Sayın Adnan Oktar'ın 8 Kasım 2015 tarihli sohbetinden Müminun Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Bismillah. Şeytandan Allah’a sığınırım, “Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.” (Mü'minun Suresi, 45)
“Firavun'a ve ileri gelen çevresine;” bak direkt seçkin sınıfa yöneliyor dikkat ediyor musun? Yani sosyeteye, seçkin asıl güç sahibine yöneliyor, “fakat onlar büyüklendiler.” Yani o tarz insanlarda ekseriyetle bir büyüklenme olur. “Onlar, 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu.” (Mü'minun Suresi, 46) Yani silahlı pusatlı, cinayet işleyen, derin devleti olan, askeri polisi şiddetten yana olan bir yapı.
“Dediler ki: "Bizim benzerimiz olan iki beşere mi inanacakmışız?” Yani bizim gibi iki insan bunlar da neyine inanacağız diyorlar haşa. “Kaldı ki, onların kavimleri bize kullukta (kölelikte) bulunmaktadırlar." (Mü'minun Suresi, 47) Zaten “Museviler bize köle” diyorlar. Köle olunca daha da aşağılıyor kendi kafasına göre.
“Böylece onları yalanladılar ve yıkıma uğrayanlardan oldular.” (Mü'minun Suresi, 48) Çünkü vicdansızlık yapıyorlar Allah yıkım getiriyor.
“Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik, belki onlar hidayete erer diye.” (Mü'minun Suresi, 49)Tevrat, Tevrat’ı Şerif.
“Biz, Meryem'in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık” yani her ikisi de bir ayettir diyor Allah. Dedik ya dışarıda da ayetler vardır diye sırf Kuran ayeti değil dışarıda da ayetler var, onlar da bize Allah’ın varlığını anlatıyor. “İkisini barınmaya elverişli ve akarsuyu olan bir tepede yerleştirdik.” (Mü'minun Suresi, 50) Demek ki hem Hz. İsa (a.s) hem Hz. Mehdi (a.s) barınmaya elverişli bir yerde olacaklar. Bak ne diyor ayette? “İkisini” gerçi Hz Meryem (a.s) ile Hz. İsa (a.s)’ı kastediyor ama şimdi burada cümle devam ettiği için işari anlam açısından “ikisini barınmaya elverişli ve akarsuyu olan bir tepede yerleştirdik.” Muhtemelen Hz. İsa Mesih (a.s)’ın olduğu yerde de bir su olacak, ya havuz şeklinde ya başka bir şekilde su olacak.
“Ey elçiler,” yani tebliğci resuller, nebiler “güzel ve temiz olan şeylerden yiyin” bak sırf temiz demiyor bak güzel, göze de hoş gelen mesela meyveler güzeldir, sebzeler güzeldir Allah onların hepsini süslemiştir. Mesela kirazın güzelliği, değil mi? Şeftalinin, karpuzun görünümü, kavunun görünümü her biri birbirinden güzeldir. Üzümün görünüşü göz okşayıcıdır. “..ve salih amellerde bulunun;” samimi yani bütün hayatınız tavırlarınız samimi olsun, “çünkü gerçekten Ben yapmakta olduklarınızı biliyorum.” (Mü'minun Suresi, 51) Diyor Allah. Biliyorum, görüyorum, duyuyorum, hissediyorum hepsini biliyorum diyor Allah. İki kişi varsa üçüncüsü Allah oluyor, üç kişi varsa dördüncüsü Allah’tır.
“İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir” İslam ümmeti “ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse Benden korkup-sakının.” (Mü'minun Suresi, 52) Sakınma demek helale harama dikkat etmek, korkmak da Allah’ı darıltmamak, Allah’ın gazabını üstüne çekmemek.
“Ancak onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler;” mezheplere, gruplara, cemaatlere ayrıldılar “her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir.” (Mü'minun Suresi, 53) Her dinde mezhepler, gruplar ve cemaatler var. Mesela Müslümanlıkta da var, Hristiyanlıkta da var, Musevilikte de var çeşit çeşit. Bir de bak “her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir.” Mesela ehlisünnetim diye övünüyor, “fırka-ı naciyeyim kurtulan benim” diyor. Şiiler’e soruyoruz “biz de fırka-ı naciyeyiz, Resul’ün söylediği Şiasıyız” zaten adı üstünde Şia kurtuluşa eren anlamında görüyorlar. Vahabiler diyor ki “Hepsi şirk içinde hepsi küfre düşmüş Allah bizi kurtardı. Mümin olan topluluk biziz” diyorlar. Ve “Hepsi kendi elinde olanla övünüyor” diyor Allah.
“Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.” (Mü'minun Suresi, 54)Belki Hz. Mehdi (a.s) çıkıncaya kadar, belki Hz. İsa Mesih (a.s) nüzul edinceye kadar, belki kıyamete kadar.
“Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla” (Mü'minun Suresi, 55)
“Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller.” (Mü'minun Suresi, 56) Yani mal ve çocuklar onlara belaya dönüşecek diyor Allah. Öyle zannettikleri gibi değil diyor.
“Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar,” (Mü'minun Suresi, 57) Bak saygıyla, haşyet Allah’ın heybeti, Allah’tan korkulması. Saygıyla. Allah’a dine birçok insanın saygıda kusur ettiğini görüyoruz. Dinle, imanla, Kuran’la ilgili alay dolu sözler ediyorlar. Özellikle dindarlar arasında çok yaygın o. Dinle ilgili fıkralar, hoca efendiler bir eve geldiğinde ona mutlaka dinin aleyhinde ahiretle haşa, meleklerle yahut işte cennetle cehennemle alay eden güya fıkralar anlatıyorlar. Onlar da ona alışmış. Onlar din sahibi ama dinle de eğlenen adam konumunda oluyorlar haşa ve çok yaygın bu. Bu çok büyük bir bela.
“Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar,” (Mü'minun Suresi, 57)
“Rablerinin ayetlerine iman edenler,” (Mü'minun Suresi, 58) yani bu ayet doğru diyor inanıyor yani o ayete hüsnü zanla güzel bakıyor. Yani itiraz etmiyor, inkar etmiyor.
“Rablerine ortak koşmayanlar,” (Mü'minun Suresi, 59) Şirk koşmayanlar. Nasıl şirk koşuyor? Mesela Kuran yeterlidir diyorsun, “benim alim hocam da böyle dedi” diyor. Hangisini tercih edersin? “Ben alim hocamı tercih ediyorum” diyor. Kuran’da yok diyordun “Fark etmez. Kuran’da yoksa da benim hocam var diyorsa o zaten vardır” diyor. Kuran ayeti olmaması önemli değil mi diyorsun “Önemli değil” diyor.
CAN DAĞTEKİN: “Sen bu hocadan daha mı iyi biliyorsun?” diyorlar bir de.
ADNAN OKTAR: Tabii. Allah’ın demesi onlar için yeterli olmuyor. Açık ayet okunsa bile “yok ben hocanın dediğine inanırım” diyor. Ama bu her mezhepte her cemaatte var. Tamamında ve bütün insanlarda hakim değil ama bütün cemaatlerin, bütün grupların içinde belirli insan grubunda bunlar var.
“Ve gerçekten Rablerine dönecekler diye, vermekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler;” (Mü'minun Suresi, 60) Yani sevinçle heyecan duyarak, ibadet hazzıyla, velilik ruhuyla, kardeşini kendi çocuğunu korur gibi heyecanla ürpererek malı dağıtanlar.
“İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.” (Mü'minun Suresi, 61) Demek ki müminler hayırlarda yarışacaklar, öne geçmeye çalışacaklar. En öne geçen ne oluyor? Hz. Mehdi (a.s) oluyor. En öne geçen kim oluyor? Hz. İsa Mesih (a.s) oluyor, evliyalar oluyor. Bu yarış kıyamete kadar devam edecek, inşaAllah.
“Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz;” bu bir mucize, hiç kimse güç yetiremeyeceği bir şeyle karşılaşmıyor dünyada. Halbuki rahatça olabilecek bir şey bu ama olmuyor. Bu elle tutulur gözle görülür bir mucizedir. “..elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır” Kuran“ve onlar hiç bir haksızlığa uğratılmazlar.” (Mü'minun Suresi, 62) Müminler hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmıyor. Çünkü sonsuz akıl olan Allah tarafından kontrol ediliyorlar.
“Hayır, onların kalpleri bundan dolayı bir gaflet içindedir. Üstelik onların, bunun dışında yapmakta oldukları (birtakım şeyler) vardır; onlar bunun için çalışmaktadırlar.” (Mü'minun Suresi, 63) Yani olumsuz kötü şeylerin peşindedirler diyor Allah. Yani sırf gaflet içinde değil kalpleri ayrıca pislik de yapıyorlar, rezillik yapıyorlar, cinayet işliyorlar, Müslümanları eziyorlar.
“Nihayet, onların refahtan şımaran” refah genellikle şımartıyor, “önde gelenlerini azap ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar.” (Mü'minun Suresi, 64) Bu önde gelenlerde bu oluyor ama refah ve zenginlik şımartıyor. Mesela Amerika’da olmuştu, başka ülkelerde de oluyor acayip sapıtıyor, şampanyalar patlatıyorlar, ağzını burnunu kırıyor birbirlerinin, cinsi sapıklık çiziyorlar adeta.
“Bugün feryad etmeyin, çünkü bizden yardım göremezsiniz.” (Mü'minun Suresi, 65) Bir de yalvarıyorlar. Allah intikam aldığında Ben artık yardım etmem diyor.
“Gerçekten benim ayetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz;” (Mü'minun Suresi, 66) Biz de mesela Kuran’ı anlatıyoruz adam ısrarla direniyor. Böyle bir şey yok Kuran’da diyorum “var” diyor. Göster diyorum “tamam yok ama hocalar böyle söylüyor” diyor “onlar mı yanlış yaptılar?” diyor. Kuran’da yoksa yok. Bak ne diyor: “Gerçekten benim ayetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz.” Bir türlü kabul etmiyordunuz diyor Allah.
“Buna (ayetlerime) karşı” kibirlenerek” Kuran’a karşı “büyüklük taslayarak; gece vakti de hezeyanlar sergiliyordunuz.” (Mü'minun Suresi, 67) Yani yazılar yazıyordunuz, haberler gönderiyordunuz Kuran’ı kabul etmediğinize dair. Gece diyor bak ayette gece hezeyan tarzında. Hezeyan; zırvalama tarzında abuk sabuk mantıksız Kuran’a karşı direniyordunuz diyor Allah.
“Onlar, yine de o sözü (Kuran'ı) gereği gibi düşünmediler mi, yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?” (Mü'minun Suresi, 68) Onların hocalarına alimlerine vahiy mi geldi diyor Allah, hüküm mü geldi nereden çıkarıyorlar bunu diyor. “Kuran’ı gereği gibi düşünmediler” diyor Allah. Hakikaten düşünmüyorlar. “Geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?” diyor. Geçmişteki atalarına da bir şey gelmiyor. “Yeni bir vahiy mi aldılar?” diyor Allah “nereden çıkarıyorlar bu hükmü?” diyor.
Tüm evren, içindeki canlı ve cansız varlıkların tamamı ile birlikte Allah'a aittir. Ve Allah, sahip olduklarından dilediklerini dilediği insanların emrine verir. İnsanlara rızık veren, onları zenginleştiren, bol bol ürünler veren, nimetlendiren Allah'tır. Allah'ın ayetlerinde bildirdiği gibi, Allah dileği insana rızkını genişletip yayar, dilediğinin ise rızkını kısıp daraltır ve bunların hepsini hayırla ve bir hikmet üzerine diler. Rızkı bollaşan da, azalan da bunlarla denenmektedir. Allah'ın verdiği nimetlerle azıp şımarmayan, hepsi için Allah'a şükredici olanlar, ellerindeki nimetler alındığında ise, Allah'a tevekkül ederek, sabır gösterenler Allah'ın hoşnut olduğu kullardır. Kuran'da bildirilen Hz. Süleyman'ın sözleri, Allah'ın nimetlerinin insanlar için bir deneme olduğunu açıklamaktadır:
Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: "Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim." Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: "Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır." (Neml Suresi, 40)
Hz. Süleyman'ın Kuran'da haber verilen, "Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti)" şeklindeki sözleri, nimetlerin insanlara veriliş nedenlerinden birini açıklamaktadır.
Allah, Kuran'da dünya hayatının süsü olarak tanımladığı malları, oğulları, eşleri, akrabaları, makamı, itibarı, zekayı, güzelliği, sağlığı, kar getiren ticareti, başarıyı kısacası her türlü nimeti insanı denemek için verir.
İnkarcılara bolluk verilmesinin sırları
Dünya üzerinde, Allah'a inanmadığı halde bolluk ve nimet içinde yaşayan, bereketli topraklar, sağlıklı çocuklar sahibi olan, uzun ömür sürmüş ve halen de sürmekte bulunan birçok insan vardır. Bu insanlar sahip olduklarıyla Allah'ı razı etmek yerine şımarmakta, bunlarla Rabbimiz'in rızasını aramak yerine, Allah'tan uzaklaşmaktadırlar. Her geçen gün küfürleri artan ve durmadan günah toplayan bu insanlar, sahip olduklarının kendileri için hayır olduğunu zannederler. Oysa Allah Kuran'da bu insanlara verdiği nimetlerin ve tanıdığı sürenin hikmetini ve sırlarını şu ayetlerle açıklamaktadır:
Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah bunlarla, ancak onları dünyada azablandırmak ve canlarının onlar inkar içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor. (Tevbe Suresi, 85)
O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, Biz onlara, ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azab vardır. (Al-i İmran Suresi, 178)
Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak. Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller. (Mü'minun Suresi, 54-56)
Ayetlerde açıklandığı gibi söz konusu insanların sahip oldukları nimetler onlar için hayır değildir. Onlara tanınan süre günahlarının daha da artması içindir. Vakitleri dolduğunda ise ne malları, ne çocukları, ne makamları onları acı bir azaptan kurtaramaz. Nitekim, Allah Meryem Suresi'nde daha önceki insan nesillerinde de varlık ve bolluk içinde yaşayan, ancak bu nimetlerin kendilerini azaptan kurtaramadığı kavimlerin durumunu bildirmiştir:
Onlardan önce nice insan- nesillerini yıkıma uğrattık, onlar mal (giyim, kuşam ve tefriş) bakımından da, gösteriş bakımından da daha güzeldiler. (Meryem Suresi, 74)
Aynı ayetin devamında ise, bu insanlara süre tanınmasının sırrı şöyle açıklanmıştır:
De ki: "Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va'dedileni -ya azabı veya kıyamet saatini- gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri- gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir. (Meryem Suresi, 75)
Allah, sonsuz adaletli ve merhametlidir. Herşeyi bir hikmet ve hayır ile yaratır ve her insan yaptığının karşılığını eksiksiz olarak alır. Bunu bilen müminler, çevrelerinde gerçekleşen her olaya Allah'ın yarattığı hikmet ve hayrı görmek niyetiyle bakarlar. Aksi takdirde, insanlar gerçeklerden uzak, aldatıcı bir dünya yaşarlar.
Sayın Adnan Oktar'ın 29 Ekim 2015 tarihli sohbetinden ticareti ve dünya çıkarlarını bahane ederek Müslümanlardan uzak durmanın yanlışlığı ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Yunus Suresi 12’de Cenab-ı Allah, insan karakterini vurguluyor, bir kısım insanların bozuk karakterini vurguluyor; “İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken Bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara Bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider” (Yunus Suresi 12) diyor. Şimdi insanları görüyoruz işte ticaret peşinde, eğlence peşinde. Kardeşim, sen tamam böyle bir şeyler yapıyorsun, kendini de kandırıyorsun, Allah için yapıyorum diye kandırıyorsun. Allah bela verdiğinde, çok zavallılaşıyorsun. Bütün inananları, herkesi ayağa kaldırıyorsun. Ama bela gidince, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi, sanki hiç hastalanmayacakmış gibi, yine balıklama fitnenin içerisine, İslam’dan, Kuran’dan uzak olmanın peşine takılıyorsun. Müslümanlardan uzak oluyorsun, onu da kar biliyorsun. Halbuki sen İslam’dan, Kuran’dan, Müslümanlardan uzak olduğun her dönemde, her saniye aleyhine günah yazılıyor, her saniye. O her saniyenin hesabını vereceksin. İslam’dan uzak, Kuran’dan uzak, Müslümanlardan uzak yaşamak, haramdır.
Sen onu kolay bir şey zannediyorsun ama o her saniyeyi ahirette saniye saniye açıklayacaksın. Uçağa bindiğin andan itibaren, uçakta otururken, indiğinde, yollarda gezinirken Allah sana soracak; “Müslümanlardan neden uzak oldun, İslam’dan neden uzak oldun, neden Allah’ın dinini yaymadın?” diye. Çünkü Allah diyor ki; “ne alışveriş, ne bir ticaret onları Allah’ı anmaktan alıkoymaz.” Seni alıkoyuyor. Peygamberimiz (s.a.v)’i dinlemek için, bir yerde toplanmaları gerekiyor. “Ticaret var” diyorlar, “mal geldi.” Herkes koşuşturuyor. Peygamberimiz (s.a.v)’i ayakta bırakıyorlar. O koştukları her adımın hesabını verecekler. Peygamberi ayakta bırakmanın her dakikasının, her saniyesinin hesabını verecekler. Allah orada iyi bir şey yaptınız demiyor, “kötülük yaptınız” diyor. Sen ticarete koşuyorsun ama dünya ticaretinden senin kazanacağın bir şey olsa bile o dünyada kalıyor. Sen süratle ölüp gideceksin.
Dinden uzaklaşmak için, Müslümanlardan uzaklaşmak için, İslam davasından uzaklaşmak için, adam seyahati seçiyor kendisine, beynini uyuşturmaya çalışıyor. Seyahatleri de rahatlatmıyor diyor “ben bu geldiğim yerden sıkılıyorum” diyor “biraz daha ileriye gideyim” diyor. Oraya gidiyor “ben burada da sıkılıyorum” diyor, “biraz daha ileriye gideyim” diyor. “Burada olmadı ben Hong Kong’a gideyim” diyor, “burada da olmadı New York’a gideyim” diyor. “Burası da beni sıktı” diyor, başka yere gidiyor. Kardeşim sen hastalığı kalbine oturtmuşsun. Kalbin çıkmadığına göre, kalbinle beraber o hastalık gidecek, her yere gidecek seninle. “Kalpleri parçalanmadıkça” diyor “o fitneden, o kafadan vazgeçmezler” diyor Allah ayette. Hakikaten de vazgeçmiyorlar.
ERDEM ERTÜZÜN: “Siper edinerek kaçanları Allah bilir” diye bildiriyor Hocam ayette.
ADNAN OKTAR: Tabii, Peygamber (s.a.v) mesela sohbet ediyor, kaçmak için fırsat kolluyor ”acaba ne yapabilirim? Ticareti mi bahane etsem, evi mi bahane etsem yahut herhangi bir olayı mı bahane etsem?” Kuran’da bahanelerden çok örnekler vermiş ama onlar sembolik örnekler tabii, birçok örnek. Orada amaç kaçmak, İslam’dan, Kuran’dan, Allah’tan, Kitap’tan uzak olmak istiyorlar. Kardeşim ticaret yapıyorsun da, ticaretini sana yaratan kim? Sen ne kadar akılsız adamsın? “Kazandım” diyor. Kazandığını sana beyninde gösteren kim? “Ben falanca yere uçup gidiyorum” diyor. Beyninde sana uçmayı gösteren kim? Sen nereye gitsen zaten Allah’tan uzaklaşamazsın. Allah senin şah damarından daha yakın. Nereye kaçıyorsun? Allah’tan uzaklaşacağını zannediyor kaçmakla, İslam’dan, Kuran’dan uzaklaşacağını zannediyor. Müminlerden uzak durmak demek, Allah’tan uzak durmak demektir.
Kuran’dan uzak durmak demek, Allah’tan uzak durmak demektir. İslam davasından uzak durmak demek, Allah’tan uzak durmak demektir. “Çok şükür Müslüman’ım.” Paraları sayarken Müslüman’ım dersin sen. Ama nefsinin çıkarlarına aykırı olan bir şeyle karşılaştığında tamamen Allah’a karşı oluyorsun, Allah’ın rızasına karşı oluyorsun. Niçin bahaneler üretiyorsun kendine? Çünkü ticaret dediğinde, amacı sadece ticaret değil, Allah’tan uzak olmak oluyor. O ticareti yapayım da o ticaretle Allah yoluna sarf edeyim diye değil. Dininin amacı ne? Allah’ın dinini yaymak. Sen peygamberi ayakta bırakıyorsun. Sen kazandığın paranla peygamberi ayakta bırakmaya tedbir almak durumundasın. Sen kazandığın paranla peygamberi ayakta bırakmak için harcıyorsun, parayı peygamberi ayakta bırakmak için harcıyorsun. Dolayısıyla şeytanın yolunda kullanıyorsun, nefsin yolunda kullanıyorsun. Oradan senin bir kazancın olmaz. Ticareti, çıkarı, şunu bunu bahane ederek, dünya gezmelerini bahane ederek, İslam adına yaptığını da iddia ederek İslam’a zarar verenler, Allah’ı kandıramazlar.
EMRE ACAR: Allah ayetinde “size harcama yetkisi verdiğimiz” diye buyuruyor Hocam.
ADNAN OKTAR: Tabii.
GÖKALP BARLAN: Bir ayette de yüce Rabbimiz şöyle buyuruyordu Adnan Bey. Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. “Sen de sabah akşam onun rızasını isteyerek dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının aldatıcı süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma” diye buyuruyor.
ADNAN OKTAR: Dünya hayatının aldatıcı süsü, hem de ne aldatıcı. Bin bir türlü hastalıklar oluyor, bin bir türlü rahatsızlıklar oluyor. Kitaplarda, Allah niye bu kadar insanlara bela veriyor, çile veriyor? Kardeşim belaya, çileye rağmen Allah’a yaklaşamıyor adam. Ki Cenab-ı Allah’ın rahmetinden yine bu belanın azlığı. Aslında bu belayı Cenab-ı Allah üç misline, beş misline, on misline çıkarsa, hiç birinin alnı secdeden kalkmaz. Belayı az verdiği için, bu durum oluyor zaten. Bu Allah’ın rahmeti. Allah rahmetiyle insanlara şefkat gösterdiği için bu durum oluyor. Yoksa istese büyük bir bölümünü diyelim, epey bir bölümünü perişan eder, süründürür, yerden kalkamayacak hale getirir. Ne ticarete gücü yeter, nefes almaya bile gücü yetmez. Allah’ı anmaktan başka yapacağı hiçbir şey kalmayabilir. Allah bunu istese, yapar. Onun için dünyada verilen belalar, aslında çok az olan bela. Allah’a karşı yapılana karşı, insan aklıyla baktığımızda, çok çok az olduğunu anlıyoruz. Allah rahmetiyle azaltıyor. Yoksa Allah belayı yağmur gibi yağdırır ve Kendine yaklaştır. Israrla Allah’ı unutma peşindeler. Tabii bir kısım insanlar için bu sözlerim, belirli insanlar için.
BÜLENT SEZGİN: Allah ayette şöyle diyor, şeytandan Allah’a sığınırım. “Günahlarından dolayı Allah onlara azap edecek olsaydı, yeryüzünde kimse kalmazdı” diyor.
ADNAN OKTAR: Tabii ki, işte bu ayet ona işaret ediyor. “İstesem hepinizi hizaya getiririm” diyor Allah “ama yapmıyorum” diyor “kendi isteğinizle yapın” diye.
Cuma Suresi 11‘de Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım. “Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah'a ve İslam'a teslim etmeyenler) bir ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler” o tarafa koştular “ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah'ın Katında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cuma Suresi, 11) Hayırlıdır, hayırsızdır demiyor Allah, daha hayırlıdır. Sen daha hayırlı olanı seçmiyorsun. Daha hayırlıyı seçmezsen, karşılığı Allah’ın gazabıdır. Ticarette de hayır var, Allah hayırsızıdır demiyor.
MUHAMMET KÜRŞAT: Bir ayette de Allah, şeytandan Allah’a sığınırım. “Size güzel bir ticareti haber vereyim mi? Allah’a ve Resulü’ne iman ederseniz mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda mücadele ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır” diye bildiriyor.
ERDEM ERTÜZÜN: Başka bir ayette Hocam, şeytandan Allah’a sığınırım. “Kendilerine verdiklerimizle az bir süre yesinler yararlansınlar” diye bildiriyor Allah.
ADNAN OKTAR: Bak, az bir süre. Görüyor musun Kuran’daki sırrı? “Az bir süre.” Adam gelmiş mesela elli yaşına, kırk beş yaşına, kırk yaşına, kardeşim kaç senen kalmış geriye? Zaten ondan sonra hep hastalıklar, belalar. Diyor ki; “doksan yaşıma kadar yaşarım.” Yaşama sayılır mı o? Kırk yaşından sonra, bin bir türlü hastalık geliyor. Her yıl daha da hastalık riski artıyor. İşte şeker, ülser, şudur budur, kanserler peş peşe. Çünkü vücut artık ölümü istiyor belirli bir yaştan sonra. Altmış yaşına kadar yaşamak bile bir marifet, bir üstünlük oluyor. Yetmiş yaşına kadar yaşayana “yaş yetmiş, iş bitmiş” diyorlar. Seksen yaşına kadar, doksan yaşına kadar yaşıyor ama çok perişanlıkla yaşıyor. O zaman dünyanın neyine sen bağlanıyorsun? Neyine hırs yapıyorsun? Delirmiş gibi para yığma. Kardeşim para yığdın yığdın yığdın yığdın tamam, sonra ne olacak? Sonra kendin bir tabak yemek yiyebiliyorsun, kolesterolden dolayı yiyemiyorsun kilo alacağım diye. Elbise de hadi on tane elbisen olsun, giydin, ne olacak? Hiçbir şey olmaz. Gez gez gez, yürü de yürü her yerin binaları aynı.
Hong Kong’a da gitsen, betondan yapılıyor, New York’a da gitsen betondan taştan yapılıyor değişen bir şey yok ki. Asfaltlar her yerdeki asfalt. İnsanların her yerde yüzündeki anlamsız ifade, büyük bölümü öyle. Hemen hemen dünyanın her yerinde egoist, bencil bir yapı var. Çok nadir yerlerde daha değişik. O zaman neyi arıyorsun sen sokaklarda? Sokaklarda sen mutluluğu bulamazsın, sevgiyi, neşeyi bulamazsın. Farz edelim Çin’de bir restorana gidiyor, adamlar diyorlar “hoş geldiniz” kapıda. Kardeşim senin karakaşına, kara gözüne değil paran için yapıyorlar. Paran olmazsa seni uçtu uçtu yaparlar, direkt kapıdan dışarı atarlar seni. Yahut da bulaşıkhaneye iner orada bulaşıkları yıkarsın iki gün. “Param yok kusura bakmayın” diyebiliyor mu adam? O zaman senin paran için sana sevgi gösteriyor. Birçok yer böyledir. Onlardan mı mutlu oluyorsun yani? Sen gerçek mutluluğu arayacaksın, gerçek sevgiyi arayacaksın.
ENDER DABAN: Bir ayette Allah şöyle buyuruyordu, şeytandan Allah'a sığınırım "Kim Allah'tan korkup sakınırsa Allah onu bir çıkış yolu gösterir ve ona hesaba katmadığı bir yerden rızıklandırır" diye buyruluyordu.
ADNAN OKTAR: İşte delice bir gayrete dönüşüyor bu sefer; dünya onlardan kaçıyor onlar onu kovalıyor, ticaret onlardan kaçıyor onlar ticareti kovalıyor, para onlardan kaçıyor, onlar parayı kovalıyor, mal onlardan kaçıyor, onlar malı kovalıyor. Müslüman’da da tam tersidir; o Allah'a doğru gider, o Allah'a doğru giderken, mal-para onu kovalar, onun peşinden gider.
KARTAL İŞ: Bir ayette şeytandan Allah'a sığınırım "De ki benim namazım, ibadetlerim, ölümüm ve dirimim alemlerin Rabbi olan Allah içindir" diyor, İnşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bizi zannediyor ki böyle Ortodoks Müslüman’ız; böyle denmesi için gerekiyor falan. Kardeşim dünyanın hakikati, gerçek bir şeyden bahsediyoruz. Sürünüyorsun işte, görüyoruz süründüğünü, alenen sürünüyorsun yani. İstediğin yere kaç, bak, Allah diyor ki, "yıl içerisinde onları bir kaç defa belaya uğratmamız, onların dikkatini çekmiyor mu? Ondan ders almıyorlar mı?" diyor. Adam anlamıyor, daha hala dünyada müthiş bir şeyler var zannediyor.
TARKAN YAVAŞ: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım "Kim Allah'ın zikrinden yüz çevirirse ona bir geçim sıkıntısı vardır." diye Cenab-ı Allah buyuruyor, Hocam inşaAllah ayette.
ADNAN OKTAR: Sıkıntılı bir hayat.
KARTAL GÖKTAN: Müminler için de, şeytandan Allah'a sığınırım "Erkek olsun, kadın olsun kim salih bir amelde bulunursa biz onu güzel bir hayatla yaşatırız" diye buyuruyor Allah.
ADNAN OKTAR: Mesela bu bir mucize. Salih, samimi. Samimi derken, insanlara karşı samimi değil, Allah'a karşı samimi. Önce Allah'a samimi olacak, Allah'a samimi olunca insanlara da samimi olur. Yani o yanlış anlaşılıyor da olabilir. "Ben ticarette işte dürüst adamım, samimiyim" öyle değil. Allah'a samimi olacaksın, Allah'a samimi oldun mu bütün hayatın Allah için olur, Allah için yaşarsın.
OKTAR BABUNA: Allah bir ayette şöyle buyuruyor, şeytandan Allah'a sığınırım "İnkar edenlerin amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer. Susayan onu bir su sanır, nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur. Allah da onun hesabını tam olarak görür. Allah hesabı seri görendir." İnşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bak bütün bu ayetler, Allah'ın bu sırlı sistemini açıklıyor. Ve bu sırlı sistemi dünyada fiilen, açık ve alenen görüyoruz. "İşte millet herkes ticaretinde işinde gücünde" Kardeşim, ayrı ayrı sürünüyorlar Allah'tan uzak olanlar. Sen onu görmüyorsun, çantasına bakmıyorsun, eczaneye kaç defa uğrar bilmiyorsun, hastaneye kaç defa gider bilmiyorsun, çektiği acıları sıkıntıları bilmiyorsun. Mesela sosyetenin bir toplantısı oluyor işte, "Ferhunde Hanımla kocası geldi, Necmiye Hanımla beyi geldi" diyor, adamlar iki büklüm olmuş. Aç bak çantalarına, adam kalp ilacı yanında, tansiyon ilacı yanında, romatizma ilacı yanında, ülser ilacı ilacı yanında. Zor bela; onlar günlerce hazırlık yapıyor ayakta durabilmek için, oraya gelebilmek için. Bin bir türlü hastalıkları var. Birçoğunun ikinci adresi neredeyse hastane.
GÖKALP BARLAN: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım "Sanma ki onlara verdiğimiz mal ve çocuklarla biz onların hayırlarına koşuyoruz" diye buyuruyor Yüce Rabbimiz, Hocam inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Mesela malı oluyor, malı onu sinir hastası yapıyor; çekler ödenmedi, senetler ödenmedi, mallar bozuk çıktı bilmem ne. Oğlu oluyor, okula gitmiyor yahut derslerinde başarısız yahut yeteri kadar başarılı olmuyor; ülser oluyor onun yüzünden. Hatta vücut direnci düşüyor, kanser oluyor yani artık ızdırap içerisinde yaşıyor.
ENDER DABAN: Bir ayette Allah şu şekilde bildiriyordu, şeytandan Allah'a sığınırım "Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah onları dünya hayatında azaplandırmak ve canları inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister" diye buyuruyor.
ADNAN OKTAR: Çocuğun olması, tamam kardeşim çocuğun var da, çocuğun da senin peşin sıra gelecek, o da etten kemikten, sen de etten kemiktensin. Çocuğun da sen de hepiniz öleceksiniz. Öyle bir şey yok, sonsuz olacağını zannediyor öyle bir şey yok. Bir de ondan sonra da kıyamet kopacak, bütün tamamı gidiyor. Yani ceddin, sülalen, kemiklerin falan hepsi beraber, tuz buz oluyor, her yer darmadağın oluyor. "Bir tek Allah baki kalacak" diyor. Cenab-ı Allah önce melekleri de hepsini öldürüyor, melekler de yani son Azrail (a.s)'a kadar hepsini öldürüyor, ondan sonra hepsini diriltiyor. Kimseyi sağ bırakmıyor Allah önce. En son Azrail (a.s) kalıyor, en son da onu öldürüyor; Azrail (a.s), Cebrail (a.s).
BÜLENT SEZGİN: Allah dünya hayatının aldatıcı bir meta, süs olduğunu söylüyor, ayette şöyle belirtiyor, "Dünya hayatının aldatıcı süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma” yani samimi Müminlerden kaydırma “kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi istek ve tutkularına uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme" diyor inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Mesela diyor ki, "Ben para kazanıyorum Allah'a, dine hizmet edeceğim ileride" diyor. Kardeşim yaşın gelmiş bilmem kaça, hızla ölüme doğru gidiyorsun. Kalbin tutar ölürsün, tansiyonun çıkar ölürsün, araba çarpar ölürsün. Sen nereden biliyorsun o kadar yaşayacağını? Ve sen iyi düşün, sadece zengin olmak istiyorsun sen. İslam'a para vermek istemesin. Mevcut halihazırda vermiyorsun da, paran olunca daha da kudurursun, daha da sıkı olursun, daha da azacaksın, o para seni daha da delirtecek. Allah'tan daha da uzak olacaksın. Peygamberimiz (s.a.v.)'in yanında öyle sahabelerden birisi var, "Ya Resulullah" diyor "Bana dua et de malım mülküm olsun, İslam'a hizmet edeyim." Peygamber (s.a.v.) diyor ki, "Bu halin iyi yanımda oluyorsun akşam sabah, gece de yanımda oluyorsun, sabah da yanımda oluyorsun" diyor. "Bu haline şükret istersen" diyor. "Yok, Ya Resulullah sen bana dua et de, malım mülküm olsun. Ben İslam'a dağıtayım. Ağırıma gidiyor, hoşuma gitmedi bu durum" diyor. Peygamberimiz (s.a.v.) dua ediyor koyunları oluyor biraz beş-on tane, sonra elli-altmış-yüze çıkıyor, sonra binlere çıkıyor. İlk önce gün aşırı gelmeye başlıyor.
Sonra haftada bir gelmeye başlıyor, sonra ayda bir gelmeye başlıyor, sonra hiç gelmiyor. Kendini helak ediyor. "Ne yapıyorsun?" diyor. "Koyunlarla ilgileniyorum da, onun için" diyor. Kardeşim, koyunlarının hepsi ölecek, sen de öleceksin etme çatma, etten kemikten onlar da. Sen de etten kemiktensin. Nerede koyunların şu an? Yok. O zaman Peygamber (s.a.v.)'le beraber sen hizmet etmiş olsaydın, sonsuza kadar cennette en güzel şekilde yaşayacaksın. Bak kendini helak ettin. İmtihan ortamı olduğu için, Peygamber (s.a.v.) de bir şey demiyor ama nasihat ediyor "Bu halin iyi." Israr da ediyor Peygamberimiz (s.a.v.), "bak sen benim yanımda kal, böyle güzel" diyor. "Yok, sen bana dua et Ya Resulullah" diyor. Binlerce koyunu oluyor. Gelmiyor ondan sonra. Yani mal arttıkça, bazı tiplerin azgınlığı da artar. Kazanamayınca, daha da azgınlaşır, daha da yırtıcı olur.
Kazanamamayı Müslümanlıktan kaynaklanıyor diye düşünür, yani iman ettiği için, Allah'a yakın olduğu için. O zaman Müslümanlara, Allah'a, Kitap'a daha da kinlenir, daha da uzaklaşır. Uzaklaştıkça, Allah daha da batırır, daha batırdıkça daha da Müslümanlara azgınlığı artıyor, İslam'a, Kuran'a karşı, helak olup gidiyor. "Senin yüzünden biz bu uğursuzluğa uğradık" diyorlar. "Uğursuzluğunuz kendinizden" diyor Allah. "Sana düşmanlıkları" diyor ayette, "senin onlara Allah'ın rahmeti vesilesiyle zengin etmen" diyor. Zengin oldukça Peygamber (s.a.v.)'e öfkeleri daha da artıyor, azgınlaşıyorlar. Zengin olunca değil mi şükretmesi lazım, daha yakınlaşması lazım. Daha azgınlaşıyor, daha enaniyet, kibir geliyor, daha uzaklaşıyor. Onun için dünyada bu belalar niye geliyor, hastalıklar niye geliyor falan diye düşünürler. Bir kısım Müslümanlar diyor ki, "ben iyi insanım, bana bela gelmez." O çok acayip bir şey olur. İmtihan ortamında sen hususi olarak çok ciddi şekilde kollanırsan, bu aklın ihtiyarını alır. Senin de aklın ihtiyarını alabilir. Sen de imtihan oluyorsun, senin sabretmeyeceğin ne malum? Onun için mesela peygambere de hastalık geliyor. Rahatsızlık. Mesela Hazreti Eyüp (a.s) başta olmak üzere baya şiddetli sıkıntılar dokunuyor.
Şeytandan Allah'a sığınırım, “gerçekten evlerimiz açık diyorlar, peygamber den izin istiyorlar, oysa onların evleri açık değildi” diyor Allah. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı” diyor. Müslümanlardan uzak durmak istiyorlar, başka bir dertleri yok. Ama bahane anlaşılıyor, mesela konuştuğunda, hemen bir uğursuzluk olduğu anlaşılıyor üslubunda. Mesela gerçekten evlerimiz açık, yani çoluk çocuk orada, insanlar orada zor durumdalar, ne yapacağız? Peygamber (s.a.v.)’in evi açık değil mi, herkesin evi açık. Sonra toptan helak olacaksın, Allah esirgesin.
ENDER DABAN: "Mücadele etmeyi bilseydik, mutlaka sizinle beraber gelirdik” diye söylüyorlar.
TARKAN YAVAŞ: “Çıkılacak yol onlara uzak geldi” diyor.
ADNAN OKTAR: "Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti" diyor. Malın da batacak, ailen de batacak, hepsi yok olacak.
Sayın Adnan Oktar'ın 5 Şubat 2010 tarihli röportajından Mü'minun Suresi ile ilgili açıklamalar.
OKTAR BABUNA: “Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller.” (Müminun Suresi, 55-56).
ADNAN OKTAR: Yani?
OKTAR BABUNA: Çok mal ve çok zenginliğin samimiyet, iman için bir ölçü olmadığını Allah, hatta onların azgınlığını arttıracağını söylüyor Allah bu şekilde ayette inşaAllah.