Adnan Oktar'ın 1 Mayıs 2011 A9 Tv, Kanal Avrupa ve Çay Tv'deki Canlı sohbetinden
ADNAN OKTAR: “Onlara Rahman (olan Allah) dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.” Her ne zaman uyarı gelirse yüz çeviriyorlar, kabul etmiyorlar. “Gerçekten yalanladılar; fakat alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.” Diyorlar ya; “Hz. İsa Mesih (a.s) gelmeyecek, Hz. Mehdi (a.s) gelmeyecek,” değil mi? Bakın, Allah ne diyor; “alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.” İnşaAllah.
“Hani senin Rabbin, Musa'ya seslenmişti: "Zulmetmekte olan kavme git."” O devrin Mehdisi Hz. Musa (a.s). “Zulmetmekte olan kavme git;” yani Deccaliyetin hakim olduğu kavme git. “Firavun’un kavmine.” Yani o devrin deccalinin kavmine. “Hala sakınmıyorlar mı?” diyor Cenab-ı Allah. “Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum. Göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor."” Göğsü sıkışıyor, yani taşikardi var muhtemelen. Kalp atışı çok yükseliyor, muhtemelen tansiyonu da yükseliyor Hz. Musa (a.s)’ın; onun için “göğsüm sıkışıyor” diyor. “Dilim dönmüyor” diyor; aşırı heyecanda konuşma bazen tutulur insanda, şiddetli heyecanda konuşma gücünü insan kaybedebilir. Bu özellik Hz. Mehdi (a.s)’da da var.
“Bundan dolayı Harun'a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril'i) gönder.” “Onu da yanımda gönder” diyor Cenab-ı Allah’a. Çünkü dili tutulduğunda, heyecandan konuşamadığında onu devreye sokacak, yani onun konuşmasını sağlayacak. Çünkü dili tutulup konuşamadığında konuşacak kimse kalmıyor. Ama yanında birisi olursa, dili tutulduğunda, o kişi konuşmaya devam eder, inşaAllah. “Üstelik, onların bana karşı (davasını savunacakları bir cinayet) suçu(m) var; bundan dolayı beni öldürmelerinden korkuyorum.” Korkusunun nedenlerinden birini söylüyor.
“(Allah:) "Hayır," dedi. "İkiniz de ayetlerimle gidin, şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz."” “Ben sürekli yanınızda oluyorum zaten” diyor Allah, “Ben yaratıyorum ve bütün konuşmaları zaten işitiyorum” diyor Allah. “Gecikmeksizin Firavun'a giderek deyin ki,” Ne diyor Cenab-ı Allah; “gecikmeksizin,” hemen, hemen şu saatlerde, hemen şu dakikalarda, süratle. “Firavun’a gidin.” “Deccale gidin.” “Deyin ki: Gerçekten biz, alemlerin Rabbinin elçisiyiz, İsrailoğulları'nı bizimle birlikte göndermen için (sana geldik).” Yani “biz Müslümanları kurtarmak istiyoruz, Müslümanları bırak” diyorlar ve Firavun’a gidiyorlar. “(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi?"” Hz. Mehdi (a.s) da öyle ehl-i cehlin içinde gelişecektir, ulema ve alimlerin içinde geçmiyor Hz. Mehdi (a.s)’ın çocukluğu. Cahil insanların, dinden uzak insanların içerisinde gelişiyor. Hadislerden bu çok açık anlaşılıyor. “Allah onu bir gecede ıslah eder, bir gecede ona ilim verir” diyor.
“Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?” “Cahillerin içerisinde yaşadın sen” diyor, Hz. Mehdi (a.s) gibi. “Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.” Nankörlükle itham ediyor Hz. Musa (a.s)’ı. “(Musa) Dedi ki: "Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım."” “Bilmiyordum, cahillikle yaptım, boş bulundum” diyor. “Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım.” “Beni öldürmenizden çekindiğim için aranızdan kaçtım” diyor.
“Sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı.” “Beni Peygamber kıldı Allah” diyor. “Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğulları'nı köle kılmandan dolayıdır.” “Lütuf değil” diyor, “kavmimizi besliyorsun, arkadaşlarımıza bakıyorsun konumu var ama sen bizi köle olarak kullanıyorsun” diyor. “Dolayısıyla öyle senin bize iyilik yaptığın bir şey yok” diyor. Taş taşıtıyor, o piramitleri yaptırıyor, en ağır işlerde onlarda kullanıyor, dolayısıyla “senin bize yaptığın bir ikram yok, lütuf falan da değil bu” diyor.
“Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir?" O zaman, onu söyle bize diyor, Allah nedir? “Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)."” “Darwinist, materyalist bilgiyle inanıyorsanız ayrı. Ama kesin vahye dayalı bir bilgiyle inanıyorsanız bu şekilde. Allah var, her şeyi Allah yarattı; göklerdeki, yerdeki, ikisi arasında olan her şeyi” diyor. “Firavun, çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?"” Bu cahiliyede kullanılan klasik züppe üslubudur, sağır değil adamlar. Tabii ki işitiyorlar da, sırf çakallık olsun diye yapıyor. “(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir."” “Geçmişteki atalarınızda yanlış yaptılar” diyor, hatalı olanlar varsa. “Ama her zaman, kainatın ilk kuruluş yıllarından beri, sonsuzdan beri Rab’dir Allah” diyor.
“(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir."” Oradaki kavme, Hz. Musa (a.s)’ın kavmine, arkadaşlarına, Hz. Musa (a.s)’dan ayırmak için, Hz. Musa (a.s)’ın topluluğunu, cemaatini parçalamak için o devrin derin devleti, o devrin küfür devleti, o devrin Mehdi’sini deli ilan ediyor ki, uzaklaşsınlar. Deliye uyulmaz ya, haşa Hz. Musa (a.s)’ı da delilikle itham ederek ondan uzaklaşacaklarını, konuşmalarının mantıksız olduğunu vurgulamaya çalışıyor, avanak Firavun; “elçiniz, gerçekten bir delidir." Diyor. “Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız” diyor Hz. Musa (a.s) da. O da kapalı olarak, onların aklını kullanamayan adamlar olduğunu söylüyor. “O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir" dedi (Musa).” Aklını kullanan için böyle, yoksa “aklını kullanamayan akılsızsınız” diyor, “aksi durumda akılsızsınız.”
“(Firavun) dedi ki: "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım."” Deccaliyet, o devrin Mehdi’sini susturmak için mutlaka bir engel meydana getirmeye çalışıyor, bir yöntem. Delilik iftirası atıyor, olmuyor; onunla baş edemiyor. “O zaman ne yapalım?” diyor, “hapse atarız” diyor. Mehdileri hep susturmak ve durdurmak için, hapis yöntem olarak gösterilmiş. Çünkü cemaatinden ayrılırsa Mehdi cemaatin dağılacağına inanırlar. Hz. Musa (a.s) da eğer hapsedilirse cemaatinin dağılacağına inanıyorlar, yani Müslümanların dağılacağına inanıyorlar, güçsüz kılmak için böyle bir fikir geliştiriyorlar.
“Seni mutlaka hapse atacağım. (Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?"” “Alenen, net deliller getireceğim” diyor. Apaçık delil, yani hüccet, el hüccet. O devrin Mehdi’si, Hz. Musa (a.s) delille konuşuyor. “(Firavun) Dedi ki:” o devrin deccali dedi ki; “Eğer doğru sözlü isen, onu getir.” “Görelim delilini” diyor. “Bunun üzerine asasını bıraktı, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.” Tahtadan, kuru tahtadan ne oluyor? Yılan oluşuyor, bir anda. İlk neyi ispat ediyor Hz. Musa (a.s)? Yaratılışı ispat ediyor. Çünkü onlar o zaman evrim teorisini savunuyorlar, materyalist ve Darwinist düşünceyi savunuyorlar, “Nil’in çamurlarından oluştu” diyor. Hz. Musa (a.s) da diyor ki; “her şeyi Allah yaratmıştır, Nil’in çamurlarından değil” diyor. “O zaman bize bir ispat göster” diyorlar. O da yaratılışı ispat etmek için elindeki tahtayı atıyor, asayı; kuru tahta, atar atmaz yılana dönüşüyor. Hemen yaratılışı ispat etmiş oluyor bunu yapmakla, yani evrimin olmadığını, Allah’ın ani yarattığını göstermiş oluyor. Yılan ne kadar kısa sürede yaratılıyor? Bir saniyede yaratılıyor. Hani evrim vardı? Yok, işte görüyorsun. Sihirbazlar da görüyor, hepsi görüyorlar; bir anda oluşuyor.
“Açıkça bir ejderha oldu. Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanmış'.” Beyaz elleri, bembeyaz; elini göğsünün içine sokuyor, çıkardığında bembeyaz elleri. Masonlar da bu Kuran ayetine ve Tevrat’a dayalı olarak, sağ ellerini göğüslerinin içine sokarlar bu şekilde ve beyaz eldiven giyerler, o ayetin anlamını vurgulayacak şekilde, Tevrat’ta da vardır aynı hüküm. Oradan kalma bir gelenek ve inanç olarak beyaz eldiven giyerler ve mason işaretidir biliyorsunuz, sağ elin kalp hizasına bu şekilde sokulması. Birbirlerini tanımada da kullanırlar masonlar, ellerini kalplerinin üzerine koyarak. “(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: "Bu" dedi, "Doğrusu bilgin bir büyücüdür."” Bu sefer de, baş edemeyince büyücüye çeviriyor, sürekli şekil değiştiriyor. Önce “deli” diyor, sonra hapisten bahsediyor, sonra “büyücü” diyor. “Ama çok bilen bir büyücü” diyor, “büyü yaptı” diyor. “Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?” Bakın, bu sefer de milliyetçi duyguları ağır bastırarak, vatan hainliği ile itham ederek suçun kapsamını ceza maddelerinin en ağırına çevirmeye çalışıyor. Çünkü önce bir delilik diyor, deliliğin hükmü hafif oluyor tabii onlar için. Büyücülük diyor, onun da hükmü hafif. Ne yapsın hapsedilebilmek için yahut öldürebilmek için, vatan hainliği gerekiyor. Ağır, devlete karşı işlenmiş bir suça çevirmeye çalışıyor, siyasi suça çevirmeye çalışıyor. O devrin kanun maddesinin siyasi suçlara bakan yönüne ağırlık vererek oradan bir netice almaya çalışıyor.
“Sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor.” “Zor kullanacak size” diyor, çete kapsamına sokmaya çalışıyor. Büyük kapsamlı bir çete kurduğunu Hz. Musa (a.s)’ın ve illegal oluşumla onları şiddet kullanarak sürüp çıkaracağını iddia ediyor. “Ne buyurursunuz?” diyor. İddianame, “ne buyuruyorsunuz” dediği bu, iddianameyi tanzim ediyor ve söylüyor; oradaki kişiler de hakim hükmündeler, savcı olarak açıklıyor. “Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder."” “İkisini gözaltına al, onu ve kardeşini gözaltına al, şehre de toplayıcılar yolla” diyor. “İnsanları bir araya toplayacak gibi büyük bir toplantı günü ayarlayalım” diyor. “Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.” O devrin Darwinist, materyalist ne kadar alimi varsa; insanlara büyü yapan, insanları sürekli telkinle etki altına alan ne kadar takım varsa hepsini getiriyorlar.
“Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.” Bir bayram günü bir araya getiriliyorlar, sabah erken. Bakın, “Bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.” Hepsi, topluca. “Ve insanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz?" dendi.” Oradaki insanları da topluyorlar, halkı. Oradaki sahtekar bilim adamlarını toplamışlar, halkı da bir araya topluyorlar. Kamuoyunu kullanarak, basın ve yayın yoluyla bu sefer o devrin Mehdi’sini çökertmeye çalışıyorlar. Kamuoyu tazyiği meydana getirerek, bir de kamuoyunu bilinçlendirmeye çalışıyorlar olumsuz yönde, kendi kafalarına göre. “Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız.” Bakın, “İnsanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz?" dendi” diyor ayette. “Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız.” Ama yine bir tereddüde düşmüş halk, “galip gelirlerse büyücülere uyacağız” diyorlar. “Senin dediğini kabul edeceğiz” diyorlar firavuna, “senden yana olacağız” diyorlar.
“Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler.” Çünkü materyalist kafada oldukları için paradan başka bir şey düşünmüyorlar. Allah rızası yok adamlarda. Adam çıkar peşinde, tek anladığı şey para; kapitalist zihniyet olduğu için, o devirde de var. Bakın, diyorlar ki; “Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler.” “Biz bu işi yaparız, halkı da kandırırız. Olumsuz, Darwinist-materyalist bilgi aktarırız ama bizim de paramızı ayarlarsın değil mi? Para verirsin” diyorlar. Çıkarcılar yani. “"Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."” “Size sosyal destek de sağlayacağım” diyor. Para da vereceğim, sosyal destek de sağlayacağım” diyor. “Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın."” “Uyduracağınız şeyleri, uydurmalarınızı atın bakayım, ne diyorsunuz göreyim” diyor. “Onlar da, iplerini ve asalarını attılar ve: "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.” O devirde yemin deccalin üzerine oluyor, deccaliyetin üstüne oluyor. Allah adına yemin yok; Allah’ın, Kitab’ın üzerine yemin yok. Allah’ın kitabından kaynaklanan bir bilgi üzerine yemin yok. Halbuki yemin Allah adına olur, değil mi? Deccal adına yapılıyor yemin o devirde, o devrin deccali adına. “Firavun'un üstünlüğü adına,” bir de üstünlük, gözlerde büyütülmüş o devrin deccali; yüce görülüyor, haşa Allah gibi görüyorlar.
“Firavun’un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.” Halka propaganda yapıyorlar; üstünüz, güçlüyüz, şu, bu falan gibisinden. “Böylelikle Musa da asasını attı.” Yani o uydurduklarının üzerine. “Bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuyor.” O devrin Darwinist-materyalist sistemi yerle bir oluyor, o ilk atışla. “Anında büyücüler secdeye kapandılar.” Hemen iman ediyorlar. İlk faaliyette, demek ki Darwinizmin, materyalizmin yıkılması çok önemli. Kuran buna işaret ediyor. İlk önce yaratılışın ispat edilmesi, yaratılışın anlatılması gerekiyor. Hz. Musa (a.s) da öyle yapıyor. “ (Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.” Demek ki deccaliyet kalktı mı İslamiyet devreye giriyor; boşluk kabul etmiyor sistem, Allah öyle yaratmış. Önce put sistem kalkacak, put sistemin yerini hemen hak olan sistem dolduruyor.
Bakın, ne diyorlar; “(Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler. "Musa’nın Harun’un Rabbine." Çünkü Peygamberlerin tarif ettiği Allah önemlidir. Küfrün tarif ettiği değil. Mesela masonik Allah inancı vardır, onlar bir total güç olarak görürler Allah’ı, ‘kainatın ulu mimarı’ derler. Ne olduğu belli olmayan bir varlık olarak belirtirler, haşa. Bir total güç. Kainatın toplam gücü. Elektrik gücün, genel gücün, tamamının Allah olduğuna inanırlar. Halbuki Allah sonsuz kudret sahibidir, sonsuzluğu yaratmıştır, sonsuz mekanı yaratmıştır; Kendisi sonsuz öncedir, sonsuz sonradır ve doğmamıştır, doğurulmamıştır, kaderi yaratmıştır, Meleklere sahiptir, Peygamberleri yaratmıştır. Amentü’de belirtilen bütün hususları yaratmıştır Allah, “Musa’nın ve Harun’un Rabbi” denilen O’dur; Cenab-ı Allah, inşaAllah. Peygamberimiz (s.a.v)’in Kuran’da tarif ettiği Allah, Hz. İbrahim (a.s)’ın tarif ettiği Allah; gerçek olan Allah O’dur, inşaAllah.
“(Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız?"” Deccaliyet resmi ideolojiyi dayatmış, benim dediğime inanacaksınız” diyor. Başka inanç olabilir mi? Yok. Resmi ideolojinin dışında bir şey kabul etmiyor deccaliyet. “Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür.” Bakın, halkı daha hala onun aleyhinde kışkırtmaya çalışıyorlar ki kamuoyu elde etmeye çalışıyorlar. O devrin Mehdi’sini halkın gözünde küçük düşürmeye çalışıyorlar. Yobaz takımı var, it kopuk takımı var, herkes var o devirde. “Öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim.” O devrin iddia edilen Ergenekon terör örgütü gibi bir yapı, illegal bir devlet yapısı var. Bakın, diyor ki; “Öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım."” Hep asmayla korkutur yobaz takımı, iddia edilen Ergenekon terör örgütü de asmayla korkutuyor halkı. O devre ait eski yazışmalara bakın bunları görürsünüz, yani tehdit unsuru hep asmadır. Türkiye tarihine bakarsanız, iddia edilen Ergenekon terör örgütünün yaptığı faaliyetlerde asma teması, idam teması hep hakimdir üsluplarında, konuşmalarında.
“"Hiç zararı yok" dediler. "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz."” Gerçekten iman ettiği için, imanı sağlam; “ne yaparsan yap” diyorlar deccala. “Biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz.” Yani “ölsek de şehit oluruz zaten” diyorlar. “Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” “Günahlarımızı da Allah inşaAllah bağışlar” diyor. “Çünkü ilk iman edenleriz” diyor, inşaAllah. “Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.” Müslüman izlenir, Müslüman izlenir; her zaman küfür tarafından, deccaliyet tarafından izlenir. Gözetlemededir insanlar; suç ararlar, yakalamak isterler, oyun yapmak isterler, hapsetmek isterler, dolayısıyla izlerler. Onun için Müslümanlar dikkat çekmemek için çoğu zaman hep geceyi kullanmışlardır. Cenab-ı Allah onun için geceyi emrediyor.
“Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.” O devrin polisini, askerini ayaklandırıyor. Deccal rejimi o devirdeki kolluk kuvvetlerini kullandırıp; halkı tutuklamaları, geniş çaplı operasyon yapmaları ve katliam yapmaları için görevlendiriyor. Ne diyor iddia edilen Ergenekon terör örgütü; “bir gecede 3 milyon kişiyi katledeceğiz” diyorlar. O devrin firavunları ile bu devrin firavunları aynı, üslup olarak. İddia edilen Ergenekon terör örgütünün zalimliğinin aynısını orada da görüyoruz. “Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur.” “Küçüktürler bunlar” diyor, Müslümanların topluluğu için. “Biz bunları rahatça ezeriz, sayısı az” diyor, Mehdi topluluğu için. Ahir zamanda da Mehdi topluluğu küçüktür, az sayıdalar.
“Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.” “Deccaliyete karşı büyük bir öfke besliyor bunlar” diyor. O devrin kolluk kuvvetlerini tahrik etmek; devletin ezici, saldırgan gücünü tahrik etmek için devletin alnını kaşıyor firavun. Ne diyor? “Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.” Bakın, kaç türlü; hem vatan haini gibi gösteriyor, hem “devleti ortadan kaldıracak” diyor, hem “sistemimizi ortadan kaldıracak” diyor, “ayrıca bize de öfke besliyor” diyor. “Biz ise uyanık bir grubuz" (dedi).” “Aydınlığız biz, kafamız aydın, bayağı zekiyiz, çok akıllıyız, çok kültürlüyüz” diyor. Halbuki öküz gibi adamlar, sığır gibi adamlar, tabii. “Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık.” Saldırıya geçmek için pınarlardan, bahçelerden ayrılıyorlar. Normalde önce keyif zevk ediyorlar ama askeri bir operasyon yapacakları için askeri operasyon sistemine geçiyorlar. Yani alarm halindeler, savaş konumuna geçmişler.
“Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.” Hazinelerini de bırakıyorlar o anda, makamını da bırakıyor, çünkü saldıracakları için Müslümanlara. “İşte böyle; bunlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık.” Biliyorsunuz, denizde Allah hepsini helak etti. Hz. Musa (a.s) orada kan akıtmadı; Allah kan akıttı, Allah kanlarını döktü. O devrin Mehdi’si adına Allah orada kanlarını göktü, melekleri ile kan döktü Allah. Binlerce melek orada onların kanını döktü. Allah Hz. Musa (a.s)’ı kurtardı ve bütün malına, mülküne Müslümanlar sahip oldu deccaliyetin, olay bu inşaAllah.
(Adnan Oktar’ın 31 Aralık 2009 tarihli röportajından açıklamalar)
ADNAN OKTAR: Şeytan’dan Allah’a sığınırım, “(Musa) Dedi ki: Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım. Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım”, işte Mehdi bu yönüyle Hz. Musa’ya benziyor, hadis var. Yani korku ortamı olması ve gizlenmek. Mehdi de bu şekilde gizlenecektir. Bununla ilgili hadisi sonra okurum. “Sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen elçilerden kıldı. Bana karşı lütuf dediğin nimet de, İsrailoğulları'nı köle kılmandan dolayıdır". “Sana” diyor, “lütufta bulundum” diyor Firavun. Halbuki köle kılmış zaten o zamanki Müslümanları, Hz. Musa’nın talebelerini. “Firavun dedi ki: Alemlerin Rabbi nedir?”, neyi kastediyorsun Alemlerin Rabbi’nden diyor, onu öğrenmek istiyor. “Dedi ki: Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbi’dir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)". Yani net, doğru bilgiyle inanıyorsanız, yer, gök, ikisi arasında, yani ayrı ayrı Rabler yoktur yani. Yer için ayrı, gök için ayrı, arasındakiler için ayrı ilah yok, tek bir ilah var diyor. “Çevresindekilere dedi ki: ‘İşitiyor musunuz?’”, züppelik yapıyor böyle var ya, “işitiyor musunuz?” zaten işitiyor, yüksek sesle söylüyor yani. Böyle avamdan insanlar yapar ya böyle etrafındakilere show yaparlar, münasebetsiz. O da öyle züppelik yapıyor. “(Musa:) Dedi ki: O sizin Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbi’dir”. Yani sırf senin değil diyor, geçmişteki ataların da aynı şekilde O Allah’a inanıyorlardı diyor. Ve her zaman hak din vardı, bunu söylüyor, yani din ilk defa ortaya çıkmadı diyor.
SUNUCU: Hep vardı zaten.
ADNAN OKTAR: Tabii hep vardı. Hz. Adem’den itibaren sürekli vardır. Senin ataların da hak dinleri tanıdılar, gördüler, fakat sen bilmiyorsun diyor. “(Firavun) Dedi ki: Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir”, Hz. Musa’ya deli diyor. Cübbeli de günlerden beri benim deli olduğumu anlatıyor, televizyonda da açmış raporu var diyor böyle heyecanla. Ben iftihar ederim, ben Allah’ın delisiyim, İslam’ın, Kuran’ın delisiyim yani. Bakın Peygamberlerin hepsine hemen hemen deli denmiştir. Resullullah’a da deli denmiştir, değil mi? Bediüzzaman Hazretleri’ne de deli denmiştir. Yani çok, çok makbul bir iftiradır inşaAllah. Ayrıca o raporumuz da bizim askeri hastane de bozuldu. Tam sağlıklı, sıhhatli diye askeri hastanede bozuldu. Bir de Adli Tıp’ın Üst Kurulu’nda bozuldu. Yani iki kere ayrı ayrı bozuldu. Bakın bu da raporumuz. Rapor istiyorsa Cübbeli işte bunu alsın.
OKTAR BABUNA: İmzalı, mühürlü, teşhis sağlam, sapasağlam maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Tabii, tabii. Bu raporu okusun.
OKTAR BABUNA: Ayrıca bütün doktorlar da ben de şahidim o dönemde zaten inşaAllah.
ADNAN OKTAR: “Dedi ki: O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbi’dir. (Firavun) Dedi ki: Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir”. Cübbeli’nin de bana deli demesi, iftihar ederim yani. Çünkü biz Hak aşığıyız, Allah’ın delisiyiz biz inşaAllah, değil mi? Allah aşkının delisiyiz inşaAllah. “Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız”, bakın akıl kullanmak çok önemlidir diyor, değil mi, akıl. “O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin Rabbi’dir" dedi Musa”. Yeniden onu vurguluyor, anlamadı adam çünkü kemik kafa yani odun kafalı. Bu tipler öyledir yani. Anlat mesela, biz söylüyoruz daha önce görüyorsunuz, anlamıyor, yeniden vurguluyor. “Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız”, ne demek istiyor biliyor musun? Sen avanaksın, ahmaksın onun için anlamıyorsun demek istiyor yani, değil mi? Ahmaklığını ama nezaketli bir dille, Peygamberler nezaketli oluyorlar. Bak diyor ki; “Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız”, aklını da kullanmadığına göre adam, kemik kafa, odun kafa olduğuna göre anlamıyor işte. “(Firavun) dedi ki: Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım”. İşte despot, iddia edilen Ergenekon Örgütü zihniyeti. Yani inancı kendi ortaya koyuyor, diyor ki; “ben diyor bir din meydana getirdim. Buna zorla inandıracağım seni. Başka hiçbir inanç kabul etmem. Benim bir inancım var. Ona inanacaksın” diyor. “İnanmazsan ne yaparım” diyor, “seni mutlaka hapse atacağım” ki, bu en hafifi, Firavun’un yine bir en azaltılmış cezalarından.
Bak, “benim dışımda bir ilah edinecek olursan”, bunun iddiası ne, Firavun’un iddiası? Bütün insanlık diyor, Nil’in çamurlarından yaratılmıştır, bütün hayvanlar ve bitkiler, yani Darwinist, materyalist. Buna inanacaksın arkadaşım diyor. Eğer inanmazsan seni hapse atarım diyor, bakın hapis, Hz. Yusuf’un mekanı, Hz. Mehdi’nin mekanı. Mehdi de hapsedilecektir. Ya arkadaş diyorlar bizim ideolojimizi savunacaksın, değil mi, anti-Darwinist, anti-materyalist olmayacaksın, ya yoksa hapis. “(Musa) Dedi ki: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?”, yani net delil getirdim ben sana diyor. Mehdi de çok net deliller getirecektir. Fosillerle, bilimin bütün delilleriyle, modern teknolojinin sunduğu bütün imkanlarla net ve kesin deliller meydana getirecektir. Fenin ve felsefenin bütün imkanlarını gözler önüne serecektir inşaAllah. “(Firavun) Dedi ki: Eğer doğru sözlü isen, onu getir” diyor. Madem doğrusun getir bakalım delilini görelim diyor. “Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi”. Ağaç, tahta attığında birden yılan oluyor. Hani evrim vardı? Hani Allah yaratamıyordu da evrimle yaratılıyordu? Hani süreç gerekiyordu? Hani milyonlarca sene gerekiyordu, değil mi? Yavaş yavaş evriliyordu, devriliyordu hani? Saniyesinde, atar atmaz yere, atmasıyla bir kaç saniyenin içerisinde anında yılana dönüşüyor ve Firavun’un evrim inancını yerle bir etmiş oluyor orada işte. Hz. Mehdi’nin de yapacağı da budur, ilk yapacağı budur. Yani nasıl Hz. Musa’nın ilk yaptığı evrimi yok etmek, değil mi, ilk yaptığı, ne yapıyor, ilk evrimi yok ediyor. Hz. Mehdi’nin de ilk yapacağı evrimi yok etmektir, Darwinizmi yok etmektir.
Bunu Said Nursi söylüyor Risale-i Nur Külliyatı’nda, 70 sene önce söylüyor. “Geldiği vakit” diyor, “ilk bunu yapacak” diyor. “Darwinizmi, materyalizmi yerle bir edecek” diyor. “Elini de çekip çıkardı”, böyle göğsüne sokuyor, sonra çıkarıyor; “bir de (ne görsün) o, bakanlar için parlayıp aydınlanıvermiş”. Eli bembeyaz çıktığında, onun harikalarındandır, mucizelerindendir. “(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: ‘Bu’ dedi, Doğrusu çok bilen bilgin bir büyücüdür". Çok biliyor ama diyor, büyücü diyor. Yani ikna kabiliyetiyle, sözle sizi etkilemeye çalışıyor diyor. Böyle insanların gözünü boyuyor. Aslında gerçekçi değil diyor. "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?". Bakın olayı siyasi noktaya getiriyor. Yani bunun amacı din değil diyor. Bunun amacı siyaset. Bu iktidar olmak istiyor diyor, bunun amacı bambaşka diyor. Yani etrafı tahrik edip, yeni bir suç oluşturuyor. Yani amacı, o hidayete, Allah rızası için onu davet ederken, o olayın vasfını tamamen değiştirip yepyeni, apayrı bir kanun maddesine sokuyor. Devlete isyan, devleti ele geçirme, değil mi, buna benzer suçlar. "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" Büyüsü, nasıl zaten bir avuç Müslüman var orada. Senin dev gibi ordun var, adamların var. Böyle bir amaç olmadığı belli, sahtekarlık yapıyor. “Dediler ki: Bunu ve kardeşini oyala”, yani göz altına al. Nezaketiyle bunu söylüyor. “Şehirlere de toplayıcılar gönder"; ne kadar bilim adamı varsa Darwinist, materyalist, ateist değil mi, atan, tutan takım varsa, hepsini topla getir diyor. "Bütün uzman-bilgin” bakın uzman, bilgin, bilim adamı, “büyücüleri sana getirsinler." Bilim adamlarını toplayın diyor. Bakın bilgin, net, uzman diyor. Büyücüden kastı laf ebeliği yapıp, demagojiyle insanları aldatmak. Büyünün özelliği odur yani tekrarlar yaparak insanları boş bir inanca ikna etmek. Toplum hipnozu meydana getirmek.
Mesela Darwinistlerin yaptığı odur. İşte bilmem ne Latince kelimeler, Fransızca kelimeler, formüller, x eşittir 11y demek ki, evrim gerçek. Zx2 alttan işte zeroyu x’den çıkarttığımızda bilmem ne oluyor falan böyle kafalama üslupları o devirde de vardı. "’Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.’ Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi”. Bütün milietin görebileceği şekilde bir araya getirildiler. Mesela biz nasıl Habertürk’e çıktık, bütün milletin gözü önünde, bizim karşımıza da Darwinistleri, materyalistleri getirdiler. Nasıl onları böyle Isparta halısı gibi dümdüz ettik, yerle bir ettik. O zaman da ona benzer olaylar var orada. “Ve insanlara da: Siz de toplanıyor musunuz dendi". Televizyon otomatik insanları topluyor. O devirde de insanları bir araya getirilip, toplanıyor. Ama televizyon zaten hazır topluluğa hitap eden bir araç. "Umarız ki, eğer galip gelirse, biz de büyücülere uyarız". Eğer diyorlar, galip gelirse, büyücülere uyacaklar, yani bilim adamlarına. “Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi? dediler” diyor. Yani para ve çıkar için o devrin sahtekarları, çünkü bunu çıkar yani o devirde onu geçim vasıtası edinmişlerdir. Adamın yolu o, mesela şimdiki Darwinistler de, tabii ben onların Firavunun ekibidir demiyorum yani, kıyaslamıyorum ama yani tarihi bazı yani ilmi açıdan benzerlik yönünden belirtiyorum. Bakın, o devirde de bir çıkarcılık var, maaş alıyorlar, para alıyorlar. Çünkü mesela, şu anki Darwinistlerde, anlatıyoruz gerçeği, anlıyor ama çıksa adamın bir vasfı kalmayacak, üniversiteden çıkacak. Yani ya gidip erik domates satacak yahut o okullu diye, iş yerinde üniversitede kürsüsünde kalıp Darwinist faaliyetlere devam edecek. O da o zaman sıkı sıkıya onu bırakmıyor, maaşını değil mi, terk etmemek için ne kadar gerçeği görürse görsün bırakmıyor. İnsanlar zannediyor ki bu insanlar hakikaten bir şey biliyor, o yüzden muhafaza ediyorlar bunu.
SUNUCU: İnandığını savunmuyor.
ADNAN OKTAR: İnanmıyor aslında, tabii yani bu kadar delile rağmen nasıl inansın. “Bize bir ücret gerçekten var değil mi” diyorlar. Firavun diyor ki, “evet dedi.” tabii ki zaten para ile tutmuş onları.”..üstelik şüphesiz en yakın kılınanlardan olacaksınız” Yani o devrin sosyetesine sahip olacaksınız, o sosyetenin içine gireceksiniz, kadın, kız, eğlence ne istiyorsa o devirde elde etmiş oluyorlar. Para, yani toplumdan dışlanmamış oluyorlar. Yani o Deccal’in, Firavun Deccal’inin cennetine girmiş oluyorlar bir nevi, onun uydurma cennetine. Sarayda ağırlanıyorlar, saraya girip-çıkıyor, maaş alıyor, yiyecek, içecek, ev her türlü imkanı var. Yakın kılınmanın da bir özelliği bu. Yani mesela devlet dairesinde bir işi oluyor, hemen hallediliyor, yakın kılındığı için. Bir akrabasını bir yere atanması gerekiyor, hemen atanması sağlanıyor. Hem para, hem bu menfaatler, evet.
SUNUCU: Menfaat ve olanak sağlıyorlar..
ADNAN OKTAR: Tabii. “Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın." Önce bakayım dökün ne varsa, bir görelim ne diyorsunuz. “Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: "Firavun'un üstünlüğü adına,..” Bak Allah adına değil. O zamanın Firavun’u kimse onun adına hareket ediyor, Allah adına yok. Hâlbuki Müslüman Allah adına hareket eder değil mi? “..hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.” Psikolojik propaganda yapıyorlar, işte biz şöyleyiz, böyle akıllıyız, böyle hallederiz, şöyle bitiririz gibisinden. Şu anda da öyle diyenler var değil mi? Ve atıyor bu adamlar iplerini ve asalarını atıverdiler. Yani ellerindeki delilleri ortaya koyuyorlar, uydurma. “Böylelikle Musa da asasını üzerlerine bırakıverdi,..” diyor Allah. “..bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.” Bakın, şu an Darwinistler’in üzerine fosilleri biz yağmur gibi yağdırdık. Altında kaldılar böyle, yağmur gibi taş, fosil yağıyor üzerlerine, altında kaldılar, cik-cik alttan sesleri geliyor böyle. Küçük sincap sesi gibi böyle. Daha hala o fosillerin altından bağırıyorlar. Darwin yaşıyor, dedeniz yaşıyor diye. Yani istediğin kadar sen yaşıyor de...inşaAllah. “Anında büyücüler secdeye kapandılar.” Bak La İlahe İllallah diyorlar değil mi? Musa Resullullah diyorlar. La İlahe İllallah Musa Resullullah. O dönemde öyle. Biz de olsaydık, biz de öyle diyecektik. La İlahe İllallah Musa Resullullah diyecektik. Ama Muhammed-i olduğumuz için La İlahe İllallah Muhammed-i Resullullah diyoruz inşaAllah. ” Anında büyücüler secdeye kapandılar. (Ve: ) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.” Yani parayı, pulu hepsini bir kenara atıyorlar adamlar, karakterli adamlar, kişilikli. "Musa'nın ve Harun'un Rabbine." Bu çok önemli. Mesela Peygamberimiz (s.a.v.)’in getirdiği Kuran’daki Allah’a biz inanıyoruz. Bir adam mesela bir Allah tarifi yapıyor, sadece gökyüzüne hâkim diyor. O, Allah o değil. Değil mi? Yahut da diyor sırf yerin altında diyor gücü Allah’ın, öyle değil.
Kuran’ın tarif ettiği Allah’a biz inanıyoruz. Tevrat’ın, İncil’in, Zebur’un tarif ettiği Allah. Hak İncil’in, Hak Tevrat’ın, Hak Zebur’un ve Hak Kuran’ın tarif ettiği Allah, gerçek Allah’a iman ediyoruz. Onun için Musa (s.a.)’nın ve Harun (a.s.)’un Rabbine diyor. Fir’avn diye geçiyor. Fir’avn evet. “Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız?” Resmi ideoloji var. Sen diyor ne haddine diyor böyle iman etmek, ne haddine, nasıl inanırsınız diyor. Yani benim dediğimi yapacaksınız diyor. “Gerçek şu ki, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür;” Anti-propagandaya başlıyor, yani size bunu, beyninizi yıkadı diyor, büyüğünüzdür. “..Öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim” Bu sefer psikopatlığa geçiyor. Bak daha önce hapis, şimdi psikopatlık safhası, el ve ayak çaprazlama kesmeler. İddia edilen Ergenekon Örgütü’nün var ya böyle domuz bağı şu-bu falan. “..ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım." Tam Ergenekon ağzı. İddia edilen Ergenekon’cuların ağzı. Onlar hep, ip-asma. İşte Adnan Menderes’i asmaları ile övünüyorlar. Daha önceki Başbakan’ları şehit etmeleri ile övünüyorlar. Yani öldürme, asma, kesme iddia edilen Ergenekon Örgütü’nün kafası. Bunların kafası da aynı. Bak, aslanlara bak ne diyorlar. “Hiç zararı yok” diyorlar. Tam anlamıyla delikanlılar. Ne diyorlar, "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz." Elinden geleni yap diyorlar yani. As, kes, öldür ne yapıyorsan yap. Beşer-beşer gel diyorlar yani, değil mi? "Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz." Onlar, günahlarının bağışlanmasının peşindeler, yani onun asıp-kesmesini önemli görmüyorlar. ” Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.” Mehdi (a.s.) de gece hareket ediyor, biliyorsunuz. ”.. çünkü izleneceksiniz" Yine rivayetlerde Mehdi (a.s.)’nin izleneceği var. Mehdi (a.s.) izlenecektir o devirde. Yani ilgili kimse artık o bu konu ile ilgilenenler, onu sürekli tarassut altında tutacaklardır.
SUNUCU: Kim olduğu bilinmiyor değil mi, ama?
ADNAN OKTAR: Bu iddia edilen Ergenekon Örgütü ve Masonluk olarak ben düşünüyorum. Çünkü silahlı adamları diyor. Silahlı adam. Deccal’in diyor silahlı adamları Mehdi (a.s.)’yi izlerler diyor, izleyecekler. Yani ne yaptı, ne etti, işte telefonda mı konuştu, nereye gitti, oturdu-kalktı, ne yaptı hepsini izleyecekler. “Âlemlerin Rabbine iman ettik, Musa’nın ve Harun’un Rabbine” diyor, evet.. “Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz" diyorlar, “Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik. Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.”E.. bu sefer askeri müdahaleye hazırlanıyor Firavun. “Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;" Mehdi (a.s.)’nin talebeleri de nasıl azınlık, nasıl azlar, Hz. Musa (a.s.)’nın topluluğu da çok az. Bak ayette bu çok açık belirtiliyor. "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;" Mesela iddia edilen Ergenekon Örgütü de değil mi, askeri bir yapılanma içersindeler. Emir-komuta zinciri içersinde hareket ediyorlar, silahlı bir güç. İnşaAllah. Ve onbinlerce, hatta milyonlarla taraftarı var, militanları var. "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur; Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler." Yani bunlar diyor, Müslümanlar diyor bizden ediyorlardır diyor. Öfke beslemeliler ki, halkı galeyana getiriyorlar. Yani bunlar tehlikeli adamlar, bunlar öfke dolu adamlar, asar-keserler sizi. Öfke dolular, yani dolayısıyla kendinizi savunun, onlar sizi ezmeden siz onları ezin. Hâlbuki Müslüman onlar, mazlum, yani onların kimse ile bir alıp veremediği yok ki. Hatta bize müsaade edin çıkıp gidelim diyorlar. Asıp-kesme gibi bir iddiaları yok.
SUNUCU: Ama kışkırtmak için..
ADNAN OKTAR: Evet. Onları kışkırtmak için bunu söylüyorlar. “Bir öfke beslemektedir”, yani ondan nefret ettiğine göre, öldürmeye hazmettiğine göre, ondan önce davranıp, o da onu öldürmesi gerekir. Dolayısıyla onları tahrik ediyor. Önce devleti ele geçirmek iddiası var, şimdi de böyle bir iddia. Yani topluluğunuza karşı bir nefret var, dikkat edin ve intikam alın, gereğini yapın mesajı veriyor. 'Biz ise uyanık bir grubuz" Biz, aydınız biz diyor, ilerici, bilgili adamlar. Bak “Biz ise uyanık bir topluluğuz." Onlar, içine kapanmış, gerici, aklı çok çalışmayan adamlar iddiasında. Kuran’ın birçok yerinde var bu iddiaları. 'Biz ise uyanık bir grubuz" (dedi). Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;” Hepsini, hepsi ordu halinde Hz. Musa (a.s.)’nın peşine ve talebelerinin peşine düşüyorlar, topluca. “Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.” Mesela hazinenin içinde, oradan da adam üstünü-başını, kılıcını giyinip onların peşine takılıyorlar. Yani büyük bir katliam yapacakları için heyecanlanıyorlar. Yani Müslüman katliamı yapacaklar, bunlar da iddia edilen Ergenekon Örgütü 3 milyon Müslüman’ı fişlemişler katletmek üzere. 3 milyon.. Bütün mahallelerde evler falan herkes tespit edilmişti. Başta ben olmak üzere. Bir görelim bakalım yani.. Nasıl oluyormuş bu iş. İnşaAllah. “Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da. İşte böyle; bunlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık.” Hepsine diyor Allah, dur diyeceğim, onların etkisini yok edeceğim, onların mallarına, mülklerine, imkanlarına Müslümanlar mirasçı olacak. Yani sen, bu ahir zamanda neye bakıyor? Türk İslam Birliği’ne bakıyor. Müslümanların ellerinden değil mi, topraklarını almaya kalkıyorlar, bölmeye, parçalamaya kalkıyorlar, yok etmeye kalkıyorlardı, bilakis hepsine inşaAllah Türk İslam Birliği el koyacak Allah’ın izniyle. Yani büyük bir zenginlik ve güç elde edeceğiz inşaAllah.
“Böylece (Firavun ve orduları) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.” Güneşin doğuş vakti, yani Mehdi (a.s.)’nin çıkış vaktine de işaret ediyor, bu ayet. Yani ikinci işari anlamı. İzleme, yani daha izleme yoğunlaşıyor. 60’ıncı ayet, 60 neyse, 1960’ları düşünecek olursak, Adnan Menderes’in asıldığı dönem, değil mi? İnşaAllah. “İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.” Eyvah diyorlar, yakalandık diyorlar. Yani Firavun Ordusu’nu görünce, çünkü denizin kenarındalar. Bu taraf deniz, orada da ordu var. Eyvah yakalandık diyorlar. Bak Allah’ın Aslanı’na Hz. Musa (a.s.)’ya, ne diyor. "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle birlikte, beraberdir; bana yol gösterecektir." Asla böyle bir şey olmaz diyor. Bak, "Şüphesiz Rabbim,”, bak şüphesiz diyor. “Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." Mehdi (a.s.) de böyle. Asla durdurulamaz. Asla. “Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.” diyor. O anda Cenab-ı Allah, ya bir tsunamiyi sebep ediyor yahut ona benzer bir şey yapıyor, deniz tamamen çekiliyor. Ama ikiye ayrılma derken yani böyle beton gibi donma değil. Deniz tamamen çekiliyor. Tsunamide dalgalar çok yüksek olur. Yani muazzam, mesela 5 metre, 10 metreye, 15 metrelik dalga olur, yüksek. Yani muazzam bir dalga yüksekliğinde oluşuyor, geriye çekiliyor. Bu avanaklar zaman-zaman bu tip olayla karşılaştıkları için bir mahsur görmüyorlar. Yani o anda olması zaten çok büyük mucize. Yani, çünkü mesela yılda bir, 10 yılda bir, 5 yılda bir olan bir olay, o anda olmuş oluyor. Yahut da 20-30 yılda olan bir olay. Farkına varmıyorlar. Deniz normal çekiliyor zannediyorlar, med-cezir oldu zannediyorlar hani var ya med-cezir..
ADNAN OKTAR: Normal çekilme, ve ordularını olduğu gibi Hz. Musa (a.s.)’nın talebelerinin peşine, koşarak atlarıyla takılıyorlar. "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle birlikte, beraberdir; bana yol gösterecektir. Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.” Yani dağ gibi deyince, insanlar tabii, mesela 7-8 metrelik bir yol açıldı zannediyorlar. Öyle değil, deniz tamamen açılıyor. İnşaAllah. Aklın ihtiyari kalkmaz hiçbir zaman için. Yani hiçbir mucizede aklın ihtiyari kalkmaz. Yani insanların mecburen iman edeceği bir durum olmaz. Zaten Firavun Kavmi, risksiz görüp peşine takılmıştır. Hz. Musa (a.s.)’nın Kavmi de karşıya geçtikten sonra yine azgınlığına devam etmiştir. Yani aklın ihtiyarini kaldırmadığını anlıyoruz. “Ötekileri de buraya yaklaştırdık” diyor Allah. Firavun’un Ordusu’nu. “Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. Sonra ötekileri suda boğduk.” Su birden kaplıyor Firavun Ordusu’nu. Atlarla tam girmişken, yani ordunun tamamı Kızıl Deniz’e girmişken, birden kapanıyor su ve tamamını yutuyor.
SUNUCU: Firavun da var mı bunların içinde Hocam.
ADNAN OKTAR: Firavun da var içinde evet. “Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Gerçekten Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. “Onlara İbrahim'in haberini de aktar-oku: Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti. Demişlerdi ki: "Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz." Ahir zamanın putu ne? Darwinizm. Materyalizm. Peygamberler ilk nereyi vuruyorlar, putları. Mehdi (a.s.) ilk neyi vuracak, putu. Put nedir ahir zamanın putu? Darwinizm, onu çökertecektir. En büyük puttur, yani dünya tarihinin gelmiş-geçmiş en büyük putu Darwinizm’dir. Hz. Adem (a.s.)’den Kıyamete kadar başka daha büyük bir olay yoktur. Yani Darwinizm, materyalizm fitnesi gibi bütün dünyayı kaplayan ve bütün dünyayı ateist yapan, 350 milyon insanın katledilmesine, binlerce şehrin yerle bir olmasına sebep olan başka hiçbir sapık Deccal-i düşünce olmamıştır. Ve bu kadar geniş çaplı, profesörleri, doçentleri de içine alan, binlerce okulu, üniversiteyi, yüz binlerce okulu, üniversiteyi içine alan böyle bir Deccal-i cereyan hiç olmamıştır. İlk defa oluyor. Ve Mehdi (a.s.)’de bunu tam anlamıyla çökertecektir.
Sayın Adnan Oktar’ın 18 Aralık 2010 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım.
“Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğulları'nı köle kılmandan dolayıdır." İsrail oğullarını köle kılmış o zaman Faşist devlet Komünist devlet Firavun’un devleti. Mesela Komünizm de ne oluyor? Toplum köle haline geliyor değil mi? Ne yapmış Firavun? Bütün İsrail oğullarını oradaki müminleri köle kılmış. Kendi emrinde çalıştırıyor. “Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir? Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan herşeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)." Yani “doğrusu budur” diyor “senin dediğin gibi değil.” Yani “Darwinist, Materyalist bir düşünce değildir” diyor. “Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?"Zübbelik yapıyor yani işitmediğinden değil. Vardır ya hakikaten duydun mu falan derler böyle, çakallık yapıyor. “(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." Bak, yeniden telkin yapıyor büyü altında olduğu için Firavun, bir daha aynı şeyi bir daha vurguluyor. “Dedi ki”, ama kapsamını genişleterek söylüyor. "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." Geçmişteki atalarına kafası gitmesin diye o putperest kafasını yıkmak için, “Geçmişteki ataların da sapıktı” diyor. Şimdi var mesela müşrikler, bir şey söylediği vakit atalarına gönderme yapıyorlar. “Geçmişteki atalarınızın da Rabbi idi” diyor. “Ama onlar bilmediler yanlış yaptılar” diyor. “(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir." Çözüm bulamayınca ne yaparlar? Deli diyecekler. Peygamberimiz (s.a.v.)’e ne yaptılar? Deli dediler. Hz. Musa (a.s.)’a deli dediler. Hz. Mehdi (a.s.)’a ne diyecekler? Deli diyecekler. Çünkü çözüm bulamayınca ne yapsın? Baş edemeyince delilikle itham edecekler.
"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin Rabbidir" dedi (Musa)”. Bak, Hz. Musa (a.s.) asla yılmıyor. Adam psikopatça konuşmasına rağmen aynı konuyu, Allah’ın varlığını, tevhid inancını, Allah’ın birliğini çeşitli delillerle ve fakat genişleterek, kapsamını değiştirerek anlatmaya devam ediyor tebliğe. Bir sözü birbirinin aynı olmuyor ama vurguyu ve çapını genişleterek onun kafasındaki büyüyü kırmak için devam ediyor. "Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız”, hemen aklını kullanmasına yönelik onu uyarıyor çünkü aklını kullanmadığını anlamış. Firavun büyü altında, kafa gitmiş, hipnoza girmiş. "Aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir" dedi (Musa)”. Çünkü onlarda belirli ilahlar var ya şuraya şu ilah, buraya bu ilah, “Herşeyin Rabbidir” deyince tamamını kapsayan bir güç olduğunu Allah’ın söylüyor. “(Firavun) dedi ki: "Andolsun”, bir de yemin ediyor ama kendi dinine göre yemin ediyor tabii. Müslüman yemini değil bu. Buradan da anlıyoruz ki, küfrün de yemini oluyor. Delaletin de yemini oluyor. Mesela imansızların da yemini olur. "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım." Resmi ideoloji, devlet dayatma yapıyor. “Vatandaşa benim inancımda olacaksın” diyor. Yoksa çözüm ne? Zindan, “Hapse atacağım” diyor. Hz. Musa (a.s.)’ı gerçi hapse atamamıştır ama hapisle korkutmaya çalışıyor. O zaman hukuk sistemi ile korkutmaya çalışıyor. Hukuka derin devlet hakim o devirde, normalde hapse atamaması lazım, yargılamada hakim yargılaması lazım ama derin devlet hakimiyeti olunca, derin devlette artık mahkemeler usulü mahkemelerdir. Yani derin devlet mahkemeleri yönetir, talimat verir, mahkeme gereğini yapar. Yani hakim göstermeliktir derin devlette. “Seni mutlaka hapse atacağım” dedi. "Musa dedi ki: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" Çok net bir delil getirsem de mi, reddedemeyeceğin bir delil de?
Mesela biz de Darwinizm’e, materyalizme karşı net delil getiriyoruz ama Firavuni yapı, hiçbir şekilde kabul etmez. “(Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru söylüyorsan, onu getir.” Yine de adam da bir psikopat falan ama demokrat yanı da var aslında, o da acayip. Normalde hiç bunu dedirtmez. Çünkü gücü var direk hapsettirir, attırabilir. Orada şehit ettirebilir ama yapmıyor. O biraz da halkın kafasında bir şey kalmasın diye her halükarda fikri yönden, imani yönden kıpırdanma olur, onu tamamen ortadan kaldırayım diye düşünüyor. Yani imani bir kıpırtının kalmasını ileride tehlike meydana getireceğini düşünerek hiçbir delil kalmasın diye uğraşıyor. “(Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir."”Tabii, onu getir dediği de bunu yok etmek için, yeni bir delil varsa onu yok etmek istiyor. Bir sorun çıkmasın diye kendi kafasınca. “Bunun üzerine asasını bıraktı, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oldu”. Böyle hareket etmeye başlıyor asası herkesin gözü önünde. “Elini çekip çıkardı” kalbinin üzerine doğru sokuyor elini, “Bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanmış'” diyor. Bak, hem parlamış, hem aydınlanmış. “(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere” yani oradaki seyredenlere, "Bu” dedi, "Doğrusu çok bilen bir büyücüdür", çok bilgisi var, çok yaman bir büyücü diyor. "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" Bak, "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyuruyorsunuz?" Şimdi halkı ikna etmek için, halkı galeyana getirmek, verilecek cezayı yönlendirmek için devlet erkanını tahrik ediyor. Yani hukuki sistemle tahrik ediyor. Meydana gelecek eylemi makul hale getirmeye çalışıyor. Belli ki ya şehit etmek amacında veyahut hapsettirecek. Ama şimdi orada biraz da demokrat ve hoşgörülü takıldığı için, öyle bir üslup verdiği için direkt uygulayamıyor. Onu makul hale getirmek için zemin ve topluluğu tahrik ederek onların desteğini almaya çalışıyor. Bak, "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyuruyorsunuz?" Şimdi adamın malının, mülkünün elinden alınıp, sürülüp çıkarılması, şimdi bu masum bir amaç değil onlar için. Adamları tahrik ediyor. Adamları ne ile tahrik ediyor?
Malınızı mülkünüzü elinizden alacak. Adam mala mülke zaten hasta, kafayı onunla bozmuş, aklını onunla bozmuş mal, mülkle. Mal mülk delisi olduğu için en hassas noktaları, “Sizin malınız mülkünüzü elinden alacak” diyor. Ve “Yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor”, onu, “Yurdunuza hakim olmak istiyor” diyor. Onların milliyetçi duygularını tahrik ediyor. “Ne buyuruyorsunuz?” diyor. Böyle deyince zaten bir insan ne der? Hemen asalım, keselim diyecektir. “Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder." Normalde onlardan öldürelim demesini beklerken adamlarda biraz o devletin sisteminden dolayı demek ki biraz tartışmaya, fikre açık olmuşlar o dönemde Firavun’un takımı. “Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, tutukla, şehirlere de toplayıcılar gönder", bunu ispat edin diyorlar. Tehlikeli bulmuşlar benim gördüğüm. Yanlış olduğunu, bunun bir büyü olduğunu ispat edelim. "Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler." Bütün bilim adamlarını sana getirsinler. Yalnız bu, “Yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor” buna takıntılı zaten Firavun. Bunun sebebi Tevrat’ta Hz. Mehdi (a.s.)’ın dünya hakimiyeti olacağına dair çok fazla açıklama var Tevrat’ta. Buna Tevrat’ı okutmuşlar, Firavun’a, anlaşılan o görünüyor. Tevrat’ı da okumuş, incelemiş. Tevrat’ta dünya hakimiyetini görünce, bütün dünyaya hakim olacağını görünce Hz. Mehdi (a.s.)’ın, Hz. Musa (a.s.)’ın zamanında bu olayın olacağını düşünmüş gibi görünüyor. Bizzat Hz. Musa (a.s.)’ın bu hakimiyeti yapacağını zannetmiş olabilir. Çünkü Hz. Musa (a.s.) öyle bir iddiada değil. Hz. Musa (a.s.)’ın isteği, diyor ki, “Beni ve kavmimi bırak biz gidelim sadece” diyor. “Senin vatanın, milletin sana kalsın” diyor. “Bizim topraklarımız da sana kalsın” diyor. Kendi topraklarından da vazgeçiyorlar onlar. “Onu da sana vereceğiz. Her şeyi sana vereceğiz. Biz canımızı kurtarmak istiyoruz. Sen bizi bırak gidelim” diyorlar. Firavun da diyor, “Yok, siz gitmek amacında değilsiniz.
Siz dünyaya hakim olmak istiyorsunuz” diyor. “Ve siz Mısır ülkesine de hakim olmak istiyorsunuz” diyor. Allahualem Tevrat’tan kanaati gelmiş. Halbuki o Hz. Mehdi (a.s) devrinde olacak bir olay, Hz. Musa (a.s) devrinde değil. O korkudan dolayı fikri, yönden üstün geleceğinden korktukları için sürekli bilimsel yönden ezmeye, bilimsel yönden neticelendirmeye çalışıyorlar. Şu anda da Darwinist’ler yenildiler ya, bilimsel yönden galip gelebilmek için bu sefer çırpınmaya başladılar, devletin imkanlarını kullanmaya başladılar. Mesela ŞEŞ Tv’yi kullanıyorlar, TRT’yi kullanıyorlar Darwinist’ler. O zaman Firavun’un takımı böyle yapıyordu, şimdi de Darwinist’ler bunu yapıyor. Bu devrin materyalistleri de, Firavun gibi onlarda materyalist düşüncedeler. Tabi ben onlar Firavun’dur demiyorum. Ama materyalist düşünce açısından aynılar materyalistler. Dolayısıyla galip gelmek için, artık devletin imkanlarına da sarılmış durumdalar. Yani ŞEŞ Tv’yi ve TRT’yi kullanıyor olmaları ve Bilim Teknik Dergisi’nde halen Darwinist yazılar yazmaları ve bilimsel olarak ispat ettiğimiz halde, bilimsel delilleri hiçbir şekilde yayınlamaya yanaşmamaları, bunu gösteriyor. Demek ki bilimsel yönden galip gelmeye çok önem veriyorlar. Galip gelemezler ayrı mesele. "Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler." Bak hep uzman, paleontoloji uzmanı oluyor, Jeoloji uzmanı oluyor ve bilgin. Uzman ve bilgin, fakat büyücü. Doğru söylemiyor çünkü. Telkin yapıyor, yanlış ve doğru olmayan, yalan olan bilgileri veriyor. Mesela, hiçbir şey yok, fosil yok, kullanacakları. Ama çizim olarak kullanıyorlar. Mesela proteinler tesadüfen meydana gelemiyor, ama meydana geliyormuş gibi göstertiyorlar. Halbuki, hepsi biliyor olmayacağını. “Böylelikle büyücüler bilinen bir günün belirli vaktinde bir araya getirildi” Yani büyük bir toplantı yapıp getiriyorlar, mesela onlarda ne yapıyor şu anda da? Televizyon kullanılıyor, radyo kullanılıyor, geniş kitlelere hitap edebilmek için.
“Ve insanlara sizde toplanıyor musunuz? dendi.” Yani insanlarında kanaatini getirmek istiyorlar. Çünkü demek ki Hz. Musa (a.s.), halk arasında etkin hale gelmiş ki, onlarında kanaatini bozmaya çalışıyorlar. Kendi kafalarına göre bozmaya çalışıyorlar. Mesela diyor ki, “Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik. Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;". Mesela Mehdi (a.s.) Cemaati de azınlık olan bir topluluk. “Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler” Bakın, devleti tahrik etmek için neler yapıyorlar.”Bize karşı ayaklanmaya hazırlanıyorlar, bize karşı öfke duyuyorlar, vatanımızı elimizden alacaklar, değil mi? Bunlar hep tahrik edici ifadeler. “Biz ise uyanık bir grubuz” dedi” Yani “biz kültürlü, bilgili, kaliteli insanlarız” diyor, “ama onlar değil” diyor. Yani onların gururlarını da okşuyor. “Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;” yani, demek en güzel yerler onların elindeymiş, bahçeler, pınarlar yani zenginlik devletin zenginlikleri, milletin zenginlikleri onların kontrolünde, “hazinelerden” devletin hazinesi de onlarda, “ve soylu makamlardan da” işte krallık, prenslik, “ hepsinden sürüp çıkarttık” diyor Allah, “ işte böyle; bunlara İsrailoğulları`nı mirasçı kıldık” “o devrin Müslümanlarına mirasçı kıldık” diyor Allah.
74. ayette “ "Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk."Darwinist’ler ne oluyor? Atalarını bu şekilde bulmuşlar. 1940’lardaki ataları böyle, Sümerler böyle, Firavun’un ekibi böyle, hepsi Darwinist. (İbrahim) Dedi ki: "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?" "Hem siz, hem de eski atalarınız?" Yani “böyle sapkın ve yanlış bir inanç izindesiniz” diyor. Onun için bizi takip eden kardeşlerimiz Darwinizm konusunda hiç dikkatlerini dağıtmasınlar, ısrarla hem TRT`yi uyarsınlar, hem ŞEŞ Tv`yi hem devleti uyarsınlar, yani devletin gücü yetmiyor demek ki şuan, hükümetin gücü yetmiyor, bu görülüyor. Yani hükümete destek verelim, yani hükümetin gücü yetmiş olsaydı, TRT`de bunu durdururlardı. Demek ki hükümetin üstünde bir güç bu, yapı. Yani hükümetin kontrol edemediği bir durum var. Çünkü hükümet gidin Darwinizm’i anlatın demez, materyalizm’i anlatın demez, bak, Darwinist, dünyadaki Darwinist etkinin gücünü burada görün işte. Onun için hükümete burada destek verip, ısrar edilince, hükümet sizlerin desteğini ve ısrarını gerekçe göstertip, orda bir bilimsel müdahale yapma imkanı doğabilir ki bütün Avrupa’yı karşısına alması gerekir, bütün Amerika’yı karşısına alması gerekiyor böyle bir şeyde. Yani “Darwinizm bir aldatmacadır” diyen hiçbir başbakan çıkmamıştır. Hiçbir başbakan çıkıp diyemez dünyada. Siz hiç duydunuz mu?
OKTAR BABUNA: Duymadık Hocam, evet.
ADNAN OKTAR: Diyemezler. Yani bir protein tesadüfen meydana gelemez diyemez bir başbakan. Ama “Darwnizm’e ben inanıyorum” diyen başbakanlar yüzlerce, binlercedir. Hepsi der, büyük bir bölümü der. Yani çok nadirdir demeyen . Ama “350 milyon fosil, yaratılışı ispat ediyor” diyemez bir başbakan. Cumhurbaşkanı diyemez bunu. Ama “evrim doğrudur, Darwinizm doğrudur” derler, inşaAllah. İşte buda, dünyadaki Darwinist diktatörlüğün gücünü göstertiyor.
Sayın Adnan Oktar'ın 17 Mart 2012 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: 27-“(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir." Kendince haşa küçük düşürmeye çalışıyor baş edemeyince. Demek ki, orada İsrail oğullarından da bir topluluk var, kalabalık var ki, onlara hitap ediyor. Çünkü kendi adamları olsa öyle demez. “Gerçekten bir delidir.” Demek ki Mehdilere, Peygamberlere deli denmesi küfrün bir özelliği. Hz. Musa (a.s.):
28-"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız,” bütün mesele aklı kullanmada. Aklını iyi kullanamadıklarını söylüyor. “O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir" dedi (Musa).” Onlar doğunun rabbi, batının rabbi diye ayırmışlar. Detay da veriyor “her şeyin Rabbidir” diyor. Ama aklınızı kullanıyorsanız diyor.
29-“(Firavun) dedi ki: "Andolsun,” yeminle konuşuyor, “benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım." Deccaliyet hep Müslümanları hapisle korkutmuştur şu ana kadar.
30-“(Musa) Dedi ki: ‘Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?’" Mesela Darwinizme, materyalizme karşı delil koyuyoruz. Adam, seni okula sokmayacağız, işte, cebine musallat olacağım diyor. Bak ne diyor? “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?” Apaçık delil getirsem de mi?
31-“(Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir." Getir delili göreyim diyor. Demokrat davranıyor adam. Şimdikiler müsaade etmiyorlar, değil mi?
32-“Bunun üzerine asasını bıraktı,” Demek ki asa mühim bir delil. Asa İslam’da önemli delil mahiyetini hep muhafaza etmiştir. Mesela Şeyh Nazım Adil El-Kıbrısi Hazretleri’nin bana asasını vermesi, kendi kullandığı asasını. Muhammed Raşit Erol Hazretleri’nin ait asanın yine bana gönderilmesi bir lütuf ve bir nimettir. Asanın sembolik anlamı büyüktür, çok önemlidir. “Bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oldu.” Şimdi hakikaten bir ejderha gibi oldu bendeki asa. Çok canlarını yaktı, çok bunalıyorlar. Nihayet gül ağacından yapılmış bir şey ama manevi, sembolik anlamı münafıkların çok canını yakıyor.
33-“Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanmış.” Beyaz el (ışıklı), masonlukta da bir semboldür. Yılan da masonlukta bir semboldür. Onlarda çok şey ifade eder. Firavun da mason o devirde.
34-“(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: ‘Bu’ dedi, "Doğrusu bilgin bir büyücüdür." Baş edemeyince.
35-"Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" Alenen yalan söylüyor. Beni bırak kardeşlerimle, ben çıkıp gideyim diyor. Sana bir şey demiyor ki, sen kal diyor. Vatandaşlarınla sen kal, toprağın, malın, mülkün senin olsun, ben bir şey istemiyorum diyor. Sadece ben kardeşlerim biz gitmek istiyoruz, bize müsaade et diyor. O da sahtekarlık yapıyor. O devirdeki derin devlet karaktersizliğini göstermesi açısından; "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor;” hipnoz yapıyor, size etki ediyor. Ama devlete, sizin malınıza, mülkünüze hakim olmak istiyor, sizi buradan sürüp çıkarmak istiyor diyor. Sen değil misin onlara ızdırap çektiren? “ Ne buyurursunuz?" Bakın, halkı tahrik ediyor ki, aleyhte konuşsunlar diye. Hz. Musa (a.s.)’ın aleyhinde konuşmasını istiyorlar. Çünkü susmuş adamlar belli. Anlaşılıyor, yalnız kalmış sürekli halkı kışkırtmaya çalışıyor o zamanın o kışkırtmacı basının etkisi olmayınca -şu anki bazı basın organlarının etkisi gibi- kamuoyunu kışkırtmak için, kalabalığa yönelik, bir kısım basının şu anki etkiyi yapmaya çalışıyor. Bir kısım radyo ve televizyonların yaptığı etkiyi yapmaya çalışıyor. Kışkırtma görevini yapıyor.
36-“Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala” Bakın ismini de söylemiyorlar, bunu ve kardeşini. Gözaltına al diyorlar, muhafaza altına al. “Şehirlere de toplayıcılar gönder." O devirde basın olmadığı için, ancak halkı toplayarak propaganda yapabiliyorlar. "Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.
37-“Bütün uzman bilim adamlarını getirsinler diyorlar. Konu yaratılış zaten. O zaman ki Darwinist, materyalist düşünceyle, yaratılışın tartışması var orada. Çağırılanlar da zaten uzman, bilgin diyor.
38-“Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.” Halkın en çok dikkatini çekeceği bir ortamda.
39-“Ve insanlara da: ‘Siz de toplanıyor musunuz? Dendi.’" Şu anda televizyondan, insanlar seyrettiği için, o zaman ki imkanlarla kıyasladığımızda, aynı etkiyi yapmak için insanları toplamanın dışında bir yol yok. Ancak topluluğa hitap edebiliyor.
40-"Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız" diyor, halk. Eğer bilim adamları “biz de büyücülere uyarız” oradaki adamlara uyarız diyorlar. Demek ki halk akıllı, kültürlü, bilgili insanların tavrına göre hareket ediyor. Bilimsel yönden, akılcı yönden kim galip gelirse, ondan yana tavır alıyorlar.
41-“Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: ‘Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?’ Dediler.” Küfürde her şey parayladır ya, dini imanı haşa paradır. Ona dikkat çekiyor Cenab-ı Allah. Satılırlar paraya göre.
42-"‘Evet’ dedi. ‘Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız.’" Klan haline gelirler. Mesela iddia edilen Ergenekon terör örgütünü savunanlar, Firavuni bir klan halindeler, hep birbirlerini koruyup kolluyorlar. İşçilerine iş veriyorlar, imkan veriyorlar.
43-“Musa onlara dedi ki: ‘Atacağınızı atın.’" Önden onlara ne istiyorsanız atın diyor-ki, son vuruş esastır.
44-“Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: ‘Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz’ dediler.” Bakın, Allah adına demiyorlar. Devlet, Firavun’a göre ayarlanmış. Her yerde Firavun’un adı esas, Allah’ın adı esas olmuyor. Biz rejimden yanayız, Firavun’dan yana, deccaldan yana.
45-“Böylelikle Musa da asasını bıraktı, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuyor.” Onlar o devirde Darwinizme, Materyalizme inanıyorlar. Yani Nil’in çamurlarından canlıların tesadüfler sonucu oluştuğuna inanıyorlar. Hz. Musa (a.s.) da yaratılışı savunuyor, onlarda Allah yaratmadı diyorlar. Öyle bir şey yok diyorlar. Şimdi; onarlın orada gördükleri ne? “Onların uydurmakta olduklarını yutuyor.” Yaratılış apaçık görülüyor. Çünkü tahta olan asa, bir anda yılana dönüşüyor. Normal yılan. Üstelik o, asaları da yutuyor. Adamın inkar edeceği gibi değil ki, asa ortada yok. Attığı ipler ortada dursa, adam halüsinasyon olduğuna inanacak ama, attıkları o bütün tahtadan, suni yılan görünümlü şeylerin hepsini fiilen yutuyor. Hakikaten onun bir yılan olduğunu anlamış oluyorlar. Evrimle olmuyor, tahtadan bir anda yaratılıyor, aniden oluşuyor. Üreyen, yiyen, içen bildiğin yılan.
46-“Anında büyücüler secdeye kapandılar.” Hemen iman ediyorlar. Demek ki yaratılışın ispat edilmesi, imana vesile oluyor.
47-“(Ve:) ‘Alemlerin Rabbine iman ettik’ dediler.
48-Musa'nın ve Harun'un Rabbine.’" Peygamberin tarif ettiği şekilde olan Allah’a iman ettik diyorlar. Çünkü herkesin Allah tarifi oluyor. Hıristiyanların tarifi ayrı, masonların ayrı, İslam’ın Allah’ı tarifi ayrıdır. Peygamberin (s.a.v.)’in tarif ettiği Allah, Allah’tır. Mesela tesliste tarif edilen şekilde olmaz.
49-“(Firavun) Dedi ki: ‘Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız?’” Bakın devlet, resmi ideoloji dayatıyor. İnanca musallat olmuş devlet. Ben ne dersem ona inanacaksınız diyor. Başka ideoloji olmaz, resmi ideoloji vardır diyor. Mesela İslam ülkelerinin çoğunda resmi ideoloji vardır. Dünyada da öyle, mesela Rusya’da resmi ideoloji vardır, Çin’de resmi ideoloji vardır. “Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür;” O yanlış düşünceyi size öğreten odur diyorlar. “Öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım." Daha önce hapsettireceğim diyor, şimdi kestireceğim diyor. Gittikçe azgınlığı ve şiddet boyutu artıyor. O terörist kafasını ortaya koyuyor, o Allah’sız sistem. İkinci aşamaya geçiyor, onda da katledeceğim diyor. Şehit edeceğim diyor. “Asıp-sallandıracağım." Yani şiddetin en yükseğini uygulayacağım diyor. Ki iddia edilen Ergenekon terör örgütü de Başbakanı da idamla tehdit ediyorlardı.
50-"‘Hiç zararı yok’ dediler.” Bakın görüyor musunuz delikanlı Müslüman ruhunu. "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz." Fark etmez istersen yap diyorlar. Zaten cennete gideriz, inşaAllah diyorlar, Allah’ın Katına gideriz.
Sayın Adnan Oktar'ın 1 Mayıs 2011 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Elçiniz, gerçekten bir delidir.” Diyor. “Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız” diyor Hz. Musa (a.s) da. O da kapalı olarak, onların aklını kullanamayan adamlar olduğunu söylüyor. “O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir” dedi (Musa).” Aklını kullanan için böyle, yoksa “aklını kullanamayan akılsızsınız” diyor, “aksi durumda akılsızsınız.”
“(Firavun) dedi ki: “Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.” Deccaliyet, o devrin Mehdi’sini susturmak için mutlaka bir engel meydana getirmeye çalışıyor, bir yöntem. Delilik iftirası atıyor, olmuyor; onunla baş edemiyor. “O zaman ne yapalım?” diyor, “hapse atarız” diyor. Mehdileri hep susturmak ve durdurmak için, hapis yöntem olarak gösterilmiş. Çünkü cemaatinden ayrılırsa Mehdi cemaatin dağılacağına inanırlar. Hz. Musa (a.s) da eğer hapsedilirse cemaatinin dağılacağına inanıyorlar, yani Müslümanların dağılacağına inanıyorlar, güçsüz kılmak için böyle bir fikir geliştiriyorlar. Seni mutlaka hapse atacağım.
“(Musa) Dedi ki: “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?” Alenen, net deliller getireceğim diyor. Apaçık delil, yani hüccet, el hüccet. O devrin Mehdi’si, Hz. Musa (a.s) delille konuşuyor. “(Firavun) Dedi ki:” o devrin deccalı dedi ki; “Eğer doğru sözlü isen, onu getir.” “Görelim delilini” diyor. “Bunun üzerine asasını bıraktı, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.” Tahtadan, kuru tahtadan ne oluyor? Yılan oluşuyor, bir anda. İlk neyi ispat ediyor Hz. Musa (a.s)? Yaratılışı ispat ediyor. Çünkü onlar o zaman evrim teorisini savunuyorlar, materyalist ve Darwinist düşünceyi savunuyorlar, “Nil’in çamurlarından oluştu” diyor. Hz. Musa (a.s) da diyor ki; “her şeyi Allah yaratmıştır, Nil’in çamurlarından değil” diyor.
“O zaman bize bir ispat göster” diyorlar. O da yaratılışı ispat etmek için elindeki tahtayı atıyor, asayı; kuru tahta, atar atmaz yılana dönüşüyor. Hemen yaratılışı ispat etmiş oluyor bunu yapmakla, yani evrimin olmadığını, Allah’ın ani yarattığını göstermiş oluyor. Yılan ne kadar kısa sürede yaratılıyor? Bir saniyede yaratılıyor. Hani evrim vardı? Yok, işte görüyorsun. Sihirbazlar da görüyor, hepsi görüyorlar; bir anda oluşuyor.
“Açıkça bir ejderha oldu. Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanmış'.” Beyaz elleri, bembeyaz; elini göğsünün içine sokuyor, çıkardığında bembeyaz elleri. Masonlar da bu Kuran ayetine ve Tevrat’a dayalı olarak, sağ ellerini göğüslerinin içine sokarlar bu şekilde ve beyaz eldiven giyer Masonlar, o ayetin anlamını vurgulayacak şekilde, Tevrat’ta da vardır aynı hüküm. Oradan kalma bir gelenek ve inanç olarak beyaz eldiven giyerler ve mason işaretidir biliyorsunuz, sağ elin kalp hizasına bu şekilde sokulması. Birbirlerini tanımada da kullanırlar masonlar, ellerini kalplerinin üzerine koyarak.
“(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: “Bu” dedi, “Doğrusu bilgin bir büyücüdür.” Bu sefer de, baş edemeyince büyücüye çeviriyor, sürekli şekil değiştiriyor. Önce “deli” diyor, sonra hapisten bahsediyor, sonra “büyücü” diyor. “Ama çok bilen bir büyücü” diyor, “büyü yaptı” diyor. “Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?” Bakın, bu sefer de milliyetçi duyguları ağır yani vatan hainliği ile itham ederek suçun kapsamını ceza maddelerinin en ağırına çevirmeye çalışıyor. Çünkü önce bir delilik diyor, deliliğin hükmü hafif oluyor tabii onlar için. Büyücülük de onunda hükmü hafif oluyor tabi onlar için. Büyücülük diyor, onda hükmü hafif. Ne yapsın? Hapsedebilmek için yahut öldürebilmek için vatan hainliği gerekiyor. Ağır yani devlete karşı işlenen suça çevirmeye çalışıyor. Siyasi suça çevirmeye çalışıyor. Kanun maddesi, o devrin kanun maddesinin siyasi suçlara bakan yönüne ağırlık vererek oradan bir netice almaya çalışıyor.
Diyor ki, “sizi yurdunuza sürüp çıkarmak istiyor.” Yani zor kullanacak size diyor. Yani çete kapsamına sokmaya çalışıyor. Büyük kapsamlı bir çete kurduğunu Hazreti Musa'nın ve bu illegal oluşumla onları şiddet kullanarak sürüp çıkaracağını iddia ediyor. “Ne buyuruyorsunuz” diyor. Yani iddianame. Yani iddianameyi tanzim ediyor ve söylüyor. Oradaki o kişinin de hakim hükmündeler. Yani savcı olarak açıklıyor.
“Dediler ki, bunu ve kardeşini oyala, şehirlere toplayıcılar gönder.” İkisini gözaltına al diyor. Onu ve kardeşini gözaltına al. Şehre de toplayıcılar yolla diyor yani insanları bir araya toplayacak gibi büyük bir toplantı günü ayarlayalım diyor.
“Bütün uzman bilgin büyücüleri sana getirsinler”, o devrin Darwinist, materyalist ne kadar alimleri varsa insanlar büyü yapan insanları sürekli telkinle etki altına alıp onların kafalarını çelen ne kadar takım varsa hepsini getiriyorlar.
“Böylelikle büyücüler bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi”, bir bayram günü bir araya getiriliyor, sabah erken.
Sayın Adnan Oktar’ın 16 Aralık 2009 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. Şuara Suresi, 34: “Firavun, çevresindeki önde gelenlere: "Bu” dedi, "Doğrusu çok bilen bir büyücüdür." Hz. Musa’ya ."Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyuruyorsunuz? Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder, bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler." Bakın uzman, bilgin büyücüler. O devrin işte Darwinistleri. Uzman yani büyü etkisi yapıyor anlattıkları çünkü tekrarlarla büyü meydana geliyor. Yani bir şeyi sürekli tekrar ederek büyü etkisi meydana getirmek mümkün oluyor insanlarda telkin olarak. Onlarda da böyle bir yön var. "Uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler. Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi. Ve insanlara da: ‘Siz de toplanıyor musunuz? dendi.’” Yani topluluklara karşı, topluluğun önünde Darwinistleri mat etmenin önemine de Kuran dikkat çekiyor. Biz de mesela çıktık Habertürk’te adamları değil mi, paspas gibi dümdüz yaptık. Yani o gün, yerle bir oldular Türkiye’de. Tam anlamıyla bittiler. Ve ondan sonra zaten karşımıza çıkacak bir halleri kalmadı. Ondan sonra dikkat edin sessizliğe büründüler. Yani bir garibanlaştılar ondan sonra. Daha once, büyük dağları biz yarattık havasındaydılar. Türkiye’deki neticenin alınmasında Allah’ın bizi vesile etmesi çok büyük bir nimettir. Ama bizler tabii gölge varlığız. Allah her hangi bir insanı da vesile edebilir, bizi vesile etmiştir inşaAllah. "Umarız ki, eğer galip gelirlerse biz de büyücülere uyarız." diyorlar oradaki insanlar.
“Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler.” Şimdi Allah rızası olmayınca dünya çıkarı oluyor tabii. Mümin, Allah rızası için hareket ediyor, bunlar da para karşılığı yapıyorlar. Parayı dünyevi amaçla kullanacaklar. “Evet dedi, üstelik şüphesiz en yakın kılınanlardan olacaksınız.” Yani, eğer onlara böyle yancılık yapar, yaltakcılık yaparsa, mesela bir kısım Müslümanlar da küfre, masonlara, ahlaksızlara yaltaklık, yancılık yapıp onların adamı konumuna giriyorlar. Ve onlar onları mesela gerekirse kendi kanallarına çıkartıp konuşturabiliyorlar, kendi adamları haline getiriyorlar, kendi direktiflerini ona istedikleri gibi söyletebiliyorlar, istedikleri gibi Darwinist, metaryalist veyahut İslam alehtarı herhangi bir sözü söyletebiliyorlar. Dünyanın her yerinde var bu, bir tek belirli bir ülkede değil. Yani bunu yalaka tabir ediyoruz böyle tipleri, yani yaranmak için onlara yanaşan tipler. Mesela özel konuşuyorlar ikna ediyorlar, para veriyor, konuşuyor, anlatıyor. “Biz seni koruyacağız, sen de bizi kolla” diyorlar. “Biz dinsiziz” diyorlar, “sen de dindar biliniyorsun ama böyle bir ittifakımız olursa dayanışma içerisinde birçok menfaatimiz olur” deyip anlaşıyorlar.
“Şayet biz galip gelirsek bize bir ücret var gerçekten değil mi, dediler.” Yani böyle sahtekarlar demek ki parayla iş görüyorlar. “Evet dedi, üstelik şüphesiz en yakın kılınanlardan olacaksınız.” İşte bu çok önemli demin söylediğim, yani ayrıca bu da bir avantaj olmuş oluyor, mesela böyle aşağılık adamlarla ittifak haline geçip onların adamı konumunda oluyor. Mesela sıkıştığında onu koruyor, kolluyor. Müslümanlara karşı ittifak ediyorlar böyle münafıklar, böyle ateist dinsizlerle masonlar ittifak ederek Müslümanlara karşı bir cephe, bir tavır oluşturabiliyor. Dünyanın her tarafında var bu. “Musa onlara dedi ki; atacağınızı atın, onlar da iplerini ve asalarını atıverdiler.” Biz de dedik ki Darwinistlere atın atacağınızı, onlar da iplerini, asalarını attılar. “Onlar da iplerini ve asalarını atıverdiler ve Firavun’un üstünlüğü adına” Firavun’u ilahlaştırmışlar, onlar da mesela Darwinizmi ilahlaştırıyorlar, Darwin’i ilahlaştırıyorlar. “Hiç tartışmasız üstün olanlar gerçekten bizleriz dediler.” Bunlar da mesela kendilerinin çok üstün olduğunu iddia ediyorlardı. İşte ilimde, fende çok ileri gittiklerini iddia ediyorlardı. “Böylelikle Musa asasını bırakıverdi, bir de ne görsünler, o uydurmakta olduklarını yutuveriyor.” Bizim anlattıklarımız, bizim gösterttiğimiz fosiller, belgeler, deliller onların bütün uydurduklarını yuttu ve yok etti. “Anında büyücüler secdeye kapandılar.” Yani hemen iman ediyorlar. “Alemlerin Rabbine iman ettik dediler.” Yani birçok insan hakikaten bu devirde, bu Darwin’in safsatalarını bizim yıkmamızdan sonra çok fazla insan iman etti, maşaAllah.
“Musa’nın ve Harun’un Rabbine, Firavun dedi ki; O’na ben size izin vermeden önce mi inandınız? Gerçek şu ki; O size büyüyü öğreten büyüğünüzdür.” İşte bak Darwinist diktatörlüğün o zamanki gücü. Yani inançlı adama inancını söyletmiyor. Mesela Darwinist olduğunu zorla söyletiyorlar biliyorsunuz şu an. İmtihanda soruluyor, adam Darwinizmi kabul ettiğini yazmazsa sınıfını geçemiyor, dünyanın birçok yerinde bu böyle. Yani imtihan sorusunda dayatma şeklinde, üniversitelerde dayatma şeklinde. Ben Allah’a inanıyorum dediğinde okuldan atılıyorlar. Bakın, “dedi ki; O’na ben size izin vermeden önce mi inandınız?” Yani devletin tekelinde oluyor iman edip etmemek. Dünyanın birçok yerinde böyle Çin’de, Rusya’da. Rusya sonradan biraz düzeldi ama Çin halen öyle. “Gerçek şu ki; O size büyüyü öğreten büyüğünüzdür.” O size öğretti diyor, bu büyüyü diyor. “Öyleyse yakında bileceksiniz, şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim.” İddia edilen Ergenekon örgütü değil mi, eziyet ve işkenceyle insanları inançlarından vazgeçirtmeye çalışıyor. “Ve hepinizi asıp, sallandıracağım.” İddia edilen Ergenekon örgütünün dilinde ana şarkı, ana konu budur; asıp sallandırmak değil mi? Nereye dönsen asmadan, kesmeden bahsediyorlar. Adını sorsan “asma” diyor, soyadını sorsan “kesme” diyor adam, tabii. “Hiç zararı yok dediler” diyor müminler de “çünkü biz gerçekten Rabbimize döneceğiz”. Tamam, şehit edersin bizi diyorlar, biz de Cenab-ı Allah’ın yanına gideriz, ne güzel diyorlar. “Doğrusu biz iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” Allah inşaAllah günahlarımızı bağışlar diyor.
Sayın Adnan Oktar'ın 16 Mart 2010 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Demin okuduğumuz Şuara Suresi’ne yine devam edelim. Mekke’de indirilen bu sure 227 ayetten oluşuyor. Rahman Rahim Olan Allah’ın Adıyla. “Ta, Sin, Mim”. Şimdi bunu söylemek istemezdim ama yine söyleyeyim. Bu huruf-u mukattanın cinlerle de bağlantısı olan yönü var. Yani cin çağırmada, cinlerle bağlantıda huruf-u mukattanın derin sırları var, onu söyleyeyim. Yani cinlerin anladığı bir hitaptır huruf-u mukatta.
ALTUĞ BERKER: Bunu ilk defa duyduk Hocam sizden inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet onlarla bağlantıda, onlarla işte boyut açmada; ha, mim, ta, sin, mim ve diğer huruf-u mukattanın çok derin sırları var. İnşaAllah. Ve cinlerin de çok etkilendiği bir yöntemdir inşaAllah. “Bunlar, apaçık olan Kitab'ın ayetleridir. Onlar mü'min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin” diyor Peygamberimiz (s.a.v)’e Cenab-ı Allah hatırlatıyor. Yani insanların kendisini üzmemesi, kendisini sıkmamasını söylüyor. Çünkü üzüntü biliyorsun kansere sebep olabilir, ülsere sebep olabilir. Tansiyona sebep olabilir. Kalp enfarktüsüne sebep olabilir. Değil mi? Yahut birçok hastalığa sebep olabilir. Kuran bu konuya dikkat çekmiş “kendini kahredeceksin öyle mi?” Allah, bu üzüntüden kaçınmamızı söylüyor.
Biliyorsunuz Müslümanların üzülmesi haramdır. Üzülmek haram. Sinirlenmek de haramdır, Müslümana yakışmaz. Tabii. Müslümanın yapacağı bir şey değildir. Müslüman tevekküllü olacak. Her şeyde bir hayır vardır çünkü, her şeyi Allah yaratır. Sinirlenmek ne demek? “Ben yapıyorum” anlamına gelir. Halbuki her şeyi Allah yapar. Üzülmek de haramdır. Çünkü Allah’ın yarattığını beğenmemek anlamına geliyor. Çünkü, tamam anormaldir ama hayır vardır. Yani sonuçta hayır olan bir şey.
4. ayette mühim bir konuya Kuran dikkat çekiyor işari anlamda. “Dilersek” yani Ben istersem diyor Cenab-ı Allah; “onların üzerine gökten bir mucize indiririz” ayet. Allah’ın ayeti “bir mucize indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverir”. Yani onun emrine uyarlar. Ona bağlanırlar, Ona boyun bükmüş olurlar. Onun kumandasına girerler. Ona karşı boyunları büküktür. İtaatkardır, evet. Ve ebcedi de 2022’yi veriyor. Harf karşılığı 2022 veriyor. Evet. Bak, “dilersek, onların üzerine gökten bir mucize indiririz”. Hz. İsa (a.s.)’ın inişi biliyorsun bir mucizedir. 2000 yıl sonra göğe alınmışken gökten yeniden inmesi bir mucize. Çok büyük bir mucize. “İndiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverirler” inşaAllah 2022. Ayetin bir işari yönü budur inşaAllah.
“Onlara Rahman (olan Allah)’dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler”. Yani Kuran’dan, İslam’dan bir şey anlattığında mutlaka yüz çevirirler diyor Allah. “Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir”. Mesela Müslümanları alay konusu yapıyorlar, bunun haberini yakında alacaklar. Mehdi (a.s.)’ı alay konusu yapıyorlar, yakında haberini alacaklar. Hz. İsa (a.s.)’ı alay konusu yapıyorlar, yakında haberini alacaklar. Kıyameti alay konusu yapıyorlar, yakında haberini tam anlamıyla alacaklar. Yani çok doyurucu şekilde alacaklar. İslam’ın dünyaya hakimiyetiyle ilgili alay ediyorlar, onun haberini yakında alacaklar.
Hızır'la ilgili alay etmeye kalkıyorlar kendilerince. Ama Hızır pek alay ettirmez kendini. Onu söyleyeyim yani. Mehdi'yle belki. Çünkü şefkatlidir Mehdi. Hazreti İsa da çok şefkatlidir. Ama Hızır'ın yani tahmin ettikleri gibi birisi değil Hızır. Metotları biraz farklı. Metotları değişiktir. Çünkü o Kur'an'a göre hareket etmiyor Hızır. Hiçbir şeriata göre hareket etmiyor. Kendinin özel şeriatı var. Ona uyuyor. Yani öyle o tip bir hareket kimsenin haddine olmuyor yani. Hızır'dan yani söyleyeyim mi, söylemeyeyim ama mesela Masonlar çok korkarlar. Yani acayip korkarlar ama delice bir korkuyla korkarlar. Yani bu kadarını söyleyeyim.
Hızır da duvarcı ustasıdır. Onu ayrıca söyleyeyim. Duvarcı ustasıdır. Kur'an'da biliyorsunuz duvar yapıyor. Duvarcı ustasıdır. Masonlar da duvarcı ustasıyız diyorlar ama asıl duvarcı ustası Hızır Aleyhisselam'dır.
ALTUĞ BERKER: İki öksüz çocuğun duvarını yükseltti.
ADNAN OKTAR: Evet. Ücretsiz duvar yapıyor. İnşaAllah. Masonlar ücretle yaparlar. İnşaAllah. “Hani Rabbi Musa'ya seslenmişti; “Zulmetmekte olan kavme git”. Cenab-ı Allah da Mehdi'ye vahiy edecek, kalbine ilham edecek, Zulmetmekte olan ateistlere Darwinistlere, materyalistlere, Kim onların içinde zulmediyorsa, Onlardan yanlış yolda olanlara git tebliğ yaptığın Allah vahyedecek ve Mehdi'yi İstanbul'a gönderecek. İnşaAllah. Nasıl Hazreti Musa'yı da değil mi ilgili yere Firavun'un sarayına gönderdiyse, o zamanki darwinistleri, materyalistleri darmadağın ettiyse, gösterdiği mucizeyle. Değil mi?
Hazreti Musa'nın ilk yaptığı evrim düşüncesini ortadan kaldırmak oldu. İlk gösterdiği odur. Asasını attı, atar atmaz asa yılana dönüştü. Böylece yaratılışı ispat etmiş oldu, gösterdi. O zaman bütün Firavun'un takımı evrime inanıyorlardı. Yani Darwinist kafadaydılar hepsi. Nil’in çamurlarından insanların, hayvanların, bitkilerin tesadüfler sonucu oluştuğuna inanıyorlardı. Hazreti Musa da yaratılışı savunuyordu. Allah'ın yaratılışı savunuyordu. İlk tartıştıkları konu bu oldu. Ve attığında asa hemen normal, üreyen, yemek yiyen, yılana dönüştü. Bunu gördüğünde o darwinist, materyalist kafadaki olanlar, evrimci kafada olanlar dümdüz oldular. Konu bitti. Değil mi?
“Zulmetmekte olan kavme git.” Mehdi'ye de böyle ilham edilecektir. Allah tarafından. O da İstanbul'a gelecektir. “Firavun'un kavmine, Firavun kavmine hala sakınmıyorlar mı? Dedi ki Rabbim gerçekten beni yalanlamalarından korkuyorum.” Mehdi de yalanlanacaktır. “Göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor.” Şimdi Mehdi bütün peygamberlerin bir özetidir. Hz. Musa'ya çok benzer. Hz. İsa'ya çok benzer. İbrahim'e çok benzer. Yusuf'a çok benzer. Onların hayatına da hayatı çok benzer. Yani hepsinin bir karışımı gibidir.
Bakın “göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor”. Mehdi de heyecanlı bir insan. Onun da zaman zaman konuşma gücünü kaybedeceği, dilinin dönmeyeceği anlaşılıyor. Aynı Hazreti Musa gibi olduğu anlaşılıyor. Çünkü heyecandan kaynaklanan bir konuşma tıkanması olacağı zaman zaman anlaşılıyor. Hatta diyor “sağ elini depretir, vurur. Sol dizine, sol tarafına vurur.” Yani elini hareketlendirir. Yani sağdan sola doğru elini hareketlendirir. Depretir diyor. Yani konuşma güçlüğü çektiği vakit diyor. Konuşma güçlüğü neden olur? Heyecandan olur. Hazreti Musa'da neden oluyor? Heyecandan oluyor.
“Dilim dönmüyor. Bundan dolayı Harun'a da elçilik görevini bildirmesi için Cibril'i gönder.” Hazreti Mehdi'ye Cenab-ı Allah kimi gönderiyor? Hz İsa (as) gönderiyor. Aynı şey, aynı durum yani o küfre karşı ona yardımcı olarak da Cenabı Allah Hz İsa (as) gönderiyor. Pelin uslu uslu dinliyorsun beni. Hiç aklına soru geliyor mu? Merak etmiyormusun? Bir şey mesela şu hocam nedir de anlattıkların içinde bir soru bul.
MİSAFİR: Şu anda yok.
ADNAN OKTAR: Bulacaksın 15 dakika müsaade var. O geçen 15 dakika bir 15 dakika daha ilave ettim sana. Şimdi etti yarım saat. Yarım saatte program biter. İnşaAllah. Bakın “dedi ki; “bunu ve kardeşini oyala.”. Bunu diyorlar, Hazreti Musa'ya hitap olarak. “Ve kardeşini oyala. Şehirlere de toplayıcılar gönder.” Bütün uzman, bilgin, büyücüleri sana getirsinler. O devrin Darwinist, materyalist, ateistlerini bir araya getirsinler. Yani ilmi bir panel, toplantı gibi bir şey ayarlıyorlar. Hazreti Musa ile tartışmaları için. “Böylelikle” bakın, “bilgin büyücüler.” Darwinistler de bilgin büyücüdür ahir zamanda. Değil mi? Yani o devrin bilgin büyücülerin karşıtıdır. Yani şimdi onlar da bir nevi insanlara ilmi anlamda büyü yapıyorlar. Yani sanki gerçekten varmış gibi, gerçekten bir fosilleri varmış gibi, gerçekten bir delilleri varmış gibi, sanki proteinler tesadüfen meydana giriyorlarmış gibi, değil mi? Böyle uydurma izahlar yapıyorlar.
“Böylelikle büyücüler bilinen bir günün belli vaktini bir araya getirildi.” Mesela bugün nasıl oluyor? Kur'an'ın bu hükmü nasıl oluşuyor? Televizyonla oluşuyor. Bilgin büyü etkisi yapabilen bilim adamları bir araya geliyorlar. Müslümanlarla karşılıklı tartışıyorlar. Anti-darwinistlerle. Mesela siz çıktınız tartıştınız. Bizim çocuklar değil mi? Ben de gitmiştim tartışmıştım. Bakın burada ne isteniyor? Vakit insanların en kalabalık olacağı, en çok dikkatlerini vereceği vakit isteniyor. Bir. Ve geniş kitleye yönelik olmasına dikkat çekiliyor. Yani çok fazla insanın bunu dinlemesini isteniyor. Televizyonlarda bu ne yapılıyor? Çok geniş bir insan kitlesi seyrediyor değil mi? Hangi vakit? En iyi vakit. Yani insanların en çok toplanacağı vakit esas alınıyor.
Belki hanım sana yazı gelmiş, merak ediyor tabii. Zor bir şeymiş yani en iyi ne varsa ne yoksa anlatayım. Ver bakalım şu yazıyı bana. Evet hocama bir internet adresi verilmiş. MSN adresi. İsterse söyleyebilirim. Bak “böylelikle büyücüler bilinen bir günün belli vaktini bir araya getirildi. Ve insanlar da siz de toplanıyor musunuz dendi?” Demek ki, geniş kitlelere iyi bir saatte, toplu bir ilmi gösteri yapılmış oluyor. Mesela büyücüler o devrin mantığını, felsefesini, din anlayışını savunuyorlar. Hazreti Musa'da Hakkı ve doğruluğu savunmuş oluyor. Ama Cenab-ı Allah vakit dar olduğu için mesela vakit dar olduğu için, mesela şimdi biz darwinizm, materyalizm anlatıyoruz, gerçi çok çok etkili oluyor ama vakit alıyor. Allah o devirde kısa, kesin, net, tek vuruşla bitirecek gibi yapmış Cenab-ı Allah. Mesela Hz. Musa'nın asasını atmasıyla birden yılana dönüşüyor. Şimdi yaratılışı uzun uzun anlatmak yerine, çok kısa bir an içerisinde evrimin olmadığını Allah göstermiş oluyor.
Bir anda yani Allah'ın yaratma gücü. Mesela insanlar diyor ki, “canlılar nasıl oldu?” İşte görün. Aniden bir anda yapıyor Allah. Mesela Hz. İsa (as) zamanında da yine evrim düşüncesi vardı. Hz. İsa da kuş biçiminde çamurdan bir şey yaptı. Üfürdüğü anda anında kuşa dönüştü. Bir anda oradaki evrim düşüncesi yok oldu. Ama o devrin şartlarından dolayı Cenab-ı Allah böyle bir kolaylık sağlıyor. Bu devirde de şimdi internet ve bilim var. Bilimin bütün imkanları var. Bilim aynı Hz. Musa’nın asası gibi oldu. Bunların başına bilimleri attın mı mutlaka bunları yutuyor. Bütün uydurduklarının, yalanlarının.
Bakın diyor ki, “Hayır dediler. Biz atalarımızı böyle yaparken bulduk”. Adamlara sorduğumuz Darwinistler Darwinizmi böyle öğrendik, bize daha önce hocalarımız bunu öğretti diyorlar. Yani nereden çıkarttınız dediğimizde. Onlar da atalarımız böyle diyorlar. “Dedi ki; “şimdi neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?” Bir anda alt üst etmiş oluyor. Yok yok etmiş oluyor fikir sistemini. “Hem siz hem de eski atalarınız. İşte bunlar gerçekten benim düşmanımdır. Yalnızca alemlerin Rabbi hariç.” Yani bütün put düşüncelere, bütün put inançlara ben karşıyım diyor.
“Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur. Beni yediren ve içiren O'dur.” Yani ben kendimi yiyip içmiyorum diyor. Bak yeme ve içme fiilini yapan o diyor. Mesela adam kaşık alıp yemeni yiyor. O yeme fiilini, görüntüsünü tamamını meydana getiren Allah'tır. Yani bir insan “ben yemek yedim” diyemez. Allah yedirir. “Bana içiren odur.” Mesela geçen günlerde dedim mesela ıhlamur ben içiyorum. Allah havaya kaldırıyor fincanı. Yaklaştırıyor ve bana içiriyor. Elimi vesile ediyor. Elin varmış gibi göstertiyor Allah.
Halbuki elimi beynimde yaratan Allah. Elim dışarıda var ama saydam. Atomun yapısından dolayı saydam. Daha önce de söylemiştim. Ama o saydam olan elimle muhatap olmuyorum ben. Beynimdeki görüntüyle muhatap oluyorum. Beynimde yaratıyor Allah içme olayını. Dolayısıyla bakın bu havaya kaldırdığında mesela buradan getirip Allah bunun içine bak döküyor. Bu dökme işlemini Allah yapıyor. O zaman bunu bak geri yerine koyuyor Cenab-ı Allah. Elimi vesile ediyor ve ben bunu geri buraya koyuyorum.
Ama Pelin bunu bilmiyor olabilir. Şimdi sen beni seyrediyorsun burada. Ben senin beynin içinde bir görüntüyüm. Bu doğru mu?
MİSAFİR: Doğru.
ADNAN OKTAR: Doğru değil mi? Sesim de beynin içinde bir görüntüyüm. Bu doğru mu? Doğru değil mi? Sesim de beynin içinde oluşuyor. Bu da doğru. Sesimi beynin içinde duymuyor musun?
MİSAFİR: Evet.
ADNAN OKTAR: Bu da doğru.
MİSAFİR: Beynim sayesinde duyuyorum.
ADNAN OKTAR: Şimdi bak benim sessiz dalgalarım bir geliyor. Kulağına geliyor. Kulak duymaz. Kulak sadece... Onu beynine iletir. Kulak sadece onu beynine iletir. Dolayısıyla beynin içinde duyuyorsun. Beynine gelen elektrik akımını beynin içinde duymuş oluyorsun. Mesela şimdi sen su içtiğinde su bardağı beynin içinde mi oluşuyor dışarıda mı var?
MİSAFİR: Beynin içinde mi?
ADNAN OKTAR: Gene beynin içinde oluşuyor tabii. Yani dışarıdaki bardaktan sen muhatap olmazsın. Dışarıda var ama o saydam.
MİSAFİR: Ama bardak var.
ADNAN OKTAR: Bardak var dışarıda var. Ama senin muhatap olduğun bardak beynin içindeki bardak değil mi? İkisi de aynı bardak. Ama senin asıl gerçek hayatta birebir muhatap olduğun, yaşadığın bardak dediğin şey beynin içindeki görüntü. Dışarıdaki bardakla muhatap olmuyorsun sen. O ayrı bir cisim olmuş oluyor. Senin yaşadığın alem çok önemli. Sen beynin içinde gördüğün bardağa “bardak” diyorsun. Bardağın tadı beyninin içerisinde oluşuyor. O da beynin içinde oluşuyor. Tutma hissi o da beynin içinde oluşuyor. Dolayısıyla bunların tamamını yaratan Allah olduğu için sana o bardağı içiren, yemek yediğinde yediren Allah'tır. Tamamını Allah yaratır.
Dışarıdaki maddeyi de, onu da “ben yarattım” diyor Allah. Ama o da bir gölge varlıktır. Yani bizim anladığımız anlamda değildir atom yapısı. Yani atom enerjinin yoğunlaşmış hali. Yani yoğunlaşmış enerji. Dolayısıyla atoma biz eğer normal gözle bakabilmiş olsaydık, aslında sadece bir kere karanlığı görecektik. Belki karanlığı kaldırmış olsak bile maddenin saydam olduğunu görecektik. Çünkü atom birbirinden çok uzak yapılısı. Yani nötron, proton ve elektronun birbirinden uzaklığı çok fazla.
O yüzden böyle yani kevgir gibi yapısı. O uzaklıktan dolayı saydam görünüyor. Bir de renk yok dışarıda. Rengi de beyin algılıyor. Yani beynin yorumu. Yani yeşil, kırmızı gibi bir şey yok dışarıda. Renk yok bir kere dışarıda, ışık yok. Dalgalar var, sadece dalga var. Dalgayı beyin ışık olarak algılıyor. Yani mesela güneşe baktığımızda güneş normalde simsiyah karanlıktır güneş. Güneş sadece ışık ışınları gönderiyor. Biz o ışık ışınlarını dalga olarak alıyoruz. O dalgaları beynimiz ışık olarak algılamış oluyor. Yani dışarıda öyle bir şey olduğundan değil. Bunu biliyor muydun sen?
MİSAFİR: Hayır. Sizden öğrendim.
ADNAN OKTAR: Bakın modern bilimin de tespit ettiği bir gerçek bu. Yani bu konuda bütün bilim adamları ittifak halindeler bu şekilde olduğu konusunda. Mesela ben seninle şu an konuşuyorum. Ben senin beynin içinde konuşuyorum Doğru mu bu?
MİSAFİR: Anlattıklarımıza göre evet deminkilerden yola çıkarak gidersek.
ADNAN OKTAR: Şimdi ben seninle konuşurken, ben de beynim içinde seninle konuşuyorum Mesela “Pelin” dediğimde beynim içinde bir sevimli görüntü oluşuyor. Onunla muhatap oluyorum. Yani benim elimle senin elin aynı yerdeyiz. Yani benim yüzümle senin yüzün aynı yerde. Beynimin içinde. Tabii yani ayrıca bilimsel bir gerçek. Mesela ben şu an karşındaki gibi konuşuyorum. Mesela bir metre falan uzağındaymış gibi. Öyle değil. Tam anlamıyla senin içindeyim. Yani iç içe konuşuyoruz şu an. Yani senin sesinle benim sesim aynı yerde oluşuyor. Yani ayrıca bu hiç kimsenin reddedemeyeceği bilimsel bir gerçek. Yani dinsizliğin dindarlnda reddedemeyeceği bir gerçektir.
ALTUĞ BERKER: Rüyadaki gibi.
ADNAN OKTAR: Evet rüyadaki gibi. Rüyada da böyle konuşmuyor muyuz karşılıklı. Ama aynı yerdeyiz. Doğru mu? Ama sanki uzaktaymışız gibi görünüyor değil mi? Bu dünyada öyle rüyadır. Aynı şekilde, rüyadan rüyaya geçilir ama daha net bir rüyadır. Ölüm anında da daha net bir rüyaya geçeceğiz. Ama yine rüya şeklindedir. Bu şekildedir. Allah'ın yarattığı sistem bu. Buradaki açık bak. “Yediren ve içiren odur.” Dediği o Cenab-ı Allah.
“Hastalandığım zaman bana şifa veren odur.” Mesela doktora gidiyor. Doktor da beynin içerisinde yaratılır. İlaç alıyor. Şu kadarcık küçük bir şey. Beynin içinde beyaz bir şey gösteriliyor. Hap diye. Halbuki beynin içinde beyaz bir şey gösteriliyor, hap diye. Halbuki beynin içinde o bir görüntü dikkat edersin. Onun yuttuğu gösteriliyor, o ilaçtan iyileştiğini zannediyor. Halbuki ilaçtan iyileşmiyor. Allah ilacı ona sebep ediyor. Yani doğrudan o iyiliği, şifayı meydana getiren Allah'tır. Halk mesela aspirin içti mi yahut gripin içti mi o geçiriyor zannediyor. Böyle bir şey mümkün değildir.
MİSAFİR: İyileşeceği varsa da iyileşir. İçmesine gerek yok mu o zaman?
ADNAN OKTAR: Hayır sebebe sarılacak onlar var. Mesela ben bunu ıhlamuru elimi uzatmama niyet etmem lazım. Elimi uzattığıma dair bir his veriliyor. Yani elimi uzattığıma dair bir his veriliyor. Mesela bardak bana yaklaştırılıyor. Ben buna niyet ediyorum. Ama cennette sistem böyle değil. Mesela ben bardağı içme hissini, bu hissi duyduğumda o bardak bana yaklaşır. Yani elimi ait hisse gerek kalmaz. Elimi uzatma hissime gerek kalmaz. Direkt gelir yani yaklaşır.
MİSAFİR: Düşünce gücüyle yapmak gibi.
ADNAN OKTAR: Evet, evet. Sanki elin varmış gibi direkt yaklaşır. Zaten şimdi mesela elin burada dururken et kemikten oluşan bir cisim değil mi yani? Et kemikten oluşan bir cisim. Et, kemik söz dinlemez normalde. Yani kasaptan gelen bir ete biz desek ki, “et hadi hareket et” desek etmez. Bir şey yapmaz et. Ete emir veren ruh var. İşte o Allah'ın ruhu. Yani bize Allah'ın üfürdüğü ruh. Mesela ete diyoruz ki, “kaldır elini” diyoruz. Kaldırıyor et havaya. Kaldırıyor. “Bardağı tut” diyoruz. Tutuyor. Ama o bize öyle göstertiriyor. Beynimizin içerisinde öyle göstertiriyor.
MİSAFİR: Ama mesela iyileştiren Allah. Hastayı iyileştiren Allah. İlacı içse de içmese de iyileşeceği varsa eğer iyileşecek. Ama ilacı içse de iyileşmeyecekse iyileşmeyecek ne kadar ilaç içse de. O zaman iyileşeceği varsa ilaç içmesine gerek yok mu yani?
ADNAN OKTAR: Sebep çok önemli. Yani bütün sebepleri kullanması lazım insanın. Mesela soğukta insan hasta olur. Soğuğa karşı giyinmesi gerekir. Mesela yemek yemediğinde hasta olur. Yahut ölebilir. Mutlaka yemek yemesi lazım. Yani Allah o sebebi ister bizden. Allah mükemmel bir sebep sanatı meydana getirmiştir. Sebep silsilesi meydana getirmiştir. Bütün sebeplere sarılması lazım. Mesela saçı taramasan saç düzgün görünmez. Mesela bütün elbiseleri Allah yaratır.
Mesela “sizi giydiren” diyor Allah. Mesela “yediren, içiren Odur” diyor Allah. Giyimi meydana getiren de Allah'tır. Yani “size giyimlikler var ettik” diyor mesela ayette. Giydiren dediğim o yani. Size giyimlik var ettik. Mesela elbise konfeksiyon atölyesinde yapılıyor gibi gösteriyor Allah. Ama bizim beynimizin içinde oluşur elbise. Her insan beynindeki elbiseyi giyer. Dışarıda hiçbir elbise giyemez. Dışarıdaki hiçbir arabaya binemez. Mesela arabaya bindiğinde arabayı da gidiyor görüntüsü verir Allah sana. Sen gittiğini zannedersin. Beynin sana verdiği bir algıdır o.
Elips bir ekran var bak dikkat edersen önümüzde. Dışarıda bir araba vardır ama onlar bizi hiç Allah muhatap etmez. Hep onun görüntüsüyle biz muhatap oluruz. Yani dışarıdaki cisimle hiçbir insan muhatap olamaz. Yani mümkün değil. Bir adeta monitörden yani bir televizyon ekranından beynin içerisinde sürekli seyreder insan ve o televizyon ekranda ne kadar biliyor musun olduğu yer şu kadar falan toplam beyninde şu kadar falan şu kadarcık bir et parçası içinde kan geçen küçücük bir et parçası. Bütün alem, dünya, hayat hepsi orada oluyor. Mesela güneşe aya bakan adam diyor ki, “ay ne kadar güzel bugün diyor. Dolunay olarak açmış diyor” aya bakıyor. Aya baktığında beyninin içindeki ayı mı görür dışarıdaki ayı mı görür?
MİSAFİR: O zaman beyninin içindeki ayı görür.
ADNAN OKTAR: Beynindeki ayı içindeki tam onu görüyor. Yani hiçbir kimse dışarıdaki ayı göremez. Ayın gerçeğini göremez. Vardır ayın gerçeği fakat göremez.
MİSAFİR: Saydam mıdır?
ADNAN OKTAR: Tabii ki, dışarıda maddenin tamamı saydam. Yani yapısından dolayı mecburen öyle olması gerekiyor. Yani nötron, proton, elektron birbirine uzaklıklarından kaynaklanıyor. Bir de ışık yok dışarıda. Zifiri karanlıktır dışarısı. Simsiyahtır. Ses hiç çıt yoktur dışarıda. Ses diye bir şey yoktur. Ses de beynin yorumu. Yani dalgaları elektrik akımına çeviriyor biliyorsun beyin. O elektrik akımını beyin ses olarak alıyor. Yani beyin öyle yorumluyor elektriği. Beyine görüntü de elektrik akımı olarak geliyor. O elektrik akımını beyin görüntü olarak yorumluyor.
Her kulak sağırdır. İnsanın kulaklarını hiçbiri duymaz. Beynin içindeki kulak duyar. Yani ruh kulağı duyar. Hiçbir göz görmez. Bütün gözler kördür tamamı. Hiçbir göz görmez bütün gözler kördür tamamı. Yani iki gözü de kördür insanın. Beyninin içindeki göz görür. Yani ruh gözü görür. Beyin insan gözü görmez. Yani nasıl görsün ki iki tane kamera zaten bu göz yani sadece kamera etten oluşmuş kameradır. Bu kameralar görüntüyü elektrik enerjisine çeviriyor. O kadar. Başka bir özelliği yok. Beyne götürüyor. En sonunda şuur merkezine geliyor. Şuur merkezinde o konu görüyor.
MİSAFİR: Peki bu şuur merkezi için bu anlattıklarınızdan şöyle bir şey çıkarabilir miyiz? Bu şuur merkezi dediğiniz bu küçük parça bedenle ruhun bir iletişime geçtiği bir yer. Yani ikisinin birbirine dokunduğu bir nokta mı? Gibi söylenebilir mi yani?
ADNAN OKTAR: Allah şuuru bir sebep olarak yaratıyor. Bakın sebep çok önemli. Allah'ın bir sebep sanatı vardır. Nerede buluşuyor dediğimizde işte Allah o şuurdaki adres burası oluyor. O küçücük et parçası oluyor. Orada buluşuyor diyor. Orada gösteriyorum diyor Allah. Yani sebep olarak yaratıyor. Sadece sebep evet. Yani bir kere muazzam bir sebep silsilesi meydana getirmiştir Allah. Mesela ben sana Kur'an'ı uzatıyorum. Allah uzatıyor normalde. Ama biz uzatıyormuşuz gibi görünüyor.
Mesela açıyorum sayfayı. İlgili sayfa çıkıyor, Allah açar o sayfayı. Okuyup konuşmaya başlıyorum. Allah konuşur. O sesi Allah meydana getirir. Yani biz beynimizin içinde Allah'a teslim olmuş ruhuz. Yani başka bir özelliğimiz yok bizim. Dışarıda da cisim olarak bedenimiz var. Ama zifiri karanlıktır dışarısı da. Bu konunun aksini savunan hiçbir bilim adamı yok zaten şu an dünyada. Yani dinsiz olsun, dindar olsun hepsi bunu kabul ediyor. Net, gerçektir. Ama toplumun milyonda biri biliyor bu gerçeği. Yani milyonda biri ancak biliyordur. Çok az insan biliyor.
Mesela kavga ediyor adam, beynin içindeki kişiyle kavga eder insan. Yani hiçbir zaman dışarıdaki kişiyle kavga edemez. O kavgayı Allah yaratır. Mesela öfkeleniyor, bağırıyor, çağırıyor. Paracıklarım gitti diyor, evim yandı diyor. Beyninin içinde yanar paracıkları, evi falan. Mesela dolarlarını sayan beyninin içindeki doları sayar. Dışarıdaki dolarla hiçbir şekilde bağlantı kuramaz. Yani gözünden gelen elektrik akımı o dolarların görüntüsünü beynine taşır. Beyninde o elektrik akımı dolara dönüşür. Yani görünür, görüntü olarak ruhu onu görür. Beynin içindeki hayal olan dolarlarla muhatap olur insan. Hiçbir şekilde gerçeğine buluşamaz.
MİSAFİR: Peki adam evi yandığı için ağlarken kendi beynin içindeki evine ağlıyor. Fakat dışarıdaki ev de yanıyor o sırada.
ADNAN OKTAR: Tabii dışarıda ev var tabii. Yani dışarıda vardır. Ama o zannettiği gibi mesela o yanmayı o görse mesela normalde yanma parlak ışıklı yanıyor ama dışarıdaki yanma o tarzda olmuyor.
MİSAFİR: O nasıl peki? Bunu bilmiyorum.
ADNAN OKTAR: Yani simsiyah karanlık dışarıda. Yani zaten ışık vermiyor yanma. Öyle bir şey yok. Madde saydam. Zaten yapısı saydam. Mesela dışarıda siren sesi yok. Siren sesini beyin oluşturuyor. Beyinde oluşur. Mesela görüyor musun? Bir kere kırmızı beyaz ışık yanmış sönüyor. Kırmızı diyeyim bir şey yok dışarıda. Beynin yorumu kırmızı. Allah öyle harika olarak yaratmıştır. Ama dışarıdaki o madde de yine gölge varlıktır. Yani mutlak varlık Allah'tır. Yani o da bizim anladığımız anlamda bir madde değildir yani. O da gölge varlık olarak yaratılıyor. Sadece mutlak varlık Allah'tır. Allah da zamansız ve mekansızdır. Yani hem mekanın hem zamanın dışındadır. Biz zamanlı ve mekanlıyız.
MİSAFİR: Dolayısıyla algılayamıyoruz.
ADNAN OKTAR: Evet. İnsanlar aslında bu gerçeği bilmiyorlar o kadar. Yani ben Darwinizmi anlatıyorum ama mesela bu konuyu bilsin insan da Darwinist olman mümkün olmaz zaten. Yani çünkü bu Darwinizmin çok üstünde bir konu bu. Darwinizm bunun içinde erir kaybolur. Yani buhar olur böyle bir konuda. Adam muhatap dahi olamaz Darwinizm'de böyle bir şeyde. Çünkü Darwinizm ve diğer sapkın felsefeleri kökünden buhar haline getiren bir gerçek bu. Tabii. Ahireti, ölümü her şeyi anlar kişi o zaman. Allah'ın gücünü, cenneti, cehennemi hepsini anlar. Ama bu konuda şiddetli korktukları için bunu düşünmek istemiyor insanlar. Bir kısmının işine gelmiyor, bir kısmı korkuyor. Bir kısmı da hakikaten anlamıyor.
MUSAFİR: Olabilir. Yani herkesin algılama yetisi farklı sonuçta düzeyi.
ADNAN OKTAR: Yalnız ruh sahibi olan bunu anlar. Yani ruh sahibi olması lazım. Ruh sahibi olup bunu bilmemesi mümkün değil bir insanın. Eğer özel yaratılan bir varlıksa yani Allah onda ruh üflemediyse o fark edemez. Ölü varlıksa fark edemez. Her insan biliyorsun canlı değildir. Birçok insan ölüdür dışarıda gezen insanlar. Kur'an ayetinden belirtiliyor Allah. “Siz onları canlı zannedersiniz” diyor. Tabii. “Siz onları canlı zannedersiniz onlar ölüdürler” diyor. “Bilmezsiniz” diyor. “Yani gözünü gördüğünü zannedersiniz” diyor, Allah “gözü görmüyor onların” diyor. “Kulağını duyduğunu zannedersiniz, kulağı da duymaz onların” diyor.
MİSAFİR: O zaman bu tip insanlar anlamayan insanlar oluyor.
ADNAN OKTAR: Evet, anlamıyor. Yani anlamıyor değil ki anlayışsızlığından dolayı değil. Yani robot tarzında. Adam et ve kemikten oluşmuş bir varlık. O kadar yani başka bir şey değil. Üçüncü benden yani beynindeki üçüncü benden konuşuyor, hareket ediyor. Dolayısıyla sen de onu şuurlu zannediyorsun. Bazen insan rüyasından kalkar konuşur ya gördün mü sen? Konuşur normal mantıklı cevap verir. Mesela “nasılsın?” “İyiyim” der rüyasında konuşan adam. Ama normalde uyuyor adam. Haberi yok. Ne dediğinin haberi olmaz. Mesela hipnozda da adam uyuyor. Yani ölmüş oluyor hipnoza giren insan. Ölür. Yani ruhu gitmiş oluyor. Ölü olur hipnozdaki insan. Ayağa kalkıyor. Gözü açık.
“Beni görüyor musun?” diyorsun. “Görüyorum” diyor. “Ben kimim?” diyorsun. “Arkadaşımsın” diyor. Konuşuyor. “Nasılsın” diyor. “İyiyim” diyor. “Teşekkür ederim. Sen nasılsın?” diyor. Adam diyor ki, mesela karşısındaki adam “ben bir kaplanım”, diyor. Adam onu hakikaten kaplan olarak görüyor. Değil mi diyor. Görüyor musun şu an kaplan olduğumu? “Evet konuşan bir kaplanım ben” diyor. Hakikaten adam onu net olarak konuşan bir kaplan olarak görüyor. Emin oluyor ondan. Öyle bir şey olmadığı halde. Ama o anda işte o ölü. Yani Allah onu o şekilde gösteriyor. Uyandığında birdenbire bambaşka bir aleme geçmiş oluyor. Yani hipnoz yapanlar bilirler bu konuyu. Yaygındır bilinen bir konu. Sen bu konuyu daha önce hiç düşünmüş müydün Pelin maddenin bu yönünü?
MİSAFİR: Yok.
ADNAN OKTAR: Düşünmedin değil mi?
MİSAFİR: Hayır.
ADNAN OKTAR: Mesela insan isterse, beyninin içerisine geçse, şuuruna insan isterse çekilebiliyor. Yani şuurun içine çekilebilir. Şuurun içine çekildiğinde etin kemiğinin konumu ona değişik bir hale gelebilir. Bambaşka bir hale gelebilir insan. Yani adeta bir ruh olduğunu hisseder kendisinin. Tam anlamda bir ruh olduğunu hisseder. Yani görüntüden ibaret bir ruh olduğunu hisseder. Çünkü beynin içerisinde sadece görüntüyle muhatap oluyor insan. Dışarıdaki maddeyle şu ana kadar bağlantıya geçen hiçbir insan olmamıştır şu ana kadar. Yani Hz. Adem'in itibarıyla hiç kimse olmamıştır. Olamazdı zaten. Bir tek Allah bilir dışarıda maddenin aslını biliyor. İnsan bilmez. Ama bu gerçek çok detaylı anlatılıyor ki, benim kararlarım önümüzdeki yıllarda daha netleşecek. Daha çok insan kavramış olacak. Daha çok insan bu gerçeği bilmiş olacak.
ALTUĞ BERKER: Siz kitapları gönderdikten sonra bayağı bu konuda filmler çoğalmıştı hocam. Matrix gibi. Bu konuların özünü anlatmaya.
ADNAN OKTAR: Matrix'in yazarına kitap göndermiştim. Bu konuyla ilgili. Filmin yapımından iki yıl önce göndermiştim. Aynı o paralelde film yaptı adam. Aynı o mantığı işleyen.
ALTUĞ BERKER: Konuşma pasajlarında bile sizin anlattığınız şeylerden çok benzeri geldi düşünüyorum.
ADNAN OKTAR: Akılcı düşünen bu konuyu her şeyi çözer. Yani cehennemin çözer, cenneti anlar, ölümden sonraki hayatı anlar, mucizelerin nasıl olduğunu anlar her şeyi kavrayabilir ama Matrix seyretmişsin, orada aklına geldi mi o filmi seyrettiğinde böyle bir konu.
MİSAFİR: Yani evet doğrusu bu şeyler vardı filmde. Anlattıklarınız gibi maddeyi gördüğümüz anlamdan farklı anlamlar yüklendi filmde anladığım kadarıyla ama yani sizin söylediklerinizi daha önce duymadığım için, bilmediğim için böyle bir bağlantı kurmamıştım tabii ki.
ADNAN OKTAR: Ama Matrix’te demek ki? o imajı tam vermiyor o zaman. Yani bu anlattığımı tam oradan onu çıkaramıyor olabilirler. Yani bunun daha net anlatılması gerekiyor. “Kuledeki Küçük Adam” diye benim bir kitabım var, biraz hafif romanımsı. O kitaptan varsa sana onu verirsem oradan da çok iyi anlayabilirsin. Ama Yaratılış Atlası'nın bir bölümü bu konuya ayrılmış durumda. Çok detaylı. Sana Yaratılış Atlası vermiş miydim ben?
MİSAFİR: Hayır.
ADNAN OKTAR: Tamam bugün veririz, inşaAllah. Orada çok detaylı kapsamlar var. Açar mısın Berker o kısmı? MaşaAllah. Yaklaşık 7 kilo var değil mi? Ne kadar var sonlara?
ALTUĞ BERKER: Uyarı ile başlıyor hocam.
ADNAN OKTAR: Evet. Uyarı ne yazıyor orada Pelin uyarı kısmında?
MİSAFİR: Okuyacağınız bu bölüm hayatın çok önemli bir sırrını içermektedir. Maddesel dünyaya bakış açınızı kökten değiştirecek olan bu konuyu çok dikkatli bir biçimde ve sindirerek okumalısınız. Burada anlatılacak olanlar yalnızca bir bakış açısı, farklı bir yaklaşım veya herhangi bir felsefi düşünce değil, dinine inanan, inanmayan herkesin kabul edeceği bugün bilimin de kanıtladığı kesin bir gerçektir. Söyledikleriniz.
ADNAN OKTAR: Evet sonra konuya geçiyoruz. İnşaAllah. Tamam. Yerini de göstermiş olduk. Pelin bu kitap senin. İnşaAllah. “Bak din günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da odur”, Müslüman tabi korkuyla ümit arasında oluyor. Allah'ın bağışlamasını istiyor. “Rabbim bana hüküm bağışla ve beni salih olanlara kat”, mesela güzel konuşmayı da Allah meydana getirir. Diyorsun ki “ne kadar güzel konuşuyor” diyorsun. Öyle bir şey olmaz. Hiçbir insan konuşamaz. Konuşmayı Allah yaratır. Görüntüyü Allah yaratır. Bu dediğim sistem içerisinde, demin anlattığım sistem içerisinde Allah yaratır.
Sayın Adnan Oktar'ın 15 Aralık 2010 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Yine Şuara Suresi; “Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız” diyor. Şimdi Darwinistlerle Hz. Musa (a.s) karşı karşıya geliyor, o zamanın Darwinist ve materyalistleriyle. “Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız.” Bir ayet öncesinden geleyim, oradan daha net anlaşılsın. 38. ayet; “Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.” Yalnız bu büyücülerin bir özelliği var, 37. ayet bunu açıklıyor; “Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.” Bilgin, bilim adamı büyücüler ama insanların beynini bilimsel sözlerle, felsefi sözlerle, fen ve felsefi görünüm altında büyülüyorlar. Adam diyor ki; “bilimsel konuşuyor, fenle konuşuyor, bilimle konuşuyor, dolayısıyla doğru konuşuyor” diyor. Ona büyü yapmış oluyor. “Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi.” Bu bilim adamları, büyücü bilim adamları. “Ve insanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz? dendi." "Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız."” Yani “bilim adamı gibi göstertilen bu büyücülere biz de uyarız” diyorlar, eğer galip gelirlerse. “Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler.” Şimdi de birçok Müslüman para karşılığı İslam’a hizmet ediyor. Karşı taraf da yine, deccaliyet yanlıları da yine para karşılığı yapıyorlar. Yani Allah rızası için yapılmasının önemine Kuran dikkat çekiyor. “"Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."” Şimdi bu devirde, iki şey, insanların üzerinde durdukları konu; bir para, bir de çevre edinmek. Çevre edindi mi çünkü orada ihale alabilir, başka bir şey alabiliyor, çıkar sağlayabiliyor, ticaret yapılıyor. Mesela Müslümanlarla konuştuğumuzda diyorlar; “niçin görüşmek istiyoruz?” “Sohbet edelim” diyoruz, “bir araya gelelim.” “Bir çıkar var mı, niçin toplanacağız?” diyorlar. Diyoruz, “biz Allah rızası için toplanacağız. Kardeşiz, birbirimizi sevdiğimiz için. Peygamberimiz (s.a.v)’in sünneti, Allah’ın da emri, Müslümanlar birbirini sever. Dost sohbeti, muhabbeti. “Öyle olmaz, o şekilde görüşmeyiz” diyor.
“Yani bir çıkar olacaksa, bir bağlantı olacaksa, mesela bizim televizyonumuza para verecekseniz, şirketimize para verecekseniz veya bize bir çıkar sağlayacaksanız yahut bir ihalede, ortak olacaksak bir şeyde, o zaman görüşelim, yoksa niye görüşüyoruz ki?” diyor. Kuran ona dikkat çekiyor, o kafaya. Firavun kafası böyle. “"Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız." Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın."” Yani elinizdeki delilleri atın, ortaya atın. “Onlar da, iplerini ve asalarını attılar ve: "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.” O zamanki yemin küfri bir yemin, Allah adına yemin yok, Firavun adına yemin var. Halbuki yemin Allah adına olur, değil mi? O zaman ki yemin; Allah’ın adı anılmayan, küfri bir yemin sistemi var. “İplerini ve asalarını,” ip attıklarında yılan gibi görünüyor, artık bir sistem kurmuşlar. Asaları da tabii çok acayip, mesela şu anda bile böyle teknoloji yok çok zordur. Yani bir asayı attığında yılan gibi görünmesi, yılan gibi hareket edip yürümesi çok çok zordur. Yani olağanüstü bir teknik kullandıkları anlaşılıyor, ilkel teknikle bu olmaz. "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler. Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuyor.” Yani o iplikten, kumaştan yahut nereden yaptılarsa, bir de ağaçtan olan, yılan gibi görünen o asa, maddelerin hepsini yutmaya başlıyor. “Anında büyücüler secdeye kapandılar.” Yani demek ki adamlar hazırlarmış, şüphe ediyorlarmış ki “anında” diyor, yani hemen iman etmişler. “(Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler. "Musa'nın ve Harun'un Rabbine."” Bu çok önemli. Kuran’ın tarif ettiği Allah’a iman etmek çok önemlidir. Mesela adam bir Allah tarifi yapar, o Allah değildir, başka bir şeyi tarif eder. Onun için Peygamberlerin tarif ettiği Allah’a iman çok önemlidir. Onlarda ne diyor?
Musa'nın ve Harun'un Rabbine." (Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız?” Resmi ideoloji dayatmacıdır, biliyorsunuz. “Benim bir inancım var” der, “bunu kabul edeceksiniz.” O zamanın resmi ideolojisi ne? Firavun’un düşüncesi. “Bunu kabul edeceksiniz” diyor. Yani vatandaşın neye inanacağını devler karar veriyor, vatandaş kendi karar veremiyor. Resmi ideoloji karar veriyor. “Gerçek şu ki; o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür.” O büyücülere de, oraya gelen bilginlere de “öğretti” diyorlar, o yutma olayını, yani o asanın yılan haline gelip de yutmasını, “size öğreten yine Musa,” ondan şüpheleniyorlar bu sefer. Bu olağanüstü bir bilgi olduğu için, çünkü orada zaten attıkları asa hareket ediyor adamların ama bu atılan asa da onları yutuyor. Yutunca, ne diyor? “O büyüyü size öğreten Musa’dır” diyorlar, şüpheleniyorlar. Yani iman etti mi bir anda siliyorlar, görüyor musun? Daha önce Firavun kendi adamı gibi görürken, çok yakınıyken, “yanımda sizi işe alacağım, size imkan tanıyacağım, sizi koruyup kollayacağım, para vereceğim” diyor, bir anda “o zaman sen onun adamısın” diyorlar. Yani “Hz Musa (a.s)’ın adamısın.” ”Öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim.” İddia edilen Ergenekon Örgütü, biliyorsunuz domuz bağı ile insanları şehit ediyordu. “ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım.” İddia edilen Ergenekon Örgütü sürekli asma ile tehdit ediyordu bütün insanları, muhalifleri, hep “asacağız.” Hatta idam resimleri falan yayınlıyorlardı. “"Hiç zararı yok" dediler.” Çünkü kaderde olan olacağına göre, zarar nasıl olsun? Zarar yok demektir, hiç zarar yok. “Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz.” Zaten Allah’ın yanına dönüceğiz, eninde sonunda öleceğimize göre, değil mi? Allah’ın dediği olacağına göre, “hiçbir mahsuru yok” diyorlar. “Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” “Doğrusu biz iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı,” yani “o kavim içerisinde, “ilk iman edenlerden olduğumuzdan dolayı,” “Rabbimiz’in hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” İlk iman etmek demek ki çok önemli bir şey.
Mesela Hz. Ali (r.a) ilk iman edenlerdendi, çok makbuldur. O yüzden onun, bağışlanmada bir vesile olacağına inanıyorlar. Mesela bir toplum çoğu dinsiz, imansız ama içinden çıkar da iki-üç kişi iman ederse, bu çok üstün bir şeydir. Yani öncü olmak. “Musa'ya. "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.” Müslümanların gece faaliyetine Kuran dikkat çekmiş oluyor. Bir de izleneceklerine, Müslümanlar izlenebilir, yani onları izleyenler olabilir. Küfürden, delaletten, tuğyandan onları adım adım izleyenler olabilir, ona dikkat çekiyor Cenab-ı Allah. “Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.” Bunun üzerine Firavun, benim gördüğüm sıkıyönetim ilan ediyor, yani askeri darbe meydana geliyor ve asker toplayıcılar gönderiyor. Genel, toplu, şehirde tutuklama ilan ediyor. Yani orduyu halkı tutuklama görevi ile görevlendiriyor Firavun. Ve çok geniş çaplı bir tutuklama emri, binlerce kişinin tutuklanması için emir. “Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur.” “Sayıları az” diyor Müslümanların, “fakat bunların hepsinin toplanması gerekir” diyor. İddia edilen Ergenekon Örgütü ne yaptı? Üç milyon Müslüman’ı fişledi. “Bir gecede hepsini toplayalım” dediler. Tam aynısıdır, o olayın bir tekrarı bu da “Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.” Diyorlar ki bunlar, küfür; “Müslümanlar bize karşı büyük bir öfke beslemektedirler.” Kendi kendilerini tahrik ediyorlar. Onları şehit etmek, ezmek için gerekçe geliştiriyorlar. Bu iddianame gibi bir şey. Bir kere azınlık topluluk, çoğunluk değil. “Azınlık olduğuna göre zaten ezilmeleri gerekiyor” diyorlar. Azınlıklara karşı, Firavun sistemde ezme psikolojisi vardır. Müslüman oldu mu azınlık, ezerler. “Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.” Öfke beslediğine göre kendini koruması gerekiyor tabii. Koruması gerektiği için de onları ezmesi mubah hale gelmiş oluyor.
Yani ezmenin gerekçesini hazırlamış oluyorlar. “Biz ise uyanık bir grubuz.” Yani kendilerinin daha kaliteli, daha üstün, daha akıllı, daha rey sahibi, oy sahibi varlıklar olduklarını düşünüyorlar. Onların da rey veremeyecek derecede, oy veremeyecek şekilde, kanaat bildiremeyecek şekilde ilkel, cahil ve ezilmesi gereken bir topluluk olduklarına inanıyorlar. Müslümanlara bir zamanlar küfrün uyguladığı bir yöntem. “Böylelikle biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık.” Genellikle bu tip yöneticilerin bahçeli evleri oluyor. Pınarları oluyor. Halktan aldıkları parayla, halkın imkanlarıyla, tiranlar böyle azılı deccaller… Ne yaptı Saddam? Kendine saraylar kurdu. Her şehirde bir sarayı vardı adamın. Bahçeler var, pınarlar var içinde. “Oradan sürüp çıkarttık” diyor Allah. Demek ki firavunların böyle yerlerde kalması kısa sürüyor. “Sürüp çıkarttık.” “Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.” Mesela Irak’ın bütün paralarına el konuldu, hazinelerinin içine girildi. Gazetelerde resimleri oldu. Bütün merkez bankasına girildi, altınlarına el konuldu, yani devlet hazinesi tamamen ellerine geçti karşı tarafın. “Soylu makam(lar)dan da.” Hepsini, paldır küldür aşağı indirdiler, bakanları, makanları tutukladılar hapse attılar. “İşte böyle; bunlara İsrailoğullarını mirasçı kıldık. Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.” Güneşin doğuş vakti, yani gece ilerliyorlar ama artık gündüz olmuş fakat firavun ordusu güneşin doğuş vaktini bekliyor. Gece karanlıkta hareket etmiyorlar. “Güneşin doğuş vakti onları izlemeye…” Çünkü arabaları, şunları, bunları olduğu için. “İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.” Bir bakıyorlar ki firavunun ordusu çölde belirmiş. Tozu dumana katmış. Ordu üstlerine doğru geliyor. “"Gerçekten yakalandık" dediler.” Tevekkül etmiyorlar.
“(Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."” Mutlaka bir hayır vardır. Mutlaka Allah o şeyde bir hikmet yaratmıştır. Mutlaka Allah bir yol gösterir. “Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.” Deniz çekiliyor dev dalga şeklinde. Deniz çekiliyor. Yani onların geçebileceği gibi yer açılmış oluyor. “Ötekileri de buraya yaklaştırdık.” Firavun ordusu oraya yaklaşıyor. “Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.” Onlar karşı yakaya geçiyorlar, tamamı geçiyor. Onlar karşıya geçtikten hemen sonra firavunun ordusu denizden içeri, kuru zeminden içeri giriyorlar, arabalarıyla beraber. Tam orta noktaya geldiklerinde, deniz büyük bir gürültüyle geri kapanıyor. Çok yüksek dev dalgalar, mesela on metrelik, on beş metrelik dalga, tsunami dalgası gibi. Bir de bunun yıkıcı etkisi vardır. Yani normal dalga gibi değildir. Yani vurdu mu parçalar, çok şiddetlidir tsunami dalgası. “Sonra ötekileri suda boğduk. Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.” İnsanların çoğu da iman etmiyorlar ahir zamanda. “Gerçekten Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.” Allah güçlüdür, üstün olandır. Hepsinden üstündür ve insanları esirger. Müminleri esirger. Yani müminlere ne saldırı olursa olsun, mutlaka hayır vardır. Mutlaka esirgenme altındadır Müslümanlar. “Onlara İbrahim'in haberini de aktar-oku: Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti.” Deminki yere geldik. Hz. İbrahim (a.s)’ın yöntemlerinde de, Hz. Musa (a.s)’ın yöntemlerinde de hayır vardır. Müslümanlara bir saldırı olduğunda, Müslümanlar “eyvah, yakalandık” demeyecekler, bir de bakacaklar ki çok büyük bir hayırla karşılaşmış olurlar.