Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. (Furkan Suresi, 2)
Allah altın oranla takdir etmiştir. Heryerde bir ölçü var, heryerde bir matematik oran var.
Dediler ki: "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?" (Furkan Suresi, 7)
Peygamberimiz (sav)’e vahiy geldiğinde Cibril’in ağırlığı üstüne çöküyordu. Üzerine örtü örtüyorlardı. Deve ağırlıktan olduğu yere çöküyordu. Herkes oradakiler biz de ağırlığı hissediyoruz diyorlardı. Cibril orada. Ama göremiyorlar. Peygamberimiz 2 defa gördü Cibril’i, ilkinde asliyetiyle gördüğünde, bayıldı. Ama Cübbeli ben görürüm diyor.
"Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya (ürünlerinden) yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?" Zulmedenler dedi ki: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz." (Furkan Suresi, 8)
Hz. Mehdi (as) zengin de olmayacak. Onda da bunalıyorlar. Veya bağı bahçesi olsun istiyorlar.
Sayın Adnan Oktar'ın 18 Eylül 2010 tarihli röportajından Furkan Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla” , şeytandan Allah’a sığınırım.
“Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne Yücedir” Kuran’ı indiren Cenab-ı Allah ne yücedir. “Alemlere” bak bütün dünyaya uyarıcı olsun diye, herkese.
“Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir” Hz. İsa (a.s.) Allah’ın oğlu değil.
“O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş ve belli bir ölçüyle takdir etmiştir” Altın oranı da Kuran’da Allah açıklamış oluyor. Her şeyde bir ölçü var. Hem simetri, hem ölçü var, altın oran var. Bak diyor ki Cenab-ı Allah; “belli bir ölçüyle takdir etmiştir” Atomda ölçü var, moleküllerde ölçü var, her yerde bir ölçü var. Her yerde matematik var maşaAllah.
“Dediler ki: "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte...” Cübbeli’nin dediğinin aynısını diyorlar bak, Cübbeli ile bire bir aynı. “Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?" “Bu Mehdi (a.s.)’dir diye açıkca göstermesi gereken bir melek olması gerekmez miydi?” diyor, değil mi? Cübbeli öyle diyor. Bak buradaki müşrikler ne diyorlar? “Ona, kendisiyle birlikte...” “Mehdi (a.s.) ile veyahut Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile birlikte, o devirde Peygamberimiz (s.a.v.) için diyorlar” diyorlar tabii, “Peygambere (s.a.v.)” diyorlar. “Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?" “Yanında gezsin” diyorlar “Peygamberimizin (s.a.v.), başının üzerinde bir bulut olsun, oradan bir melek sürekli bu peygamberdir desinler” diyor. Cübbeli ne diyor? “Mehdi (a.s.)’nin başında bir bulut olsun, o da Mehdi (a.s.)’dir desin” diyor. Cahillik yapma kardeşim, cahillik yapma. Oradaki melek, görünmeyen melek, kastedilen melek görünmeyen melek. Peygamberimizin (s.a.v.) yanında sürekli melekler vardı, görünüyor muydu? Görünmüyordu tabii ki. Sahabelerin içinde vahiy iniyordu Peygamberimize (s.a.v.), vahiy indiğinde boncuk boncuk terliyordu o Allah’ın nuru, o güzeller güzeli.
Üzerini örtüyorlardı Peygamberimizin (s.a.v.) vahiy geldiğinde, görüyor muydu sahabeler? Görmüyorlardı. Cebrail (a.s.) üzerine çöküyordu Cibril (a.s.). Devesinin üzerindeyken hayvan aşağıya çöküyordu ağırlıktan. Cibril (a.s.)’in vahyin ağırlığından. Hayvanla beraber, hayvan da aşağıya çöküyordu. “Bütün sahabeler” diyor, “hepimizin üzerine ağırlık çöküyordu” Cidden ağırlık, alanen ağırlık. Peygamberimiz (s.a.v.) kül gibi oluyordu rengi, buram buram ter döküyordu soğuk havada bile. Vahyin şiddetinden gücünden inşaAllah. Ağırlığından, vahyin ağırlığından. Görünmüyordu melekler, Cibril (a.s.) orada ama görünmüyor. Diyor ki adam, “Ben göreceğim, görmek istiyorum” diyor. Öyle bir şey yok, göremezsin. Peygamberimiz (s.a.v.) iki kere asliyetiyle görmüştür. İlk gördüğünde zaten bayıldı Peygamberimiz (s.a.v.). Biliyorsun değil mi Cebrail (a.s.) ilk geldiğinde. Asliyetiyle gördü, asıl haliyle kanatlarını açmış olarak heybetiyle görünce, görür görmez bayıldı. Ki o kadar şey olmasına rağmen, yani çok metanetli bir insan Peygamberimiz (a.s.), o heybete dayanamadı, Cibril (a.s.)’in heybetine, Cebrail (a.s.)’in. Cübbeli diyor ki, “Ben görürüm” diyor. Sen meleği gördüğünde ne hale gelirsin sana söyleyeyim ben sana.
OKTAR BABUNA: Kaldı ki demiştiniz Hocam, yani görse de inanmaz demiştiniz.
ADNAN OKTAR: Kardeşim yani inanmaz. Bu kadar 150 tane alamete inanmayan adam, buna inanır mı? İnşaAllah. Ne diyecek? “Bana hipnoz yaptılar” diyecek. “Bana büyü yaptılar” diyecektir. “Hipnoz yaptılar” diyecektir. İnanmazsın sen, değil mi? Veyahut gören olduğunu düşünelim, birisi dese ki, “Ben gördüm, ey Cübbeli ben gördüm başının üzerinde melek vardı, bu kişiyi işaret etti” Ne diyeceksin adama? “Sahtekar, yalancı” diyeceksin. Başka ne diyeceksin yani? Yine inanmayacak. Peki inanmayacağın şeyi niye istiyorsun? Bak Allah bunu reddediyor, Cenab-ı Allah. “Dediler ki:” diyor şeytandan Allah’a sığınırım "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? “Nasıl istiyorlar? Yemek yemeyecek, pazarlarda dolaşmayacak. “Mehdi (a.s.) pazarlarda dolaşacak” diyor Peygamberimiz (s.a.v.). Hatta “büyük çarşılarda, bin dükkanlı çarşılarda dolaşacak” diyor. “Ama halk onu tanımayacak” diyor. “O halkı tanıyacak, ama halk onu tanımayacak” diyor.
“Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?" Demek ki böyle bir şey mümkün değil. Cübbeli bunu iyice kafasına koyacak. İnşaAllah.
Bak Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım, ayete devam ediyor. "Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması” zengin olmayacak Mehdi (a.s.), orada da bunalıyorlar. Zengin olsa, Cübbeli yani öyle birini görecek de zengin olacak, yani üslup değişir, “veya (ürünlerinden) yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?" Yani şöyle malı, mülkü, arazi, geniş bir şey olsun diyorlar. “Zulmedenler dedi ki: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” Yani “akli dengesi yerinde değil” diyorlar haşa.
“Bir bak;” diyor Cenab-ı Allah “senin için” Peygamberimize (s.a.v.) bakıyor ayet ama, Mehdi (a.s.) için de aynı şekildedir, “senin için nasıl örnekler verdiler de böylece saptılar” Yani “Kuran’a, hadisin gerçeğine uygun bir şey söylemeyecekler” diyor. “Garip ve anormal ve akılsızca örnekler verecekler” diyor. Ve bak diyor nasıl sapıyorlar, Cenab-ı Allah “bak” diyor, hayret edilecek bir şey demek ki. Bu hayrete dikkat çekiyor Allah “bir bak“ diyor. “senin için nasıl örnekler verdiler de böylece saptılar. Artık onlar hiçbir yol bulamazlar” Bak “artık onlar hiçbir yol bulamazlar” “Sapıtacaklar” diyor Allah, “bulamazlar” diyor.
Sayın Adnan Oktar'ın 16 Ekim 2010 tarihli röportajından Furkan Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Dediler ki: "Bu elçiye ne oluyor ki,...” bu Mehdi (a.s.)’ye ne oluyor ki, “...yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır?" Peygamberimiz (s.a.v.)’e şaşıyorlar. Yemek yiyor, hanımlarıyla beraber oluyor, hanımlarıyla koşuşturuyor, onlarla yakalamaca oynuyor, torunlarıyla şakalaşıyor. “Ya” diyorlar, “böyle Peygamber mi olur?” diyorlar hâşâ. Nasıl olması gerekiyor onların kafasına göre? Mekke müşrikleri gibi enaniyetli, ağır, azametli, böyle battaniyeci takımı. “Yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?” “bir melek olsun” diyorlar, “başının üstünde; ‘bu Peygamber (s.a.v.)’dir’, ‘bu Mehdi (a.s.)’dir’ desin” diyor, o zamanın müşrikleri. “Eğer bu yoksa, biz inanmayız” diyorlar. Cübbeli ne diyor? “Mehdi (a.s.)’nin” diyor, “başının üstünde bir bulut olsun” diyor, “bir melek olsun; ‘bu Mehdi (a.s.)’dir’ desin, biz ona inanırız” diyor. Mekke müşrikleri ne diyor? Aynısını diyor. Cübbeli bunun farkında mı? Değil. Yani ne yaptığının farkında değil. Haberi olmadan, farkında olmadan Mekke müşriklerinin düştüğü hataya düşüyor.
“Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya (ürünlerinden) yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?” Yani malı, mülkü, zenginliği olsun. Zenginlere o zaman Mekke müşrikleri çok itibar ediyorlar. Peygamberimiz (s.a.v.)’in de malı mülkü yok. Mehdi (a.s.)’nin de malı, mülkü olmayacaktır; ağırlarına gidiyor. “Zulmedenler dedi ki: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz."” Yani, “aklını kaybetmiş, akıl hastası olmuş, mecnun olmuş bir insana uyuyorsunuz. Yani normal bir şey yapmıyorsunuz” diyorlar Peygamberimiz (s.a.v.) için, haşa. “Bir bak; senin için nasıl örnekler verdiler de böylece saptılar.” O devirdeki münafıkların da üslubu bu. Münafıklar da abuk sabuk örnekler vererek Peygamber (s.a.v.)’e karşı mücadele veriyorlar. Allah da diyor ki bak; “Bir bak; senin için nasıl örnekler verdiler de böylece saptılar.” Münafıkların özelliği kelimelerle çok iyi haşa oynarlar ve bambaşka düşünceler geliştirirler. “Artık onlar hiçbir yol bulamazlar.” Tıkanmış adamlar. Bir oradan gidiyor, oraya gidiyor, oraya gidiyor ona; bir türlü beceremiyor.