Sayın Adnan Oktar'ın 21 Ekim 2012 tarihli röportajından Meryem Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Tamam Meryem Suresi’ni okuyayım onlara. 19. Sure.
22. ayetten başlayım. Bu ikilerde bir şey var. Onun için ikilere önem veriyoruz. Şeytandan Allah’a sığınırım; “Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.” İki-iki, bir doğumdan bahis var, inşaAllah. “Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.” Bu hem Hz. Mehdi (a.s)’a, Hem Hz. İsa (a.s)’a işaret ediyor. Issız bir yere çekilme, ıssız bir yerde olma, düşmanlarından uzak olacaklardır. Tabii ki, dostları sevenleri olacaktır ama Hz. Mehdi (a.s)’a ve Hz. İsa Mesih (a.s)’a düşman olan ondan nefret eden çok fazla alçak kahpe olacaktır. Müşrikler, it kopuk takımı, müptezeller, hem Hz. Mehdi (a.s)’a hem Hz. İsa Mesih (a.s)’a kin dolu olacaklar. Anlayamadıkları için, kavrayamadıkları için, gözleri deccal gözü gibi olduğu için, nefretle yaklaşacaklardır. Onun için “ıssız bir yere çekildi” güvenlik amacıyla,
23-“Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi.” Bu yirmi üçüncü ayet. Şeytandan Allah’a sığınırım. Mehdiyet’in doğum sancısına da işaret ediyor, inşaAllah. “Onu bir hurma dalına sürükledi.” Demek ki, hurma ağaçlarının da olduğu bir yer. İstanbul’da çoktur hurma. Kırmızı kırmızı her yerde olur, inşaAllah. “Dedi ki; ‘Keşke bundan önce ölseydim de hafızalardan silinip unutulsaydım.” Bu bir zelledir. Evliyalarda, velilerde olan zelle. Normalde bir Müslüman, bu şekilde tabi konuşamaz. Bir zelle, bir hatadır. Ama ne kadar bunaldığını, ne kadar zor durumda olduğunu, deccaliyetin acımasızlığını ve kahpeliğini bir insanı ne kadar ızdıraplı, ne kadar acı çeken bir konuma soktuğunu göstertmesi açısından bu ayet manidardır. Ne diyor mübarek Hz. Meryem annemiz; “Dedi ki; ‘Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutulsaydım.” Çünkü o kadar galiz bir iftira var ki. Hem haşa ve haşa kella gayrı meşru ilişkiyle suçlanıyor-ki, afif, tertemiz bir insan. Hem o anda yalnız kimsesi yok, yardım eden kimse yok, su akan bir yer, dağ başında yalnız bir yer. Hem doğum sancısı, hem o acı. Yani insanların iftirası. Hem yalnızlık. Diyor ki; “Keşke bundan önce ölseydim de hafızalardan silinip unutulsaydım.” Allah'ın imtihanı bu. Çok sıkıldığı için, Allah ona o zaman ne yapıyor;
24-“Altından (bir ses) ona seslendi.” Birisi ona seslendi. “Hüzne kapılma. Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır.” Hüzne kapılma. Nedir hüküm? Haram. Allah'ın emri. “Hüzne kapılma.” Yasaklıyor Allah. Bu üstteki işte zelle. Bu hatayı yapıyor, bu yanlışlık var, Allah yasaklıyor; “Hüzne kapılma.” Bir şekilde Allah ona onu hissettiriyor, vahiyle kalbine ilham ediyor. Veyahut açıkça duyduğu bir ses. “Rabbin senin alt yanında bir ark kılmıştır.” Demek ki, öyle bir yer olacak ki hem sessiz sakin bir yer olacak, ormanlık bir tepe olacak, hem de burada bir su kaynağı olacak ve orada da hurma ağacıda olacak. Meyve ağacıda var, hurma ağacıda var. Şimdi burada bir belirleme yapıyor Kuran, açıkça.
25-“Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş taze hurma dökülsün.” Üzerine taze hurma dökülsün, üzerine salla. Demek ki, dalda iyice sarkmış, yakın. Demek ki Hz. Mehdi (a.s)’ın olduğu ortamda da ağaç, insana çok yakın olacak. Hz. İsa Mesih (a.s)’ın olduğu yerde de ağaç insana çok yakın olacak, ağaçla içi içe olacak, ormanla iç içe olacak, bunu anlıyoruz. “Kendine doğru salla, henüz üzerine oluşmuş taze hurma dökülsün.” Bu da tabii kapalı olarak, doğumda kadın bir şey tuttuğunda, bir şeye asıldığında doğum daha kolay olur. Daha şeydir yani zaten doğum yapan kadınlarda bu uygulanan bir metot. Taze hurmada, o bitkinlik anında, o yorgunluk anında, ona bir takviye. Demek ki, ayrıca birde aç. Bakın imtihanın haline bakın, şekline bakın. Yiyecek yok, yalnız başına, aç kalmış, Allah'a çok şükür çıktığı yerde hem su var, hem hurma var. Taze hurmanın özelliği ne? Sulu, çabuk kana geçer, hemen şeker geçeceği için kana kendini toparlayacaktır. Çünkü açlıkta ve bitkinlikte insanların siniri zayıflar. Sancıda daha da zorlanır. Hakaret ve iftira varsa, daha da çok zor durumda kalır. Olağanüstü zor durumda olduğu için, bir kere Cenab-ı Allah hem susuzluğunu gideriyor, hem açlığını gideriyor hurmayla, taze hurma almasıyla, o zaman hem de vahiy aldığı için kalbine bir ferahlık gelmiş oluyor.
24-“Altından (bir ses) ona seslendi. Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır.” Demek ki, Müslüman en zor anında bile hüzne kapılmayacak, korkmayacak, üzülmeyecek. Ve mevcut şartları da en iyi şekilde kullanacak. Mesela orada ne var, ağaç var, ağacın dalını çekiyor. Ne var, yaş hurma var, onu kullanıyor. Mesela orada ne var, hazır su var akan, o suyu kullanıyor. Issız bir yere çekilmesi de isabetli bir hareket, çünkü kalabalıkta olsa dedikodu acayip yayılır, çok laf söz olur ama ıssız bir yerde doğum yaptığı için, gizli kalacağı için onun lehine, Hz. Meryem’in lehine. Ama mevcut imkanları çok iyi kullanmanın önemine Allah dikkat çekiyor, yani taştan su çıkartmak adeta. Müslüman her türlü imkanı kullanacak, hayır için.
26.ayette-“Artık ye iç; gözün aydın olsun.” Demek ki, açlık insanlarda sıkıntı meydana getirebilir, sinirlilik meydana getirebilir. Kuran’da ona dikkat çekiyor bak Cenab-ı Allah; “ye ve iç.” Hem yemek yiyor, hem su içiyor. İkisini eda ettiğinde vücudunda ferahlama oluyor. Çünkü su kaybı sinirleri bozar, insanı sinirli hale getirir, gergin hale getirir, üzülmeye ve hüzne açık hale getirir. Açlıkta öyledir, zordur Allah vermesin. Arkasından ne diyor Cenab-ı Allah; “Gözün aydın olsun.” Gözün aydın, yani sana bir ferahlık vereceğim, aydınlık olacak. “Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki; ‘Ben Rahman (olan Allah)’a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım.” Susma hakkını kullanmak gibi. Yani zor anlarda insanlar bazen alelacele demeç verirler. Ve çok zor durumda bırakır onu. Halbuki konuşmazsa, biraz beklerse, durumu iyice değerlendirir, lehte aleyhte durumları iyice değerlendirir, çok usturuplu en uygun açıklamayı yapar. Ama erken yapılan bir açıklama, genellikle çok ters etkide yapabilir. Mesela bazı yönünü bilmiyordur, bir yönünü bilmiyordur, yahut kendi avantajı olan kısımları bilmiyordur, kendi aleyhinde kısımları bilmiyordur, bir açıklama yapar, durumu iyice açmaza sokabilir. Ama iyi bir tahlilden sonra yapılacak açıklamada, olay tam rayına oturacağı için, mükemmel olur.
27-“Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki; ‘Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın.” İnsanların karakterinde bu var. Hemen zahire bakıp suçlamak. Araştırma soruşturma yok. Ne diyorlar “Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın.” Şimdi insanların en çekindikleri, en rahatsız oldukları şey nedir? Ön yargı, çok çabuk karar vermeleri. Bir şeyin batın yönünü, hakikat yönünü, gerçek yönünü araştırmadan, insanları suçlamaları, ahir zamanın en berbat yönlerinden bir tanesi.
28-“Ey Harun’un kız kardeşi” özellikle söylüyorlar ki, Harun’un kız kardeşi diye. Burada da bir işaret var; Hz. İsa (a.s) ile Hz. Harun (a.s)’ın bağlantısına bir dikkat var. Yani Kuran’da, Harun konusu, Tevrat’ta da Harun, defalarca tekrar edilir. Masonlar da dualarında; Harun’un sakalıdan akan kokulu güzel yağın kıyafetine düşmesi konusu, her mason toplantısında dile getirilir. Onda özel bir sır var. Hz. Harun (a.s)’ın sakalından akan güzel kokulu yağın, parfümlü yağın, ceketinin üstüne dökülmesi, kıyafetinin üstüne dökülmesi. Bu, sonraya ortaya çıkacak bir olaydır. Ama şimdilik bu kadar. Bakın burada da Kuran’da diyor ki; “Ey Harun’un kız kardeşi” Hz. Harun (a.s)’a ısrarla dikkat çekiliyor, “kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi” yani soylarının temiz olduğuna dair işaret ediliyor, Hz. Mehdi (a.s)’in-Hz. İsa Mesih (a.s)’ın, “ve annen de azgın utanmaz bir kadın değildi.” Yani sen iyi bir aileye mensupsun. Onu, ailesiyle mahcup etmeye çalışıyorlar, bakın psikolojik baskı. Babasına, ailesine, akrabalarına mahcup etmek için, yoğun bir psikolojik baskı var.
29-“Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: ‘Henüz Mehdi de olan bir çocukla bir nasıl konuşabiliriz.’” Bakın burada Harun geçiyor, orada da yani Hz. Mehdi (a.s)’dan bahsedilmesi burada çok acayip. Çocuk kucakta olabilir, yerde olabilir, kundağın içinde olabilir, sarılı olabilir, yastığın üstünde olabilir, yorganın altındaki çocuk olabilir ama burada özellikle “Mehdi’de olan” diyor. Kuran’da iki yerde geçiyor Mehdi kelimesi; Mehdi’de olan, yani beşikte olan. Ama bu özellikle seçilmiş bir kelime, Allah tarafından. “Mehdi’de olan” Mehdi’yle olan “bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz.” Mehdi’yle yan yana olan bir çocukla nasıl konuşabiliriz diyor.
30-(İsa) dedi ki: ‘Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı.'
31- 'Nerede olursam (olayım,)’ Allah katında, hiç fark etmez. Bakın 'Nerede olursam (olayım) beni kutlu kıldı.’ Hiçbir peygamber bunu söylemiyor. Bakın ‘nerede olursam olayım’ daha çocukken kaderini biliyor. ‘Nerede olursam olayım’ hangi peygamber söylüyor bunu? Hiçbir peygamber söylemiyor. Yerde ve gökte-Allah katında. Bakın burada daha çocukken, Allah katına alınacağını biliyor, kaderi belli. 'Nerede olursam (olayım) beni kutlu kıldı.’ Gökte kutlu mu ? Kutlu, kutsal. Çünkü bakın diyor ki Cenab-ı Allah; ‘melekler ve Mesih, Allah’a kulluk etmekten çekinmezler’ ibadet ederler diyor Mesih, meleklerle birlikte. Ölü olanlar, ahirette olanlar ibadet ediyor mu? Etmiyorlar. Kim ibadet ediyor? Mesih ibadet ediyor, melekler ibadet ediyor, sorumlu oldukları için. Çünkü ölmemiş. Ölenden ibadet kalkıyor. Ölmediği için, ibadet kalkmamış. ‘ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti.' Zaten Hıristiyanlara da Cenab-ı Allah iki şey söylüyor ; ‘namazınızı kılın, zekatınızı verin’ diyor. Namazını kılıp zekatını verirse, Peygamberimiz (s.a.v.)’in peygamberliğini kabul ederse, Müslümanlar, ayete göre. Bütün ilim Allah katında, her şeyin doğrusunu Allah bilir. Demek ki, Hz. İsa Mesih (a.s) namazlarını kılıyordu, zekatını da veriyordu. Şimdi Hıristiyan kardeşlerimiz kılıyorlar mı ? Kılmıyorlar. Kılanlar, nadir. Kore’deki Hıristiyanlar kılıyor, buradaki bazı Hıristiyanlar da görüyorum, namazını kılan, zekatını veren de çok nadir.
32. ayette ; ‘Anneme itaati de.’ Hz. Mehdi (a.s)’ın da annesi olacak, yetimdir, Hz. İsa Mesih (a.s)’ın da annesi var, babası yok biliyorsunuz, o yönden yetim. ‘Anneme itaati de.’ Annesini seviyor.’ Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı.' O zaman nasıl ? Neşeli demek ki. Hz. İsa Mesih (a.s)’ın neşeli olduğunu anlıyoruz. Mutsuz değilim diyor. Aksi, neşelidir. ‘ve zorba kılmadı.’ Nedir ? Demokrat, kan dökmüyor, can yakmıyor, insanlara ızdırap vermiyor, savaşlara karşı.
33- 'Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de.' Üç anımda da ‘selam üzerimedir’ diyor. Masum peygamber.
34- İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri 'Hak Söz.’
35- Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil’ diyor Cenab-ı Allah. ‘O yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: 'Ol' der, o da hemen olur.’ Evrim geçirmeden, hemen olur.
36- ‘Gerçek şu ki, Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.’ Başka da İlah yok.
37- ‘İçlerinden (birtakım) gruplar ayrılığa düştüler.’ Protestanlar, Ortodokslar, Katolikler, ‘artık büyük bir günü görmekten dolayı, vay inkâr edenlere.’ İçinde inkar edenleri de Allah tehdit ediyor.
38- ‘Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler. Ama bugün o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler.’ Hıristiyan olup da, küfre düşmüş olanlara Allah tehditle uyarıda bulunuyor. Müslümanlara da aynı şekilde uyarıda bulunuyor Allah.
39- ‘İş(in) hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı onları uyar.’ Demek ki o zaman biz de, Hıristiyan kardeşlerimize tebliğ yapacağız. ‘Niye konuşuyorsunuz?’ diyor. Allah uyarın, anlatın diyor. Ama nasıl? ‘Güzel bir tavırla’ diyor Cenab-ı Allah. ‘En güzel sözle onları uyarın’ diyor. ‘Allah’ın birliğine davet edin’ diyor, canlarını yakmayın, üzmeyin, kırmayın, ‘onlar bir gaflet içindedirler ve onlar inanmıyorlar.’ Onların içindeki imansız kesim için bu ayet.
40- ‘Elbette, yeryüzüne ve üzerindekilere biz varis olacağız.’ Yeryüzüne varis ne demek? Dünya hakimiyetini tesis edeceğim diyor Cenab-ı Allah. Deccaliyetin ömrü ; 40 yıl. Mehdiyet’in mücadelesi de 40 yıl, 40. ayet. ‘Elbette, yeryüzüne ve üzerindekilere’ Üzerindeki bütün ülkeler, bütün insanlar, devletler, hepsine Biz varis olacağız diyor Allah, dünya hakimiyeti oluşturacağım diyor. ‘ve onlar Bize döndürülecekler.’ Hepsi diyor ölünce de Bize gelecekler diyor Allah.
41- ‘Kitap'ta İbrahim'i de zikret. Gerçekten o, doğruyu-söyleyen bir peygamberdi.
42- Hani babasına demişti: 'Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun?’ Bizde Darwinistlere diyoruz ki; madde görüyor mu? Görmüyor. İşitiyor mu? İşitmiyor. Şuuru var mı? Yok. İşitmeyen işiteni nasıl yapsın? Görmeyen göreni nasıl yapsın? Şuuru olmayan şuuru nasıl yapsın? ‘Yok, madde yapar’ diyor. Madde kör görmüyor, görmeyeni nereden bilsin ki, görmeyeni yapsın kör madde? İşitmiyor, işitmenin ne olduğunu bilmiyor, işitmeyi yaptı diyorsun. Kuran’da da Cenab-ı Allah buna dikkat çekiyor. 42- ‘Hani babasına demişti: 'Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun?’ Bakın babacığım diye hitap ediyor, dinsiz olmasına rağmen İslam’da, şefkatin güzelliğin, ahlakın nasıl olması gerektiğine Allah dikkat çekiyor. Babası dinsiz, ateist babası, ateist olmasına rağmen ‘babacığım’ diye hitap ediyor ve çok şefkatli, saygı dolu davranıyor, nezakette kusur etmiyor. Demek ki bizde, komünist olsun, ateist olsun, Darwinist olsun, kim olursa olsun, onlara tebliğ yaparken, şefkatle, merhametle ve adaletle yaklaşacağız. Yıllardan beri anlattığımız budur.
43- 'Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi.’ Sen bunu bilmiyorsun ama ben biliyorum diyor. ‘Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım.' Seni İslam yoluna ulaştırayım diyor, bana tabi ol diyor.
44- 'Babacığım, şeytana kulluk etme’ deccale kulluk etme, ‘kuşkusuz şeytan, Rahman (olan Allah)’a başkaldırandır.' Allah’a baş kaldırmıştır. Sende Allah’a baş kaldırma diyor.
45- 'Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum.’ Cehenneme gitmenden korkuyorum diyor, ‘o zaman şeytanın velisi olursun.’ Allah vermesin, ‘şeytanın velisi olursun.’
46- (Babası) Demişti ki: 'İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun?’ Benim bu ateist kafamdan, Darwinist-materyalist kafamdan yüz mü çeviriyorsun ? Yani sen bana uymuyor musun diyor. ‘Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım.’ Feci şekilde öldürürüm diyor, ‘uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git.' Gözüme görünme diyor. Görürsem, öldürürüm seni diyor. Hz. İbrahim (a.s)’ın şefkatine bakın, Darwinist-materyalist zihniyetteki babanın oğluna reva gördüğü üsluba bakın. Taşlayarak öldürme, ‘feci şekilde öldürürüm seni’ diyor, ve ‘uzaklaş’ diyor, evladıyla görüşmek istemiyor. Buna rağmen Hz. İbrahim (a.s) diyor ki;
47-‘'Selam üzerine olsun.’ Bakın ahlaka bakın. Öldürmeye kalkıyor, o da diyor ki ‘selam üzerine olsun. Senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim’ Allah seni affetsin diyor, ‘çünkü , O, bana pek lütufkardır dedi.
48- 'Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum.’ Babasından ayrılıyor, ailesinden ayrılıyor. Diyorlar ki; baba kutsal, babadan ayrılınmaz. İnkar ediyorsa ayrılırsın. Taşlayarak öldürürüm diyor. Kendi dinime döneceksin diyor. Ashab-ı Kehf ne yapıyor? Ailesinden ayrılıyor. Hz. İbrahim (a.s) ne yapıyor? Ailesinden ayrılıyor, babasından ayrılıyor. Bakın ‘sizden’ senden demiyor sizden, senin kafandan olan herkesten ‘ve Allah’tan başka taptıklarınızdan’ inançlarınızdan da ‘kopup ayrılıyorum.’ Gidiyorum diyor, ‘ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım.' Hep neşeyle olurum, hep mutlu olurum diyor.
49- ‘Böylelikle, onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak'ı ve (oğlu) Yakup'u (İsrail’i) ‘armağan ettik ve her birini peygamber kıldık’ diyor Cenab-ı Allah.
50- ‘Onlara rahmetimizden armağan(lar) bağışladık’ güzel topraklar, evler, imkanlar, her şeyin başında iman, cennette güzel makamlar, sevgi, saygı, hürmet onlara karşı ‘ve onlar için yüce bir doğruluk dili verdik.’ Kuran dili, İslam dili, doğruluk dili, dürüstlük dili.
51- ‘Kitap'ta Musa'yı da zikret. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş (samimi) ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi.
52- Ona, Tur'un (dağın) sağ yanından seslendik ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.
53- Ona rahmetimizden kardeşi Harun'u da bir peygamber olarak armağan ettik.’ Bakın yine Hz. Harun (a.s)’a dikkat çekiliyor.
Sayın Adnan Oktar'ın 20 Ocak 2011 tarihli röportajından Meryem Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Ona, Tur'un sağ yanından seslendik ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.” “Ona, Tur'un sağ yanından seslendik.” Bak, sağ yan. Burada özel bir detay var. “Sağ yanından seslendik.” “Onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.” Şeytandan Allah’a sığınırım, “Ona Rahmetimiz'den kardeşi Harun'u da bir peygamber olarak armağan ettik. Kitap'ta İsmail'i de zikret. Çünkü o, va'dinde doğruydu ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi. Halkına, namazı ve zekatı emrediyordu ve o, Rabbi Katında kendisinden razı olunan (bir insan)dı. Kitap'ta İdris'i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi. Biz onu yüce bir mekan (makam)a yükseltmiştik. İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail (Yakup)in soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan Allah')ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar” diyor. O kadar dindarlar ki coşup, aşka gelip, ağlayarak secdeye kapanıyorlar. “Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz (kılma duyarlılığın)ı kaybettiler.” Ahir zaman işte. Deccaliyetin devri. Bak; “Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz (kılma duyarlılığın)ı kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır.” Şehvet, sırf cinsellik değildir. Her türlü nefsani istek ve eylem, hepsi. Yani Kuran’a zıt olarak yapılan Kuran dışı her türlü eylem. Kuran’ın, Allah’ın yasakladığı, istemediği tavırlar.
“Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır); işte bunlar, cennete girecekler ve hiçbir şeyle zulme uğratılmayacaklar. Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah, onu) Kendi kullarına gaybtan vadetmiştir.” Görünmez olarak vadetmiştir. “Şüphesiz O'nun va'di yerine gelecektir. Onda ‘boş bir söz’ işitmezler; sadece selam (ı işitirler).” Demek ki boş söz insanı sıkıyor. Dünyada biz nereye gitsek boş söz duyarız. Kahvehaneye gidersin, sokağa gidiyorsun, televizyonu açıyorsun boş. Çoğu boştur. Boş sözden de insanlar sıkılır. “Sabah akşam, onların rızıkları orda (bulunmakta)dır.” Sürekli yiyecekleri var. “O cennet; Biz, kullarımızdan takva sahibi olanları (ona) varisçi kılacağız. Biz (elçiler) ancak Rabbiniz emriyle ineriz.” Cebrail (a.s)’dan bahsediyor bu ayette. “Önümüzde, ardımızda ve bunlar arasında olan her şey O'nundur. Senin Rabbin kesinlikle unutkan değildir.” Allah’ın bir şeyi unutması mümkün değildir. Hepsi sonsuz kısa zaman olan tek bir an içerisinde, bütün olaylar Allah Katı’nda olup bitmiştir ve hepsi Allah’ın hıfzındadır. İnsanda unutkanlık vardır. İnsan nisyan ile malüldür. Yani unutkandır. İnsana verilmiş bir aczdir. Acizliktir.
Adnan Oktar'ın 20 Mart 2011 A9 Tv ve Tv Kayseri'deki Canlı Sohbetinden
ADNAN OKTAR: Meryem Suresi. Şeytandan Allah’a sığınırım, 52. ayet; “Ona, Tur'un sağ yanından seslendik ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.” Bakın, Hz. Musa (a.s)’a “Tur’un sağ yanından seslendik.” Dağın sağ yanından, Tur’un sağ yanı, o ayrı bir konu, onu zamanı gelince konuşacağız, inşaAllah. “Onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.” Bu da çok derin anlamı olan Kuran’daki bir ifadedir. Bakın, “Onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık. Ona Rahmetimiz'den kardeşi Harun'u da bir peygamber olarak armağan ettik.” Allah ona bir nimet olarak Hz. Harun (a.s)’ı ona sunuyor. “Kitap'ta İsmail'i de zikret. Çünkü o, va'dinde doğruydu.” Müslüman vaad ettiğinde vaadinde doğru olacak. Allah ona dikkat çekiyor, vaadinde doğru olmak. “Ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi. Halkına, namazı ve zekatı emrediyordu.” Kim? Hz. İsmail (a.s). Zannediyorlar ki sadece Peygamberimiz (s.a.v) getirmiş namazı. Bütün Peygamberler de, Hz. Adem (a.s) da dahil, aynı bizim bu kıldığımız namazı kılıyordu. Bütün Peygamberler bizim kıldığımız namazı istemiştir. Allah’ın emri olarak. “Namazı ve zekatı emrediyordu.” Bütün Peygamberler de zekatı emretmişler. “Ve o, Rabbi Katında kendisinden razı olunan (bir insan)dı.” Allah’ın razı olması çok önemlidir bir insandan. “O da razı olunan bir insandı” diyor.
“Kitap'ta İdris'i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi.” Allah tek tek Peygamberleri anlatıyor. Bakın, “Kitap’ta İdris’i de zikret.” Biz de şu an Hz. İdris (a.s)’ı zikrediyoruz. “Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi.” Yalan söylemiyor, dürüst. Allah doğruluğun, dürüstlüğün, samimiyetin sürekli üzerinde duruyor. “Biz onu yüce bir mekana (makama) yükseltmiştik.” Hz. İdris (a.s)’ı. Onun özel bir makamı var. Hz. İsa (a.s) gibi, özel bir makam, özel bir boyut. “Biz onu yüce bir mekan (makama) yükseltmiştik.” “İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in soyundan.” Demek ki bütün insanlar Hz. Adem (a.s) soyundan, hepsi kardeş. “Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail (Yakup)in soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler.” İbrahim ve İsrail (Yakup)’in soyundan. Hz. Mehdi (a.s) da bu soydandır. “Doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler” Doğru yola eriştiren kim? Allah. Bakın, “seçtiklerimizden” diyor. Demek ki “ben Hz. Mehdi (a.s) olacağım” demekle Hz. Mehdi (a.s) olunmuyormuş. Nasıl oluyormuş? Allah’ın seçmesi gerekiyor; “seçtiklerimizdendir.” Peygamberler de Allah tarafından seçiliyor. İstemekle Peygamber olunmaz, Allah’ın seçmesi lazım.
“Onlara Rahman (olan Allah')ın ayetleri okunduğunda (Allah’ın ayetleri okunduğunda) ağlayarak secdeye kapanırlar.” Peygamberlerin özelliği, çok derin imana sahipler, ağlayarak secdeye kapanıyorlar. Nasıl bu? Aşktan, coşkudan, Allah sevgisinden. O kadar derin imanları var ki, o kadar kalpleri coşuyor ki secdeye kapanıyorlar ağlayarak, sevinç ağlaması. “Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz (kılma duyarlılığın)ı kaybettiler.” Asrımız işte, deccaliyetin hakim olduğu bu asır. İnsanların büyük bir bölümü, dünyanın yüzde 99’u namaz kılmıyor, yüzde 99’u. Bir tek Türkiye’de dindarlık canlı ve güçlü. “Ve şehvetlerine kapılıp-uydular.” Şehvet demek, dünyevi her türlü çıkar, her şey demektir. Sırf cinsellik değil. “Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır.” Allah, “azgınlıklarının karşılığıyla cezalandıracağım” diyor. “Ancak tevbe eden, iman eden,” bakın, “tevbe eden,” tevbe etmek çok önemli. Estağfirullah deyip tevbe edecek Müslüman. “Ya Rabbi beni affet diyecek, Allah bizleri affetsin” diyecek. “İman eden,” son derece imanlı olacak, samimi Allah’a iman edecek, “ve salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır); işte bunlar, cennete girecekler ve hiçbir şeyle zulme uğratılmayacaklar.”
Dinin özüne bakmak lazım. Dinin özünde cennet, cehennem vardır; doğru olmak vardır, insanlara zulmetmemek; iyi ahlaklı, güzel ahlaklı olmak vardır. Güzel ahlaklı olanlar Allah’ın rızasını kazanıp, cennete giriyorlar ve sonsuz yaşıyorlar. Peygamberlerine iman edeceğiz, meleklerine iman edeceğiz, kadere iman edeceğiz, hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine iman edeceğiz; bu kadar, karmaşık değil. Var tabii detaylar da, aşağı yukarı bu kadar. Din çok sadedir, Allah’ın bizden istediği de çok sadedir. Sadece çok iyi insan olacağız, Allah’ı çok seveceğiz, sonunda da Allah’ın rızasını kazanıp inşaAllah cennete gideceğiz. “Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah, onu) Kendi kullarına gaybtan vadetmiştir.” Görünmez olarak vadetmiştir. Adn cennetleri görünmüyor, başka bir boyuttadır ama Allah; “size vaat ettim” diyor. “Şüphesiz O'nun va'di yerine gelecektir.” “Mutlaka bu vaadimi yerine getireceğim” diyor Allah. “Cennette boş bir söz işitmezler; sadece selam işitirler” güvenlik işitirler, her yerde güvenlik var. Dünyada hep korkular vardır. Bir yere gidiyor adam, öldürülme korkusu vardır, yaralanma korkusu var, iftira korkusu var, alay edilme korkusu var, hata yapma korkusu var, hastalık korkusu var. Var, var, var, var. Hiçbiri cennette yok. Sadece güven var, güvenlik var; yani bir yön olarak, hayatın bir yönü olarak güvenlik hakim. “Sabah akşam, onların rızıkları orda (bulunmakta)dır.” Yiyecek kazanmak için sabahtan akşama kadar çalışmıyorlar. Bakın, bütün insanlar küçük küçük dükkanlarda, küçük küçük iş yerlerinde, beton yığınları içinde bütün dünya çalışıyor. 2 metrekarelik, 3 metrekarelik, 5 metrekarelik beton yığınları içinde bütün ömürleri geçiyor.