Sayın Adnan Oktar'ın 22 Mart 2010 tarihli röportajından Mü'minun Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytan’dan Allah’a sığınırım. Allah ahirette, insanlar Cehennemdeyken onlarla bir konuşması var. “Ayetlerim size okunuyorken, yalan sayanlar sizler değil miydiniz?” diyor Allah. “Allah’ın ayetleri okunuyordu, siz de yalan sayıyordunuz” diyor. “Onlar dediler ki: ‘Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz’." Yani bir türlü insanlar mutluluğu bulamıyor. Sürekli Allah inancıyla, Allah sevinciyle, iman sevinciyle mutlu olmaları gerekirken, mutsuz ve karamsar bir halde olup beyinlerini uyuşturuyorlar. Beynin fonksiyonları kayboluyor. Yani imana yatkın bir beynin sevinç içinde olması lazım. Üzüntü içinde olan bir beyin imana karşı daha kapalı oluyor. Daha anlayışı durur beynin. Bir kere imanla çelişir zaten neşesizlik. Yani sevinç yoksa heyecan yoksa imanda bir hastalık vardır. Rahatsızlık vardır. “Mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz. Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (inkara) dönersek, artık gerçekten zalim kimseler oluruz". Yani sen bizi, Cenab-ı Allah’a diyorlar, “bir kere daha dene”. Allah “Der ki: ‘Onun içine sinin ve Benimle konuşmayın’.” Yani Cehennemin içine daha çok girin ve benimle konuşmayın.
“Çünkü” diyor Allah, “gerçekten Benim kullarımdan bir grup: ‘Rabbimiz, iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın’, derlerdi de, onları alay konusu edinmiştiniz”. Bakın kardeşimiz soruyor ya mesela 110 eğer mesela 2010’a bakıyor o yönüyle bak diyor ki “çünkü gerçekten benim kullarımdan bir grup”. Benim kullarım demiyor bak Cenab-ı Allah, onlardan bir grup. Belki Mehdi (a.s.) cemaati değil mi? Ne diyorlar? “Rabbimiz iman ettik, sen artık bizi bağışla, bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın derlerdi de siz onları” 110. ayette “alay konusu edinmiştiniz,” demek ki Mehdi (a.s.) ve talebeleriyle alay edilecek. “Öyle ki, size Benim zikrimi unutturdular” Yani bu onlara karşı alayları, dinle alay ediyorlar, Peygamberlerle alay ediyorlar, Ahiretle alay ediyorlar, değil mi? Mesela büyük televizyon kanallarına çıkıyorlar. Hatta “Hoca, alimim” diyen kişileri çıkarıyorlar onları da alay ettiriyorlar. “Size Benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz." Mesela görüyoruz adam yerlere yatıyor uğunuyor, değil mi? Bilmiyorum televizyon kanallarında bazen görüyorsunuzdur. Müslümanım diyen adamları çıkarıyorlar, onlar dinle, İslam’la, Kuran’la ilgili konularda güya alay ederek güya espriler yaparak güya şaklabanlıklar yaparak onları eğlendiriyorlar. Allah ne diyor?
“Siz onlara gülüp duruyordunuz”. Yerlere yatarak gülüyorlar yani Müslümanlara gülüyorlar. Müslümanların yaptıklarına, onların iyi tavırlarına, güzel ahlaklarına gülüyorlar. "Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim”. “Onların” diyor bak, “bu grubun” sabretmelerine bak demek ki sabretmeleri gerekiyor, zorluklara karşı, “karşılığını verdim”. “Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir”. “Onlar kurtuldular” diyor Allah ve “mutluluğa erdiler” diyor Allah. Cenab-ı Allah diyor ki: “Dedi ki: ‘Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?’ Dediler ki: ‘Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor’." Ne kadar süre kaldıklarını tahmin edemiyorlar. Bakın “Bir gün kadar kaldık” diyor. Onların bir kısmı da diyor ki “öğlenden akşama kadar az bir vakit kaldık” diyorlar. Zaman izafi olduğu için toparlayamıyor. “Dedi ki: ‘Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz’". Allah “az bir zaman kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz” diyor.
"Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" Mesela adamlar şimdi sokağa çıkıyoruz taksici taksicilik yapıyor. Sanki tek amacı taksicilik gibi. Ben bazen görüyorum, hepsini tenzih ederim de, bir kısmını görüyorum. Mesela iş yerine gidiyoruz, “mallar” diyor “gümrükten geldi mi?” diyor. “Çekler ne oldu?” diyor. “Senetler ne oldu?” diyor. Sanki hayatınıntek gayesi oymuş, Allah onu o çek senet için yaratmış gibi, sanki öbürünü de insanları taşısın diye yaratmış gibi. “Sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı”. Veyahut diskoteklerde vakit kaybediyorlar veyahut Facebook’ta oturup dedikodu ile vakit kaybediyorlar. “Gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?” Yani epey bir insan da hakikaten öldükten sonra yok olacağını düşünüyor. Hiçbir şey olmayacak zannediyor. Yani Ahirete gitmeyeceğini, sorgulanmayacağını zannediyor. “Hak melik olan Allah pek Yücedir, O'ndan başka İlah yoktur; Kerim olan Arş'ın Rabbidir.Kim Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan)ı olmaksızın başka bir ilaha taparsa”, mesela Darwinistlere hitap var burada. Çünkü kesin bir kanıtı yok. Fakat atomun ilah olduğuna inanmış, atomu ilahlaştırıyor ve atoma tapıyor, atomlara yani. Ki sayısız yani katrilyon çarpı katrilyon ilaha inanıyor.
“Artık onun hesabı Rabbinin Katındadır. Şüphesiz inkar edenler kurtuluşa eremezler.Ve de ki: ‘Rabbim, bağışla ve merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın’.” Allah’ın bağışlamasını istemek çok önemli Müslüman için, tevbe edilmesi Allah’ın büyüklüğünün söylenmesi çok önemlidir. Yani zikretmek. Allah-u Ekber demek. Allah’ın münezzeh olduğunu söylemek çok önemlidir, SubhanAllah yani “Ya Rabbi sen ölmezsin, yorulmazsın, unutmazsın” anlamındadır SubhanAllah. Güç sahibi yani acze düşmez asla. Münezzeh, eksik ve noksan sıfatlardan münezzehtir, SubhanAllah. Ve hamd etmek, Allah’a hamd etmek, bütün nimetleri için Allah’a şükretmek. Mesela diyor ki Allah “şükredin, nimetimi arttırayım” diyor, çok kısa bir açıklama var bakın.
“Şükredin, nimetimi arttırayım”. Adam şükretmiyor, Allah nimetlerini alıyor yavaş yavaş. O da zannediyor ki hayatın doğal gerçekleri var, yani hayat bu, zaten böyle olur, zaman zaman gider. Halbuki şükretmediği için Allah azaltıyor. Bak “şükredin, arttırayım” diyor Allah. Burada bir mucize var. “Yap” diyor Allah, “samimi Kuran’a bağlan, samimi ol, şükret arttırırım” diyor. Ve bu mutlaka oluyor Müslümanlarda. Bir mucize olarak olur bu. Büyüklük yapıldığında, enaniyet yapıldığında, kendisini beğendiğinde şahıs. “Ben kendim yapıyorum ediyorum” dediğinde de Allah onun elinden alıyor onu o zaman. Ben mesela çok insanda gördüm. Çok iyi kazanırken Allah yolunda harcarken, bakıyorum büyüklük hissi geliyor. Kendisinin yaptığını, kendisinin bu işleri becerdiğini, usta olduğunu, yaman olduğunu düşünmeye başlıyor. Allah bir sebeple tepetaklak edip elinde ne varsa alıyor.
ALTUĞ BERKER: Kuran’ın Sırları isimli kitabınızda o sırlardan bahsetmiştiniz Hocam.
Adnan Oktar’ın 22 Mart 2010 tarihli www.harunyahya.tv röportajından
ADNAN OKTAR: Şeytan’dan Allah’a sığınırım. Allah ahirette, insanlar Cehennemdeyken onlarla bir konuşması var. “Ayetlerim size okunuyorken, yalan sayanlar sizler değil miydiniz?” diyor Allah. “Allah’ın ayetleri okunuyordu, siz de yalan sayıyordunuz” diyor. “Onlar dediler ki: ‘Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz’." Yani bir türlü insanlar mutluluğu bulamıyor. Sürekli Allah inancıyla, Allah sevinciyle, iman sevinciyle mutlu olmaları gerekirken, mutsuz ve karamsar bir halde olup beyinlerini uyuşturuyorlar. Beynin fonksiyonları kayboluyor. Yani imana yatkın bir beynin sevinç içinde olması lazım. Üzüntü içinde olan bir beyin imana karşı daha kapalı oluyor. Daha anlayışı durur beynin. Bir kere imanla çelişir zaten neşesizlik. Yani sevinç yoksa heyecan yoksa imanda bir hastalık vardır. Rahatsızlık vardır.
“Mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz. Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (inkara) dönersek, artık gerçekten zalim kimseler oluruz". Yani sen bizi, Cenab-ı Allah’a diyorlar, “bir kere daha dene”. Allah “Der ki: ‘Onun içine sinin ve Benimle konuşmayın’.” Yani Cehennemin içine daha çok girin ve benimle konuşmayın. “Çünkü” diyor Allah, “gerçekten Benim kullarımdan bir grup: ‘Rabbimiz, iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın’, derlerdi de, onları alay konusu edinmiştiniz”. Bakın kardeşimiz soruyor ya mesela 110 eğer mesela 2010’a bakıyor o yönüyle bak diyor ki “çünkü gerçekten benim kullarımdan bir grup”. Benim kullarım demiyor bak Cenab-ı Allah, onlardan bir grup. Belki Mehdi (a.s.) cemaati değil mi?
Sayın Adnan Oktar'ın 6 Ocak 2010 tarihli röportajından Mü'minun Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Diyor ki Allah’a karşı insanlar: “Dediler ki Rabbimiz mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz.” Bakın burada Kuran çok mühim bir sır veriyor. “Dediler ki:...” Şeytandan Allah’a sığınırım. “...Rabbimiz mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi...” Sokağa çıkıyoruz. Adam mutsuz... Mutsuz insanlar Allah’ı sevemiyor, insanı sevemiyor, işinde başarılı olamıyor, suç işlemeye eğilim gösteriyor, kendine acı verebiliyor. Kötülük yapabilir kendisine. Bakın diyor ki: “...mutsuzluğumuz bize galip...” Mutsuzluk her türlü belanın başıdır ve haramdır mutsuzluk. Yani gevşemek, üzülmek... Mesela “üzülmeyin” diyor Allah. Haramdır üzülmek. Muhkem ayettir, açık. Mutsuzluğu üstün gelmeyecek. Mesela biz iman neşesi içerisinde olacağız. Nasıl olur? Hem Allah bizi yaratacak, varlık olarak yaratacak, bu kadar nimet verecek, akıl verecek... Bir kere varlığız yani. Yokluk olacakken varlık olmuşuz. Çok büyük bir nimet bu. Bir de Allah’a çok şükür bir kere varlık olduktan sonra yok olmak mümkün değildir. Yani haşa, Allah’ın yok olması gerekiyor, yok olmamız için. Çocukluğumuzdan itibaren şu ana kadarki hayatımız Allah’ın Katında bizim aynı yaşadığımız şeklimizle ama tıpatıp aynı yaşadığımız şeklimizle, sonsuza kadar yok olması mümkün değildir. Bakın tekrar söylüyorum haşa Allah’ın yok olması gerekir. Yani çünkü ne ses kaybolur, ne konuşma, ne duyular, ne hisler, ne hafıza, ne görünüm, ne başka bir şey. Hiçbir biri kaybolmaz. Çünkü bunların hepsi Allah tarafından özel yaratılıyor. Yaratılan bir şey bir daha asla kaybolmaz.
Yani insanların anlaması için söylüyorum Allah’ın hafızasında.... Yani Allah’ın hafızaya ihtiyacı yoktur. Anlamaları için söylüyorum: Sonsuza kadar durur. Asla kaybolmaz. Onun için yani insanlar hani diyorlar ya sonsuza hayata başladık. Zaten başlamış o. Yani sonsuz hayata başlayacak diyoruz. Zaten başlamış. Senin ondan zaten çıkman da mümkün değil Allah’ın dilemesiyle. Yani bir daha o görüntünün yok olması mümkün değildir. Sonsuz evvelde ve sonsuz sonrada da o zaten var ve asla kaybolmaz. İnşaAllah.
OKTAR BABUNA: Bu konuyla ilgili Hocam kitabınızı indirebilirler sitenizden. ‘Sonsuzluk Başlamış Durumda’ diye inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet. “Rabbimiz...” diyor. “... bizi (ateşin) içinden çıkar.” diyorlar cehennem ehli. “...eğer yine inkara dönersek artık gerçekten zalim kimseler oluruz.” diyorlar. Bir kere gönder diyorlar. Bakın kendilerini akıllı uyanık zannediyorlar. Halbuki cehennemden gelip dünyaya gönderilse hafızaları alınmış olarak gönderilecek. Onlar diyecek: “Ya” diyecekler, “... bir rüya gördük cehenneme gitmiştik falan...” Hadi bakalım yine bir rezillik yapmaya başlayacaklar. Onlar zannediyor ki, yani o şeyle gelecek, orada herkes Müslüman olur öyle bir şeyde zaten. Cehennemin içine giren adam zaten her şeyi yapar. Hafızası alınarak gelir. Mesela Hz. İsa da geldiği vakit hafızası alınmış olarak gelecek, imtihanın gereği. Geçmişini hatırlamaz. Geçmişini hatırlarsa aklın ihtiyarı kalkar. Tabii. “Bugün Ben gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenlerdir.” Sabır... Mesela biz buraya geliyoruz. Yol alıyoruz değil mi? Mesela bu bir sabırdır. Mesela konuşuyoruz. Bu da bir sabırdır. Allah rızası için konuşuyoruz. Zor şartlarla karşılaşıyoruz. Buna karşı bir önlem alıyoruz. Bu da bir sabırdır. Allah’ın en beğendiği şeylerden biri de sabırdır. Cennet halkının özelliğidir o. Sabredenler ona kavuşuyorlar inşaAllah.
“...sizi boş bir amaç uğruna...”. Bak “...sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?” diyor Allah. Yani insanlar geliyor buraya. İşte pinpon oynuyor, ‘Televole’ kültürüyle hoplayıp zıplıyor. “Napıyorsun?”, işte “abi ya sandviç yedim.” diyor. “Sinemaya gideceğim şimdi." diyor. “Sinemadan çıkınca ne yapacaksın?” diyor. İşte “Bir Bodrum’a kadar gidip geleceğim.” diyor. Tek kelime Allah’tan dinden bahsetmiyor. Sanki buraya eğlenceye bırakıldı. Kardeşim nasıl merak etmezsin? Bu nedir yani? Gökyüzü var, yer yüzü var, dünya var. Sen hiç yoktan alıp getirilmişsin dünyaya. Değil mi? Yani bir şey var. Bir ışık, bir görüntülü bir varlık görüyorsun, bir şey görüyorsun. Hiç merak etmiyor musun bu meyveler, sebzeler nasıl oluyor? Hayvanlar nasıl oluyor? ‘Beni ilgilendirmez.’ diyor. Allah da diyor ki bak: “...sizi boş bir amaç uğruna yarattığmızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?” diyor. Allah diyor ki: “Dedi ki: “Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?”” diye soruyor Allah, insanlara. “Dediler ki: “Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık...”...” diyorlar. ‘Herhalde diyorlar öğlenden akşama kadar’ falan diyorlar. ‘Az bir şey kaldık’ diyorlar. Veyahut ‘bir gün kaldık’ diyor. Uyuduğunu zannediyor. “Dedi ki: “Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz..”” diyor Allah.
Sayın Adnan Oktar'ın 8 Mart 2013 tarihli sohbetinden Mü’minun Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Dediler ki: "Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi.” (Mü'minun Suresi, 106) Sakın ha mutsuz olmasın Müslüman. Mutsuz olmak haramdır. “Üzüntüden ben bu hale geldim,” “sıkıntıdan ben bu hale geldim…” Müslüman bunu kabul etmeyecek. İmanıyla direnip, o beladan kurtulacak. Şeytandan Allah’a sığınacak. Yanında olmasından, kışkırtmasından Allah’a sığınacak.
Sayın Adnan Oktar'ın 10 Nisan 2013 tarihli sohbetinden Müminun Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Dediler ki: “Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz.” Mutsuz olan insanların aklına zarar geliyor. İmana karşı kapalı hale geliyorlar. Neşesiz insanlar. Onun için bazı tipler de, devamlı Müslümanların ağlamasını istiyor. Diyorlar ki, “ağlayın bol bol ağlayın.” Ayette ne diyor bak; “Mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi.” Şeytandan Allah’a sığınırım, Müminun Suresi (106). “Dediler ki: Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz” diyorlar. Ehli küfür mutsuz oluyor, mutsuzluğu imansızlığına vesile oluyor, imansızlığı da mutsuzluğuna. Yani kilitlenmiş bir sistem var. Onun için diyor ki Cenab-ı Allah onlar için, “az gülsünler, çok ağlasınlar” diyor. Bazı Müslüman kardeşlerimiz ne diyor Müslümanlara, “sakın gülmeyin, bol bol ağlayın” diyor. Ayet ne diyor; “az gülsünler çok ağlasınlar” diyor. Müslüman bazı kardeşlerimiz de, onların çok ağlamasını istiyor. Allah, küfrün vasfı olarak onu söylüyor. Müslüman’ı neden ağlatıyorsun, neden mutsuzluğa çekiyorsun. Müslüman mutlu olsun, neşeli olsun, sevinçli olsun. Allah Müslümanların mutlu olmasını istiyor. Yüzlerinde iman sevinci iman parıltısı vardır diyor ayette. “Nimetin parıltılı sevincini görürsün yüzlerinde” diyor, cennette. Allah, sevinci beğeniyor. “Mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi.” Demek ki, mutsuzluk imansızlığı çekiyor.
Sayın Adnan Oktar’ın 31 Mayıs 2014 tarihli sohbetinden nefs ile ilgili ayetlerin açıklamaları.
ADNAN OKTAR: Maide Suresi, 80, şeytandan Allah’a sığınırım. “Onlardan çoğunun inkara sapanlarla dostluklar kurduklarını görürsün.” Yani Allah’ı inkâr edenlerle “Kendileri için nefislerinin takdim ettiği şey ne kötüdür.” Ne takdir ediyor? Nefis. Nefse insanlar önem vermiyorlar. Hâlbuki nefis, insanın içine koyulmuş özel bir güç, negatif bir güç. Allah vermesin insanı delirtir. Cinayete sevk edebilir. İntihara sevk edebilir. Bütün bu felaketler, belalar nefsin etkisiyle oluyor. Hiçbir şey olmayacak zannediyor. Olur kardeşim, seni alır sürükler, boğar yani nefis. Bak diyor ki Cenab-ı Allah "(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam.” Nefis hakkında olumlu çalışma yapılamaz. Temize çıkarılmaz nefis. “Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir.” Yani kesintisiz, kötülüğü emreden bir güç, insanın ruhunda, aktif olarak hareket halinde.(Yusuf Suresi, 53)
“Nefse” nefsi yaratıyor Allah “ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',” Allah nefse bir biçim veriyor, düzen veriyor. Şimdi de düzeni açıklıyor Cenab-ı Allah “Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).” (Şems Suresi, 7-8) Bak önce nefse saldırgan, anormal, yanlış duyguları Allah veriyor. Ama ondan korunacak yolları da gösteriyor, Kuran’ın çizgisiyle. İmtihanın sistemi bunun üzerine oturuyor zaten. Nefsi son derece tehlikeli görüp, son derece uyanık ve dikkatli olmak gerekir, Allah’ın rızasının en çoğunu arayarak sürekli, Allah’ın rızasının en çoğunu arayarak. Her şeyde Allah’ın en çok rızası nedir? Onu arayacağız. Bak diyor ki Cenab-ı Allah. “Nefisler ise 'kıskançlığa” şeytandan Allah’a sığınırım “ve bencil tutkulara' hazır (elverişli) kılınmıştır.” (Nisa Suresi, 128)“Özel olarak yarattım” diyor Allah. Bak “kıskançlık ve bencilliğe” bu kıskançlık ve bencillik sonucunda nefis, anormal eylemler yaptırıyor vücuda. Hiçbir şey olmaz zannediyor. Olur. Oluyor. Çökertir adamı. Bu intihar edenlerin itici gücü nefistir. Onları delirtip intihara çekiyor. Cinayette de mesela, nefsine uyduğu için cinayet işliyor.
CEYLAN ÖZBUDAK: Ayette şeytandan Allah’a sığınırım, şu şekilde bildiriliyor. "Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi,” (Mü’minun Suresi, 106)
ADNAN OKTAR: İşte nefis onu mutsuz ediyor. Nefsi mesela onu karamsar olmaya, üzülmeye, işte bütün insanları kötü görmeye, kendini kötü görmeye itiyor. Sonra da intihar ediyor. Sevgisizliğe, şefkatsizliğe itiyor.
İmanın ona direnmek olduğunu söylemiştiniz Hocam.
ADNAN OKTAR: Tabii, iman Allah’ın verdiği bilgiyle ona direniyor, imanlı bir insan. Çünkü Allah zaten vahyediyor sürekli, doğrusunu vahyediyor. Bak “bir düzenle yarattım” diyor nefsi. “Hem doğruyu, hem eğriyi bilme gücüyle yarattım” diyor “siz doğruya, vicdanınıza uyacaksınız” diyor Allah “Kuran’a uyarak inşaAllah, samimiyetle uyacaksınız”.
ENDER DABAN: Hocam, bir ayette Allah şöyle buyuruyor. “Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir. Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.” (Kıyamet Suresi, 14-15)
ADNAN OKTAR: İşte mazereti de ikinci, o negatif kısmı ona sunuyor. Genellikle de o mazeretlere insanlar inanıyor. Hatta cinayet işliyor diyor ki “pişman değilim” diyor. O nefsinin negatif olan kısmı, ona o bilgiyi veriyor. O da haberi bile yok, içinde öyle bir güç olduğundan. Kendi yapıyor zannediyor. Kendi kafasına göre hareket ediyor. Hâlbuki nefsini kontrolü altına alsa paşa gibi yaşayacak, kral gibi yaşayacak. Çok rahat eder.
GÖKALP BARLAN: Hz. Yusuf (a.s.) için de Hocam, kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım “Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. (Yusuf Suresi, 24) buyuruyor Allah.
ADNAN OKTAR: Tabii vicdanen kanaat getirip yapmıyor.
Bakın “Kitap Ehlinden çoğu,” şeytandan Allah’a sığınırım “kendilerine gerçek (hak) apaçık belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi inkara döndürmek arzusunu duydular.” (Bakara Suresi, 109) bakıyor ki İslam Din’i, Hıristiyanlık da mükemmel, cennet, cehennem her şey mükemmel, ibadetler mükemmel, Allah’ı anlatım mükemmel. Ağırına gidiyor. Bu sefer Müslüman’ı Müslümanlıktan çıkarmak için uğraşıyor. Neden? “nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı,” diyor. Musevi oluyor, bakıyor Müslümanlık mükemmel. Tevrat’ta bulamadığı her türlü mükemmelliği bulmuş. Kusursuz bir anlatım var. Kalbinde hiçbir sıkıntı meydana getirmiyor. Her şey mükemmel, doğru ağırına gidiyor. Hepsi için demiyor tabii Kuran. Bir kısım Hıristiyanlar, bir kısmım Museviler. Haset ve kıskançlık duygusu içinde bunu yapıyorlar.
Bak “Hayır;” diyor Cenab-ı Allah “insan, kendi nefsine karşı bir basirettir.” (Kıyamet Suresi, 14) Yani kendi nefsine karşı bir bilgisi var. “Ona karşı ne yapacağını bilir” diyor Allah, “onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle.” (Nisa Suresi, 63) nefse hemen ikna olmuyor. Onun için ‘açık ve etkileyici’ söylemesi gerekiyor, hem Kuran’a dayalı, hem samimi, hem tam kavrayacağı gibi bir bilgi vermek lazım. Düşmanı fark edemiyor, içindeki düşmanı. Hâlbuki her türlü negatif bilgiyle donatılmış nefis. Bilmediği için ona kapılıyor. Yani bütün bu rezaletlerin kökeninde bu vardır.
“Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir.” (Müddesir Suresi, 38) insanlara rehine olarak veriliyor nefis. Geçici bir süre.
Bak diyor ki ahrette, Cenab-ı Allah. “bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter." (İsra Suresi, 14) çünkü nefse iki türlü bilgi de verilmiş. Hem negatif, hem pozitif bilgi verilmiş. O pozitif bilgi devreye giriyor ahrette. “Her şeyin doğrusunu ben sana söyledim” diyor “anlattım.” O günü hatırlatıyor ona. Doğru bilgi gelmiş “ama uymadın” diyor. “Yanlış olan bilgiye uydun. Yanlış olduğunu bildiğin halde”
CEYLAN ÖZBUDAK: Hocam, Allah bir ayette şöyle buyuruyor, şeytandan Allah’a sığınırım “İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın.” (İbrahim Suresi, 22)
ADNAN OKTAR: “İşte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak” (Yunus Suresi, 30)
“Her bir nefsin hayırdan yaptıklarını hazır bulduğu ve her ne kötülük işlediyse onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını istediği o günü (düşünün).” Mesela hayır olarak yaptıkları da yanında ama nefsine uyup, negatif kısma uyup yaptıkları da görülüyor, ondan da uzak kalmak istiyor, onu görmek istemiyor. Ama lehine yaptıklarını, iyi yaptıklarını görmek istiyor. Hâlbuki istese yapılmaz.
Mesela bak bazı dangalaklar pis pis yazılar yazıyorlar, suratı da berbat. Bunlar it gibi sokakta sürtüyorlar. Orada ne buluyorsa bir yerde bir yiyor. Bulamazsa bir şeyi hırsızlık çalıyor. Nerede bulursa uyuyor. Her türlü suça yatkın böyle it kopuk takımı. Elinde bir bilgisayar; o bilgisayar da çalıntı oluyor bunların. Akşama kadar pislik peşinde mikrop gibi yaşıyor bu nasıl bir durumdur ben anlamıyorum. Bedeni bunu nasıl kaldırıyor ben buna da şaşıyorum.
Sayın Adnan Oktar'ın 7 Mart 2016 tarihli sohbetinden büyüklük hissi ile ilgili ayet açıklamaları.
ADNAN OKTAR: Ben burada gelip bak İslam’ı anlatıyorum, tebliğ yapıyorum, emek veriyorum. Müslümanda iman neşesi olur, iman heyecanı olur. Çünkü ayette diyor ki “siz, konumunuz nedir?” gibisinden. “Bizi” diyorlar “mutsuzluğumuz bu hale getirdi” diyorlar. Mutsuzsa bir insan yahut içine kapanık yahut büyüklük hissi içindeyse, enaniyet veya kibir içindeyse rahat edemez. Ancak tevazuuyla, aczini bilirse insan neşeli olur, rahat olur. Büyüklük hissi içerisinde insanın mutlu olması, neşeli olması, rahat olması imkansız. Bedeni izin vermez ona. Tevazu ehli ancak neşe içindedir. Kibirli insanların mutlu olduğunu gördünüz mü? Hep sinirli ve gergin olurlar. Üzgün olurlar. Her şeye alınırlar. Enaniyet en sonunda münafıklığa yol açar. Allah esirgesin dinden, imandan çıkarır. Müslümanlardan uzak olma duygusunu getirir. Ancak küfürde rahat bulabilir. Mesela bak münafıklara dikkat edin. Bir an önce Müslümanlardan ayrılmak, hemen küfre gitmek. Orada bir ferahlama hissi geliyor. Çünkü hemen şeytanla baş başa olacağı için, ibadeti terk edeceği için orada bir rahatlık görüyor. Ama müminin imanı ve neşesi münafığın canını yakar. Onu ne kadar güçlü görürse o kadar ıstırap çeker, o kadar canı yanar, o kadar huzursuz olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in devrinde hep öyleydi.
Münafıkların en çok canını yakan Peygamberimiz (s.a.v.)’in tevekkülü, neşesi, canlılığı, gücü, kudretiydi. Onu bozmak için gelip ona pis pis bakarlardı o devirde. Ayette diyor; “Seni neredeyse gözleriyle devirecekler” diyor. “Gözlerin hain bakışını Allah bilir” diyor, Allah ayette. Amaçları Peygamber (s.a.v.)’in o gücünü, mutluluğunu kıskanmak ve kendince bir şekilde ona ket vurmak. Onun için Müslüman böyle insanlara benzemekten şiddetle kaçınması lazım. Allah vermesin, o hoş olmayan bir görünüm verir. İmanın neşesi de mutlaka müminin üzerinde olacak. O sevinci yaşaması lazım. Çünkü Allah herkese vermez iman. Herkesi mümin topluluğu içerisine katmaz. Onları küfrün içinde boğar, insanların epey bir bölümünü boğar. Cenab-ı Allah diyor ya bak “seni seçtim” diyor. Müminleri Allah seçiyor. Onlara güzel, hoş bir hayat sunuyor. Onun şükrünü yüzünde mümin ifade edecek. “Dediler ki: “Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz.” (Müminun Suresi 106) Diyorlar.
Müminun Suresi, 106’da. “Allah'tan 'İçi titreyerek korkan' öğüt alır-düşünür. ‘Mutsuz-bedbaht’ olan ondan kaçınır.” (Ala Suresi 9-10) diyor Allah. Çünkü küfür ruhu mutsuzluk ve bedbahtlık getiriyor. Mümin hafif bir dirençle ondan kurtulabilir. Kendini ona kaptırmayacak. Şeytan onu o düşünceye doğru çeker. Onu mutsuz etmek, tabii onu çeşitli gerekçelerle yapar. “Sen terbiyelisin, ağarsın, edeplisin, büyük adamsın, herhangi bir insan değilsin.” Neşeli olan insanları da, samimi, rahat olan insanları da o tip insanlar daha geride görürler. Kendilerini daha ileride görürler. Mesela düğünlerde falan görürsünüz. Bir köşede oturur bazı kızlar. Bütün milleti öfkeli öfkeli seyrederler. Kendilerini de çok ağır ve büyük hissederler. Halbuki zavallı bir insan. O da dokuz ay on günlük bir insan, etten kemikten oluşmuş. Onlar da etten kemikten oluşmuş. Neşeli olanlar doğru yolda. Düğüne gelmişsin, somurtuyorsun. Anlamı ne bunun? Hiçbir hedefi, mantığı yok. Yemeğe geliyorsun, sofraya sırtını dönüyorsun. Düğüne gelmişsin eğlenmeye, yüzün bir karış. Olmaz. Allah’ın anıldığı yerler de düğün ortamıdır. Onun şevki, imani heyecanı, onun lezzet görüntüsü müminin yüzünde olması lazım. Çünkü Allah’ın anılması mümine zevk verir, kalbine ferahlık verir. Kalbine sıkıntı veriyorsa, şeytan bir rahatsızlık veriyor demektir. Orada hemen şeytandan Allah’a sığınacak mümin. “Bir de bakmışsın ki” diyor Allah, “bilmişlerdir.” İnşaAllah.
GÜLŞAH GÜÇYETMEZ: Siz bulunduğunuz ortama hep neşe ve huzur veriyorsunuz.
ADNAN OKTAR: Evet. Şeytan abusluk vermek ister. Mümin de buna karşı imanıyla güzel karşılık verir.
Diyor ki mesela Cenab-ı Allah, Taha Suresi, 123’te; “Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz ordan inin. Artık size Benden bir yol gösterici gelecektir;” Bir Mehdi. “Kim Benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz.” (Taha Suresi 123) Yani mutsuz oluyorsa hidayetin zevkini alamamış demektir. Hemen hidayetin zevkine sarılması lazım, imanın sevincine sarılması lazım. Onun için de diyor ki Cenab-ı Allah; “Size verdiğim nimetlerimi anın ki kalbinizde ferahlık olsun.” Anmazsa onu duyamaz.
EBRU ALTAN: “Şeytanın unutturma özelliği var” demiştiniz.
ADNAN OKTAR: Evet, unutturur şeytan. Allah’ın nimetlerini unutturur, güzelliği unutturur.
MERVE TEZEL: Siz daha önce hatırlatmıştınız. Cennet ehli Allah’tan razı oluyor. Allah da cennet ehlinden razı oluyor.
ADNAN OKTAR: Evet. “Siz Rabb’inizden razı olarak, Allah da sizden razı olarak” diyor.
ADNAN OKTAR'IN KAHRAMANMARAŞ AKSU VE KAÇKAR TV'DEKİ CANLI RÖPORTAJI (3 ŞUBAT 2011)
ADNAN OKTAR: Müminun Suresi 105, Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz?” Cenab-ı Allah diyor; “Ben size ayetlerimi okuyordum ama siz yalanlıyordunuz,” pervasızca yani hiç düşünmeden, acayip ferah yani deli cesareti göstererek. “Dediler ki: "Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz." Biz zaten sürekli üzüntü içindeydik yani gerilim içindeydik, hastaydık sonunda da dinsiz olduk, onun sonucunda biz bu hale geldik diyor. Peki sen niye mutsuz oluyorsun? Dinsizlikten dolayı mutsuz oluyorsun. Dindar olsan, niye mutsuz olasın?
"Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (inkara) dönersek, artık gerçekten zalim kimseler oluruz. (Allah) Der ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin." Yani bu konuşmalarınıza devam etmeyin. "Çünkü gerçekten Benim kullarımdan bir grup: “Rabbimiz, iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın, derlerdi de” Bakın “Benim kullarımdan bir grup, bir topluluk”, bu Mehdi (a.s) cemaati de olabilir, Peygamberlerin cemaati de olabilir, hepsi olabilir. "Siz onları alay konusu edinmiştiniz;” dışarıya bir çıkıyorlar, “ne diyor bu adam” diyor, “anlatıyor kendi kendine.” Bir an düşündün mü? Yok. Bir an samimi analiz ettin mi anlattıklarını? Yok. Peşin fikirli olarak sokağın etkisiyle alay ettin, alaycı davrandın. “Öyle ki, size Benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz." Sürekli bahaneler bulup, var ya böyle yılışık tipler her şeye güler, önüne gelene güler. "Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir." Demek ki, sabır, güzel ahlakta sabır, güzel davranışlarda sabır.
“Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız? Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık” Zaman izafi olduğu için, adamlar yerden kalkıyorlar, “bizi bu yattığımız yerden kim kaldırdı” diyorlar, şaşırıyorlar. Önce nerede olduğunu anlamaya çalışıyorlar, sonra ne kadar süreden beri baygın olduklarını anlamaya çalışıyorlar. Yani uykuda olduklarını düşünüyorlar, ölüp dirildiklerini tam kavrayamıyorlar o anda. Şüphe içindeler. “Bir gün veya bir günün bir vakti kadar kaldık” diyorlar. Ama “nereden buraya geldik.” Böyle çöle getirilmiş adam gibi, yani kaçırılıp da getirildiğini düşünüyor da olabilirler. “Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz," "Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" Gökyüzünde koskoca dünyayı Allah tüy gibi havada götürüyor. Yani kaç ton olduğunu artık biliyorsunuz. Müthiş ağır bir kitle, uçsuz bucaksız gökte, böyle havada küçük tüy parçaları olur ya uçar, onun gibi uçuyor. Koskoca ağır bir kitle. Katrilyonlarca tonluk, katrilyon çarpı katrilyon çarpı katrilyon kadar ağırlıkta büyük kitleler, havada uçuyor böyle tüy parçacığı gibi. Başka? İnsanın yapısına bakıyoruz, kusursuz bir yapısı var.
Eklemleri öyle, mesela gözler. İki tane göz verilmiş, gayet net karşısındakini görüyor, burun verilmiş, çok şahane bütün kokuları alabiliyor, ağza her türlü tat imkanı verilmiş, sesi en kaliteli şekilde duyuyor. Ses duyma sistemi, en gelişmiş stereo sistemlerde yok. Yani o kadar kaliteli duyuyor ki sesi, hışırtısız. Mesela teyp alıyoruz, bayağı hışırtılı falan çok kalitesiz oluyor. O kadar mühendis onu yaptığı halde, o kadar bilim adamı yaptığı halde, yüz seneden beri teknoloji geliştirdikleri halde, yine başarılı bir şey yok. Televizyona bakıyoruz, bulanık. Ama beynimizin içindeki televizyona bakın, nasıl net. Çok net değil mi? Bulanıklık var mı? Yok. Üstelik üç boyutlu. Üç boyutlu bir televizyon daha hala yapamadılar, bekliyoruz. Hatta üç boyutluluk o kadar mükemmel ki, üç boyutluluğun şiddetinden, “kardeşim ben neredeyim” diyorum, “nerede olacaksın, bir buçuk metre ileridesin” diyor. Doğru değil. Ben onun beyninin içindeyim. Ama o beni bir buçuk metre uzakta zannediyor. “Araban ne kadar uzakta?” diyoruz, “en az altı metre uzakta” diyor. O da doğru değil, o da beyninin içinde. Arabası da beyninin içerisinde ve hepsi şu kadarcık yerde oluyor. İmam Caferi Sadık’ın ifadesiyle; “mercimek kadar yerde.”