Sayın Adnan Oktar'ın 24 Aralık 2010 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şuara Suresi’ni açmışım. “Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla.” Bak,“Rahman ve Rahim olan,” sırf bu kelimeler bile insanın kalbinde ferahlık meydana getirir, “Rahman ve Rahim,”“Koruyucu ve Kollayıcı olan Allah’ın adıyla.” Allah’ın şefkati ve koruyuculuğuyla başlıyor. “Ta, Sin, Mim. Bunlar, apaçık olan Kitab'ın ayetleridir.” Kuran hani kapalıydı yobazlar? Bak,“açık” diyor Allah. Size mi inanalım, Kuran’a mı inanalım? Tabii ki Kuran’a inanacağız. “Onlar mü'min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin, öyle mi?" Peygamberimiz (s.a.v)’i Allah uyarıyor. Çünkü adam ölü, Peygamberimiz (s.av) anlatıyor. Peygamberimiz (s.a.v) çok sevgi dolu, çok şeker bir Peygamberdir, dünya tatlısıdır Peygamberimiz (s.a.v). Çok hassas, acayip kendini üzüyor, acayip. İman etmiyor; anlatıyor anlatıyor, adam öküz gibi bakıyor; anlatıyor anlatıyor, adam öküz gibi bakıyor. O zamanda müthiş üzülüyor. Allah da Peygamber (s.a.v)’i uyarıyor, “kendini kahır mı edeceksin?” diyor. Hastalanıyor yani üzüntüden. “Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalırlar” diyor. Ebcedi kaç? 2022, gökten inen bir ayet, mucize; İsa Mesih (a.s). Allah tam tarihini veriyor bak, 2022; İsa Mesih (a.s)’ın görünmesi, aşikar olması. “Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalırlar” diyor. “Boyunları bükülmüş kalırlar” diyor. “Hayret ve şaşkınlık içinde kalırlar” diyor Allah, “teslim olmuş olarak kalırlar” diyor Allah. 2022 de İslam ahlakının dünyaya hakimiyetine bakıyor. Tabii ayetin anlamı geniş; Allah,“bela veririm” anlamına gelebilir, kıyamet anlamına gelebilir ama biz yorum olarak bu şekilde söylüyoruz.
ALTUĞ BERKER: Dün 2.2.2022 önemli bir tarih olacak demiştiniz, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet, 2.2.2022 saat 22 dedim. Bak, 2022 tarihini veriyor burada da. “Onlara Rahman olan Allah’ dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.”“Bir türlü kabul etmezler” diyor Allah. Mesela “Mehdi (a.s)’ın alametleri var” diyoruz, “Fırat’ın suyu kesildi” diyoruz, yüz çeviriyor. “Kabe’ye baskın oldu” diyoruz, yüz çeviriyor. “Ay ve Güneş tutulmaları oldu” diyoruz, yüz çeviriyor. “İki tane kuyruklu yıldız peş peşe çıktı” diyoruz, yüz çeviriyor. Ramazan ayında bir kere on beş gün arayla ard arda Güneş ve Ay tutulması olması çok büyük bir olaydır. Kabe’de tarihinde ilk defa hac engellenecek şekilde baskın oluyor, bu çok büyük bir olaydır. Adam kale almıyor. “Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.” Bak,“gerçekten yalanladılar,” Mehdi (a.s)’ı da yalanlıyorlar, İttihad-ı İslam’ı da yalanlıyorlar. Fakat bir de alay konusu ediyorlar, TRT’ye çıkıp, televizyona,“Hz. İsa (a.s) gelecekmiş, ölü nasıl gelecek?” diye alay ediyorlar açık açık, çok fazla televizyon kanalında görülüyor. “Fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.” “Doğru olduğunu görecekler” diyor Allah,“pek yakında.”
Sayın Adnan Oktar'ın 24 Aralık 2010 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla.” Bak, “Rahman ve Rahim olan,” sırf bu kelimeler bile insanın kalbinde ferahlık meydana getirir, “Rahman ve Rahim,” “Koruyucu ve Kollayıcı olan Allah’ın adıyla.” Allah’ın şefkati ve koruyuculuğuyla başlıyor.
“Ta, Sin, Mim. Bunlar, apaçık olan Kitap’ın ayetleridir.” Kuran hani kapalıydı yobazlar? Bak, “açık” diyor Allah. Size mi inanalım, Kuran’a mı inanalım? Tabii ki Kuran’a inanacağız. “Onlar mü'min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin, öyle mi?” Peygamberimiz (s.a.v)’i Allah uyarıyor. Çünkü adam ölü, Peygamberimiz (s.av) anlatıyor. Peygamberimiz (s.a.v) çok sevgi dolu, çok şeker bir Peygamberdir, dünya tatlısıdır Peygamberimiz (s.a.v). Çok hassas, acayip kendini üzüyor, acayip. İman etmiyor; anlatıyor anlatıyor, adam öküz gibi bakıyor; anlatıyor anlatıyor, adam öküz gibi bakıyor. O zaman da müthiş üzülüyor. Allah da Peygamber (s.a.v)’i uyarıyor, “kendini kahır mı edeceksin?” diyor. Hastalanıyor yani üzüntüden.
“Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalırlar” diyor. Ebcedi kaç? 2022, gökten inen bir ayet, mucize; İsa Mesih (a.s). Allah tam tarihini veriyor bak, 2022; İsa Mesih (a.s)’ın görünmesi, aşikar olması. “Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalırlar” diyor. “Boyunları bükülmüş kalırlar” diyor. “Hayret ve şaşkınlık içinde kalırlar” diyor Allah, “teslim olmuş olarak kalırlar” diyor Allah. 2022 de İslam ahlakının dünyaya hakimiyetine bakıyor. Tabii ayetin anlamı geniş; Allah, “bela veririm” anlamına gelebilir, kıyamet anlamına gelebilir ama biz yorum olarak bu şekilde söylüyoruz.
ALTUĞ BERKER: Dün 2.2.2022 önemli bir tarih olacak demiştiniz, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet, 2.2.2022 saat 22 dedim. Bak, 2022 tarihini veriyor burada da. “Onlara Rahman olan Allah’ dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.” “Bir türlü kabul etmezler” diyor Allah. Mesela “Mehdi (a.s)’ın alametleri var” diyoruz, “Fırat’ın suyu kesildi” diyoruz, yüz çeviriyor. “Kabe’ye baskın oldu” diyoruz, yüz çeviriyor. “Ay ve Güneş tutulmaları oldu” diyoruz, yüz çeviriyor. “İki tane kuyruklu yıldız peş peşe çıktı” diyoruz, yüz çeviriyor. Ramazan ayında bir kere on beş gün arayla art-arda Güneş ve Ay tutulması olması çok büyük bir olaydır. Kabe’de tarihinde ilk defa hac engellenecek şekilde baskın oluyor, bu çok büyük bir olaydır. Adam kale almıyor.
“Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.” Bak, “gerçekten yalanladılar,” Mehdi (a.s)’ı da yalanlıyorlar, İttihad-ı İslam’ı da yalanlıyorlar. Fakat bir de alay konusu ediyorlar, TRT’ye çıkıp, televizyona, “Hz. İsa (a.s) gelecekmiş, ölü nasıl gelecek?” diye alay ediyorlar açık açık, çok fazla televizyon kanalında görülüyor. “Fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.” “Doğru olduğunu görecekler” diyor Allah, “pek yakında.”
“Hani Rabbin, Musa'ya seslenmişti: "Zulmetmekte olan kavme git;"” “tebliğ yapmaya git, zulmetmekte olan kavme git.” Zulmetmekte olan kavim kim? Deccaliyet. O devrin Mehdi’si kim? Hz. Musa (a.s). “Zulmetmekte olan kavme git.” Zulmün ortadan kalkmasını istiyor Allah. “Firavun'un kavmine, hala sakınmıyorlar mı?” Yani “Allah’tan korksunlar, Allah’a teslim olsunlar” diyor Allah.
“Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum. "” Yani firavun zaten yalanlayacaktır. Ama bak devam ediyor, 13. ayette, “göğsüm sıkışıyor” diyor, çok heyecanlı olduğu için Allahualem hem tansiyonu yükseliyor hem de kalbinde çarpıntı oluyor. Yani taşikardisi olabilir, o heyecandan dolayı. Bak, “göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor” diyor. Bu sefer de heyecandan konuşamayacak hale geliyor, “dilim dönmüyor” diyor. “Bundan dolayı Harun’a da elçilik görevini bildirmesi için Cibril’i gönder.” “Harun da yardımcım olsun” diyor.
“Üstelik, onların bana karşı davasını savunacakları bir cinayet suçum var; bundan dolayı beni öldürmelerinden korkuyorum” diyor. “(Allah:) "Hayır," dedi. "İkiniz de ayetlerimle gidin, şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz."” “Ben sizi seyrediyorum” diyor Allah, “görüyorum, yanınızdayım. Gidin” diyor, “ikiniz birlikte gideceksiniz” diyor Allah. “Gecikmeksizin Firavun'a giderek deyin ki”, bak gecikmeksizin. Biz adamlara diyoruz ki, bak gecikmeyin, acele edin. Hemen Türk-İslam Birliği'ni kuralım diyoruz. Gecikmeyi Allah yasaklıyor bak.
“Gecikmeksizin Firavuna giderek deyin ki; “Gerçekten biz alemlerin Rabbinin elçisiyiz. İsrailoğullarını bizimle birlikte göndermek için sana geldik.” Sadece bunu istiyoruz diyorlar. Yani senin vatanından gideceğiz, topraklarını bırakacağız. Müslüman toplumunu bırak biz gidelim diyorlar. Başka bir şey istemiyoruz diyorlar. Yani malında, mülkünde, toprağında hiçbir şeyin gözümüzü yok. Hiçbir şey istemiyoruz diyorlar. Ama Firavun deliriyor. Panik halde. Diyor ki bu benim vatanımı bunlar alacaklar diyor. Topraklarımı da alacaklar. Devlete egemen olacaklar diyor. Bu korkusunun sebebi Allah-u Alem Tevrat'ta çok kapsamlı olarak geçen Mehdi ile ilgili bilgiler. Çünkü Mehdi bütün dünyaya hakim olacağı geçiyor Tevrat'ta. Onu okuyunca Allah-u Alem delirmiş benim anladığım. Bak, “İsrailoğulları bizimle birlikte göndermek için sana geldik.” Bir tane istekleri var. Başka bir şey istemiyorlar. Bu durumda zaten işine gelmesi lazım Firavun'un. Topluluğu alıp gidecek o kadar.
“Firavun dedi ki; “biz seni içimize daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?” Mehdi de deccaliyetin içinde büyüyecektir, çocukken de ömrünün nice yıllarını deccaliyetin içinde geçirecektir.
Sayın Adnan Oktar'ın 17 Mart 2012 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şuara Suresi. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Şeytandan Allah’a sığınırım.
1-“Ta, Sin, Mim.
2-Bunlar, apaçık olan Kitab'ın ayetleridir.” Birçok adam çıkar der ki; “Kuran anlaşılmaz.” Allah, “apaçık” diyor, “yok açık değil” diyor. “Kırk yıl geçse anlayamayız” diyor. Allah diyor ki, “küfredenler anlayamazlar Kuran’ı” diyor. O da “ben anlayamıyorum Kuran’ı” diyor. Allah apaçık diyor. “Yok apaçık değil, kapalıdır” diyor. Allah akıl fikir versin.
3-“Onlar mü'min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)” diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e Cenab-ı Allah. Halbuki onlar kaderinde iman etmeyecek şekilde yaratılıyorlar. Peygamberimiz (s.a.v.) dünya tatlısı, çok üzülüyor onlar iman etmiyorlar diye. Rahatsızlanıyor artık. Onun için Allah, “kendini mi kahredeceksin onlar iman etmeyecekler diye” diyor.
4-“Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverir.” Hemen iman ettiririm istersem diyor Allah. Ama imtihan dünyası, onun için sende kendini üzme diyor Peygamberimiz (s.a.v.)’e.
5-“Onlara Rahman (olan Allah) dan yeni bir uyarı geldiğinde, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.” Niye? İmanları zayıf da onun için. Neymiş o zaman? İman zafiyeti önemli. İman takviyesi yapılması gerekiyor, imanlarının gelişmesi için iman hakikatlerinin anlatılması gerekiyor.
6-“Gerçekten yalanladılar;” Niye? İmanları zayıf olduğu için. Mesela İttihad-ı İslam olacak diyoruz, alay ediyor. Hz. Mehdi (a.s.) çıkacak diyoruz, alay ediyor. Hz. İsa Mesih (a.s.) diyoruz, alay ediyor. Allah diyor ki: “Fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.” Biraz beklesinler, inşaAllah.
7-“Yeryüzünde bir bakmadılar mı ki, Biz onda her güzel (kerim) çiftten nice ürünler bitirdik.” Nasıl bakacağız? Bilimle bakabiliriz. Bunun için televizyon da gerekir, kitaplar gerekir, araştırma laboratuarları gerekir. Araştırma olmadan, bilim olmadan nasıl tespit edeceğiz bunu? Bir insanın tek başına yapabileceği bir şey değil.
8-“Şüphesiz, bunda bir ayet vardır; ancak onların çoğu mü'min değildirler.” Neden? İman zafiyetinden. Ne gerekiyormuş? İman hakikatlerinin anlatılması ve anlaşılması gerekiyor.
9-“Şüphesiz, senin Rabbin, gerçekten O, üstün ve güçlüdür, merhamet sahibidir.” Allah’ın güçlü olduğunu bilmesi, Müslüman’ın kalbinde ferahlık meydana getirir. Çünkü insan zayıftır. “Merhamet sahibidir.” Allah’ın kendisini cezalandırmayacağını, cehenneme koymayacağını, cennete koyacağını umması, merhamet sahibi olmasındandır Cenab-ı Allah’ın.
10-“Hani senin Rabbin, Musa'ya seslenmişti: ‘Zulmetmekte olan kavme git’" Deccaliyete karşı git.
11-“Firavun'un kavmine,” Deccalin kavmine“ Hala sakınmıyorlar mı?’
12-“Dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.’
13-Göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor’” Allahalem tansiyonu yükseliyor, kalbinde çarpıntı oluyor. Çok güzel bir Peygamber Hz. Musa (a.s.), çok heyecanlı. Diğer peygamberlerde o kadar yok. Bizim Peygamberimiz (s.a.v.) de çok üzülmeye açık bir peygamber, Allah onu sürekli uyarıyor. Hz. Musa (a.s.)’da da Allahualem kalbinde bir basınç oluşuyor, yüksek tansiyona bağlı. Birde taşikardi var herhalde kalbi sıkışıyor. Çok heyecanlandığı için konuşmada da zorluk çekiyor. “Bundan dolayı Harun'a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril'i) gönder." Hz. Harun (a.s.)’ı bana yardımcı yap diyor. Ne demektir? Hz. İsa Mesih (a.s.)’la, Hz. Musa (a.s.) bir benzerlik gösteriyor. Ahir zamanla bir benzerlik var. Hz. Musa (a.s.) bir yardımcı istiyor. Hz. İsa Mesih (a.s.)’ın yardımcısı Hz. Mehdi (a.s.), Hz. Mehdi (a.s.)’ın yardımcısı da Hz. İsa (a.s.)’dır.
14-"Üstelik, onların bana karşı (davasını savunacakları bir cinayet) suçu(m) var; bundan dolayı beni öldürmelerinden korkuyorum." O devirde cinayet iddiası olduğunda öldürüyorlar.
15-“(Allah:) ‘Hayır,’ dedi. ‘İkiniz de ayetlerimle gidin,” Hz. Mehdi (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.), “şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz.’" Bak ikisi. Ben her yerdeyim diyor Cenab-ı Allah. Firavun’un dediğini ben de işitiyorum diyor. Çünkü onun konuşmasını yaratan da Allah.
16-"Gecikmeksizin Firavun'a giderek deyin ki:” Bak gecikmeksizin. Deccaliyet için adam sallanıyor. “Darwinizmi, materyalizmi ezelim” diyoruz, “Darwin mi var?” Diyor adam. Üstüne çökmüş işte, ne demek “var mı?” “Gerçekten biz, alemlerin Rabbinin elçisiyiz," Hemen diyor Cenab-ı Allah, tebliğ gecikmeye gelmez.
17-"İsrailoğulları'nı bizimle birlikte göndermen için (sana geldik)." Bizim senin toprağında, makamında, mevkiinde gözümüz yok diyorlar. Bir hırsımız, bir talebimiz yok. Sadece İsrail oğullarını, Hz. Yakub (a.s.)’ın evlatlarını, o soydan olan kardeşlerimizi, Müslümanları bırak biz gidelim diyorlar. Bizi böyle ızdırap içinde bırakma, canımızı yakma gidelim diyorlar.
18-“(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi?” Halbuki Allah bir kader üzerine oraya gönderiyor. Orada onu sportmen olarak yetiştiriyor Cenab-ı Allah. Kültürlü ve bilgili olarak yetiştiriyor. Ama Firavun’u kullanıyor. En olmaması gereken şey onlar açısından. “Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?" Başına kakacak güya, halbuki her şeyi yaratan Allah.
19-"Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin." Diyor Firavun Hz. Musa (a.s.)’a.
20-“(Musa) Dedi ki: ‘Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım.’" Bilerek yapmadım, kazara oldu diyor, cinayet olayı.
21-"Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım;” Öldürmenizden çekindiğim için kaçtım. “Sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı." Hz. Mehdi (a.s.) deccaliyete karşı kendini koruyacak ve gizlenecek. Mehdi’nin de heyecanlı bir hayatı olacak. O da takip edilenlerden olacak. Çünkü bu benzetmeyi Peygamberimiz (s.a.v.) yapıyor, onun için söylüyorum ben, hadis var.
22-"Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrail oğulları'nı köle kılmandan dolayıdır." Bana lütuf diye bir şey yapmış değilsin diyor. İsrail oğulları’nı köle kıldın kendine, bırakmıyorsun diyor.
23-“Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir?" Bak adam yine de bir dereceye kadar demokrat davranıyor. Şimdiki Firavunlar gibi değil. Bak kardeşimiz Almanya’da bir camide ahir zamandan İttihad-ı İslam’dan bahsetmiş. Adamlar kudurmuşlar İttihad-ı İslam’ı anlatıyor diye. Firavun
24-“Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir.” Çünkü ayrı ayrı inandıkları için. Hepsini tek tek belirtiyor ki kafalarında vesvese olmasın diye. “Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)." Vahye dayalı inanıyorsanız, böyledir diyor.
25-“Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?" Yalnız olmadığını, onların da desteğini istiyor. Onlar sessiz dinliyorlar, etkilenmişler demek ki. Onun için onlara “işitiyor musunuz?” Diyor. Onları tahrik ediyor, münasebetsizlik yapmaları için.
26-“(Musa:) Dedi ki: ‘O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir.’" Geleneksel dini inancında olmamaları için her zaman aynı din olmuştur diyor, İslam dinleri.
Sayın Adnan Oktar'ın 16 Mart 2010 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Demin okuduğumuz Şuara Suresi’ne yine devam edelim. Mekke’de indirilen bu sure 227 ayetten oluşuyor. Rahman Rahim Olan Allah’ın Adıyla. “Ta, Sin, Mim”. Şimdi bunu söylemek istemezdim ama yine söyleyeyim. Bu huruf-u mukattanın cinlerle de bağlantısı olan yönü var. Yani cin çağırmada, cinlerle bağlantıda huruf-u mukattanın derin sırları var, onu söyleyeyim. Yani cinlerin anladığı bir hitaptır huruf-u mukatta.
ALTUĞ BERKER: Bunu ilk defa duyduk Hocam sizden inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet onlarla bağlantıda, onlarla işte boyut açmada; ha, mim, ta, sin, mim ve diğer huruf-u mukattanın çok derin sırları var. İnşaAllah. Ve cinlerin de çok etkilendiği bir yöntemdir inşaAllah. “Bunlar, apaçık olan Kitab'ın ayetleridir. Onlar mü'min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin” diyor Peygamberimiz (s.a.v)’e Cenab-ı Allah hatırlatıyor. Yani insanların kendisini üzmemesi, kendisini sıkmamasını söylüyor. Çünkü üzüntü biliyorsun kansere sebep olabilir, ülsere sebep olabilir. Tansiyona sebep olabilir. Kalp enfarktüsüne sebep olabilir. Değil mi? Yahut birçok hastalığa sebep olabilir. Kuran bu konuya dikkat çekmiş “kendini kahredeceksin öyle mi?” Allah, bu üzüntüden kaçınmamızı söylüyor.
Biliyorsunuz Müslümanların üzülmesi haramdır. Üzülmek haram. Sinirlenmek de haramdır, Müslümana yakışmaz. Tabii. Müslümanın yapacağı bir şey değildir. Müslüman tevekküllü olacak. Her şeyde bir hayır vardır çünkü, her şeyi Allah yaratır. Sinirlenmek ne demek? “Ben yapıyorum” anlamına gelir. Halbuki her şeyi Allah yapar. Üzülmek de haramdır. Çünkü Allah’ın yarattığını beğenmemek anlamına geliyor. Çünkü, tamam anormaldir ama hayır vardır. Yani sonuçta hayır olan bir şey.
4. ayette mühim bir konuya Kuran dikkat çekiyor işari anlamda. “Dilersek” yani Ben istersem diyor Cenab-ı Allah; “onların üzerine gökten bir mucize indiririz” ayet. Allah’ın ayeti “bir mucize indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverir”. Yani onun emrine uyarlar. Ona bağlanırlar, Ona boyun bükmüş olurlar. Onun kumandasına girerler. Ona karşı boyunları büküktür. İtaatkardır, evet. Ve ebcedi de 2022’yi veriyor. Harf karşılığı 2022 veriyor. Evet. Bak, “dilersek, onların üzerine gökten bir mucize indiririz”. Hz. İsa (a.s.)’ın inişi biliyorsun bir mucizedir. 2000 yıl sonra göğe alınmışken gökten yeniden inmesi bir mucize. Çok büyük bir mucize. “İndiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverirler” inşaAllah 2022. Ayetin bir işari yönü budur inşaAllah.
“Onlara Rahman (olan Allah)’dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler”. Yani Kuran’dan, İslam’dan bir şey anlattığında mutlaka yüz çevirirler diyor Allah. “Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir”. Mesela Müslümanları alay konusu yapıyorlar, bunun haberini yakında alacaklar. Mehdi (a.s.)’ı alay konusu yapıyorlar, yakında haberini alacaklar. Hz. İsa (a.s.)’ı alay konusu yapıyorlar, yakında haberini alacaklar. Kıyameti alay konusu yapıyorlar, yakında haberini tam anlamıyla alacaklar. Yani çok doyurucu şekilde alacaklar. İslam’ın dünyaya hakimiyetiyle ilgili alay ediyorlar, onun haberini yakında alacaklar.
Hızır'la ilgili alay etmeye kalkıyorlar kendilerince. Ama Hızır pek alay ettirmez kendini. Onu söyleyeyim yani. Mehdi'yle belki. Çünkü şefkatlidir Mehdi. Hazreti İsa da çok şefkatlidir. Ama Hızır'ın yani tahmin ettikleri gibi birisi değil Hızır. Metotları biraz farklı. Metotları değişiktir. Çünkü o Kur'an'a göre hareket etmiyor Hızır. Hiçbir şeriata göre hareket etmiyor. Kendinin özel şeriatı var. Ona uyuyor. Yani öyle o tip bir hareket kimsenin haddine olmuyor yani. Hızır'dan yani söyleyeyim mi, söylemeyeyim ama mesela Masonlar çok korkarlar. Yani acayip korkarlar ama delice bir korkuyla korkarlar. Yani bu kadarını söyleyeyim.
Hızır da duvarcı ustasıdır. Onu ayrıca söyleyeyim. Duvarcı ustasıdır. Kur'an'da biliyorsunuz duvar yapıyor. Duvarcı ustasıdır. Masonlar da duvarcı ustasıyız diyorlar ama asıl duvarcı ustası Hızır Aleyhisselam'dır.
ALTUĞ BERKER: İki öksüz çocuğun duvarını yükseltti.
ADNAN OKTAR: Evet. Ücretsiz duvar yapıyor. İnşaAllah. Masonlar ücretle yaparlar. İnşaAllah. “Hani Rabbi Musa'ya seslenmişti; “Zulmetmekte olan kavme git”. Cenab-ı Allah da Mehdi'ye vahiy edecek, kalbine ilham edecek, Zulmetmekte olan ateistlere Darwinistlere, materyalistlere, Kim onların içinde zulmediyorsa, Onlardan yanlış yolda olanlara git tebliğ yaptığın Allah vahyedecek ve Mehdi'yi İstanbul'a gönderecek. İnşaAllah. Nasıl Hazreti Musa'yı da değil mi ilgili yere Firavun'un sarayına gönderdiyse, o zamanki darwinistleri, materyalistleri darmadağın ettiyse, gösterdiği mucizeyle. Değil mi?
Hazreti Musa'nın ilk yaptığı evrim düşüncesini ortadan kaldırmak oldu. İlk gösterdiği odur. Asasını attı, atar atmaz asa yılana dönüştü. Böylece yaratılışı ispat etmiş oldu, gösterdi. O zaman bütün Firavun'un takımı evrime inanıyorlardı. Yani Darwinist kafadaydılar hepsi. Nil’in çamurlarından insanların, hayvanların, bitkilerin tesadüfler sonucu oluştuğuna inanıyorlardı. Hazreti Musa da yaratılışı savunuyordu. Allah'ın yaratılışı savunuyordu. İlk tartıştıkları konu bu oldu. Ve attığında asa hemen normal, üreyen, yemek yiyen, yılana dönüştü. Bunu gördüğünde o darwinist, materyalist kafadaki olanlar, evrimci kafada olanlar dümdüz oldular. Konu bitti. Değil mi?
“Zulmetmekte olan kavme git.” Mehdi'ye de böyle ilham edilecektir. Allah tarafından. O da İstanbul'a gelecektir. “Firavun'un kavmine, Firavun kavmine hala sakınmıyorlar mı? Dedi ki Rabbim gerçekten beni yalanlamalarından korkuyorum.” Mehdi de yalanlanacaktır. “Göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor.” Şimdi Mehdi bütün peygamberlerin bir özetidir. Hz. Musa'ya çok benzer. Hz. İsa'ya çok benzer. İbrahim'e çok benzer. Yusuf'a çok benzer. Onların hayatına da hayatı çok benzer. Yani hepsinin bir karışımı gibidir.
Bakın “göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor”. Mehdi de heyecanlı bir insan. Onun da zaman zaman konuşma gücünü kaybedeceği, dilinin dönmeyeceği anlaşılıyor. Aynı Hazreti Musa gibi olduğu anlaşılıyor. Çünkü heyecandan kaynaklanan bir konuşma tıkanması olacağı zaman zaman anlaşılıyor. Hatta diyor “sağ elini depretir, vurur. Sol dizine, sol tarafına vurur.” Yani elini hareketlendirir. Yani sağdan sola doğru elini hareketlendirir. Depretir diyor. Yani konuşma güçlüğü çektiği vakit diyor. Konuşma güçlüğü neden olur? Heyecandan olur. Hazreti Musa'da neden oluyor? Heyecandan oluyor.
“Dilim dönmüyor. Bundan dolayı Harun'a da elçilik görevini bildirmesi için Cibril'i gönder.” Hazreti Mehdi'ye Cenab-ı Allah kimi gönderiyor? Hz İsa (as) gönderiyor. Aynı şey, aynı durum yani o küfre karşı ona yardımcı olarak da Cenabı Allah Hz İsa (as) gönderiyor. Pelin uslu uslu dinliyorsun beni. Hiç aklına soru geliyor mu? Merak etmiyormusun? Bir şey mesela şu hocam nedir de anlattıkların içinde bir soru bul.
MİSAFİR: Şu anda yok.
ADNAN OKTAR: Bulacaksın 15 dakika müsaade var. O geçen 15 dakika bir 15 dakika daha ilave ettim sana. Şimdi etti yarım saat. Yarım saatte program biter. İnşaAllah. Bakın “dedi ki; “bunu ve kardeşini oyala.”. Bunu diyorlar, Hazreti Musa'ya hitap olarak. “Ve kardeşini oyala. Şehirlere de toplayıcılar gönder.” Bütün uzman, bilgin, büyücüleri sana getirsinler. O devrin Darwinist, materyalist, ateistlerini bir araya getirsinler. Yani ilmi bir panel, toplantı gibi bir şey ayarlıyorlar. Hazreti Musa ile tartışmaları için. “Böylelikle” bakın, “bilgin büyücüler.” Darwinistler de bilgin büyücüdür ahir zamanda. Değil mi? Yani o devrin bilgin büyücülerin karşıtıdır. Yani şimdi onlar da bir nevi insanlara ilmi anlamda büyü yapıyorlar. Yani sanki gerçekten varmış gibi, gerçekten bir fosilleri varmış gibi, gerçekten bir delilleri varmış gibi, sanki proteinler tesadüfen meydana giriyorlarmış gibi, değil mi? Böyle uydurma izahlar yapıyorlar.
“Böylelikle büyücüler bilinen bir günün belli vaktini bir araya getirildi.” Mesela bugün nasıl oluyor? Kur'an'ın bu hükmü nasıl oluşuyor? Televizyonla oluşuyor. Bilgin büyü etkisi yapabilen bilim adamları bir araya geliyorlar. Müslümanlarla karşılıklı tartışıyorlar. Anti-darwinistlerle. Mesela siz çıktınız tartıştınız. Bizim çocuklar değil mi? Ben de gitmiştim tartışmıştım. Bakın burada ne isteniyor? Vakit insanların en kalabalık olacağı, en çok dikkatlerini vereceği vakit isteniyor. Bir. Ve geniş kitleye yönelik olmasına dikkat çekiliyor. Yani çok fazla insanın bunu dinlemesini isteniyor. Televizyonlarda bu ne yapılıyor? Çok geniş bir insan kitlesi seyrediyor değil mi? Hangi vakit? En iyi vakit. Yani insanların en çok toplanacağı vakit esas alınıyor.
Belki hanım sana yazı gelmiş, merak ediyor tabii. Zor bir şeymiş yani en iyi ne varsa ne yoksa anlatayım. Ver bakalım şu yazıyı bana. Evet hocama bir internet adresi verilmiş. MSN adresi. İsterse söyleyebilirim. Bak “böylelikle büyücüler bilinen bir günün belli vaktini bir araya getirildi. Ve insanlar da siz de toplanıyor musunuz dendi?” Demek ki, geniş kitlelere iyi bir saatte, toplu bir ilmi gösteri yapılmış oluyor. Mesela büyücüler o devrin mantığını, felsefesini, din anlayışını savunuyorlar. Hazreti Musa'da Hakkı ve doğruluğu savunmuş oluyor. Ama Cenab-ı Allah vakit dar olduğu için mesela vakit dar olduğu için, mesela şimdi biz darwinizm, materyalizm anlatıyoruz, gerçi çok çok etkili oluyor ama vakit alıyor. Allah o devirde kısa, kesin, net, tek vuruşla bitirecek gibi yapmış Cenab-ı Allah. Mesela Hz. Musa'nın asasını atmasıyla birden yılana dönüşüyor. Şimdi yaratılışı uzun uzun anlatmak yerine, çok kısa bir an içerisinde evrimin olmadığını Allah göstermiş oluyor.
Bir anda yani Allah'ın yaratma gücü. Mesela insanlar diyor ki, “canlılar nasıl oldu?” İşte görün. Aniden bir anda yapıyor Allah. Mesela Hz. İsa (as) zamanında da yine evrim düşüncesi vardı. Hz. İsa da kuş biçiminde çamurdan bir şey yaptı. Üfürdüğü anda anında kuşa dönüştü. Bir anda oradaki evrim düşüncesi yok oldu. Ama o devrin şartlarından dolayı Cenab-ı Allah böyle bir kolaylık sağlıyor. Bu devirde de şimdi internet ve bilim var. Bilimin bütün imkanları var. Bilim aynı Hz. Musa’nın asası gibi oldu. Bunların başına bilimleri attın mı mutlaka bunları yutuyor. Bütün uydurduklarının, yalanlarının.
Bakın diyor ki, “Hayır dediler. Biz atalarımızı böyle yaparken bulduk”. Adamlara sorduğumuz Darwinistler Darwinizmi böyle öğrendik, bize daha önce hocalarımız bunu öğretti diyorlar. Yani nereden çıkarttınız dediğimizde. Onlar da atalarımız böyle diyorlar. “Dedi ki; “şimdi neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?” Bir anda alt üst etmiş oluyor. Yok yok etmiş oluyor fikir sistemini. “Hem siz hem de eski atalarınız. İşte bunlar gerçekten benim düşmanımdır. Yalnızca alemlerin Rabbi hariç.” Yani bütün put düşüncelere, bütün put inançlara ben karşıyım diyor.
“Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur. Beni yediren ve içiren O'dur.” Yani ben kendimi yiyip içmiyorum diyor. Bak yeme ve içme fiilini yapan o diyor. Mesela adam kaşık alıp yemeni yiyor. O yeme fiilini, görüntüsünü tamamını meydana getiren Allah'tır. Yani bir insan “ben yemek yedim” diyemez. Allah yedirir. “Bana içiren odur.” Mesela geçen günlerde dedim mesela ıhlamur ben içiyorum. Allah havaya kaldırıyor fincanı. Yaklaştırıyor ve bana içiriyor. Elimi vesile ediyor. Elin varmış gibi göstertiyor Allah.
Halbuki elimi beynimde yaratan Allah. Elim dışarıda var ama saydam. Atomun yapısından dolayı saydam. Daha önce de söylemiştim. Ama o saydam olan elimle muhatap olmuyorum ben. Beynimdeki görüntüyle muhatap oluyorum. Beynimde yaratıyor Allah içme olayını. Dolayısıyla bakın bu havaya kaldırdığında mesela buradan getirip Allah bunun içine bak döküyor. Bu dökme işlemini Allah yapıyor. O zaman bunu bak geri yerine koyuyor Cenab-ı Allah. Elimi vesile ediyor ve ben bunu geri buraya koyuyorum.
Ama Pelin bunu bilmiyor olabilir. Şimdi sen beni seyrediyorsun burada. Ben senin beynin içinde bir görüntüyüm. Bu doğru mu?
MİSAFİR: Doğru.
ADNAN OKTAR: Doğru değil mi? Sesim de beynin içinde bir görüntüyüm. Bu doğru mu? Doğru değil mi? Sesim de beynin içinde oluşuyor. Bu da doğru. Sesimi beynin içinde duymuyor musun?
MİSAFİR: Evet.
ADNAN OKTAR: Bu da doğru.
MİSAFİR: Beynim sayesinde duyuyorum.
ADNAN OKTAR: Şimdi bak benim sessiz dalgalarım bir geliyor. Kulağına geliyor. Kulak duymaz. Kulak sadece... Onu beynine iletir. Kulak sadece onu beynine iletir. Dolayısıyla beynin içinde duyuyorsun. Beynine gelen elektrik akımını beynin içinde duymuş oluyorsun. Mesela şimdi sen su içtiğinde su bardağı beynin içinde mi oluşuyor dışarıda mı var?
MİSAFİR: Beynin içinde mi?
ADNAN OKTAR: Gene beynin içinde oluşuyor tabii. Yani dışarıdaki bardaktan sen muhatap olmazsın. Dışarıda var ama o saydam.
MİSAFİR: Ama bardak var.
ADNAN OKTAR: Bardak var dışarıda var. Ama senin muhatap olduğun bardak beynin içindeki bardak değil mi? İkisi de aynı bardak. Ama senin asıl gerçek hayatta birebir muhatap olduğun, yaşadığın bardak dediğin şey beynin içindeki görüntü. Dışarıdaki bardakla muhatap olmuyorsun sen. O ayrı bir cisim olmuş oluyor. Senin yaşadığın alem çok önemli. Sen beynin içinde gördüğün bardağa “bardak” diyorsun. Bardağın tadı beyninin içerisinde oluşuyor. O da beynin içinde oluşuyor. Tutma hissi o da beynin içinde oluşuyor. Dolayısıyla bunların tamamını yaratan Allah olduğu için sana o bardağı içiren, yemek yediğinde yediren Allah'tır. Tamamını Allah yaratır.
Dışarıdaki maddeyi de, onu da “ben yarattım” diyor Allah. Ama o da bir gölge varlıktır. Yani bizim anladığımız anlamda değildir atom yapısı. Yani atom enerjinin yoğunlaşmış hali. Yani yoğunlaşmış enerji. Dolayısıyla atoma biz eğer normal gözle bakabilmiş olsaydık, aslında sadece bir kere karanlığı görecektik. Belki karanlığı kaldırmış olsak bile maddenin saydam olduğunu görecektik. Çünkü atom birbirinden çok uzak yapılısı. Yani nötron, proton ve elektronun birbirinden uzaklığı çok fazla.
O yüzden böyle yani kevgir gibi yapısı. O uzaklıktan dolayı saydam görünüyor. Bir de renk yok dışarıda. Rengi de beyin algılıyor. Yani beynin yorumu. Yani yeşil, kırmızı gibi bir şey yok dışarıda. Renk yok bir kere dışarıda, ışık yok. Dalgalar var, sadece dalga var. Dalgayı beyin ışık olarak algılıyor. Yani mesela güneşe baktığımızda güneş normalde simsiyah karanlıktır güneş. Güneş sadece ışık ışınları gönderiyor. Biz o ışık ışınlarını dalga olarak alıyoruz. O dalgaları beynimiz ışık olarak algılamış oluyor. Yani dışarıda öyle bir şey olduğundan değil. Bunu biliyor muydun sen?
MİSAFİR: Hayır. Sizden öğrendim.
ADNAN OKTAR: Bakın modern bilimin de tespit ettiği bir gerçek bu. Yani bu konuda bütün bilim adamları ittifak halindeler bu şekilde olduğu konusunda. Mesela ben seninle şu an konuşuyorum. Ben senin beynin içinde konuşuyorum Doğru mu bu?
MİSAFİR: Anlattıklarımıza göre evet deminkilerden yola çıkarak gidersek.
ADNAN OKTAR: Şimdi ben seninle konuşurken, ben de beynim içinde seninle konuşuyorum Mesela “Pelin” dediğimde beynim içinde bir sevimli görüntü oluşuyor. Onunla muhatap oluyorum. Yani benim elimle senin elin aynı yerdeyiz. Yani benim yüzümle senin yüzün aynı yerde. Beynimin içinde. Tabii yani ayrıca bilimsel bir gerçek. Mesela ben şu an karşındaki gibi konuşuyorum. Mesela bir metre falan uzağındaymış gibi. Öyle değil. Tam anlamıyla senin içindeyim. Yani iç içe konuşuyoruz şu an. Yani senin sesinle benim sesim aynı yerde oluşuyor. Yani ayrıca bu hiç kimsenin reddedemeyeceği bilimsel bir gerçek. Yani dinsizliğin dindarlnda reddedemeyeceği bir gerçektir.
ALTUĞ BERKER: Rüyadaki gibi.
ADNAN OKTAR: Evet rüyadaki gibi. Rüyada da böyle konuşmuyor muyuz karşılıklı. Ama aynı yerdeyiz. Doğru mu? Ama sanki uzaktaymışız gibi görünüyor değil mi? Bu dünyada öyle rüyadır. Aynı şekilde, rüyadan rüyaya geçilir ama daha net bir rüyadır. Ölüm anında da daha net bir rüyaya geçeceğiz. Ama yine rüya şeklindedir. Bu şekildedir. Allah'ın yarattığı sistem bu. Buradaki açık bak. “Yediren ve içiren odur.” Dediği o Cenab-ı Allah.
“Hastalandığım zaman bana şifa veren odur.” Mesela doktora gidiyor. Doktor da beynin içerisinde yaratılır. İlaç alıyor. Şu kadarcık küçük bir şey. Beynin içinde beyaz bir şey gösteriliyor. Hap diye. Halbuki beynin içinde beyaz bir şey gösteriliyor, hap diye. Halbuki beynin içinde o bir görüntü dikkat edersin. Onun yuttuğu gösteriliyor, o ilaçtan iyileştiğini zannediyor. Halbuki ilaçtan iyileşmiyor. Allah ilacı ona sebep ediyor. Yani doğrudan o iyiliği, şifayı meydana getiren Allah'tır. Halk mesela aspirin içti mi yahut gripin içti mi o geçiriyor zannediyor. Böyle bir şey mümkün değildir.
MİSAFİR: İyileşeceği varsa da iyileşir. İçmesine gerek yok mu o zaman?
ADNAN OKTAR: Hayır sebebe sarılacak onlar var. Mesela ben bunu ıhlamuru elimi uzatmama niyet etmem lazım. Elimi uzattığıma dair bir his veriliyor. Yani elimi uzattığıma dair bir his veriliyor. Mesela bardak bana yaklaştırılıyor. Ben buna niyet ediyorum. Ama cennette sistem böyle değil. Mesela ben bardağı içme hissini, bu hissi duyduğumda o bardak bana yaklaşır. Yani elimi ait hisse gerek kalmaz. Elimi uzatma hissime gerek kalmaz. Direkt gelir yani yaklaşır.
MİSAFİR: Düşünce gücüyle yapmak gibi.
ADNAN OKTAR: Evet, evet. Sanki elin varmış gibi direkt yaklaşır. Zaten şimdi mesela elin burada dururken et kemikten oluşan bir cisim değil mi yani? Et kemikten oluşan bir cisim. Et, kemik söz dinlemez normalde. Yani kasaptan gelen bir ete biz desek ki, “et hadi hareket et” desek etmez. Bir şey yapmaz et. Ete emir veren ruh var. İşte o Allah'ın ruhu. Yani bize Allah'ın üfürdüğü ruh. Mesela ete diyoruz ki, “kaldır elini” diyoruz. Kaldırıyor et havaya. Kaldırıyor. “Bardağı tut” diyoruz. Tutuyor. Ama o bize öyle göstertiriyor. Beynimizin içerisinde öyle göstertiriyor.
MİSAFİR: Ama mesela iyileştiren Allah. Hastayı iyileştiren Allah. İlacı içse de içmese de iyileşeceği varsa eğer iyileşecek. Ama ilacı içse de iyileşmeyecekse iyileşmeyecek ne kadar ilaç içse de. O zaman iyileşeceği varsa ilaç içmesine gerek yok mu yani?
ADNAN OKTAR: Sebep çok önemli. Yani bütün sebepleri kullanması lazım insanın. Mesela soğukta insan hasta olur. Soğuğa karşı giyinmesi gerekir. Mesela yemek yemediğinde hasta olur. Yahut ölebilir. Mutlaka yemek yemesi lazım. Yani Allah o sebebi ister bizden. Allah mükemmel bir sebep sanatı meydana getirmiştir. Sebep silsilesi meydana getirmiştir. Bütün sebeplere sarılması lazım. Mesela saçı taramasan saç düzgün görünmez. Mesela bütün elbiseleri Allah yaratır.
Mesela “sizi giydiren” diyor Allah. Mesela “yediren, içiren Odur” diyor Allah. Giyimi meydana getiren de Allah'tır. Yani “size giyimlikler var ettik” diyor mesela ayette. Giydiren dediğim o yani. Size giyimlik var ettik. Mesela elbise konfeksiyon atölyesinde yapılıyor gibi gösteriyor Allah. Ama bizim beynimizin içinde oluşur elbise. Her insan beynindeki elbiseyi giyer. Dışarıda hiçbir elbise giyemez. Dışarıdaki hiçbir arabaya binemez. Mesela arabaya bindiğinde arabayı da gidiyor görüntüsü verir Allah sana. Sen gittiğini zannedersin. Beynin sana verdiği bir algıdır o.
Elips bir ekran var bak dikkat edersen önümüzde. Dışarıda bir araba vardır ama onlar bizi hiç Allah muhatap etmez. Hep onun görüntüsüyle biz muhatap oluruz. Yani dışarıdaki cisimle hiçbir insan muhatap olamaz. Yani mümkün değil. Bir adeta monitörden yani bir televizyon ekranından beynin içerisinde sürekli seyreder insan ve o televizyon ekranda ne kadar biliyor musun olduğu yer şu kadar falan toplam beyninde şu kadar falan şu kadarcık bir et parçası içinde kan geçen küçücük bir et parçası. Bütün alem, dünya, hayat hepsi orada oluyor. Mesela güneşe aya bakan adam diyor ki, “ay ne kadar güzel bugün diyor. Dolunay olarak açmış diyor” aya bakıyor. Aya baktığında beyninin içindeki ayı mı görür dışarıdaki ayı mı görür?
MİSAFİR: O zaman beyninin içindeki ayı görür.
ADNAN OKTAR: Beynindeki ayı içindeki tam onu görüyor. Yani hiçbir kimse dışarıdaki ayı göremez. Ayın gerçeğini göremez. Vardır ayın gerçeği fakat göremez.
MİSAFİR: Saydam mıdır?
ADNAN OKTAR: Tabii ki, dışarıda maddenin tamamı saydam. Yani yapısından dolayı mecburen öyle olması gerekiyor. Yani nötron, proton, elektron birbirine uzaklıklarından kaynaklanıyor. Bir de ışık yok dışarıda. Zifiri karanlıktır dışarısı. Simsiyahtır. Ses hiç çıt yoktur dışarıda. Ses diye bir şey yoktur. Ses de beynin yorumu. Yani dalgaları elektrik akımına çeviriyor biliyorsun beyin. O elektrik akımını beyin ses olarak alıyor. Yani beyin öyle yorumluyor elektriği. Beyine görüntü de elektrik akımı olarak geliyor. O elektrik akımını beyin görüntü olarak yorumluyor.
Her kulak sağırdır. İnsanın kulaklarını hiçbiri duymaz. Beynin içindeki kulak duyar. Yani ruh kulağı duyar. Hiçbir göz görmez. Bütün gözler kördür tamamı. Hiçbir göz görmez bütün gözler kördür tamamı. Yani iki gözü de kördür insanın. Beyninin içindeki göz görür. Yani ruh gözü görür. Beyin insan gözü görmez. Yani nasıl görsün ki iki tane kamera zaten bu göz yani sadece kamera etten oluşmuş kameradır. Bu kameralar görüntüyü elektrik enerjisine çeviriyor. O kadar. Başka bir özelliği yok. Beyne götürüyor. En sonunda şuur merkezine geliyor. Şuur merkezinde o konu görüyor.
MİSAFİR: Peki bu şuur merkezi için bu anlattıklarınızdan şöyle bir şey çıkarabilir miyiz? Bu şuur merkezi dediğiniz bu küçük parça bedenle ruhun bir iletişime geçtiği bir yer. Yani ikisinin birbirine dokunduğu bir nokta mı? Gibi söylenebilir mi yani?
ADNAN OKTAR: Allah şuuru bir sebep olarak yaratıyor. Bakın sebep çok önemli. Allah'ın bir sebep sanatı vardır. Nerede buluşuyor dediğimizde işte Allah o şuurdaki adres burası oluyor. O küçücük et parçası oluyor. Orada buluşuyor diyor. Orada gösteriyorum diyor Allah. Yani sebep olarak yaratıyor. Sadece sebep evet. Yani bir kere muazzam bir sebep silsilesi meydana getirmiştir Allah. Mesela ben sana Kur'an'ı uzatıyorum. Allah uzatıyor normalde. Ama biz uzatıyormuşuz gibi görünüyor.
Mesela açıyorum sayfayı. İlgili sayfa çıkıyor, Allah açar o sayfayı. Okuyup konuşmaya başlıyorum. Allah konuşur. O sesi Allah meydana getirir. Yani biz beynimizin içinde Allah'a teslim olmuş ruhuz. Yani başka bir özelliğimiz yok bizim. Dışarıda da cisim olarak bedenimiz var. Ama zifiri karanlıktır dışarısı da. Bu konunun aksini savunan hiçbir bilim adamı yok zaten şu an dünyada. Yani dinsiz olsun, dindar olsun hepsi bunu kabul ediyor. Net, gerçektir. Ama toplumun milyonda biri biliyor bu gerçeği. Yani milyonda biri ancak biliyordur. Çok az insan biliyor.
Mesela kavga ediyor adam, beynin içindeki kişiyle kavga eder insan. Yani hiçbir zaman dışarıdaki kişiyle kavga edemez. O kavgayı Allah yaratır. Mesela öfkeleniyor, bağırıyor, çağırıyor. Paracıklarım gitti diyor, evim yandı diyor. Beyninin içinde yanar paracıkları, evi falan. Mesela dolarlarını sayan beyninin içindeki doları sayar. Dışarıdaki dolarla hiçbir şekilde bağlantı kuramaz. Yani gözünden gelen elektrik akımı o dolarların görüntüsünü beynine taşır. Beyninde o elektrik akımı dolara dönüşür. Yani görünür, görüntü olarak ruhu onu görür. Beynin içindeki hayal olan dolarlarla muhatap olur insan. Hiçbir şekilde gerçeğine buluşamaz.
MİSAFİR: Peki adam evi yandığı için ağlarken kendi beynin içindeki evine ağlıyor. Fakat dışarıdaki ev de yanıyor o sırada.
ADNAN OKTAR: Tabii dışarıda ev var tabii. Yani dışarıda vardır. Ama o zannettiği gibi mesela o yanmayı o görse mesela normalde yanma parlak ışıklı yanıyor ama dışarıdaki yanma o tarzda olmuyor.
MİSAFİR: O nasıl peki? Bunu bilmiyorum.
ADNAN OKTAR: Yani simsiyah karanlık dışarıda. Yani zaten ışık vermiyor yanma. Öyle bir şey yok. Madde saydam. Zaten yapısı saydam. Mesela dışarıda siren sesi yok. Siren sesini beyin oluşturuyor. Beyinde oluşur. Mesela görüyor musun? Bir kere kırmızı beyaz ışık yanmış sönüyor. Kırmızı diyeyim bir şey yok dışarıda. Beynin yorumu kırmızı. Allah öyle harika olarak yaratmıştır. Ama dışarıdaki o madde de yine gölge varlıktır. Yani mutlak varlık Allah'tır. Yani o da bizim anladığımız anlamda bir madde değildir yani. O da gölge varlık olarak yaratılıyor. Sadece mutlak varlık Allah'tır. Allah da zamansız ve mekansızdır. Yani hem mekanın hem zamanın dışındadır. Biz zamanlı ve mekanlıyız.
MİSAFİR: Dolayısıyla algılayamıyoruz.
ADNAN OKTAR: Evet. İnsanlar aslında bu gerçeği bilmiyorlar o kadar. Yani ben Darwinizmi anlatıyorum ama mesela bu konuyu bilsin insan da Darwinist olman mümkün olmaz zaten. Yani çünkü bu Darwinizmin çok üstünde bir konu bu. Darwinizm bunun içinde erir kaybolur. Yani buhar olur böyle bir konuda. Adam muhatap dahi olamaz Darwinizm'de böyle bir şeyde. Çünkü Darwinizm ve diğer sapkın felsefeleri kökünden buhar haline getiren bir gerçek bu. Tabii. Ahireti, ölümü her şeyi anlar kişi o zaman. Allah'ın gücünü, cenneti, cehennemi hepsini anlar. Ama bu konuda şiddetli korktukları için bunu düşünmek istemiyor insanlar. Bir kısmının işine gelmiyor, bir kısmı korkuyor. Bir kısmı da hakikaten anlamıyor.
MUSAFİR: Olabilir. Yani herkesin algılama yetisi farklı sonuçta düzeyi.
ADNAN OKTAR: Yalnız ruh sahibi olan bunu anlar. Yani ruh sahibi olması lazım. Ruh sahibi olup bunu bilmemesi mümkün değil bir insanın. Eğer özel yaratılan bir varlıksa yani Allah onda ruh üflemediyse o fark edemez. Ölü varlıksa fark edemez. Her insan biliyorsun canlı değildir. Birçok insan ölüdür dışarıda gezen insanlar. Kur'an ayetinden belirtiliyor Allah. “Siz onları canlı zannedersiniz” diyor. Tabii. “Siz onları canlı zannedersiniz onlar ölüdürler” diyor. “Bilmezsiniz” diyor. “Yani gözünü gördüğünü zannedersiniz” diyor, Allah “gözü görmüyor onların” diyor. “Kulağını duyduğunu zannedersiniz, kulağı da duymaz onların” diyor.
MİSAFİR: O zaman bu tip insanlar anlamayan insanlar oluyor.
ADNAN OKTAR: Evet, anlamıyor. Yani anlamıyor değil ki anlayışsızlığından dolayı değil. Yani robot tarzında. Adam et ve kemikten oluşmuş bir varlık. O kadar yani başka bir şey değil. Üçüncü benden yani beynindeki üçüncü benden konuşuyor, hareket ediyor. Dolayısıyla sen de onu şuurlu zannediyorsun. Bazen insan rüyasından kalkar konuşur ya gördün mü sen? Konuşur normal mantıklı cevap verir. Mesela “nasılsın?” “İyiyim” der rüyasında konuşan adam. Ama normalde uyuyor adam. Haberi yok. Ne dediğinin haberi olmaz. Mesela hipnozda da adam uyuyor. Yani ölmüş oluyor hipnoza giren insan. Ölür. Yani ruhu gitmiş oluyor. Ölü olur hipnozdaki insan. Ayağa kalkıyor. Gözü açık.
“Beni görüyor musun?” diyorsun. “Görüyorum” diyor. “Ben kimim?” diyorsun. “Arkadaşımsın” diyor. Konuşuyor. “Nasılsın” diyor. “İyiyim” diyor. “Teşekkür ederim. Sen nasılsın?” diyor. Adam diyor ki, mesela karşısındaki adam “ben bir kaplanım”, diyor. Adam onu hakikaten kaplan olarak görüyor. Değil mi diyor. Görüyor musun şu an kaplan olduğumu? “Evet konuşan bir kaplanım ben” diyor. Hakikaten adam onu net olarak konuşan bir kaplan olarak görüyor. Emin oluyor ondan. Öyle bir şey olmadığı halde. Ama o anda işte o ölü. Yani Allah onu o şekilde gösteriyor. Uyandığında birdenbire bambaşka bir aleme geçmiş oluyor. Yani hipnoz yapanlar bilirler bu konuyu. Yaygındır bilinen bir konu. Sen bu konuyu daha önce hiç düşünmüş müydün Pelin maddenin bu yönünü?
MİSAFİR: Yok.
ADNAN OKTAR: Düşünmedin değil mi?
MİSAFİR: Hayır.
ADNAN OKTAR: Mesela insan isterse, beyninin içerisine geçse, şuuruna insan isterse çekilebiliyor. Yani şuurun içine çekilebilir. Şuurun içine çekildiğinde etin kemiğinin konumu ona değişik bir hale gelebilir. Bambaşka bir hale gelebilir insan. Yani adeta bir ruh olduğunu hisseder kendisinin. Tam anlamda bir ruh olduğunu hisseder. Yani görüntüden ibaret bir ruh olduğunu hisseder. Çünkü beynin içerisinde sadece görüntüyle muhatap oluyor insan. Dışarıdaki maddeyle şu ana kadar bağlantıya geçen hiçbir insan olmamıştır şu ana kadar. Yani Hz. Adem'in itibarıyla hiç kimse olmamıştır. Olamazdı zaten. Bir tek Allah bilir dışarıda maddenin aslını biliyor. İnsan bilmez. Ama bu gerçek çok detaylı anlatılıyor ki, benim kararlarım önümüzdeki yıllarda daha netleşecek. Daha çok insan kavramış olacak. Daha çok insan bu gerçeği bilmiş olacak.
ALTUĞ BERKER: Siz kitapları gönderdikten sonra bayağı bu konuda filmler çoğalmıştı hocam. Matrix gibi. Bu konuların özünü anlatmaya.
ADNAN OKTAR: Matrix'in yazarına kitap göndermiştim. Bu konuyla ilgili. Filmin yapımından iki yıl önce göndermiştim. Aynı o paralelde film yaptı adam. Aynı o mantığı işleyen.
ALTUĞ BERKER: Konuşma pasajlarında bile sizin anlattığınız şeylerden çok benzeri geldi düşünüyorum.
ADNAN OKTAR: Akılcı düşünen bu konuyu her şeyi çözer. Yani cehennemin çözer, cenneti anlar, ölümden sonraki hayatı anlar, mucizelerin nasıl olduğunu anlar her şeyi kavrayabilir ama Matrix seyretmişsin, orada aklına geldi mi o filmi seyrettiğinde böyle bir konu.
MİSAFİR: Yani evet doğrusu bu şeyler vardı filmde. Anlattıklarınız gibi maddeyi gördüğümüz anlamdan farklı anlamlar yüklendi filmde anladığım kadarıyla ama yani sizin söylediklerinizi daha önce duymadığım için, bilmediğim için böyle bir bağlantı kurmamıştım tabii ki.
ADNAN OKTAR: Ama Matrix’te demek ki? o imajı tam vermiyor o zaman. Yani bu anlattığımı tam oradan onu çıkaramıyor olabilirler. Yani bunun daha net anlatılması gerekiyor. “Kuledeki Küçük Adam” diye benim bir kitabım var, biraz hafif romanımsı. O kitaptan varsa sana onu verirsem oradan da çok iyi anlayabilirsin. Ama Yaratılış Atlası'nın bir bölümü bu konuya ayrılmış durumda. Çok detaylı. Sana Yaratılış Atlası vermiş miydim ben?
MİSAFİR: Hayır.
ADNAN OKTAR: Tamam bugün veririz, inşaAllah. Orada çok detaylı kapsamlar var. Açar mısın Berker o kısmı? MaşaAllah. Yaklaşık 7 kilo var değil mi? Ne kadar var sonlara?
ALTUĞ BERKER: Uyarı ile başlıyor hocam.
ADNAN OKTAR: Evet. Uyarı ne yazıyor orada Pelin uyarı kısmında?
MİSAFİR: Okuyacağınız bu bölüm hayatın çok önemli bir sırrını içermektedir. Maddesel dünyaya bakış açınızı kökten değiştirecek olan bu konuyu çok dikkatli bir biçimde ve sindirerek okumalısınız. Burada anlatılacak olanlar yalnızca bir bakış açısı, farklı bir yaklaşım veya herhangi bir felsefi düşünce değil, dinine inanan, inanmayan herkesin kabul edeceği bugün bilimin de kanıtladığı kesin bir gerçektir. Söyledikleriniz.
ADNAN OKTAR: Evet sonra konuya geçiyoruz. İnşaAllah. Tamam. Yerini de göstermiş olduk. Pelin bu kitap senin. İnşaAllah. “Bak din günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da odur”, Müslüman tabi korkuyla ümit arasında oluyor. Allah'ın bağışlamasını istiyor. “Rabbim bana hüküm bağışla ve beni salih olanlara kat”, mesela güzel konuşmayı da Allah meydana getirir. Diyorsun ki “ne kadar güzel konuşuyor” diyorsun. Öyle bir şey olmaz. Hiçbir insan konuşamaz. Konuşmayı Allah yaratır. Görüntüyü Allah yaratır. Bu dediğim sistem içerisinde, demin anlattığım sistem içerisinde Allah yaratır.
Sayın Adnan Oktar'ın 1 Mayıs 2011 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şuara Suresi. Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ta, Sin, Mim. Bunlar, apaçık olan Kitab’ın ayetleridir.” “Kuran Apaçıktır” diyor Allah, anlaşılmaz bir yönü yok, sarih. “Onlar mü’min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)” Allah hidayet vermiyor onlara, Peygamberimiz (s.a.v) de onların haline çok üzülüyor. Allah o konuda Peygamberimiz (s.a.v)’in dikkatini çekiyor; üzülmeyi bırakması, aksi durumda kendini helak edeceğini, bu konuda bir ayet olarak indirmiş Cenab-ı Allah. “Dilersek” diyor Allah, “onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalırlar” diyor Allah. Ebcedi 2022, Hz. İsa Mesih (a.s)’ın iniş tarihini veriyor, inşaAllah. Bak, diyor ki; “Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz.” “Gökten indiririz” diyor. Tam 2022. “Ona boyunları eğilmiş kalırlar.” Bütün dünya Müslüman oluyor, Hz. İsa Mesih (a.s)’ın inişiyle. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v) zamanında adamlar Müslüman olmuyor; anlatıyor anlatıyor olmuyor, anlatıyor anlatıyor olmuyor. Az insan oluyor, o bölgede oldu sadece, fazla yayılmadı.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) de buna çok üzülüyor. Bakın, ne diyor Cenab-ı Allah? “Onlar mü’min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)” Çünkü kaderinde yok, Peygamberimiz (s.a.v) zamanında İslam’ın dünyaya hakimiyeti yok, kaderinde yok. Ne zaman var? Hz. İsa Mesih (a.s) zamanında var, ahir zamanda var. Devam ediyor Cenab-ı Allah; “Dilersek” diyor, “Benim istememle olur” diyor Allah; “Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz.” 2022 tarihini veriyor. “Ona boyunları eğilmiş kalıverir.” Bütün dünyaya İslam hakim olacak bu devirde, Kuran ayeti var. “Onlara Rahman (olan Allah) dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.” Her ne zaman uyarı gelirse yüz çeviriyorlar, kabul etmiyorlar. “Gerçekten yalanladılar; fakat alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.” Diyorlar ya; “Hz. İsa Mesih (a.s) gelmeyecek, Hz. Mehdi (a.s) çıkmayacak,” değil mi? Bakın, Allah ne diyor; “alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.” İnşaAllah. “Hani senin Rabbin, Musa'ya seslenmişti: "Zulmetmekte olan kavme git."”O devrin Mehdisi Hz. Musa (a.s). “Zulmetmekte olan kavme git;” yani Deccaliyetin hakim olduğu kavme git.
Sayın Adnan Oktar'ın 4 Ocak 2011 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytan’dan Allah’a sığınırım. Rahman Rahim Olan Allah’ın Adıyla.
“Ta, Sin, Mim. Bunlar, apaçık olan Kitab'ın ayetleridir”. Kitap demek ki kapalı değil, açık. “Onlar mümin olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)” Peygamberimiz (s.a.v)’i uyarıyor Cenab-ı Allah. Çünkü Allah onları küfür için yarattıysa, onlar küfür içinde kalırlar. “Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz” Gökten inen mucize, mesela Hz. İsa (a.s), ebcedi 2022 tarihini veriyor çünkü. Bakın “Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz” diyor. Hz. İsa (a.s)’ın inişi bir mucizedir zaten. “O Kıyamet için bir alamettir” diyor Cenab-ı Alla, Hz. İsa Mesih’in inişi için. Bir tek Hz. İsa (a.s) için söylüyor Cenab-ı Allah bunu. Hiçbir Peygamber için söylemiyor. “O (İsa Mesih), Kıyamet için bir alamettir”, Kıyamet alametidir inşaAllah. Tabii ayetin birçok anlamı var, bir anlamı da bu. “Onlara Rahman (olan Allah) dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.” Mesela Mehdi (a.s) gelecek diyorsun, kabul etmiyor. Mehdi (a.s)’ın alametleri çıktı diyorsun, sayıyoruz tek tek kabul etmiyor. Ne diyor Cenab-ı Allah? “yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler. Gerçekten yalanladılar” “Olur mu” diyor, “İttihad-ı İslam, Türk İslam Birliği yok öyle bir şey, Mehdiyet’te yok, İsa (a.s)’da gelmeyecek” diyorlar. “Gerçekten yalanladılar; fakat alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.” Pek yakında hem Mehdi (a.s)’ı görecekler, hem İsa Mesih’i görecekler. Güya kendilerince fosforu eksik kafalarıyla, kendilerince alay ettiklerini zannettikleri şahıslar, kişiler tam karşılarına gelecek ve dediklerine pişman olacaklar inşaAllah.
Adnan Oktar'ın 1 Mayıs 2011 A9 Tv, Kanal Avrupa ve Çay Tv'deki Canlı sohbetinden
ADNAN OKTAR: “Onlara Rahman (olan Allah) dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.” Her ne zaman uyarı gelirse yüz çeviriyorlar, kabul etmiyorlar. “Gerçekten yalanladılar; fakat alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.” Diyorlar ya; “Hz. İsa Mesih (a.s) gelmeyecek, Hz. Mehdi (a.s) gelmeyecek,” değil mi? Bakın, Allah ne diyor; “alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.” İnşaAllah.
“Hani senin Rabbin, Musa'ya seslenmişti: "Zulmetmekte olan kavme git."” O devrin Mehdisi Hz. Musa (a.s). “Zulmetmekte olan kavme git;” yani Deccaliyetin hakim olduğu kavme git. “Firavun’un kavmine.” Yani o devrin deccalinin kavmine. “Hala sakınmıyorlar mı?” diyor Cenab-ı Allah. “Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum. Göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor."” Göğsü sıkışıyor, yani taşikardi var muhtemelen. Kalp atışı çok yükseliyor, muhtemelen tansiyonu da yükseliyor Hz. Musa (a.s)’ın; onun için “göğsüm sıkışıyor” diyor. “Dilim dönmüyor” diyor; aşırı heyecanda konuşma bazen tutulur insanda, şiddetli heyecanda konuşma gücünü insan kaybedebilir. Bu özellik Hz. Mehdi (a.s)’da da var.
“Bundan dolayı Harun'a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril'i) gönder.” “Onu da yanımda gönder” diyor Cenab-ı Allah’a. Çünkü dili tutulduğunda, heyecandan konuşamadığında onu devreye sokacak, yani onun konuşmasını sağlayacak. Çünkü dili tutulup konuşamadığında konuşacak kimse kalmıyor. Ama yanında birisi olursa, dili tutulduğunda, o kişi konuşmaya devam eder, inşaAllah. “Üstelik, onların bana karşı (davasını savunacakları bir cinayet) suçu(m) var; bundan dolayı beni öldürmelerinden korkuyorum.” Korkusunun nedenlerinden birini söylüyor.
“(Allah:) "Hayır," dedi. "İkiniz de ayetlerimle gidin, şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz."” “Ben sürekli yanınızda oluyorum zaten” diyor Allah, “Ben yaratıyorum ve bütün konuşmaları zaten işitiyorum” diyor Allah. “Gecikmeksizin Firavun'a giderek deyin ki,” Ne diyor Cenab-ı Allah; “gecikmeksizin,” hemen, hemen şu saatlerde, hemen şu dakikalarda, süratle. “Firavun’a gidin.” “Deccale gidin.” “Deyin ki: Gerçekten biz, alemlerin Rabbinin elçisiyiz, İsrailoğulları'nı bizimle birlikte göndermen için (sana geldik).” Yani “biz Müslümanları kurtarmak istiyoruz, Müslümanları bırak” diyorlar ve Firavun’a gidiyorlar. “(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi?"” Hz. Mehdi (a.s) da öyle ehl-i cehlin içinde gelişecektir, ulema ve alimlerin içinde geçmiyor Hz. Mehdi (a.s)’ın çocukluğu. Cahil insanların, dinden uzak insanların içerisinde gelişiyor. Hadislerden bu çok açık anlaşılıyor. “Allah onu bir gecede ıslah eder, bir gecede ona ilim verir” diyor.
“Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?” “Cahillerin içerisinde yaşadın sen” diyor, Hz. Mehdi (a.s) gibi. “Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.” Nankörlükle itham ediyor Hz. Musa (a.s)’ı. “(Musa) Dedi ki: "Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım."” “Bilmiyordum, cahillikle yaptım, boş bulundum” diyor. “Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım.” “Beni öldürmenizden çekindiğim için aranızdan kaçtım” diyor.
“Sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı.” “Beni Peygamber kıldı Allah” diyor. “Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğulları'nı köle kılmandan dolayıdır.” “Lütuf değil” diyor, “kavmimizi besliyorsun, arkadaşlarımıza bakıyorsun konumu var ama sen bizi köle olarak kullanıyorsun” diyor. “Dolayısıyla öyle senin bize iyilik yaptığın bir şey yok” diyor. Taş taşıtıyor, o piramitleri yaptırıyor, en ağır işlerde onlarda kullanıyor, dolayısıyla “senin bize yaptığın bir ikram yok, lütuf falan da değil bu” diyor.
“Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir?" O zaman, onu söyle bize diyor, Allah nedir? “Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)."” “Darwinist, materyalist bilgiyle inanıyorsanız ayrı. Ama kesin vahye dayalı bir bilgiyle inanıyorsanız bu şekilde. Allah var, her şeyi Allah yarattı; göklerdeki, yerdeki, ikisi arasında olan her şeyi” diyor. “Firavun, çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?"” Bu cahiliyede kullanılan klasik züppe üslubudur, sağır değil adamlar. Tabii ki işitiyorlar da, sırf çakallık olsun diye yapıyor. “(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir."” “Geçmişteki atalarınızda yanlış yaptılar” diyor, hatalı olanlar varsa. “Ama her zaman, kainatın ilk kuruluş yıllarından beri, sonsuzdan beri Rab’dir Allah” diyor.
“(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir."” Oradaki kavme, Hz. Musa (a.s)’ın kavmine, arkadaşlarına, Hz. Musa (a.s)’dan ayırmak için, Hz. Musa (a.s)’ın topluluğunu, cemaatini parçalamak için o devrin derin devleti, o devrin küfür devleti, o devrin Mehdi’sini deli ilan ediyor ki, uzaklaşsınlar. Deliye uyulmaz ya, haşa Hz. Musa (a.s)’ı da delilikle itham ederek ondan uzaklaşacaklarını, konuşmalarının mantıksız olduğunu vurgulamaya çalışıyor, avanak Firavun; “elçiniz, gerçekten bir delidir." Diyor. “Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız” diyor Hz. Musa (a.s) da. O da kapalı olarak, onların aklını kullanamayan adamlar olduğunu söylüyor. “O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir" dedi (Musa).” Aklını kullanan için böyle, yoksa “aklını kullanamayan akılsızsınız” diyor, “aksi durumda akılsızsınız.”
“(Firavun) dedi ki: "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım."” Deccaliyet, o devrin Mehdi’sini susturmak için mutlaka bir engel meydana getirmeye çalışıyor, bir yöntem. Delilik iftirası atıyor, olmuyor; onunla baş edemiyor. “O zaman ne yapalım?” diyor, “hapse atarız” diyor. Mehdileri hep susturmak ve durdurmak için, hapis yöntem olarak gösterilmiş. Çünkü cemaatinden ayrılırsa Mehdi cemaatin dağılacağına inanırlar. Hz. Musa (a.s) da eğer hapsedilirse cemaatinin dağılacağına inanıyorlar, yani Müslümanların dağılacağına inanıyorlar, güçsüz kılmak için böyle bir fikir geliştiriyorlar.
“Seni mutlaka hapse atacağım. (Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?"” “Alenen, net deliller getireceğim” diyor. Apaçık delil, yani hüccet, el hüccet. O devrin Mehdi’si, Hz. Musa (a.s) delille konuşuyor. “(Firavun) Dedi ki:” o devrin deccali dedi ki; “Eğer doğru sözlü isen, onu getir.” “Görelim delilini” diyor. “Bunun üzerine asasını bıraktı, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.” Tahtadan, kuru tahtadan ne oluyor? Yılan oluşuyor, bir anda. İlk neyi ispat ediyor Hz. Musa (a.s)? Yaratılışı ispat ediyor. Çünkü onlar o zaman evrim teorisini savunuyorlar, materyalist ve Darwinist düşünceyi savunuyorlar, “Nil’in çamurlarından oluştu” diyor. Hz. Musa (a.s) da diyor ki; “her şeyi Allah yaratmıştır, Nil’in çamurlarından değil” diyor. “O zaman bize bir ispat göster” diyorlar. O da yaratılışı ispat etmek için elindeki tahtayı atıyor, asayı; kuru tahta, atar atmaz yılana dönüşüyor. Hemen yaratılışı ispat etmiş oluyor bunu yapmakla, yani evrimin olmadığını, Allah’ın ani yarattığını göstermiş oluyor. Yılan ne kadar kısa sürede yaratılıyor? Bir saniyede yaratılıyor. Hani evrim vardı? Yok, işte görüyorsun. Sihirbazlar da görüyor, hepsi görüyorlar; bir anda oluşuyor.
“Açıkça bir ejderha oldu. Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanmış'.” Beyaz elleri, bembeyaz; elini göğsünün içine sokuyor, çıkardığında bembeyaz elleri. Masonlar da bu Kuran ayetine ve Tevrat’a dayalı olarak, sağ ellerini göğüslerinin içine sokarlar bu şekilde ve beyaz eldiven giyerler, o ayetin anlamını vurgulayacak şekilde, Tevrat’ta da vardır aynı hüküm. Oradan kalma bir gelenek ve inanç olarak beyaz eldiven giyerler ve mason işaretidir biliyorsunuz, sağ elin kalp hizasına bu şekilde sokulması. Birbirlerini tanımada da kullanırlar masonlar, ellerini kalplerinin üzerine koyarak. “(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: "Bu" dedi, "Doğrusu bilgin bir büyücüdür."” Bu sefer de, baş edemeyince büyücüye çeviriyor, sürekli şekil değiştiriyor. Önce “deli” diyor, sonra hapisten bahsediyor, sonra “büyücü” diyor. “Ama çok bilen bir büyücü” diyor, “büyü yaptı” diyor. “Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?” Bakın, bu sefer de milliyetçi duyguları ağır bastırarak, vatan hainliği ile itham ederek suçun kapsamını ceza maddelerinin en ağırına çevirmeye çalışıyor. Çünkü önce bir delilik diyor, deliliğin hükmü hafif oluyor tabii onlar için. Büyücülük diyor, onun da hükmü hafif. Ne yapsın hapsedilebilmek için yahut öldürebilmek için, vatan hainliği gerekiyor. Ağır, devlete karşı işlenmiş bir suça çevirmeye çalışıyor, siyasi suça çevirmeye çalışıyor. O devrin kanun maddesinin siyasi suçlara bakan yönüne ağırlık vererek oradan bir netice almaya çalışıyor.
“Sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor.” “Zor kullanacak size” diyor, çete kapsamına sokmaya çalışıyor. Büyük kapsamlı bir çete kurduğunu Hz. Musa (a.s)’ın ve illegal oluşumla onları şiddet kullanarak sürüp çıkaracağını iddia ediyor. “Ne buyurursunuz?” diyor. İddianame, “ne buyuruyorsunuz” dediği bu, iddianameyi tanzim ediyor ve söylüyor; oradaki kişiler de hakim hükmündeler, savcı olarak açıklıyor. “Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder."” “İkisini gözaltına al, onu ve kardeşini gözaltına al, şehre de toplayıcılar yolla” diyor. “İnsanları bir araya toplayacak gibi büyük bir toplantı günü ayarlayalım” diyor. “Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.” O devrin Darwinist, materyalist ne kadar alimi varsa; insanlara büyü yapan, insanları sürekli telkinle etki altına alan ne kadar takım varsa hepsini getiriyorlar.
“Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.” Bir bayram günü bir araya getiriliyorlar, sabah erken. Bakın, “Bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.” Hepsi, topluca. “Ve insanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz?" dendi.” Oradaki insanları da topluyorlar, halkı. Oradaki sahtekar bilim adamlarını toplamışlar, halkı da bir araya topluyorlar. Kamuoyunu kullanarak, basın ve yayın yoluyla bu sefer o devrin Mehdi’sini çökertmeye çalışıyorlar. Kamuoyu tazyiği meydana getirerek, bir de kamuoyunu bilinçlendirmeye çalışıyorlar olumsuz yönde, kendi kafalarına göre. “Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız.” Bakın, “İnsanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz?" dendi” diyor ayette. “Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız.” Ama yine bir tereddüde düşmüş halk, “galip gelirlerse büyücülere uyacağız” diyorlar. “Senin dediğini kabul edeceğiz” diyorlar firavuna, “senden yana olacağız” diyorlar.
“Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler.” Çünkü materyalist kafada oldukları için paradan başka bir şey düşünmüyorlar. Allah rızası yok adamlarda. Adam çıkar peşinde, tek anladığı şey para; kapitalist zihniyet olduğu için, o devirde de var. Bakın, diyorlar ki; “Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler.” “Biz bu işi yaparız, halkı da kandırırız. Olumsuz, Darwinist-materyalist bilgi aktarırız ama bizim de paramızı ayarlarsın değil mi? Para verirsin” diyorlar. Çıkarcılar yani. “"Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."” “Size sosyal destek de sağlayacağım” diyor. Para da vereceğim, sosyal destek de sağlayacağım” diyor. “Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın."” “Uyduracağınız şeyleri, uydurmalarınızı atın bakayım, ne diyorsunuz göreyim” diyor. “Onlar da, iplerini ve asalarını attılar ve: "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.” O devirde yemin deccalin üzerine oluyor, deccaliyetin üstüne oluyor. Allah adına yemin yok; Allah’ın, Kitab’ın üzerine yemin yok. Allah’ın kitabından kaynaklanan bir bilgi üzerine yemin yok. Halbuki yemin Allah adına olur, değil mi? Deccal adına yapılıyor yemin o devirde, o devrin deccali adına. “Firavun'un üstünlüğü adına,” bir de üstünlük, gözlerde büyütülmüş o devrin deccali; yüce görülüyor, haşa Allah gibi görüyorlar.
“Firavun’un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.” Halka propaganda yapıyorlar; üstünüz, güçlüyüz, şu, bu falan gibisinden. “Böylelikle Musa da asasını attı.” Yani o uydurduklarının üzerine. “Bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuyor.” O devrin Darwinist-materyalist sistemi yerle bir oluyor, o ilk atışla. “Anında büyücüler secdeye kapandılar.” Hemen iman ediyorlar. İlk faaliyette, demek ki Darwinizmin, materyalizmin yıkılması çok önemli. Kuran buna işaret ediyor. İlk önce yaratılışın ispat edilmesi, yaratılışın anlatılması gerekiyor. Hz. Musa (a.s) da öyle yapıyor. “ (Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.” Demek ki deccaliyet kalktı mı İslamiyet devreye giriyor; boşluk kabul etmiyor sistem, Allah öyle yaratmış. Önce put sistem kalkacak, put sistemin yerini hemen hak olan sistem dolduruyor.
Bakın, ne diyorlar; “(Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler. "Musa’nın Harun’un Rabbine." Çünkü Peygamberlerin tarif ettiği Allah önemlidir. Küfrün tarif ettiği değil. Mesela masonik Allah inancı vardır, onlar bir total güç olarak görürler Allah’ı, ‘kainatın ulu mimarı’ derler. Ne olduğu belli olmayan bir varlık olarak belirtirler, haşa. Bir total güç. Kainatın toplam gücü. Elektrik gücün, genel gücün, tamamının Allah olduğuna inanırlar. Halbuki Allah sonsuz kudret sahibidir, sonsuzluğu yaratmıştır, sonsuz mekanı yaratmıştır; Kendisi sonsuz öncedir, sonsuz sonradır ve doğmamıştır, doğurulmamıştır, kaderi yaratmıştır, Meleklere sahiptir, Peygamberleri yaratmıştır. Amentü’de belirtilen bütün hususları yaratmıştır Allah, “Musa’nın ve Harun’un Rabbi” denilen O’dur; Cenab-ı Allah, inşaAllah. Peygamberimiz (s.a.v)’in Kuran’da tarif ettiği Allah, Hz. İbrahim (a.s)’ın tarif ettiği Allah; gerçek olan Allah O’dur, inşaAllah.
“(Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız?"” Deccaliyet resmi ideolojiyi dayatmış, benim dediğime inanacaksınız” diyor. Başka inanç olabilir mi? Yok. Resmi ideolojinin dışında bir şey kabul etmiyor deccaliyet. “Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür.” Bakın, halkı daha hala onun aleyhinde kışkırtmaya çalışıyorlar ki kamuoyu elde etmeye çalışıyorlar. O devrin Mehdi’sini halkın gözünde küçük düşürmeye çalışıyorlar. Yobaz takımı var, it kopuk takımı var, herkes var o devirde. “Öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim.” O devrin iddia edilen Ergenekon terör örgütü gibi bir yapı, illegal bir devlet yapısı var. Bakın, diyor ki; “Öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım."” Hep asmayla korkutur yobaz takımı, iddia edilen Ergenekon terör örgütü de asmayla korkutuyor halkı. O devre ait eski yazışmalara bakın bunları görürsünüz, yani tehdit unsuru hep asmadır. Türkiye tarihine bakarsanız, iddia edilen Ergenekon terör örgütünün yaptığı faaliyetlerde asma teması, idam teması hep hakimdir üsluplarında, konuşmalarında.
“"Hiç zararı yok" dediler. "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz."” Gerçekten iman ettiği için, imanı sağlam; “ne yaparsan yap” diyorlar deccala. “Biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz.” Yani “ölsek de şehit oluruz zaten” diyorlar. “Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” “Günahlarımızı da Allah inşaAllah bağışlar” diyor. “Çünkü ilk iman edenleriz” diyor, inşaAllah. “Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.” Müslüman izlenir, Müslüman izlenir; her zaman küfür tarafından, deccaliyet tarafından izlenir. Gözetlemededir insanlar; suç ararlar, yakalamak isterler, oyun yapmak isterler, hapsetmek isterler, dolayısıyla izlerler. Onun için Müslümanlar dikkat çekmemek için çoğu zaman hep geceyi kullanmışlardır. Cenab-ı Allah onun için geceyi emrediyor.
“Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.” O devrin polisini, askerini ayaklandırıyor. Deccal rejimi o devirdeki kolluk kuvvetlerini kullandırıp; halkı tutuklamaları, geniş çaplı operasyon yapmaları ve katliam yapmaları için görevlendiriyor. Ne diyor iddia edilen Ergenekon terör örgütü; “bir gecede 3 milyon kişiyi katledeceğiz” diyorlar. O devrin firavunları ile bu devrin firavunları aynı, üslup olarak. İddia edilen Ergenekon terör örgütünün zalimliğinin aynısını orada da görüyoruz. “Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur.” “Küçüktürler bunlar” diyor, Müslümanların topluluğu için. “Biz bunları rahatça ezeriz, sayısı az” diyor, Mehdi topluluğu için. Ahir zamanda da Mehdi topluluğu küçüktür, az sayıdalar.
“Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.” “Deccaliyete karşı büyük bir öfke besliyor bunlar” diyor. O devrin kolluk kuvvetlerini tahrik etmek; devletin ezici, saldırgan gücünü tahrik etmek için devletin alnını kaşıyor firavun. Ne diyor? “Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.” Bakın, kaç türlü; hem vatan haini gibi gösteriyor, hem “devleti ortadan kaldıracak” diyor, hem “sistemimizi ortadan kaldıracak” diyor, “ayrıca bize de öfke besliyor” diyor. “Biz ise uyanık bir grubuz" (dedi).” “Aydınlığız biz, kafamız aydın, bayağı zekiyiz, çok akıllıyız, çok kültürlüyüz” diyor. Halbuki öküz gibi adamlar, sığır gibi adamlar, tabii. “Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık.” Saldırıya geçmek için pınarlardan, bahçelerden ayrılıyorlar. Normalde önce keyif zevk ediyorlar ama askeri bir operasyon yapacakları için askeri operasyon sistemine geçiyorlar. Yani alarm halindeler, savaş konumuna geçmişler.
“Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.” Hazinelerini de bırakıyorlar o anda, makamını da bırakıyor, çünkü saldıracakları için Müslümanlara. “İşte böyle; bunlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık.” Biliyorsunuz, denizde Allah hepsini helak etti. Hz. Musa (a.s) orada kan akıtmadı; Allah kan akıttı, Allah kanlarını döktü. O devrin Mehdi’si adına Allah orada kanlarını göktü, melekleri ile kan döktü Allah. Binlerce melek orada onların kanını döktü. Allah Hz. Musa (a.s)’ı kurtardı ve bütün malına, mülküne Müslümanlar sahip oldu deccaliyetin, olay bu inşaAllah.
Adnan Oktar'ın 5 şubat 2011 Kahramanmaraş Aksu Tv'deki canlı sohbetinden
ADNAN OKTAR: Şuara Suresi çıktı, şeytandan Allah’a sığınırım. “Onlara Rahman (olan Allah)’dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.” “Dinlemezler” diyor. İstediğin kadar anlat İttihad-ı İslam’ı, Türk İslam Birliği’ni, Peygamberimiz (s.a.v.)’in mucizelerini anlat, olduğunu anlat; adamlar yüz çeviriyorlar. “Gerçekten yalanladılar”. Hatta direkt yalanlıyorlar. “Nereden çıkarıyorsun?” İspat ediyorum, delille gösteriyorum. Daha nasıl söyleyeyim? Hadis tam, olay tam. Gerçekten çıkmış. “Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir” diyor Allah. “Az bir şey beklesinler” diyor Allah, “pek yakında cevabını alacaklar” diyor. Yine Şuara Suresi, 4’te; “dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz”. Hz. İsa (a.s.)’ın nüzulüne bakıyor aynı zamanda ayet. Ebcedi tam 2022 tarihini veriyor. Hz. İsa (a.s.)’ı beklediğimiz tarihi veriyor. Yani kendisini göstereceği tarihi inşaAllah. Bak açtım, tam mutabık sayfa çıktı. Genelde de tam ilgili, mutabık sayfalar çıkıyor. Ben çıktığında da söylemiyorum. Zaten seyredenler gördüğü için, fiilen olay net olduğu için; “bakın tam mutabık sayfa çıktı” demiyorum. Çünkü beş yaşındaki çocuk olsa anlayacak gibi oluyor.