Meryem Suresi, 66-76 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 6 Nisan 2011 tarihli röportajından Meryem Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Meryem Suresi, 66. Şeytandan Allah'a sığınırım. “İnsan demek nedir ki? Ben öldükten sonra mı gerçekten diri olarak çıkarılacağım?” İnsanların büyük bir bölümünde özellikle ahir zamanda da bu inanç zayıflığı çok yaygın. Ta dünyanın başından beri hep bu konuda insanlarda ve cinlerde. Cinlerde de bu dert vardır. Cinlerde birçoğu yeniden yaratılışa inanamıyorlar. Duvardan geçiyor adam. Bak duvardan geçiyor. Amerika'dan Türkiye'ye bir saniyenin içerisinde geliyor. Ama buna rağmen ruhun varlığına inanamıyor.

“Ben öldükten sonra dirileceğime inanamıyorum”, diyor. Kendi ruh zaten ruh halinde. Duvardan geçiyor. Yerin dibinden geçiyor. Yani yerin merkezine girip çıkıyor adam. Buna rağmen nasıl olacak bu yerinden dirilme ben anlayamıyorum diyor inanamıyorum diyor cinler. Birçoğu öyle imansız.

“İnsan önceden hiçbir şey değilken gerçekten onu yaratmış olduğumuzu hiç düşünmüyor mu?”, diyor Allah. Daha önce hiç yoktunuz diyor birden yarattım diyor. E ahirette de aynı şekilde olacak diyor, Allah işte. Birden yaratacağım sizi diyor.

“Andolsun Rabbine, Onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz”. Onları da dirilteceğim diyor Allah. “Sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.” Cehennem arazisinin kenarına getiriliyorlar. Hepsi diz çökülüp oturtuluyorlar. Müslümanlar ayaktalar. Onların yanlarında bir sürücüleri var. Sağlarında bir ışık ve ön taraflarında bir ışık var. Nur tarzında. Ehli küfür cehennemin arazisinin kenarına getiriliyor. Çevresinde dizüstü çöktürülüyorlar. Hazır bulunuyorlar. Hazır olarak bekliyorlar. Dizüstü çökmüş olarak.

“Sonra her bir gruptan Rahman'a karşı azgınlık göstermek bakımından en şiddetli olanını ayıracağız”. İşte Marx, Lenin, Darwin, işte Abdullah Öcalan gibi böyle gözü dönmüş, insanlara zulmetmiş, kan akıtmış, yani azılı zalimler. “En şiddetli olanlarını ayıracağız. Sonra biz ona cehenneme girmeye kimlerin en uygun olduğunu daha iyi biliriz”. Hepsini biz biliyoruz diyor Allah. Ama Müslümanlar da orada kafirleri de dizi üstü çökmüş olarak bekliyorlar arazide.

“Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur”. Cehennem arazisine herkes girecek diyor Allah. Yani hepiniz göreceksiniz cehennemi diyor yakından. “Bu Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır”. Yani bu ikinci bir yolu yok bunu diyor. Mutlaka Allah ben bunu uygulayacağım diyor. “Sonra takva sahiplerini kurtarırız”. Takva sahipleri cehennem arazisinden alınıyorlar. Siz gelin diyor deniyor. Onları geri çekiyor Allah.

“Ve zulmedenleri dizüstü çıkmış olarak,” siz oturun diyorlar. Siz bekleyin. Siz gelin diyorlar Müslümanlara. Müslümanlar alınıp cennete götürülüyorlar o araziden. Onları dizüstü olarak bekliyorlar. Ondan sonra da yerde sürüklenerek cehenneme götürülüyorlar. Sürüklenme şeklinde.

“Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğunda o inkarcılar, iman edenlere derler ki; “iki gruptan hangisi makam bakımından daha iyi, topluluk bakımından daha güzeldir”. Yani dinsizler Müslümanlara alay ediyorlar. Biz daha üstünüz diyorlar. “Onlardan önce nice insan nesilleri yıkıma uğrattık. Onlar mal, giyim, kuşam ve eşya bakımından, gösteriş bakımından daha güzeldiler”. Yani çok gösterişli binaları vardı, çok gösterişli giyiniyorlardı, tipleri şahaneydi diyor Allah. İmkanları mükemmeldi ama hepsini yıkıma uğrattım diyor, Allah.

“De ki; “kim sapıklık içindeyse Rahman olan Allah ona süre tanıdıkça tanır”. İmkan tanıması, mesela firavunlara, deccallere. Mesela İstanbul'da çıkacak o münafık hocaya, o azılı münafık küçük Deccal’e Allah süre tanıyor, imkan tanıyor. Mesela topala süre tanıyor. İstese Allah canını alır. İkisini de canını alır. Almıyor Allah. Uzatıyor. İmkan veriyor. Bak “ona süre tanıdıkça tanır”. Deccal’e de öyle. Süre tanınıyor.

“Kendilerine vaat edilene kıyamet saatini gördükleri zaman artık kimin yeri makam mevkii daha kötü, kimin askeri gücü daha zayıfmış öğreneceklerdir”. Bak diyor ki Allah, “ona süre tanıdıkça tanır. Kendilerine vaat edileni”. Neyi vaat ediliyor? Mehdi. Neyi vaat ediliyor? Hz. İsa Mesih. “Ve kıyamet saatini”, kıyamet saatini.

“Gördükleri zaman artık kimin yeri, makam mevkii daha kötü, kimin askeri gücü daha zayıfmış öğreneceklerdir. Allah hidayet bulananlara hidayeti artırır”. Yani mehdilik özelliği olanlarda, mehdi olanlarda Allah Hidayet verip daha da artırıyor o güçlerini, İnşaAllah. “Sürekli olan salih davranışlar”, Yani Allah'ın hidayet ettiği kişi Mehdi Hidayet kökeninden gelen bir söz. Allah'ın hususi hidayete erdirdiği kişi, Hidayete vesile olan anlamına geliyor.

“Sürekli salih davranışlar”. Allah, bak onu açıklıyorum yine ayeti, “Allah hidayet bulanlara, hidayeti artırır”. Bütün Müslümanlar hidayet bulduğunda, onlar bir nevi mehdi olurlar ve Allah onların hidayetini artırır. “Sürekli olan salih davranışlar, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır”. Mesela namaz kılıyor, sürekli olacak. Güzel ahlak gösteriyor, sürekli olacak. Sabırlı, sürekli olacak, inşaAllah. Şefkatli, sürekli olacak. Ben diyor gençliğimde kılıyordum namazlarını, şefkatliydim. Şimdi değiştim. E olmaz. Allah ne diyor bak.

“Sürekli olan salih davranışlar” yani samimi davranışlar “Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır”. Doğru olan budur diyor Allah. İnşaAllah.

 


Meryem Suresi, 67-75 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 7 Aralık 2010 tarihli röportajından Meryem Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Meryem Suresi. Şeytandan Allah’a sığınırım. “İnsan önceden, hiçbir şey değilken,” diyor Cenab-ı Allah 67. ayette. “Gerçekten Bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu?” “Hiç bir şey değildiniz” diyor. Daha önce yoktunuz, şu an varsınız. Pırıl pırıl, renkli bir görüntü, ama üç boyutlu görüntü, görüntü netliğinden dolayı da hakikaten var zannediyor karşısında, böyle yani bu şekilde. Halbuki maddenin aslıyla değil, görüntüsüyle muhatap oluyor, fakat görüntüsüyle muhatap olduğundan da haberi yok. Dünyanın %99,99’u bu gerçekten habersiz, bilimsel bir gerçek olduğu halde. “Hiç düşünmüyor mu” diyor Allah, ne yapması gerekiyor insanın? Düşünmesi gerekir. Bak, “hiç düşünmüyor mu?” düşünmüyor mu demiyor Allah bak “hiç düşünmüyor mu”. Adam hiç düşünmüyor. Lahmacun yiyor, uyuyor, işine gücüne bakıyor. Allah düşünmelerini söylüyor. “Andolsun Rabbine, onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz,” yani hepsini Ahiret’te sorgulayacağım” diyor Allah. 

“Sonra onları Cehennem’in çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.” Yani gururunu kırmak için yapılıyor. Diz üstü Allah “Cehennem’in çevresinde” yani Cehennem’in içerisinde değil, Cehennem’in çevresinde önce diz üstü çöktürüyor Allah. Çünkü Müslümanlar da geliyor o bölgeye, Cehennem’in arazisine geliyorlar, fakat küfür diz çökmüş oluyor. Allah Müslümanları ayırıyor, onların önlerinde ve sağlarında ışık oluyor ve yanlarında onlara yardımcı olan var. Yardımcı olan bir Melek var. Ama küfür diz üstü çökmüş olarak bekletiliyor.  Müslümanlar alınıyorlar, onlar Cennet’e alınıyor, onlar diz üstü çökmüşler oradan alınıp Cehennem’e götürülüyorlar. “Sonra, her bir gruptan Rahman (olan Allah)’a karşı azgınlık göstermek bakımından en şiddetli olanını ayıracağız.” Yani asıl liderlerini,  mesela “Marx gibi, Lenin gibi, Apo gibi, Stalin gibi böyle en azgınlarını onları ayıracağız” diyor Cenab-ı Allah.

Sonra Biz ona (Cehennem’e) girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi biliriz.” Cenab-ı Allah kimlerin hak ettiğini “Biz biliriz” diyor Cenab-ı Allah. Dünyada bu bilinmiyor, inşaAllah. Ama Peygamberden vahiy gelirse o biliniyor, inşaAllah. Onun için Allah bunu belirtiyor; “Sonra Biz ona (Cehennem’e) girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi biliriz. Bu dünyada biz ancak zahirine göre hükmedebiliriz. Mesela küfür söylerse kafir deriz. Ama hükmünü bilmeyiz, Allah bilir. “Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur” bakın “bütün insanlar Cehennem’in arazisine girecek” diyor Allah. Yani “Sizden” derken, Müslümanları da kastediyor Allah “herkes girecek” diyor. “Bu Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır” çünkü bizim Cehennem’i bilmememiz acayip olur. Çünkü Allah Cehennem yaratıyor, fakat biz Cehennem’i hiç bilmiyoruz. Onun için Allah Cehennem’in yanına götürüp Müslümanlara gösteriyor Cehennem’in yerini. “Benim Kuran’da bahsettiğim Cehennem burası” diyor Allah. İnşaAllah. “Bu Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır” Ben bu kararı uyguladım diyor Allah. Allah’ın hükmü bu. Bunu Müslümanlar yaptı zaten. Yani bu iş oldu, bu konu oldu, biz hatırlamıyoruz, bunu göreceğiz inşaAllah. 

“Sonra takva sahiplerini kurtarırız” onları Cenab-ı Allah ayırıyor. “Sizler gelin” diyor, o yanındaki yardımcıları. Zaten biliyor onlar Cennet’e gireceklerini. Çünkü önlerinde ışık, sağlarında ışık var, yanlarında da Melek var ve canları güzel alınmış, sevgiyle alınmış. Her yönden anlaşılıyor Cennet’e girecekleri. “Zulmedenleri düz üstü çökmüş olarak bırakırız” Cehennem arazisinde bırakıyor Allah. “Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğunda, o inkarcılar iman edenlere derler ki; “İki gruptan hangisi makam bakımından daha iyi, topluluk bakımından daha güzeldir?” onlar da mal-mülk yarışına giriyor küfür de. Mesela Amerikan teknolojisini savunuyor, bilmem başka yerlerin teknolojisini savunuyor, halbuki Amerika’daki kişi eğer hidayet ehliyse, Müslüman ise onun bir değeri var. Çünkü oradaki malı-mülkü yaratan da Allah. O zannediyor ki o yaratıyor, Amerikalılar yapıyor zannediyor. Amerika’nın füzesini de, tankını-topunu da yaratan Allah’tır. Amerikalıların yaptığı atom bombası da Allah’ın yarattığı atom bombasıdır. Yaptıkları stokları da Allah yaratır.

Atom bombasının etkisi; atom bombası dediğin, dışarıda görsen bir titreşim meydana geliyor atom bombası patladığında, bir şey meydana geldiği yok, sadece bir titreşim. Atom bombasının yakıcı hissini alan insanın beynidir. Işığı alan beynidir. Mesela atom bombası patladığında gündüz gibi aydınlık meydana gelir. Nerede oluyor? İnsanın beyninde oluyor. Yoksa normalde simsiyah karanlıktır. Işık meydana getirmez atom bombası patladığında. Isı da meydana getirmez. Titreşim meydana getirir. Yani ısı, ışık ikisi de titreşim. Onu beyin ısı ve ışık olarak alıyor, Allah yaratıyor. Dolayısıyla atom bombasının etkisini de, her türlü bombanın etkisini Allah meydana getirir. “Onlardan önce nice insan- nesillerini yıkıma uğrattık, onlar mal (giyim, kuşam ve tefriş)” süsler, işte koltuklar, kıyafetler, yiyecekler, içecekler, moda, tasarım yönünden de, “gösteriş bakımından da daha güzeldiler” diyor. Daha süslüydüler diyor. Çünkü mesela ipekliler giyiyor, olağanüstü ihtişam var, Eski Mısır’da da öyle, başka dönemlerde de öyle, yani çok süslü adamlar. 

“De ki: "Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona bir süre tanıdıkça tanır;” sapıklık içindeyse Rahman olan Allah ona süre tanıdıkça tanır. Mesela bazen 100 yıl, bazen 150 yıl. Darwinizm’e Allah en az bir 150 yıllık süre tanıdı.  “Kendilerine va'dedileni -ya azabı veya Kıyamet’ saatini- gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri- gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir.” Bak burada -ya azabı veya Kıyamet’ saatini- yani işte burada Kuran mealini hazırlayan kişinin tabii buradaki yorumu bu. “-ya azabı veya Kıyamet’ saatini- gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri- gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir.” Biz buna bir ilave daha yapıyoruz yorumlara. Çünkü yorum yapmış, biz de bir yorum daha ekliyoruz. “De ki: "Kim sapıklık içindeyse,” deccal, deccaliyet “sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır;” ne kadar? Mesela 150 yıl. “kendilerine va'dedileni” Mehdi (a.s.)’yi. Mehdi (a.s.)’nin zuhurunu, İttihad-ı İslam’ı ve Türk-İslam Birliği’ni  “gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri- gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir” diyor. Mehdi (a.s.)’nin ordusunu görünce kendi ordularının bir hiç olduğunu anlamış olacaklar. Hz. Mehdi (a.s.)'ın manevi gücünü görünce bir hiç olduklarını anlamış olacaklar. Mehdi (a.s.)'ın askeri gücünün silahı sevgidir, merhamettir, muhabbettir. Deccalinki kandır, baruttur. Mehdi (a.s.) sadece sevgiyle hakim olacaktır, akılla, ilimle, sanatla.   

Bediüzzaman diyor ya;  ”sanat, marifet ve ittifak” diyor. Bak üç silahı önemlidir Mehdi (a.s.)’nin, bak; sanat, marifet yani bilim ve ittifak. Sanat, marifet ve ittifak. Müslümanlar’ın bölünmüşlüğünü ortadan kaldırmak, mezhepleri kaldırmak, tarikatleri kaldırmak, aynı Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in zamanı gibi yapmak, Asr-ı Saadet gibi yapmak. İttifakın amacı budur. Yani bölünmüş parçalanmış ittifak olmaz. 100’e bölünmüş, “müthiş bir ittifak oldu” diyor. Bölmüşsün sen 100’e bölmüşsün, nerede ittifak? İttifak tekliğe denir. “Müslümanlar’ın vahdetini esas alacak” diyor Bediüzzaman, vahdetini. Vahdet ne demek? Birlik değil mi inşaAllah. “Cehalet, zaruret ve ihtilaftır” diyor karşıt düşüncede. Cehalet, zaruret ve ihtilaf;  Müslümanlar’ın birbirine düşmesi bölünmeleri. Çeşit çeşit fırkalara ayırmaları. İhtilaf etmeleri bak, ihtilaf . O onunla uğraşıyor, o onunla uğraşıyor, herkes kendini haklı buluyor. Bir de cahillik.

 


Meryem Suresi, 74-76 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 11 Ekim 2010 tarihli röportajından Meryem Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “Onlardan önce nice insan-nesillerini yıkıma uğrattık, onlar mal bakımından da, gösteriş bakımından da daha güzeldirler.” Yani giyimi kuşamı, süsleri falan çok mükemmeldirler, ama hepsi helak oldular diyor, Allah. Evet. “De ki: ‘Kim bir sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah) ona süre tanıdıkça tanır.’” İmkan tanır. “Kendilerine va’dedileni veya azabı, kıyamet saatini gördükleri zaman artık kimin yeri daha kötü, kimin askeri gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir.” Yani Müslümanların mesela şimdi askeri gücü zayıf diye şu an dünyada. Herkes, önüne gelen kabadayılık yapıyor, dış ülkelerden. Ama diyor ki Allah: “Kimin askeri gücü daha zayıfmış, onlara göstereceğim” diyor, Allah. “Öğreneceklerdir” diyor. “Allah, hidayet bulanlara hidayeti arttırır. Sürekli olan salih davranışlar, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır.” “Allah, hidayet bulanlara hidayeti arttırır.” Yani bir anlamda şöyle alabiliriz, İşari anlam olarak; Allah,  Mehdi (a.s.) ‘yi bulanlara hidayeti arttırır. Hidayet Mehdi (a.s.) kökenli biliyorsunuz. Yani Mehdi (a.s.) hidayet kökenlidir. “Sürekli olan salih davranışlar,...” yani sürekli olan samimi davranışlar, güzel davranışlar, “Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlı ve varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır.” Mesela bazı kişiler vardır cömerttir ömrün bir bölümünde, sonra vazgeçer. İbadetlerini yapıyordur gençliğinde, vazgeçer. Veyahut genç iken yapmaz, sadece yaşlılığında yapar. O tabii geçerli olur yine Allah’ın dilemesiyle de, Allah isterse. Ama sürekli olanını Allah beğendiğini söylüyor. Doğru olanı odur diyor.

 


Meryem Suresi, 74. Ayetinin Tefsiri

(Eski çağlarda yaşayanların güzel görünümlü olduklarına işaret eden ayet)

 

Sayın Adnan Oktar'ın 4 Haziran 2015 tarihli sohbetinden Meryem Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Meryem Suresi 74’de Cenab-ı Allah diyor ki; “Onlardan önce nice insan- nesillerini yıkıma uğrattık, ” yani onlar yok oldular. Ama “onlardan önce.” Kimden önce? Mesela Firavun’dan önce. Beş bin yıl önce, on bin yıl önce. “Onlar mal (giyim, kuşam ve tefriş) bakımından da, gösteriş” yani tip “bakımından da daha güzeldiler.” (Meryem Suresi, 74) diyor Allah. Adamlar diyor ya “maymun gibiydi eski adamlar.” Allah diyor ki “daha güzeldiler” diyor “daha düzgün.” Sonradan nesil bozuldu. Hakikaten bakıyorsun eşgali bozuk insan acayip fazla var. Ama bazı ülkelerde daha az oluyor, bazı ülkelerde daha fazla oluyor. Eşgal bozulmuş insanlarda. Hadiste de vardı; “ahir zamanda insanların eşgali bozulacak” diyor. Hakikaten mesela Amerikalılar’ın eşgali bozuldu. Güzeldi Amerikalılar ama benim gördüğüm şu an yüzde seksen-doksan eşgalleri gitmiş vaziyette. Ama bak o iddiayı tam anlamıyla ortadan kaldırıyor. Diyor ki; “onlar posta bürünüyorlardı.” “Çok şık giyiniyorlardı” diyor Allah “güzel giyiniyorlardı” diyor. Niye olmasın? Senin aklın varsa onun da aklı var. O kadar da zor bir şey değil. Kumaş dokumak, kilim dokumak, süs yapmak o kadar zor değil. Hayır, deri de kullanılır gerekirse de ama deri çok şık bir kıyafet oluyor zaten. Bayağı güzel oluyor.

 


İnsanlara bolluk ve zenginlik verilmesinin sırları

 

Tüm evren, içindeki canlı ve cansız varlıkların tamamı ile birlikte Allah'a aittir. Ve Allah, sahip olduklarından dilediklerini dilediği insanların emrine verir. İnsanlara rızık veren, onları zenginleştiren, bol bol ürünler veren, nimetlendiren Allah'tır. Allah'ın ayetlerinde bildirdiği gibi, Allah dileği insana rızkını genişletip yayar, dilediğinin ise rızkını kısıp daraltır ve bunların hepsini hayırla ve bir hikmet üzerine diler. Rızkı bollaşan da, azalan da bunlarla denenmektedir. Allah'ın verdiği nimetlerle azıp şımarmayan, hepsi için Allah'a şükredici olanlar, ellerindeki nimetler alındığında ise, Allah'a tevekkül ederek, sabır gösterenler Allah'ın hoşnut olduğu kullardır. Kuran'da bildirilen Hz. Süleyman'ın sözleri, Allah'ın nimetlerinin insanlar için bir deneme olduğunu açıklamaktadır: 

Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: "Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim." Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: "Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır." (Neml Suresi, 40) 

Hz. Süleyman'ın Kuran'da haber verilen, "Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti)" şeklindeki sözleri, nimetlerin insanlara veriliş nedenlerinden birini açıklamaktadır.

Allah, Kuran'da dünya hayatının süsü olarak tanımladığı malları, oğulları, eşleri, akrabaları, makamı, itibarı, zekayı, güzelliği, sağlığı, kar getiren ticareti, başarıyı kısacası her türlü nimeti insanı denemek için verir. 


İnkarcılara bolluk verilmesinin sırları

Dünya üzerinde, Allah'a inanmadığı halde bolluk ve nimet içinde yaşayan, bereketli topraklar, sağlıklı çocuklar sahibi olan, uzun ömür sürmüş ve halen de sürmekte bulunan birçok insan vardır. Bu insanlar sahip olduklarıyla Allah'ı razı etmek yerine şımarmakta, bunlarla Rabbimiz'in rızasını aramak yerine, Allah'tan uzaklaşmaktadırlar. Her geçen gün küfürleri artan ve durmadan günah toplayan bu insanlar, sahip olduklarının kendileri için hayır olduğunu zannederler. Oysa Allah Kuran'da bu insanlara verdiği nimetlerin ve tanıdığı sürenin hikmetini ve sırlarını şu ayetlerle açıklamaktadır: 

Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah bunlarla, ancak onları dünyada azablandırmak ve canlarının onlar inkar içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor. (Tevbe Suresi, 85) 

O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, Biz onlara, ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azab vardır. (Al-i İmran Suresi, 178) 

Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak. Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller. (Mü'minun Suresi, 54-56) 

Ayetlerde açıklandığı gibi söz konusu insanların sahip oldukları nimetler onlar için hayır değildir. Onlara tanınan süre günahlarının daha da artması içindir. Vakitleri dolduğunda ise ne malları, ne çocukları, ne makamları onları acı bir azaptan kurtaramaz. Nitekim, Allah Meryem Suresi'nde daha önceki insan nesillerinde de varlık ve bolluk içinde yaşayan, ancak bu nimetlerin kendilerini azaptan kurtaramadığı kavimlerin durumunu bildirmiştir: 

Onlardan önce nice insan- nesillerini yıkıma uğrattık, onlar mal (giyim, kuşam ve tefriş) bakımından da, gösteriş bakımından da daha güzeldiler. (Meryem Suresi, 74) 

Aynı ayetin devamında ise, bu insanlara süre tanınmasının sırrı şöyle açıklanmıştır: 

De ki: "Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va'dedileni -ya azabı veya kıyamet saatini- gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri- gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir. (Meryem Suresi, 75) 

Allah, sonsuz adaletli ve merhametlidir. Herşeyi bir hikmet ve hayır ile yaratır ve her insan yaptığının karşılığını eksiksiz olarak alır. Bunu bilen müminler, çevrelerinde gerçekleşen her olaya Allah'ın yarattığı hikmet ve hayrı görmek niyetiyle bakarlar. Aksi takdirde, insanlar gerçeklerden uzak, aldatıcı bir dünya yaşarlar.