Şuara Suresi, 21-68 Ayetlerinin Tefsiri

(Musa kıssası: Mehdiyet)

 

(Adnan Oktar’ın 31 Aralık 2009 tarihli röportajından açıklamalar)

ADNAN OKTAR:   Şeytan’dan Allah’a sığınırım, “(Musa) Dedi ki: Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım. Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım”, işte Mehdi bu yönüyle Hz. Musa’ya benziyor, hadis var. Yani korku ortamı olması ve gizlenmek. Mehdi de bu şekilde gizlenecektir. Bununla ilgili hadisi sonra okurum. “Sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen elçilerden kıldı. Bana karşı lütuf dediğin nimet de, İsrailoğulları'nı köle kılmandan dolayıdır". “Sana” diyor, “lütufta bulundum” diyor Firavun. Halbuki köle kılmış zaten o zamanki Müslümanları, Hz. Musa’nın talebelerini. “Firavun dedi ki: Alemlerin Rabbi nedir?”, neyi kastediyorsun Alemlerin Rabbi’nden diyor, onu öğrenmek istiyor. “Dedi ki: Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbi’dir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)". Yani net, doğru bilgiyle inanıyorsanız, yer, gök, ikisi arasında, yani ayrı ayrı Rabler yoktur yani. Yer için ayrı, gök için ayrı, arasındakiler için ayrı ilah yok, tek bir ilah var diyor. “Çevresindekilere dedi ki: ‘İşitiyor musunuz?’”, züppelik yapıyor böyle var ya, “işitiyor musunuz?” zaten işitiyor, yüksek sesle söylüyor yani. Böyle avamdan insanlar yapar ya böyle etrafındakilere show yaparlar, münasebetsiz. O da öyle züppelik yapıyor. “(Musa:) Dedi ki: O sizin Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbi’dir”. Yani sırf senin değil diyor, geçmişteki ataların da aynı şekilde O Allah’a inanıyorlardı diyor. Ve her zaman hak din vardı, bunu söylüyor, yani din ilk defa ortaya çıkmadı diyor.

SUNUCU: Hep vardı zaten.

ADNAN OKTAR:   Tabii hep vardı. Hz. Adem’den itibaren sürekli vardır. Senin ataların da hak dinleri tanıdılar, gördüler, fakat sen bilmiyorsun diyor. “(Firavun) Dedi ki: Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir”, Hz. Musa’ya deli diyor. Cübbeli de günlerden beri benim deli olduğumu anlatıyor, televizyonda da açmış raporu var diyor böyle heyecanla. Ben iftihar ederim, ben Allah’ın delisiyim, İslam’ın, Kuran’ın delisiyim yani. Bakın Peygamberlerin hepsine hemen hemen deli denmiştir. Resullullah’a da deli denmiştir, değil mi? Bediüzzaman Hazretleri’ne de deli denmiştir. Yani çok, çok makbul bir iftiradır inşaAllah. Ayrıca o raporumuz da bizim askeri hastane de bozuldu. Tam sağlıklı, sıhhatli diye askeri hastanede bozuldu. Bir de Adli Tıp’ın Üst Kurulu’nda bozuldu. Yani iki kere ayrı ayrı bozuldu. Bakın bu da raporumuz. Rapor istiyorsa Cübbeli işte bunu alsın.

OKTAR BABUNA: İmzalı, mühürlü, teşhis sağlam, sapasağlam maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Tabii, tabii. Bu raporu okusun.

OKTAR BABUNA: Ayrıca bütün doktorlar da ben de şahidim o dönemde zaten inşaAllah.

ADNAN OKTAR:  “Dedi ki: O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbi’dir. (Firavun) Dedi ki: Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir”. Cübbeli’nin de bana deli demesi, iftihar ederim yani. Çünkü biz Hak aşığıyız, Allah’ın delisiyiz biz inşaAllah, değil mi?  Allah aşkının delisiyiz inşaAllah. “Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız”, bakın akıl kullanmak çok önemlidir diyor, değil mi, akıl. “O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin Rabbi’dir" dedi Musa”. Yeniden onu vurguluyor, anlamadı adam çünkü kemik kafa yani odun kafalı. Bu tipler öyledir yani. Anlat mesela, biz söylüyoruz daha önce görüyorsunuz, anlamıyor, yeniden vurguluyor. “Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız”, ne demek istiyor biliyor musun? Sen avanaksın, ahmaksın onun için anlamıyorsun demek istiyor yani, değil mi? Ahmaklığını ama nezaketli bir dille, Peygamberler  nezaketli oluyorlar. Bak diyor ki; “Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız”, aklını da kullanmadığına göre adam, kemik kafa, odun kafa olduğuna göre anlamıyor işte. “(Firavun) dedi ki: Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım”. İşte despot, iddia edilen Ergenekon Örgütü zihniyeti. Yani inancı kendi ortaya koyuyor, diyor ki; “ben diyor bir din meydana getirdim. Buna zorla inandıracağım seni. Başka hiçbir inanç kabul etmem. Benim bir inancım var. Ona inanacaksın” diyor. “İnanmazsan ne yaparım” diyor, “seni mutlaka hapse atacağım” ki, bu en hafifi, Firavun’un yine bir en azaltılmış cezalarından.

Bak, “benim dışımda bir ilah edinecek olursan”, bunun iddiası ne, Firavun’un iddiası? Bütün insanlık diyor, Nil’in çamurlarından yaratılmıştır, bütün hayvanlar ve bitkiler, yani Darwinist, materyalist. Buna inanacaksın arkadaşım diyor. Eğer inanmazsan seni hapse atarım diyor, bakın hapis, Hz. Yusuf’un mekanı, Hz. Mehdi’nin mekanı. Mehdi de hapsedilecektir. Ya arkadaş diyorlar bizim ideolojimizi savunacaksın, değil mi, anti-Darwinist, anti-materyalist olmayacaksın, ya yoksa hapis. “(Musa) Dedi ki: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?”, yani net delil getirdim ben sana diyor. Mehdi de çok net deliller getirecektir. Fosillerle, bilimin bütün delilleriyle, modern teknolojinin sunduğu bütün imkanlarla net ve kesin deliller meydana getirecektir. Fenin ve felsefenin bütün imkanlarını gözler önüne serecektir inşaAllah. “(Firavun) Dedi ki: Eğer doğru sözlü isen, onu getir” diyor. Madem doğrusun getir bakalım delilini görelim diyor. “Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi”. Ağaç, tahta attığında birden yılan oluyor. Hani evrim vardı? Hani Allah yaratamıyordu da evrimle yaratılıyordu? Hani süreç gerekiyordu? Hani milyonlarca sene gerekiyordu, değil mi? Yavaş yavaş evriliyordu, devriliyordu hani? Saniyesinde, atar atmaz yere, atmasıyla bir kaç saniyenin içerisinde anında yılana dönüşüyor ve Firavun’un evrim inancını yerle bir etmiş oluyor orada işte. Hz. Mehdi’nin de yapacağı da budur, ilk yapacağı budur. Yani nasıl Hz. Musa’nın ilk yaptığı evrimi yok etmek, değil mi, ilk yaptığı, ne yapıyor, ilk evrimi yok ediyor. Hz. Mehdi’nin de ilk yapacağı evrimi yok etmektir, Darwinizmi yok etmektir.

Bunu Said Nursi söylüyor Risale-i Nur Külliyatı’nda, 70 sene önce söylüyor. “Geldiği vakit” diyor, “ilk bunu yapacak” diyor. “Darwinizmi, materyalizmi yerle bir edecek” diyor. “Elini de çekip çıkardı”, böyle göğsüne sokuyor, sonra çıkarıyor; “bir de (ne görsün) o, bakanlar için parlayıp aydınlanıvermiş”. Eli bembeyaz çıktığında, onun harikalarındandır, mucizelerindendir. “(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: ‘Bu’ dedi, Doğrusu çok bilen bilgin bir büyücüdür". Çok biliyor ama diyor, büyücü diyor. Yani ikna kabiliyetiyle, sözle sizi etkilemeye çalışıyor diyor. Böyle insanların gözünü boyuyor.  Aslında gerçekçi değil diyor. "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?". Bakın olayı siyasi noktaya getiriyor. Yani bunun amacı din değil diyor. Bunun amacı siyaset. Bu iktidar olmak istiyor diyor, bunun amacı bambaşka diyor. Yani etrafı tahrik edip, yeni bir suç oluşturuyor. Yani amacı, o hidayete, Allah rızası için onu davet ederken, o olayın vasfını tamamen değiştirip yepyeni, apayrı bir kanun maddesine sokuyor.  Devlete isyan, devleti ele geçirme, değil mi, buna benzer suçlar. "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" Büyüsü, nasıl zaten bir avuç Müslüman var orada. Senin dev gibi ordun var, adamların var. Böyle bir amaç olmadığı belli, sahtekarlık yapıyor. “Dediler ki: Bunu ve kardeşini oyala”, yani göz altına al. Nezaketiyle bunu söylüyor. “Şehirlere de toplayıcılar gönder"; ne kadar bilim adamı varsa Darwinist, materyalist, ateist değil mi, atan, tutan takım varsa, hepsini topla getir diyor. "Bütün uzman-bilgin” bakın uzman, bilgin, bilim adamı, “büyücüleri sana getirsinler." Bilim adamlarını toplayın diyor. Bakın bilgin, net, uzman diyor. Büyücüden kastı laf ebeliği yapıp, demagojiyle insanları aldatmak. Büyünün özelliği odur yani tekrarlar yaparak insanları boş bir inanca ikna etmek. Toplum hipnozu meydana getirmek.

Mesela Darwinistlerin yaptığı odur. İşte bilmem ne Latince kelimeler, Fransızca kelimeler, formüller, x eşittir 11y demek ki, evrim gerçek. Zx2 alttan işte zeroyu x’den çıkarttığımızda bilmem ne oluyor falan böyle kafalama üslupları o devirde de vardı. "’Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.’ Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi”. Bütün milietin görebileceği şekilde bir araya getirildiler. Mesela biz nasıl Habertürk’e çıktık, bütün milletin gözü önünde, bizim karşımıza da Darwinistleri, materyalistleri getirdiler. Nasıl onları böyle Isparta halısı gibi dümdüz ettik, yerle bir ettik. O zaman da ona benzer olaylar var orada. “Ve insanlara da: Siz de toplanıyor musunuz dendi". Televizyon otomatik insanları topluyor. O devirde de insanları bir araya getirilip, toplanıyor. Ama televizyon zaten hazır topluluğa hitap eden bir araç.  "Umarız ki, eğer galip gelirse, biz de büyücülere uyarız". Eğer diyorlar, galip gelirse, büyücülere uyacaklar, yani bilim adamlarına. “Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi? dediler” diyor. Yani para ve çıkar için o devrin sahtekarları, çünkü bunu çıkar yani o devirde onu geçim vasıtası edinmişlerdir. Adamın yolu o, mesela şimdiki Darwinistler de,   tabii ben onların Firavunun ekibidir demiyorum yani, kıyaslamıyorum ama yani tarihi bazı yani ilmi açıdan benzerlik yönünden belirtiyorum. Bakın, o devirde de bir çıkarcılık var, maaş alıyorlar, para alıyorlar. Çünkü mesela, şu anki Darwinistlerde, anlatıyoruz gerçeği, anlıyor ama çıksa adamın bir vasfı kalmayacak, üniversiteden çıkacak. Yani ya gidip erik domates satacak yahut o okullu diye, iş yerinde üniversitede kürsüsünde kalıp Darwinist faaliyetlere devam edecek. O da o zaman sıkı sıkıya onu bırakmıyor, maaşını değil mi, terk etmemek için ne kadar gerçeği görürse görsün bırakmıyor. İnsanlar zannediyor ki bu insanlar hakikaten bir şey biliyor, o yüzden muhafaza ediyorlar bunu.

SUNUCU: İnandığını savunmuyor. 

ADNAN OKTAR: İnanmıyor aslında,   tabii yani bu kadar delile rağmen nasıl inansın. “Bize bir ücret gerçekten var değil mi” diyorlar. Firavun diyor ki, “evet dedi.”  tabii ki zaten para ile tutmuş onları.”..üstelik şüphesiz en yakın kılınanlardan olacaksınız” Yani o devrin sosyetesine sahip olacaksınız, o sosyetenin içine gireceksiniz, kadın, kız, eğlence ne istiyorsa o devirde elde etmiş oluyorlar. Para, yani toplumdan dışlanmamış oluyorlar. Yani o Deccal’in, Firavun Deccal’inin cennetine girmiş oluyorlar bir nevi, onun uydurma cennetine. Sarayda ağırlanıyorlar, saraya girip-çıkıyor, maaş alıyor, yiyecek, içecek, ev her türlü imkanı var. Yakın kılınmanın da bir özelliği bu. Yani mesela devlet dairesinde bir işi oluyor, hemen hallediliyor, yakın kılındığı için. Bir akrabasını bir yere atanması gerekiyor, hemen atanması sağlanıyor. Hem para, hem bu menfaatler, evet. 

SUNUCU: Menfaat ve olanak sağlıyorlar.. 

ADNAN OKTAR:   Tabii. “Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın." Önce bakayım dökün ne varsa, bir görelim ne diyorsunuz. “Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: "Firavun'un üstünlüğü adına,..” Bak Allah adına değil. O zamanın Firavun’u kimse onun adına hareket ediyor, Allah adına yok. Hâlbuki Müslüman Allah adına hareket eder değil mi? “..hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.” Psikolojik propaganda yapıyorlar, işte biz şöyleyiz, böyle akıllıyız, böyle hallederiz, şöyle bitiririz gibisinden. Şu anda da öyle diyenler var değil mi? Ve atıyor bu adamlar iplerini ve asalarını atıverdiler. Yani ellerindeki delilleri ortaya koyuyorlar, uydurma. “Böylelikle Musa da asasını üzerlerine bırakıverdi,..” diyor Allah. “..bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.” Bakın, şu an Darwinistler’in üzerine fosilleri biz yağmur gibi yağdırdık. Altında kaldılar böyle, yağmur gibi taş, fosil yağıyor üzerlerine, altında kaldılar, cik-cik alttan sesleri geliyor böyle. Küçük sincap sesi gibi böyle. Daha hala o fosillerin altından bağırıyorlar. Darwin yaşıyor, dedeniz yaşıyor diye. Yani istediğin kadar sen yaşıyor de...inşaAllah. “Anında büyücüler secdeye kapandılar.” Bak La İlahe İllallah diyorlar değil mi? Musa Resullullah diyorlar. La İlahe İllallah Musa Resullullah. O dönemde öyle. Biz de olsaydık, biz de öyle diyecektik. La İlahe İllallah Musa Resullullah diyecektik. Ama Muhammed-i olduğumuz için La İlahe İllallah Muhammed-i Resullullah diyoruz inşaAllah. ” Anında büyücüler secdeye kapandılar. (Ve: ) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.” Yani parayı, pulu hepsini bir kenara atıyorlar adamlar, karakterli adamlar, kişilikli. "Musa'nın ve Harun'un Rabbine." Bu çok önemli. Mesela Peygamberimiz (s.a.v.)’in getirdiği Kuran’daki Allah’a biz inanıyoruz. Bir adam mesela bir Allah tarifi yapıyor, sadece gökyüzüne hâkim diyor. O, Allah o değil. Değil mi? Yahut da diyor sırf yerin altında diyor gücü Allah’ın, öyle değil.

Kuran’ın tarif ettiği Allah’a biz inanıyoruz. Tevrat’ın, İncil’in, Zebur’un tarif ettiği Allah. Hak İncil’in, Hak Tevrat’ın, Hak Zebur’un ve Hak Kuran’ın tarif ettiği Allah, gerçek Allah’a iman ediyoruz. Onun için Musa (s.a.)’nın ve Harun (a.s.)’un Rabbine diyor. Fir’avn diye geçiyor. Fir’avn evet. “Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız?” Resmi ideoloji var. Sen diyor ne haddine diyor böyle iman etmek, ne haddine, nasıl inanırsınız diyor. Yani benim dediğimi yapacaksınız diyor. “Gerçek şu ki, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür;” Anti-propagandaya başlıyor, yani size bunu, beyninizi yıkadı diyor, büyüğünüzdür. “..Öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim” Bu sefer psikopatlığa geçiyor. Bak daha önce hapis, şimdi psikopatlık safhası, el ve ayak çaprazlama kesmeler. İddia edilen Ergenekon Örgütü’nün var ya böyle domuz bağı şu-bu falan. “..ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım." Tam Ergenekon ağzı. İddia edilen Ergenekon’cuların ağzı. Onlar hep, ip-asma. İşte Adnan Menderes’i asmaları ile övünüyorlar. Daha önceki Başbakan’ları şehit etmeleri ile övünüyorlar. Yani öldürme, asma, kesme iddia edilen Ergenekon Örgütü’nün kafası. Bunların kafası da aynı. Bak, aslanlara bak ne diyorlar. “Hiç zararı yok” diyorlar. Tam anlamıyla delikanlılar. Ne diyorlar, "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz." Elinden geleni yap diyorlar yani. As, kes, öldür ne yapıyorsan yap. Beşer-beşer gel diyorlar yani, değil mi? "Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz." Onlar, günahlarının bağışlanmasının peşindeler, yani onun asıp-kesmesini önemli görmüyorlar. ” Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.” Mehdi (a.s.) de gece hareket ediyor, biliyorsunuz. ”.. çünkü izleneceksiniz" Yine rivayetlerde Mehdi (a.s.)’nin izleneceği var. Mehdi (a.s.) izlenecektir o devirde. Yani ilgili kimse artık o bu konu ile ilgilenenler, onu sürekli tarassut altında tutacaklardır.

SUNUCU: Kim olduğu bilinmiyor değil mi, ama?

ADNAN OKTAR: Bu iddia edilen Ergenekon Örgütü ve Masonluk olarak ben düşünüyorum. Çünkü silahlı adamları diyor. Silahlı adam. Deccal’in diyor silahlı adamları Mehdi (a.s.)’yi izlerler diyor, izleyecekler. Yani ne yaptı, ne etti, işte telefonda mı konuştu, nereye gitti, oturdu-kalktı, ne yaptı hepsini izleyecekler. “Âlemlerin Rabbine iman ettik, Musa’nın ve Harun’un Rabbine” diyor, evet..  “Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz" diyorlar, “Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik. Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.”E.. bu sefer askeri müdahaleye hazırlanıyor Firavun. “Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;" Mehdi (a.s.)’nin talebeleri de nasıl azınlık, nasıl azlar, Hz. Musa (a.s.)’nın topluluğu da çok az. Bak ayette bu çok açık belirtiliyor. "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;" Mesela iddia edilen Ergenekon Örgütü de değil mi, askeri bir yapılanma içersindeler. Emir-komuta zinciri içersinde hareket ediyorlar, silahlı bir güç. İnşaAllah. Ve onbinlerce, hatta milyonlarla taraftarı var, militanları var. "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur; Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler." Yani bunlar diyor, Müslümanlar diyor bizden ediyorlardır diyor. Öfke beslemeliler ki, halkı galeyana getiriyorlar. Yani bunlar tehlikeli adamlar, bunlar öfke dolu adamlar, asar-keserler sizi. Öfke dolular, yani dolayısıyla kendinizi savunun, onlar sizi ezmeden siz onları ezin. Hâlbuki Müslüman onlar, mazlum, yani onların kimse ile bir alıp veremediği yok ki. Hatta bize müsaade edin çıkıp gidelim diyorlar. Asıp-kesme gibi bir iddiaları yok.

SUNUCU: Ama kışkırtmak için.. 

ADNAN OKTAR: Evet. Onları kışkırtmak için bunu söylüyorlar. “Bir öfke beslemektedir”, yani ondan nefret ettiğine göre, öldürmeye hazmettiğine göre, ondan önce davranıp, o da onu öldürmesi gerekir. Dolayısıyla onları tahrik ediyor. Önce devleti ele geçirmek iddiası var, şimdi de böyle bir iddia. Yani topluluğunuza karşı bir nefret var, dikkat edin ve intikam alın, gereğini yapın mesajı veriyor. 'Biz ise uyanık bir grubuz" Biz, aydınız biz diyor, ilerici, bilgili adamlar. Bak “Biz ise uyanık bir topluluğuz." Onlar, içine kapanmış, gerici, aklı çok çalışmayan adamlar iddiasında. Kuran’ın birçok yerinde var bu iddiaları. 'Biz ise uyanık bir grubuz" (dedi). Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;” Hepsini, hepsi ordu halinde Hz. Musa (a.s.)’nın peşine ve talebelerinin peşine düşüyorlar, topluca. “Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.” Mesela hazinenin içinde, oradan da adam üstünü-başını, kılıcını giyinip onların peşine takılıyorlar. Yani büyük bir katliam yapacakları için heyecanlanıyorlar. Yani Müslüman katliamı yapacaklar, bunlar da iddia edilen Ergenekon Örgütü 3 milyon Müslüman’ı fişlemişler katletmek üzere. 3 milyon.. Bütün mahallelerde evler falan herkes tespit edilmişti. Başta ben olmak üzere. Bir görelim bakalım yani.. Nasıl oluyormuş bu iş. İnşaAllah. “Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da. İşte böyle; bunlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık.” Hepsine diyor Allah, dur diyeceğim, onların etkisini yok edeceğim, onların mallarına, mülklerine, imkanlarına Müslümanlar mirasçı olacak. Yani sen, bu ahir zamanda neye bakıyor? Türk İslam Birliği’ne bakıyor. Müslümanların ellerinden değil mi, topraklarını almaya kalkıyorlar, bölmeye, parçalamaya kalkıyorlar, yok etmeye kalkıyorlardı, bilakis hepsine inşaAllah Türk İslam Birliği el koyacak Allah’ın izniyle. Yani büyük bir zenginlik ve güç elde edeceğiz inşaAllah. 

“Böylece (Firavun ve orduları) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.” Güneşin doğuş vakti, yani Mehdi (a.s.)’nin çıkış vaktine de işaret ediyor, bu ayet. Yani ikinci işari anlamı. İzleme, yani daha izleme yoğunlaşıyor. 60’ıncı ayet, 60 neyse, 1960’ları düşünecek olursak, Adnan Menderes’in asıldığı dönem, değil mi? İnşaAllah. “İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.” Eyvah diyorlar, yakalandık diyorlar. Yani Firavun Ordusu’nu görünce, çünkü denizin kenarındalar. Bu taraf deniz, orada da ordu var. Eyvah yakalandık diyorlar. Bak Allah’ın Aslanı’na Hz. Musa (a.s.)’ya, ne diyor. "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle birlikte, beraberdir; bana yol gösterecektir." Asla böyle bir şey olmaz diyor. Bak, "Şüphesiz Rabbim,”, bak şüphesiz diyor. “Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." Mehdi (a.s.) de böyle. Asla durdurulamaz. Asla. “Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.” diyor. O anda Cenab-ı Allah, ya bir tsunamiyi sebep ediyor yahut ona benzer bir şey yapıyor, deniz tamamen çekiliyor. Ama ikiye ayrılma derken yani böyle beton gibi donma değil. Deniz tamamen çekiliyor. Tsunamide dalgalar çok yüksek olur. Yani muazzam, mesela 5 metre, 10 metreye, 15 metrelik dalga olur, yüksek. Yani muazzam bir dalga yüksekliğinde oluşuyor, geriye çekiliyor. Bu avanaklar zaman-zaman bu tip olayla karşılaştıkları için bir mahsur görmüyorlar. Yani o anda olması zaten çok büyük mucize. Yani, çünkü mesela yılda bir, 10 yılda bir, 5 yılda bir olan bir olay, o anda olmuş oluyor. Yahut da 20-30 yılda olan bir olay. Farkına varmıyorlar. Deniz normal çekiliyor zannediyorlar, med-cezir oldu zannediyorlar hani var ya med-cezir.. 

ADNAN OKTAR: Normal çekilme, ve ordularını olduğu gibi Hz. Musa (a.s.)’nın talebelerinin peşine, koşarak atlarıyla takılıyorlar. "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle birlikte, beraberdir; bana yol gösterecektir. Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.” Yani dağ gibi deyince, insanlar   tabii, mesela 7-8 metrelik bir yol açıldı zannediyorlar. Öyle değil, deniz tamamen açılıyor. İnşaAllah. Aklın ihtiyari kalkmaz hiçbir zaman için. Yani hiçbir mucizede aklın ihtiyari kalkmaz. Yani insanların mecburen iman edeceği bir durum olmaz. Zaten Firavun Kavmi, risksiz görüp peşine takılmıştır. Hz. Musa (a.s.)’nın Kavmi de karşıya geçtikten sonra yine azgınlığına devam etmiştir. Yani aklın ihtiyarini kaldırmadığını anlıyoruz. “Ötekileri de buraya yaklaştırdık” diyor Allah. Firavun’un Ordusu’nu. “Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. Sonra ötekileri suda boğduk.” Su birden kaplıyor Firavun Ordusu’nu. Atlarla tam girmişken, yani ordunun tamamı Kızıl Deniz’e girmişken, birden kapanıyor su ve tamamını yutuyor.

SUNUCU: Firavun da var mı bunların içinde Hocam. 

ADNAN OKTAR: Firavun da var içinde evet. “Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Gerçekten Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. “Onlara İbrahim'in haberini de aktar-oku: Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti. Demişlerdi ki: "Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz." Ahir zamanın putu ne? Darwinizm. Materyalizm. Peygamberler ilk nereyi vuruyorlar, putları. Mehdi (a.s.) ilk neyi vuracak, putu. Put nedir ahir zamanın putu? Darwinizm, onu çökertecektir. En büyük puttur, yani dünya tarihinin gelmiş-geçmiş en büyük putu Darwinizm’dir. Hz. Adem (a.s.)’den Kıyamete kadar başka daha büyük bir olay yoktur. Yani Darwinizm, materyalizm fitnesi gibi bütün dünyayı kaplayan ve bütün dünyayı ateist yapan, 350 milyon insanın katledilmesine, binlerce şehrin yerle bir olmasına sebep olan başka hiçbir sapık Deccal-i düşünce olmamıştır. Ve bu kadar geniş çaplı, profesörleri, doçentleri de içine alan, binlerce okulu, üniversiteyi, yüz binlerce okulu, üniversiteyi içine alan böyle bir Deccal-i cereyan hiç olmamıştır. İlk defa oluyor. Ve Mehdi (a.s.)’de bunu tam anlamıyla çökertecektir.

 


Şuara Suresi, 22-76 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar’ın 18 Aralık 2010 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım.

“Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğulları'nı köle kılmandan dolayıdır." İsrail oğullarını köle kılmış o zaman Faşist devlet Komünist devlet Firavun’un devleti. Mesela Komünizm de ne oluyor? Toplum köle haline geliyor değil mi? Ne yapmış Firavun? Bütün İsrail oğullarını oradaki müminleri köle kılmış. Kendi emrinde çalıştırıyor. “Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir? Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan herşeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)." Yani “doğrusu budur” diyor “senin dediğin gibi değil.” Yani “Darwinist, Materyalist bir düşünce değildir” diyor. “Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?"Zübbelik yapıyor yani işitmediğinden değil. Vardır ya hakikaten duydun mu falan derler böyle, çakallık yapıyor. “(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." Bak, yeniden telkin yapıyor büyü altında olduğu için Firavun, bir daha aynı şeyi bir daha vurguluyor. “Dedi ki”, ama kapsamını genişleterek söylüyor. "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." Geçmişteki atalarına kafası gitmesin diye o putperest kafasını yıkmak için, “Geçmişteki ataların da sapıktı” diyor. Şimdi var mesela müşrikler, bir şey söylediği vakit atalarına gönderme yapıyorlar. “Geçmişteki atalarınızın da Rabbi idi” diyor. “Ama onlar bilmediler yanlış yaptılar” diyor. “(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir." Çözüm bulamayınca ne yaparlar? Deli diyecekler. Peygamberimiz (s.a.v.)’e ne yaptılar? Deli dediler. Hz. Musa (a.s.)’a deli dediler. Hz. Mehdi (a.s.)’a ne diyecekler? Deli diyecekler. Çünkü çözüm bulamayınca ne yapsın? Baş edemeyince delilikle itham edecekler.

"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin Rabbidir" dedi (Musa)”. Bak, Hz. Musa (a.s.) asla yılmıyor. Adam psikopatça konuşmasına rağmen aynı konuyu, Allah’ın varlığını, tevhid inancını, Allah’ın birliğini çeşitli delillerle ve fakat genişleterek, kapsamını değiştirerek anlatmaya devam ediyor tebliğe. Bir sözü birbirinin aynı olmuyor ama vurguyu ve çapını genişleterek onun kafasındaki büyüyü kırmak için devam ediyor. "Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız”, hemen aklını kullanmasına yönelik onu uyarıyor çünkü aklını kullanmadığını anlamış. Firavun büyü altında, kafa gitmiş, hipnoza girmiş. "Aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir" dedi (Musa)”. Çünkü onlarda belirli ilahlar var ya şuraya şu ilah, buraya bu ilah, “Herşeyin Rabbidir” deyince tamamını kapsayan bir güç olduğunu Allah’ın söylüyor. “(Firavun) dedi ki: "Andolsun”, bir de yemin ediyor ama kendi dinine göre yemin ediyor tabii. Müslüman yemini değil bu. Buradan da anlıyoruz ki, küfrün de yemini oluyor. Delaletin de yemini oluyor. Mesela imansızların da yemini olur. "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım." Resmi ideoloji, devlet dayatma yapıyor. “Vatandaşa benim inancımda olacaksın” diyor. Yoksa çözüm ne? Zindan, “Hapse atacağım” diyor. Hz. Musa (a.s.)’ı gerçi hapse atamamıştır ama hapisle korkutmaya çalışıyor. O zaman hukuk sistemi ile korkutmaya çalışıyor. Hukuka derin devlet hakim o devirde, normalde hapse atamaması lazım, yargılamada hakim yargılaması lazım ama derin devlet hakimiyeti olunca, derin devlette artık mahkemeler usulü mahkemelerdir. Yani derin devlet mahkemeleri yönetir, talimat verir, mahkeme gereğini yapar. Yani hakim göstermeliktir derin devlette. “Seni mutlaka hapse atacağım” dedi. "Musa dedi ki: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" Çok net bir delil getirsem de mi, reddedemeyeceğin bir delil de?

Mesela biz de Darwinizm’e, materyalizme karşı net delil getiriyoruz ama Firavuni yapı, hiçbir şekilde kabul etmez. “(Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru söylüyorsan, onu getir.” Yine de adam da bir psikopat falan ama demokrat yanı da var aslında, o da acayip. Normalde hiç bunu dedirtmez. Çünkü gücü var direk hapsettirir, attırabilir. Orada şehit ettirebilir ama yapmıyor. O biraz da halkın kafasında bir şey kalmasın diye her halükarda fikri yönden, imani yönden kıpırdanma olur, onu tamamen ortadan kaldırayım diye düşünüyor. Yani imani bir kıpırtının kalmasını ileride tehlike meydana getireceğini düşünerek hiçbir delil kalmasın diye uğraşıyor. “(Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir."”Tabii, onu getir dediği de bunu yok etmek için, yeni bir delil varsa onu yok etmek istiyor. Bir sorun çıkmasın diye kendi kafasınca. “Bunun üzerine asasını bıraktı, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oldu”. Böyle hareket etmeye başlıyor asası herkesin gözü önünde. “Elini çekip çıkardı” kalbinin üzerine doğru sokuyor elini, “Bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanmış'” diyor. Bak, hem parlamış, hem aydınlanmış. “(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere” yani oradaki seyredenlere, "Bu” dedi, "Doğrusu çok bilen bir büyücüdür", çok bilgisi var, çok yaman bir büyücü diyor. "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" Bak, "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyuruyorsunuz?" Şimdi halkı ikna etmek için, halkı galeyana getirmek, verilecek cezayı yönlendirmek için devlet erkanını tahrik ediyor. Yani hukuki sistemle tahrik ediyor. Meydana gelecek eylemi makul hale getirmeye çalışıyor. Belli ki ya şehit etmek amacında veyahut hapsettirecek. Ama şimdi orada biraz da demokrat ve hoşgörülü takıldığı için, öyle bir üslup verdiği için direkt uygulayamıyor. Onu makul hale getirmek için zemin ve topluluğu tahrik ederek onların desteğini almaya çalışıyor. Bak, "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyuruyorsunuz?" Şimdi adamın malının, mülkünün elinden alınıp, sürülüp çıkarılması, şimdi bu masum bir amaç değil onlar için. Adamları tahrik ediyor. Adamları ne ile tahrik ediyor?

Malınızı mülkünüzü elinizden alacak. Adam mala mülke zaten hasta, kafayı onunla bozmuş, aklını onunla bozmuş mal, mülkle. Mal mülk delisi olduğu için en hassas noktaları, “Sizin malınız mülkünüzü elinden alacak” diyor. Ve “Yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor”, onu, “Yurdunuza hakim olmak istiyor” diyor. Onların milliyetçi duygularını tahrik ediyor. “Ne buyuruyorsunuz?” diyor. Böyle deyince zaten bir insan ne der? Hemen asalım, keselim diyecektir. “Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder." Normalde onlardan öldürelim demesini beklerken adamlarda biraz o devletin sisteminden dolayı demek ki biraz tartışmaya, fikre açık olmuşlar o dönemde Firavun’un takımı. “Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, tutukla, şehirlere de toplayıcılar gönder", bunu ispat edin diyorlar. Tehlikeli bulmuşlar benim gördüğüm. Yanlış olduğunu, bunun bir büyü olduğunu ispat edelim. "Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler." Bütün bilim adamlarını sana getirsinler. Yalnız bu, “Yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor” buna takıntılı zaten Firavun. Bunun sebebi Tevrat’ta Hz. Mehdi (a.s.)’ın dünya hakimiyeti olacağına dair çok fazla açıklama var Tevrat’ta. Buna Tevrat’ı okutmuşlar, Firavun’a, anlaşılan o görünüyor. Tevrat’ı da okumuş, incelemiş. Tevrat’ta dünya hakimiyetini görünce, bütün dünyaya hakim olacağını görünce Hz. Mehdi (a.s.)’ın, Hz. Musa (a.s.)’ın zamanında bu olayın olacağını düşünmüş gibi görünüyor. Bizzat Hz. Musa (a.s.)’ın bu hakimiyeti yapacağını zannetmiş olabilir. Çünkü Hz. Musa (a.s.) öyle bir iddiada değil. Hz. Musa (a.s.)’ın isteği, diyor ki, “Beni ve kavmimi bırak biz gidelim sadece” diyor. “Senin vatanın, milletin sana kalsın” diyor. “Bizim topraklarımız da sana kalsın” diyor. Kendi topraklarından da vazgeçiyorlar onlar. “Onu da sana vereceğiz. Her şeyi sana vereceğiz. Biz canımızı kurtarmak istiyoruz. Sen bizi bırak gidelim” diyorlar. Firavun da diyor, “Yok, siz gitmek amacında değilsiniz.

Siz dünyaya hakim olmak istiyorsunuz” diyor. “Ve siz Mısır ülkesine de hakim olmak istiyorsunuz” diyor. Allahualem Tevrat’tan kanaati gelmiş. Halbuki o Hz. Mehdi (a.s) devrinde olacak bir olay, Hz. Musa (a.s) devrinde değil. O korkudan dolayı fikri, yönden üstün geleceğinden korktukları için sürekli bilimsel yönden ezmeye, bilimsel yönden neticelendirmeye çalışıyorlar. Şu anda da Darwinist’ler yenildiler ya, bilimsel yönden galip gelebilmek için bu sefer çırpınmaya başladılar, devletin imkanlarını kullanmaya başladılar. Mesela ŞEŞ Tv’yi kullanıyorlar, TRT’yi kullanıyorlar Darwinist’ler. O zaman Firavun’un takımı böyle yapıyordu, şimdi de Darwinist’ler bunu yapıyor. Bu devrin materyalistleri de, Firavun gibi onlarda materyalist düşüncedeler. Tabi ben onlar Firavun’dur demiyorum. Ama materyalist düşünce açısından aynılar materyalistler. Dolayısıyla galip gelmek için, artık devletin imkanlarına da sarılmış durumdalar. Yani ŞEŞ Tv’yi ve TRT’yi kullanıyor olmaları ve Bilim Teknik Dergisi’nde halen Darwinist yazılar yazmaları ve bilimsel olarak ispat ettiğimiz halde, bilimsel delilleri hiçbir şekilde yayınlamaya yanaşmamaları, bunu gösteriyor. Demek ki bilimsel yönden galip gelmeye çok önem veriyorlar. Galip gelemezler ayrı mesele. "Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler." Bak hep uzman, paleontoloji uzmanı oluyor, Jeoloji uzmanı oluyor ve bilgin. Uzman ve bilgin, fakat büyücü. Doğru söylemiyor çünkü. Telkin yapıyor, yanlış ve doğru olmayan, yalan olan bilgileri veriyor. Mesela,  hiçbir şey yok, fosil yok, kullanacakları. Ama çizim olarak kullanıyorlar. Mesela proteinler tesadüfen meydana gelemiyor,  ama meydana geliyormuş gibi göstertiyorlar. Halbuki, hepsi biliyor olmayacağını.  “Böylelikle büyücüler bilinen bir günün belirli vaktinde bir araya getirildi”  Yani büyük bir toplantı yapıp getiriyorlar, mesela onlarda ne yapıyor şu anda da? Televizyon kullanılıyor, radyo kullanılıyor, geniş kitlelere hitap edebilmek için. 

“Ve insanlara sizde toplanıyor musunuz? dendi.” Yani insanlarında kanaatini getirmek istiyorlar. Çünkü demek ki Hz. Musa (a.s.), halk arasında etkin hale gelmiş ki, onlarında kanaatini bozmaya çalışıyorlar. Kendi kafalarına göre bozmaya çalışıyorlar. Mesela diyor ki, “Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik. Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;". Mesela Mehdi (a.s.) Cemaati de azınlık olan bir topluluk. “Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler” Bakın,  devleti tahrik etmek için neler yapıyorlar.”Bize karşı ayaklanmaya hazırlanıyorlar, bize karşı öfke duyuyorlar, vatanımızı elimizden alacaklar, değil mi? Bunlar hep tahrik edici ifadeler. “Biz ise uyanık bir grubuz” dedi” Yani “biz kültürlü, bilgili, kaliteli insanlarız” diyor, “ama onlar değil” diyor.  Yani onların gururlarını da okşuyor. “Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;” yani, demek en güzel yerler onların elindeymiş, bahçeler,  pınarlar yani zenginlik devletin zenginlikleri, milletin zenginlikleri onların kontrolünde,  “hazinelerden” devletin hazinesi de onlarda, “ve soylu makamlardan da” işte krallık, prenslik, “ hepsinden sürüp çıkarttık”  diyor Allah, “ işte böyle; bunlara İsrailoğulları`nı mirasçı kıldık” “o devrin Müslümanlarına mirasçı kıldık” diyor Allah.

74. ayette “ "Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk."Darwinist’ler ne oluyor? Atalarını bu şekilde bulmuşlar. 1940’lardaki ataları böyle, Sümerler böyle, Firavun’un ekibi böyle, hepsi Darwinist.  (İbrahim) Dedi ki: "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?" "Hem siz, hem de eski atalarınız?" Yani “böyle sapkın ve yanlış bir inanç izindesiniz” diyor. Onun için bizi takip eden kardeşlerimiz Darwinizm konusunda hiç dikkatlerini dağıtmasınlar, ısrarla hem TRT`yi uyarsınlar, hem ŞEŞ Tv`yi hem devleti uyarsınlar, yani devletin gücü yetmiyor demek ki şuan, hükümetin gücü yetmiyor, bu görülüyor. Yani hükümete destek verelim, yani hükümetin gücü yetmiş olsaydı, TRT`de bunu durdururlardı. Demek ki hükümetin üstünde bir güç bu, yapı. Yani hükümetin kontrol edemediği bir durum var. Çünkü hükümet gidin Darwinizm’i anlatın demez, materyalizm’i anlatın demez, bak, Darwinist, dünyadaki Darwinist etkinin gücünü burada görün işte. Onun için hükümete burada destek verip, ısrar edilince, hükümet sizlerin desteğini ve ısrarını gerekçe göstertip, orda bir bilimsel müdahale yapma imkanı doğabilir ki bütün Avrupa’yı karşısına alması gerekir, bütün Amerika’yı karşısına alması gerekiyor böyle bir şeyde. Yani “Darwinizm bir aldatmacadır” diyen hiçbir başbakan çıkmamıştır. Hiçbir başbakan çıkıp diyemez dünyada. Siz hiç duydunuz mu?

OKTAR BABUNA: Duymadık Hocam, evet.

ADNAN OKTAR: Diyemezler. Yani bir protein tesadüfen meydana gelemez diyemez bir başbakan. Ama “Darwnizm’e ben inanıyorum” diyen başbakanlar yüzlerce,  binlercedir. Hepsi der, büyük bir bölümü der. Yani çok nadirdir demeyen . Ama “350 milyon fosil, yaratılışı ispat ediyor” diyemez bir başbakan. Cumhurbaşkanı diyemez bunu. Ama “evrim doğrudur, Darwinizm doğrudur” derler, inşaAllah. İşte buda, dünyadaki Darwinist diktatörlüğün gücünü göstertiyor.

 


Şuara Suresi, 37-68 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 15 Aralık 2010 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Yine Şuara Suresi; “Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız” diyor. Şimdi Darwinistlerle Hz. Musa (a.s) karşı karşıya geliyor, o zamanın Darwinist ve materyalistleriyle. “Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız.” Bir ayet öncesinden geleyim, oradan daha net anlaşılsın. 38. ayet; “Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.” Yalnız bu büyücülerin bir özelliği var, 37. ayet bunu açıklıyor; “Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.” Bilgin, bilim adamı büyücüler ama insanların beynini bilimsel sözlerle, felsefi sözlerle, fen ve felsefi görünüm altında büyülüyorlar. Adam diyor ki; “bilimsel konuşuyor, fenle konuşuyor, bilimle konuşuyor, dolayısıyla doğru konuşuyor” diyor. Ona büyü yapmış oluyor. “Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi.” Bu bilim adamları, büyücü bilim adamları. “Ve insanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz? dendi." "Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız."” Yani “bilim adamı gibi göstertilen bu büyücülere biz de uyarız” diyorlar, eğer galip gelirlerse. “Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler.” Şimdi de birçok Müslüman para karşılığı İslam’a hizmet ediyor. Karşı taraf da yine, deccaliyet yanlıları da yine para karşılığı yapıyorlar. Yani Allah rızası için yapılmasının önemine Kuran dikkat çekiyor. “"Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."”  Şimdi bu devirde, iki şey, insanların üzerinde durdukları konu; bir para, bir de çevre edinmek. Çevre edindi mi çünkü orada ihale alabilir, başka bir şey alabiliyor, çıkar sağlayabiliyor, ticaret yapılıyor. Mesela Müslümanlarla konuştuğumuzda diyorlar; “niçin görüşmek istiyoruz?” “Sohbet edelim” diyoruz, “bir araya gelelim.” “Bir çıkar var mı, niçin toplanacağız?” diyorlar. Diyoruz, “biz Allah rızası için toplanacağız. Kardeşiz, birbirimizi sevdiğimiz için. Peygamberimiz (s.a.v)’in sünneti, Allah’ın da emri, Müslümanlar birbirini sever. Dost sohbeti, muhabbeti. “Öyle olmaz, o şekilde görüşmeyiz” diyor.

“Yani bir çıkar olacaksa, bir bağlantı olacaksa, mesela bizim televizyonumuza para verecekseniz, şirketimize para verecekseniz veya bize bir çıkar sağlayacaksanız yahut bir ihalede, ortak olacaksak bir şeyde, o zaman görüşelim, yoksa niye görüşüyoruz ki?” diyor. Kuran ona dikkat çekiyor, o kafaya. Firavun kafası böyle. “"Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız." Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın."” Yani elinizdeki delilleri atın, ortaya atın. “Onlar da, iplerini ve asalarını attılar ve: "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.” O zamanki yemin küfri bir yemin, Allah adına yemin yok, Firavun adına yemin var. Halbuki yemin Allah adına olur, değil mi? O zaman ki yemin; Allah’ın adı anılmayan, küfri bir yemin sistemi var. “İplerini ve asalarını,” ip attıklarında yılan gibi görünüyor, artık bir sistem kurmuşlar. Asaları da tabii çok acayip, mesela şu anda bile böyle teknoloji yok çok zordur. Yani bir asayı attığında yılan gibi görünmesi, yılan gibi hareket edip yürümesi çok çok zordur. Yani olağanüstü bir teknik kullandıkları anlaşılıyor, ilkel teknikle bu olmaz. "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler. Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuyor.” Yani o iplikten, kumaştan yahut nereden yaptılarsa, bir de ağaçtan olan, yılan gibi görünen o asa, maddelerin hepsini yutmaya başlıyor. “Anında büyücüler secdeye kapandılar.” Yani demek ki adamlar hazırlarmış, şüphe ediyorlarmış ki “anında” diyor, yani hemen iman etmişler. “(Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler. "Musa'nın ve Harun'un Rabbine."” Bu çok önemli. Kuran’ın tarif ettiği Allah’a iman etmek çok önemlidir. Mesela adam bir Allah tarifi yapar, o Allah değildir, başka bir şeyi tarif eder. Onun için Peygamberlerin tarif ettiği Allah’a iman çok önemlidir. Onlarda ne diyor?

Musa'nın ve Harun'un Rabbine." (Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız?” Resmi ideoloji dayatmacıdır, biliyorsunuz. “Benim bir inancım var” der,  “bunu kabul edeceksiniz.” O zamanın resmi ideolojisi ne? Firavun’un düşüncesi. “Bunu kabul edeceksiniz” diyor. Yani vatandaşın neye inanacağını devler karar veriyor, vatandaş kendi karar veremiyor. Resmi ideoloji karar veriyor. “Gerçek şu ki; o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür.” O büyücülere de, oraya gelen bilginlere de “öğretti” diyorlar, o yutma olayını, yani o asanın yılan haline gelip de yutmasını, “size öğreten yine Musa,” ondan şüpheleniyorlar bu sefer. Bu olağanüstü bir bilgi olduğu için, çünkü orada zaten attıkları asa hareket ediyor adamların ama bu atılan asa da onları yutuyor. Yutunca, ne diyor? “O büyüyü size öğreten Musa’dır” diyorlar, şüpheleniyorlar. Yani iman etti mi bir anda siliyorlar, görüyor musun? Daha önce Firavun kendi adamı gibi görürken, çok yakınıyken, “yanımda sizi işe alacağım, size imkan tanıyacağım, sizi koruyup kollayacağım, para vereceğim” diyor, bir anda “o zaman sen onun adamısın” diyorlar. Yani “Hz Musa (a.s)’ın adamısın.” ”Öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim.” İddia edilen Ergenekon Örgütü, biliyorsunuz domuz bağı ile insanları şehit ediyordu. “ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım.” İddia edilen Ergenekon Örgütü sürekli asma ile tehdit ediyordu bütün insanları, muhalifleri, hep “asacağız.” Hatta idam resimleri falan yayınlıyorlardı. “"Hiç zararı yok" dediler.” Çünkü kaderde olan olacağına göre, zarar nasıl olsun? Zarar yok demektir, hiç  zarar yok. “Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz.” Zaten Allah’ın yanına dönüceğiz, eninde sonunda öleceğimize göre, değil mi? Allah’ın dediği olacağına göre, “hiçbir mahsuru yok” diyorlar.  “Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” “Doğrusu biz iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı,” yani “o kavim içerisinde, “ilk iman edenlerden olduğumuzdan dolayı,” “Rabbimiz’in hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” İlk iman etmek demek ki çok önemli bir şey.

Mesela Hz. Ali (r.a) ilk iman edenlerdendi, çok makbuldur. O yüzden onun, bağışlanmada bir vesile olacağına inanıyorlar. Mesela bir toplum çoğu dinsiz, imansız ama içinden çıkar da iki-üç kişi iman ederse, bu çok üstün bir şeydir. Yani öncü olmak. “Musa'ya. "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.” Müslümanların gece faaliyetine Kuran dikkat çekmiş oluyor. Bir de izleneceklerine, Müslümanlar izlenebilir, yani onları izleyenler olabilir. Küfürden, delaletten, tuğyandan onları adım adım izleyenler olabilir, ona dikkat çekiyor Cenab-ı Allah. “Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.” Bunun üzerine Firavun, benim gördüğüm sıkıyönetim ilan ediyor, yani askeri darbe meydana geliyor ve asker toplayıcılar gönderiyor. Genel, toplu, şehirde tutuklama ilan ediyor. Yani orduyu halkı tutuklama görevi ile görevlendiriyor Firavun. Ve çok geniş çaplı bir tutuklama emri, binlerce kişinin tutuklanması için emir. “Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur.” “Sayıları az” diyor Müslümanların, “fakat bunların hepsinin toplanması gerekir” diyor. İddia edilen Ergenekon Örgütü ne yaptı? Üç milyon Müslüman’ı fişledi. “Bir gecede hepsini toplayalım” dediler. Tam aynısıdır, o olayın bir tekrarı bu da “Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.” Diyorlar ki bunlar, küfür; “Müslümanlar bize karşı büyük bir öfke beslemektedirler.” Kendi kendilerini tahrik ediyorlar. Onları şehit etmek, ezmek için gerekçe geliştiriyorlar. Bu iddianame gibi bir şey. Bir kere azınlık topluluk, çoğunluk değil. “Azınlık olduğuna göre zaten ezilmeleri gerekiyor” diyorlar. Azınlıklara karşı, Firavun sistemde ezme psikolojisi vardır. Müslüman oldu mu azınlık, ezerler. “Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.” Öfke beslediğine göre kendini koruması gerekiyor tabii. Koruması gerektiği için de onları ezmesi mubah hale gelmiş oluyor.

Yani ezmenin gerekçesini hazırlamış oluyorlar. “Biz ise uyanık bir grubuz.” Yani kendilerinin daha kaliteli, daha üstün, daha akıllı, daha rey sahibi, oy sahibi varlıklar olduklarını düşünüyorlar. Onların da rey veremeyecek derecede, oy veremeyecek şekilde, kanaat bildiremeyecek şekilde ilkel, cahil ve ezilmesi gereken bir topluluk olduklarına inanıyorlar. Müslümanlara bir zamanlar küfrün uyguladığı bir yöntem. “Böylelikle biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık.” Genellikle bu tip yöneticilerin bahçeli evleri oluyor. Pınarları oluyor. Halktan aldıkları parayla, halkın imkanlarıyla, tiranlar böyle azılı deccaller… Ne yaptı Saddam? Kendine saraylar kurdu. Her şehirde bir sarayı vardı adamın. Bahçeler var, pınarlar var içinde. “Oradan sürüp çıkarttık” diyor Allah. Demek ki firavunların böyle yerlerde kalması kısa sürüyor. “Sürüp çıkarttık.” “Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.” Mesela Irak’ın bütün paralarına el konuldu, hazinelerinin içine girildi. Gazetelerde resimleri oldu. Bütün merkez bankasına girildi, altınlarına el konuldu, yani devlet hazinesi tamamen ellerine geçti karşı tarafın. “Soylu makam(lar)dan da.” Hepsini, paldır küldür aşağı indirdiler, bakanları, makanları tutukladılar hapse attılar. “İşte böyle; bunlara İsrailoğullarını mirasçı kıldık. Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.” Güneşin doğuş vakti, yani gece ilerliyorlar ama artık gündüz olmuş fakat firavun ordusu güneşin doğuş vaktini bekliyor. Gece karanlıkta hareket etmiyorlar. “Güneşin doğuş vakti onları izlemeye…” Çünkü arabaları, şunları, bunları olduğu için. “İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.” Bir bakıyorlar ki firavunun ordusu çölde belirmiş. Tozu dumana katmış. Ordu üstlerine doğru geliyor. “"Gerçekten yakalandık" dediler.” Tevekkül etmiyorlar.

“(Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."” Mutlaka bir hayır vardır. Mutlaka Allah o şeyde bir hikmet yaratmıştır. Mutlaka Allah bir yol gösterir. “Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.” Deniz çekiliyor dev dalga şeklinde. Deniz çekiliyor. Yani onların geçebileceği gibi yer açılmış oluyor. “Ötekileri de buraya yaklaştırdık.” Firavun ordusu oraya yaklaşıyor. “Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.” Onlar karşı yakaya geçiyorlar, tamamı geçiyor. Onlar karşıya geçtikten hemen sonra firavunun ordusu denizden içeri, kuru zeminden içeri giriyorlar, arabalarıyla beraber. Tam orta noktaya geldiklerinde, deniz büyük bir gürültüyle geri kapanıyor. Çok yüksek dev dalgalar, mesela on metrelik, on beş metrelik dalga, tsunami dalgası gibi. Bir de bunun yıkıcı etkisi vardır. Yani normal dalga gibi değildir. Yani vurdu mu parçalar, çok şiddetlidir tsunami dalgası. “Sonra ötekileri suda boğduk. Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.” İnsanların çoğu da iman etmiyorlar ahir zamanda. “Gerçekten Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.” Allah güçlüdür, üstün olandır. Hepsinden üstündür ve insanları esirger. Müminleri esirger. Yani müminlere ne saldırı olursa olsun, mutlaka hayır vardır. Mutlaka esirgenme altındadır Müslümanlar. “Onlara İbrahim'in haberini de aktar-oku: Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti.” Deminki yere geldik. Hz. İbrahim (a.s)’ın yöntemlerinde de, Hz. Musa (a.s)’ın yöntemlerinde de hayır vardır. Müslümanlara bir  saldırı olduğunda, Müslümanlar “eyvah, yakalandık” demeyecekler, bir de bakacaklar ki çok büyük bir hayırla karşılaşmış olurlar.

 


Şuara Suresi, 45-66 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 30 Kasım 2012 tarihli sohbetinden Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. Şuara Suresi: 45-“Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.” Darwinizmin orada yıkılışı işte. Anlatılan bu. Allah yaratmayı gösteriyor, ani yaratmanın nasıl olduğunu gösteriyor. O zaman da, Hz. Musa (a.s) zamanında, Firavun devrinde Darwinizm geçerli. Ta Sümerlerden kalma, o devirden kalma bir inanç. İlk onu yıkıyor, Hz. Musa (a.s). Bu olayın akabinde, bak “anında” diyor. Samimi bir Müslüman hakkı gördüğünde hiç uzatmaz. Vardır ya bazı tipler; “biraz daha araştıracağım, inceleyeceğim, aklım yatmadı.” Yüksek samimi vicdanda anında karar olur. “Bak, “anında büyücüler secdeye kapandılar. İnanın en güzel ifade şekli. Fiili ifade şekli secde. Doğrudan secdeye kapandılar.

46-“Anında büyücüler secdeye kapandılar.”

47-“(Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.” İnsanlar da duysun diyorlar. İnsanlardan gizlenmiyor. İmanı gizlemeye gerek yok. İmanın insanlar tarafından duyulması bir berekettir, bir güzelliktir. “Alemlerin Rabbine iman ettik.” Çünkü başka iman eden varsa, o da açılır öyle bir şeyi duyduğunda, o da şevklenir. Ama bakın açıklık getiriyorlar. Alemlerin Rabbine iman ettik diyorlar ama şimdi bunlar nasıl iman diye düşünürler. O devirde birçok iman çeşitleri var, inanç çeşitleri var. İslam dışı iman çeşitleri var. Onun için, doğru olan iman çeşidini vurgulamak için; 48-"Musa'nın ve Harun'un Rabbine" diyorlar. Şerh ediyorlar,açıklık getiriyorlar. O zaman hakiki iman olduğu anlaşılmış oluyor. Çünkü öbür türlü adam kendi kafasına göre bir iman çeşidi geliştirmiş olabilir. Ama “Musa’nın ve Harun’un Rabbine iman ettik” deyince, onun anlattığı şeriata göre, o devirdeki hak olan şeriata göre iman ettik diyor. O anlamda.

49-(Firavun) Dedi ki: ‘Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız?’” Bütün diktatörlüklerde halkın inancını, devlet belirler. Resmi bir ideoloji olur, halka dayatırlar. Halk neye inanacağını devletten öğrenir. Doğrusu budur der devlet, dayatma tarzında. Halkın kendi samimi inancı devlet için önemli değildir. Deccal rejimlerinde böyledir, dayatma vardır. “Bizim dediğimiz gibi inanacaksınız” der. Mesela Faşizmde öyledir, ikinci bir inanç yoktur. Adam “doğru inanç bu” diyor. “Kabul etmezsem ne olur” diyorsun. “Öldürürüm” diyor. Komünizmde nasıl? Dayatma vardır. İkinci bir inanç şekli kabul etmez komünizm. Bakın; “Dedi ki: Ben size izin vermeden önce mi inandınız?” Ancak benim izin verdiğim kadarıyla, benim yönlendirdiğim kadar iman edebilirsiniz diyor. “Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür.” Deccal, rejimleri hep Müslümanlarla mücadele ederken, böyle ahlaksızca ve kahpece yöntemlere başvurur. Böyle küçük düşürmeye yönelik yöntemler bulur. İşte, büyücü, deli, dolandırıcı, sahteci, cinsel çıkarları var gibi küçük düşürücü halkın gözünde önemli olan psikolojik harp yöntemlerini kullanır. Bu alçak da orada onu yapıyor. Bak; “Gerçek şu ki” diyor bak. Gerçek bir şey söylüyormuş gibi, gerçek varmış gibi halkı kandırmak için gerçekmiş gibi göstermeye önem verdiklerini de gösteriyor bu. Yalan olduğunu hissetmemeleri için “gerçek şu ki” diyor. Çünkü yalancı olduğu için başlangıçta telkin yapıyor ki, yalancı olduğu anlaşılmasın. Önden insanlar yatışsın. “Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür.” Sizin de sapkın yola girmenizin sebebi, o da size büyüyü öğretti, siz de büyüyü öğrendiğiniz için hatalısınız. Sizin suçunuz ikinci dereceden anlamında bu ifadesi, birinci derecen büyüyü yapan o. Mesela Müslümanlarda da, “asıl baş o” derler. “O başı ezersen öbürleri zaten düzelir” derler. Müslümanlarla mücadele hep böyle olmuştur. “.öyleyse yakında bileceksiniz.” Bak hemen tehdide geçiyor. Deccal rejimlerinin ünlü yöntemi tehdittir. Alçakça tehdit ederler, şunu yapacağız, bunu yapacağız. “Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim” tam psikopatça bir ifade. Yani fikirden dolayı adamların elini ve ayağını çaprazlama kestiriyor. Ve arkasından, “ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım." Bir de idam edeceğim diyor arkasından. Deccal rejimlerinde işkence ve şiddetin boyutunu Allah burada gösteriyor. Eğer kendi fikrine inanmazsa, kendi inancını kabul etmezse rejim, deccal rejimleri, şiddetli işkence, çok acımasız işkence ve cinayet. Deccal rejimlerinin özelliğini Allah anlatmış oluyor.

Onlar da diyor ki; 50-"’Hiç zararı yok’ dediler.” Delikanlıca bir cevap. Hiç etkilenmedik diyorlar. Bu, deccal rejimlerini çok sarsan bir ifade şeklidir Müslümanlarda. “Hiç zararı yok.” Adam bayağı propaganda yapıyor, korkutacağım zannediyor. Onlar artık korkudan felç olduklarını zannederken, çok sükseli konuşma yapıp onları dümdüz ettiklerini zannederken. “Hiç zararı yok.” Alay ediyorlar onlarla. “Hiç zararı yok.” “Ne yapıyorsan yap” der gibi. "Çünkü biz gerçekten Rabbimize dönücüleriz." Bizi zaten şehit etiğinde Rabbimizin yanına gideceğiz. Sen zaten bize zarar vermiş olmuyorsun diyorlar. Boşa uğraşıyorsun sen diyorlar. Hiç zararı yok diyorlar. Öyle deyince adamın bir gücü kalmamış oluyor. Yani vuruş gücü kalmamış oluyor.

51-"Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz." İlk iman edenlerden olmanın makbul olduğunu Kuran gösteriyor. Bakın ne diyor; “Biz iman edenlerin ilki olduğumuzdan.” Hz. Mehdi (a.s) daha üstündürler. Sonradan gelenlerden daha üstün olurlar. Çünkü en çileli, en zorlu devirleri onlar geçirdiği için. Mesela sahabeler daha üstünler. Tabiinden daha üstün oluyorlar. Çünkü en şiddetli çileyi onlar çekiyorlar. Tebe-i tabiinden onlar daha alt makamda oluyorlar. Tabiin daha üsttedir. Çilenin derecesine göre ahiret sevabı artar. Ve insanların da imanı değeri artar. Bakın; “Doğrusu biz iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” Emin değil bakın, Müslüman’ca konuşuyor; “umuyoruz.” Ama ilk Müslümanlardan olmak, tabii çok sevaplı olduğu için, oradan ümidi daha da artmış oluyor inşaAllah.

52-“Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir.” Gece nedir? Örter. Görme seviyesi düşer. Hareketi, yürüyüşü görme imkanı olmaz. Örtüdür, Müslümanlar için koruyucu bir örtüdür geceler. O tip operasyonlarda, o tip çalışmalarda gece olduğunda sezilme çok zordur. “çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.” Demek ki, Müslüman halis bir Müslüman olduğunda, dava adamı olduğunda ne oluyormuş? İzleniyormuş. İzlenmek, Müslüman’ın vasfı. Bediüzzaman ömrü boyunca izlendi mi? İzlendi. Hz. Musa (a.s) izlendi mi? İzlendi. Peygamberimiz (s.a.v) izlendi mi? İzlendi. Bütün Peygamberlerde tamamında izlenme vardır. Hz. Mehdi (a.s)’da da vardır izlenme. Hadiste de var zaten. “Deccalin silahlı adamları onu izler” diyor. Deccalin silahlı adamları Hz. Mehdi (a.s)’ı izler diyor. “Ve ona işkence ederler” diyor. “Her seferinde senin deccal olduğunu daha iyi anladım der” diyor. İşkence ettiklerinde.

53-“Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.”

54-"Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;" Halis Müslümanlar genellikle deccal rejimlerinde azınlık oluyorlar, samimi Müslümanlar. Hep Mehdi cemaatleri deccal rejimlerinde küçük topluluk olurlar.

55-"Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler."

56-“Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi). Kendilerini uyanık zannediyorlar. Müslümanların uyanık olmadığını zannediyorlar. Hep deccaliyette bir bilmişlik olur. Halka hep tepeden bakma olur.

57-“Böylelikle biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık.” Allah öyle bir taktik uyguluyor ki, onlar o yerlerde yaşayamıyorlar. Onların öyle başlarını belaya sokuyor ki, oralardan çıkmak mecburiyetinde kalıyorlar. Yani keyif, zevk, eğlence içinde kalamıyorlar. Mecburen bir hareketlilik içinde oluyorlar.

58-“Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.” Hazinenin de bir anlamı olmuyor. Çünkü başları belaya girdiği için hazinenin de bir anlamı olmuyor, soylu makamın da anlamı olmuyor. Çünkü bela her yeri sarmış.

59-“İşte böyle; bunlara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.” Yani onların, Firavun ve deccalın mekanlarına İsrailoğulları’nı mirasçı kıldık. Onların olacak. Ahir zamanda İsrailoğulları kimdir? Hz. Mehdi (a.s) ve talebeleridir. Hz. Mehdi (a.s) Hz. İsrail (a.s)’ın soyundandır. Zaten Peygamberimiz hadiste; “Görünümü de Beni İsrail görünümündedir” diyor Hz. Mehdi (a.s) için. Onun üzerinde hadis var. Cism-i İsrail, İsrail görünümlüdür. Yani Beni İsrail. Onların tipik bir görünümü vardır. Kafatası yapısı olarak, vücut yapısı olarak, eda olarak, tavır olarak, heybetlik, acarlık olarak özellikleri vardır. O kast ediliyor.

59-“İşte böyle; bunlara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.” İşte ahir zamanda bu olacak. Bu mirasçı kılma. Firavun ve deccalin hakim olduğu her yere Hz. Mehdi (a.s) ve talebeleri hakim olacaklar.

60-“Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.” Yani demek ki, Hz. Mehdi (a.s)’ın güneşi doğarken, deccaliyet de azmış olacak. Ona işaret var.

61-“İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.” Demek ki, deccaliyet öyle felaket ataklar yapacak ki, Müslümanlar ‘biz bittik artık mahvolduk. Herhalde kurtuluşumuz yok. Bu sefer adamlar bizi bitirdi’ diyecekler. Böyle olaylar olacak demek ki. Buna işaret ediyor Kuran. Nitekim Hz. Mehdi (a.s) talebeleri çok büyük badirelerle, büyük olaylarla karşılaşacaklar. Onların arasından diyenler olacak bunu; “Biz bu sefer mahvolduk, bittik. Artık bu olaydan kurtuluşumuz yok. Bu sefer hakikaten kıskıvrak yakalandık. Artık kıpırdayacak halimiz kalmadı” diyecekler. Ama Hz. Mehdi (a.s) ne diyecek. ‘Asla’ diyecek. ‘Rabbim bizimle beraber’ diyecek, Hz. Musa (a.s) gibi.

62-“(Musa:) ‘Hayır’ dedi.” Hemen baştan bir kere onların fikrini reddediyor kestirmeden. Demagoji yapmıyor bakın, uzun uzun konuşmalar yapmıyor. Kestirme ve net “hayır.” Bu ne demek? Adamların uzun uzun hazırladıkları bütün fitneyi tek kelimeyle bitiriyor, “hayır.” Şeytandan Allah’a sığınıyorum; "Şüphesiz Rabbim,” her şeyi Allah’a bağlıyor; Rabbim, ben yapacağım demiyor. “Rabbim benimle beraberdir.” Allah her yerde diyor. Benimler beraberdir. Bana yol gösterecektir." Ne yapmam gerektiğini bana gösterecektir. Çünkü bir şey yaparken Allah insana ilham eder nasıl yapacağını, nasıl kurtulacağını çok zor da olsa en zor anında da olsa hissettirir Cenab-ı Allah. Dikkatlice bakılırsa o ilham hissedilir. Yani Allah’ın ilhamını takip etmek lazım. Mesela çok zor durumdasın, etrafın sarıldı; Allah sana mutlaka yok gösterecektir orada. Sana ilham eder. Ama Allah’a güvenirsen. Allah’a güvenmezsen, zaten belanın içindesin demektir. Güvenirsen, şehitlik dahil sana bir yol gösterir. Çünkü şehitlik de bir yoldur, gazilik de bir yoldur, kurtuluş da bir yoldur.

63-“Bunun üzerine Musa'ya: ‘Asanla denize vur’ diye vahyettik.” Peygamberlerde hep asa var. Onun için ben de hep Şeyh Nazım Hocamıza asa gönderiyorum. O da ahir zamanda Hz. Yakup (a.s) gibi, maşaAllah. Hz. İsrail (a.s) gibi, maşaAllah, ahir zamanda. “Asanla denize vur diye vahyettik.” Şeyh Nazsım Hocam da hep denizin kenarlarında gezer. Her gün denizi ziyaret eder biliyorsunuz. Denizi çok sever. “Asanla denize vur diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi.” Hemen değil de birkaç saniye anlamında değil. Belki on beş dakika sürmüştür. Belki yarım saat sürmüştür, ama hemen demek saniye, salise anlamına gelmez. Yani su çekildi, su tamamen çekildi, “her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.” Dev dalgalar şeklinde deniz sürükleniyor. Tsunamide de öyledir. Denizde 6-7 metre dalga olur, deniz öbür tarafta zemin tamamen kurur. Yani su çekildi mi balıklar falan yerde görülür. Taşlar, kum hepsi görülür yani, dibinde, denizin altında ne varsa görünür. Ama deniz sonuna kadar çekildiği yerde bir hacim meydana getiriyor tabii, büyük bir hacim. 7 metre, 8 metre, 15 metreye kadar yükselir. Çok büyük bir hacme kavuşur. Ama tabii sonra o birikim, boşanmış yay gibi bu sefer geri dönüyor. İşte Müslümanlar geçerken, o yayın gerilme anı oluyor, deccal ordusu geçerken de, boşanma anında geliyorlar. Onlar da zannediyor ki biz rahat rahat geçeriz, onlar geçtiğine göre. Deccal aptallığı var, deccal akılsızlığı var. İnsan düşünmez mi? Deniz belli ki açıldığına göre kapanır bu yani. Allah ne kadar aptal olduklarını da gösteriyor. Ne kadar riskten kaçınmadıklarını ve ne kadar psikopat olduklarını da gösteriyor. Ama Allah onlara o psikopatlığını pahalıya mal ediyor tabii.

64-“Ötekileri de buraya yaklaştırdık.” Allah, ben yaklaştırdım diyor, onlar yaklaşmadı diyor. Deccal ordusunu oraya yaklaştıran benim diyor. “Yaklaştırdık” diyor Allah.

65-“Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.” Çünkü onlar karşı tarafa geçiyorlar artık.

66-“Sonra ötekileri suda boğduk.” Su tabii büyük bir hızla geliyor. O Mısır papirüslerinde geçiyor. “Bu elemli olay, Yahudi alimi büyücü yapacağını yaptı” diyor. “Prensimizi soylu makamlarından çıkarttı. Denizin ortasında onları felaket sardı kuşattı” diyor. “Ve hepsini sardı kuşattı bu elim felaket” diyor. Mısır tarihinde bu tip yazılar taş üzerine yazılmıyor. Felaket olanlar yazılmıyor. Ancak zaferleri yazıyorlar. Onun için bunlar sadece papirüslere yazılıyor. O tomarlarda, onlarda yazıyor. Hz. Musa (a.s)’ı anlatırken de diyor; “Kadınları etkileme sanatını da çok iyi biliyor büyücü” diyor. Mübarek dedemiz demek ki, maşaAllah.

 


Şuara Suresi, 51-66 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 17 Mart 2012 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: 51-“Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz." İlk iman edenlerden olduğumuz için, bağışlayacağını umuyoruz, cennete gideceğiz inşaAllah diyorlar.

52-“Musa'ya: ‘Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz’ diye vahyettik.” Her dönemde Müslümanlar hep izlenmiştir. Ya polis izlemiştir, ya jandarma izlemiştir. İslam ülkelerinde hep öyle olmuştur. Polis, asker üstlerinden hiç kalkmamıştır. Afganistan’da öyledir, Irak, Fas, Tunus, Cezayir hep öyledir. Birçoğu öyledir.

53-“Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.

54-Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;" Müslümanları azınlık olarak, güçsüz görüyorlar.

55-"Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler." Çok kinliler bize karşı diyor. Devletin operasyon yapması için tahrik ediyor askerleri.

56-“'Biz ise uyanık bir toplumuz’ (dedi).” Kültürlü, kaliteli adamlarız biz, onlar da sıradan insanlar diyor.

57-“Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık.” Hepsi toplanıyorlar Müslümanlara saldırmak üzere.

58-“Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.” Hazineleri var, soylu makamları var, bahçelerde, pınarlardalar. Müslümanlara saldırmak için bir araya geliyorlar.

59-“İşte böyle; bunlara İsrail oğullarını mirasçı kıldık.” Yani Yakup oğullarını mirasçı kıldık.

60-“Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.” Güneşin doğuş vakti, yani Hz. Mehdi (a.s.)’ın güneşinin doğuş vakti aynı zamanda, inşaAllah. Müslümanları izliyorlar.

61-“İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: ‘Gerçekten yakalandık’ dediler.” Hiç kurtarırı yok diyor. Halbuki Müslüman, çok çok zor durumda kalabilir, artık bittik diyebilecekleri bir noktada olabilir, mutlaka hayır vardır, inşaAllah.

62-“(Musa:) ‘Hayır’ dedi. ‘Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.’" Mutlaka bunun bir çıkış yolu olacak göreceksiniz diyor.

63-“Bunun üzerine Musa'ya: ‘Asanla denize vur’ diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.” Deniz çekiliyor.

64-“Ötekileri de buraya yaklaştırdık.” Firavun ordusunu oraya yaklaştırdık.

65-“Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.

66-Sonra ötekileri suda boğduk.” Denizin suyu tamamen çekilince çakıllar görünüyor, balıklar falan. Midyeler şu bu falan. Oradan geçiyor, İsrail oğulları Hz. Musa (a.s.)’ın öncülüğünde. Tabii o deniz çekilirken çok dev dalgalar oluşur, çekildiği yerde. O tsunamide de vardır. Çok dev büyük dalgalar oluşur. Fakat onlar onun zaman zaman olduğunu düşündükleri için mahsur görmüyorlar. Onlar geçtiğine göre biz rahat rahat geçeriz gibisinden. Onlar da peşlerine takılıyorlar. Tam orta yere geldiklerinde, zaten birkaç kilometrelik bir yer. Muazzam süratle dev dalga, hepsini bir anda vurup deviriyor, altına alıyor. Normal deniz olsa aslında yüzebilirler. Suyun vuruş şekli çok şiddetli olduğu için, savaş arabalarını, atlarını ve kendilerini tepe takla suyun altına alıyor, derin suyun altına alıyor, o darbenin de etkisiyle, bütün askerlerin tamamı boğulmuştur. Firavun da dahil. O yazıtlarında da var, papirüslerde. “Bu elim felaket” diyor. “Sabah vakti amacına ulaştı” diyor. “Prensimiz sular altında kaldı” diyor. Onu övüyor yani, böyle ağıt gibi anlatmışlar. “Binlerce yiğit” diyor yahut ona benzer, “hepsi suyun altında kaldılar” diyor. “O, kadınları etkilemede çok mahirdir” diyor. Hz. Musa (a.s.) için. Çok acayip, müthiş bir detay bu. Mesela Kuran’da da geçmiyor. En önemli detay olarak onu görmüştür. Bir “büyücü” diyor, ikincisi de “kadınları etkileme de çok mahirdir” diyor. Hz. Musa (a.s.) çünkü çok yakışıklı acayip güzel. Çok fazla kadın peşine takılıp gitmiş, o Firavun’un hanımı da peşine takıldı Hz. Musa (a.s.)’ın. Çok çok etkilenmiş. Ama o detaya girmeleri çok acayip. Normalde Mısır tarihinde aleyhlerine olan hiç bir şeyi yazmıyorlar. Ama bu çok vahim bir şey olduğu için, bunu yazmak mecburiyetinde kalmışlar. Yoksa enaniyetlerinden kaybettikleri savaşları falan hiç birini yazmıyorlarmış.