Sayın Adnan Oktar’ın 18 Aralık 2010 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım.
“Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğulları'nı köle kılmandan dolayıdır." İsrail oğullarını köle kılmış o zaman Faşist devlet Komünist devlet Firavun’un devleti. Mesela Komünizm de ne oluyor? Toplum köle haline geliyor değil mi? Ne yapmış Firavun? Bütün İsrail oğullarını oradaki müminleri köle kılmış. Kendi emrinde çalıştırıyor. “Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir? Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan herşeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)." Yani “doğrusu budur” diyor “senin dediğin gibi değil.” Yani “Darwinist, Materyalist bir düşünce değildir” diyor. “Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?"Zübbelik yapıyor yani işitmediğinden değil. Vardır ya hakikaten duydun mu falan derler böyle, çakallık yapıyor. “(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." Bak, yeniden telkin yapıyor büyü altında olduğu için Firavun, bir daha aynı şeyi bir daha vurguluyor. “Dedi ki”, ama kapsamını genişleterek söylüyor. "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." Geçmişteki atalarına kafası gitmesin diye o putperest kafasını yıkmak için, “Geçmişteki ataların da sapıktı” diyor. Şimdi var mesela müşrikler, bir şey söylediği vakit atalarına gönderme yapıyorlar. “Geçmişteki atalarınızın da Rabbi idi” diyor. “Ama onlar bilmediler yanlış yaptılar” diyor. “(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir." Çözüm bulamayınca ne yaparlar? Deli diyecekler. Peygamberimiz (s.a.v.)’e ne yaptılar? Deli dediler. Hz. Musa (a.s.)’a deli dediler. Hz. Mehdi (a.s.)’a ne diyecekler? Deli diyecekler. Çünkü çözüm bulamayınca ne yapsın? Baş edemeyince delilikle itham edecekler.
"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin Rabbidir" dedi (Musa)”. Bak, Hz. Musa (a.s.) asla yılmıyor. Adam psikopatça konuşmasına rağmen aynı konuyu, Allah’ın varlığını, tevhid inancını, Allah’ın birliğini çeşitli delillerle ve fakat genişleterek, kapsamını değiştirerek anlatmaya devam ediyor tebliğe. Bir sözü birbirinin aynı olmuyor ama vurguyu ve çapını genişleterek onun kafasındaki büyüyü kırmak için devam ediyor. "Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız”, hemen aklını kullanmasına yönelik onu uyarıyor çünkü aklını kullanmadığını anlamış. Firavun büyü altında, kafa gitmiş, hipnoza girmiş. "Aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir" dedi (Musa)”. Çünkü onlarda belirli ilahlar var ya şuraya şu ilah, buraya bu ilah, “Herşeyin Rabbidir” deyince tamamını kapsayan bir güç olduğunu Allah’ın söylüyor. “(Firavun) dedi ki: "Andolsun”, bir de yemin ediyor ama kendi dinine göre yemin ediyor tabii. Müslüman yemini değil bu. Buradan da anlıyoruz ki, küfrün de yemini oluyor. Delaletin de yemini oluyor. Mesela imansızların da yemini olur. "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım." Resmi ideoloji, devlet dayatma yapıyor. “Vatandaşa benim inancımda olacaksın” diyor. Yoksa çözüm ne? Zindan, “Hapse atacağım” diyor. Hz. Musa (a.s.)’ı gerçi hapse atamamıştır ama hapisle korkutmaya çalışıyor. O zaman hukuk sistemi ile korkutmaya çalışıyor. Hukuka derin devlet hakim o devirde, normalde hapse atamaması lazım, yargılamada hakim yargılaması lazım ama derin devlet hakimiyeti olunca, derin devlette artık mahkemeler usulü mahkemelerdir. Yani derin devlet mahkemeleri yönetir, talimat verir, mahkeme gereğini yapar. Yani hakim göstermeliktir derin devlette. “Seni mutlaka hapse atacağım” dedi. "Musa dedi ki: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" Çok net bir delil getirsem de mi, reddedemeyeceğin bir delil de?
Mesela biz de Darwinizm’e, materyalizme karşı net delil getiriyoruz ama Firavuni yapı, hiçbir şekilde kabul etmez. “(Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru söylüyorsan, onu getir.” Yine de adam da bir psikopat falan ama demokrat yanı da var aslında, o da acayip. Normalde hiç bunu dedirtmez. Çünkü gücü var direk hapsettirir, attırabilir. Orada şehit ettirebilir ama yapmıyor. O biraz da halkın kafasında bir şey kalmasın diye her halükarda fikri yönden, imani yönden kıpırdanma olur, onu tamamen ortadan kaldırayım diye düşünüyor. Yani imani bir kıpırtının kalmasını ileride tehlike meydana getireceğini düşünerek hiçbir delil kalmasın diye uğraşıyor. “(Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir."”Tabii, onu getir dediği de bunu yok etmek için, yeni bir delil varsa onu yok etmek istiyor. Bir sorun çıkmasın diye kendi kafasınca. “Bunun üzerine asasını bıraktı, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oldu”. Böyle hareket etmeye başlıyor asası herkesin gözü önünde. “Elini çekip çıkardı” kalbinin üzerine doğru sokuyor elini, “Bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanmış'” diyor. Bak, hem parlamış, hem aydınlanmış. “(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere” yani oradaki seyredenlere, "Bu” dedi, "Doğrusu çok bilen bir büyücüdür", çok bilgisi var, çok yaman bir büyücü diyor. "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" Bak, "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyuruyorsunuz?" Şimdi halkı ikna etmek için, halkı galeyana getirmek, verilecek cezayı yönlendirmek için devlet erkanını tahrik ediyor. Yani hukuki sistemle tahrik ediyor. Meydana gelecek eylemi makul hale getirmeye çalışıyor. Belli ki ya şehit etmek amacında veyahut hapsettirecek. Ama şimdi orada biraz da demokrat ve hoşgörülü takıldığı için, öyle bir üslup verdiği için direkt uygulayamıyor. Onu makul hale getirmek için zemin ve topluluğu tahrik ederek onların desteğini almaya çalışıyor. Bak, "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyuruyorsunuz?" Şimdi adamın malının, mülkünün elinden alınıp, sürülüp çıkarılması, şimdi bu masum bir amaç değil onlar için. Adamları tahrik ediyor. Adamları ne ile tahrik ediyor?
Malınızı mülkünüzü elinizden alacak. Adam mala mülke zaten hasta, kafayı onunla bozmuş, aklını onunla bozmuş mal, mülkle. Mal mülk delisi olduğu için en hassas noktaları, “Sizin malınız mülkünüzü elinden alacak” diyor. Ve “Yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor”, onu, “Yurdunuza hakim olmak istiyor” diyor. Onların milliyetçi duygularını tahrik ediyor. “Ne buyuruyorsunuz?” diyor. Böyle deyince zaten bir insan ne der? Hemen asalım, keselim diyecektir. “Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder." Normalde onlardan öldürelim demesini beklerken adamlarda biraz o devletin sisteminden dolayı demek ki biraz tartışmaya, fikre açık olmuşlar o dönemde Firavun’un takımı. “Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, tutukla, şehirlere de toplayıcılar gönder", bunu ispat edin diyorlar. Tehlikeli bulmuşlar benim gördüğüm. Yanlış olduğunu, bunun bir büyü olduğunu ispat edelim. "Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler." Bütün bilim adamlarını sana getirsinler. Yalnız bu, “Yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor” buna takıntılı zaten Firavun. Bunun sebebi Tevrat’ta Hz. Mehdi (a.s.)’ın dünya hakimiyeti olacağına dair çok fazla açıklama var Tevrat’ta. Buna Tevrat’ı okutmuşlar, Firavun’a, anlaşılan o görünüyor. Tevrat’ı da okumuş, incelemiş. Tevrat’ta dünya hakimiyetini görünce, bütün dünyaya hakim olacağını görünce Hz. Mehdi (a.s.)’ın, Hz. Musa (a.s.)’ın zamanında bu olayın olacağını düşünmüş gibi görünüyor. Bizzat Hz. Musa (a.s.)’ın bu hakimiyeti yapacağını zannetmiş olabilir. Çünkü Hz. Musa (a.s.) öyle bir iddiada değil. Hz. Musa (a.s.)’ın isteği, diyor ki, “Beni ve kavmimi bırak biz gidelim sadece” diyor. “Senin vatanın, milletin sana kalsın” diyor. “Bizim topraklarımız da sana kalsın” diyor. Kendi topraklarından da vazgeçiyorlar onlar. “Onu da sana vereceğiz. Her şeyi sana vereceğiz. Biz canımızı kurtarmak istiyoruz. Sen bizi bırak gidelim” diyorlar. Firavun da diyor, “Yok, siz gitmek amacında değilsiniz.
Siz dünyaya hakim olmak istiyorsunuz” diyor. “Ve siz Mısır ülkesine de hakim olmak istiyorsunuz” diyor. Allahualem Tevrat’tan kanaati gelmiş. Halbuki o Hz. Mehdi (a.s) devrinde olacak bir olay, Hz. Musa (a.s) devrinde değil. O korkudan dolayı fikri, yönden üstün geleceğinden korktukları için sürekli bilimsel yönden ezmeye, bilimsel yönden neticelendirmeye çalışıyorlar. Şu anda da Darwinist’ler yenildiler ya, bilimsel yönden galip gelebilmek için bu sefer çırpınmaya başladılar, devletin imkanlarını kullanmaya başladılar. Mesela ŞEŞ Tv’yi kullanıyorlar, TRT’yi kullanıyorlar Darwinist’ler. O zaman Firavun’un takımı böyle yapıyordu, şimdi de Darwinist’ler bunu yapıyor. Bu devrin materyalistleri de, Firavun gibi onlarda materyalist düşüncedeler. Tabi ben onlar Firavun’dur demiyorum. Ama materyalist düşünce açısından aynılar materyalistler. Dolayısıyla galip gelmek için, artık devletin imkanlarına da sarılmış durumdalar. Yani ŞEŞ Tv’yi ve TRT’yi kullanıyor olmaları ve Bilim Teknik Dergisi’nde halen Darwinist yazılar yazmaları ve bilimsel olarak ispat ettiğimiz halde, bilimsel delilleri hiçbir şekilde yayınlamaya yanaşmamaları, bunu gösteriyor. Demek ki bilimsel yönden galip gelmeye çok önem veriyorlar. Galip gelemezler ayrı mesele. "Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler." Bak hep uzman, paleontoloji uzmanı oluyor, Jeoloji uzmanı oluyor ve bilgin. Uzman ve bilgin, fakat büyücü. Doğru söylemiyor çünkü. Telkin yapıyor, yanlış ve doğru olmayan, yalan olan bilgileri veriyor. Mesela, hiçbir şey yok, fosil yok, kullanacakları. Ama çizim olarak kullanıyorlar. Mesela proteinler tesadüfen meydana gelemiyor, ama meydana geliyormuş gibi göstertiyorlar. Halbuki, hepsi biliyor olmayacağını. “Böylelikle büyücüler bilinen bir günün belirli vaktinde bir araya getirildi” Yani büyük bir toplantı yapıp getiriyorlar, mesela onlarda ne yapıyor şu anda da? Televizyon kullanılıyor, radyo kullanılıyor, geniş kitlelere hitap edebilmek için.
“Ve insanlara sizde toplanıyor musunuz? dendi.” Yani insanlarında kanaatini getirmek istiyorlar. Çünkü demek ki Hz. Musa (a.s.), halk arasında etkin hale gelmiş ki, onlarında kanaatini bozmaya çalışıyorlar. Kendi kafalarına göre bozmaya çalışıyorlar. Mesela diyor ki, “Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik. Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;". Mesela Mehdi (a.s.) Cemaati de azınlık olan bir topluluk. “Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler” Bakın, devleti tahrik etmek için neler yapıyorlar.”Bize karşı ayaklanmaya hazırlanıyorlar, bize karşı öfke duyuyorlar, vatanımızı elimizden alacaklar, değil mi? Bunlar hep tahrik edici ifadeler. “Biz ise uyanık bir grubuz” dedi” Yani “biz kültürlü, bilgili, kaliteli insanlarız” diyor, “ama onlar değil” diyor. Yani onların gururlarını da okşuyor. “Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;” yani, demek en güzel yerler onların elindeymiş, bahçeler, pınarlar yani zenginlik devletin zenginlikleri, milletin zenginlikleri onların kontrolünde, “hazinelerden” devletin hazinesi de onlarda, “ve soylu makamlardan da” işte krallık, prenslik, “ hepsinden sürüp çıkarttık” diyor Allah, “ işte böyle; bunlara İsrailoğulları`nı mirasçı kıldık” “o devrin Müslümanlarına mirasçı kıldık” diyor Allah.
74. ayette “ "Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk."Darwinist’ler ne oluyor? Atalarını bu şekilde bulmuşlar. 1940’lardaki ataları böyle, Sümerler böyle, Firavun’un ekibi böyle, hepsi Darwinist. (İbrahim) Dedi ki: "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?" "Hem siz, hem de eski atalarınız?" Yani “böyle sapkın ve yanlış bir inanç izindesiniz” diyor. Onun için bizi takip eden kardeşlerimiz Darwinizm konusunda hiç dikkatlerini dağıtmasınlar, ısrarla hem TRT`yi uyarsınlar, hem ŞEŞ Tv`yi hem devleti uyarsınlar, yani devletin gücü yetmiyor demek ki şuan, hükümetin gücü yetmiyor, bu görülüyor. Yani hükümete destek verelim, yani hükümetin gücü yetmiş olsaydı, TRT`de bunu durdururlardı. Demek ki hükümetin üstünde bir güç bu, yapı. Yani hükümetin kontrol edemediği bir durum var. Çünkü hükümet gidin Darwinizm’i anlatın demez, materyalizm’i anlatın demez, bak, Darwinist, dünyadaki Darwinist etkinin gücünü burada görün işte. Onun için hükümete burada destek verip, ısrar edilince, hükümet sizlerin desteğini ve ısrarını gerekçe göstertip, orda bir bilimsel müdahale yapma imkanı doğabilir ki bütün Avrupa’yı karşısına alması gerekir, bütün Amerika’yı karşısına alması gerekiyor böyle bir şeyde. Yani “Darwinizm bir aldatmacadır” diyen hiçbir başbakan çıkmamıştır. Hiçbir başbakan çıkıp diyemez dünyada. Siz hiç duydunuz mu?
OKTAR BABUNA: Duymadık Hocam, evet.
ADNAN OKTAR: Diyemezler. Yani bir protein tesadüfen meydana gelemez diyemez bir başbakan. Ama “Darwnizm’e ben inanıyorum” diyen başbakanlar yüzlerce, binlercedir. Hepsi der, büyük bir bölümü der. Yani çok nadirdir demeyen . Ama “350 milyon fosil, yaratılışı ispat ediyor” diyemez bir başbakan. Cumhurbaşkanı diyemez bunu. Ama “evrim doğrudur, Darwinizm doğrudur” derler, inşaAllah. İşte buda, dünyadaki Darwinist diktatörlüğün gücünü göstertiyor.
Sayın Adnan Oktar'ın 15 Aralık 2010 tarihli röportajından Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Hz. İbrahim diyor ki Şuara Suresi’nde, şeytandan Allah’a sığınırım; “Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti. Demişlerdi ki: "Putlara tapıyoruz."” Şu anda da putlara tapıyor insanlar. Mesela Allah’a yönelik bir üslubuna bakıyoruz; çok saygısız, küstah, pervasız, kavgacı bir üslup, Allah’a karşı üslubu. Şeyhine karşı bakıyoruz, iki büklüm. “Efendim, siz çok daha iyi bilirsiniz” diyor. “Siz nasıl takdir ederseniz efendim, tabii ki öyledir” diyor, gözünü yerden ayırmıyor. El pençe divan, son derece hürmetkar. Ama Allah’la konuşmasını anlatıyor, nasıl konuşacağını anlatıyor; son derece küstah, saldırgan ve üst perdeden. Ne olmuş? Şeyhini put yapmış, şeyhini Allah’tan daha üstün görüyor, haşa. Buradan anlıyoruz putlaştırdığını. “Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz.” O da insanı putlaştırmış, önünde bel büküp eğiliyor. Hatta ayet var, Cenab-ı Allah Kuran’da; “onlar, rahipleri ve bilginlerini ilahlar edindiler.” Ne demek? Şeyhinin yahut hocasının hurafe olarak ona aktardıklarını Allah’ın hükmü olarak alıyor. Haşa, o kişi, Allah adına vahiy veriyor ona güya, olmayan bir vahyi vermiş oluyor, yalan söylüyor. “Nerden duydun?” diyorsun, “ben falanca büyüğümden, falanca alimden duydum” diyor. Onu kendine ilah edinmiş. Ayette de buna dikkat çekiliyor, bak; “rahiplerini ve bilginlerini ilah edindiler” diyor Allah. İlah edinmelerinden kasıt bu. Onların vahiy etme gücüne, emir verme gücüne, yasak koyma veya yasak kaldırma gücüne sahip olduğuna inanmaları. Allah nedir? Ahkam-ül hakimin, değil mi? Hüküm koyucuların hakimi. Hüküm koyucu sadece Allah. Oradaki adam ne yapıyor? Allah adına hüküm koyuyor. Nasıl hüküm koyuyor? Helal olan bir şeyi yasaklıyor. Ne ile? Hurafe ile yasaklıyor. Hatta gerekirse Peygamber (s.a.v) adına yalan söylüyor. “Peygamber (s.a.v) böyle dedi” diyor. Halbuki dememiş Peygamber (s.a.v). “Peygamber (s.a.v) böyle dedi” diyerek yasaklıyor. Helali haram, haramı da helal yapıyor. Bu nedir? Deccalliktir. Deccalin vasfı nedir? Helali haram yapması, haramı da helal yapmasıdır. İşte bu kişiler de kendi şeyhlerini, kendi mürşitlerini, büyüklerini hurafe denizi gibi alıp, onlardan aldıkları hurafelerle Allah adına hüküm koyuyorlar. Kuran’ın anlattığı mana budur. Onun için gerçek mürşitler, gerçek şeyh efendiler ahir zamanda var güçleriyle bu iblusun ve iblisat ordusuna karşı mücadele veriyorlar, değil mi?
ALTUĞ BERKER: Evet, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Mesela Şeyh Nazım Hocamıza yapılan saldırının kökeninde bu var. Onun samimi İslam anlayışını çekememeleri ve bundan rahatsız olmaları, onun Mehdi (a.s)’ı müjdelemesinden rahatsız olmaları var. “Dedi ki: "Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı? Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu? " "Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk."” Şimdi adama diyorsun ki; “kardeşim, senin bu yaptığın şirk, Kuran’da bu yok, bu uydurma” diyorsun. “Nerden çıkartıyorsun?” “Biz atalarımızı böyle bulduk” diyor. “Yüzyıl önce, iki yüzyıl önce, üç yüz yıl önce, falanca büyük puttan buraya bize geliyor bu” diyor. Allah diyor ki; “Ya ataları bir şey bilmiyor idilerseler?” diyor, şeytandan Allah’a sığınırım. “Yine mi uyacaklar” diyor. “Ya bir şey bilmeyen cahil kişilerse, yine mi uyacaklar?” diyor. Adam, “evet, ben yine uyacağım” diyor. Müslümanlardaki problemin kökeni budur. İnsanları ilahlaştırıp, put haline getirip, o putlara uymalarıdır. “"Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk." (İbrahim) Dedi ki: "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü? Hem siz, hem de eski atalarınız?"” Bak, “siz de sapıtmış vaziyetteydiniz, eski atalarınız da sapıtmış vaziyette” diyor. “Bir tek siz değil” diyor, yani “silsile olarak sapıtmış vaziyettesiniz.” Çünkü Kuran’a ve sahabe dönemindeki İslam anlayışına uymadığı zaman sapıtmışsınız demektir, başka açıklaması yok. “İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç. Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur; bana yediren ve içiren O'dur; hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.” Yani hastalandığında doktor şifa vermez; Allah verir, doktoru vesile eder. “Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur, din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur; Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat.” Bak; “bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat.” Yani “samimi, dürüst olanlara kat.”
Sayın Adnan Oktar'ın 30 Kasım 2012 tarihli sohbetinden Şuara Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şuara Suresi, 69-“Onlara İbrahim'in haberini de aktar-oku:” diyor Allah. Peygamberimiz (s.a.v)’e emrediyor Allah, farz.
70-“Hani, babasına ve kavmine” bakın en yakınlardan başlıyor, babasına ve kavmine. Ailesini terk edip başka bir ülkeye gitmiyor. Önce yakınlarından başlıyor. Ayette de var ya. “Önce yakınlardan başla” diyor. "’Siz neye kulluk ediyorsunuz?’ demişti.” Önce bir soruyor, ön yargısız olsun diye onlara söyletmek istiyor. Sorgulama yapıyor. “Siz neye kulluk ediyorsunuz?” Duyacak ki ona göre cevap verecek.
71-“Demişlerdi ki: ‘Putlara tapıyoruz,” onlar da münasebetsiz olduğu için direk söylüyorlar, “putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz.’" Dünyada, orada, burada, Kore’de, Stalin’in önünde bel büküyorlar. Kuzey Kore’nin eski başkanı var, psikopat adam vardı. Öldü adam, iki büklüm eğiliyorlar önünde. Hıçkırıklarla ağlama tarzında. Bir de parayla adamları ağlatıyorlar. “Sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz” diyorlar.
72-“Dedi ki: ‘Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?’" Bakın yavaş yavaş onların densizliğini onlara hissettiriyor. Yani onlara cevap verdirtme metodu. Bir insan münasebetsizlik yaptığında ona cevap verdirtmek daha etkili metottur. Kuran’da bu etkili metoda, psikolojik yönden insanlara fayda verecek metoda dikkat çekiyor Allah. "Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?" Diyor. Mükemmel bir yöntem, kendilerine cevap verdirtmek.
73-"Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?" Bunu öğrenmek istiyorum diyor.
74-“’Hayır’ dediler.” O zaman ne zorun? "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk." Yani atalarının dinine, geleneğe uyuyoruz biz diyorlar. Geleneksel. Birine sorduğunuz zaman, “biz alimlerden daha mı iyi bileceğiz? Atalarımız öyle söylemiş” diyor. Atana göre mi hareket ediyorsun sen Kuran’a göre mi hareket ediyorsun? Sen Kuran’a uyduğunu söylüyorsun. Allah ahirette “Kuran’dan soracağım” diyor. Adama söylüyorsun, “benim atalarım böyle dedi” diyor. Şeytandan Allah’a sığınırım. Allah diyor ki; “Ya ataları bir şey bilemeyen cahil insanlarsa yine mi uyacaklar?” diyor Allah. Onlar da “evet uyacağız” diyor. O zaman ahirette cevabını verirsin. Bu çirkin cesaretin cevabını vereceksin.
75-“(İbrahim) Dedi ki: ‘Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?’" Kendiniz cevap veriyorsunuz diyor, gördünüz mü? Kendi verdiğin cevaptan anladın mı durumu diyor?
76-"Hem siz, hem de eski atalarınız?" Onlar da sapıtmış diyor, sırf siz değil diyor. Sen güveniyorsun ama atana, atan da sapık diyor. O da sapıtmış diyor.
77-"İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç" Ben bu insanlara karşıyım diyor. “Yalnızca alemlerin Rabbi hariç.” Bütün kavim dinsiz görüyor musun ne felaket? Allah vermesin. Bak ne diyor ayette; "İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır;” yani karşıtımdır bunlar, “yalnızca alemlerin Rabbi hariç." Kavmin tamamı dinsiz. Ne korkunç Allah vermesin. Bir tane dindar yok. Bir kişi Hz. İbrahim (a.s) var o kadar.
78-"Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;" Bana imanı veren odur diyor.
79-"Bana yediren ve içiren O'dur;" Yemek yediğimizde, mesela bir şey içtiğimizde şu an Allah içirdi. Ben içtim dersen olmaz. Bu şirk olur. Allah içirdi. Bak; "Bana yediren ve içiren O'dur;" Suyu içiren de Allah’tır, yediren de Allah’tır.
80-"Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;" Doktor değil, ilaç değil Allah şifayı verir. Çünkü hastalığı yaratanda Allah, ilacı yaratan da Allah. Buradaki şirk zıddı üslubu görüyor musunuz? İnsanlar zannediyor ki şirk, sadece puta tapma. Değil. Her şeyi Allah’ın yaptığını sürekli bileceksin. Aksi şirk olur. Ama her şeyi, aklına gelen her şeyi Allah’ın yaptığını bileceksin. “Bunu yaptığınızda dünya hakimi yapacağım sizi” diyor Allah Nur Suresi 55’te. “Eğer her şeyi benim yaptığımı kabul ederseniz, akla gelen her şeyi tamamen benim yarattığıma inanırsanız samimi olarak, o zaman söz veriyorum” diyor Allah, “dünya hakimi edeceğim sizi” diyor. Sayınız az da olsa. İsterse on kişi olsun. Tevrat’ta da buna dikkat çekilmiştir. İsterse on kişi olsun dünya hakimi yapacağım diyor Allah.
81-"Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur" diyor Allah. Adam diyor ki, ‘falanca öldürdü.’ Yok, öldüren Allah’tır. Dirilttiğinde, dirilten de Allah’tır.
82-"Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;"
Bakın garanti vermiyor, umduğum diyor. Hz. İbrahim (a.s) bunu söylüyor. Adam ne diyor; “Evliya o, cennete gitti” diyor. Bazı hocalar söylemiyorlar mı? Adam öldü, “cennete gitti mübarek, şu an cennette” diyor. Hz. İbrahim (a.s) diyor bak dikkat et; "Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;" Emin değilim diyor. “Umduğum O’dur.” Ama tabii sonra Cenab-ı Allah Hz. İbrahim (a.s)’a vahyetmiştir. “Habib’im” diyor Cenab-ı Allah Kuran’da, cennetlik olduğunu anlıyoruz. O anda ama söylüyor. Sonra vahiyle bildiriliyor cennetlik olduğu.
83-"Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla” yani güzel hüküm ver. Mesela şunu şuraya koyun, bunu buraya götürün, şunu şöyle yapın. Hüküm ve hikmet, güzel konuşma. Özlü, kısa, net, klas konuşma. “ve beni salih olanlara kat;" Samimi olanlara kat. Samimi ne denmek? Alabildiğine candan vicdanıyla hüküm veren insan.
84-"Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver." İşte namazların sonunda dua vardır Hz. İbrahim (a.s)’a. “Ali İbrahim ve ala ali İbrahim.” Hz. İbrahim (a.s)’ın aline dua ediyorsun her kaide de, oturuşta. Nazmın sonunda. "Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver." Bu duasını kabul etti Cenab-ı Allah.
85-"Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl." Bunu da kabul etti Cenab-ı Allah. Cennet istedi Allah’tan, onu da verdi.
86-"Babamı da bağışla,” bak dinsiz babası, imansız, Allahsız, kitapsız. Ne diyor? “Babamı bağışla.” Şefkatle yaklaşıyor. Kin ve nefretle saldırgan bir üslubu yok. “çünkü o şaşırıp sapanlardandır." Şaşırdı, saptı diyor.
87-"Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme" Beni mahçup etme Ya Rabbi diyor. Bunu da Allah kabul etti. Bilakis “Habib’im” diyor Cenab-ı Allah.
88-“Malın da, çocukların da bir yarar sağlayamadığı günde." Bazıları var ya, malıyla, çocuklarıyla bayağı hava yapıyor, sükse yapıyor. “Hiçbir yarar sağlamaz” diyor.
89-"Ancak Allah'a selim bir kalp ile gelenler başka.” Selim bir kalp, temiz, dürüst bir kalple gelenler başka.
90-“(O gün) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır." Yakın geliyor. Böyle görüntü varken böyle yaklaşıyor.
91-“Cehennem de azgınlar için sergilenir.” Allah bir anda gösteriyor cehennemi, hepsi görmeye başlıyorlar.
92-“Ve onlara: ‘Tapmakta olduklarınız nerede?’ denilir.” Soruluyor.
93-"Allah'ın dışında olan (ilah)lar; size yardımları dokunuyor mu veya kendilerine yardımları oluyor mu?” Bakın, aynı sorgulama yöntemiyle Allah da soruyor. Kendilerine cevap verdirtiyor. Hz. İbrahim (a.s) da onlara cevap verdiriyor. Kendi münasebetsizliklerini, kendi anormalliklerini kendilerine söyletmek. Yani ikrar ettirmek.