜLENT SEZGİN: “Artık onların yapıp ettikleri boşa çıkmıştır. Kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız”.

ADNAN OKTAR: Boşa çıkıyor tabii. Bütün yapıp ettikleri. Bütün ömrü dağlarda geçiyor. Acılar içerisinde geçiyor. Ama boşa çıkıyor yapıp ettikleri. Bir tartı tutmayacağız dedi. Sorgu suali de yapmayacağız diyor. Zaten suçu malum ortada olduğu için. Doğrudan cehenneme sokacağım diyor Allah. Sorgulamayacağım diyor.

BÜLENT SEZGİN: “İşte inkar etmeleri ayetlerimi ve elçilerimi alay konusu edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir”.

 ADNAN OKTAR: Namazla alay ediyorlar ya. Kur'an'la alay ediyorlar. Peygamberle alay ediyorlar. İşte bu yaptıklarınızın karşılığı siz cehenneme dolduracağım diyor. Gördünüz filmini de gördünüz. Ayette Kur'an'la, dinle, peygamberle alay ediyorlar. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “İman edip salih amellerde bulunanlar, Firdevs cennetleri onlar için bir konaklama yeridir”.

ADNAN OKTAR: Mehdiyet ruhuyla hareket edenler onların yeri de cennet. Firdevs cennetleri Adnen cennetleri. Cennetül Adnen, cennetül Firdevs. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Onlar ebedi olarak kalıcıdırlar”.

ADNAN OKTAR: Sonsuza kadar İnşaAllah.

BÜLENT SEZGİN: Bazı kişilerin soruları oluyor. Acaba cennette insan sıkılır mı sıkılmaz mı şekilde?

ADNAN OKTAR: Yani asla. Aklın ucuna bile geçmez.

 


Kehf Suresi, 83-95 Ayetlerinin Tefsiri

(Bütün güç Allah'a aittir. Allah İslam ahlakının hakimiyeti için Mehdi'yi vesile eder)

 

Sayın Adnan Oktar'ın 20 Kasım 2016 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar.” Zu’l Karneyn de Zul iki demektir. Bak, yine burada iki çıkıyor. İki yönlü, iki zamanlı anlamına geliyor Zu’l Karneyn. “De ki: “Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.”” (Kehf Suresi, 83) Bak, öğüt ve hatırlatma şimdi farz bilgiler değil, ahkama ait konular değil; öğüt ve hatırlatma. Öğüt ve hatırlatma nedir? İbret alınacak konular. “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” İşte Hz. Mehdi (as)’da beklediğimiz yapı bu, yeryüzünde sapasağlam bir iktidar. Şu an bütün İslam ülkelerinde sapasağlam hiçbir iktidar yok, paramparçalar. Paramparça zaten sapasağlam olmayı ortadan kaldıran bir durum.

“Ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” (Kehf Suresi, 84) Sebep çok önemli. Cenab-ı Allah’ın gücü sebeple ortaya çıkıyor. Zu’l Karneyn’de de meydana gelen bütün olaylar onun gücünden kaynaklanmıyor. Yani onun hiçbir gücü yok. “Ben verdim” diyor Allah. “her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Diyor. Dolayısıyla insanlar Zu’l Karneyn, Mehdi deyince olağanüstü varlık olarak görüyorlar. Bütün güç Allah tarafından veriliyor. Yani onun şahsına ait hiçbir güç yoktur. Yani şirk koşmaya meraklı tipler var ya “Mehdi mi bizi kurtaracak?” diyor. Mehdi kurtarmıyor, Allah kurtarıyor onu kullanıyor Allah. O bedeni kullanıyor. Yani diyor ki; “yapsa peygamber yapardı.” Peygamberi de putlaştırıyor. Peygambere bütün gücü veren Allah. Hz. Mehdi (as)’ı da bir kul olarak Allah kullanıyor sadece, o kadar.

“O da, bir yol tuttu.” (Kehf Suresi, 85) “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin." (Kehf Suresi, 86) Hz. Mehdi (as) hangisini tercih ediyor? Güzelliği ilke ediniyor. Yani azap yok onun şeyinde. Bak, iki yön gösteriyor Allah. İstese azap da gösterebilir, şiddet de gösterebilir. Ama güzelliği de ilke edinebilir. Güzelliği ilke edinmek esas oluyor. “Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” (Kehf Suresi, 87) “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır.” Yani Hz. Mehdi (as) yanlısı olan, İslam’dan, Kuran’dan yana olanlara bir müjde var burada.

“Kim iman eder ve salih samimi amellerde bulunursa onun için güzel bir karşılık vardır”. Nasıl güzel karşılık? Hem dünyada hem ahirette olağanüstü güzellikler. Onu, bak “ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”. Şimdi Mehdiyet’in yöntemi ne? Dini kolaylaştırma. Burada ne anlatılıyor ayette? Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz. Dinin kolaylaştırılması. Tahfif. Diyor ya Cenab-ı Allah, şeytandan Allah'a sığınırım. “Hz. İbrahim dini gibi kolaydır. Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler”. Gelenekçi sistem dini alabildiğine zorlaştırma üstüne kuruludur. Mehdiyet de dini alabildiğine kolaylaştırma üstüne kuruludur. Bak aradaki fark budur. Gelenekçi sistem deccalın etkisiyle dini alabildiğine zorlaştırır. İçinden çıkılmayacak hale getirir. Mehdiyet de, Mehdiyet’in bereketinin dini alabildiğine kolaylaştırır. Bu da Allah'ın bir rahmeti müminlere.

“Sonra da güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu güneşi kendilerinin için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu. İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz ilmimizde biz bütün kuşatmıştık”. Bak yine aynı bilgi burada da geçiyor görürsünüz. Özü kapsayan bilgi olduğunu biz ilmimizde biz bütün kuşatmıştık. Bak yine aynı bilgi burada da geçiyor görürsünüz. Özü kapsayan bir bilgi. Mehdi'de olan da bu. Zülkarneyn'de de olan bu. Yani gelenekçi zırvaları değil. Gelenekçi demagojisi değil. Özlü, kısa doğru bilgi. “İki seddin arasına kadar ulaşıyor”. Burada başka dil konuşan insanlar kadar ulaşıyor. Burada başka dil konuşan insanlarla karşılaşıyor. Sonra Yecüc ve Mecüc olayı karşısına çıkıyor. Yani anarşist ve teröristler çıkıyor. Halk ne diyor? İnsanlar ne diyor?

“Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmek için sanayi vergi verelim mi?” E diyorlar ki öndere gerek yok. Kurtarıcıya gerek yok. Peki halk burada işte kurtarıcı alıyor. Bir kişiyi seçiyorlar. Bizi kurtar diyorlar. Biz kurtulamadık diyorlar. Beceremedik. Sen bizi kurtar diyorlar. Hani yoktu? “Dedi ki; “Rabbim beni kendisine sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır”. Allah bana her türlü imkanı verdi diyor. Madem öyle bana insani güçle yardım edelim. Biat edin, bağlanın diyor. “Sizinle onlar arasında sapa sağlam bir engel kılayım”. Teröristler, anarşistleri yok edeyim diyor. E halk yapamıyor işte. Başlarına lider istiyorlar. Lider olarak da Zülkarneyn seçiyorlar. Terörü ve anarşiyi durdurması için. Evet. Bu konuyu daha geniş soruna işleyeceğiz.

Sapasağlam iktidar nur suresinin 55. ayetinde de geçiyor biliyorsunuz. Sapasağlam iktidar burada da var yani Mehdiyetle bağlantısı çok açık salih görülüyor. Ahir zamanda dünyanın son zamanlarında bütün dünyaya İslam’ın hakim olacağını nur suresinin 55. ayetinde anlıyoruz. Zülkarneyn’de de aynı şeyi görüyoruz. Hızır kıssasında da aynı şeyi görüyoruz.

ERDEM ERTÜZÜN: Talut-Calut kıssasını da örnek vermiştiniz. Peygamberin yaşadığı dönemde.

ADNAN OKTAR: Evet, peygamber olmadığı halde. Değil mi? Peygamber de ona uyuyor. Peygamberin ümmeti de ona uyuyor.

 


Kehf Suresi, 83-84, 92-97 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar’ın 5 Mayıs 2014 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Zülkarneyn, bakalım Kuran’da nasıl geçiyor? “Sana Zülkarneyn hakkında sorarlar. De ki: Size ondan öğüt ve hatırlatma olarak bilgi vereceğim.” “Sonra bir yol daha tuttu. İki seddin arasına kadar ulaştı. Onların önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu.” Bu ayetler, zaten sembollerle ahir zamanı anlatan ayetler. Uzayda olan, insanların bir daha karşılaşmayacağı, bilmeyeceği, meçhul bir olayı Kuran anlatmaz. İnsanların asla karşılaşamayacağı, hayatta uygulamayacakları, insanları hiçbir şekilde ilgilendirmeyen bilgi Kuran’da olmaz. Mutlaka hayatla bağlantılıdır. İki set; bir kere dağlık bölge olduğunu anlıyoruz. “Onların önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu.” “Dediler ki: Ey Zülkarneyn, gerçekten Yecuc ve Mecuc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor. Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana bir vergi verelim mi?” Para verelim mi? Diyorlar. Şimdi ahir zamanda ne var, Mehdiyet’le ilgili, bağlantılı? Güneydoğu’da dağlık, set oluşturan bir bölge var. Bu bölgede Yecüc ve Mecüc. Ne Yecüc ve Mecüc Güneydoğu’da, kimler? PKK yani komünist-Stalinist yapılanma. Bunlara şu an güç yetiyor mu? Yetmiyor. Devletin gücü yetmiyor şu an. Şu ana kadar yetmediği görüldü, bir dereceye kadar. Bu fitneyi ve belayı Mehdi (a.s)’ın ortadan kaldıracağını anlıyoruz. Kuran’da buna işaret ediliyor. Bunlar da bozgunculuk çıkarıyor.

“Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için…” Yani saldırıyı durdurmak, onların Türkiye’ye giriş-çıkışını engellemek, Türkiye’de çıkardıkları fitneyi durdurmak için, “sana bir vergi verelim mi?” Hz. Mehdi (a.s) para kabul eder mi? Etmez. Zülkarneyn, Hz. Mehdi (a.s)’ı ifade eden bir açıklamadır. Zülkarneyn, Hz. Mehdi (a.s)’ın diğer ismidir. Yani iki zamanlı. Hem 1900’lülerin hem 2000’lerin Mehdi’si. İki büyük karnın, iki büyük zaman diliminin ortasına geliyor, Hz. Mehdi (a.s). 1900’ler ve 2000’ler, tam onun kesişme noktasında Mehdi (a.s)’ın görev yeri. “Dedi ki: Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç ve imkan daha hayırlıdır.” Demek ki, Hz. Mehdi (a.s)’a Cenab-ı Allah sağlam bir iktidar, sağlam bir güç, sağlam yerleşik bir yapı verecek. Dolayısıyla paraya ihtiyacı olmayacak Hz. Mehdi (a.s)’ın. “Madem öyle bana güçle yardım edin de” Yani insani güçle. “Sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım." Ben bunu yaparım, durdururum diyor. Ama siz bana insan desteği sağlayacaksınız diyor. Demek ki daha önce bir insan desteği yok Mehdi (a.s)’a. Sonra insanların desteği sağlanıyor. Ayetten bunu anlıyoruz.

“Bana demir kütleleri getirin", iki dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin" dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim." Şuan kalekollar yapılıyor biliyorsunuz kale şeklinde. Ki bizim tavsiyemizden sonra bu oldu. Kalekolun özelliği nedir? Demirden yapılmış kaleler. İçinde çok kalın demir katmanlarının olduğu, tank mermisinin dahi delemediği, kurşun geçirmez kaleler. Ve elektronik aksamı da bakırdan yapıldı. “Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler.” Demek ki, Hz. Mehdi (a.s) devrinde çok güçlü bir savunma sistemi yapılacak. Hem maddi hem manevi Mehdi (a.s) bu PKK engelini ortadan kaldıracak. İki sette budur. Yani Türkiye’nin sınır bölgesi işaret edilmiş oluyor. Yoksa gökte dumandan bir dağ oldu. Onlar birbirine. Bunlar insanları ilgilendiren bir konu olmamış olur. Çünkü insanların asla bilmeyeceği bir şey. Kuran bunu anlatmaz. Hayata geçecek, pratik olan, mutlaka görülecek olan şeyleri anlatır. Zülkarneyn yani iki özellik, iki zaman. Hem madde olan hem mana olabilen. Hem madde olabilen hem nur kesilebilen. Hem 1900'lerin, hem 2000'lerin görevlisi anlamına geliyor, inşaAllah.

Saçını ortadan ayırdığı için de Zülkarneyn deniyor. Yani saçını ortadan ayırıyor Zülkarneyn. Peygamberimizde olduğu gibi. İki belik saçlı anlamına da geliyor. Yani ima gibi olmasın da ben daha önce üniversitedeyken. Uzun yıllar saçlarım ortadan ayrılırdı benim. Ben sonra şey yaptım. Uzundu saçlarım. MaşaAllah. Demek ki biz de Zülkarneyn talebesiyiz ki biz de öyle saçlarımızı ayırıyoruz. Hatta bizim üniversitede öğrenciler bizim çocukların hepsi saçlarımızdan ayrılıyor değil mi? Mustafa senin de saçlarının ortadan ayrılıyordu. Senin saçlarının ortasından ayrılmıştı. Değil mi? O dönemde çocukların hepsinin saçlarının ortasından ayrıktı. Altuğ Berker'in saçlarının ortasından ayrıktı. Evet noktadaki haberde de zaten görülüyor.

Ona da Zül, karn. Karn zaman demek. Zül iki zamanlı. Ama iki cihetle demek anlamına da geliyor. Zül iki. Zü'den geliyor zül. Karn zaman. İki zamanlı. Ama asıl 1900'lerin ve 2000'lerin insanı anlamına geliyor. Çünkü iki büyük zaman bak. Bir 1900'ler bir 2000'ler. Kesişme noktasında Mehdi. Bütün gelen Mehdi'ler şu ana kadar hep kendi asrının adamı olmuştur. İki asrın kesişme noktasında bir müceddid yok. Bir tek Mehdi'de var bu, İnşaAllah. Allah Mehdi'ye sapasağlam bir iktidar vereceği ve her şeyden bir yol vereceği anlaşılıyor 84. ayette. Zaten hep Mehdi'nin çıkışına uygun tarihler. Bak 84, 85, 86, 87, hep öyle gidiyor. Yani zaten Süleyman kısasının diğer kıssalar hep böyle. Yani Mehdiyet'in tarihiyle uyumludur. Kur'an'ın ayet numaraları. Ebcedler zaten tam mutabık.

Yecüc ve Mecüc aynı zamanda hem komünizme hem faşizme bakıyor. Yani Ahir zamanın iki büyük belası. İkisini de yeneceğine işaret. Yani Kur'an zaten bunların sembolik anlamını çözmemizi ister. Yani akıl kullanmamız, kafa kullanmamızı ister. Bu Tevrat'ta da öyle. Tevrat alimleri Tevrat üstüne çok derin düşünürler. Böyle yer altında onların çilehaneleri oluyor. Tevrat okumaları için salonlar oluyor. Role halinde Tevrat geliyor. O Tevrat üstünde onlar sürekli düşünürler. Yani oradaki sembolik anlam nedir? Allah neyi kastetti? Onu bulmaya çalışırlar. Burada da bu açık açık yani Yecüc ve Mecüc. Komünizm ve faşizm. İki büyük bela Ahir zamanın. Ona karşı mücadele edeceği anlaşılıyor.

 


Kehf Suresi, 10-17, 21-31, 39-41, 46, 61, 84, 93-94 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 24 Temmuz 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Kehf Suresi. Şeytandan Allah’a sığınıyorum. Bak diyor ki, “Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) raptetmiştik”. Sabır ve kararlılık, Allah raptediyor. Mehdi (a.s.) talebelerinin iki özelliği. Sabır ve Mehdi (a.s) müthiş bir kararlılık içinde olacaktır. “Kıyam ettiklerinde” ki 2012’dir, inşaAllah. “demişlerdi ki: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir;” Yani tek Allah’tır. “O gençler,” bir kere Mehdi (a.s) talebeleri gençlerden oluşacak. Allah bak “genç” kelimesini özellikle vurgulamış. Orta yaş da demiyor, genç. Mehdiyet gençlerden oluşacaktır, öyle başlayacak bir harekettir, inşaAllah.

“Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).” Mağaranın içinde iş olur mu? Uyuyanın işi olur mu? Olmaz ama Allah, “Oluyor” diyor. Bir sır içinde sır var. Demek ki biz, bir nevi rüyadayız, dünyada. Değil mi? Rüyanın içerisinde hayatı yaşıyoruz, Kuran buna işaret ediyor. Bir nevi madde var fakat biz görüntüsünü görüyoruz. Bak, “işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).” Şimdi mağarada yatıyor Ashab-ı Kehf, ama ne diyorlar; “işimizden bize doğruyu kolaylaştır.” “Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi.” İman etmiş gençler, demiyor Allah. “Gerçekten iman etmiş gençlerdi” Gerçek iman ayrıdır. Çok nadirdir. “gençlerdi ve biz de onların hidayetlerini artırmıştık” Demek ki hidayet artabiliyor, sabit değil. “Bizim kavmimiz; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi?” Darwinistlerin var mı delili?

OKTAR BABUNA: Hiç yok Hocam.

ADNAN OKTAR: “Apaçık delil getirsinler” diyor bak Cenab-ı Allah. “Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira edenlerden daha zalim kimdir?” diyor. Bu yalanlarını da açıklayacaklar, bu iftirayı da açıklayacaklar Ahirette.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah Hocam.

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız” Ailelerinden, işinden, gerekirse okulundan ayrılıyor. “O halde, (dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın.” İş, faaliyet var. Bakın hem uyuyorlar, hem faaliyet var. Yani rüyadalar, inşaAllah. “Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı.” O kadar çok konu var ki, yani ben %70-80’ini geçiyorum. Yani zaman olmadığı için. “Böylece, Allah'ın va'dinin hak olduğunu,” Mehdi (a.s.)’nin çıkışının, İsa Mesih (a.s.)’in inişinin, Kıyametin yakın olmasının, İslam ahlakının dünya hakimiyetinin. “Ve gerçekten Kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için.” Kehf Suresi’nde niye Kıyametten bahsetsin? Kehf Ehli ile ilgili niye Kıyametten bahsetsin? Kehf Ehli’ni Kıyamet alameti olarak belirtiyor. Doğrudan Mehdiyete bakıyor inşaAllah. İkinci işari anlam olarak.

“Onları buldurmuş olduk.” Onlar ortaya çıkmıyor, Mehdi (a.s.)’yi insanlar buluyor. Kuran buna işaret ediyor. “Onları buldurmuş olduk.” Kendini göstermek ayrıdır, ilan etmek ayrıdır, başkalarının gidip onu bulması ayrıdır. Mehdi (a.s.)’yi insanlar kendileri bulacak. Kur'an bura işaret ediyor, inşaAllah. “Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı”, İstişare. Demek ki, hak cemaatin özelliği. Mehdi cemaatin özelliği olacak. Tartışacak kendi aralarında durum değerlendirmeleri yapıyor.

“Bir kısmı dedi ki; “Onların üstüne bir bina inşa edin”, Demek ki bu Mübarekler bina inşa etmeyi bilecekler. İnşaAllah. Bina inşasıyla ilgilenecekler. Demek ki o tarz bir mesleklerde bağlantıları olacak bu gençler. İnşaAllah. Bina inşa edilir. “Rableri onları daha iyi bilir. Onların işine galip gelenler ise üstlerine mutlaka bir mescit yapmalıyız dediler”. Yani bu çocukların demek ki evleri mescit. Bu gençlerin bulunduğu yerler mescit. Keyfi bir yer yok. Ama bina yapmada da ustalar. Var öyle bir özellikleri.

“Hiçbir şey hakkında bunu yarın mutlaka yapacağım deme. Ancak Allah dilerse, inşaAllah yapacağım de”. Mehdi talebelerinde en çok, inşaAllah Mehdi talebelerinde duyacağız. İnşaAllah, maşaAllah en çok kullananlar bu kilit kelimelerle dünyaya hakim olacaklar. Sırrıdır dünyanın. İnşaAllah, maşaAllah. Dünya hakimiyetinin sırrıdır. Mehdi talebelerinin sırrıdır. Kilit kelimesidir. Kehf suresinde açıklanmıştır bu. “Unuttuğun zaman Rabbini zikret”. Ahir zamanda unutkanlık yayılacak demek ki. İnsanlar hatırlayamayacaklar birçok şeyi. Bediüzzaman ne diyor? Ahir zamanda unutkanlık artacak diyor. Hadis var. Mehdi devrinin özelliğidir. Kur'an'da ne diyor?

“Unuttuğun zaman Rabbini zikret”. Demek ki, Allah zikredenler unutmaya karşı beyinlerini daha güçlü tutacaklar. Allah'ı zikredenlerin beyni daha sağlıklı olacak. O öbür türlü unutma daha yaygınlaşacak. “De ki; “umulur ki Rabbim beni bundan daha yakın bir başarı yöneltip iletir”. Kısa zamanda dünya hakimiyeti olacak. Bak ne diyor? “Beni bundan daha yakın bir başarı yöneltip iletir”. Yani 309 yıl değil. Çok kısa zamanda. 1980'de başlayacak. 2020'de bitecek. İnşaAllah. Bak peygamberi Allah böyle dua ettiriyor.

“Bundan daha yakın bir başarı yönetimi iletir”. Kısa sürede bir dünya hakimiyeti, inşaAllah. 300 yıl kaldılar. 300 sayısı hatırlıyor musun Berker'im?

ALTUĞ BERKER: Estağfurullah hocam. Hazreti Mehdi'nin yardımcıların sayısı hocam?

ADNAN OKTAR: Evet. “Ve sana Rabbinin kitabından vahyedileni oku, onun sözlerinin değiştirici yoktur”. Demek ki Kur'an'a çok sadık olacak Mehdi talebeler. Buna işaret var. Kur'an'ı çok okuyacaklar. Kur'an'a dayandıracaklar, Açıklamalarını, inşaAllah. “Sen de sabah akşam onun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlere birlikte sabret”. Demek ki, Mehdi talebeleri de sabah da akşam da Allah'a dua edecekler. İnşaAllah. Bak

“Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının aldatıcını, süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma”. Yani kokmuş dedenin malı için, kokmuş amcanın yemeği için aşağılık bilmem işte kendini malını mülkünü değil mi? Evet. Küfür yolunda kullanan için değil. Allah için çalışanlara gözünü kaydıracak. İnşaAllah. Bak “süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz kendi istek ve tutkularına” yani yeme, içme, yatıp kalkma, “hevasına uyan ve işinde aşırıya gidenlere itaat etme”. Onlara uymayın diyor. İnşaAllah. Birbirinize sadık olun Cenab-ı Allah.

“Ve de ki; “hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin”. Bu demokrasi değil mi bu? Bak dileyen iman etsin dileyen inkar etsin baskı yok. “Şüphesiz biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Onlar altlarına ırmaklar akan Adnen cennetleri onlarındır. Orada altın bileziklerle suçlanırlar hafif ipekler ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerine kurulup dayanırlar. Bağına girdiğin zaman, “maşaAllah, Allah'tan başka kuvvet yoktur” demen gerekmez miydi?” Kuran'da sırf Kehf suresinde var. İnşaAllah ve maşaAllah. 39. ayet.

“Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir”. Demek ki Mehdi talebelerinin bulunduğu yerler böyle bağlı bahçelik yerler de olacak. Boş yer olacak. Bir şeyler anlatılıyor Kur'an'da, inşaAllah. “Seninkinin üstüne” diyor Allah “gökten yakıp yıkan bir afet gönderir de kaygan bir toprak kesiverir”. Kaygan bir toprak. Erozyon Ahir zamanda mı oldu? Erozyon değil mi? Büyük bir tehlike olmadı mı? Kur'an bak erozyona dikkat çekiyor. Ahir zamana dikkat çekiyor. Bak. Kaygan bir toprak kesiliverir. Değil mi?

“Veya onun suyu dibine göçüverir de böylece onu arayıp bulmaya kesinlikle göç yetiremezsin”. Yerin altı su dolu. Peygamber Efendimiz zamanında sondaj aletleri yoktu. Yani su, yerin altının bu kadar derinliğinden su çıktığı bilinmiyordu. Kuyudan çıkarıyorlardı. Mesela 20 metre, 30 metre, 40 metre derinliği en fazla. Ama şimdi sondaj aletleri 250, 300 metre, 400 metre, 500 metre su buluyor. Bak, böyle ki diyor ki Allah “veya onun suyunun dibe göçü verir ve böyle ki onu arayıp bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin”. Yani Cenab-ı Allah ben istersem onu yapabilirsiniz diyor. Yerin altındaki suyu çıkarabilirsiniz. Yerin derinliklerinde su olduğunu söylüyor Allah.

“Mal ve çocuklar dünya hayatının çekici süsüdür”. Münafıklar hep mal ve çocuk için kahpelik yaparlar. En hoşlandıkları şeydir. Mal ve çocuk. “Sürekli olan salih davranışlar ise Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır”. Samimi ibadetler Allah makbul buluyor. Mal ve çocuklar için imanını satmayı Allah, aşağılayıcı bir tavır olarak gösteriyor. “Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca”, 1984 yapıyor. Ebced'i ne diyorsun? Kim buluştu 1984'te iki denizin birleştiği yerde acaba?

ALTUĞ BERKER: İnşaAllah. Hazreti Mehdi gibi. İnşaAllah.

ADNAN OKTAR: Olabilir. Allahu alem. Bak hep geçiyorum. “İki seddin arasına kadar ulaştı”. 2015. MaşaAllah. “Gerçekten biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik”. 2017. MaşaAllah. Hep Kehf suresinde. “Dedi ki; “Rabbim beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığın güç ve nimet ve imkan daha hayırlıdır”, 1987 veriyor.

 


Kehf Suresi, 1-35, 39-42, 46, 65, 77, 79, 82, 84 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 5 Şubat 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Hocam ben rica etsem Kehf Suresi’ni bana bir okur musun?

SUNUCU 2: Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla. “Hamd, Kitab'ı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir. Dosdoğru (bir Kitap'tır) ki, Kendi Katından şiddetli bir azapla uyarıp-korkutmak ve salih amellerde bulunan mü'minlere müjde vermek için (onu indirdi); şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır.”

ADNAN OKTAR: Bu müjdeler neler Oktar Hocam? İslam’ın dünya hakimiyeti bir.

OKTAR BABUNA: Ahir zaman müjdesi var.

ADNAN OKTAR: Kuran’da Mehdi (a.s.)’den alenen bahsedilmez. İslam’ın dünya hakimiyetinden bahseder. Cennet müjdesi vardır ve dünyada Müslümanlara bolluk ve bereket vaat ediyor Cenab-ı Allah. Huzur ve güven vaat ediyor. “Ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a” diyor. Kitap’ta hiçbir çarpıklık yoktur, her şey mükemmel anlatılmıştır. Evet devam edelim Esra Hocam.

SUNUCU 2: “Onlar orda ebedi olarak kalıcıdırlar. (Bu Kur'an) "Allah çocuk edindi" diyenleri uyarıp-korkutur. Bu konuda ne kendilerinin, ne atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük. Onlar sadece yalan söylüyorlar.”

ADNAN OKTAR: Hıristiyanların bu teslis inancının ahir zamanda ortadan kalkacağına Kuran ayette işaret ediyor.

SUNUCU 2: “Şimdi onlar bu söze (Kur'an'a) inanmayacak olurlarsa Sen, onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin (öyle mi)? Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye.”

ADNAN OKTAR: Evet Kuran’a inanmayan insanlara üzülüp, esef etmek haram. Müslüman böyle bir şey yapmayacak. İnanmayabilir, inanmayanı Allah yaratır değil mi? Bak diyor, “peşi sıra esef edip kendini kahredeceksin öyle mi?” Allah burada bir tehditte bulunuyor, böyle bir şey yapamaz. “Yeryüzü üzerinde olan şeyleri bir süs kıldık.” diyor Cenab-ı Allah. Ne bunlar? Her şey. Eşyalar, mallar. Değil mi? Çocuklar, süsler. Evet. Devam edelim.

SUNUCU 2: “Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz. Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın? O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: "Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).”

ADNAN OKTAR: Ne yapıyor bu gençler? Mağaraya sığınıyorlar, Allah’tan rahmet istiyorlar ve bir işleri var ve bunun kolaylaşmasını istiyorlar. Değil mi? Bu gençlerin ailesi yok mu? Var. Çevresi de var. İsteseler bunlar evlenip çocuk çocuğa karışabilir mi? Karışırlar. O topluma uyum sağlayabilirler mi?Sağlarlar. Ne yapıyorlar? Yapıyorlar mı? Yapmıyorlar. Bir araya geliyorlar. Ve ailelerinden ayrılıyorlar, toplumdan da ayrılıyorlar. Mağara gibi zor hayat şartlarını kabul ediyorlar. Bak mağara. Mağara da yaşamak en zor hayat şartlarından bir tanesidir. Bunu kabul ediyorlar. Bunu Allah Kuran’da övüyor. Mümin ahlakı olarak gösteriyor. Müminlerin, ehli keyif olmamasını Kuran işaret ediyor. Gerekirse insan, anasını babasını terk edebilir. Toplumu da terk edebilir. Değil mi? Çıkarlarını terk edebilir, mesleğini terk edebilir. Bunların mesleği yok mu? Mağarada adam doktorluk yapabilir mi? Mühendislik yapabilir mi? Hiçbir şey yapamaz. Mağaraya çekildiğine göre, sadece Allah’a kendini teslim etmiş. İşte dünya hakimi olmak için, gereken ahlak budur diyor Allah. Mehdi ahlakı budur, Mehdiyet ahlakı budur diyor. Bu ahlakla İslam dünyaya hakim olur diyor Allah. Bunu anlatıyor. Evet devam edelim.

SUNUCU 2: “Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik). Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık. Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve Biz de onların hidayetlerini artırmıştık. Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik;”

ADNAN OKTAR: Sabır ve kararlılık. Sabır neye karşı olur? Böyle, çay kahve içerek sohbet ederek sabır olur mu? Acıya, zora, ızdıraba, şahsi menfaatlerinin elinden alınmasına, çıkarlarının elinden alınmasına. Değil mi? Bunlara sabırlı olunur. Ve kararlılık, azim. Net kararlılık. Yani bir hedef var, mutlaka bunu elde edinceye kadar kararlılık. Buna denir kararlılık diye. Evet devam edelim.

SUNUCU 2: “Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir; İlah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız."

ADNAN OKTAR: Ahir zamanda Mehdi (a.s) ve talebeleri ne diyecekler? Kıyam edecekler. Kıyam ne demek? Ayaklanmak. Fikren, ilmen, ahlaken ayaklanacaklar. Değil mi? Ve diyecekler kidiyor ki bak: “O'ndan başkasını ilahlar edindiler,” şu an nedir? Darwinizm’i ilah edindiler. Değil mi? “Onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi?” diyor. Fosil getirin diyoruz. Getiremiyorlar. Proteinlerin tesadüfen olabileceğine dair delil getirin diyoruz, getiremiyorlar. “Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup” Darwinistler demek ki Allah’a karşı yalan uyduruyorlar değil mi? “İftira düzenden daha zalim kimdir?” diyor Allah.

ADNAN OKTAR: Fosil getirin diyoruz, getiremiyorlar. Proteinlerin tesadüfen olabileceğini dair delil getirin diyoruz, getiremiyorlar. “...Öyleyse Allah’a karşı yalan uydurup...” Darwinistler, demek ki Allah’a karşı yalan uyduruyorlar değil mi? “... iftira edenden daha zalim kimdir?” diyor Allah. Zulüm yapıyorlar diyor Allah. Evet, devam edelim Esra Hocam.

SUNUCU 2: "Bunlar, bizim kavmimiz; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? (İçlerinden biri demişti ki:) ‘Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde, (dağlara çekilip) mağaralara sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın.’"

ADNAN OKTAR: Demek ki, Müslümanlar böyle kokoş karakterli olmayacak. Delikanlı karakterli olacaklar. Gerekirse hayatın her yönünde bak, canını vermeyi kabul edecek. Malını vermeyi kabul edecek. Sakatlanmayı kabul edecek. Hapsi kabul edecek. Efendim, iftirayı ve hakareti kabul edecek. Her türlü zorluğu kabul edecek. Canı tatlı Müslümanlar yüzünden, Müslümanların canı yanıyor ve İslam, o yüzden hakim olmuyor. Kuran buna işaret ediyor. Bak,“...onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız.” Müslüman ne yapıyor? Ben Darwinizm’e karşıyım diyor. Ailesi baskı mı yapıyor? Sizden de ayrılıyorum diyor. Kopup-ayrılıyor değil mi? “O halde, mağaraya sığının.” Yani en zor hayat şartının oluştuğu yere sığının diyor, mağara. Yani mağarada hiçbir lüks yoktur. Yani Müslüman gerekirse, her türlü lüksten de kendini tecerrüd etmeyi bilecek. Evet, devam edelim.

SUNUCU 2: “(Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi saptırırsa onun için asla doğru-yolu gösterici bir veli bulamazsın.”

ADNAN OKTAR: Hidayet verilen, Mehdi (a.s.)’dir. Saptırılan, saptıran deccaldir. İki düşünceyi Allah burada vurguluyor. Saptırıcı, yani adı üzerinde, deccal. Hidayet verilen de, Mehdiyet’tir. Yani Kuran, buna da işaret ediyor. Burada bir binadan bahsediliyor. Bunun anlatımının, Mehdiyet ile bağlantılı olduğunu zannediyorum ve bunu zaman gösterecek. Yani buradaki binayı anlayacağız. Bakın diyor ki; “sağ yandan yönelen güneşin, battığında sol yandan kesen-geçen ve geniş boşluğunda toplandıkları” bu gençlerin, bir yer var. Kuran bunu boş yere anlatmaz. Yani herhangi bir amacı olmadan, bir konu anlatılmaz Kuran’da. Mutlaka bir olay vardır. Yani çünkü detay veriliyorsa, Kuran, detayı boş yere vermez. 18. ayet, devam edelim.

SUNUCU 2: “Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.”

ADNAN OKTAR: Şimdi, Mehdi (a.s.) ve talebelerini insanlar görünce ne yapacaklar biliyor musunuz? Geri dönüp, onlardan kaçmaya çalışacaklar. Kuran, buna işaret ediyor. “ Onları görünce, içlerini korku kaplayacak.” Bunu Kuran, durduk yere, boş yere anlatmaz. Ashab-ı Kehf’ten nasıl insanlar korkup kaçarsa, ki Peygambere (s.a.v.) diyor bak bunu, “Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.” Bu, Mehdi (a.s.) talebelerinin bir özelliğidir. İnsanlar onlardan korkacaktır, kaçacaktır. O yüzden sayıları az olacaktır. 313 kişi olmalarının sebebi budur. Anormal bilineceklerdir, garip bilineceklerdir, tehlikeli bilineceklerdir, yanlış yolda bilineceklerdir. Yani o devrin uleması da, onların anormal olduğunu söyleyecek. Hatta Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerini, Cübbeli de anlatıyor, İmam Rabbani Hazretleri de anlatıyor değil mi? Ulema ne diyor? Bu adam, bizim dinimizi değiştirdi diyor. Yani dini, zorlaştırmıyor Mehdi (a.s.), dini kolaylaştırıyor. Kolaylaştırdığı için sapık zannediyorlar. Tahfif ediyor, yani dine konmuş fazlalıkları kaldırıyor, ilaveleri kaldırıyor. İlaveleri kaldırdığı için, sapık ve anormal diyorlar. Yani Mehdi (a.s.) ilave yapmış olsa, sapık, anormal demezler. Bakın, bu çok önemlidir. Mehdi (a.s.) mesela mevcuda, mevcut ilavelere, yeni ilaveler yapmış olsa, takva olduğunu düşünür ulema. Kendini ezik hisseder. Tahfif ettiği için, Kuran’ın aslına döndürdüğü için, sünnetin aslına döndürdüğü için anormal görüyorlar. Bidatları kaldırdığı için, bak bidat, ilave, ek olanları kaldırdığı için, yani sorun budur. Bidatları kaldırdığı için öfkeleneceklerdir. Ama diyor, bu bidat değil diyor. Halbuki o da bidat. Mesela Mehdi (a.s.)’nin kaldırdıklarının, bidat olmadığını iddia edecek ulema. Olur mu diyecek, bu Peygamberin (s.a.v.) sözü diyecek. Sen nereden çıkarıyorsun diyecekler. Kavganın nedeni budur, Mehdi (a.s.)’ye karşı düşmanlığın nedeni budur. Evet, devam edelim.

SUNUCU 2: “Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler ki: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın kimseye sezdirmesin."

ADNAN OKTAR: Şimdi, Mehdi (a.s.) talebelerinin yöntemi anlatılıyor, bakın. Bir kere temiz yiyecekler yiyecekler. Fakat nezaketliler, fakat kimseye kendilerini sezdirmemek için, özen gösteriyorlar. Çünkü yakalarlarsa, feci şekilde ezerler Mehdi (a.s.) talebelerini. Küfür, Masonluk, iddia edilen Ergenekon Örgütü, it-kopuk takımı, yobazların gözü dönmüş olanları değil mi? Hepsi Mehdi (a.s.)’yi hedefleyecektir. Bunu, Resulullah (s.a.v.) söylüyor. Onun için, kendilerini sezdirmemek için, özen gösterecekler. Evet, devam edin.

SUNUCU 2: “Çünkü durumunuzu bilip, ele geçirirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız."

ADNAN OKTAR: Bak, taşa tutarlarsa diyor ya, yobaz azgınlığıdır. Mesela taşlayarak adam öldürür yobazlar, meşhurdur değil mi? Vurun der mesela, haydi böyle kütüklerle, odunlarla, yani feci şekilde öldürüler sizi diyor. Veyahut dinlerine geri çevirirler. Kendi aynı abuk-subuk kafalarına, kendi o manyak düşüncelerine, sizi geri çevirirler diyorlar. Yani o ölmüş, kokuşmuş, çökmüş, çürümüş sisteme sizi geri sokmaya çalışırlar, başka da kurtuluş bulamazsınız diyor. Mehdi (a.s.)’nin de karşılaşacağı olay budur. Kuran, buna işaret ediyor. Evet, devam edelim.

SUNUCU 2: “Böylece, Allah'ın va'dinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk...”

ADNAN OKTAR: Bakın, “Böylece, Allah'ın va'dinin hak olduğunu...” Allah bir şeyi vaad etti mi, yapar. Mehdi (a.s.) çıkacak dedi mi, çıkar. İsa (a.s.) inecek dedi mi, iner. Kıyamet kopacak dedi mi, kopar. Kuran, buna işaret ediyor. Ve diyor ki: “...kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için...”. Kıyametten bahsedildiğine göre, ahir zaman ile ilgili olay. Nerede Kıyamet’ten bahsediyorsa, ahir zamandan bahsediyor demektir. Dolayısı ile Mehdiyet ile Kıyamet’in iç içe olduğunu, Ashab-ı Kehf’in de Mehdiyet ile bağlantısını böylece anlamış oluyoruz. Evet.

SUNUCU 2: “(Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: "Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir." Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler.”

ADNAN OKTAR: Demek ki, Mehdi (a.s.) talebelerinin binaları da olacak, fakat evleri de Mescid olacak. Allah yolunda evlerini Mescid gibi kullanacaklar. Kuran, buna işaret ediyor. Evet.

SUNUCU 2: “(Sonra gelen nesiller) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez.” Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve haklarında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.”

ADNAN OKTAR: 22. ayet. 2, 2. 2012, 2120, tekrarlayan ikiler, Kuran’da çok hayatidir. Kıyamet’in tarihi de 2 ile kilitlenmiştir. 2, 2. “Üç’türler, dördüncüsü köpekleridir.” 3 ve 4, 34. Ne aklına getiriyor?

OKTAR BABUNA: İstanbul.

ADNAN OKTAR: İstanbul’un kodunu veriyor değil mi? “Beş ve altıncısı köpekleridir.” 56, ne aklına getiriyor?

OKTAR BABUNA: Risale-i Nur’un serbest bırakıldığı 1956 yılı.

ADNAN OKTAR: “Ve munafıkhane cereyanın” diyor, “bitişinin başlanğı tarih” diyor, 56, 1956. “Yedidirler, sekizincisi köpekleridir.” 78, ne aklına getiriyor?

OKTAR BABUNA: Mehdi (a.s.)’nin çıkışı zamanı.

ADNAN OKTAR: Hicri 1400. Evet. Burada, köpeklerden bahsediyor. Demek ki, Mehdi (a.s.)’nin bulunduğu yerde, koruma için, köpek kullanılacak. Bol miktarda köpek. Ashab-ı Kehf nasılsa, onlarda da o olacak. Burada 3 kere köpekten bahsedilmiş. 3 köpekten bahsediliyor. Ve köpek de, demek ki tatlı hayvanlar, güzel hayvanlar. Nalet hayvanlar değil. Bir kısım cahil-cüheylanın söylediği gibi böyle iğrenç mahluklar değil. Allah övüyor onları. Ashab-ı Kehf’i koruyan varlıklar olarak övüyor. Nasıl örümcek güzel görülüyorsa, güvercin nasıl görülüyorsa, demek ki köpek de hoş bir hayvan. Bunu dikkat çekiliyor değil mi? Bak, “...onları pek az dışında kimse bilemez.”, Mehdi (a.s.) talebelerini de pek az insan dışında kimse bilemeyecek. Kuran, buna işaret ediyor. “...Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve....”. Mesela biz de, Mehdi (a.s.) konusunda, açık açık bir bilgi var ama, bir tartışma da var insanların arasında, Mehdi (a.s.) konusunda. “...Ve haklarında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.”Yani Mehdi (a.s.) ve talebelerini, ele vermeye yönelik bir soru veya soruşturma yapılmaması gerekiyor. Kuran, buna işaret ediyor. Evet, devam edelim.

SUNUCU 2: “Hiçbir şey hakkında: " Bunu yarın mutlaka yapacağım" deme. Ancak: "Allah dilerse" (inşaAllah yapacağım de). Unuttuğun zaman Rabbinizikret ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir."

ADNAN OKTAR: Şimdi, Mehdi (a.s.) talebeleri ne diyecekler demek ki, sürekli inşaAllah. Demek ki, ‘inşaAllah’ı, ‘maşaAllah’ı çok kullananlar, dünyaya hakim olacaklar. Mehdiyet’in şifresidir ‘inşaAllah’. Mehdi (a.s.) talebelerinin dilinde ve Mehdi (a.s.)’de sürekli ‘inşaAllah’ olacaktır.Yazılarında, sözlerinde kilit kelimedir, ‘inşaAllah’. Dünya hakimiyetinin kilididir ‘maşaAllah’ ve ‘inşaAllah’. Bunu söyleyenler, dünyaya hakim olacak, Kuran buna işaret ediyor. “Ancak: “Allah dilerse” de. Unuttuğun zaman Rabbini zikret....” Demek ki, ahir zamanda, unutkanlık artacak. Bunu nereden biliyoruz? Hadislerden biliyoruz. Bunu nereden biliyoruz? Said Nursi’nin izahlarından biliyoruz. Rivayette diyor ki: “Ahir zamanda unutkanlık artacak.” diyor değil mi? “Hafızların göğsünden diyor, Kuran alınıyor” diyor, rivayetlerde belirtiyor, unutkanlık. Buna işaret ediyor. Ama bak, çözüm olarak diyor ki: “Rabbini zikret. Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir”. Yani Ashab-ı Kehf’in, beklediği süreden, daha kısa bir sürede bir hakimiyet ver Ya Rabbim bana, diyor Peygamber (s.a.v.) Demek ki, dünya hakimiyetinde, hakimiyette bekleme arzusu olmayacak. 309 sene var burada. Bak Resulullah (s.a.v.) diyor ki: “Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-ilet.” Daha çabuk olsun, hemen olsun. Biz nasıl isteyeceğiz? 500 yıl sonra mı isteyeceğiz İslam’ın dünya hakimiyetini, Cübbeli gibi. Hemen diyeceğiz. Kuran buna işaret ediyor. Bak, “Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-ilet” diyor, Allah’a dua ediyor. En kısa zamanda İslam’ın hakim olmasını istemek gerekiyor. Buyrun, devam edelim.

SUNUCU 2: “Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar.”

ADNAN OKTAR: İslam’ın gerilemesi ve hakimiyetinin tamamı, 300 yıl alıyor toplam. Kuran buna işaret ediyor. Gerilemesi ve hakimiyet devresi ve Kıyamet. Hepsi bu 300 yılın içersinde olacak, inşaAllah. Ayrıca 309 da, Mehdi (a.s.) ve talebelerinin sayısına da işaret ediyor, 309 sayısı. Kuran, buna işaret ediyor, ayrıca. Evet.

SUNUCU 2: “De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz. Sana Rabbinin kitabından vahyedileni oku. O'nun sözlerini değiştirici yoktur ve O'nun dışında kesin olarak sığınacak (makam) bulamazsın.”

ADNAN OKTAR: Bakın, diyor ki: Bak, “Sana Rabbinin kitabından vahyedileni oku.” Kuran oku. Demek ki Kuran ile mücadele verecek Mehdi (a.s.). Kuran’a sahip çıkacak. “O'nun sözlerini değiştirici yoktur.”Hiçbir yobaz, hiçbir akılsız, Kuran’ı hükmünü değiştiremeyecektir ve Mehdi (a.s.) de söke söke, Kuran’ı dünyaya hakim edecek. Buna dikkat çekiliyor burada. Evet.

SUNUCU 2: “Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidenlere itaat etme.”

ADNAN OKTAR: Bak, “...sabah akşam”, “...Rabbinin rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret...” Demek ki, sabah kalkıyor, Müminlerle. Akşam yatıyor, Müminlerle. Sabah kalkıyor, Müminlerle. Akşam yatıyor, Müminlerle. Gece gündüz Müslümanlar’la birlikte, Kuran buna işaret ediyor. Bu Mehdi (a.s.) talebelerinin özelliğidir. “...Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek”. İşte, evlenerek, işine gücüne bakarak, ev-bark sahibi olarak, işte yurt dışında ihtisas yapacağım diyerek, kariyer yapacağım, ondan sonra çocukluklar alacak. Bak, dünyanın diyor bak, “ ... Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma.” Mehdi (a.s) ve talebelerinden ayrılmayın. Haktan ayrılmayın. Hak cemaatten, Müslüman cemaattinden ayrılmayın. Eğer biz Kuran’ı savunuyorsak, Kuran bunu söylüyor. O yüzden dünyaya İslam hakim olmadı. Mehdiyet, bunu delen güçtür işte. “Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz,kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidenlere itaat etme”. Adam dini, sırf çıkar için yaşıyor, evlenebilmek için. Mesela adam, kapalı kadın alıyor, işte başkasıyla belki ilişkiye girmez de sağlam olsun diye. O da, dindar adam arıyor ki, o da başkasına gitmeyen adam olsun. Ama orada, cinsellik kökenli. Yani dindar adamdan kastı, bu adam diyor, başkalarına gitmez ki, kıskanç. Kıskançlığını ne ile durdurabilir? Dindar bir adam ile durdurabilir. Öbür yönü onu ilgilendiriyor mu? Hiçbir şekilde ilgilendirmiyor. O da, kadın da neyi arıyor? İşte bu diyor, oraya buraya gitmez, bana sadık olur. Sadece bu. “...kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidenlere itaat etme”. Mesela Kuran hükmünü değiştiriyor. Yepyeni ilaveler yapıyor, işinde aşırılığa gidiyor. Aşırılık, yani olmayan şeyleri ilave koyuyor. Buyrun, devam edelim.

SUNUCU 2: “Ve de ki: "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir.”

ADNAN OKTAR: “Katı bir sıvı”, yani böyle artık erimiş demir gibi. Yani içini, ciğerini yakan bir sıvı. Allah, onunla tehdit ediyor. Bak, “artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin”. Bu da, fikir özgürlüğü. Mehdiyet’in temel yapısıdır. Dileyen iman eder, dileyen inkar eder. “Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize.” Kuran’da ayet var biliyorsunuz ve dinde zorlama yoktur, diyor Allah. Baskı yok, inşaAllah. Cübbeli diyor ya, Müslümanlığa girerken diyoralttan kesiliyor diyor, çıkarken de üstten kesiliyor, boynu kesilir. Bu işte bir uydurmadır. Yani adam şimdi Müslüman. Ben diyor, imanımı kaybettim diyor, Allah vermesin. Tamam, Allah affetsin, yardım edilir bu insana, niye boynunu keselim adamın. Yahu şu akıl mı? Adamın boynu, diyeceksin ki, sen Müslümanlık’tan çıktın mı? Ha, gel seni bir keselim, boynunu keseceğiz. Adam diyecek ki, yok yok pardon, özür dilerim diyecek. Ben çıkmadım tabii diyecek. Ne olacak? Münafık olacak. Kafirden kıyaslanamayacak derecede aşağılık bir mahluka dönüşecek. Kardeşim, adam dürüstçe söylüyor, kafirim diyor. Kafir, git tebliğ yap, anlatırsın, adam bir riski yok, her şeyi anlatabilirsin. Ama münafık, yılan gibi, süper tehlikeli bir şey, şeytan gibi, görünmeyen bir mahluk. Niye adamı munafıklığa sokuyorsun? Dürüstçe söylesin kafir olduğunu, yardımcı olalım adama. Niye münafık yapıyorsun? İşte bu sistemi uyguladılar Osmanlı içerisinde. 100 binlerce münafık oluştu ve Osmanlı’yı yerle bir ettiler. Dağ taş münafık kaynadı. Halbuki serbest bıraksa, kafir adama konuşursun, ikna edersin ve insan da ona göre tedbirini alır. Evet, buyrun devam edelim.

SUNUCU 2: “Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız.”

ADNAN OKTAR: Bu Mehdiyet’e işaret eden bir ayet. Evet.

SUNUCU 2: “Onlar; altından ırmaklar akan Adn Cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destektir.”

ADNAN OKTAR: Burada Allah, Müminler’in evlerinin de nasıl olmasına işaret ediyor. “Adn Cennetleri onalarındır, orada altın bileziklerle süslenirler.” Hanımlar mesela, evlerinde helaline istediği gibi süslenir. Hafif ipekten, mesela elbiseler giyer. Ve “...atlastan yeşil elbiseler giyerler...”,yeşillik, dünyayı da Allah, yemyeşil yarattım diyor. Cennet de yeşildir, inşaAllah. Tahtlar, yerde oturmuyor tahtta oturuyor Müslümanlar. Değil mi? Hz. Yusuf (a.s.) tahta annesini babasını getirip oturtuyor. Ne demektir, tevazu ediyor ve de diyor ki, mesela tahta yaşlı bir insanı getirtip oturtmak, bir büyüğünü oturtmak iltifattır, gönül almadır. Bir adap, bir ahlak gösterilmiş oluyor. Mehdi (a.s.)’nin de yapacağı bir ahlak anlatılmış oluyor. İnşaAllah, evet devam edin.

SUNUCU 2: “Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık. (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: “Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm.” Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi.”

ADNAN OKTAR: Mesela şimdi de insanlar ne yapıyorlar, işte dokuz tane çocuğum var, şu kadar da gelinim var, şu kadar torunum var... Onlarla övünüyor. Zenginiz diyor, mal mülk zibil gibi, ticaret de yapıyoruz, özel işyerimizi de kurduk diyor, sanki dünyaya bunun için gönderilmiş gibi, hedefi bu oluyor. Kuran bu ahlakı kınıyor, Kuran bunu anlatıyor. Biz 39. ayetten devam edelim.

SUNUCU2: "Bağına girdiğin zaman, 'MaşaAllah, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan."

ADNAN OKTAR: Bakın demin ne dedik, Mehdiyet’in iki anahtarı , ‘inşaAllah’ ve ‘maşaAllah’. Ne diyor Cenab-ı Allah, “bağına girdiğin zaman maşaAllah, Allah’tan başka kuvvet yoktur demen gerekmiz miydi?”İşte dünya hakimiyetinin anahtarı.

“Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan." Mehdi(a.s.) ve talebelerinde ne mal olacak, ne çocuk olacak, Kuran buna işaret ediyor. İnşaAllah aynı zamanda.

"Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne gökten 'yakıp-yıkan bir afet' gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir". Burada da erezyona dikkat çekiliyor Kuran’da. Ahir zamandaki ekonomik krize de dikkat çekilmiş oluyor ve kıtlığa da dikkat çekilmiş oluyor.

"Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp-bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin". Burada da artezyen, su kaynaklarına Kuran dikkat çekiyor, suyun altta birikmesine inşaAllah.

SUNUCU 2: “(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: ‘Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım.’”

ADNAN OKTAR: 46. ayetten devam edelim.

SUNUCU 2: “Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.”

ADNAN OKTAR: Demek ki böyle üreme içgüdüsüyle haraket etmeyi Allah makbul görmüyor. “Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür”diyor. Bunu hedef haline getirmeyin diyor Allah. Mal edinmek, üremek, çünkü hayvanlar da ürüyorlar, bunu hedef etmeyeceğiz inşaAllah. Evet biraz atlayarak devam edelim. 65. ayetten devam edelim.

SUNUCU 2: “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.”

ADNAN OKTAR: Bu da yine aynı şekilde Hızır(a.s.)’a bakan bir ayet, Hızır(a.s.)’ı anlatan, fakat Mehdi(a.s.)’ye de işaret eden bi r ayet. Bak kendisine bir ayet verdiğimiz, Mehdi(a.s.)’ye özelrahmet verilmiştir. “Ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz”,özel bir vehbi ilim vardır Mehdi(a.s.)’de buna işaret var. Ki zaten ebcedi de 2009’u veriyor. Bu ayetin toplamının ebceti 2009 tarihini veriyor. Hızır (a.s.)’la Hz. Musa (a.s.)’nın karşılaşması anlatılıyor, söylüyor, sabırlı olamayacağını söylüyor. Fakat Hz. Musa (a.s) olsun ben sabırlı olurum diyor. Halbuki olamıyor. 77. ayetten devam edelim.

SUNUCU 2: “(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."

ADNAN OKTAR: Hz. Hızır (a.s) duvarcı ustası aynı zamanda. Bu ne demektir biliyor musunuz? Mehdi (a.s) masonlara da hakim olacak, buna işaret ediyor. Yani hepsinin başına geçecek ve hepsini idare edecek. Çünkü onlar ‘Adonay’ı bekliyorlar, masonlar yüzyıllardan beri. Onlar Mehdi (a.s.)’ye ‘Adonay’ diyorlar, ‘Adonay’. O’nun kaybolduğuna inanıyorlar, sonradan yeniden dirileceğine inanıyorlar. Dünyaya geleceğine, aslında bu efsane olara anlatılıyor ama, işin doğrusu bir dünya hakimiyetinden bahsediyorlar. Bunun da ‘Adon’ kanalıyla olacağına inanıyorlar. Ve yüzyıllardan beri masonlarbeklerler ‘Adonay’ı , ‘Adon’u inşaAllah. Hızır (a.s)’ın da onlara hakim olduğunu burada görüyoruz. Yani buna bir işaret var. 79. ayette de: "Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim”.79’da bir gemi var kusurlu olan bir gemi, kusurlu hale gelen, parçalanan bir gemi var. Var mı böyle birşey aklına geliyor mu?

OKTAR BABUNA: Independent Tankeri patlamıştı 1979 yılında İstanbul’un önlerinde.

ADNAN OKTAR: Değil mi? Mehdi (a.s.)’nin çıkış alametlerindendir. Büyük bir duman ve büyük bir ateş.

“İlerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı" diyor.Zorba sisteme dikkat çekiyor değil mi, kral kafalı zorba sistem, nerede var bu, iddia edilen Ergenekon örgütünde var.

"Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı;”iki öksüz çocuk daha önce de söylemiştik, biri Mehdi (a.s), biri Hz.İsa (a.s), ikisi de öksüzdür. Onlara bakıyor. Defineler Mehdi(a.s) zamanında çıkacak defineler hadislerde belirtilmişti.

“Babaları salih biriydi.”Her ikisi de Hz. İbrahim(a.s) soyundandır. Hz. İbrahim(a.s)’dir babaları ona bakıyor.

“Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar;”ileri ki yıllarda ergenlik çağı oluşmuş olacak. Mesela Mehdi (a.s) 40 yaşında, Hz.İsa (a.s) da 33 yaşında yeryüzüne görderiliyor inşaAllah. Mehdi (a.s)’nin çıkışı da 30’la 40 yaş arasındadır. Faaliyete başlama tarihi. Ben biraz atlayarak okuyorum hızlı olsun diye, vaktimiz dar.

“Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik -84.ayet- ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.”2017 ebcedi, Mehdi (a.s)’ye bakıyor yine “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde –bütün yeryüzünde-sapasağlam bir iktidar verdik”bu Mehdi (a.s.)’den başka yok zaten, bir Zülkarney (a.s.)’de var, bir Hz.Süleyman(a.s.)’da var, bir de Mehdi(a.s.)’de var. “Ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.”

 


Kehf Suresi, 61-65, 84, 95 Ayetlerinin Tefsiri

(Ahir zamana ait ebced hesapları)

 

Adnan Oktar'ın 13 Aralık 2009 tarihli Kanal 35 ve TV Kayseri röportajından

ADNAN OKTAR: Bakın Kehf Suresini açtım. Kehf Suresi çok kapsamlı olarak Hz. Mehdi’den bahseder demiştim. Bakın diyor ki, Kehf Suresi 61, “Böylece, ikisi” Hz. Musa ile genç yardımcısı, ama ahir zamana bakan yönüyle Hz. İsa ve Hz. Mehdi, “İki denizin birleştiği yere ulaşınca”, iki deniz nerede birleşiyor? İstanbul’da birleşiyor, değil mi? Ebcedi kaç? 1984, Mehdi’nin ilk yılları, ilk çıkış yılları. Daha talebelerinin sayısının çok az olduğu yıla işaret ediyor. Zaten “ikisi” diyor burada da inşaAllah. “Derken, katımızdan”, 65. ayette, “kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Bakın, derken diyor. “Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz”, Allah veriyor ilimi, kendi değil. Ben öğrendim, ben alimim demiyor. “Kullarımızdan bir kulu buldular.” Ahir zamanda bu tabii Hızır’a bakmakla beraber, ahir zamana bakan yönüyle Mehdi’ye bakıyor. Çünkü bakın, “Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz “, Mehdi’ye rahmet verilmiştir. “ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz” , özel ilim verildiği hadislerde belirtiliyor, Mehdi’ye. Yani, Allah onu bir gecede ıslah eder diyor. Özel ilimlerle donatılacağı belirtiliyor.

ADNAN OKTAR: ”Kullarımızdan bir kulu buldular”, ebcedi 2010 yılını veriyor. Yani ayetin tamamı, 65, baksınlar, tam 2010 yılı. MaşaAllah. Gerçekten bir bakın yine Kehf Suresi’nde, “Gerçekten biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” Ebcedi kaç biliyor musunuz? 2017. Açıp baksınlar, yani harf bilenler, bakın “Gerçekten biz ona”, yani Mehdi’ye bakıyor bu inşaAllah, “yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” Zülkarneyn’den bahseden ayet, Mehdi’ye bakıyor aynı zamanda, ebcedi de 2017’dir. Bakın, “Dedi ki: Rabbim beni kendisine sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç ve imkan daha hayırlıdır. Madem öyle, bana güçde yardım edin de sizinle onlar arasına sapasağlam bir engel kılayım.” Yani bana insan yardımında bulunun, destekçi olun, faaliyetlerime devam edeyim diyor. 1987 yılını veriyor. Miladi 1987, ebcedi. Yine Mehdi’ye bakıyor. İnşaAllah. Tam ahir zamana bakıyor, tabii. Yani doludur Kehf Suresi böyle. Çok harikadır yani, inşaAllah.

SUNUCU: Evet, o zaman olayları anlatmakla birlikte Hocam hep Mehdi’ye bakan ayetler aynı zamanda.

ADNAN OKTAR: Tabii, yani tabii asıl anlamı o devre bakıyor, o şeye. Ama ikinci anlamı Mehdi’ye baktığını anlıyoruz. Yani ebcedlerinin ve verdiği tarihler de nettir yani hepsinde. Tek tarih veriyor, hep ahir zamanı veriyor.

 


Kehf Suresi, 65, 84-97 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 24 Ocak 2013 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz,” Allah rahmetiyle tecelli ediyor. Mesela Hz. Hızır (a.s)’ı insanlar sert bir insan gibi görüyorlar. Ama bak, Allah’ın rahmetinin tecellisi. “Ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz,” özel bir ilim; Allah öğretmiş, o da o ilmi almış; “kullarımızdan bir kulu buldular.” (Kehf Suresi, 65) Ki ebcedi 2010. Çok acayip 2010 olması. “Ve kullarımızdan bir kulu” diyor. Yani Allah’ın ledün ilmini öğrettiği birçok kul var. Onlardan birisi bu, bir şahıs.

84. ayette de, Kehf Suresi’nde Allah, şeytandan Allah'a sığınırım; 2017 tarihini veriyor ebcedi; “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” 2017. Çok şaşırtıcı. “Yeryüzünde sapasağlam bir iktidar.” İki tane dünya hâkimiyetinden bir tanesi. Çünkü iktidarlar var ama sapasağlam olmuyor. Mesela Amerika’da da iktidar oluyor, Türkiye’de de iktidar oluyor, her yerde oluyor iktidar ama sapasağlam olmuyor. Gidici oluyor. Sapasağlamda sistem bambaşka. Sapasağlamın anlamı bambaşka. Yani tereddüt olmuyor. Ama dünyanın her tarafında hükümetler her an gidecek gibi oluyor. Mesela bakan gidebiliyor; başkası oluyor, görevinden gidebiliyor. “..ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Her şeyden; siyasette de, politikada da, askeriyede de, sanatta, bilimde, estetikte, her şeyden bir güç veriyor Allah, özel. Çünkü böyle dünya hakimiyetinde her şeye ihtiyaç var. Paraya da ihtiyaç var, desteğe de ihtiyaç var, tanıtıma ihtiyaç var, sürate ihtiyaç var. Her şeye ihtiyaç var. O yüzden Allah ne diyor; “Ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.

“O da, bir yol tuttu” diyor Cenab-ı Allah, 85 ayette. “Sonunda Güneş’in battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: ‘Ey Zu'l-Karneyn,’” “ey iki cihetli, iki yönlü,” burada da çok acayip bir anlatım var tabii. Zülkarneyn, yecüc ve mecüc; hep iki. Zülkarneyn iki yönlü demektir. Mehdiyet de hep ikiler vardır. Mesela yecüc ve mecüc iki tane; Hz. Mehdi (a.s) ikisine karşı, inşaAllah. Mesela Hz. Mehdi (a.s) hem deccal, hem süfyana karşı. Hem deccalle mücadele ediyor, hem süfyanla mücadele ediyor. İki tane zıttı var. Hem cin, hem şeytan düşmanı var Hz. Mehdi (a.s)’ın, ayete göre. Dünyanın hem doğusuna, hem batısına hakim olduğu için Zülkarneyn deniliyor. Hem madde, hem ruh olabildiği için Zülkarneyn denebiliyor. Hem zahir hem batın ilmine sahip olduğu için Zülkarneyn. Bak, “(istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.” Hangisini tercih eder? Tabii ki güzelliği. Zorbalık, can yakma, acı verme veyahut herhangi bir şekilde azap onda yok. “Dedi ki: ‘Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız.’” Öldüreceğiz demiyor bak,“azaplandıracağız.” Ama zulme karşı. Hz. Mehdi (a.s) nasıl? Hz. Mehdi (a.s) da zulme karşı. Anti-zulümdür. “Sonra Rabbine döndürülür.” Yani “Allah belasını verir, biz bir şey yapmayız” diyor. “O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” “Ahirette cezasını bulsun” diyor Zülkarneyn, “ben cezalandırmam, ben öldürmem” diyor.

87. ayet. “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa,” iman edecek ve son derece samimi olacak, “onun için güzel bir karşılık vardır.” O güzel karşılığı Allah ayette açıklıyor bakın. “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır.” Bu ayetin açıklamasını nerede buluyoruz? Nur Suresi’nin 55. ayetinde buluyoruz. Ayeti ayetle açıklamak lazım; mesela 88. ayeti Nur Suresi’nin 55. ayetiyle tefsir edebiliyoruz. Çünkü orada Allah diyor ki; “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onu dünya hakimi yaparım” diyor. Burada da ne diyor ayette; “Onun için güzel bir karşılık vardır.” O güzel karşılığın ne olduğunu anlıyoruz oradan. ‘Dünya hakimiyeti ve cennet.’ Onun için Kuran’ı Kuran’la tefsir etmek çok önemli bir yöntemdir. Genelde hayati bir yöntemdir. Ve en doğru yöntem odur. “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz.” Mesela bu ayeti, “buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz” ayetini, hangi ayetlerle açıklarız? “Hz. İbrahim (a.s)’ın dini gibi kolaydır.” “Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler.” Başka bir ayet daha var. “Kolay olanda başarılı kılacağız.” Bu ayeti açıklarken 88’in yanına o ayetlerin konması lazım, ayetleri açıklanması için. Mesela “bakınız” diye şu şu şu ayetler diye bağlantı kurulması lazım. “Sonra yine bir yol tuttu.”

89. ayette. “Sonra yine bir daha yol daha tuttu.” 92. ayet. Onları daha sonra inceleyeceğiz, inşaAllah. “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı.” Önce güneşin battığı yer, sonra güneşin doğduğu yer. “O iki doğunun da iki batının da Rabbidir” ayeti var, değil mi? İşte bu diğer ayetlerle bu ayetlerin bağlantılı olarak açıklaması Kuran’ın içindeki sırrı çözer. Kuran kendi içinde sırları kilitlenmiş bir yapı gösteriyor. Yani bir sırrı diğer bir sır açıklar. Tek başına o ayet o sırrı açıklamaz. Dikkatlice incelendiğinde Kuran’ın diğer bölümündeki ayetle o sır çözülür. Bazen üçüncü, dördüncü ayet çözer sırrı. Ayetlerin hepsi bir araya getirildiğinde sırrı çözebilirsin. Gizli sır öyle ortaya çıkar. Mesela buradaki rakamların sırrı da o zaman ortaya çıkar. 85’te, “O da bir yol tuttu” diyor. Mesela burada 85 rakamı var. Sonra 89 rakamı var. “Sonra yine bir yol tuttu” diyor. “Sonra bir yol daha tuttu” diyor 92. ayette. Ayrı ayrı rakamlar. Mesela diyor ki; “İki seddin arasına kadar ulaştı.” Yine iki. “Onların (sedlerin) önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu.” Yani yabancı bir dil, başka bir söz. Şimdi Kürtçe isteniyor Güneydoğu’da, orada bir Sedd-i Zülkarneyn oluşuyor. Orada bir yecüc-mecüc hurucu var. PKK Güneydoğu’da bir yecüc-mecüc hurucudur. Oraya devletin yaptırdığı karakollar, savunma sistemleri Sedd-i Zülkarneyn’dir.

Hiçbir sözü anlamayan bir kavim oluşturmaya kalkmalarının nedeni de; PKK’nın istediği; Türkçe de bilemeyen, sadece Kürtçe bilen, başka dilleri bilmeyen insanlar oluşturup, onları da milletimizden koparıp, kültür düzeyini de sınırlı tutup, sadece komünist düşünceyi alabilecek şekilde yetiştirmeyi amaçlıyorlar. Çok yanlış. Ama tabii insan başka bir dil bilemeyebilir, bu bir suç değildir. Ama ayetin işaret ettiği başka anlam var. Onu da anlattım. “Dediler ki: ‘Ey Zu'l-Karneyn,” iki yönlü, “Ye'cuc ve Me'cuc,” iki kavim, “yeryüzünde bozgunculuk,” anarşi, “çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?"” Para verelim mi? “Dedi ki: ‘Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır.’” Mesela bu, 1987 ediyor ebcedi. “İki seddin arasına kadar ulaştı.” 2015 ediyor ebcedi. Şimdi bak, buradaki rakamlarla bunların bağlantısı var.

“Dedi ki: ‘Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır.’” 1987. “Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım. Bana demir kütleleri getirin.” Mesela Kuran’daki demirle ilgili diğer ayetler bunu açıklar. “İki dağın arası eşit düzeye gelince, ‘Körükleyin’ dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: ‘Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim.’” Hz. Süleyman (a.s)’da da bu bakırı görüyoruz. ‘Sel gibi’; Hz. Davud (a.s) kıssasında. Arada bir bağlantı olduğunu oradan anlıyoruz. Yani o ayetlerle bu ayetleri bir araya getirdiğimizde biri Hz. Süleyman (a.s)-Hz. Davud (a.s) kıssası, dünya hakimiyeti; biri, Zülkarneyn kıssasında. Her ikisinde de bakır hakimiyeti var. Her ikisinde de bakırdan bahsediliyor. “Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler.” 97. ayet. 

 


Kehf Suresi, 84-88, 91-95 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 3 Şubat 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Kehf Suresi 84, “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik...” Bak yeryüzü, bütün dünya demektir. Sapasağlam ne demektir biliyor musun? Tepmez, devrilmez, asla yıkılamayan bir iktidar demektir. Mükemmel bir iktidar, her yönden. “...ona...” bak “her şeyden bir sebep verdik.” Her şeyden ama. Yani bu, dünya çapında istihbarat gücü olarak, askeri güç olarak, sosyal güç olarak, her yönden mükemmelliği göstertiyor bu açıklamam. Ebcedi de, 84’üncü ayetin, hesap etsin kardeşlerimiz görürler, 2017’dir. Mehdi (a.s.)’nin iyice anlaşılacağı bir devir, inşaAllah, 2017.

85, “O da, bir yol tuttu. Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı....” Şimdi güneş, daha önce bunu anlatmıştık. Güneş’in battığı. 86’da bir olay var. Güneş, Mehdiyet’i açıklar. Mehdi (a.s.)’ye yönelik bir hareket var, onu anlıyoruz. “...ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu,....” yani kötü bir mekânda, kara çamurlu bir mekânda. Bir yerde güneş kayboluyor. Güneş oraya alınıyor, bunu görüyoruz. “...bir gözede..” bir hücre olmuş oluyor göze, küçük bir yer. “...batmakta buldu ve yanında bir kavim gördü. Dedik ki: “Ey Zu’l-Karneyn, istiyorsan onları ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.” Mehdiyet’in vasfı nedir? Güzelliktir, şefkattir, değil mi? Mehdi (a.s.) neyi tercih edecek? Şefkati, merhameti, sevgiyi tercih edecek.

87, “Dedi ki: “Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız...” Allah, zulmedenlerin hepsine bir azap yapıyor, görüyorsunuz. Hiç kimsenin yaptığı yanına kalmıyor. “...sonra, Rabbine döndürülür. O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” 87, 97, 2007, 2017, 2027, 2014. Vakti gelince kardeşlerimiz görecektir. “Kim iman eder...”

88’inci ayet, “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa...” Bak iman etmeyi yeterli bulmuyor Allah, salih amelde bulunacaksınız. Yani samimi olmak, alabildiğine samimi olmak. “...onun için güzel bir karşılık vardır.” Hem dünyada, hem ahirette. “...Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz.” İslam dini, aslında çok kolay bir din. Fakat insanlar, bunu zorlaştırıyorlar. İslam dininin gerçeği, son derece kolaydır. Ayette de belirtiyor.

Şeytandan Allah’a sığınırım. “Hz. İbrahim (a.s.)’in dini gibi kolaydır.” diyor. “Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler.” diyor. Ayet var. Ama yobaz düşünce, tutucu düşünce, yani kaba softa düşünce, dini içinden çıkılmaz bir sistem gibi insanlara göstertip, dini içeriden vurmaya çalışıyor. Buna müsade etmeyeceğiz, inşaAllah. “..Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz.” Demek ki Müslüman kardeşlerine de kolay olanı söylemesi lazım, kolaylaştırmak lazım. Yani insanlara bir şey söylerken onun canının yanmamasına özen göstermesi lazım.

Mesela bir iş yerinde birisini çalıştırıyorsa ona kolaylık sağlamak lazım. Mesela imtihana çalışıyorsa çocuk, ona kolaylık sağlamak lazım. Biri bir söz söyleyip açıklayamıyorsa ona kolaylık sağlamak lazım. Değil mi bazen insan bir şeyi ifade edemez, ona kolaylık sağlarsın. Her yerde insanların birbirine kolaylık sağlaması güzel ahlaktır. Zorlaştırmamak lazım. Hatta Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisi var biliyorsunuz. “Zorlaştırmayın kolaylaştırın”. Değil mi? Müjdelemeyi ister Peygamberimiz bu hadis-i şerifinde inşaAllah. “Müjdeleyin” der.

“İşte böyle diyor”, 91. ayette Cenab-ı Allah. “Onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz, büsbütün kuşatmıştık”. Özü kapsayan bilgi Mehdi'nin özelliğidir. Mesela Mehdi rivayetlerde Arapça pek bilmez diyor Peygamber Efendimiz (sav). Üstad diyor ki; “araştırma yapmaya vakti yoktur” diyor. Peki o zaman medrese eğitimi almamış. Bir mürşide bağlı değil. Çünkü “hiç kimsenin biatı üzerinde olmayacak” diyor rivayette. “Vakitte dardır” diyor. “Vakti ve hal de müsaade etmez” diyor Sait Nursi. Yani bizzat kendisi araştırma yapmaya. O zaman geriye ne kalıyor? Ledün ilmi. Hikmet. Ve vehbi ilim. Ve özü kapsayan bir bilgi. Özlü konuşuyor Mehdi. Yani Lafı uzatmıyor.

Yani vardır böyle hocalar çıkar. Bir konuyu mesela dört saatlik programda anlatır anlatır milletin beyni uyuşuyor. Dini konuları tenzih ederim. Fakat konu bir türlü ortaya çıkmıyor. Anlaşılmıyor. Karma karışık. Veya çıkıyor saatlerce şaklabanlık yapıyor. İnsanlar bir de bakıyor kalpleri kararmış. Haşa Allah'a sözler ediyor. Kur'an'a karşı sözler ediyor. İslamiyet'in saygınlığını gidermeye çalışıyor. İnsanlar onu dinlerken, dine, İslam'a, Kur'an'a ısınmak ve daha çok sevmek için dinlerken bir de bakıyor ki kalbi boşalmış adamın. Dine saygısı azalıyor. Allah'a karşı saygısını da ona çirkin bir cüret veriyor. Bak diyor ben alim hocayım bak Allah'a karşı nasıl bir çirkin cesaretim var diyor. Siz niye cesur değilsiniz siz de söyleyin bunları diyor. Yani bu kadar haşa dine, Kur'an'a, Allah'a, kitaba niye saygılısınız ki diyor.

Yani bu kadar niye özenlisiniz, niye hürmetkarsınız, niye böyle Allah'tan korkuyorsunuz diyor. Haşa. Bak diyor haşa ben nasıl pervasızım diyor. Nasıl münasebetsizim, nasıl şaklabanlık yaptığını söylüyor. Nasıl soytarılık yaptığını söylüyor ve çirkin kötü örnek oluyor. Dolayısıyla hiçbir bilgi çıkmıyor ortaya. Boş boş, ipsiz, sapsız böyle abuk subuk şeyler anlatıyor. Dini konuları tenzih ederim. Dolayısıyla özü kapsayan bilgi olmuyor. Yani insanlar oradan bir maneviyat alarak bir şevk alarak bir Allah'a karşı saygısı artarak Kur'an'a İslam'a karşı saygısı artarak ayrılmıyor. Bilakis vesveseler ve kuruntularla ayrılıyor. Bu işte kahpe bir oyundur. Masonluğun, iddia edilen Ergenekon örgütünün kahpe bir oyunudur. Bu oyuna kimse gelmesin. Yani Müslümanlar bu olayı da çok dikkatli olayı izlesinler. İnşaAllah.

92'de. “Sonra bir yol daha tuttu”. 92'de bir şeyler var demek ki. “İki seddin arasına kadar ulaştı. Onların önünde hemen hemen hiçbir söz kavramayan bir kavim buldu”. 93. 93'e bakanlar, tarihinde 93'ün tane bakanlar birçok konuyu göreceklerdir. İnşaAllah. “İki seddin arasına kadar ulaştı”, Ebcedi zaten 2015 veriyor. İnşaAllah. Bu da gösteriyor ki Türkiye'de, Güneydoğu'da dağlar sed oluşturur. Demek ki 2015'lerde PKK terörü, anarşi tamamen son bulacak inşaAllah. Kur'an buna da işaret ediyor. Mehdiyet'in zirve gölgesiyle. İnşaAllah. “Hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. Oradaki vatandaşlarımızın büyük bölümü Türkçe bilmiyorlar. Kur'an aynı zamanda buna da işaret ediyor. İnşaAllah.

“Dediler ki; “ey Zülkarneyn gerçekten Yecüc ve Mecüc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar. Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmek için sana bir vergi verelim mi?” Yani anarşi ve terörün en azgın olduğu dönemde Mehdi zuhur edecektir. İnşaAllah. Ve Yecüc ve Mecüc'ün, dünyadaki terörün kaynağını kurutacaktır. “Bir sed inşa etmen için” Sedd-i Zülkarneyn için. Mehdi ilmi bir sed meydana getirecektir. Darwinist, materyalist felsefeyi yıkarak kitaplarıyla, bilgileriyle internetteki izahlarıyla, radyolardan, televizyonlardan, her yerden insanları aydınlatıp bir manevi sed meydana getirecektir. Sedd-i Zülkarneyn meydana getirecektir. İlmi sed önemlidir.

Yani toprak seddi herkes yıkar. Demirden seddin üstünden uçaktan geçer çıkarlar. Yani Yecüc-Meccüc'ün çıkamadığı sed ayrı o. O konu ayrı. Ama şu an günümüzde değil mi? İnsanlar aşamadığı bir sed yok. Ama fikir seddini açamıyorlar. İlmi seddi aşamıyorlar. Darwinistler hadi bakalım açsınlar aşabiliyorlarsa. Diyoruz ki proteinler tesadüf meydana giremez. Zınk diye orada kaldılar zaten ondan sonra. Bakın tek vuruşta bittiler. Bir tane. Yani biz seri yüzlerce vuruş yapabilirdik. Ki zaten fosillerle de vurduk ayrı mesele. Ama ona bile gerek kalmadı. İlk vuruşta düştüler. İkinci yumruğumuz havada kaldı. İlmi yumruk vuramadık daha ikinci. Demek ki, ilmi sed önemli. Kur'ani sed önemli. Kur'an'da sedd-i Zülkarneyn'dir. İnşaAllah.

“Sana vergi verelim mi?”, para verelim mi diyor. Mehdi para almaz. Mehdi Allah rızası için hizmet eder. MaşaAllah. Zülkarneyn. Yani iki cihetli. Hem madde dünyasına girebilen hem mana dünyasına girebilen hem istediğinde madde olabilen istediğinde de ruh olabilen Mehdi'ye işaret ediliyor. İnşaAllah. Yani ruh olması şudur. İstediğinde bir ruhaniyet kesmedebiliyor demek. Cenab-ı Allah'ın izniyle. Bu Bediüzzaman'da da vardı. İnşaAllah. Yani Hz. Mesih'in de bir özelliğidir. Velilerde, peygamberlerde oluşan bir özelliktir. Mesela peygamberimizin Miraç Mucizesinde peygamberimiz ruhaniyet kesmetmiştir. Yani ruhani bir varlık olmuştur. Ondan sonra bu olay oluşmuştur. İnşaAllah.

“Dedi ki; “Rabbimin beni kendisiyle sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı daha hayırlıdır”. Yani Allah'ın bana verdiği imkanlar daha hayırlıdır. Ben böyle maddi yönden yanaşmam diyor. 1987 tarihini veriyor. MaşaAllah. Mehdi'nin faaliyet yılları inşaAllah. Baksınlar anlarlar. “Madem öyle insani güçle yardım edin”. Siz beni diyor sosyal yönden destekleyin. Sevin. Saygı duyun. Bana bağlanın. İtaat edin. Ben bu konuyu hallederim diyor. Paraya ihtiyacım yok diyor. İnşaAllah. “Sizinle onun arasında sapasağlam bir engel kılayım.” İşte Mehdi'nin yapacağı da Darwinist ve materyalist felsefeye karşı ilmi bir sed oluşturacaktır. Ve Yecüc-Mecüc bunu aşamayacak bu seddi artık. Yıkamayacaklardır. Ve kıyamete kadar da yıkılmayacaktır inşaAllah.

 


Kehf Suresi, 84, 93, 95 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 26 Mart 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Kehf suresine devam edelim dediğim ama. Şöyle yapalım. Birkaç tane delil vereyim. Sonra bu konuyu bitirelim. Çünkü çok uzun bir konu. MaşaAllah. “İki seddin arasına kadar ulaştı”. Burada yine bir daha geçiyor. 93. Ayet, Kehf suresinde. Orada biliyorsun iki denizin birleştiği yer. Burada iki Seddin arasına. Burada da 2015 tarihini veriyor. Ebcedi. MaşaAllah. Tek tarih. Mesela, “dedi ki; “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı”. Dünya hakimi kıldığı, “Güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır”. Yani manevi hakimiyet daha hayırlıdır. 1987 tarihini veriyor

84. Ayette. “Gerçekten biz ona Yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik”. 2017 tarihini veriyor. MaşaAllah. Bak “gerçekten biz ona, Yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik”. 2017. MaşaAllah.

 


Kehf Suresi, 84-97 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 13 Ekim 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Evet, inşaAllah. Kehf Suresi’nde Zu'lkarneyn (a.s.) kıssasını okuyayım. İnşaAllah. 84. ayet. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” bu ifade dünya hakimiyetini anlatan diğer ayetleri anlamamız için Kuran’ı Kuran’la tefsirde delildir. Mesela diyor ki Allah, “Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” diğer ayetlere de bakıyoruz Allah yeryüzünde bir iktidar vereceğinden bahsediyor. Müslümanlar’a yeryüzünde bir iktidar vereceğinden bahsediyor. Kuran ayeti, çok fazla ayet var. O zaman bu ayetten, dünya hakimiyetini anlatan bu ayetten, diğer ayetleri de çözmüş oluyoruz. Yani zaten açık anlamı da fakat bu pekiştirmiş oluyor. Dünya hakimiyetinin açık olduğu anlaşılıyor, “ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Demek ki Müslümanlar her türlü genel kültür ve bilgiye sahip olması gerekiyor. Dünya siyasetini bilecek, politikayı bilecek, bilimi bilecek, sanatı bilecek, estetiği bilecek, her şeyi bilecek. Bak “ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” “İmkan verdik.” diyor. Dar oldu mu ufku, cahil oldu mu yenilme kaçınılmaz oluyor Osmanlı’da öyle oldu mesela. Cahil bir kitle oluştu hem cahiliyet hem iman zafiyeti hem de Darwinizm’e karşı tavır koyamamaları, koskoca Osmanlı’yı yıktı. Allah’ın dilemesiyle.

85. ayette. “O da, bir yol tuttu.” diyor Cenab-ı Allah. Bunların tabii anlamını sonra daha genişleteceğiz inşaAllah, Allah nasip ederse. 86. ayette. “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı” Kuran şifreli olarak Ahir zamanda olacak birçok olayı bize bildirir. Birçok geçmişte olan olayı da bildirir. “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı” İslam güneşi nerede battı? İstanbul’da battı. Değil mi? İslamiyet son artık burada yani Müslümanların birliği ve beraberliği oldu ve sonra bitti. Halifelik kaldırıldı. Zaten halifeler görevini yapmıyorlardı yani son dönem, o anlamda İslam Birliği’ni halifeler derken Abdulmecid Efendi zamanı, Vahdettin zamanında, onların yapabileceği bir şey kalmamıştı zaten, genel olarak çünkü ümmette bir çöküntü vardı Allah’ın takdiri o, yani ona geldi olay. Sonunda güneş İstanbul’da battı. Burada İstanbul’a bir işaret var.

“Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı”’daki bir anlam bu. İkinci, ayetin devamında “ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu,” Güneş genellikle Mehdi (a.s.) için kullanılan bir ifadedir yani hadislerde de vardır, İslam güneşi olarak belirtilir. “ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu,” yani 86. da Mehdiyet’e bir saldırı olacağına dair bir işaret gibi görünüyor Kuran’da. Bak “ve onu kara çamurlu” yani güzel olmayan, iyi olmayan bir yerde battığını, gizlendiğini gördü. Yani güneşin orada yok olduğunu gördü, anlamına geliyor. “yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn,” Zu'l-Karneyn, dünyanın hem doğusuna hem batısına hakim olma anlamına gelir. Yani Zu'l-Karneyn iki cehdledir yani doğu ve batı, doğuya ve batıya hakim anlamına geliyor Zu’l-Karneyn. “(istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin." “Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız,” yani suç işlerse adam tabii ki suçunun cezasını alır ama zulüm ederse, zulmederse cezası vardır. Mesela adam birini yaralıyorsa tabii hapsedilir, bir şey yapılır yani cezası verilir “sonra Rabbine döndürülür,” asıl ahirete gider “O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” Yani eğer zulmettiyse Müslümanlara, Allah da ona acı verir. Mesela cinayet işlediyse değil mi, sonsuza kadar cehennemde kalıyor eğer tövbe etmezse.

Fakat 82. ayette diyor ki Cenab-ı Allah, “kim iman eder ve salih amellerde bulunursa”, bir kere iman edecek ve samimi eylemlerde bulunursa, yani her hareket samimi olacak. Konuşması, üslubu, ibadetleri, tavrı, hayatı her şey samimi olacak. “Onun için güzel bir karşılık vardır”. Bak çok net buradaki ifade. Hem dünya hem ahiret için net ifade. “Güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”. Bakın dinde temel olan bir konu. Ya Mehdiyet'in temel konularından birine Kur'an dikkat çekmiş oluyor. Bak “ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”. Yani dinde tahfif esastır. Dini zorlaştırmak münafıkların silahıdır. Münafıklar dini içinden çıkılmayacak hale getirirler. Böylece kendi içinde boğmaya çalışırlar dini. Yani dini koruyoruz gibi bir göstererek. Değil mi? Mesela bir insan ne bileyim bir kediyi seviyorum diye hayvanın ağzını burnunu kapatıp boğabilir isterse. Sevme görüntüsünde. Değil mi? Ya mesela bir kuşu çok seviyorum diye hayvanı öldürebilir. Sevme görüntüsü adı altında.

Münafıklar da dini sevme görüntüsü adı altında. Münafıklar da dini sevme görüntüsü vererek dini kendi içinde boğarlar. Yani boğmak isterler. Çok fazla yeni hükümler çıkararak Kur'an'ın hükümlerini yorumlarla genişleterek. Münafıklar yoruma çok yatkındırlar. Mesela herhangi bir ayet mesela, “kim zulmederse biz onu azaplandıracağız” diyor değil mi Cenab-ı Allah burada ayette? O zaman der ki adam zulüm nedir? Sen mesela diyor bugün doğru konuşmadın. Yalan söyledin. Ben seni azaplandıracağım diyor. Ne yapacağım diyor. “Döveceğim seni diyor. Allah diyor” diyor. Bak “kim zulmederse biz onu azaplandıracağız” diyor. Buradaki ayette diyor. Yalan söylemek zulüm olduğuna göre ben de seni şimdi azaplandıracağım diyor. Adam mesela ağır şekilde yaralıyor. Mesela bu bir münafık yorumudur. Yani münafıklar bu mantığı geliştirirler. Hani kardeşlerimiz sormuş nasıl yapıyorlar bunu? Bu tarzda yaparlar. Yani hiç ummadığın şekilde Kur'an'dan kendine göre bir mana çıkartır ve Kur'an'ı böyle genişleterek hayatı boğacak hale getirir. Adam da Kur'an'dan konuştuğunu söylediği için insanlarda Allah'a inanan safi kalpli insanlar da onlara karşı bir şey diyemiyorlar. Ve onun çizgisine doğru giderler. Yani yobazlığın yaptığı da budur. Yani yobazlar zaten münafıklara hizmet ederler. Mesela sonunda da yıkar İslam'ı. Yani yaşanamayacak hale getirir ve yıkar.

Bak “ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz”. Cenab-ı Allah ne diyor? Şeytandan Allah'a sığınırım. “Hz. İbrahim'in dediği gibi kolaydır.” İslam dini. “Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler”. Onun için Mehdi'nin işinde ağırlıklı tahfif var. Yani dini en kolay şekilde insanlara göstertmek. Hadislerde bunu görüyoruz. O yüzden adamlar, münafıklar ve yobazlar Mehdi'ye karşı çıkacaklar. Diyecekler, “bu adam bizim dinimizi öldürdü” diyorlar. Yani dini kolaylaştırmasından dolayı dini öldürdüğünü söylüyorlar Mehdi'nin. Biz diyorlar bu nereden çıkarttın bunları diyor adam. Değil mi? Bu dinin bir hükmü diyor. Bak ben sana açıkça söyleyeyim ayette var diyor. Bunlara çok örnek verebilirim. Mesela “ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz”. Demek ki Mehdiyet'in bir yönü bu.

Sonra 89. Ayette, “sonra bir yol tuttu”. 89'un bir dönem. 1989'a bakıyor aynı zamanda. Bir kilit dönem olduğu anlaşılıyor. “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı”. Bu da bir şifre olduğu belli. Çünkü güneşin doğması batması zaten doğar batar güneş. Güneşin battığı yer diye bir şey zaten yoktur. Doğduğu yer diye de bir şey zaten yoktur. Yani burada Kur'an'ın alenen bir şifre verdiği, bir şeyler anlattığı, bir kapalı sır anlattığı çok sarih belli. “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı. Onu güneşi kendilerinin için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. 90'da İslam'da bir gelişme başladı. 1990'larda yani ciddi bir gelişme başladı. Bir anlamda ona bakıyor olarak görüyorum. Allahualem.

“Onu güneşi kendilerinin için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. Şimdi iki anlamı var ama bir anlamı da Ahir zamanda insanlar bu yıllarda çok yoğunlaştı. Mesela plajların yoğunlaşması bu yüzyıla mahsus bir özelliktir. Daha önce böyle bir şey yoktu biliyorsunuz. Bütün dünyada bir plaj salgını yayıldı. Bak ne diyor? “Güneşi kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. Yani belirli bir yüzyıla da bakmış oluyor. Yani güneşle çok muhatap olan insanların yoğunlaştığı bir devir, inşaAllah. “İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu büsbütün kuşatmıştık”. Biz, büsbütün kuşatmıştık. Mehdi'de özü kapsayan bilgi var. Yani özü kapsayan bilgi de öyledir. Detaya girmeme vardır. Çünkü öz ayrıdır. Genişletme ayrıdır. Mehdi demek ki her şeyin özünü hedefleyecek. Özüne dönecek. Yani kelimenin özünü seçecek. Konuların özünü seçecek. Özlü ve hikmetin üzerinde duran bir tavrı olacak inşaAllah. Çünkü Zülkarneyn doğrudan Mehdiyet’e baktığı için hadislere göre doğrudan dünya hakimiyeti ve Mehdiyet’e bakan bir konu. Başka türlü zaten yorumlamamız mevzubahis olmaz. İnşaAllah. Yani ağırlıklı o yönde. Tabi birçok anlamda bakarız fakat ağırlıklı o yönde.

“Dediler ki; “ey Zülkarneyn. Gerçekten Yecüc ve Mecüc”. Bak Zülkarneyn iki cihetli. Yecüc ve Mecüc. İki cihetli. Bak iki tane. Bir Yecüc var bir Mecüc var. Zülkarneyn iki yönlü. Yecüc ve Mecüc, yani anarşist ve teröristler, “yeryüzünde bütün dünyada bozgunculuk çıkarıyorlar”. Şu an dünyada teröristler devlet terörü ve şahsi terörler dünyayı inletiyorlar. Yani Deccaliyetin ana özelliği. Yecüc, Mecüc Deccal’ın insan olarak kullandığı elemanların adıdır. Yani insanlara saldığı, kan döktürdüğü, can yaktığı elemanlardır. Yani Deccal bunların lideridir. Yecüc-Mecüc de elemanlarıdır. Yani kan dökücü elemanlar.

“Ey Zülkarneyn gerçekten Yecüc-Mecüc yeryüzünde”, dünya çapında “bozgunculuk”, terör çıkarıyorlar, anarşi çıkarıyorlar. “Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?” Sana diyorlar para verelim, vergi verelim, bize bir sed, yani bizi kurtulalım onlardan diyorlar. Terörden bizi kurtar, anarşiden bizi kurtar diyorlar. “Dedi ki; “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır”. Parayı kabul etmiyor. Maddi bir yönle işim yok diyor. Mehdi de Allah rızası için gayret edecektir. “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı”. Diğer ayetlerde bunu görüyoruz. Allah diyor ki Nur suresinin 55. ayetinde ve diğer ayetlerde dünya hakimiyetinde sağlam bir iktidar, dini yerleşik kılmak, dini sağlamlaştırmak hep bu ifadeler geçiyor. Ayetin ayetiyle, ayet tefsirinden anlıyoruz ki Rabbim beni, bak kendisini sağlam bir iktidarla, aynı ayetler, başka ayetlerde de geçiyor, dünya hakimiyeti ayetlerinde de geçiyor.

“Sağlam bir iktidarla yerleşik kıldı”. Yine aynı şekilde “güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır”. Bak bir hayırlısı var, daha hayırlısı var. Demek ki Müslüman daima daha iyisini ve daha hayırlısını, Allah'ın rızasına en uygun olanı arayacak, daha hayırlıdır. “Madem öyle bana insani güçle yardım edin de”, Mehdi'nin de neye ihtiyacı vardır? Müslümanların onu genel olarak desteklemesine ihtiyacı vardır, değil mi? Bunu Allah sağlayacaktır. “Madem öyle bana insani güçle yardım edin de sizinle on arasında sapasağlam bir engel kılayım”. Ben diyor anarşi ve terörü durdururum diyor Zülkarneyn ama benim paraya değil insana ihtiyacım var yani beni destekleyen emrimi tutan, sözümü dinleyen, çok fazla insana ihtiyacım var. Bu anlam çıkıyor. Yani eğer onları yönetebilirsem ben paraya ihtiyacım yok. Sadece itaatli, saygılı insana ihtiyacım var anlamı çıkıyor.

“Bana demir kütleleri getirin”. Mehdi ne yapacak? Bütün tankları, topları, metalleri eritecek. Büyük miktarda demir erimesi mevzubahis olacak. Çünkü savaş duracağı için her ülkenin tank, top, işte bilmem böyle yani silahları metal olarak yani demir olarak milyonlarca tondur. Çok fazla demir var. Bunları eriteceğini anlıyoruz. Ona işaret var inşaAllah. Bak “bana demir kütleleri getirin. İki dağın arası eşit düzeye gelince körükleyin dedi”. Yani dağlar gibi olacağı anlaşılıyor. Toplanacak silahların. “Körükleyin” dedi. “Onu ateş haline getirinceye kadar”. Yani eritilecek ve kullanılacak bunu anlıyoruz.

“Dedi ki; “bana getirin üzerine eritilmiş kıtran dökeyim” diyor. Bakır diyor ama kıtran diye geçiyor. Dökeyim. Katran. Normal katran dökeyim diyor. Bu da demirin okside olmasını engelleyen madde. Ama tabi bu tek o anlama gelmiyor. Burada yani demir ve katranın kullanıldığı bir silah türü, belki bir ihtimal cinlere karşı, bazı o tarz olaylara karşı bir savunmada kullanılacak bir şeylerden bahsediyor olabilir. Yani geniş çapta demir ve üstüne katran dökülmesine elde edilen bir şey. Bunu daha sonra daha genişletiriz bu konuyu inşaAllah.

“Böylelikle ne onu aşabildiler ne onu denmeye güç yetirebildiler”. Çok sağlam bir sed yapılması küfre karşı, anarşi ve teröre karşı çok esaslı bir sed yapılmasının önemine Kur'an dikkat çekmiş oluyor. Çünkü zayıf engeller de netice alınmıyor. Mesela PKK'ya karşı mücadele veriliyor ama engel olunamıyor. Neden? Bakın “hem onu aşabiliyorlar hem de delmeğe de güçleri yetiyor” şu an. Güçlü bir hat meydana getirilemiyor. Bir anlamı da yapılacak mesela karakolların, yahut o müstahkem mevkilerin demirden olması. İnşaAllah. Mesela o majino hattı vardı ünlü Fransızların majino hattı. Çok fazla çelik ve demir kullanılmıştı savunma hattı. Demirden yapılacak savunma hatlarının önemine de Kur'an dikkat çekmiş oluyor. O yönüyle de dikkat çekici. Ama bu tabii bir ilk bakılan yönü. Yani daha ikinci, üçüncü aşamaları olarak incelenebilir. İnceleriz istersek. Ama bugün değil. Daha ileride inşaAllah.

 


Kehf Suresi, 84. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 3 Mart 2013 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Kehf Suresi. 84-“Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam” çürük değil, “yıkılmaz bir iktidar verdik ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” 2017 ebcedi. “Her şeyden” siyasette, saltanatta, iktidarda, hukukta, tıpta her şeyde. 

 


Kehf Suresi, 84, 90, 93 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar’ın 24 Kasım 2013 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar. 

 

ADNAN OKTAR: Kehf Suresi’nde yine Mehdiyet’e işaretleri anlatıyorum. Kehf Suresi 84, şeytandan Allah’a sığınırım. “Gerçekten biz O’na yeryüzünde” dünyada “sapasağlam bir iktidar verdik.” Yani iktidarlar var ama sağlam değil. Dünyadaki bütün iktidarların hiç biri sağlam değil. Sapasağlam olan iktidar Hz. Mehdi (a.s) devrinde olacaktır. “O’na her şeyden bir yol (sebep) verdik” her şeyden. Her türlü imkanı verdik. Her türlü teknolojik imkanı. Her türlü kolaylık. Mesela 90. ayette “sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.” Bir kavim üzerine bir güneş doğuyor 90. ayette. İnşaAllah, A9’a da işaret ediyordur. Yani insanlara ilim, irfan sunduğu için, güzellik sunduğu için ve tabi birçok manası var. Mehdiyet’e hizmet eden bir kanal olduğu için, oryada bir işaret var. 93’de-ki, ebcedi de 2013 veriyor yaklaşık.

“İki seddin arasına kadar ulaştı” diyor. Mesela Marmaray, deniz altında denize karşı iki tane settir. Suya karşı yapılan, suyun akmasını engelleyen bende sed denir. Suyu engelliyor. Bir gidiş dönüş yolu var, iki tane sed yapılmış durumda. Ne diyor? “İki seddin arasına kadar ulaştı”. Yani onun seddin giriş kapısına kadar ulaştı. Ona da işaret var yani. İki sed var denizden koruyan, insanların inip bindiği iki seddin arası olmuş oluyor. Çünkü biri gidiş biri geliş yeri oluyor. Ana kapı. Ana kapıya ulaştı anlamına da gelir. Yani onu da işaret ediyor. “Dediler ki: “Ey Zülkarneyn gerçekten Ye’cuc ve Me’cuc,  yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar.” Yani anarşi var o devirde. Dünyanın her tarafında kan akıtıyorlar, terör estiriyorlar. Dünyadaki bütün terör yapan kan akıtan herkese işaret edilmiş oluyor. 

 


Kehf Suresi, 84, 86-87, 90-91, 93, 95, 97-98, 101-102, 104, 106-107 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 16 Ocak 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: 90. ayette diyor ki Cenab-ı Allah, “sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı. Onu, güneşi kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. Ahir zamanda plajlara dikkat çekiyor. Güneşin altında bütün insanlar, değil mi? Aşağı yukarı çıplak sayılacak şekilde oluyorlar. Ahir zamanın bir özelliği. “İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz bütün kuşatmıştık”. Demek ki Zülkarneyn'den kasıt aynı zamanda Mehdi'dir. Mehdi'yi işaret ediyor. Özü kapsayan bilgi demek ki hikmet, hikmetli konuşacak Mehdi. Ledün ilmine sahip olacak. Gizli bir ilmin de sahibi olacak. Ona işaret ediyor.

“İki seddin arasına kadar ulaştı”. İki seddin, Avrupa'yla Asya'nın arasındaki iki sed nedir? Denizdir. Boğaz'dır yine. Aynı zamanda ona işaret ediyor. 2015 tarihi. Ebced tarihi. Aynı zamanda Güneydoğu'daki olaya da bakıyor bir yönüyle. Çünkü iki sedde dağlık bölge biliyorsunuz Güneydoğu'na. “Hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu.” Anlatsan da anlamayan değil mi? PKK'lılar var. Laf söz anlamayan. “Dediler ki; “ey Zülkarneyn gerçekten Yecüc ve Mecüc”, yani anarşist teröristler, ahir zamanın anarşistleri. “Yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar”, anarşi çıkarıyorlar diyor. “Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmek için sana vergi verelim mi?” Mehdi de Sedd-i Zülkarneyn'dir Ahir zamanda. Deccaliyete karşı, anarşizme, terörizme karşı bir sed oluşturacak, manevi bir sed.

95. ayette, “dedi ki; “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır”. Bak, “dedi ki; “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla”, sağlam bir iktidar, Mehdi'nin zamanı tam, kamil, oturmuş, olgun bir yapı olacaktır. “Yerleşik kıldığı güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır”. Bunun ebcedi 1987 veriyor. Şimdi bütün bu ayetler hakimiyetten bahseden ayetlerin Kehf suresinde sıradan sürekli Ahir zamanı vermesi bir mucizedir. Sürekli Mehdi devrini veriyor.

“Böylelikle ne onu aşabildiler ne onu delmeye güç getirebildiler”. Demek ki Darwinizm, materyalizm öyle bir yıkılacak ki onu asla aşamayacaklar. Asla bir daha doğrulamayacaklar. Öyle bir ezilme olacak. Buna da işaret ediyor ayet. Bakın mesela 84. ayet. “Gerçekten biz ona” yani Mehdi'ye işari anlamında “yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik”. Ebcedi net 2017 tarihini veriyor. MaşaAllah. “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı”. Güneş nerede battı? İslam aleminin güneşi. Osmanlı İmparatorluğu nerede yıkıldı? İstanbul'da. Güneş nereden battıysa oradan doğacak. İnşaAllah. Hep güneş battığı yerden doğar. İnşaAllah.

OKTAR BABUNA: Hz. Mehdi içinde güneş diyorlar.

ADNAN OKTAR: Güneştir aynı zamanda. Lakabıdır Mehdi'nin. İnşaAllah. Fakat 86'da bir olay var. Bakın, “onu kara çamurlu bir göze de batmakta buldu”. Kara çamurlu bir şey var orada bir kara çamurlu bir yerde o güneş batıyor. Yani o kara çamurun içine onu götürüyorlar. Bu Mehdi'ye işaret ediyor. İnşaAllah. “Dedi ki; “kim zulmederse biz onu azaplandıracağız. Sonra Rabbine döndürür. O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır”. Demek ki bir zulüm var o 86 ve 87'de. Bakın “dedi ki; “kim zulmederse biz onu azaplandıracağız”. Zaten Ebcedi de 1987'yi veriyor. MaşaAllah. Tabii. Çok acayip. “Rabbimin vaadi geldiği” zaman mesela 98, Ahir zaman. Hem kıyamet bu hem de Mehdi'ye de işaret var.

“O bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır”. Yani o sedleri, o engelleri dümdüz eder. Şu an Darwinizm yerle bir olup dümdüz oldu mu? Oldu. Allah'ın vaadi geldi mi Mehdi? Geldi. Ve sedler de dümdüz oldu.? Oldu. Ve sedlerde dümdüz oldu. Ona inşaat ediyor aynı zamanda. “Ki onlar beni zikretme konusunda gözleri bir perde içindeydi. Kur'an'ı dinlemeye katlanamazlardı”. Şu an öyle değil mi? Gençler var. Kur'an'dan, dinle imandan bahsedince aman bana müsaade ediyor. Deliler gibi kaçıyorlar. Çok yaygın bu. Birçok yerde karşılaşıyoruz. “İnkar edenler beni bırakıp kullarımı veliler edindirdiklerini mi sandılar?” Patronunu veli ediniyor. Yani adeta ona tapıyor. Veyahut iş yerini onu kendine ilah hane ediyor. Karısına tapıyor. Karısı için yaşıyor ya da. İşi için yaşıyor. Yani belirli hedefler oluyor. Sadece ilahiyatı oluyor. Onu din haline getiriyor. Kur'an buna inşa ediyor.

“Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken”, sonunda da boşa gidiyor. Ölüyor. Her şeyi bırakıyor burada. “Kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar”, diyor. Çok güzel iş yaptıklarını sanıyorlar. Boşa diyor Allah yaptıkları işler diyor. “İşte inkar etmeleri ve ayetlerimi ve elçilerimi alay konusu edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir”. Bak ayetlerimi Kur'an ayetlerinden alay var şu an Ahir zamanda, Kur’an’la alay ediyor insanlar ve hatta mesela İnşaAllah, MaşaAllah onu bile alay konusu edinebiliyorlar. Akılsız yani zannediyor ki inşaAllah, maşaAllah deyince yani sanki olmaz ama hani inşaAllah bakalım. Hani haşa işimiz Allah'a kaldı diyorlar ya. Haşa. E tabii ki her işin Allah'a kaldı senin. Nefes alamazsın yani. Yerinde duramazsın. Tabii ki her işin Allah'a kalmış durumda.

“Ayetlerimi ve elçilerimi alay konusu edilmelerinden”, mesela Mehdi de alay konusu edinilecektir. Bütün peygamberler gibi, bütün elçiler gibi ve bütün veliler gibi alay konusu edinecektir. “Edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir. İman edip salih ammelerde bulunanlar”, bunlar da Mehdi ve cemaati ve Müslümanlara işaret ediyor. “Firdevs cennetleri onlar için bir konaklanma yeridir.”