Sayın Adnan Oktar’ın 25 Mayıs 2014 tarihli sohbetinden Furkan Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Ya Allah bismillah. Furkan Suresi, 40 “Andolsun, onlar, üstüne felaket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı.” Yani “yeniden dirilişi ummuyorlardı” diyor Allah. “Seni gördükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler: “Allah'ın, elçi olarak gönderdiği bu mu?” (Furkan Suresi, 41) “Allah’ın elçi olarak Mehdi (a.s) olarak gönderdiği bu mu?” diye. Peygamberimiz (s.a.v)’le alay ediyorlar. Ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s)’a tavırları aynı olacaktır.
““Eğer onlara karşı kararlılık göstermeseydik, neredeyse bizi ilahlarımızdan saptıracaktı.” (Furkan Suresi, 42) Yani o devirde onlar Darwinist, materyalist görüşteler. Peygamberimiz (s.a.v) yaratılışı, Allah’ın varlığını, birliğini anlatıyor. Direnmeyi marifet biliyor. Peygamber (s.a.v)’e karşı direnmeyi, hakka karşı direnmeyi marifet biliyor. Onunla övünüyor. Bak “Bizi ilahlarımızdan saptıracaktı. Azabı görecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, öğreneceklerdir” diyor Cenab-ı Allah. “Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? diyor Cenab-ı Allah. Demek ki, çok vahim bir şey bu.
Bak “Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü?” Kuran’a göre hareket etmiyor. Kendi kafasına göre, zanlarına göre, kendi hocaları ne diyorsa, kendi âlimleri ne diyorsa ona göre hareket ediyor. Kuran’a göre hareket etmiyor. “Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?” (Furkan Suresi, 43) “Yoksa sen onların çoğunu söz işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun.” Bak “sen onların çoğunu” yüzde elliden çoğunu. Çoğu demek budur. Yüzde elliden çoğunu. “İşitir yâda aklını kullanır mı sayıyorsun. Onlar ancak hayvanlar gibidirler.”
Mesela kedi, köpek nasıl? Bakıyor tamam da. Hoşt dersen onu da duyuyor. Ama şuurlu bir duyma değil. Hayvan varlığının farkında değil ki, duyduğunun farkında olsun. Bir elektronik makine gibi duyuyor o. Bir teybin duyması gibi duyuyor. “Hayır, yol bakımdan daha şaşkın ve aşağıdırlar.” (Furkan Suresi, 44) “Hayvandan da aşağıdırlar” diyor Allah. Demek ki bizim bilemeyeceğimiz bir ruhta, bir özellikte yaratılıyor. Hayvandan ayrı bir varlık. Hayvana benzeyen ama hayvandan daha aşağı özellik. Çünkü hayvanda şefkat var, merhamet var, temizlik var. Hayvan mazlum. Hayvan gibi de değil bu. “Daha aşağı” diyor Allah.
“Allah’ı bırakıp kendilerine yarar ve zarar sağlamayacak şeylere ibadet ediyorlar.” Şeytandan Allah’a sığınırım. “Kâfir asıl kendi Rabbine karşı şeytana arka çıkandır.” (Furkan Suresi, 55) Yani “deccala arka çıkan küfür içindedir” diyor Allah. “Allah’ı bırakıp kendilerine yarar ve zarar sağlamayacak şeylere ibadet ediyorlar.” Mesela Darwinizm’e inanıyor, materyalizme inanıyor. Bilerek veya bilmeyerek küfre düşüyor. Bilerek, bilmeyerek deccala arka çıkmış oluyor. O zaman küfre düşmüş oluyor, dinden çıkmış oluyor. Haberi bile olmuyor bazen. “Biz seni yalnız bir müjdeci ve uyarıp- korkutucu olarak gönderdik.”
56. Ayet Furkan Suresi “Biz seni yalnızca bir müjdeci” neyle müjdeliyor Peygamberimiz (s.a.v)? Dünya hâkimiyeti, cennet. “Ve uyarıp, korkutucu” helal, harama dikkat dikkat çeken, uyaran “olarak gönderdik.” 56. Ayet. Furkan Suresi 25. Sure biliyorsunuz. Daha öncede söylemiştim. Bak 25. Sure Furkan Suresi’nin 56. Ayeti. 25 ile 56’yı çarptığımızda hicri 1400 çıkıyor. Yani 1981. Ebcedi kaç? Ebcedi de 1981. Şimdi burada fevkaladelik var. Anlamazdan gelinecek gibi değil. “Deki buna karşılık Rabbine doğru yol tutmayı dileyen insanlar olmanız dışında sizden bir ücret istemiyorum.” (Furkan Suresi, 57) Sadece istediğim bu. Para istemiyorum, mal da istemiyorum.
“Rabbine doğru yol tutmayı dileyen insanlar olmanızı istiyorum. Sadece bunu istiyorum” diyor Peygamber (s.a.v). “Sen asla ölmeyen daima diri olan Allah’a tevekkül et.” (Furkan Suresi, 58) Ölmeyen Allah özellikle onu söylüyor ki kalplerinde insanların ferahlık olsun. Çünkü Allah hiç ölmez. Sonsuza kadar ölmez. Sonsuzdan gelir, sonsuza kadar ölmez Cenab-ı Allah. Gelir gider derken, zaman yok Allah için. Gelip, gitmesine ihtiyaç yok. İsterse kendi zamanı içinde her şeyi yapar. Kendi yarattığı zaman içinde. Ama sonsuz kendisi. “Deki; Duanız olmasaydı Rabbim size bir değer verir miydi?” Demek ki, dua çok önemli. Bak “Deki” diyor Cenab-ı Allah “Duanız olmasaydı Rabbim size bir değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız. Artık bunun azabı da kaçınılmaz olacaktır.” (Furkan Suresi, 77) Demek ki azabı ne engelliyor? Dua. Müslüman’ın neye ihtiyacı var? Duaya.
Mesela konuşma yapacak; “Ya Rabbi beni güzel konuştur” diyecek, Müslüman. Yemek yiyecek. “Ya Rabbi bana bu yiyeceklerden lezzet almayı ve bunların bana şifa olmasını nasip et. Ve bana hamd etmeyi nasip et.” Müslüman duaya kendini iyice vermesi lazım. Ama yorucu dua olmaz. Yani mesela bir buçuk saat dua ediyor. Tamam zaruri durumda etsin. Ama bunu farz hale getirmek doğru olmaz. Bak Kur'an'da dualara bakır hep kısadır peygamberin duası. “Rabbim ilmimi artır.” Bu kadar. Kısa. Kısa fakat sık. “Rabbim beni doğru yoldan ayırma” diyor mesela. “Rabbim sana hamd ediyorum.” “Salih ameller işlemeyi nasip et”. Kuran'ı hep kısalar. Bazı kişiler görüyoruz. Namazdan sonra bir buçuk saat, iki saat dua ediyor her gün. Tamam güzel ama sen farz haline getirmişsin. Kuran'da öyle bir şey demiyor. Öyle sessiz sedasız farzlar meydana getirmek doğru olmaz.
Sayın Adnan Oktar'ın 5 Eylül 2011 tarihli röportajından Furkan Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Ya Allah bismillah. Şeytandan Allah’a sığınıyorum. Furkan Suresi, 44. “Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun?” Bak insanların çoğu bir kere söz işitmiyor, ayet. “Ya da aklını kullanır mı sayıyorsun?” Çoğu akılsızdır, aklını kullanamazlar diyor Allah. “Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı)dırlar” Dünyanın şimdi büyük bölümü berbat durumda, Allah esirgesin. Demin ki konuyu tasdik eden bir açıklama. “Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir?” Bak, “gölgeyi özel yaratıyorum” diyor Allah. Işık ayrı, gölge ayrı yaratılır. “Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı.” Gölge hareket etmezdi diyor Cenab-ı Allah. Ben hareket ettiriyorum gölgeyi diyor. İnsanlar gölge otomatik kendiliğinden oluşuyor zannediyor. Halbuki gölge ayrı yaratılıyor, ışık ayrı yaratılıyor. “Sonra Biz güneşi ona bir delil kılmışızdır.” Bak; “güneşi gölgeye delil kıldım” diyor Allah. İkisinin ayrı yaratıldığını söylüyor. Güneş için ışığı ayrı yaratıyorum, gölgeyi ayrı yaratıyorum diyor Allah. “Sonra da onu tutup Kendimize ağır ağır çekmişizdir” diyor Allah. “Çektim” diyor. Yani, o ağır ağır çekme işini de Ben yapıyorum diyor Allah.
“O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır.” Faaliyet zamanı kılandır. “Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık.” Yani öğüt almak, düşünmek, derin düşünmek Kuran’ın hep bize bildirdiği, Allah’ın bize bildirdiği hükümler. “Ama insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler.” Bak çoğu. İşte onun için iman hakikatleri çok önemli. İman hakikatlerinin anlatılması çok önemli. Mesela biz insanların çoğuna fıkıh anlatırsak anlamaz adam. Ama iman hakikati anlatırsak anlar inşaAllah. Bak; “insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler”. “Öyleyse kafirlere itaat etme ve onlara (Kur'an'la) büyük bir cihad ver.” Neyle? Sadece Kuran’la. Biz ne yapıyoruz? Kuran’la anlatıyoruz. İlave yapıyor muyuz? Yok. Dikkat etmiyorlar bir kısım insanlar; Kuran’da Allah sürekli “insanların çoğunluğunun iman etmediğini, düşünmediğini, akıl edemediklerini” söylüyor Allah. 41. ayet; “Seni gördükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler: "Allah'ın, elçi olarak gönderdiği bu mu?" Bak insanlarda hep böyle bir sapıklık vardır.
Mesela Hz. Mehdi (a.s.) ile de alay edeceklerdir. “Allah’ın gönderdiği Hz. Mehdi (a.s.) bu mu? İsa Mesih (a.s.) bu mu?” gibisinden. "Eğer onlara karşı kararlılık göstermeseydik, neredeyse bizi ilahlarımızdan saptıracaktı." Yani gelen Mehdi’ler o kadar şiddetli mücadele veriyorlar ki, küfür “az kalsın iman edecektik neredeyse, o kadar güçlü etki yapıyorlar” diyor. Şimdi de direniyorlar, ama bir süre sonra iman ediyorlar. “Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?” “Kendi istek ve tutkularını”; kendi kafasına göre hareket ediyor, Kuran’a göre hareket etmiyor. Kuran’daki açık hükümleri açıklıyoruz, mesela Kuran’dan delil veriyoruz; Mesela Hz. Musa (a.s.)’ın örneğini de verdim, Hz. Süleyman (a.s.)’dan örnek verdim, Peygamberimiz (s.a.v.)’den örnek verdim. Adam kabul etmiyor. İlla ki puttan delil istiyor adam, put delili istiyor. Putlardan delil istiyor. Allah Kuran’dan delil vermemizi istiyor. “Kuran’dan delil verdim” diyorum, “yok ben Kuran’ın delilini kabul etmiyorum.” Peki, nasıl bir delil istiyor? “Bana put olursa kabul ederim” diyor. Putu da ben kabul etmiyorum ne yapacağız? Olmadı o zaman. Sen Kuran’ı kabul edeceksin, başka türlü olmaz. Bana putla gelirsen Kuran’a karşı, yapacak bir şey olmaz. Çünkü sen Kuran’ı kabul ettim diye geliyorsun karşıma, “artı put” diyorsun. Biz de diyoruz ki “putu bırak, sadece Kuran”. “Sadece Kuran bana yeterli değil” diyor. O zaman dinle alaka kalmaz. Çünkü ahirette biz Kuran’dan sorulacağız inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 29 Mayıs 2015 tarihli sohbetinden Furkan Suresi ile ilgili açıklamalar.
OKTAR BABUNA: “Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir. Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra Güneş’i ona bir delil kılmışızdır.”(Furkan Suresi, 45)
ADNAN OKTAR: Bak yani tam tersine. Ne güneşin gölgeyle bağlantısı var, ne onun onunla, ne onun onunla bağlantısı var. Gölge ayrı yaratılıyor, ışık ayrı yaratılıyor. Çünkü ışık beyinde yaratılıyor. Dışarda ışık yok. Dışarda renk de yok. İnsan beyninde yaratılıyor ışık. Dışarı simsiyah karanlık. Dolayısıyla dışarda gölge de yok. Işık olmayınca gölge de yok. O zaman gölge de ayrıca beyinde yaratılması gerekiyor. “İkisini de ayrı ayrı yaratıyorum” diyor Allah. Ama bak “Rabbini görmedin mi? Bu sanatı görebiliyor musun?” diyor Allah. “Bu ince sanatı görebiliyor musun?” Evet dinliyorum.
OKTAR BABUNA: Bir ayette Hocam şeytandan Allah’a sığınırım; “Sonra tevbe etmeleri için tevbelerini kabul etti” diyor Allah inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Canım Cenab-ı Allah Gafur ve Rahim olduğunu söylüyor. “Bağışlayıcıyım Ben” diyor “tövbe edin” diyor “Beni bağışlayan olarak bulacaksınız” diyor. Evet dinliyorum.
OKTAR BABUNA: Devamında Hocam inşaAllah şeytandan Allah’a sığınırım; “Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir.”(Furkan Suresi, 46)
ADNAN OKTAR: Gölge çünkü çok zordur. Güneşle gölge müthiş kanunlarla birbirine bağlı, Allah’ın kanunlarıyla birbirine bağlı. Bak güneşin ışığı yok, dışarda ışık yok zifiri karanlık. Gölge de yok dolayısıyla, ayrı ayrı gölge ve ışık beynin içinde yaratılıyor. Renkler tek tek beynin içinde yaratılıyor. Dışarda renk de yok. Sarı, kırmızı, yeşil bütün renkler beyinde özel yaratılıyor.
GÖKALP BARLAN: Allah’ın hiçbir sebebe ihtiyacı yok elhamdülillah.
ADNAN OKTAR: Çok büyük bir sanat.