Müminun Suresi, 61-74 Ayetlerinin Tefsiri

(Dünyada inananlar arasında takva yarışı vardır. Herkes gücü yettiğince imtihan olur)

 

Adnan Oktar’ın Gaziantep Olay Tv'deki Canlı Röportajı (15 Şubat 2011)

Müminun Suresi. Bismillah. Şeytandan Allah’a sığınırım. 61. ayet. “İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar.” Hayırlarda yarışmak nasıl olur? Var gücüyle herkes en iyiyi elde etmeye çalışacak. “Ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.” Demek ki bir yarış, takva yarışı var dünyada, inşaAllah. “Hiç kimseye” bak Allah bir sır veriyor; “güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz.” Hayret verecek bir mucizesidir Allah’ın. Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını Allah yüklemiyor. “Elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır.” Kaderde bu yazılmıştır, diyor Allah. “Ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.” “Gerçekten Benim ayetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz.” Bak Kuran ayetleri okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz, diyor. Geri dönmeyi kim yapar? Bunu gericiler yapar işte. Kuran’ı kabul etmiyorlar, hurafeyi kabul ediyorlar. Adam saatlerce hurafe anlatıyor, ağzı açık dinliyor hurafeleri. Söylesene; Kuran’dan anlat bize, tam doğruyu anlat, Kütüb-i Sitte’den anlat bize. Ehl-i Sünnet alimlerinin açık eserlerini anlat bize, demiyor. Sonuna kadar hurafeleri dinliyor. 

“Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun” diyor. Bu da yine Mehdiyet’in devrini veriyor ebcedi. “Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı” yani Kuran dışında bir durum olsaydı, “hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı.” Şimdi ne oldu dünyada? Bu oldu mu? Oldu. Bak gökler; ozon tabakası bile bozuldu. Gökler, yer; arazi bozuldu, yeryüzü arazisi bozuldu, çoraklaştı topraklar, erozyon başladı. “Bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı.” İnsanlar bozuldu, hayvanlar bozuldu, ortam bozuldu. “Hayır, Biz onların kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar” diyor. Kuran’dan yüz çeviriyorlar, diyor Allah. Deccaliyet devrini anlatıyor Allah. “Yoksa sen onlardan haraç mı istiyorsun? İşte Rabbinin haracı (dünya ve ahret armağanı) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun.” Mehdiyet’in yoluna, Hakk’ın yoluna, Kuran’ın yoluna, inşaAllah. “Ancak ahirete inanmayanlar, şüphesiz yoldan sapanlardır” diyor Cenab-ı Allah. 

 


Müminun Suresi, 66-73 Ayetlerinin Tefsiri

(Hz. Mehdi doğruları anlattığında kendi hurafelerini daha doğru gören çok olacak)

 

Adnan Oktar’ın 3 Şubat 2011 Samsun Aks Tv’deki Sohbetinden

Adnan Oktar: “Gerçekten Benim ayetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz.” Çok manidar; geriye dönmek, gericilik. Gericiler Kuran’ı kabul etmezler, Kuran’dan rahatsız olurlar özetle. Hurafeye çok önem verir gerici. “Buna (ayetlerime) karşı büyüklük taslayarak; gece vakti de hezeyanlar sergiliyordunuz.” Hurafeler, ilaveler, çıkartmalar. Kuran’a ilave yapıyor, çıkartma yapıyor, gece yarısı. “Onlar, yine de o sözü (Kur'an'ı) gereği gibi düşünmediler mi?” Allah sürekli Kuran’a dikkat çekiyor. Biz de geceli gündüzlü Kuran’a dikkat çekiyoruz. Kuran’ın yeterliliği eğer kabul edilmezse felaket bir türlü bitmez. Kuran artı hurafe, rezil olursun. “Yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?” Hurafenin diğer açıklaması işte. “Yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?” Bir vahye dayalı değil. “Nereden çıktı bu bilgi?” diyor Cenab-ı Allah. “Ya da kendi elçilerini tanımadılar mı ki, şimdi onu inkar ediyorlar?” Çünkü Peygamber (s.a.v) öyle bir şey söylememiş. Böyle bir vahiy yok, böyle bir hüküm yok. Peygamber (s.a.v) adına yalan uyduruyorlar. “Yahut: "Onda bir delilik var" mı diyorlar?” İlk yaptıkları şey budur. Allah yolunda mücadele eden birisi oldu mu ilk iddia delilik iddiasıdır. 

“Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar.” Hakla gelmek ne demek? Sürekli doğruyu söylüyor. Mehdi (a.s) gelecekse mutlaka Mehdi (a.s) gelecek diyor. İsa (a.s) gelecekse, gelecek diyor. Kuran yeterlidir diyor, mesela şunlar hurafedir diyor, “şu sahtekardır” diyor, ispat ediyor, açıklıyor. Ne yapıyorlar adamlar o zaman ona karşı? “Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar.” Kabul etmiyorlar diyor. Ebcedi 2022 tarihini veriyor. Mehdiyet’e bakıyor. Demek ki nasıl olacakmış? “Hayır, o,” yani Mehdi (a.s), “onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır.” Doğruları samimi olarak anlatıyor, “onların çoğu hakkı” doğru anlatımı, “çirkin karşılıyorlar.” Kendi hurafe, bağnaz ifadelerini daha doğru görüyorlar anlamına geliyor. “Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı,” yani yobazların dediği gibi olsaydı, hurafeye uygun olsaydı, “hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı” diyor Allah. Yani irticaya teslim edilmiş olsa dünya mahvolursun, azılı münafık, üçkağıtçı sahtekarlar hayatı cehenneme çevirirler. Ne sanat kalır, ne bilim, ne sevgi, ne şefkat, ne dostluk, ne arkadaşlık. Tam bir cehennem olur, Allah vermesin. “Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz.” Yani Kuran. “Kuran’ı getirdik Biz onlara” diyor Allah. 

“Fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar.” “Kuran’ı beğenmiyorlar” diyor Allah. Hurafeye dönüyorlar, kendi kafalarına göre hareket ediyorlar. “Yoksa sen onlardan haraç mı istiyorsun?” diyor Cenab-ı Allah. “Para mı istiyorsun, çıkar mı istiyorsun, hiçbir şey istemiyorsun” diyor Allah. “İşte Rabbinin haracı (dünya ve ahiret armağanı) daha hayırlıdır.” Allah’ın dünyada vereceği nimetler ve ahirette vereceği nimetler daha hayırlıdır. “O, rızık verenlerin en hayırlısıdır” diyor Allah. “Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun.” İslam’a, Kuran’a çağırıyorsun. Bu ayetin ebcedi de yine Mehdiyet’in devrini veriyor. Allah bu mantığın yanlışlığını şöyle vurguluyor ayette, Mü’minun Suresi, 53’te; “Ancak onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler.” Çeşitli mezhepler, çeşitli inançlar halinde böldüler. “Her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir.” Yani en doğru yolda olan benim diyor. Seviniyorlar diyor Allah. Halbuki tek kitaba bağlı olmaları lazım. Kuran’a bağlı olup mezheplerin de kalkması gerekiyor. Ama şu an mecbur olduğumuz için, çünkü şimdi ben mukallit olmaya mecburum. Çünkü müceddid değilim, müçtehid değilim, ne yapacağım? Bir müceddide uyup onun görüşlerini almak durumundayım. Ama Mehdi (a.s) geldiğinde, “en büyük bir müceddid, hem en büyük bir müçtehid, hem hakim, hem mehdi, hem mürşit, hem kutbu azam olarak” diyor Bediüzzaman, “bir zat-ı nuraniyi gönderecek, o da Ehl-i Beyt-i Nebevi’den olacaktır” diyor, inşaAllah. 

“Biz, Meryem'in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akarsuyu olan bir tepede yerleştirdik.” Şimdi ikisini bir, barınmaya elverişli iki, akarsuyu olan üç, bir tepede dört. Ne anlama geliyor? Zamanı gelince söylerim. Kuran’daki bu detayları söz olsun diye söylemez Allah. Mutlaka o detayda bir ifade var.

 


Mü'minun Suresi, 71. Ayetinin Tefsiri 

 

Sayın Adnan Oktar'ın 1 Mart 2010 tarihli röportajından Mü'minun Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

CİHAT GÜNDOĞDU:  “Eğer hak onların hevalarına uyacak olsaydı, hiç tartışmasız gökler, yer ve bunların için de olan herkes ve her şey bozulmaya uğrardı. Hayır biz onlara kendi şan ve şereflerini getirmiş bulunuyoruz. Fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar. ”

ADNAN OKTAR: “Eğer hak onların hevalarına uyacak olsaydı, hiç tartışmasız gökler, yer ve bunların için de olan herkes ve her şey bozulmaya uğrardı”. İşte bu nedenle bereketsizlik, uğursuzluk geldi. Yani bazı siyasi görüşlere, siyasi düşüncelere. “Hayır biz onlara kendi şan ve şereflerini getirmiş bulunuyoruz. Fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar.” Halbuki Mehdiyet’in zıl ve gölgesi altına girmiş olsalar çok büyük bereket ve güzellik bulacakken; anti-Mehdi, anti-İsa düşünceler içerisinde yaklaşıyorlar. Ve bir uğursuzluk ve bereketsizliğin içersine giriyorlar. İşte mesela onlar istiyorlar ki, böyle sahte rüyalar görsünler. Bir de ahir zamanda bu hadisler de belirtilmiştir. “Yalan rüyadan” bahsediyor hadiste Peygamberimiz (sav), ahir zamanda insanların yalan rüyalar anlatacaklarını. Bu da başladı ahir zamanda. Önüne gelen yalan rüya anlatıyor. O kadar yaygın ki, işte rüyamda şunu gördüm, rüyamda bunu gördüm; yeni bir şey bu ekol. Yani şeytani bir ekol, bununla uğraşıyorlar. İşte doğum nasıl yapılabilir, işte cinsel organının sağlığı için neler yapılabilir. Karısının işte doğurması için neler yapabilir? İki kişi evlenemiyorsa onların arası nasıl düzeltilebilir? İşte yemeği nasıl yiyecekler; yerde mi yesin, masada mı yesin?

Ya kardeşim Afganistan’da Müslümanları kedi gibi, köpek gibi görüyor insanlar. Değil mi? Mesela köpek öldürülüyor kimsenin haberi olmuyor. Onun gibi görüyorlar, mesela Avrupada bir köpek öldürülse 10-20 tane, yer yerinden oynar. Ama Afganistan’da mesela 50-100 kişi öldürülüyor günde, kimsenin haberi bile olmuyor. Şimdi böyle bir ortamda, böyle boş konularla uğraşmanın alemi mi? Ve böyle konuların vakti mi şu an? Ve böyle konular ayrıca, böyle anti-Kurani, Kuran zıttı ve böyle acayip yöntemlerle mi hallolur? Buna inanıp kananlar işte nefsinin hevasına uyuyor, Kuran’da ayette buna işaret ediyor. Hevasının peşinde. İşte okulunu bitirmenin, yemenin içmenin, evlenmenin, üremenin. İşte kocasını nasıl muhafaza edebilir, aman işte boşanmasın. Adamla anlaşma yapıyor ömür boyu, bakım için; adamın cinsel ihtiyaçlarını gidermek, işte yemeğini yedirmek, işte çamaşırlarını yıkamak, ütüsünü yapmak karşılığında kendini ona satıyor adeta. İnsan olarak diyor ki: “benim görevim bu” diyor. “Sen de bana” diyor adama “maaş vereceksin, evini vereceksin, para vereceksin, arabanı vereceksin” diyor, bir anlaşma yapıyorlar. Adamın ahlaksızlığını anlasa bile, “ya para nereden gelsin” diyor. Meslek olarak gördüğü için onu. Çünkü “mesleğin ne?” diyorsun adama, “işte onun cinsel atığını diyor temizleyen bir pislik torbasıyım ben” diyor; yani onun pisliğini toplayan bir temizlik süpürgesi gibi görüyor kendini yani onun cinsel atığını toplayan bir kova.

Adamın çamaşırlarını, işte pisliğini yıkayan bir bulaşıkçı-çamaşırcı, ona yemek yapan bir aşçı, işte üremesini sağlayan bir kuluçka makinesi gibi kendini görüyor. “Peki ne istiyorsun?” deniyor. “Buna karşı bana bir ev alacak, bir araba alacak, bir de muntazam maaş getirecek, bir de yiyecek alacak” diyor. Bu şekilde anlaşma yapmış adam ve “hiçbir şekilde ben bu anlaşmayı bozmak istemiyorum” diyor. “Bu benim mesleğim” diyor kadın, adam da diyor ki ,” ben böyle bir araba aldım, bir eşya aldım, bir makine aldım” diyor, “çatır çatır parasını verdim.” O da, “bu makine işleyecek tabii” diyor. “Benim bu ihtiyaçlarımı karşılaması için ben bu makineyi aldım” diyor. Yani o, etten bir makine olarak görüyor onu. O da, onu bankamatik olarak görüyor, para basan bir yer gibi görüyor, bırakamıyor adam. Mesela diyor ki: nefret ettiğini söylüyor. “Niye ayrılmıyorsun?” diyorsun. “Ya para veriyor, eve bakıyor, şimdi kim bakacak bize?” diyor. Bu çok korkunç aşağılayıcı bir şey. Yani para için bu kadar kendini aşağılatıp, kendini satmak ve bu kadar karaktersiz bir duruma düşmek, çok haysiyetsiz bir şey. Yani kendini böyle adamın cinsel atığını atacağı bir pislik torbası olarak görmesi, ona yiyecek sağlayan, işte bulaşığını yıkayan, ona yemek yapan bir aşçı olarak görüp, ona köle gibi hizmet etmesi karşılığında bir avuç parayı kabul etmesi, çok aşağılayıcı bir şey. “Biliyorum nefret ediyorum” diyor, “çok aşağılık, ahlaksız adam” diyor.

“Müslümanlıkla alakası yok, dine de aykırı” diyor. “Ama böyle” diyor. Veyahut “Müslümanlıkla alakası var ama adam beni böyle görüyor” diyor. Onu da kabul ediyor zaten. Müslümansa seni nasıl öyle görür o, değil mi? Müslüman dava adamıdır. Yahut aynı şekilde erkekte de öyle. Kadın ahlaksız oluyor, her türlü ahlaksızlığı yapıyor bırakamıyor. Ya diyor “kim çamaşırı mı yıkacak, bulaşığımı yıkayacak? Ben nerede bulayım şimdi bu yaştan sonra?” diyor. Kadın küfrediyor, hakaret ediyor, aşağılıyor, gayri meşru ilişkiye giriyor, hiç onu ilgilendirmiyor. Adam kabul ediyor çünkü “ihtiyaç var” diyor. “Yani nasıl yapalım” diyor, adam bir şey olarak görüyor. İşte ahir zamanın özelliklerinden bunlar. Halbuki iki günlük dünya yani bu kadar aşağılanarak yaşayacağına, Allah’a tam teslim olsa, Allah ona ne güzellikler gösterir, ne güzel kolaylıklar gösterir. Zorluk dahi gösterse, onda çok büyük nimet ve bereket vardır. Bunu anlamaları lazım.

CİHAT GÜNDOĞDU: Zaten adamak diyorlar, ben kendimi sana adadım diye ifade edebiliyorlar bu şekilde.

ADNAN OKTAR: İşte adama bastırıyorsun parayı, o da kendini adamış oluyor. Paraya göre, bir de onu zaten şeyine de uyduruyorlar. Ya diyor, “mukaddesatçı aile” diyor yahut “kadın başını örtmüş yeterli” diyor. Yahut göstermelik bir kere namaz kılıyor ona inanıyor. Müslümansa Allah’a kendini tam teslim etmiş olması lazım. Etmediyse... Yani insan mütedeyyin, gerçekten samimi bir Müslüman oluncaya kadar bekler. Allah ona bir yol gösterir. Mesela Bediüzzama Said Nursi ömrü boyunca evlenmedi, Hz. İsa (a.s) da evlenmedi. Hayır yönüyle bakılır. Değil mi? Allah’ın rızasının en çoğu aranarak ve Allah’a, dine gerçekten faydalı olacağına samimi inanıyorsa insan böyle bir ibadetin içersine girer ve bu ibadetin de şartları vardır. Karşıdaki insanın tam Allah’a teslim olması, tam mucahit olması, ömrünü Allah’a adamış olması, gece gündüz Allah için hizmet ediyor olması, bunu göstermiş olması, samimi olması ve Allah aşığı olması gerekir. Adam dünya aşığı bunu görüyor fakat anlamazdan geliyor. Yani ben Müslümanım demesiyle bu yeterli olmaz. Burada samimi davranacaklar, o zaman bir uğursuzluk ve bereketsizlik oluyor.

 


Mü'minun Suresi, 61-62, 68, 71-73 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 15 Şubat 2011 tarihli röportajından Mü'minun Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. 61. ayet. “İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar.” Hayırlarda yarışmak nasıl olur? Var gücüyle herkes en iyiyi elde etmeye çalışacak. “Ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.” Demek ki bir yarış, takva yarışı var dünyada, inşaAllah. “Hiç kimseye” bak Allah bir sır veriyor; “güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz.” Hayret verecek bir mucizesidir Allah’ın. Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını Allah yüklemiyor. “Elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır.” Kaderde bu yazılmıştır, diyor Allah. “Ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.” “Gerçekten Benim ayetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz.” Bak Kuran ayetleri okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz, diyor. Geriye dönmeyi kim yapar? Bunu gericiler yapar işte. Kuran’ı kabul etmiyorlar, hurafeyi kabul ediyorlar. Adam saatlerce hurafe anlatıyor, ağzı açık dinliyor hurafeleri. Söylesene; Kuran’dan anlat bize, tam doğruyu anlat, Kütüb-i Sitte’den anlat bize. Ehl-i Sünnet alimlerinin açık eserlerini anlat bize, demiyor.

Sonuna kadar hurafeleri dinliyor. “Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun” diyor. Bu da yine Mehdiyet’in devrini veriyor ebcedi. “Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı” yani Kuran dışında bir durum olsaydı, “hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı.” Şimdi ne oldu dünyada? Bu oldu mu? Oldu. Bak gökler; ozon tabakası bile bozuldu. Gökler, yer; arazi bozuldu, yeryüzü arazisi bozuldu, çoraklaştı topraklar, erozyon başladı. “Bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı.” İnsanlar bozuldu, hayvanlar bozuldu, ortam bozuldu. “Hayır, Biz onların kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar” diyor. Kuran’dan yüz çeviriyorlar, diyor Allah. Deccaliyet devrini anlatıyor Allah.“Yoksa sen onlardan haraç mı istiyorsun? İşte Rabbinin haracı (dünya ve ahiret armağanı) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun.” Mehdiyet’in yoluna, Hakk’ın yoluna, Kuran’ın yoluna, inşaAllah. “Ancak ahirete inanmayanlar, şüphesiz yoldan sapanlardır” diyor Cenab-ı Allah.