Sayın Adnan Oktar'ın 30 Nisan 2011 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Kehf Suresi 65. ayet, şeytandan Allah’a sığınırım; “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” Bakın Allah, rahmet verdiğini başta söylüyor. Önce Allah’ın rahmeti, sonra bir ilim. O ilmin ne olduğunun söylemiyor Allah, bir ilim. “Bir kulu buldular.” Ebcedi; 2010. “Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" Müslüman nedir? Müslüman daima doğru yoldadır, onun da istediği o, rüşd; doğru yol. “Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin. (Böyleyken) “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" Bende de kardeşlerimiz bana sık sık soru soruyorlar. “Hocam onu niye böyle yapıyorsun?” diyorlar. Ben de onlara diyorum ki bakın; “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"
“(Musa:) "İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi. Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar. Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir gemiye binince” hep gemili yerler, Hz. Mehdi (a.s) olduğu yerler gemili, Hz. Musa (a.s)’ın, Hz. Hızır (a.s) ile karşılaştığı yerler gemili. İkisi. Gemiyi tahrif ediyor Hz. Hızır (a.s). “Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun” yemin ediyor, “sen şaşırtıcı bir iş yaptın. Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?" Ben de diyorum ki; "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle herkes güç yetiremez" diyorum inşaAllah. Onun için benim çevremde de az insan vardır, kardeşlerimiz çok az. Çok başarılıyız ama az insan var çevremizde, 300 kişi falandır. Her zaman böyledir, aşağı yukarı 300’ün çevresinde kalır ne fazlalaşır, ne azalır inşaAllah.
“(Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama” unuttuğunu bahane olarak onu söylüyor. “Bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi. Böylece ikisi” üçüncü bir kişi yok, sadece ikisi. Ledün ilminde sır vardır, sır; teke tek söylenir, kalabalıkta söylenmez. Adam da bana alenen sır söyle diyor, “televizyondan bana sır söyle” diyor. Söylemem, ledüni bir sır olduğuna göre, eğer layıksa teke tek söylerim, bire birken söylerim. Adam odun, bir şeyin hikmetini çıkaramıyor, “Hocam şunu niye şöyle söyledin?” diyor. Anlayamıyorsan, ben sana ne diyeyim.
“Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü. Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın." Hz. Hızır (a.s) izinlidir, Hz. Mehdi (a.s) kan akıtmaz. Ama Hz. Hızır (a.s) kan akıtır. Hz. Mehdi (a.s) kan durdurur, Hz. Hızır (a.s) kan akıtır, bina yıkar, devlet yıkar, Hz. Hızır (a.s)’ın özelliğidir. Melekler de öyle, Hz. Mehdi (a.s) kan akıtmaz ama Hz. Mehdi (a.s)’ın emrindeki, Hz. Mehdi (a.s)’a yardımcı olan melekler, ki yaklaşık 70 bin melektir, bunlar kan akıtırlar, kan revan içinde bırakırlar dünyayı.
Hz. Mehdi (a.s) muhaliflerini vururlar; özellikleridir. Hz. Mehdi (a.s) şahsı ve talebeleri kan akıtmaz, kanı durdurmak için müdahale ederler. Ama meleklerin konumu öyle değil. Peygamberimiz (s.a.v); “Meleklerin, Hz. Mehdi (a.s) muhaliflerinin boynunu vuracağını” hadislerde söylüyor. Feci şekilde öldürürler. Eğer dünyaya dikkatlice bakarsanız, bilmediğiniz olayların devam ettiğini görürsünüz. Allah öldürür. Melekleri ile öldürür. Allah bina yıkar melekleriyle. Hızır'ın özelliğidir aynı zamanda. Hızır da hem bina yıkar, insan da öldürür. Özelliğidir.
Ama Mehdi de uyuyan kişiyi dahi uyandırmaz. Son derece şefkatli ve merhametlidir. Antikandır. Zaten adı üstünde Mehdi Üldem. Kan durduran Mehdi. İnşaAllah.
ALTUĞ BERKER: Hadis-i şerif okuyabilir miyim? Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuş. “Allah onu, Hazreti Mehdi (as)'ı 3000 melekle destekleyecektir. O melekler Hazreti Mehdi'ye muhalefet dediğinin yüzüne ve arkasına vuracaktır. O melekler Hazreti Mehdi'ye muhalefet dediğinin yüzüne ve arkasına vuracaktır”. Tekrarlıyor inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Yani Mehdi'ye muhalefet denen derken onun anlattığı dini İslam'a karşı mücadele edenlere, Kur'an'a karşı mücadele edenlere Allah meleklerle böyle karşılık vereceğim diyor. Yani bunu dikkatlice bakanlar göreceklerdir. Ama Mehdi bak diyor “şiddetle karşıdır kana”. Allah onu öyle yaratmıştır. Bütün devletlerin yıkılışında Hızır görev alır. Hızır Aleyhisselam. Zaten bak ayetin akışında 59. ayette başlıyor Kehf suresinde. Şimdi kapatabiliriz.
“İşte ülkeler” diyor bak. Şeytandan Allah'a sığınırım, “ve onların halkları zulmettikleri zaman”. Bak gerekçe ne? Zulmetmek. Yani Kur'an'a uymamak, İslam'a uymamak, Mehdiyet’e uymamak, İsa Mesih'e uymamak, İsa Mesih'i sevmemek. “Zulmettikleri zaman onları yıkıma uğrattık”, devletleri yıkacağım diyor Allah, kimle? Hızır'la. “Ve yıkımları için bir buluşma zamanı tespit ettik”, yani Hızır'la olan buluşma Hızır'la buluşmanın arkasından o devlet yıkılır. Bana örnek ver derseniz örnek vermeyeyim. Vermem. Ama bu olaylar oluyor. Yani şu an dünyada oluyor bu. Ve devlet kuruluşunda görev alır. Devlet kuruluşunda. Atatürk'e yardım etmiştir. Fatih Sultan Mehmet'e yardım etmiştir. Fatih İstanbul'u fethettiğinde surların üstünde oturuyordu Hızır Aleyhisselam. Etrafı seyrediyor.
ALTUĞ BERKER: Mısır'daki görüntüyü göstereyim.
ADNAN OKTAR: Evet. Bakalım. Amerikalılar da pek bir anlam veremediler buna. Hıristiyanlar da, Museviler de bir anlam veremediler. Bakın atın üstünde bir şahıs fulü olarak o birdenbire netleşiyor, net insan haline gelir. Hızır Aleyhisselam'ın özelliğidir o. İncil'de de geçiyor, “fulü görünümlü atlı” diyor. Fulü görünümlü atlı. Hızır Aleyhisselam. Bak Cenab-ı Allah diyor ki, “Andolsun”, şeytandan Allah'a sığınırım. “Bu Kur'an'da insanlar için her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanlar her şeyden çok tartışmacıdır”. Televizyonlarda tartışma programları var ya, her yerde, evlerde değil mi? Babasıyla tartışır, annesiyle tartışır, okulda arkadaşıyla tartışır, maç tartışmaları yok, şu kazandı, bu kazanacak. Allah ne diyor? “İnsan her şeyden çok tartışmacıdır”. Yani bir zaafıdır bu insanların.
“Andolsun bu Kur'an'da insanlar için her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk”. Yani her türlü bilgiyi verdim diyor Allah. Biz elçileri 56. ayet. 1956'ya bakıyor aynı zamanda. Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıcılar olmak dışında başka bir amaçta göndermeyiz yeryüzüne. “İnkar edenler ise hakkı batılla geçersiz kılmak için mücadele ediyorlar”. Darwinist, materyalistler hakkı batılla geçersiz delillerle etkisiz kılmak için İslamiyet'le mücadele ediyorlar. “Onlar benim ayetlerime uyarıldıkları azabı alay konusu edindiler”. Kur'an'ı da alay konusu edindi. Uyarıldıkları azabı da diyor, alay konusu edindiler diyor.
“Senin Rabbin rahmet sahibi ve bağışlayıcıdır. Eğer kazandıktan dolayı onları bir azapla yakalasaydı şüphesiz onları azabı bir an önce çabuklaştırırdı. Hayır. Onlar için bir buluşma zamanı vardır”. Hemen yıkmıyor Allah devletleri. Zamanı yedi. Mesela bakın Libya'nın yıkılması gerekiyorsa zamanı gelince yıkar Allah Libya'yı. Suriye'nin yıkılması gerekiyorsa zamanı gelince yıkar. Yıkılışında Hızır görev alır. Sistem budur. Yani örnek istiyor olabilirsiniz belki. Ben kapalı bu kadarını söyleyeyim.
“Hani Musa genç yardımcısına demişti ki; “iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar”. Şimdi İstanbul'da iki deniz bir daha birleştirilecek biliyorsunuz. Yani Kur'an'daki bu ayete belirtilen olay. Bak “iki denizin birleştiği yer” bu pek rastlanan bir şey değildir en gerçek anlamda iki deniz birleşik dünyada en çaplı iki denizin birleşmesi olacak yaklaşık 2023 Mehdi'nin zuhur ettiği yılda iki deniz birleştirilmiş olacak. Şu an onun çalışmaları başladı.
Bak “iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim. Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca”, Bak 2-2. “Balıklarını unuttular”. Bazen Hızır balık suretine de girer. Bazen eşya görünümü de alır. Bak, “denizde bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu” diyor. Mehdi çok şefkatli, merhametlidir yani öyle şeylerden şiddet de kaçınır kandan ama Allah kaçınmaz Allah kandan kaçınmaz. Mehdi kaçınır onu söyleyeyim yani Mehdi kan akıtmaz derken Allah kan akıtmayacak demiyorum. Allah kan akıtır hem de feci şekilde kan akıtır. Mehdi akıtmaz. Ve talebeleri akıtmaz.
Allah ona vahiy etmiş, ilham etmiş kalbine. Vahiy derken yani peygamberde yapılan vahiy gibi değil, vicdana yapılan ilham, ilhamat. Şefkatli olacaktır, merhametli olacak. Allah onda Rahman ve Rahim ismiyle tecelli edecek Mehdi'de. Ama meleklerde Cabbar ismiyle tecelli ediyor Allah. Kahhar ismiyle tecelli eder. Allah'ın isimleri çeşitli tecelliler vardır. Mehdi'de Hadi ismiyle tecelli ediyor. Rahman ve Rahim ismiyle tecelli ediyor. Kahhar ve Cabbar isimler de ona yardım edecek meleklerde tecelli ediyor. Hızır Aleyhisselam derler ya böyle ak saçlı bir ihtiyar hep insana yardım eder. Tamam da devlet yıkar, adam öldürür Hızır. Bir de o özellikleri vardır. Yani bundan kimse bahsetmiyor. Allah muhaliflerinin, Kur'an muhaliflerinin, din muhaliflerine vurur. Mehdi muhaliflerine vurur. İsa (as)'ın muhaliflerine vurur. Özelliğidir bu. O Allah'ına göre vermiş.
“Böylece ikisi yola koyuldu” bak hep iki kişi yani ledin ilminde üçüncü bir kişiye yer yoktur, o zaman o ledin ilmi olmaz gizli söylenir ledin ilmi. Hatta masonlar da öyle tefekkür hücresinde mason sırrı verirken teke tek verirler masonlar sırrı. İnsan kafatası koyuyorlar. Tuz koyuyorlar biraz kabın içerisine. Bir mum yakarlar. Gerçek kafatası kullanıyorlar tabi. Çok ürkütücü. Allah vermesin. Gerçek insan kafatası koyuyorlar. Her yer simsiyah. Duvarlar simsiyah. Zifiri karanlık sadece tek mum yakıyor. Orada onlara Mason sırrı veriyorlar.
“Böylece ikisi yolda koyuldu. Nihayet bir kasabaya girip yemek istediler. Fakat kasaba halkı onları konuklamaktan kaçındı. Onda kasabada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular”. Hızır Aleyhisselam onu inşa ediyor. Hızır Aleyhisselam bir özelliği neymiş? Duvarcı ustası olması. Masonların piri. Hızır Aleyhisselam. Dünya Masonların piridir. Ama imanlı, gerçek Masonların piridir. Allah'ı seven, Allah'tan korkan, Müslüman olan Masonların piri, inşaAllah. Tabi Müslümanların da piridir, hak edenlerin. Yani Mason derken biz Müslüman Mason değil mi? O zaman zaten hepsi Müslüman olmuş oluyor fark etmez. Yani ister tapınak şövalyesi olsun ister başka şey olsun. Müslüman olduktan sonra konu bitmiştir. Ama iyi duvarcı ustasıdır. Hızır Aleyhisselam. Güzel duvar yapar yani. Şakul. İhtiyaç duymaz. İnşaAllah.
“Dedi ki; “eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin”. Allah rızası için hizmet olduğu için Hızır (as) hiçbir şeyi karşılıklı yapmaz. Allah rızası için yapar. “Dedi ki; “işte bu benimle senin aranda ayrılma zamanımızdır. Sana üstünde sabır göstermeye güç yetirmeyeceğin bir yoruma haber vereceğim”. Yani yorumuna bile şimdi diyor sabır gösteremezsin diyor. İnşaAllah. “Gemi denizde çalışan yoksullarındı”, 79. ayet 1979'da gemi patlaması olayına Mehdi'nin devrini ona işaret ediyor. “Onu kusurlu yapmak istedim”. Demek ki o gemiyi bir yakan var. Demek ki o gemiyi infilak ettiren biri var. Gemi durduk yere yanmaz. Demek ki onu o ateşin çıkmasını sağlayan birisi var. Ona işaret var.
Bak, “gemi denizde çalışan yoksullarında onu kusurlu yapmak istedim. İlerlerinde her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı”. Demek 79'larda zorbalık hakim olacak. Kur'an'dan işaretler bak. Krallık gibi bir sistem olacak. Yani bazı yerlerde. “Onu kusurlu yapmak istedim. Çocuğa gelince anne babası mümin kimselerdi. Bundan dolayı onun kendine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişelenip korktuk. Böylece onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından daha yakın olanı vermesini dedik”. Müslüman'da bir temizlik, iki merhamet. Çok önemli. Hızır (a.s) üstünde durduğu konular bakın. Temizlik ve merhamet. Merhamete çok önem veriyor. Şimdi bakan da Hazreti Hızır (haşa) merhametsiz zanneder. Adam öldürüyor. Ama müthiş merhamet sahibi. Son derece temiz bir insan. Acayip titizdir Hızır (as). Tertemiz keser. Çok şefkatlidir. Bayağı akıllıdır ama devlet yıkar Allah'ın emriyle. Zaten diyor bak sonunda.
“Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu”. İki öksüz çocuk işte Mehdi ve İsa (as). “Altında onlara ait bir define vardı”. Mehdi devrinde bol miktarda define bulunacak. Şimdi bu dikili taşların altında, piramitlerin altında, Nemrut dağındaki o Nemrut harabelerinin altındaki taş yığmasıdır. Altında müthiş deliller, müthiş hazineler bulacak insanlar. “Babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki onlar ergenlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar”. Vakti gelince bu çıkacak. Ne zaman çıkacakmış? Mehdi ve İsa (as)'ın ergenlik çağında inşaAllah. Yani olgunluk çağlarında. Hakimiyet çağlarında. İslamiyet’in hakimiyet çağlarında.
“Kendi defnini çıkarsınlar. Bu Rabbinden bir rahmettir”. Bak Allah'tan bir rahmet bu diyor. Rahmettir. “Bunları ben kendi işim, özel görüşüm olarak yapmadım” diyor Hızır (as). Kendi kendime yapmıyorum. Nasıl yapıyormuş? Allah'ın emriyle yapıyordum diyor. “İşte senin sabrı göstermeye güç yetirmeden şeylerin yorumu. Sana Ey Muhammed Zülkarneyn hakkında sorarlar. De ki size ondan öğüt ve hatırlatma olarak bazı bilgileri vereceğim”. Şimdi öğüt de var, Müslümanlara öğüt de var ve hatırlatma da var. “Gerçekten biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik”, dünya hakimiyeti verdik. Bu alenen Mehdi'ye bakan bir ayettir. Ebcedi 2017 tarihini veriyor. MaşaAllah. Bir tane tarih veriyor.
“Ona her şeyden bir yol, bir sultan verdik”, bir sebep verdik. “O da bir yol tuttu. Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir göze de batmakta buldu”. Kara çamurlu bir denizde. Güneşi batmakta buldu. Bu Japonya'da olan olayı işaret ediyor. Japon bayrağı biliyorsunuz güneştir. Güneş batmayan imparatorluk denir. Kara çamurlu bütün şeyleri gördünüz televizyonda. Simsiyahtı deniz. “Yanında bir kavimi gördü”. Yani televizyondan görüyor adeta. Bak buradaki anlatım öyle. Yani bizzat giderek görmüş gibi değil buradaki anlatım. Oradan oraya, oradan oraya. Sanki bir tuşa basıyor onu görüyor. Bir tuşa basıyor onu görüyor. Bir tuşa basıyor onu görüyor gibi buradaki anlatım. Gezdi demiyor zaten ayette.
“Dedi ki; “kim zulmederse biz onu azaplandıracağız”. Kim azaplandırıyor? Melekler. Kim azaplandırıyor? Hızır (as). “Sonra Rabbine döndürülür. O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır”. Allah ayrıca belanızı verir diyor. Bu da 2007 tarihini veriyor ebcedi. “Kim iman eder ve salih amelde bulunursa”, yani istenen budur diyor Allah. İman etmesi ve samimi olması. “Onun için güzel bir karşılık vardır”. Dünyada ve ahirette bir kurtuluş vardır. “Ona buyruğumuzdan kolay olan söyleyeceğiz”. Yani yobazlık bitecek. Kolay olan yani dinde tahlif olacak. Ferahlık olacak. “Sonra yine bir yol tuttu”. Bir sultan. Bir sebep. Yani bir seyahate çıktı demiyor buradaki ayette.
“Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı. Ve onu güneşi kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. Bunu sonra açıklayacağım. “İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu büsbütün kuşatmıştık”. Özü kapsayan bilgi. Bak genel değil özü. Ledün ilmi. Yine burada da aynı olayla karşılaşıyoruz. Özü kapsayan bilgi. Hızır (as)da da aynı şey var. Burada da var. “Büsbütün kuşatmıştık”. Tamamen bana ait diyor Allah bilginin tamamını. “Sonra bir yol tuttu”. Yine bir sultan. Bir sebep. “İki seddin arasına kadar ulaştı. Onların sedlerinin önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. Bu da 2015. İnşaAllah bu PKK'nın yerle bir olacağı tarih Allah'ın izniyle.
“Dediler ki; “Ey Zülkarneyn gerçekten Yecuc ve Mecuc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor”. Anarşist ve teröristler bozgunculuk çıkarıyorlar. “Bizimle onlar arasında bir set inşa etmek için sana vergi verelim mi?”, seni iktidara getirelim demek istiyorlar. Kendi talep etmiyor Zülkarneyn. Seni iktidara getirelim yani dünya hakimi yapalım diyorlar. “Dedi ki; “Rabbim beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır. Madem öyle bana insani güçle yardım edin”. Yani bana tabi olun siz diyor. Yani tam tabi olun. Biat edin diyor.
“Sizinle onun arasında sapasağlam bir engel kalayım”. Anarşi ve terörü doldururum diyor. Tamamen doldururum diyor. “Bana demir kütleleri getirin. İki dağın arası eşit düzeye gelince körükleyin dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar bu işi yaptı. Dedi ki; “bana getirin üzerine eritilmiş kıtran dökeyim”. Katran dökeyim diyor. “Böylelikle ne onu aşabildiler ne de onu delmeye güç yetirebildiler”. İki arası eşit oluncaya kadar demir kütleler. Ne yapacak Mehdi? Ne kadar tank, top varsa teknik aletler bu. Savaşta kullanacak teknik aletler hepsini eritecektir. Ve hepsi ağır sanayide kullanılacaktır. Buradaki demir kütlelerinden kasıt bu. Çünkü tanklar bir uzun ton hesabı inandır. Çelik, demir. Bütün tanklar eritilecek, bütün toplar eritilecek dünyada. Mehdi devrinde. İsa Mesih devrinde. Kılıçlar, silahlar hepsi eritilecek. Yani silah bırakılmıyor. Yani insan öldürmede kullanılan hiçbir silah bırakmayacak Mehdi. Burada o ayette ona işaret ediyor inşallah.
Bak “böylelikle ne onu aşabilir, ne onu devirmeye güç getirebilir”. Artık anarşi ve terör tamamen duruyor, bitiyor. Çünkü silah olmadın mı, iman oldun mu, güzel ahlak oldun mu, zulüm de olmuyor. İnşaAllah. “Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir”. Allah'ın rahmetiyle ben yaptım. Yani kendi gücüm olarak yapmadım. “Rabbimin vaadi geldiği zaman o bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır”. Rabbimin vaadi geldiği zaman. Kıyamet olur. “Biz o gün bir kısmını bir kısmı için dalgalanaca bırakmışız o zaman. Sura'da üfürülmüştür artık onların tümünü bir araya getirmişiz” diyor Allah. Hemen Ahir zamanla ilgili olduğu için, ayet hemen ahir zamana, kıyamete geçiyor. Kıyamet zamanı. Kıyamete yakın dönemi anlattığı için. Evet. Bakın, yobaz takımına Cenab-ı Allah ne diyor?
“Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta olduklarını sanıyorlar.” Bak, Yobaz takımına işarettir. “Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta oluyor”. Yani tam ehli sünnet üstünde, tam doğru oldukları karar içinde oluyor. Adam. Sarık tamam, cübbe tamam. Öbürleri ahlak, vefa, sadakat, cehd etmek, İttihat-ı İslam, Tür-İslam Birliği, şefkat, merhamet sayarım da sayarım. Bunlar var mı? Yok. Yobazdan kastımız Kur'an'ı yeterli görmeyip hurafelerine iştigal eden adamlar. Dini zorlaştıran adamlar.
Sayın Adnan Oktar'ın 24 Eylül 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım, “Sana (Ey Muhammed,) Zu’l-Karneyn hakkında sorarlar” diyor Cenab-ı Allah. “De ki: “Size, ondan ‘öğüt ve hatırlatma olarak’ (bazı bilgiler) vereceğim. Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona her şeyden bir yol verdik.” Bu, açıkça Mehdi (a.s.)’den bahsediyor aslında burada, burada bahsedilen konu odur, Mehdi (a.s.)’dir. “Yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik”, hani diyorlar ya: “Mehdi (a.s.)’den bahsetmiyor Kuran”. İşte bak bahsediyor, Mehdiyettir bu. “Ve ona her şeyden bir yol verdik. O da, bir yol tuttu. Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı”. 86’da bir güneşin batması var, güneş bir yere hapsediliyor, 86’da o görülüyor.
Bak: “Onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu”, kara çamurlu, karanlık bir yerde, Mehdiyete işaret var yani, “kara çamurlu bir yerde”, kara ve çamurlu. “Yanında bir kavim gördü. Dedik ki: “Ey Zu’l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (ilke) edinirsin.”” Mehdi (a.s.) güzelliği ilke edinir. Yani, isterse güç kullanabilir Mehdi (a.s.), yani askeri gücü olacaktır. Yani 30 milyon kişilik falan yaklaşık askeri gücü olacaktır, dünyanın en büyük askeri gücü olacaktır. Ama Mehdi (a.s.) kullanmaz, Mehdi (a.s.) delikanlıdır, hissettirir sadece, onar da yapmaz, inşaAllah. “Dedi ki: “Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.”
Bak: “Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” Yani, Cenab-ı Allah’ın, zulmedenleri azaplandıracağına işaret ediliyor. “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır.” Bak dikkat edin: “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”. Dinde zorlama yoktur, “Hz. İbrahim’in dini gibi kolaydır” diyor Cenab-ı Allah. “Allah sizin için zorluk dilemez”, şeytandan Allah’a sığınırım, bak, “Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler”. Yobazlıkta ne vardır? Zorluk vardır, her şey zorlaştırılmıştır. Sevgi zordur, sanat zordur, bilim zordur, düşünmek zordur, yiyemezsin, içemezsin, gezemezsin, konuşamazsın, her şey yasaktır aşağı yukarı.
Bak: “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”, tahfif, kolaylaştırıcı. “Sonra (yine) bir yol tuttu. Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.” Yani, Ahir zamanda insanlar, biliyorsun yani, bu kadar güneşe açık bir toplum hiç olmamıştır dünya tarihinde. Yani, bu kadar güneşe yönelik bir hayat, güneşle içi içe olan bir hayat. İnsanlar genellikle denizden uzak, güneşten uzak yaşamışlardır ama şu an dünyada güneşe karşı eğilimin çok yüksek olduğunu biliyoruz. Ama güneşin zararlı olduğuna da Kuran işaret ediyor.
Bakın diyor ki: “Onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu”. Mesela diyorlar ki: “Güneş son derece faydalıdır, sıhhat için iyidir” falan. Gidip geçin gibi yanıyorlar, cilt ne olur? Mahveder cildi güneş. Yani cilt çok incecik bir şey. Çok naziktir insan cildi. Güneş çok delici ve yırtıcı bir yapı vardır güneşin yapısında. Değil mi? Ve kanserojendir. Yani çok rahat kanseri oluşturur. Lekeler oluşur. Güneş lekeler oluşur. Kabarcıklar oluşur. Garip şeyler oluşur ciltte.
Hiç ummadığın yani tahmin edilmediği şeyler oluşturur Güneş lekeleri oluşur. Yanlış biliyorum. Mesela solaryum bilakis daha ehven bir şeydir solaryum. Solaryum zaten cilt tedavisi için icat edilmiş bir cihazdır. Solaryumu zararlı zannediyorlar. Güneşi faydalı zannediyorlar. Tam tersine güneş zararlıdır. Solaryum faydalıdır. Ama faydalarken gidip orada simsiyah yanıp geceli gündüzlü değil. Az miktarda kullanılırsa solaryum faydalıdır. Ama güneş çok tehlikelidir. Mesela en fazla 10 dakika, 15 dakika. O da o koruyucu kremlerle falan peş mekân. Değil mi? İnşaAllah. Tabii temiz yerlerde uygun yerlerde yani gidip mikrop yuvası olan yerlerde demedik inşaAllah. Tabii herkes inancına göre hareket edecektir. İnşaAllah. İnancına göre hareket eden insanlar da.
“İki seddin arasına kadar ulaştı. Onların sedlerin önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. Bu 2015 tarihini veriyor. “İki seddin arasına kadar ulaştı”. PKK'ya çözümün 2015'ler gibi olacağı anlaşılıyor. İki seddin arasındadır PKK'nın faaliyeti. Dağlık bölgedir ve sed arasında inşaAllah. “Dediler ki; “ey Zülkarneyn gerçekten Yecüc ve Mecüc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar”. Demek ki dünya çapında bozgunculuk çıkarana “Yecüc-Mecüc” deniyor. Dünya çapında. Bak şartı ne? Yeryüzünde olması. İkinci şart ne? Bozgunculuk çıkartması. Üçüncüsü de baş etmenin zor olması.
“Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmek için sana bir vergi verelim mi?” Ancak sedle yani çelik sedle, demir sedle durdurulabiliyor. Bunu nerede gördük biz? 1. dünya harbinde, 2. dünya harbinde gördük. Her bir tepeden akın ediyorlar. Kur'an'da diyor her bir tepeden akın ettiklerini görürsün diyor. Alman orduları, faşist orduları, komünist ordular, dağlardan, tepelerden tanklarla, motosikletlerle, şunlarla, bunlarla yoğun olarak akın ettiler. Ve dünya çapındaydı. Dünya çapında bir savaştı. Ve bozgunculuk çıkarıyorlardı. Sed inşa edildi. Mesela majino hattı kuruldu. Birçok hatlar kuruldu. Çelik hatlar. Mesela majino hattı ünlüdür. Onun özelliği nedir? Bol çelik kullanılarak elde edilen bir hattır. Yani savunma hattıdır. Her yerde, 1. dünya harbinde, 2. dünya harbinde de savunma hatlarında genellikle yoğun olarak çelik kullanıldı. İnşaAllah.
“Dedi ki; “Rabbimin beni kendisine sağlam bir iktidarda yerleşik kıldığı güç ve nimet imkan daha hayırlıdır”. Bunun ebcedi 1987 yılını veriyor, net 1987. “Madem öyle bana insanı güçte yardım edin de sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım.” Demek ki o devirde de böyle savaş çıkartan, kepazelik çıkartan, dünya çapında olay çıkartan tipler vardı. Ve akın oluşturuyorlardı ve durdurulamıyordu. Bak “bana demir kütleleri getirin iki dağın arasında eşit düzeye gelince körükleyin dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar dedi ki; “bana getirin üzerine eritilmiş kıtran dökeyim”. Bakır da diye geçiyor ama kıtrandır. Arapça özellikle kıtran. Katran. Demirden set. Demirin oksit olmasını ne engeller? Katran engeller. Demirden set oluşturulduğunu, onun üstünün izole olmasından bahsediyor. İnşaAllah.
“Böylelikle ne onu aşabilirler ne onu delmeye güç yetirebildiler”. Yani Ahir zamanda büyük dünya savaşlarının çıkacağına Kur'an işaret ediyor. Büyük fitne çıkacağına. Ve katran dökülerek izole olan demirin yani okside olmayan demirin, geniş çapta, Ahir zamanda kullanılacağı anlaşılıyor. E bunu gördük. İnşaAllah. “Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi geldiği zaman, o bunu dümdüz eder”. Rabbimin vaadi haktır. Yani kıyamet vaktinde, bütün bu hatlar, kullanılan bütün bu sedler, mesela Çin seddi vardır. Biliyorsunuz kilometre uzaydan da görülüyor. Buna benzer sedlerin tamamı kıyamette yıkılacak yerle bir olacaktır diyor Cenab-ı Allah.
“Ki onlar beni zikretme konusunda gözleri bir perde içindeydi. Kur'an'ı dinlemeye katlanamazlardı”. Kur'an'ı dinleyen insanlarda Müslümanlarda içi açılır. Hoşuna gider. Ama bir kısım insanlar bayağı bunaltır Kur'an. Katlanamazlar. Kapat şu radyoyu. Kapat şu televizyonu. Dinlemek istemez. Yani özetle bilim 1. dünya harbinde, 2. dünya harbidir. Yecüc ve Mecüc. İkisi de yani dünya çapında başka bir büyük savaş olmamıştır. Peygamber Efendimiz de söylüyor zaten. Mehdi çıkmadan önce büyük dünya savaşları olacak diyor. Dünya savaşları. Bunları gördük. 1. dünya harbinde, 2. dünya harbinde büyük dünya savaşlarını gördük. Özelliği neydi? Binaları yıkmasıydı. On binlerce yüz binlerce bina yıkıldı.
Milyonlarca insan şehit edildi veyahut katledildi. Değil mi? Yaklaşık 350 milyonun üstünde insan. Böyle bir tahribat dünya tarihinde görüldü mü? Görülmedi. O zaman böyle mühim bir olaya Kur'an'ın işaret ettiğini anlıyoruz. Anarşi ve terör çıkartmaları, kan dökmeleri, her tepeden akın etmeleri, iki kere tekrarlaması, biri Yecüc, biri Mecüc. Buna bakıyor. Yani Yecüc ile Mecüc zaten aynısıdır. Yecüc birincisi, Mecüc ikincisidir. Yani birinci dünya harbi Yecüc'dür, ikinci dünya harbi Mecüc'dür. İki büyük savaş. Dünyanın, mesela on bin yıllık tarihine bakalım, böyle bir felaket hiç görülmemiştir. Ve bundan sonra da olmayacaktır. Mesela Armagedon diyorlar ama öyle Armagedon yapılmayacak. Armagedon denilen şey Irak savaşıdır. Irak'ta yapılan, Amerikan'ın yaptığı işgaldir. İnşaAllah.
Sayın Adnan Oktar’ın 11 Nisan 2015 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Kur'an'da Peygambere çok nadir böyle kısa sorma var. Bir Kehf konusunda var. Diyor ki Cenab-ı Allah, “sen yoksa şaşıracak ayetlerimizden mi sandın? Kehf ve Rakim ehlini”. Ama Zülkarneyn'i sana sorarlar diyor. Bak kafayı insanlar sağlam yerlere bağlamıştır o devirde. Hep imani konuları söylüyor ama hep İşin doğrusu konu Mehdilik. Yani Kuran'ın açık ifadesi de görülüyor. Yani birçok konu varken, niye sana Zülkarneyn'den soruyorlar diyor. Dünyada milyonlarca konu var ya. Değil mi? Peygamber'e niye onu sorsun adam? Zülkarneyn bide bilecekleri bir konu da değil. Yani bu isim o kadar bilinecek bir isim değil. Gizli bir isim. Dünya hakimiyetini anlatan bir kısa dünya hakimiyeti. Alenen Mehdi'yi tanıtır diyor. Ne diyor Cenab-ı Allah?
“Sana sorarlar diyor.” Sordular demiyor. Sorarlar. Merak var. Genel merak var. “Sana ey Muhammed Zülkarneyn hakkında sorarlar”. Çok soran var diyor. “De ki; “size ondan”, kimden? Zülkarneyn'den. “Öğüt ve hatırlatma olarak bazı bilgileri vereceğim”. Madem bu şahsı bu kadar merak ediyorsunuz diyor. Size bilgi vereceğim diyor. Mehdi merakı 1400 sene önce de aynı. 5000 yıl önce de yine aynı. Hz. Musa devrinde de hep aynı. “Gerçekten biz ona” Zülkarneyn yani Mehdi, asrın Mehdisi, “biz ona yeryüzünde”, Dünya üzerinde, nasıl bir iktidardan bahsediyor Allah? Sapa sağlam. Tepmez devrilmez. Yıkılmaz bir iktidar. “Bir iktidar verdik ve ona her şeyden”, Her şeyden ama “Bir yol sebep verdik”. Öyle kafalı bir insan ki, öyle geniş imkan var ki her şey hakkında Cenab-ı Allah bilgi veriyor. Ebcedi 2017 tarihini veriyor. MaşaAllah. Bu ayet. Harika değil mi? 2017.
“O da bir yol tuttu”. 85. 86. “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı” başında değil sonunda ulaşıyor. Sonunda, güneşin battığı yere kadar ulaştı. “Onu kara çamuru bir göze de batmakta buldu”. Yanında bir kavim gördü. Baktığını bak. Bakıyor ama yanında bir kavim görüyor. Bak “sonra da güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir göze de batmakta buldu” güneşi. Yanında bir kavim gördü. “Dedik ki; “ey Zülkarneyn istiyorsan onlara ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği ilke edinirsin”. Güneşin battığı yer. Güneşin battığı yer neyse şu an dünyada Japonya olarak görünüyor. Evet. “Kara çamurlu bir göze”. Orada bir tsunami olay oldu biliyorsunuz. Kara çamurlu bir görüntü oldu. Müthiş bir kara çamur oluştu. Güneşin de battığını gösterdiler o kara çamurda. Nerede? Televizyonda.
“Yanında bir kavim gördü”. Bak. Düğmeyi ayarladıkça bir görüntü ulaşıyor. Önce güneşin battığı yeri görüyor. Sonra bir ayarlıyor yanında bir kavim görüyor. “Dedi ki; ya Zülkarneyn onları ya azaba uğratırsın veya işlerinde güzelliği ilke edinirsin”. Mehdi için de bu geçerlidir. İsterse savaşta da netice alabilir. Ama güzellikle de netice alabilir. Mehdi neyi tercih ediyor? Güzelliği. Yani savaş helal. Gerektiğinde değil mi? Devlet karar verir, savaşırsın. Ama güzelliği de yapabilirsin diyor, güzellikle. Zülkarneyn kimi neyi tercih ediyor? Güzelliği. Şiddeti tercih etmiyor. Süleyman gibi.
ENDER DABAN: Mehdi için damla kan akıtmaz diyor.
ADNAN OKTAR: Evet. Burada ona işaret ediyor. “Dedi ki Zülkarneyn; “kim zulmederse biz onu ağalandıracağız. Sonra Rabbine döndürülür. O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır”. Aynı Süleyman, Hz. Süleyman'daki gibi. Bir tehdit var sadece. Ama uygulama yok. Süleyman'da da tehdit var. Uygulama yok. “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa”, iman ediyor ama samimi davranışlar bulunursa, “onun için güzel bir karşılık vardır”. Bir karşılık değil mi? Güzel bir karşılık. “Ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz”. Yani Allah'ın hükümlerinde ne varsa onları anlatacağız. Ama tahfif olacak diyor. Kolaylık yapacağız. Din tahfif olacak. Kolay olan ne hüküm varsa onu bildireceğiz. Ya size zorluk bildirmeyeceğiz. Mesela namazsa namaz en kolay haliyle. Oruçsa en kolay haliyle. Zekat en kolay haliyle. Cihat en kolay haliyle.
89'da, “sonra yine bir yol tuttu”. Bunlar çeşitli dönemler. Belki 1989'a işaret ediyor. “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı”. Sonunda. “Ve onu kendileri için siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu.” Ne diyor? “Güneşi kendi için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. Yani görüntü sürekli kayıyor. Sürekli bir akış var. Muhtemelen bunlar da Afrika'daki insanlar. Veyahut plaj görüntülerine getirmiş olabilir. Plajlar, çeşitli plajları görüyor olabilir. Çünkü bak, güneşi kendileri için bir siper kılmadığımız yani açıkça güneşle temasta olan bir kavim üzerine doğmaktayken buldu. Onların üzerine güneşle temasta olan bir kavim üzerine doğmakta iken buldu. Onların üzerine güneş doğuyor.
“İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz büsbütün kuşatmıştık”. Özü kapsayan bilgi yani zırvalar yok, hurafeler yok. Özü kapsayan bilgi nedir? Kur'an'dır. Kur'an'ın özlü hükmü. Kur'an'ın özlü kıssaları. Zülkarneyn de bilinecek bir konu değil ayrıca yani peygambere sorulması çok manidar. Soran da manidar, ekibi de manidar, sordurdukları. Bir başı var bunların belli, soranların bir de sordurdukları var, bir ekip oluşturuyor yani Zülkarneyn o devirde bilinecek birisi değil. Kaynaklara baktığınızda bulamazsınız yani Tevrat'ta çok ince araştırıldığında işaretler görülüyor. Kehf'i de bulamazsınız yani özel birileri bunlar. Soran da özel birisi demek ki. Peygamberimiz Hızır çok karşılaşıyor. Her seferinde bilmek mecburiyetinde değil. Her seferinde de Hızır kendini tanıtmak mecburiyetinde değil. Ama böyle işleri sever Hızır. İnşaAllah.
Bak “işte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz büsbütün kuşatmıştık”. Belki özü kapsayan bilgi onun kitapları, eserleri, onun yanında olan. “Büsbütün kuşatmıştık”, her yerdeydi. Allah hepsinden haberim var diyor. Sonra bir yol daha tuttu 92. “İki seddin arasına kadar ulaştı. Onların sedlerin önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. Bak “iki seddin arasına kadar ulaştı”. Şimdi Güneydoğu'ya gittiğimizde silsileler var. Dağ silsileleri. Zaten o PKK'ların oldukları yer tamamen bir sed alanı. Yani o dağlık bölge, sığındıkları dağlık bölge. Bir sed alanı.
“Onların önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”. E bu adamlar laf söz dinlemiyor, anlamıyorlar. Anarşik bir kavim değil mi? “Dediler ki; “ey Zülkarneyn gerçekten Yecüc ve Mecüc”, Yani bu anarşist ve teröristler. “Yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar”. Yani terör, anarşi çıkarıyorlar. “Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana para verelim mi?” Vergi verelim mi? Mehdi'den en hoşlanmadığı şey paradır. Para teklif edilmez. Bir sed yani bu şeyi engelleyecek bir sistem. Bu anarşist ve teröristlerin saldırısını durduracak bir sistem.
“Zülkarneyn dedi ki; “Rabbim beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı”, bak, “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç ve nimet ve imkan daha hayırlıdır”. Benim param, şeyim, her şeyim var diyor. Maddi güce ihtiyacım yok diyor. “Madem öyle” diyor, zor durumdasınız, “bana insani güçle yardım edin”. Yani insan toplulukları, bana itaat edin diyor. Bana bağlan. Yani parayı verip köşeye çekilmeyin de para sizde kalsın ama bana itaat edin. İnsan gücüyle itaat edin. Onların işi tembelce. Parayı verelim, köşeye çekilelim diyorlar. Sen hallet. Paranız sizde kalsın. Siz benim yanıma gelin. Benim adamım olun, askerim olun, sözümü dinleyin. Ben sizlerle bu işi hallederim diyor.
“Madem öyle bana insani güçte yardım edin de sizinle onun arasında bir sapasağlam engel kılayım”, bak “sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım” yani anarşiyi terör hepsini kaldırayım. Anarşi, terörist hiçbir şey bırakmayayım. “Bana demir kütleleri getirin”. Silah. Büyük, çaplı silahlar. “İki dağın arası eşit düzeye gelince, körükleyin dedi”, yani ateş. “Onu ateş haline getirinceye kadar bu işi yaptı. Sonra dedi ki; “bana getirin üzerine eritilmiş bakır dökeyim”. Yani teknolojiyle bu iş hallolur. Silah gücü, ateş gücü. Değil mi? Ateşten bahis var. Demirden bahis var. Demirlerin ateşinden bahis var.
“Bana getirin üzerine üretilmiş bir bakır dökeyim”. Kıtran. Kıtran. Hem bakır işaret var hem katrana işaret var. Ama daha ziyade işte elektronik eşyada biliyorsunuz katran yerine de kablolar var. Kaplayıcı olarak, plastik. Ama en ziyade bakır. Yani elektrik aksamında bakır kullanılıyor. “Böylelikle ne onu aşabildiler ne onu denmeye güç yetirebildiler”. Demek ki ne aşılabilecek gibi olacak ne de denmeye güç yetirecekler. Yani sapasağlam olacak her şey. Askeri gücün kahredici olması gerekiyor.
Zülkarneyn'den bahis var Kur'an'da fakat tarihte Zülkarneyn kim olduğu bilinmiyor. O zaman Ahir zamanda gelecek birisinden bahsediliyor. Çünkü tarihte böyle biri yok. Yani tarihe baktığımızda böyle bir şahsiyetten karşılaşılmıyor. O zaman gelecekteki bir şahsiyetten bahsediliyor. Zaten buradaki anlatımda alenen televizyondaki adamın görüntüleri tespiti şeklinde. Sonra şuraya bastı, şuraya geçiyor. Sonra şuraya geçiyor, şuraya geçiyor. Böyle bir anlatım var. Anarşi ve terör. Ahir zamanın özellikleri. Ahir zamanda anarşi ve terörü durduran bir adam var. Demir. Tank, top, roket hep demirden. Ateşten bahis var. Ve bakırın kullanıldığı aksan. Bunla hallediyor.
Zülkarneyn kim diyorlar, nedir? Gelecekle ilgili bir ifade yok orada. Geçmişi de sorabilir. Yani sorarlar. Sorabilir mi derler ki mesela geçmişte Zülkarneyn diye birisi varmış. Kim bu derler. Geçmiş gelecek falan demiyorlar. Sadece soruyorlar. Kim bu Zülkarneyn diyorlar. Zülkarneyn iki cihette demektir. İki asra bakan, karn asr demektir asr. Hem 1900'lü yılların hem 2000'li yılların müceddidi. Çünkü tam orta değil mi? Hem 1900'lü yıllar bir bin yıllık dönem hem de üçüncü bin yıla geçiş. İkinci bin bitmiş. Üçüncü binine geçiş. Mehdi neresinde? Bunun ortasında. O zaman iki cihet doluyor. Hem 2000'lere bakıyor. 1900'lü yıllar. Hem 2000'li yıllara bakıyor. İki büyük karn devresi, binlik yıllara bakıyor.
“Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir”. Yani güç tamamen Allah'a aittir. Yani böyle bir güç meydana gelen güç Allah'a ait. “Rabbimin vaadi geldiği zaman O bunu dümdüz eder, Rabbimin vaadi haktır”. Yani bütün bu sistemleri ortadan kaldırır kıyamet geldiğinde. Alınan tedbirler, sedler her şey ortadan kalkar. Ama ikinci anlamı da yani ayetin ikinci anlamı da “Rabbimin vaadi geldiği zaman” yani Mehdi geldiği zaman, vaad edilen Mehdi geldiği zaman, “o bunu dümdüz eder” anarşi ve terörü dümdüz eder. Anarşistleri yerle bir eder hepsini etkisiz hale getirir bu anlama da gelebilir.
“Biz o gün bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına sana bırakmışız”. Bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakmışız. Yani müthiş bir mücadele. İki taraf birbirine mücadele ediyor. İman edenler de etmeyenler. İki tarafın şiddeti mücadelesi. “Sura üfürülmüştür” artık kıyamet son devir. “Artık onların tümünü bir araya getirmişiz”. Herkes, bütün Müslümanlar, küfür. “Ve o gün cehennemi inkar edenlere tam bir sunuşla sunmuşuz”. Yani çekindikleri konu, kabul etmedikleri konu cehennem inkar edenlere tam bir sunşla, bütün şiddetiyle, bütün ihtişamıyla cehennem sunuluyor.
“Ki onlar beni zikretme konusunda gözleri bir perde içindeydi. Kur'an'ı dinlemeye katlanamazlardı”. Kur'an'ı duydun mu aman şu kapat şu televizyonu. Bir yerde birisi İslam'dan Kur'an'dan bahsetti mi aman aman kapat. Hurafe olduğunda ooo ne kadar güzel ya diyor. Bak Kur'an'ı dinlemeye katlanamazlardı diyor. Hurafeyi dinlemeye katlanamazlardı demiyor. Şimdi mesela bu bağnazlar hurafe anlatıyor. Adamlar, binlerce adam yutkunarak büyük bir heyecandan dinliyor. Ama Kur'an anlatıldığında, Kur'an'ın yeterliliği anlatıldığında adam buna tahammül etmiyor. Bu dinsiz ya diyor. Duydun mu diyor. Kur'an'ın yeterliliğinden bahsediyor. Haşa ya diyor. Bunun dini imana gitmiş diyor.
“İnkar edenler beni bırakıp kullarımı, veliler edindiklerimi sandılar”. Adam diyor ki, veli zaten diyor. Kul bir insan, veli. Kur'an'a uyuyor, yok diyor, ben falanca veliye uyarım diyor. O falanca velinin, yani falanca veli, alim olan anlattıkları başka diyor. Sen Kur'an'ı yeter diyorsun ama böyle bir şey yok. Ben veliye olan kişiye uyarım diyor. Ayette diyor bak “inkar edenler beni bırakıp kullarımı veliler mi edindiklerini sandılar”. Beni bırakıp ne diyorum Kur'an. Kur'an'ı bırakıp kullarımı yani işte falanca müceddid, müştehid dediği adamlara veli ediniyor. Allah böyle diyor diyorsun Kur'an'da olsun diyor, alimde böyle diyor diyor. Ya Kur'an Allah'ın hükmü diyorsun burada açık. Allah'ın hükmü var yok diyor. Verinin dediği önemlidir diyor. Bak ayette diyor ki “kullarımı beni bırakıp kullarımı verilir edindiklerini mi sandılar” diyor.
“Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar”. Mesela misvaklanıyor, cübbeyi güzelce böyle yavaş yavaş giyiyor, sarığını takıyor. Ona baksana o çok doğru yolda. Diğerleri kafir zannediyor. Bak ayette diyor ki, “inkar edenleri bana bırak kullarını veliyeler edinir mi sandılar? Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken”, çaba ama bayağı bir çaba yapıyor. Namaz kılıyor, oruç tutuyor, zekat veriyor, bayağı bir uğraşıyor. Ya uğraşıyor değil mi de emek veriyor yani İslam'a. Allah affetsin. Çabaları boşa gitti diyor ama Allah. Çünkü Kuran'a uymuyor.
“Kendilerini gerçekten güzel iş yapmakta sanıyorlar” diyor. Yani Fırkayı Naciye, kurtulan insan, evliya, veli falan çok doğru yolda zannediyor. Falan demeyeyim. Allah affetsin. “İşte inkar etmeleri”, yani Kur'an'ın yeterli olduğunu kabul etmemeleri, “ayetlerimi ve elçilerimi alay konusu edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir”. Çünkü Allah'ın peygamberi ne diyor? Kur'an yeterlidir diyor. Kur'an ne diyor? Kur'an yeterlidir diyor. Alay ediyor adam. Diyor ki ben hadiste duydum diyor. Bir kişi koltuğuna oturmuş. Kur'an yeterlidir diyecek diyor. Hadis bu. Bak Kur'an yeterlidir diyecek. Siz diyor onu diyen kişiyi öldürün. Onu dinleyenleri de öldürün diyor. Bak görüyor musun? Şeytan nasıl tedbir almış. Nasıl sağlama bağlıyor. Kur'an yeter diyenleri öldürün diyor. Özetle. Adamlar diyor ya 1400 seneden beri sizin kadar akıllı adam çıkmadı mı? Çıkmış ama öldürmüşler adamları işte. Çıkmaz olur mu? Öldürün diyor yani.
Sayın Adnan Oktar’ın 12 Haziran 2015 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Kehf Kıssası’ndan Zülkarneyn bahsini aç oku, açıklayalım, anlatalım konuşalım, inşaAllah.
BÜLENT SEZGİN: Kehf Suresi 83. Ayet. Şeytandan Allah’a sığınırım: “Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar.”
ADNAN OKTAR: Demek ki önemli görmüşler ki, o devirde ismiyle bilerek soruyorlar. Hristiyanlar, Museviler herkesin bildiği bir isim Zülkarneyn. Onun için Tevrat ve İncil’e de bakmak lazım. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “De ki: "Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.” [Kehf Suresi, 83]
ADNAN OKTAR: Bazı bilgiler, yani kapsamlı değil, ilgili bilgiler. Niçin, amaç ne? Bir; öğüt, iki; hatırlatma. Neyi hatırlayacak? Ahir zamanı hatırlayacak. Ahir zamandaki olaylarla, o ayeti kıyaslayacak, diyecek ki; ne kadar benziyor diyecek ve hatırlamış olacak. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Gerçekten, biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.”
ADNAN OKTAR: Sapa sağlam. Zayıf iktidar rahatsızlık verir. Sapa sağlam olması için çok güçlü bir inanca dayalı olması gerekiyor. Sağlam inanca dayalı olmadığında hiçbir iktidar sapa sağlam olmuyor. Güçlü bir iman ve güçlü bir inanca dayalı olursa sapa sağlam olur. Mesela Süleyman'ın iktidarı güçlüydü, çok sağlam bir inanca dayanıyordu. Ama sağlam inanca dayanmayıp çeşitli inançların karışımı olursa o zayıf oluyor. Parçalanmış kuvvetler oluyor. Onlar bir araya gelse de yine bir bütün gibi etki edemiyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Ve ona her şeyden bir yol verdik”.
ADNAN OKTAR: Kim yolu gösteriyormuş? Allah. Her şeyi kim yaratıyormuş? Allah. Demek ki, Zülkarneyn kendi yeteneği değil. Kendinden bir insanda yetenek olmuyor. Allah ona o gücü vermiş.
BÜLENT SEZGİN: “O da bir yol tuttu”.
ADNAN OKTAR: Allah'ın gösterdiği bir yol. Kaçıncı ayet? 85-86. Demek ki, olayların başladığı tarih. 1985'e 1986'ya bakıyor. Yani atağın ve canlılığın, Mehdiyet’in en güçlü olarak kendini gösterttiği, deccaliyetin de en canının yandığı yıllar. 1985 ve 86. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı. Ve ona kara çamurlu bir göze de batmakta buldu”.
ADNAN OKTAR: Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı. Yani her yere ilmi, irfanı yetişecek demek ki Mehdiyet'in. Kitapları yetişecek. Bilgileri yetişecek. Yani Japonya'sından tut, Çin'den çık. Her yere o bilgi yetişecek. Güneşin battığı yere de, doğduğu yere de, yani dünyanın her tarafına o bilginin, o gücün ulaşacağını işaret etmiş oluyor. İnşaAllah. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu. Yanında bir kavim gördü”.
ADNAN OKTAR: Kara çamurlu bir göze. Evet. Bu Japonya'da olan tsunamide bütün deniz kara çamurluydu. Güneşin batışını da gösterdiler. Kara çamurlu bir göze de batıyordu adeta. Müthiş bir felaketti bu. Muazzam bir felaketti. Kur'an bir yönüyle ona işaret ediyor. Güneş gibi olan Mehdiyet'in de bir süre kara çamurlu, mesela bir hapishanede tutulacağını da işaret etmiş oluyor. Sembolik anlamında. Çünkü o güneş gibi bir varlık fakat kara çamurlu bir yerde yani kötü bir yerde onun bir süre tutulacağını işaret edilmiş oluyor. Kaçıncı ayet? 86'da Mehdiyet’e yönelik demek ki bir şey olacak. 1986 yılında. Mehdiyet belki hapisle karşılaşacak. Kara çamurlu göze denilen karanlık bir hücrede tutulacak demek. Yani hapis gibi işte tecrit gibi ona benzer kirli bir yer yani karanlık bir yerde o zor durumda bırakılacak. Ama güneşliğini muhafaza edecek Mehdiyet. Evet. 1986 yılında da bir işaret var burada. 1986. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Dedik ki; “Ey Zülkarneyn ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliğe edinirsin”.
ADNAN OKTAR: Yani başkomutan olarak isterse savaşta da kan dökerek de olayları halledebilir. Ama isterse barışla, kardeşlikle, sevgiyle, nezaketle de yapabilir. Mehdi sevgiyle, nezaketle, akılla, irfanla yapmayı tercih edecek. Normalde kendini savunma hakkı da var. Yani isterse yerle bir eder. Ama bunu yapmayacak. Sevgiyle halledecek. Buna işaret ediyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Dedi ki; “kim zulmederse biz onu azaplandıracağız”.
ADNAN OKTAR: “Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız”. Öldüreceğiz, asacağız, keseceğiz demiyor. Zulmederse, PKK zulmettiğinde ne oluyor? Hapse giriyor. Azap bu. Hapis azabıyla karşılaşıyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Sonra Rabbine döndürülür”.
ADNAN OKTAR: Sonra da ölüyor bu adamlar. Ama asıl ceza ahirette olmuş oluyor. Bu dünyada sadece azaplandırmış oluyor.
BÜLENT SEZGİN: “O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır”.
ADNAN OKTAR: Bak. “Görülmemiş bir azapla azaplandırır”. Bak. Görülmemiş bir azap. Dünyadaki azap hiç kalıyor yanında. Ahiret azabının yanında.
BÜLENT SEZGİN: “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa onun için güzel bir karşılık vardır”.
ADNAN OKTAR: İman edecek Allah'a. Bu nasıl olur? İman hakikatlerle, Kur'an mucizeleri ile, vicdanını kullanarak bunu elde edecek. Arkasından ne yapacak? Samimi olacak. Samimi olmazsa olmuyor. İman ve samimiyet iç içe gelir. Yani bir bütündür. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”.
ADNAN OKTAR: Mehdiyet nasıl bir çalışma yapacakmış? Dini kolaylaştıran bir çalışma yapacak. Kuran buna işaret ediyor. Dini kolaylaştırmak. Mehdi'nin de görevi bu olacak. Çünkü bir zaman bir olaydan bahsediyor. Yani Zülkarneyn kasası, geçmişte olan bir hikayeyi bize anlatıp bir masal bu, işte dinleyin, kabilinden bir şey değil. Bak Allah orada ibret, örnek ve hatırlatma olduğunu söylüyor. Yani biz hatırlayacağız onu. Kıyas yapacağız. Diyeceğiz ki bak bu aynısı. Mehdiyet’te de aynı şeyler oluyor diyeceğiz. İnşaAllah. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Sonra bir yol tuttu.”
ADNAN OKTAR: Kaçıncı ayet?
BÜLENT SEZGİN: 89.
ADNAN OKTAR: Demek ki bir dönemeç noktası 89. Evet. 89, 99, 2009, 2019. Evet.
BÜLENT SEZGİN: 88'de kolaylaştıracağız diyor.
ADNAN OKTAR: 88'de bir ferahlık var demek ki. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı. Ve onu kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”.
ADNAN OKTAR: Demek ki, deniz kenarında bir yere gelecek. Çünkü deniz kenarında plajlar vardır, insanlar kıyafetle gezmezler. Daha açıktır mesela hanımlar dekolte olur. Beyler denize girerler. Değil mi? Evet.
BÜLENT SEZGİN: “İşte böyle. Onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz büsbütün kuşatmıştık”.
ADNAN OKTAR: Yani Mehdi demagojiyle konuşmayacak. Özlü ve kısa konuşacak. Tam hedefe yönelik. Hikmetli. Böyle hacı emmiler gibi lafı uzatıp kendini beğendirmeye çalışan değil, tam konunun özüne matuf, hikmetli, kısa, etkileyici, tam çevreleye ve tam çözen konuşmalar yapacak. İnşaAllah. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Sonra bir yol tuttu”.
ADNAN OKTAR: Kaçıncı ayet?
BÜLENT SEZGİN: 92.
ADNAN OKTAR: 92'de bir dönemeç demek ki. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “İki seddin arasına kadar ulaştı”.
ADNAN OKTAR: Yani PKK ile mücadeleye girecek sonunda, iki sed. Dağlık bölge olan Türkiye ile Irak arasındaki sed var biliyorsunuz orada mayınlı araziler var, dikenli teller var bu seddir. Bu Suriye ile olan sed var. İki sed. Yani Suriye ve Irak sınırı. Orada iki sedler nasıl oluyor? Genellikle mayın kullanılıyor. Mayınlı arazi. Dikenli tel çekiliyor veyahut betondan duvar yapılıyor. Bir sed olarak. Oraya kadar ulaştı diyor. Yani orada bile faaliyetlerine devam edecek. Deccaliyete karşı bir mücadele verecek.
BÜLENT SEZGİN: Allahualem ebcedi 2015.
ADNAN OKTAR: 2015. Tamam bak tam içinde bulunduğumuz tarihi veriyor. Bu tarihte demek ki, PKK ile mücadele yoğunlaşacak. Mehdiyet’in öncülüğünde müthiş bir yoğunlaşma olacak. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Onların önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”.
ADNAN OKTAR: Yani PKK'lılar. Yani başka dilde konuşmaya ısrarla dikkat ediyor. Türkçe konuşmamaya dikkat ediyor. Bildiği halde. Laf söz dinletemiyorsun. Konuyu anlatıyorsun anlamazdan geliyor. PKK'ya işaret eden bir ayet. Mehdiyet yönünden baktığımızda. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Dediler ki; “gerçekten Yecüc ve Mecüc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar”.
ADNAN OKTAR: Demek ki işte bu Marksist, Komünist takımı PKK'lılar yeryüzünde bozgunculuk, fesat ve terör çıkaracaklar. İnsanlara ızdırap acı verecekler. Sonunda insanlar Mehdi'ye gelecekler. Yani bu konuyu hallet. Bu konuyu düzelt diye Mehdi'ye müracaat edecekler. Bu anlaşılıyor.
BÜLENT SEZGİN: “Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?”
ADNAN OKTAR: Mehdi'ye para teklif ediyorlar. Kur'an'ın işareti bu. Mehdi böyle bir şey asla kabul etmez. Ama aramıza bir sed, manevi sed, ilmi, akılcı bir sed. Bu terörü, anarşiyi durduracak her şey. Askeri çözümü dahil, ilmi çözümü dahil. Manevi sed. Sungur abi diyor, sen diyor, seddi Zülkarneyn oldun. O seddi aşıp gelemiyorlardı. Ne demek istiyor? Manevi sed. Maddi ve manevi sedlerin toplamı. Orada kastedilen. Biz de Mehdi öncüsü olarak Deccaliyete karşı hakikaten bir sed oluşturuyoruz. Bir nevi sed. Ama Mehdi tam anlamıyla sed oluşturacak. İnşaAllah. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Dedi ki; “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı daha hayırlıdır”.
ADNAN OKTAR: Evet, benim zaten rahatım yerinde diyor. Öyle bir şey yok. Sizden köşk, saray, bir şey istemiyorum. Para da istemiyorum. Siz bana insan gücüyle yani kafanızla, sözünüzle, bedeninizle yardım edeceksiniz. Yani askeri güçle, efendim propaganda gücünüzle, tebliğ gücünüzle, konuşma gücünüzle, radyonuzla, televizyonunuzla bana yardım edin diyor. Bu anlaşılıyor.
BÜLENT SEZGİN: “Madem öyle bana güçle yardım edin de sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım”.
ADNAN OKTAR: Evet güç işte bu askeri güç. Sapasağlam engel de yine askeri engel. Hem manevi çalışma hem askeri engel. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Bana demir kütleleri getirin. İki dağın arası eşit düzeye gelince körükleyin dedi”.
ADNAN OKTAR: Demir kütleleri nedir? Tanklar demir kütleleridir. Toplar nedir? Demir kütleleridir. Silahlar nedir? Demir kütleleridir. Tank mesela ne? 20 ton ağırlığında falan demir kütlesi. Obüs topları falan da yani 5 ton 10 ton ağırlığında demir kitleleri. Bunlar bana hiç demir kitlesi ama yani o devirde kullanacak ağır silahlar. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Onu ateş haline getirinceye kadar dedi bana getirin üzerine eritilmiş bakır dökeyim”.
ADNAN OKTAR: Yani o körükleyin diyor. Körükleyin onun ateş etmesi onların. Ateş haline gelmesi. Çünkü silah soğuk ve sakin bir cisimdir. Ama ateşlendin mi ağzından alevler, ateşler saçar. Ve sonucunda düşmanları etkisiz hale getirir. Bir yönüyle oraya bakıyor. Yani silah gücüne, silahın meydana getireceği ateşe bakıyor. Getirin üzerine de kıtran dökeyim diyor. Yani iyice sağlamlaştıracağı, sistemi iyice oturtacağı anlaşılıyor. Yani bu mücadeleden sonra sistemin üstüne ikinci bir sed daha oluşturacağı anlaşılıyor. Kıtran da bakırdır. Yani bir elektronik sed daha yapılacağı yani elektronik yönden önlemler de alınacağına da işaret etmiş oluyor. Bir nevi baktığımızda bir yönüyle. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Böylelikle ne onu aşabildiler ne onu delmeye güç yetirebildiler”.
ADNAN OKTAR: Yani böyle bir sağlam bir savunma ve öyle sağlam bir yıkım yapıyor ki PKK için. Bir daha onu ne aşabiliyorlar ne de o sistemi delebilecek bir yapılar oluyor. Yani artık şey sistem tam kamerandan da oturuyor. Deccaliyet yani PKK kafası o firavun zihniyeti tamamen ortadan kalkmış oluyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi geldiği zaman o bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır”.
ADNAN OKTAR: Her şeyi Allah yapıyor diyor. Bunu da Allah yaptı diyor. Bir daha oku ayeti.
BÜLENT SEZGİN: “Dedi ki; “bu benim Rabbimden bir rahmettir”.
ADNAN OKTAR: İşte rahmet Allah'ın sevgisinden bir güzellik. Allah meydana getiriyor. Vakti zamanı gelince de ne PKK kalır ne onlar için yapılan askeri önlemler, sistemler kalır. Hiçbir şey kalmaz. Hepsi darmadağın olur. Ayet onu işaret ediyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Rabbimin vaadi geldiği zaman o bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır”.
ADNAN OKTAR: Yani kıyamet zaten çok yakın diyor. İşte Mehdiyet’e baktığını da oradan anlıyoruz. Yani bu tip ayetlerde hemen kıyamete geçiriyorsa olay Mehdiyet’le ilgilidir. Ahir zamanla ilgilidir. Yani Yecüc, Mecüc konusunda, Dabbe konusunda hepsinde hep kıyametten bahsedilir sonunda. Yani ayetin bakımından hemen anlaşılıyor. Doğrudan Ahir zamandan ilgisi olduğunu oradan anlıyoruz. Yani kıyamet alameti, kıyamet öncesi olaylar olduğu anlaşılıyor. Bakın Kur'an'ın tamamında bu şekildedir. Duhan zuhurunda da bu şekildedir. Aynı şekildedir. Duhan zuhuru da işte anarşi, terör, pahalılık yani buhran anlamında duhan. Duhan. Yani sıkıntı her türlü. Şu an dünyada oluşan işte buhran bu. Ayette söylenen duman zuhuru budur. Yani bildiğimiz klasik duman anlamında değil. Yani şiddetli sıkıntı. Şiddetli rahatsızlık. Ekonomik krizler, anarşi, terör her türlü sıkıntı. Evet dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: “Biz o gün bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sura da üfürülmüştür. Artık onların tümünü bir araya getirmişiz”.
ADNAN OKTAR: O küfür yani artık şeyden yerden diriltilip kaldırılacaklar. Onlar birbirine karışacaklar. Dalgalanırcasına dediği o. Yani akıl almaz bir kalabalık şeklinde olacak. Bir hedefe doğru koşuyorlar sonunda zaten. Dalgalar şeklinde gelirler diyor. Dalgalanırcasına diyor. Ayette de o şey yapıyor. Yani böyle çekirge sürüleri gibi diyor zaten ayette. Çekirge sürüleri nasıl dalgalanır böyle. Onlar diyor dalgalanarak gidecekler diyor. Birbirleri içerisinde dalgalanacaklar diyor. O zaten kıyamet. Yani kıyametteki dirilişlerindeki aldıkları hal bahsediliyor. Ondan bahsediliyor. İnşaAllah. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Ve o gün cehennemi inkar edenlere tam bir sunuşla sunmuşuz”.
ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah nasıl intikam alacağını da söylüyor. Tam bir sunuş. Yani her yönüyle cehennemi onları tam sarmış oluyor içine girdikleri için. Dört taraftan cehennemce kuşatılmış oluyorlar.
BÜLENT SEZGİN: “Ki onlar beni zikretmede gözleri bir perde içindeydi”.
ADNAN OKTAR: İşte PKK dinsiz, imansız, Allahsız, kitapsız olduğu için o komünist zihniyette olduğu için Kur'an o mantığın ilk haline dikkat çekiyor. Dünyadaki haline dikkat çekiyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Dinlemeye katlanamazlardı”.
ADNAN OKTAR: Şu an dinlemeye katlanabiliyor musun? Konuşamıyorsun. Mardin'e gidemiyorsun. Siirt’e gidemiyorsun. Bir şey söyletmiyorlar. Allah'tan bahsettirmiyor. Kitapları hem Mardin'de hem Siirt’te yaktırdılar bizim kitapları. Hiçbir şekilde hakkı ve doğruyu söylettirmiyorlar. Söyleyene de silahlı saldırı oluyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “İnkar edenler beni bırakıp kullarımı veliler edindiklerini mi sandılar?”
ADNAN OKTAR: Mesela Abdullah Öcalan'ı kendisine veli ediniyor. Allah'ı bırakıp onu haşa ilah gibi görüyor. Zaten o da diyor “ben Tanrı oldum” diyor. Onlar da onu Tanrı gibi görüyorlar. Ona tabi oluyorlar. O ne derse onu dinliyorlar. Ayetin ifadesi açık. Bir yönde tabi.
BÜLENT SEZGİN: “Gerçekten biz cehennemin kafirler için bir durak olarak hazırlamışız”.
ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah intikam alacağını söylüyor. Müminlerin gönlünün rahat olması için. Yani gücü yoktur küfrün. Eninde sonunda gidecekleri son yer cehennemdir. Bütün dinsiz, imansız takımı hepsini Allah onlara müjde ver diyor zaten. Hepsini cehennemde konaklayacağım diyor. Konaklayacaklar. Orada onlardan intikam alacağım diyor ve her yönden onları saracağım diyor Allah. Cehennem ateşiyle. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “De ki; “davranış bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?”
ADNAN OKTAR: Evet. Cenab-ı Allah önce dikkat çekiyor.
BÜLENT SEZGİN: “Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar”.
ADNAN OKTAR: Mesela PKK'lılar bu dinsiz imansız takımı akıl almaz bir gayret gösteriyor ve çok isabetli hareket ettiklerini doğru düşündüklerini iddia ediyorlar ve hakikaten kahraman olduklarına, yiğitlik yaptıklarına işte insanları kurtardıklarına inanıyorlar. Koyulan ayeti ona dikkat çekiyor.
BÜLENT SEZGİN: “İşte onlar Rablerinin ayetlerini ve ona kavuşmayı inkar edenlerdir”.
ADNAN OKTAR: Zaten açık açık söylüyorlar. Allah'ı inkar ettiklerini, ayetini inkar ettiklerini. Açık açık söylüyorlar.
BÜLENT SEZGİN: “Artık onların yapıp ettikleri boşa çıkmıştır. Kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız”.
ADNAN OKTAR: Boşa çıkıyor tabii. Bütün yapıp ettikleri. Bütün ömrü dağlarda geçiyor. Acılar içerisinde geçiyor. Ama boşa çıkıyor yapıp ettikleri. Bir tartı tutmayacağız dedi. Sorgu suali de yapmayacağız diyor. Zaten suçu malum ortada olduğu için. Doğrudan cehenneme sokacağım diyor Allah. Sorgulamayacağım diyor.
BÜLENT SEZGİN: “İşte inkar etmeleri ayetlerimi ve elçilerimi alay konusu edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir”.
ADNAN OKTAR: Namazla alay ediyorlar ya. Kur'an'la alay ediyorlar. Peygamberle alay ediyorlar. İşte bu yaptıklarınızın karşılığı siz cehenneme dolduracağım diyor. Gördünüz filmini de gördünüz. Ayette Kur'an'la, dinle, peygamberle alay ediyorlar. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “İman edip salih amellerde bulunanlar, Firdevs cennetleri onlar için bir konaklama yeridir”.
ADNAN OKTAR: Mehdiyet ruhuyla hareket edenler onların yeri de cennet. Firdevs cennetleri Adnen cennetleri. Cennetül Adnen, cennetül Firdevs. Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Onlar ebedi olarak kalıcıdırlar”.
ADNAN OKTAR: Sonsuza kadar İnşaAllah.
BÜLENT SEZGİN: Bazı kişilerin soruları oluyor. Acaba cennette insan sıkılır mı sıkılmaz mı şekilde?
ADNAN OKTAR: Yani asla. Aklın ucuna bile geçmez.
Sayın Adnan Oktar'ın 20 Kasım 2016 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar.” Zu’l Karneyn de Zul iki demektir. Bak, yine burada iki çıkıyor. İki yönlü, iki zamanlı anlamına geliyor Zu’l Karneyn. “De ki: “Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.”” (Kehf Suresi, 83) Bak, öğüt ve hatırlatma şimdi farz bilgiler değil, ahkama ait konular değil; öğüt ve hatırlatma. Öğüt ve hatırlatma nedir? İbret alınacak konular. “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” İşte Hz. Mehdi (as)’da beklediğimiz yapı bu, yeryüzünde sapasağlam bir iktidar. Şu an bütün İslam ülkelerinde sapasağlam hiçbir iktidar yok, paramparçalar. Paramparça zaten sapasağlam olmayı ortadan kaldıran bir durum.
“Ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” (Kehf Suresi, 84) Sebep çok önemli. Cenab-ı Allah’ın gücü sebeple ortaya çıkıyor. Zu’l Karneyn’de de meydana gelen bütün olaylar onun gücünden kaynaklanmıyor. Yani onun hiçbir gücü yok. “Ben verdim” diyor Allah. “her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Diyor. Dolayısıyla insanlar Zu’l Karneyn, Mehdi deyince olağanüstü varlık olarak görüyorlar. Bütün güç Allah tarafından veriliyor. Yani onun şahsına ait hiçbir güç yoktur. Yani şirk koşmaya meraklı tipler var ya “Mehdi mi bizi kurtaracak?” diyor. Mehdi kurtarmıyor, Allah kurtarıyor onu kullanıyor Allah. O bedeni kullanıyor. Yani diyor ki; “yapsa peygamber yapardı.” Peygamberi de putlaştırıyor. Peygambere bütün gücü veren Allah. Hz. Mehdi (as)’ı da bir kul olarak Allah kullanıyor sadece, o kadar.
“O da, bir yol tuttu.” (Kehf Suresi, 85) “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin." (Kehf Suresi, 86) Hz. Mehdi (as) hangisini tercih ediyor? Güzelliği ilke ediniyor. Yani azap yok onun şeyinde. Bak, iki yön gösteriyor Allah. İstese azap da gösterebilir, şiddet de gösterebilir. Ama güzelliği de ilke edinebilir. Güzelliği ilke edinmek esas oluyor. “Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” (Kehf Suresi, 87) “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır.” Yani Hz. Mehdi (as) yanlısı olan, İslam’dan, Kuran’dan yana olanlara bir müjde var burada.
“Kim iman eder ve salih samimi amellerde bulunursa onun için güzel bir karşılık vardır”. Nasıl güzel karşılık? Hem dünyada hem ahirette olağanüstü güzellikler. Onu, bak “ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”. Şimdi Mehdiyet’in yöntemi ne? Dini kolaylaştırma. Burada ne anlatılıyor ayette? Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz. Dinin kolaylaştırılması. Tahfif. Diyor ya Cenab-ı Allah, şeytandan Allah'a sığınırım. “Hz. İbrahim dini gibi kolaydır. Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler”. Gelenekçi sistem dini alabildiğine zorlaştırma üstüne kuruludur. Mehdiyet de dini alabildiğine kolaylaştırma üstüne kuruludur. Bak aradaki fark budur. Gelenekçi sistem deccalın etkisiyle dini alabildiğine zorlaştırır. İçinden çıkılmayacak hale getirir. Mehdiyet de, Mehdiyet’in bereketinin dini alabildiğine kolaylaştırır. Bu da Allah'ın bir rahmeti müminlere.
“Sonra da güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu güneşi kendilerinin için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu. İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz ilmimizde biz bütün kuşatmıştık”. Bak yine aynı bilgi burada da geçiyor görürsünüz. Özü kapsayan bilgi olduğunu biz ilmimizde biz bütün kuşatmıştık. Bak yine aynı bilgi burada da geçiyor görürsünüz. Özü kapsayan bir bilgi. Mehdi'de olan da bu. Zülkarneyn'de de olan bu. Yani gelenekçi zırvaları değil. Gelenekçi demagojisi değil. Özlü, kısa doğru bilgi. “İki seddin arasına kadar ulaşıyor”. Burada başka dil konuşan insanlar kadar ulaşıyor. Burada başka dil konuşan insanlarla karşılaşıyor. Sonra Yecüc ve Mecüc olayı karşısına çıkıyor. Yani anarşist ve teröristler çıkıyor. Halk ne diyor? İnsanlar ne diyor?
“Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmek için sanayi vergi verelim mi?” E diyorlar ki öndere gerek yok. Kurtarıcıya gerek yok. Peki halk burada işte kurtarıcı alıyor. Bir kişiyi seçiyorlar. Bizi kurtar diyorlar. Biz kurtulamadık diyorlar. Beceremedik. Sen bizi kurtar diyorlar. Hani yoktu? “Dedi ki; “Rabbim beni kendisine sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır”. Allah bana her türlü imkanı verdi diyor. Madem öyle bana insani güçle yardım edelim. Biat edin, bağlanın diyor. “Sizinle onlar arasında sapa sağlam bir engel kılayım”. Teröristler, anarşistleri yok edeyim diyor. E halk yapamıyor işte. Başlarına lider istiyorlar. Lider olarak da Zülkarneyn seçiyorlar. Terörü ve anarşiyi durdurması için. Evet. Bu konuyu daha geniş soruna işleyeceğiz.
Sapasağlam iktidar nur suresinin 55. ayetinde de geçiyor biliyorsunuz. Sapasağlam iktidar burada da var yani Mehdiyetle bağlantısı çok açık salih görülüyor. Ahir zamanda dünyanın son zamanlarında bütün dünyaya İslam’ın hakim olacağını nur suresinin 55. ayetinde anlıyoruz. Zülkarneyn’de de aynı şeyi görüyoruz. Hızır kıssasında da aynı şeyi görüyoruz.
ERDEM ERTÜZÜN: Talut-Calut kıssasını da örnek vermiştiniz. Peygamberin yaşadığı dönemde.
ADNAN OKTAR: Evet, peygamber olmadığı halde. Değil mi? Peygamber de ona uyuyor. Peygamberin ümmeti de ona uyuyor.
Sayın Adnan Oktar'ın 24 Ocak 2013 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz,” Allah rahmetiyle tecelli ediyor. Mesela Hz. Hızır (a.s)’ı insanlar sert bir insan gibi görüyorlar. Ama bak, Allah’ın rahmetinin tecellisi. “Ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz,” özel bir ilim; Allah öğretmiş, o da o ilmi almış; “kullarımızdan bir kulu buldular.” (Kehf Suresi, 65) Ki ebcedi 2010. Çok acayip 2010 olması. “Ve kullarımızdan bir kulu” diyor. Yani Allah’ın ledün ilmini öğrettiği birçok kul var. Onlardan birisi bu, bir şahıs.
84. ayette de, Kehf Suresi’nde Allah, şeytandan Allah'a sığınırım; 2017 tarihini veriyor ebcedi; “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” 2017. Çok şaşırtıcı. “Yeryüzünde sapasağlam bir iktidar.” İki tane dünya hâkimiyetinden bir tanesi. Çünkü iktidarlar var ama sapasağlam olmuyor. Mesela Amerika’da da iktidar oluyor, Türkiye’de de iktidar oluyor, her yerde oluyor iktidar ama sapasağlam olmuyor. Gidici oluyor. Sapasağlamda sistem bambaşka. Sapasağlamın anlamı bambaşka. Yani tereddüt olmuyor. Ama dünyanın her tarafında hükümetler her an gidecek gibi oluyor. Mesela bakan gidebiliyor; başkası oluyor, görevinden gidebiliyor. “..ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Her şeyden; siyasette de, politikada da, askeriyede de, sanatta, bilimde, estetikte, her şeyden bir güç veriyor Allah, özel. Çünkü böyle dünya hakimiyetinde her şeye ihtiyaç var. Paraya da ihtiyaç var, desteğe de ihtiyaç var, tanıtıma ihtiyaç var, sürate ihtiyaç var. Her şeye ihtiyaç var. O yüzden Allah ne diyor; “Ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.
“O da, bir yol tuttu” diyor Cenab-ı Allah, 85 ayette. “Sonunda Güneş’in battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: ‘Ey Zu'l-Karneyn,’” “ey iki cihetli, iki yönlü,” burada da çok acayip bir anlatım var tabii. Zülkarneyn, yecüc ve mecüc; hep iki. Zülkarneyn iki yönlü demektir. Mehdiyet de hep ikiler vardır. Mesela yecüc ve mecüc iki tane; Hz. Mehdi (a.s) ikisine karşı, inşaAllah. Mesela Hz. Mehdi (a.s) hem deccal, hem süfyana karşı. Hem deccalle mücadele ediyor, hem süfyanla mücadele ediyor. İki tane zıttı var. Hem cin, hem şeytan düşmanı var Hz. Mehdi (a.s)’ın, ayete göre. Dünyanın hem doğusuna, hem batısına hakim olduğu için Zülkarneyn deniliyor. Hem madde, hem ruh olabildiği için Zülkarneyn denebiliyor. Hem zahir hem batın ilmine sahip olduğu için Zülkarneyn. Bak, “(istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.” Hangisini tercih eder? Tabii ki güzelliği. Zorbalık, can yakma, acı verme veyahut herhangi bir şekilde azap onda yok. “Dedi ki: ‘Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız.’” Öldüreceğiz demiyor bak,“azaplandıracağız.” Ama zulme karşı. Hz. Mehdi (a.s) nasıl? Hz. Mehdi (a.s) da zulme karşı. Anti-zulümdür. “Sonra Rabbine döndürülür.” Yani “Allah belasını verir, biz bir şey yapmayız” diyor. “O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” “Ahirette cezasını bulsun” diyor Zülkarneyn, “ben cezalandırmam, ben öldürmem” diyor.
87. ayet. “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa,” iman edecek ve son derece samimi olacak, “onun için güzel bir karşılık vardır.” O güzel karşılığı Allah ayette açıklıyor bakın. “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır.” Bu ayetin açıklamasını nerede buluyoruz? Nur Suresi’nin 55. ayetinde buluyoruz. Ayeti ayetle açıklamak lazım; mesela 88. ayeti Nur Suresi’nin 55. ayetiyle tefsir edebiliyoruz. Çünkü orada Allah diyor ki; “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onu dünya hakimi yaparım” diyor. Burada da ne diyor ayette; “Onun için güzel bir karşılık vardır.” O güzel karşılığın ne olduğunu anlıyoruz oradan. ‘Dünya hakimiyeti ve cennet.’ Onun için Kuran’ı Kuran’la tefsir etmek çok önemli bir yöntemdir. Genelde hayati bir yöntemdir. Ve en doğru yöntem odur. “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz.” Mesela bu ayeti, “buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz” ayetini, hangi ayetlerle açıklarız? “Hz. İbrahim (a.s)’ın dini gibi kolaydır.” “Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler.” Başka bir ayet daha var. “Kolay olanda başarılı kılacağız.” Bu ayeti açıklarken 88’in yanına o ayetlerin konması lazım, ayetleri açıklanması için. Mesela “bakınız” diye şu şu şu ayetler diye bağlantı kurulması lazım. “Sonra yine bir yol tuttu.”
89. ayette. “Sonra yine bir daha yol daha tuttu.” 92. ayet. Onları daha sonra inceleyeceğiz, inşaAllah. “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı.” Önce güneşin battığı yer, sonra güneşin doğduğu yer. “O iki doğunun da iki batının da Rabbidir” ayeti var, değil mi? İşte bu diğer ayetlerle bu ayetlerin bağlantılı olarak açıklaması Kuran’ın içindeki sırrı çözer. Kuran kendi içinde sırları kilitlenmiş bir yapı gösteriyor. Yani bir sırrı diğer bir sır açıklar. Tek başına o ayet o sırrı açıklamaz. Dikkatlice incelendiğinde Kuran’ın diğer bölümündeki ayetle o sır çözülür. Bazen üçüncü, dördüncü ayet çözer sırrı. Ayetlerin hepsi bir araya getirildiğinde sırrı çözebilirsin. Gizli sır öyle ortaya çıkar. Mesela buradaki rakamların sırrı da o zaman ortaya çıkar. 85’te, “O da bir yol tuttu” diyor. Mesela burada 85 rakamı var. Sonra 89 rakamı var. “Sonra yine bir yol tuttu” diyor. “Sonra bir yol daha tuttu” diyor 92. ayette. Ayrı ayrı rakamlar. Mesela diyor ki; “İki seddin arasına kadar ulaştı.” Yine iki. “Onların (sedlerin) önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu.” Yani yabancı bir dil, başka bir söz. Şimdi Kürtçe isteniyor Güneydoğu’da, orada bir Sedd-i Zülkarneyn oluşuyor. Orada bir yecüc-mecüc hurucu var. PKK Güneydoğu’da bir yecüc-mecüc hurucudur. Oraya devletin yaptırdığı karakollar, savunma sistemleri Sedd-i Zülkarneyn’dir.
Hiçbir sözü anlamayan bir kavim oluşturmaya kalkmalarının nedeni de; PKK’nın istediği; Türkçe de bilemeyen, sadece Kürtçe bilen, başka dilleri bilmeyen insanlar oluşturup, onları da milletimizden koparıp, kültür düzeyini de sınırlı tutup, sadece komünist düşünceyi alabilecek şekilde yetiştirmeyi amaçlıyorlar. Çok yanlış. Ama tabii insan başka bir dil bilemeyebilir, bu bir suç değildir. Ama ayetin işaret ettiği başka anlam var. Onu da anlattım. “Dediler ki: ‘Ey Zu'l-Karneyn,” iki yönlü, “Ye'cuc ve Me'cuc,” iki kavim, “yeryüzünde bozgunculuk,” anarşi, “çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?"” Para verelim mi? “Dedi ki: ‘Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır.’” Mesela bu, 1987 ediyor ebcedi. “İki seddin arasına kadar ulaştı.” 2015 ediyor ebcedi. Şimdi bak, buradaki rakamlarla bunların bağlantısı var.
“Dedi ki: ‘Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır.’” 1987. “Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım. Bana demir kütleleri getirin.” Mesela Kuran’daki demirle ilgili diğer ayetler bunu açıklar. “İki dağın arası eşit düzeye gelince, ‘Körükleyin’ dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: ‘Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim.’” Hz. Süleyman (a.s)’da da bu bakırı görüyoruz. ‘Sel gibi’; Hz. Davud (a.s) kıssasında. Arada bir bağlantı olduğunu oradan anlıyoruz. Yani o ayetlerle bu ayetleri bir araya getirdiğimizde biri Hz. Süleyman (a.s)-Hz. Davud (a.s) kıssası, dünya hakimiyeti; biri, Zülkarneyn kıssasında. Her ikisinde de bakır hakimiyeti var. Her ikisinde de bakırdan bahsediliyor. “Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler.” 97. ayet.
Sayın Adnan Oktar'ın 13 Ekim 2010 tarihli röportajından Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Evet, inşaAllah. Kehf Suresi’nde Zu'lkarneyn (a.s.) kıssasını okuyayım. İnşaAllah. 84. ayet. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” bu ifade dünya hakimiyetini anlatan diğer ayetleri anlamamız için Kuran’ı Kuran’la tefsirde delildir. Mesela diyor ki Allah, “Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” diğer ayetlere de bakıyoruz Allah yeryüzünde bir iktidar vereceğinden bahsediyor. Müslümanlar’a yeryüzünde bir iktidar vereceğinden bahsediyor. Kuran ayeti, çok fazla ayet var. O zaman bu ayetten, dünya hakimiyetini anlatan bu ayetten, diğer ayetleri de çözmüş oluyoruz. Yani zaten açık anlamı da fakat bu pekiştirmiş oluyor. Dünya hakimiyetinin açık olduğu anlaşılıyor, “ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Demek ki Müslümanlar her türlü genel kültür ve bilgiye sahip olması gerekiyor. Dünya siyasetini bilecek, politikayı bilecek, bilimi bilecek, sanatı bilecek, estetiği bilecek, her şeyi bilecek. Bak “ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” “İmkan verdik.” diyor. Dar oldu mu ufku, cahil oldu mu yenilme kaçınılmaz oluyor Osmanlı’da öyle oldu mesela. Cahil bir kitle oluştu hem cahiliyet hem iman zafiyeti hem de Darwinizm’e karşı tavır koyamamaları, koskoca Osmanlı’yı yıktı. Allah’ın dilemesiyle.
85. ayette. “O da, bir yol tuttu.” diyor Cenab-ı Allah. Bunların tabii anlamını sonra daha genişleteceğiz inşaAllah, Allah nasip ederse. 86. ayette. “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı” Kuran şifreli olarak Ahir zamanda olacak birçok olayı bize bildirir. Birçok geçmişte olan olayı da bildirir. “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı” İslam güneşi nerede battı? İstanbul’da battı. Değil mi? İslamiyet son artık burada yani Müslümanların birliği ve beraberliği oldu ve sonra bitti. Halifelik kaldırıldı. Zaten halifeler görevini yapmıyorlardı yani son dönem, o anlamda İslam Birliği’ni halifeler derken Abdulmecid Efendi zamanı, Vahdettin zamanında, onların yapabileceği bir şey kalmamıştı zaten, genel olarak çünkü ümmette bir çöküntü vardı Allah’ın takdiri o, yani ona geldi olay. Sonunda güneş İstanbul’da battı. Burada İstanbul’a bir işaret var.
“Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı”’daki bir anlam bu. İkinci, ayetin devamında “ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu,” Güneş genellikle Mehdi (a.s.) için kullanılan bir ifadedir yani hadislerde de vardır, İslam güneşi olarak belirtilir. “ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu,” yani 86. da Mehdiyet’e bir saldırı olacağına dair bir işaret gibi görünüyor Kuran’da. Bak “ve onu kara çamurlu” yani güzel olmayan, iyi olmayan bir yerde battığını, gizlendiğini gördü. Yani güneşin orada yok olduğunu gördü, anlamına geliyor. “yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn,” Zu'l-Karneyn, dünyanın hem doğusuna hem batısına hakim olma anlamına gelir. Yani Zu'l-Karneyn iki cehdledir yani doğu ve batı, doğuya ve batıya hakim anlamına geliyor Zu’l-Karneyn. “(istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin." “Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız,” yani suç işlerse adam tabii ki suçunun cezasını alır ama zulüm ederse, zulmederse cezası vardır. Mesela adam birini yaralıyorsa tabii hapsedilir, bir şey yapılır yani cezası verilir “sonra Rabbine döndürülür,” asıl ahirete gider “O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” Yani eğer zulmettiyse Müslümanlara, Allah da ona acı verir. Mesela cinayet işlediyse değil mi, sonsuza kadar cehennemde kalıyor eğer tövbe etmezse.
Fakat 82. ayette diyor ki Cenab-ı Allah, “kim iman eder ve salih amellerde bulunursa”, bir kere iman edecek ve samimi eylemlerde bulunursa, yani her hareket samimi olacak. Konuşması, üslubu, ibadetleri, tavrı, hayatı her şey samimi olacak. “Onun için güzel bir karşılık vardır”. Bak çok net buradaki ifade. Hem dünya hem ahiret için net ifade. “Güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”. Bakın dinde temel olan bir konu. Ya Mehdiyet'in temel konularından birine Kur'an dikkat çekmiş oluyor. Bak “ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz”. Yani dinde tahfif esastır. Dini zorlaştırmak münafıkların silahıdır. Münafıklar dini içinden çıkılmayacak hale getirirler. Böylece kendi içinde boğmaya çalışırlar dini. Yani dini koruyoruz gibi bir göstererek. Değil mi? Mesela bir insan ne bileyim bir kediyi seviyorum diye hayvanın ağzını burnunu kapatıp boğabilir isterse. Sevme görüntüsünde. Değil mi? Ya mesela bir kuşu çok seviyorum diye hayvanı öldürebilir. Sevme görüntüsü adı altında.
Münafıklar da dini sevme görüntüsü adı altında. Münafıklar da dini sevme görüntüsü vererek dini kendi içinde boğarlar. Yani boğmak isterler. Çok fazla yeni hükümler çıkararak Kur'an'ın hükümlerini yorumlarla genişleterek. Münafıklar yoruma çok yatkındırlar. Mesela herhangi bir ayet mesela, “kim zulmederse biz onu azaplandıracağız” diyor değil mi Cenab-ı Allah burada ayette? O zaman der ki adam zulüm nedir? Sen mesela diyor bugün doğru konuşmadın. Yalan söyledin. Ben seni azaplandıracağım diyor. Ne yapacağım diyor. “Döveceğim seni diyor. Allah diyor” diyor. Bak “kim zulmederse biz onu azaplandıracağız” diyor. Buradaki ayette diyor. Yalan söylemek zulüm olduğuna göre ben de seni şimdi azaplandıracağım diyor. Adam mesela ağır şekilde yaralıyor. Mesela bu bir münafık yorumudur. Yani münafıklar bu mantığı geliştirirler. Hani kardeşlerimiz sormuş nasıl yapıyorlar bunu? Bu tarzda yaparlar. Yani hiç ummadığın şekilde Kur'an'dan kendine göre bir mana çıkartır ve Kur'an'ı böyle genişleterek hayatı boğacak hale getirir. Adam da Kur'an'dan konuştuğunu söylediği için insanlarda Allah'a inanan safi kalpli insanlar da onlara karşı bir şey diyemiyorlar. Ve onun çizgisine doğru giderler. Yani yobazlığın yaptığı da budur. Yani yobazlar zaten münafıklara hizmet ederler. Mesela sonunda da yıkar İslam'ı. Yani yaşanamayacak hale getirir ve yıkar.
Bak “ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz”. Cenab-ı Allah ne diyor? Şeytandan Allah'a sığınırım. “Hz. İbrahim'in dediği gibi kolaydır.” İslam dini. “Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler”. Onun için Mehdi'nin işinde ağırlıklı tahfif var. Yani dini en kolay şekilde insanlara göstertmek. Hadislerde bunu görüyoruz. O yüzden adamlar, münafıklar ve yobazlar Mehdi'ye karşı çıkacaklar. Diyecekler, “bu adam bizim dinimizi öldürdü” diyorlar. Yani dini kolaylaştırmasından dolayı dini öldürdüğünü söylüyorlar Mehdi'nin. Biz diyorlar bu nereden çıkarttın bunları diyor adam. Değil mi? Bu dinin bir hükmü diyor. Bak ben sana açıkça söyleyeyim ayette var diyor. Bunlara çok örnek verebilirim. Mesela “ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz”. Demek ki Mehdiyet'in bir yönü bu.
Sonra 89. Ayette, “sonra bir yol tuttu”. 89'un bir dönem. 1989'a bakıyor aynı zamanda. Bir kilit dönem olduğu anlaşılıyor. “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı”. Bu da bir şifre olduğu belli. Çünkü güneşin doğması batması zaten doğar batar güneş. Güneşin battığı yer diye bir şey zaten yoktur. Doğduğu yer diye de bir şey zaten yoktur. Yani burada Kur'an'ın alenen bir şifre verdiği, bir şeyler anlattığı, bir kapalı sır anlattığı çok sarih belli. “Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı. Onu güneşi kendilerinin için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. 90'da İslam'da bir gelişme başladı. 1990'larda yani ciddi bir gelişme başladı. Bir anlamda ona bakıyor olarak görüyorum. Allahualem.
“Onu güneşi kendilerinin için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. Şimdi iki anlamı var ama bir anlamı da Ahir zamanda insanlar bu yıllarda çok yoğunlaştı. Mesela plajların yoğunlaşması bu yüzyıla mahsus bir özelliktir. Daha önce böyle bir şey yoktu biliyorsunuz. Bütün dünyada bir plaj salgını yayıldı. Bak ne diyor? “Güneşi kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmaktayken buldu”. Yani belirli bir yüzyıla da bakmış oluyor. Yani güneşle çok muhatap olan insanların yoğunlaştığı bir devir, inşaAllah. “İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu büsbütün kuşatmıştık”. Biz, büsbütün kuşatmıştık. Mehdi'de özü kapsayan bilgi var. Yani özü kapsayan bilgi de öyledir. Detaya girmeme vardır. Çünkü öz ayrıdır. Genişletme ayrıdır. Mehdi demek ki her şeyin özünü hedefleyecek. Özüne dönecek. Yani kelimenin özünü seçecek. Konuların özünü seçecek. Özlü ve hikmetin üzerinde duran bir tavrı olacak inşaAllah. Çünkü Zülkarneyn doğrudan Mehdiyet’e baktığı için hadislere göre doğrudan dünya hakimiyeti ve Mehdiyet’e bakan bir konu. Başka türlü zaten yorumlamamız mevzubahis olmaz. İnşaAllah. Yani ağırlıklı o yönde. Tabi birçok anlamda bakarız fakat ağırlıklı o yönde.
“Dediler ki; “ey Zülkarneyn. Gerçekten Yecüc ve Mecüc”. Bak Zülkarneyn iki cihetli. Yecüc ve Mecüc. İki cihetli. Bak iki tane. Bir Yecüc var bir Mecüc var. Zülkarneyn iki yönlü. Yecüc ve Mecüc, yani anarşist ve teröristler, “yeryüzünde bütün dünyada bozgunculuk çıkarıyorlar”. Şu an dünyada teröristler devlet terörü ve şahsi terörler dünyayı inletiyorlar. Yani Deccaliyetin ana özelliği. Yecüc, Mecüc Deccal’ın insan olarak kullandığı elemanların adıdır. Yani insanlara saldığı, kan döktürdüğü, can yaktığı elemanlardır. Yani Deccal bunların lideridir. Yecüc-Mecüc de elemanlarıdır. Yani kan dökücü elemanlar.
“Ey Zülkarneyn gerçekten Yecüc-Mecüc yeryüzünde”, dünya çapında “bozgunculuk”, terör çıkarıyorlar, anarşi çıkarıyorlar. “Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?” Sana diyorlar para verelim, vergi verelim, bize bir sed, yani bizi kurtulalım onlardan diyorlar. Terörden bizi kurtar, anarşiden bizi kurtar diyorlar. “Dedi ki; “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır”. Parayı kabul etmiyor. Maddi bir yönle işim yok diyor. Mehdi de Allah rızası için gayret edecektir. “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı”. Diğer ayetlerde bunu görüyoruz. Allah diyor ki Nur suresinin 55. ayetinde ve diğer ayetlerde dünya hakimiyetinde sağlam bir iktidar, dini yerleşik kılmak, dini sağlamlaştırmak hep bu ifadeler geçiyor. Ayetin ayetiyle, ayet tefsirinden anlıyoruz ki Rabbim beni, bak kendisini sağlam bir iktidarla, aynı ayetler, başka ayetlerde de geçiyor, dünya hakimiyeti ayetlerinde de geçiyor.
“Sağlam bir iktidarla yerleşik kıldı”. Yine aynı şekilde “güç, nimet ve imkan daha hayırlıdır”. Bak bir hayırlısı var, daha hayırlısı var. Demek ki Müslüman daima daha iyisini ve daha hayırlısını, Allah'ın rızasına en uygun olanı arayacak, daha hayırlıdır. “Madem öyle bana insani güçle yardım edin de”, Mehdi'nin de neye ihtiyacı vardır? Müslümanların onu genel olarak desteklemesine ihtiyacı vardır, değil mi? Bunu Allah sağlayacaktır. “Madem öyle bana insani güçle yardım edin de sizinle on arasında sapasağlam bir engel kılayım”. Ben diyor anarşi ve terörü durdururum diyor Zülkarneyn ama benim paraya değil insana ihtiyacım var yani beni destekleyen emrimi tutan, sözümü dinleyen, çok fazla insana ihtiyacım var. Bu anlam çıkıyor. Yani eğer onları yönetebilirsem ben paraya ihtiyacım yok. Sadece itaatli, saygılı insana ihtiyacım var anlamı çıkıyor.
“Bana demir kütleleri getirin”. Mehdi ne yapacak? Bütün tankları, topları, metalleri eritecek. Büyük miktarda demir erimesi mevzubahis olacak. Çünkü savaş duracağı için her ülkenin tank, top, işte bilmem böyle yani silahları metal olarak yani demir olarak milyonlarca tondur. Çok fazla demir var. Bunları eriteceğini anlıyoruz. Ona işaret var inşaAllah. Bak “bana demir kütleleri getirin. İki dağın arası eşit düzeye gelince körükleyin dedi”. Yani dağlar gibi olacağı anlaşılıyor. Toplanacak silahların. “Körükleyin” dedi. “Onu ateş haline getirinceye kadar”. Yani eritilecek ve kullanılacak bunu anlıyoruz.
“Dedi ki; “bana getirin üzerine eritilmiş kıtran dökeyim” diyor. Bakır diyor ama kıtran diye geçiyor. Dökeyim. Katran. Normal katran dökeyim diyor. Bu da demirin okside olmasını engelleyen madde. Ama tabi bu tek o anlama gelmiyor. Burada yani demir ve katranın kullanıldığı bir silah türü, belki bir ihtimal cinlere karşı, bazı o tarz olaylara karşı bir savunmada kullanılacak bir şeylerden bahsediyor olabilir. Yani geniş çapta demir ve üstüne katran dökülmesine elde edilen bir şey. Bunu daha sonra daha genişletiriz bu konuyu inşaAllah.
“Böylelikle ne onu aşabildiler ne onu denmeye güç yetirebildiler”. Çok sağlam bir sed yapılması küfre karşı, anarşi ve teröre karşı çok esaslı bir sed yapılmasının önemine Kur'an dikkat çekmiş oluyor. Çünkü zayıf engeller de netice alınmıyor. Mesela PKK'ya karşı mücadele veriliyor ama engel olunamıyor. Neden? Bakın “hem onu aşabiliyorlar hem de delmeğe de güçleri yetiyor” şu an. Güçlü bir hat meydana getirilemiyor. Bir anlamı da yapılacak mesela karakolların, yahut o müstahkem mevkilerin demirden olması. İnşaAllah. Mesela o majino hattı vardı ünlü Fransızların majino hattı. Çok fazla çelik ve demir kullanılmıştı savunma hattı. Demirden yapılacak savunma hatlarının önemine de Kur'an dikkat çekmiş oluyor. O yönüyle de dikkat çekici. Ama bu tabii bir ilk bakılan yönü. Yani daha ikinci, üçüncü aşamaları olarak incelenebilir. İnceleriz istersek. Ama bugün değil. Daha ileride inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar’ın 5 Mayıs 2014 tarihli sohbetinden Kehf Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Kuran, üstüne düşünülüp, sembolik anlamları çözeceğimiz bir kitaptır. Allah ilham eder inşaAllah. Deminde anlattım Museviler Tevrat’ı alırlar, saatlerce düşünürler. Müthiş zekidir Museviler. Beyni çok kullanırlar. Tevrat üzerine acayip düşünürler. Yer altında böyle kaya oyması ibadethaneleri oluyor. Sırf Tevrat okuyorlar. Günlerce oradan çıkmıyorlar. Yaşlı Museviler de öyle, 70, 80, 90 yaşında ayakta okuyorlar Tevrat’ı. Kıyafetlerde üstlerinde hikmetlerini çözmeye çalışıyorlar. Tevrat’ın içindeki sırları çözmeye çalışıyorlar. Kuran sırla doludur ama çok az düşünülüyor.
Bakın mesela diyor ki ayette 86. ayet; “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta olduğunu buldu.” Japonya güneşin battığı yer olarak bilinir, birçok yerde. Bayrağı da güneş biliyorsunuz. Tsunami de kara çamurlu bir gözede, kara çamurlu bir deniz görünümünde güneşin battığını gördük. Simsiyah deniz, deniz simsiyah oldu tsunamiden sonra. Hiç görülmemiş bir şey oldu. Güneş o kara çamur görünümünde ki denizin içinde battı. Yani ufukta. Mühim bir olaydı, çok mühim bir olaydı.
“Ey Zülkarneyn istersen onlar azaba uğratışın istersen içlerinde güzelliği ilke edinirsin.” Azap. Askeri güçte kullanılabilir. Hz. Zülkarneyn (a.s) neyi tercih ediyor? Güzelliği. Ne demek güzellik? Sevgi. Nasıl güzellik? İnsanda güzellik, eşyada güzellik, bitkide güzellik, her yerde güzellik. Hz. Zülkarneyn (a.s) onu tercih ediyor. İsterse güç kullanabilir ama gücü kullanmıyor. Güzelliği tercih ediyor. Hep güzellik, bu ne? Kim anlatılıyor? Hz. Mehdi (a.s) anlatılıyor.
“Dedi ki kim zulmederse biz onu azaplandıracağız” Hz. Mehdi (a.s) devrinde kan dökmek yok. Ama kimsede kıllık yapamaz. Çocuk kaçırma, çocuk katilliği mümkün değil. “Sonra Rabbine döndürülür” Ahirette azabı verecek Allah. Allah korkusu hatırlatılıyor. Mehdiyet’in asıl silahı Allah korkusudur. “O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” Ebcedi ne? 2007. Şimdi böyle bir tevafuk olur mu? Özel bir işaret var. Bak “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa” İman edecek ve samimi olursa. “Onun için güzel bir karşılık vardır” Bak, güzel. Hz. Zülkarneyn’de ne hakim? Hep güzellik Hz. Mehdi (a.s)’da nedir? Hep güzellik, hep güzellik. Ana konu bu güzellik ve sevgi.
“Ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz” Hz. Mehdi (a.s)’ın özelliği nedir? Dini tahfif etmesi, dini kolaylaştırması. Peygamberimiz (s.a.v.) söylüyor; “O dini tahfif edecek.” Muhiddin Arabi Hazretleri de belirtiyor. “Onun özelliği dini tahfif etmesidir. Dini kolaylaştırıp, hafifletmesi, ağır buyrukları, yobazların uydurduğu zırvaları kaldırıp dini arı ve temiz hale getirmesi, gerçek haline çevirmesi.” Bak; “Ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz” Dini kolay olarak anlatacak. “Sonra gene bir yol tuttu” 89, 1989 yılına işaret ediyor. Daha önce de söylemiştim. Hep tarihler Mehdiyet’e göredir.
“Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve o güneşi kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.” Demek ki güneşten korunmakta önemli. Bak Kuran burada bir şeye işaret ediyor, gizli bir işaret. Demek ki o devirde insanlar plajlara girecekler, insanlar güneşin altında olacaklar, büyük kitleler. Mesela milyonlarca insan güneşin altında çıplak olacaklar. “Güneşi kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu, güneşin doğduğu yere kadar ulaştı” Demek ki bir plaj görüyor, plaj görüntüsü var. İnsanların denize girdiği, üzerlerine rahatça güneşin geldiği bir yer.
“İşte böyle onun yanında özü kapsayan bilgi olduğunu biz ilmimizle büsbütün kuşatmıştık” Hz. Mehdi (a.s)’da ne var? Özü kapsayan bilgi var. Hurafe yok, demagoji yok. Lafı uzatmıyor. Dil cambazlığı yapmıyor. Dil oyunları yapmıyor. Özü neyse tam doğrusu onu anlatıyor. O bu konuyu işaret etmiş ayet. 92. Mehdiyet'in 1992 mühim bir dönüm noktasıdır. “Sonra bir yol daha tuttu”, diyor. “İki seddin arasına kadar ulaştı onları sedlerinin önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu”, mesela orada Kürtçe bilen kardeşlerimiz var. Türkçe bilmiyorlar. Kürt kardeşlerimize karşılaşmış oluyor. Ama bak Kürt kardeşler oradakiler ne diyorlar? “Ey Zülkarneyn gerçekten Yecüc ve Mecüc”, PKK, “yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar. Bizimle onlar arasında bir sed inşa etmiş için sana bir vergi verelim mi?” Ama bak ayetin işareti bu.
“Dedi ki; “Rabbim beni kendisine sağlam bir iktidarda yerleşik kıldığı güç, nimet, imkan daha ayrıdır”. Demek ki Mehdiyet sağlam bir iktidar, sağlam bir güç olacak. Bak 84'te ne diyor? “Yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik”. Sonra ne diyor burada yine? “Rabbim beni kendisine sapasağlam bir iktidarda yerleşik kıldı”. Hadiste ne diyor? “Allah Mehdi'ye sapasağlam bir iktidar verecek” diyor. Hep sapasağlam. Yıkılmayan. Mehdi sağ olduğu müddetçe yıkılmıyor. Ama asası devrildikten sonra devlette gidiyor artık. Yani sonra İsa Mesih, İsa Mesih'den zaten kardeşler. İsa Mesih'in vefatından sonra asa devleti ifade eden bir semboldür aynı zamanda. Asa. Asası devrilmesi devletin devrilmesi. Ondan sonra devlet devriliyor. Mehdi'nin vefatından, İsa Mesih'in vefatından sonra. Süleyman kıssasında geniş geniş bu konular anlatılır.
“Rabbimin vaadi geldiği zaman o bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır”. Yani bakın Rabbimin vaadi geldiği zaman, 98. Kıyamete bakmakla beraber yani kıyamet zamanına bakmakla beraber, Ahir zamana bakmakla beraber Mehdi'ye de açık şekilde bakıyor. Bak, “Rabbimin vaadi geldiği zaman”, vaat ettiği kişi geldiği zaman. Rabbimin vaadi nedir? Mehdi, İsa Mesih, “geldiği zaman o bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır”. Yani o engelleri söküp atar. Dümdüz eder. Aynı zamanda buna bakıyor. Kıyamette de bütün engellerin yıkılacağı da belirtiliyor. Ona işaret ediyor. Ama bu anlamı çok önemli.
“Biz o gün bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakmışız. Sura da üfürülmüştür”. O gün bak, “bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakmışız”. Şimdi Yecüc-Mecüc'le kasıt. Bak, “bir kısmı bir kısmı içinde”, iki grup birbirini kırıp geçiriyor. Bak, “bir kısmı bir kısmı içerisinde dalgalanırcasına bırakılmış”. Dalgalanırcasına bir savaş var. Mücadele var. Mesela bakıyoruz Rus tanklarına, Alman tankları uzaktan bakıldığında deniz dalgaları gibi birbirine giriyorlar. Filmlerde baktığımızda. Bu hem birinci dünya harbine hem ikinci dünya harbine işaret ediyor. Hem faşistlerle, Komünistlerin savaşına da dikkat çekiyor. Yani Ahir zamanda ikinci dünya ve birinci dünya dünyanın en büyük katliamlarındandır. İnsan katliamlarındandır. Yecüc ve Mecüc. İki olay. İki grup. İki mücadele grubu. Bunlara bakıyor. Ki Musevilerin Kuran'daki tefsirleri, Tevrat'taki tefsirlerine göre onlar da öyle diyorlar. Yani bizim Tevrat onlarda da var Yecüc Mecüc Tevrat'ta. Bize göre diyor birinci iki dünya harbi. Ve dolayısıyla da işte komünistlerin, faşistlerin savaşı. Buna da bakıyor diyorlar. İnşaAllah. Çünkü Tevrat'ın kod sistemine baktığımızda da ilginç yapılar çıkıyor. Tevrat'ın mesela Kur'an'daki kod sistemine baktığımızda da çok ilginç tarihler, ilginç vakitler çıkıyor.