Taha Suresi, 17-52 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 19 Mart 2010 tarihli röportajından Taha Suresi ile ilgili açıklamalar.

 


ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. "Sağ elindeki nedir ey Musa?" diyor Allah. “Dedi ki: ‘O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim.’” Muhtemelen uzun bir asa. Öyle küçük bir asa değil. Mesela Topkapı’da var Hz. Musa’nın asası diye sergileniyor ama Allah-u alem o değil. O çok kısa ve küçük. Uzunca bir asa ve muhtemelen böyle dönük. Yani bükümlü bir bölümü var. Çünkü bak ayette diyor ki, “onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim”. Ağacın dalına takıp çekecek gibi olması lazım.

“Onda benim için daha başka yararlar da var”. Bunu Allah’a söylüyor Hz. Musa. Çok sevimli bir Peygamber. Allah diyor ki: “Dedi ki: ‘Onu at, ey Musa.’” diyor Allah. Elinden at diyor. “Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş)”. Hz. Musa attığında müthiş korkuyor ve kaçmaya başlıyor yani hareket ettiğini gördüğü için. Çok heyecanlı bir Peygamber Hz. Musa. Yani zaten insan boş bulunursa yani Allah vermesin. Tabii yani çok ürker, ürkebilir. “Dedi ki: ‘Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz.’" Yani korkmak haram zaten. Allah ona “korkma” dedi mi haramdır. Korkmaması gerekiyor. “İlk durumuna çevireceğiz”. Yani yeniden asa haline gelecek diyor ama git diyor, yılanı tut diyor Allah. Bak bu bir imtihan işte. Mesela en korktuğu şeylerden bir tanesi yılan, Hz. Musa’nın. En çekindiği varlıklardan bir tanesi. Git kuyruğundan tut diyor yılanı. Zaten gidip tutuyor. Tuttuğunda da yine asa haline geliyor.

“Elini koltuğuna sok” diyor. Şöyle, şu şekilde göğsüne sok. “Bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın” diyor. Böyle çıkartıyor halka elini gösteriyor, bembeyaz elleri. “Öyle ki, sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım”. Bakın en çekindiği konulardan bir tanesini daha Allah ona yaptırıyor. Bakın imtihanı görüyor musunuz? “Firavun'a git, çünkü o azmış bulunuyor”. Yani en korktuğu, en çekindiği adam Firavun. Çünkü zaten istemeden, kazadan bir cinayete sebep olmuş. Adam öldürecek zaten Firavun gördüğünde Hz. Musa’yı. Yani aranıyor zaten o anda. Cinayetten aranıyor. Allah da diyor ki: “Firavun’a git” diyor -ki ünlü zalim. Yani böyle çapraz kolunu ayağını kestikten sonra asarak öldürüyor. Öyle bir psikopat. Çok tehlikeli birisi. "Firavun'a git, çünkü o azmış bulunuyor” diyor Allah. “Dedi ki: ‘Rabbim, benim göğsümü aç’” Bak çok heyecanlanıyor Hz. Musa. Kalbinde Allah-u alem sıkışma oluyor yani kalbinde. Tansiyonu da çıkıyor olabilir. “İşimi kolaylaştır, dilimden düğümü çöz”. Yani konuşma yeteneğine etki ediyor. Mehdi’nin de sıkıştığında, böyle heyecanlandığında konuşma yeteneğinde bozulma olacağı hadislerde var. İnşaAllah. Yani “sağ elini depreştirir” diyor öyle bir şeyde. Sağ elini hareketlendirir.

“Dilimden düğümü çöz”, yani bu konuşma yeteneğim gidiyor benim diyor. “Konuşamıyorum, bana yardımcı ol” diyor Cenab-ı Allah’a. “Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar. Ailemden bana bir yardımcı kıl. Kardeşim Harun'u. Onunla arkamı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl. Böylece seni çok tesbih edelim”. Sana dün söylemiştim bak. 33. Değil mi? 33 defa tesbih edelim. Bak 33. ayet. Namazlarda 33 kere tesbih yapılır. Mesela Allah-u Ekber 33. Elhamdülillah 33. Sübhanallah 33 keredir. Bakın 33. ayet. “Böylece seni çok tesbih edelim ve seni çok zikredelim. Şüphesiz sen bizi görüyorsun”. Zaten diyor Allah benim gözlerimin önündesin şu an diyor. Seni izliyorum diyor Allah.

“Dedi ki: “Ey Musa istediğin sana verilmiştir. Andolsun biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk”. Allah daha önce verdiği nimetleri hatırlatıyor. Yani insan Allah'ın verdiği nimetleri unutmaması lazım. Daha önce verdiği hastalıklardan Allah nasıl kurtardı? Nasıl zordaydı? Nasıl kurtardı? Ekonomik zorluktan nasıl kurtardı? Bütün nimetleri hatırlaması lazım. Yani eski nimetleri unutmak vicdanına, akla uygun değildir. Kur'an'a uygun değildir, Allah ona da bir gönderme yapıyor. Bakın, “Andolsun bir sene bir defa daha da lütufta bulunmuştuk”. Daha önce Allah'ın bulunduğu lütufu hatırlamak önemlidir yani geçmemek gerekir. “Hani annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik”, bak demek ki halktan birisine de vahyi olabiliyor. Ben diyorum ki, Mehdi'ye Allah vahyedecek diyorum. “Nasıl vahyeder Allah” diyor. Hz. Musa'nın annesi peygamber mi? Herhangi bir insan. Allah'ın bir kulu. Bak Allah ona da vahyediyor. Kalbine vahyediyor. Yani taassup çok acayip bir şey. Hemen kafalarına göre reddediyorlar.

“Onu sandığın içine koy”. Bu aynı zamanda ahir zamanda bulunacak Hazreti Musa'nın sandığına da burada işaret var. Sekine sandığı. Çok büyük bir olay olacak, tarihi. Hazreti Musa'nın devrinden kalma. Bir sandık vardır. Altın kaplama. İçinde kutsal emanetler bulunan bir sandık. İki tarafında böyle heykel var. Melek gibi. Kanatlı çocuk heykeli. Arasında öyle düşünülür ya. Gerçi melek değil de o. Kanatlı çocuk heykeli. Som altından. Büyükçe bir sandık. Böyle kulpları var. Onun içinde birçok kutsal emanet var. O kayboldu, saklandı o sandık. Kur'an ona işaret ediyor. Başka bir yerde daha var. Ahir zamanı bulunacaktır Mehdi devrinde. Tevrat'ın orijinali bulunacaktır. Asıl Tevrat. Ve İncil'in orijinali bulunacak. Yani çok büyük olaylar olacak önümüzdeki günlerde, inşaAllah.

“Onu sandığın içine koy, suya bırak. Böylece su onu sahile bıraksın”. Dün söylemiştim. Mehdi sahilde göreve başlıyor. Hep denizin kenarındadır işte. “Onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır”. Bakın Allah'ın düşmanı olan, Mehdi'nin de düşmanı oluyor. Dikkat ediyor musunuz? Yani Müslüman'ın düşmanı, önce Allah'ın düşmanı oluyor, sonra Müslüman'ın düşmanı olur. Yani adamlar nereden çıktı diyor, değil mi? Mehdi'nin karşısındaki muazzam gücün, dinsiz ateist gücün asıl sorunu Allah'la yani Allah'a düşmanlar o yüzden Mehdi'ye düşman olacaktır. Onun için bak Allah ona dikkat çekiyor. “Onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır”. Asıl bir nokta şahıs vardır diyor Allah.

“Gözümün önünde yetiştirilmen için kendimden sana bir sevgi yönelttim” diyor Allah. Mehdi çok sevilecektir. Ona da işaret ediyor. Yani çok başlangıçta insanların sevmediği bir insanken sonradan insanların en sevgilisi olmadıkça diyor Mehdi çıkmaz diyor. En sevdikleri olarak çıkacaktır. Yani dünyada en sevilen insan olacaktır Mehdi. Ve İsa Mesih, İbni Meryem inşaAllah. Bak “kendimden sana bir sevgi yönelttim”. Seni sevinecek şekilde getireceğim diyor Allah. Sevdireceğim diyor. Sevgiyle Allah'ın yarattığının bir delili bu.

“Hani kız kardeşin gezinip onun bakımını üstlenecek birisi size haber vereyim mi demekteydi. Böylece seni annene geri çevirmiş olduk ki gözü aydın olsun ve üzülmesin”. Bak babana çevirdik demiyor. Annene çevirdik diyor. Çok manidar. Neden manidar? Mehdi de yetimdir. Hazreti Mesih de yetimdir. Babası yoktur. Mehdi'nin de babasını yani diğer şeylerde olduğu gibi erken yaşta kaybedecektir. Ona işaret ediyor. “Seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve üzülmesin”. Demek ki, annesi sevinecek. Ama başlangıçta üzülecek. Buna işaret var.

“Sen bir insan öldürmüştün de biz seni tasadan kurtarmış ve seni” bakın “esaslı bir denemeden geçirip denemiştik”. Çok zor bir acıdan geçirdik diyor Allah. Sırf bunu aşamaz bir insan işte. Ya Allah vermesin kazara bir adam öldürmek yani altından kalkılacak bir olay değildir. Yani yıkar insanı. Yani baba en babayı adam dayanamaz bunu. Allah vermesin. Yani vicdan azabı çökertir insanı. Ancak çok müthiş bir irade, akıl ve imanla buna dayanılabilir. Hz. Musa'da bak diyor ki, Allah “esaslı bir denemeden geçirip seni denemiştik” diyor. Büyük bir acıdan.

“Medyen halkı arasında yıllarca kalmıştın. Sonra bir kader üzerine buraya geldin ey Musa” diyor Allah. Mehdi'de bir kader üzerine İstanbul'a gelecektir inşaAllah. Bak “seni kendim için seçtim” diyor Allah. Özel seçtim diyor. 41. ayette ne anladın? Demek ki 41. yılda belli olacak. Yani zuhur ettikten sonra 41 yıl sonra. 40 yıllık çalışmalarını... 40'ın bitişinde. “Sen ve kardeşin ayetlerime gidin ve beni zikretmekte gevşek davranmayın”. Kime bakıyor? Hazreti İsa ve Mehdi'ye. İnşaAllah. “İkiniz firavuna gidin. Çünkü azmış bulunuyor”. Dünya azmış durumda şu an. Bütün dünya azmış durumda. Terör, anarşi, kan dökmek, mafya, it, kopuk, uyuşturucu, egoistlik, bencillik, zulüm bütün dünyaya kaplamış durumda. Firavun şu an dünyayı kaplayan ruh, buna karşı mücadele edecekler.

“Ona mülayim söz söyleyin. Umul ki öğüt alıp düşünür veya içi titrer korkar”. Yani tebliğ yaparken sert konuşulmaz. Kırıcı konuşulmaz. Ne kadar kızarsan kız, öfkelenirsin öfkelen, son derece şefkatli, merhametli, alttan alan ve saygılı bir üslup gerekir. Kur'an buna işaret ediyor. Bak, böyle bir durumda diyor ki Allah “öğüt alıp düşünür veya içi titrer korkar”. Allah'tan korkabilir diyor. “Dediler ki; “Rabbimiz gerçekten onun bize karşı taşkın bir tutum takılmasından ya da azgın davranmasından korkuyoruz”. Yani böyle psikopatlarla konuşmak çok zordur. Ya saldırganlaşır, ya öldürmeye kalkar, ya hakaret eder. Değil mi? Her şeyi yapabilir yani. İftira atabilir. “Dedi ki”, Allah diyor ki, “korkmayın çünkü ben sizinle birlikteyim, işitiyorum ve görüyorum”, diyor. Hepsi benim kontrolüm diyor Allah. Çünkü onları konuşturacak da Allah. Yani Firavun'u konuşturan da Allah, onu da konuşturan Allah.

“Haydi ona gidin ve deyin ki biz senin Rabbinin elçileriyiz. İsrail oğullarını bizimle birlikte gönder ve onlara artık azap verme. Sana Rabbinden bir ayetle geldik. Selam hidayete tabi olanlar üzerine olsun”. Selam hidayete tabi olanlar üzerine olsun. “Gerçekten bize vahyolundu ki doğrusu azap yalanlayan ve yüz çevirenden üstünedir”. Firavun diyor ki, “sizin Rabbiniz kimdir ey Musa?”, diyor yani siz kime iman ediyorsunuz diyor. “Dedi ki; “bizim Rabbimiz her şeye yaratılışını veren”, bak ilk cevap verdiği cevap görüyor musunuz her şeye yaratılışını veren önce bir yaratılışı ispat ediyor biz ne yapıyoruz önce Darwinizm’i yıkıp yaratılışı ispat ediyoruz. Bakın burada da ne yapıyor?

“Her şey yaratılışını veren sonra doğru yolunu gösterenler” diyor. “Firavun dedi ki”, bakın, “ilk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse”, Kabataş devri, Yontmataş devri oradakilerin adamların hali nedir diyor. Onlar nasıl oldu o zaman diyor. Onlar nasıl oldu o zaman diyor. Onlar nasıl oluştular diyor. Evrime inanıyor. O da evrimci. “Dedi ki; “bunun bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz”. Hepsini Allah aynı durumda yaratmıştır diyor. “Bunun bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır”. Eğer üçüncü, dördüncü işari manasını alırsam bununla ilgili bir kitap da çıkacak anlamına gelir. Yani dördüncü işari manası, üçüncü işari manası olarak bunu alabiliriz. Bak “bunun bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır”. Böyle bir kitap çıkacak ki bunun cevabını tam olarak verecek anlamına da gelir. Ama bu kaderdeki kitap kastediliyor. Allah'ın kaderi. Ama üçüncü işareti manası olarak buna bakar.

 


Taha Suresi, 17-39 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar’ın 2 Mayıs 2014 tarihli sohbetinden Taha Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Sizlere biraz sır vereyim, sır anlatayım, inşaAllah. Sır ilminden anlatalım, inşaAllah. Bismillah, şeytandan Allah’a sığınırım. Taha Suresi, “Sağ elindeki nedir ey Musa?” Niye Allah sağ el diye özellikle belirtiyor? Bilmiyorsunuz. “Dedi ki: O benim asamdır. Ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim. Onda benim için daha başka yararlar da var.” Allah ne olduğunu biliyor. Konuşturuyor Hz. Musa (a.s)’ı. “Allah dedi ki: Onu at Ey Musa.” Elinden at.

“Böylece Musa asayı attı. O asa hemen hızla koşan bir yılan oldu.” Yani böyle hareket eden bir yılan. “Allah dedi ki: Onu al ve korkma. Biz onu ilk durumuna çevireceğiz.” Yeniden o yılan ağaç haline gelecek. Önce ağaçken yılan oluyor. Sonra yılanken de ağaç oluyor. Çok kısa süre içinde. Niye korkma diyor? Çünkü kaçtı Hz. Musa (a.s). Yani çok uzun bir kaçma olayı oldu. Kısa sürede çok uzun mesafe kaçtı. Çok şiddetli korktuğu bir varlık yılan, Hz. Musa (a.s)’ın. İçinde müthiş bir heyecan var Hz. Musa (a.s)’ın. Allah geri dön diyor. Geri dönüyor. “Şimdi git, kuyruğundan tut yılanın” diyor. Yani en en en yapmak istemediği bir şey. Allah dediği için yapıyor. Tuttuğunda bükülen yılan bir anda atıp dümdüz asa haline geliyor, tuttuğu anda. “Elini koltuğuna sok. Bir hastalık olmadan bir başka mucize olarak bembeyaz bir durumda çıksın” Bu şekilde elini çıkartınca bembeyaz çıkıyor.

“Öyle ki sana büyük mucizelerimizden birini göstermiş olalım.” Şimdi önce Cenab-ı Allah hazırlıyor Hz. Musa (a.s)’ı bir kere korkmaması, yılanla onu hazırlıyor. Çünkü en korktuğu şey yılan, en korktuğu şeylerden bir tanesi.  Bir de yaratılışı ispat etmesi gerekiyor, en önemli şey o. Çünkü Firavun Darwinist-materyalist o devirde. Nil’in çamurlarından tesadüfen insanların oluştuğunu söylüyor. Ama yaratılışı da anlatması gerekiyor. “Açıklayacak bir delil de ne olabilir?” diye “Nasıl anlatabilirim?” Cenab-ı Allah yaratılışı yani Darwinizmi hemen yıkacak net bir delil veriyor, Allahualem. Ama konu, önce yaratılışı ispat edecek yani Darwinizmi yıkacak sonra iman hakikatlerini anlatacak.

“Firavuna git…” Devrin deccaline. Demek ki deccalden kaçılmıyormuş. Başka ülkelere, oraya buraya kaçılmıyor. Firavun’un olduğu yere gidiliyor. Firavun’dan kaçılmıyor. Başka ülkelere oraya buraya gidilmiyor. Firavun neredeyse oraya gidiyorsun. Mehdi (a.s), Firavun’u arayacak, gidip gırtlağına çökecek ilimle-irfanla. Kaçmayacak. “Firavuna git çünkü o azmış bulunuyor” Azma yani deccaliyetin en önemli özelliklerinden birisi azmadır. “Dedi ki: "Rabbim, benim göğsümü aç" Göğsümü ferahlandır. Önce kalbimdeki heyecan bir gitsin, kalbim bir yatışsın, kalp atışlarım normale dönsün. Nefesim normale dönsün, kalbim beni, sıkıştırmasın. Çünkü o zaman dili de tutuluyor, konuşma gücünü de kaybediyor.

"Bana işimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz;" Heyecanlandığında konuşamayacak hale geldiği için, konuşacak hale getir beni diyor. "Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar." Hazırlık yapıyor. "Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar. Ailemden bana bir yardımcı kıl," Etrafımdaki insanlardan demiyor. Ailemden; çünkü tanıyor kardeşini. Kendi kavmine güvenmiyor. Çünkü kavminde Müslüman adam yani gerçek dava adamı göremiyor. “Ya Rabbi ben kardeşimden başka kimseyi kendi nefsimden ve kardeşimden başkasına kimseye söz dinletemiyorum” diyor. Öyle azgın bir kavim o devirdeki Museviler.

“Ailemden bana bir yardımcı kıl, Kardeşim Harun'u" Özellikle o isim veriliyor, Harun. “Kardeşim Harun'u. Onunla arkamı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl," Kaç yönden yardım istiyor. "Onunla arkamı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl. Böylece Seni çok tesbih edelim." Allah’ı çok analım. "Ve Seni çok zikredelim." “Tek başına çok zor oluyor Ya Rabbi” diyor. Demek ki Müslümanlar tek olmayacak. Bir arada olunca zikir kolaydır, tesbih kolaydır ve güzeldir. "Şüphesiz Sen bizi görüyorsun" diyor. İşte o masonlukta o üçgen içinde Rabbin gözü vardır. Her yeri Allah’ın gördüğünü remz etmek içindir o üçgen içindeki göz.

“(Allah) Dedi ki: "Ey Musa istediğin sana verilmiştir" Ses şeklinde duyuyor. "Andolsun, Biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk" diyor Allah hatırlatıyor. "Hani, annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik, (şöyle ki:) Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın; onu Benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır” “Ben daha önce seni çocukken sandığın içine koydum. Bu çok tehlikeli bir şey. Suyun içinde sandıkta orada bile tehlike içinde değildin.” Değil mi? Çocuksun, sandığın içindesin ve suyun içindesin. Çok riskli bir şey bu değil mi? Ama Allah “riskli değil, ben seni görüyordum” diyor. “O zaman bunu düşün” diyor. Yani ben burada seni koruduğuma göre orada nasıl koruyacağımı da anlarsın diyor. Ve Firavun da seni alacağını da yarattım diyor.

Firavun alacaktı seni diyor. Bu daha da vahim bir tehlike. Çünkü o devlet çocukları zaten şehit ediyor. Yani kasap o yani. Çocukları her gördüğü çocuğu şehit ediyor. Yani tehlike üstüne tehlike. Bak çocuk tek başına çocuk sandığın içinde, sandık suyun içinde bırakılan suyun aktığı yerde firavunun sarayının önünde. Firavunun eline geçecek şekilde. Bu kadar büyük bir tehlike içindeydin diyor Allah yine seni ben korudum diyor. E orada firavun sarayına çıkıp gitmekten niye korkuyorsun diyor. Ya çocukken seni koruduğuma göre bu kadar risk daha büyükken seni koruduğuma göre şimdi de seni korurum diyor. Aklına getir bunu diyor. Yani tam tevekkül et kendini teslim et diyor Allah.

“Gözümün önünde yetiştirmen için kendime sana bir sevgi yönelttim”. Seni böyle sevimli ve tatlı kıldım. Çok acayip sevimliymiş küçükken. Tam pehlivan yapılı. Gürbüz, şeker bir bebekmiş. Firavun'un Hanım'ı görünce çok tatlı diyor, baya güzel diyor. Buna kıymayalım diyor. Bunu yetiştirelim diyor. Firavun da aklı yatıyor görünce. Hakikaten çok güzel diyor. Kendi eliyle kendini yok edecek kişiyi yetiştiriyor. Tabii. Mehdiyet de aynı böyledir. Aynı bu şekildedir. Deccal, Mehdi'nin farkına varamayacaktır. Yetmiş perdeyle kapalı olacak. “Ya diyecekler, bu imkansız bu değildir”. Yobazlar diyecek, “ya bu kafir”. “İrtidat etmiş, mürtet bu diyecekler”. Bunu kim söylüyor? Peygamberimiz söylüyor. “Din değiştirmeye geldi” diyor. Hatta “Deccal” diyorlar Mehdi'ye. O yüzden bu yetmiş perden içinden Mehdi görünmeyecek. Son ana kadar. İnşaAllah.

 


Taha Suresi, 17-18 Ayetlerinin Tefsiri

(Hz. Musa (as)’ın asasını kullanma amaçları)

 

SAYIN ADNAN OKTAR’IN A9 TV’DEKİ CANLI SOHBETİ (16 ARALIK 2011, 13:00)

ADNAN OKTAR: "Sağ elindeki nedir ey Musa?" Anlıyoruz ki Hz. Musa (a.s) asasını sağ elinde tutuyor. Demek ki sağ elini kullanıyor genellikle. Buradan, ayetlerden Hz. Musa (a.s)’ın hem ruh halini hem kişiliğini, her şeyini anlamış oluyoruz. “Dedi ki: ‘O, benim asamdır;’” Uzun yolda ihtiyacı olduğu için hem de korunma amaçlı ona ihtiyaç duyuyor demek ki. “ona dayanmakta,” yürürken ona dayanıyor. Demek ki arazi sarp ve çetin. Düz yol olsa ona ihtiyaç duymaz. Ama dayanması için sarp vadilerden, dağlardan geçtiğini anlıyoruz. “onunla davarlarım için” o zaman yanında davarları da var, beraber gidiyorlar, koyunlarını da yanında götürüyor, topluca bir hareket var. “onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim,” demek ki kıraç bir arazi, yerde ot yok, hayvanların yiyeceği gibi bir ot yok. Bir kuraklık dönemi olduğu anlaşılıyor. Ama ağaçlar yerden suyu aldıkları için onlar yağmur yağmasa da, mesela otlar kurusa da onlar derin olduğu için kökleri, kendini besleyebiliyor dolayısıyla sulu yaprakları oluyor, yaş yaprakları oluyor. “ağaçlardan yaprak düşürmekteyim,” uzanıyor onunla ağaçlara. Daha ziyade keçi türü olduğu anlaşılıyor hayvanların. Çünkü keçiler ağaç yaprağından hoşlanır. Hepsini çözmek mümkün oluyor. “onda benim için daha başka yararlar da var." (Taha Suresi, 17,18) Savunmada kullanır, her şeyde kullanır. ‘Daha başka yararlar da var’ diyor.

 


Taha Suresi, 18. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 18 Mayıs 2011 tarihli röportajından Taha Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Ya Allah, bismillah. Şeytandan Allah’a sığınıyorum. Taha Suresi, 18. “Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."Hep Peygamberler hayvanlarla iç içe olmuşlardır, doğayla iç içe olmuşlardır, çoğu çobanlık yapmıştır Peygamberlerin. Hz. Musa (a.s.) da çobanlık yapmıştır. Ama burada asanın önemine dikkat çekmiş. "Sağ elindeki nedir ey Musa?" diyor Allah. Demek ki asa belirleyici bir şey. Hz. Mehdi (a.s.)’da da asa olacak, inşaAllah, Peygamberimiz (s.a.v.)’in de asası vardı.

 


Hz. Musa İle İlgili Ayetlerin Açıklamaları

 

Sayın Adnan Oktar'ın 14 Aralık 2010 tarihli röportajından Hz. Musa ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Heyecanlandığında konuşamıyor, çok tatlı Hz. Musa (a.s.). Allah-u alem iptal oluyor benim anladığım. Konuşması tamamen duruyor. Çünkü bak diyor ki; ”göğsüm daralıyor” diyor. “Göğsüm daralıyor, dilim tutuluyor” diyor. Heyecanın şiddetinden. Fıtraten müthiş heyecanlı bir ruha sahip Hz. Musa (a.s.). Onun şahsına mahsus olarak, imtihanında. Mesela Allah da en çekindiği şeyleri ona yapıyor.  Mesela yılan acayip korktuğu bir şey, çekindiği bir şey.  “O ne” diyor Allah “elindeki ne” diyor? “Asam” diyor. “Neye yarar” diyor “o” Cenab-ı Allah. Bildiği halde soruyor yani onu yatıştırmak için Allah-u alem biraz daha rahatlasın diye. İşte “davarlarıma yaprak onunla silkeliyorum, birçok işimde onu kullanıyorum” diyor. Acayip tatlı huyu. “Onu at Musa” diyor. Bir atıyor yılan haline geliyor. Allah diyor ki; “arkasına bakmadı” diyor. Arkasına bakmadan kaçıyor böyle Allah-u alem metrelerce kaçmış olabilir.

NADİDE SULTAN: Empati kurdum, ben de biraz korkağımdır.

ADNAN OKTAR: O korku çok makbul tabi. Çünkü o Allah korkusu şeklinde tecelli ediyor. Korkak olmayan bir insanın, korkuyu bilmeyen bir insanın, Hz. Musa (a.s.)’a ben tabi ben korkak demiyorum da, korkuyu bilen bir insanın korkuya direnmesi çok makbuldür. Mesela bazılarının yanında en ürkütücü bir şey olsa bile etkilenmez adam, hani var ya böyle mafya filmlerinde oluyor süper lakayt, mat gözlerle bakıyor, onun gibi. Bu makbul değildir. Korkuyu bilip, korkuya direnip, korkuyu yenmek çok önemlidir. Allah diyor ki; “Ey Musa, Peygamberler Benim Katımda korkmaz, dön” diyor. “Gel, onu tut” diyor yılanı. En korktuğu olaylardan bir tanesi ama Allah emrettiği için geliyor. Yılanı kuyruğundan tutuyor, tuttuğunda hemen anında yılan yeniden asaya dönüşüyor. Çünkü o devirde Evrim Teorisi çok yaygın Musa (a.s.)’ın devrinde. Aynı Darwinistler diyor ki Firavun; “Nil’in çamurlarından tesadüfler sonucunda insanlar, bitkiler ve hayvanlar oluştu” diyor. İnanç öyle. Hz. Musa (a.s.)’da; “Allah yarattı” diyor. Şimdi oturup adama anlatsa adam dinleyecek gibi değil. Böyle katı kafalı.

Çünkü etrafında sahte büyücü bilim adamları var, onlar açıklıyorlar Nil’in çamurlarından nasıl olduğunu, hurafelerle anlatıyorlar. Bir de halkı da kandırıyorlar. Mesela çamurlu suyun içinde, mesela orada bir varlık oluşuyor, mesela bir bitki, kokuşma oluşuyor, “bak” diyor “burada bir canlı var görüyorsun” diyor. Veyahut orada küçük bir böcek bile oluşmuş olsa çamurun içerisinde işte bunlardan insanlar oluştu dediğinde, cahil insanı ikna ediyor. O evrim inancını yıkmak için Allah tahtayı bir anda yılana çeviriyor. Yılana çevirince o evrim inancı yıkılmış oluyor. Ondan sonra zaten onun inancını kabul ettiler büyücüler. O vakte kadar inanmıyorlardı, direniyorlardı. Fakat tahtanın açıklaması yok, orada kuru tahtanın, alenen görüyor, gözlerinin önünde yılana dönüşüyor. Birde yılan yutuyor, öbür adamların meydana getirdiği, göz aldanması olarak meydana getirdiği yılanları yutuyor. Onlar da zannediyorum deriden yapılmış ince derinin, eklemli derinin içine cıva koyuyorlar, cıva da hareketli olduğu için attığında, hafif eğimli yerden deri hareket eden yılan halinde görülüyor. Böyle hareket ediyor ama çok ustaca yapmışlar o devirde nasıl yaptılarsa keratalar.

NADİDE SULTAN: İllüzyonistler gibi.

ADNAN OKTAR: Evet, onlar hareket eder gibi gözlere öyle göründü diyor. Bilmiyorum nasıl bir teknik kullandılar. Hz. Musa (a.s.)’ın attığı asa da meydana gelen yılan da o atılanları teker teker yutuyor, hepsini yutuyor. Yutunca büyücü adamın başka inanmayacak bir durumu kalmıyor ki net inanıyor. Evrim inancı kalktığı için Allah’ın varlığına yaratılışa inanıyorlar ve konu bitiyor. Ama bir kısım insanlar tabi Hz. Musa (a.s.)’ın bunun illüzyon gösterisi yaptığına inanıyorlar, onlar da inanmıyorlar. “Hipnoz meydana getirdi” diyorlar, “gözlerimize etki yaptı kitle hipnozu meydana getirdi en büyük büyücü bu” diyorlar zaten.

NADİDE SULTAN: İşte inanmak istemeyene zaten inanmamak için bir sürü sebep, inanmak isteyene de inanmak için binlerce milyonlarca her tarafta sebep dolu.

ADNAN OKTAR: “O büyücülerin büyüğü bu o zaman” diyorlar Firavun’un takımı da. “Üstadları bu” diyorlar. “Onlar ondan öğrenmiş herhalde” diyorlar. Hz. Musa (a.s.)’dan öğrendi bunlar da” diyorlar “bu ilmi” diyorlar. Halbuki kendisi kaçıyor zaten Hz. Musa (a.s.) öyle bir durumu yok ki. Kendisi çekiniyor zaten o yılandan. Ama orada asıl olan evrim inancının yok edilmesidir. Bizim de orada yaptığımız evrim inancını yok etmektir.

 


Taha Suresi, 18. Ayetin Tefsiri

(Hz. Musa (as)'ın imtihanı)

 

Sayın Adnan Oktar'ın 29 Ekim 2015 tarihli sohbetinden Taha Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Hz. Musa çok heyecanlı bir insan. Korkuya kalbi açık bir insan. Kur'an'da bu görülür. Çok şiddetli, panik tarzı korkuya açık. Panik tarzı ki o çok zordur, Allah vermesin. Çok ızdıraplı bir şey. Mesela diyor Cenab-ı Allah, kapat o kapıyı. “Ey Musa elindeki nedir?” diyor. “O benim asam”, diyor. Bak ses geliyor zaten o ses onu korkutuyor bir kere. Ama mecburen zannediyorsun ki normal konuşma gibi sesi falan gidiyor orada konuşurken.

“Ey Musa diyor o nedir?”, diyor. Çünkü o birden bir ses. Çalıdan bir ses yani. Öyle sakin sakin konuşacağı bir ortam yok. Ne yaparsın diyor. Ne işine yarar o diyor. Cevap veriyor işte. Benim o otlar, davarlar bundan ot çekerim. Ondan sonra birçok işimde bana yardımcı olur. Yani Allah'a konu anlatıyor böyle. Çok temiz kalpli bir peygamber olduğu için. Halbuki Allah onu önce hem sakinleştirmek hem de konuşturmak istiyor. Rahatlatmak. Hem de meydana gelecek olaya onu hazırlamış oluyor.

“Onu elinden at ey Musa”, diyor. O da tabii şey korktuğu için kaldırıp atıyor. Attığı an bir anda hareketlenen çok ihtişamlı bir yılana dönüşüyor. Bak ayette diyor ki, “arkasına dönüp bakmadı”, diyor. Olağanca hızıyla koşuyor. Yani belki yüz metreyi dokuz saniyede falan almış da olabilir. Yani inanılmaz bir koşma ama. Yani akıl almaz bir yola kaçıyor. İşte bu korkunun şiddetini gösteriyor. Yani normalde başka bir insan olsun mesela oralarda falan alışık insanlar yılanın kafasını kesmeye kalkar.

Bilmem ne yakalamaya kalkar. Çok fazla değil mi? Filmlerde falan görüyorsunuz. Çekiyor kılıcını onu doğramaya kalkıyor falan. Kaçmıyor yani onu dikkatlice izliyor. Ama o kaçıyor. Çünkü ruhunda müthiş bir korkuya eğilim var. O onun imtihanı. Yani o daha makbuldür. Yani korkuya açık olan bir insanın korkusuyla savaşarak yol alması daha makbul. Ama bazı insanlar çok soğukkanlıdır bizim Turgut gibi. Bir yılan üstüne atsan sakin adam yani. O daha kolay. Efendim.

Cenab-ı Allah diyor ki bak, “geri dön” diyor. Zaten müthiş korkutacak bir şey bu. “Gel buraya” diyor Allah, yılana doğru getirttiriyor. Yani mecburen geliyor. Şimdi oradaki korku daha şiddetli bu sefer. Yani çünkü Allah'tan gelen bir ses olduğu için, daha güçlü bir korku olduğu için. Ama orada durumu tam kavramış değil zaten. Ama sesin Allah'tan geldiğini biliyor yani. İnşaAllah. Şimdi “Ey Musa” diyor, “tut o yılanı kuyruğundan” diyor. Yani ya geriye dönmek zaten bir mesele onun için. Uzağından bile bakamıyor. Ama git yanına yaklaş diyor, kuyruğundan tutacaksın diyor. Kuyruğundan tuttuğu an bir anda çelik gibi dümdüz asası oluşuyor. O zaman tabii ferahlıyor asa oluşunca. Halbuki yine o yılan yani aynı zamanda.

Aynı zamanda birçok şey o asa. Yani mesela bir anda arabaya dönüşebilir. Bir anda uçağa dönüşebilir o asa. Çünkü Allah'ın ruhu var içinde. Her şeye dönüşebilir. Aklına gelen her şey oluşabilir. Bir anda orası cennet bahçesi gibi olabilir o asanın vesilesiyle. Cenab-ı Allah ilk şeyde şimdi ensene diyor. Yani o alıştırmadan sonra Firavun'a göndereceğim diyor. Firavun da en korktuğu adam. Bak cinayetten aranıyor zaten. Gitmek istemiyor. Bak oradaki acıya bak ya. İmtihanın şiddetine bak. Allah mesela diyor ki, “beni imtihan niye ediyor?”, diyor bazıları. Kardeşim senin sevginin gücün öyle anlaşılıyor yoksa ham kalır ruhun. Güçsüz kalırsın. Mesela en korktuğu adam Firavun. Net öldürür. Zaten söylüyor. Saldırgan olduğunu, psikopat olduğunu söylüyor. Yani mealen yaklaşık. Tehlikeli olduğunu söylüyor. Öldürür beni diyor. Her şeyi yapar diyor. Bir cinayetim var zaten diyor. Onlar açısından. Beni arıyorlar diyor. Yaklaşık.

“Hayır” diyor Allah, “gideceksin” diyor. “Göğsüm daralıyor”, diyor. Allah'ın kalbi sıkışıyor benim. Anladığım. Çünkü iri vücutlu zaten. İki metre falan boyu. Kalbim sıkışıyor. Dilim tutuluyor diyor bak konuşma zorluğu çekiyor sıkıntının şiddetinden. Yani hakketen insan çok heyecanlanırsa dili tutulur yani konuşma zorluğu çeker ya dili takılır yani bir şeyden. Kardeşim Harun da benle getir, asıl şey korkuyor yani ama aynı zamanda dilimde tutuk olduğu için o konuşur benim yerime diyor. Ama benim gördüğüm asıl korkudan dolayı. Ondan cesaret bulmak istiyor kardeşinin. “Tamam” diyor Allah “beraber gidin” diyor. Yine orada mesela adamlar asalarını attıklarında yine korktu diyor Allah. Yani nasıl yapacağız acaba? Yani o asa onları yutacak mı yahut yılan ne yapacak bilemediği için imtihan devam ettiği için ama asayı atınca tabi hepsini yutuyor oradaki ne varsa onların gösterdiği.

O zaman kalbi ferahlıyor yani Allah'a imanı da tabi çok güçleniyor yoksa toplumun o toplumun imanı akıl almaz zayıf. Yani iyi olanları tenzih ederim de manyak gibiler yani. Bir garipler. Acayip putlara tapıyorlar, koskoca adamlar buzağıya tapıyor. Yani aklı gitmiş manyak gibi olmuş yani. Kendin yapıyorsun altından buzağı. Deli misin sen ya? Önünde diz çöküyor. Ağlıyor ya yakarıyor. Ya kardeşim sen dökme altından kendin yapıyorsun zaten. Önünde neyine eğiliyorsun onun ya? Deli gibiler. Onun için Hazreti Musa diyor, “Ya Rabbi ben kardeşinden başka kimseye söz geçiremiyorum” diyor. Yani akıl alma zor durumda. Ve çok münasebetsizler. Ya diyorlar bize sen bıldırcın yediriyorsun, işte man, helva yani orada oluşan doğal tatlı bundan yediriyorsun. Biz bundan bıktık diyorlar. Biz yeniden Firavun'un kölesi olalım diyorlar. Köle olalım, yeniden Mısıra dönelim.

Ya her türlü tehlikeyi göze alıyor. Halbuki haşa huzurdan hayvan muamelesi yapıyor Firavun. Kamçılayarak, döverek, söverek taş taş atıyor. Olmadık işe yapıyor. Yani müthiş eziyet ediyor. İbadetlerine engel oluyor. Ama biz orada diyor soğan yiyeceğiz. Sarımsak yiyeceğiz diyor. Acur yiyeceğiz. Bakla yiyeceğiz. Mercimek yiyeceğiz. Ya kardeşim şimdi insanın midesi bulanıyor. Yani oradaki mide şeyine insan bir acayip hallerine şaşıyor insan. Ya kardeşim sen Allah'ı bırakıyorsun. Allah'ın güzel nimetine bakıyorsun. Hür ve özgürsün ne güzel. Kenan ili sana vaat edilmiş değil mi? Güzel hayat yaşayacaksan Allah'a teslim olsalar muazzam güzellikler içinde yaşayacaklar. Hür ve özgür. Ama rahat durmadıkları için Allah tih çölünde 40 sene gezdiriyor onları. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorlar, geziyorlar, gidiyorlar falan. Adeta süründüler yani.

Ve sürekli ömürleri boyunca da Hazreti Musa'yı suçladılar. Ya 120 yaşına kadar yaşadı mübarek. Yani artık böyle yaka silkilecek durumdaydılar. Acayip ızdırap verdiler Hazreti Musa'ya. Bayağı bunaltılar. Ve o 120 sene boyunca da o hep Firavun kavminin azgınlığından çekinerek yaşadı. Firavun'un hanımı, canım benim, değerli annem Hazreti Musa'nın yanına kaçtı. Firavun'un yanında. Onu yakaladı Firavun ordusu alçaklar. Şehit ettiler. Ne diyor? “Ya Rabbi diyor bana küçük bir cennet bahçesi yeter” diyor. Küçük bir cennet bana yeter diyor. Başka bir şey istediği de yok yani. Firavun'un sarayını adam ne yapsın? Mübarek insanlar ne yapsın? Yahut annemiz ne yapsın? Millet zannediyor ki, Hazreti Musa baya rahat yaşadı. Kardeşim ömrü boyunca acı çekti. Ama Cenab-ı Allah da ona Aşkla sevgi duyuyor yani.

Çünkü samimiyetini gösterdi. Allah'la konuşmaları zaten çocuksu bir tatlılıkta dikkat ederseniz. Mesela Pazarlık yapar gibi konuşuyor. İşte Naz ehli mormalde Allah öyle bir şey kabul etmez. Ama sevdiği için bir şey demiyor Allah. Yani çünkü kardeşim de ya sen git deyince gitmen lazım normalde. Allah sana diyor git diye. Yani ben seni görüyorum diyor. Yani duyuyorum da konuşmam. Şu an izliyorum seni diyor. E firavuna gücü veren, firavunu yaratan kim? Allah. Yani o bir şey yapacaksa zaten kaderinde var. Firavun bir şey yapamaz ki. Nitekim yapamadı mucize. Cinayet suçundan aranan bir insan saraya geldiğinde hemen öldürtür. Allah esirgesin. Hemen şehit eder yani. Orada da öyle tartışma yaptırmaz. Diyor ya mesela Firavun'la konuşuyor. Adam o kadar demokratik birisi değil aslında. Hemen vurdurur boynunu. Ama Allah basiretini bağlıyor. Kalbine korku salıyor. Yapamıyor hiçbir şey.

 Dedi ki, “o benim asamdır. Ona dayanmakta. Onunla davarlarım için ağaçlarına yaprak düşürmekteyim. Onda benim için daha başka yararlar da var”. Allah'ım bayağı da konuşacak benim gördüğüm yani. O yani gergin olduğu için öyle bol konuşarak sakinleştirmeye de çalışıyor da bir karşıdaki güç. Yani Cenab-ı Allah'a öyle zannettiği için bir şey olacak zannetmiş gibi görünüyor üslubundan. Hem de zaman kazanmaya çalışıyor gibi anlaşılıyor. Yani durumu tam kavramış gibi de görünmüyor üslubundan. Mesela normal kavramış olsa, “Ya Rabbi sen benden daha iyi bilirsin” der. Mesela diyor İsa Aleyhisselam'a Cenab-ı Allah, “sen bunları sen mi söyledin?”, diyor. “Ya Rabbi ben öyle bir şey söylemiştim, sen zaten bilmişsindir” diyor. Ama burada detay veriyor, anlatıyor. Yani olayı tam anlayamadığı anlaşılıyor. Yani tam kavrayamadı anlaşılıyor.