Neml Suresi, 15-19 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 19 Ocak 2013 tarihli sohbetinden Neml Suresi ile ilgili açıklamaları.

 

ADNAN OKTAR: Neml Suresi 15, Beril Hocam siz okuyun.

BERİL KONCAGÜL: İnşaAllah Hocam. Şeytandan Allah’a sığınırım.

“Andolsun, Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik: "Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah'a hamd olsun." dediler.”

ADNAN OKTAR: "Andolsun, Davud'a ve Süleyman'a" Mehdi, Hz. Davut (a.s) soyundan. Zaten Davutoğlu Mesih diye geçiyor. Hz. Davud (a.s)’ın soyundan ve özelliği o devirde Hz. Süleyman (a.s) bir dünya devleti kuruyor, dünya hakimi. Nur Suresi 55’te örnek verilen dünya hakimiyetlerinden bir tanesi. Şimdi okuduğumuz Kuran ayetleri Allah’ın örnek verdiği bu muhteşem hakimiyetle ilgili. İkincisi de Hz. Zülkarneyn (a.s) hakimiyetidir. Üçüncü olarak da Mehdi (a.s), son. Üç hakimiyet var. Üçüncü Hz. Mehdi (a.s)’da bitiyor.

Evet, dinliyorum.

BERİL KONCAGÜL: “Süleyman, Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi ve bize herşeyden (bol bir nimet) verildi.”

ADNAN OKTAR: Şimdi bana cümle cümle oku.

BERİL KONCAGÜL: “Süleyman, Davud'a mirasçı oldu”

ADNAN OKTAR: “Süleyman, Davud'a mirasçı oldu” Hz.Süleyman (a.s)’a kim mirasçı oluyor? Hz. Mehdi (a.s). Çünkü Hz. Süleyman (a.s)’dan sonraki hakimiyet onun. Mirasçı olmak demek Cenab-ı Allah o sistemi, o saltanatı, o gücü onunla devam ettirecek demek. Zaman zaman azalır, incelir, kopmuyor. Ama o incelme sonra öyle bir gelişiyor ki bütün dünyayı kaplıyor. Bazen bir iplik kadar incelebilir ama bazen de dünyanın büyüklüğü kadar büyür. İşte Mehdi (a.s) döneminde o iplik dünya kadar büyümüş olacak, inşaAllah. Çünkü İslam o kadar inceldi ki neredeyse kopma noktasına geldi, o kadar inceldi. Ama şu an bütün dünyayı kaplayacak, inşaAllah.

Evet devam edelim.

BERİL KONCAGÜL: “ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi”

ADNAN OKTAR: “ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi” Burada tek bir tane açıklama yok. Bir kere her şeyin derinliği, detayları ahir zamanda öğrenilecek anlamına geliyor. Çünkü kuşun dilini öğrenmek çok zordur. Ama öyle bir teknoloji gelişiyor ki şu an her şeyin görülmeyen yönleri, ince detayları tespit ediliyor. Ona yüzlerce örnek verebiliriz. Ahir zamanda böyle harika olaylar olacak, buna işaret ediyor, bir.

İkincisi; hayvanlara karşı müthiş bir sevgi gelişecek ve hayvan sevgisi gelişecek, o. Üçüncüsü; hakikaten hayvanların kendi arasında bir konuşma dili var. Bu çözülecek. Buna işaret ediyor. Yani karıncaların kendi arasında dili var, kuşların kendi arasında dili var. Bu dille ilgili çalışma şu ana kadar yapılmadı, yeni yapılacak. Demek ki, Hz. Mehdi (a.s) devrinde hayvanların kendi arasındaki konuşma dili, bağlantı dili keşfedilecek. Böyle bir harika ortaya çıkacak. Ona işaret ediyor, inşaAllah.

Evet.

BERİL KONCAGÜL: “ve bize herşeyden (bol bir nimet) verildi.”

ADNAN OKTAR: Toprak, yiyecekler, vasıtalar, ulaşımda sürat, güzellik, estetik, demokrasi, bilim. Say sayabildiğin kadar. “Dünyadaki bütün nimetler en güzel şekilde, en yüksek, en kaliteli şekilde bize sunuldu” diyor. Hz. Mehdi (a.s) devrinde de aynısı olacak işte bilim en yüksek, sanat en yüksek, ekonomi en yüksek, estetik en yüksek, temizlik, kalite, kıyafetler, mimari en yüksek ve en üstün ayetin işte tam karşılığı olmuş oluyor o zaman. Çünkü her şeyin en iyisinin Allah tarafından sunulduğunu oradaki ayetten anlıyoruz. Ayeti bir daha oku.

BERİL KONCAGÜL: “Süleyman, Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi ve bize herşeyden (bol bir nimet) verildi. Gerçekten bu açık bir üstünlüktür”

ADNAN OKTAR: Açık görülen bir üstünlük Hz. Mehdi (a.s) devrinde de gizli bir üstünlük değil. Mesela diyor ki üstünüz. Ne var diyorsun? Ama gizli üstünüz diyor. Ama Allah bak buradaki ne diyor? Açık bir üstünlük. Çünkü Müslümanlar üstün tamam. Ama açık üstünlük nedir? Her şeydeki üstünlüktür. Siyaset, politikada, sanatta, estetikte, bilimde her şeydeki üstünlük. Bu açık üstünlük işte Mehdi devrinde olacak.

BERİL KONCAGÜL: “Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı. Ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.”

ADNAN OKTAR: Kuşlardan, cinlerden. Demek ki, ahir zamanda cinlerle bağlantı kurulacak. Cinler insana hizmet edecek. Daha cinlerin eğitimi tamamlanmış değil Allahu alem. Onlar gittikçe olgunlaşacaklar, Cenab-ı Allah'ın dilemesiyle, eğitmesiyle. Akıllanacaklar. Mesela cinlere sorulacaklar, diyecek ki, “Hazreti Süleyman'ın sandığı nerede?” “Şurada.” Elimizle koymuş gibi gidip bulacağız. Diyeceğiz ki, mesela falanca emanet nerede? Cinler söyleyecek. Elimizle koymuş gibi gidip bulacağız. Allah'ın dilemesiyle. Kast edilen bu. Kuşlardan, cinlerden bir daha ayet oku.

BERİL KONCAGÜL: “Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.”

ADNAN OKTAR: Şimdi cinler aslında gizli servisi de hatırlatan bir yön. Yani istihbaratın gizli olması. Çünkü cinler görünmeyen. Ama istihbaratın da aynı şekilde görünmeyen olması lazım. Görünmeyen bir sistem içerisinde olması gerekiyor. Zaten Hazreti Süleyman dikkat ederseniz istihbaratta kuşları kullanıyor. Hüdhüd'ün de bir cin olduğu anlaşılıyor. Çünkü imana açık bir varlık. İmanla sorumlu bir varlık. Anlıyoruz ki, o da bir nevi cin. Cin taifesinden olduğu o ayetin akışından da hissediliyor. İstihbaratta kullanıldığına göre orduların en önemli özelliklerinden bir tanesinin de istihbarat olduğunu anlıyoruz.

Yani muhabere. Hz. Süleyman'ın devrinde olan o istihbarat gücünün Mehdi devrinde en yüksek dereceye çıkacağını da anlamış oluyoruz. Ve ordunun da çeşitli bölümlerden oluştuğunu anlıyoruz. Mesela şu an değil mi? Hava var, kara var, deniz var. Mesela kuşlardan diyor, hava. Öbürü kara. Bunu anlıyoruz. Bir de istihbarat. Ki denizde de iş gören cinlerinden bahsediyor Hazreti Süleyman'ın. Değil mi? Ve denizin dibinde faaliyet yapıyor bunlar. Şu anda denizaltılarla denizin altında faaliyet yapılıyor. Değil mi? Denizin en dip noktalarına kadar deniz altıyla iniliyor. Orada ne diyor şeytanlar? Denizin dibinde faaliyet yapıp denizin içinden süs eşyaları ve çeşitli malzemeler çıkarıp getiriyorlar. Deniz içerisinde de faaliyet yapılacağını, havada da faaliyet yapılacağını, karada da faaliyet yapılacağını, istihbarat faaliyeti yapılacağını, yani mükemmel bir ordu sisteminin kurulacağı ayette örtülü olarak işaret ediliyor. Bunu görüyoruz. Evet.

BERİL KONCAGÜL: “Nihayet karınca vadisine geldiklerinde bir dişi karınca dedi ki; “Ey karınca topluluğu kendi yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları farkında olmaksızın sizi kırıp geçirmesin.”

ADNAN OKTAR: Karıncanın da dili var diyor. Mesela bu daha tespit edilemedi. Karıncanın çok akıllı olduğunu görüyoruz. Yani harikulade bir akla sahip olduklarını görüyoruz. Çok iyi bir haberleşme sistemine sahip olduklarını biliyoruz. Ama bu henüz çözülebilmiş değil. Bilimin bunu bu yüzyılda çözeceğine Kuran işaret etmiş oluyor. Yani bilimin ulaşacağı en son nokta yani bu konudaki en son nokta böylece açıklanmış oluyor. Bu karıncaların arasındaki haberleşme tespit edildiğinde Kuran'ın bir mucizesi daha ortaya çıkmış olacak. Hazreti Süleyman'ın da insanlara ve canlılara karşı ne kadar şefkatli olduğunu da buradan görüyoruz. Yani asla kan döken olmadığını görüyoruz. Karınca ezmez derler ya. Hazreti Süleyman karınca ezmez bir insan. O kadar titiz. Ordusu ile geçerken bile karıncayı bile ezmeyecek derecede titiz. O vurgulanıyor. Yani bilerek mesela bir insan basmak istemez. Değil mi? Karıncayı acır.

Hazreti Süleyman da öyle. Çok şefkatli. Yani Hazreti Süleyman hiç kan dökmemiştir. Güçlü bir ordusu vardı ama caydırıcı yönünü kullanıyordu. Mehdi de öyle. Çok güçlü ordusu olacak kan dökmeyecek, caydırıcı yönünü kullanacak. Hazreti Mehdi'nin askeri gücünün yönünü Kur'an anlatmış oluyor. Örtülü bir üslupla. Kur'an hep zaten örtülü üslupla anlatır, kapalı bir üslupla anlatır bu tip şeyleri. Bu hikmetlerin çözüleceğini de Allah Kur'an'da belirtiyor. Yani bu tip kapalı bir anlatım olduğunu, hikmetli bir anlatım olduğunu fakat bunların dikkatli bir incelemeyle Allah tarafından insanlara ilham edileceğini de belirtiyor Kur'an. Yusuf suresinde de bu açık açık belirtilmiştir. Buradaki anlatımlardan gayede oradaki şifrelerin, oradaki sırların zamanı gelince insanlar tarafından anlaşılacağı ve özellikle Mehdiyet'e bakan yönlerinde görüleceği şeklinde olduğunu görüyoruz.

BERİL KONCAGÜL: “Süleyman bu sözü üzerine tebessüm edip güldü ve dedi ki, “Rabbim bana anne ve babama verdiğim nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetine salih kulların arasına kat.”

ADNAN OKTAR: Samim olmak, salih kullar arasına katılmak, Müslümanın istediği ne? Ahirette salih kulların arasında olmak, dünyada samimi kulların arasında olmak. Mümin vasfını burada görüyoruz. Hz. Süleyman'da. Yani bir keyif, zevk peşinde değil. Hep Allah'ın rızasını kazanmak, samimi ve salih Müslümanlarla birlikte olmak ve anneye babaya sevgi. Ama gerçek anneye babaya. Müslüman olan, iman ehli olan yani onu imansızlığa teşvik eden, dinden çıkartmaya teşvik eden, arkadaşlarına, Müslümanlara düşman etmeye çalışan anne baba değil. Yani çocuğunu delalete, fitneye, fucura sokan anne baba değil. Onları, evladını hakka hakikate yönelten anne baba. Kur'an'ın işareti bu.

 


Neml Suresi, 15-44 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar’ın 11 Nisan 2015 tarihli sohbetinden Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “Andolsun, Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik: "Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah'a hamdolsun." dediler.” Süleyman’da cin ilmi var, öyle az-boz bir ilim değil. Ama yürekte mangal gibi. Ya muhabbet ediyor, Allah-Allah, birçok insan kafayı sıyırır ya. Diziliyorlar ya “Selamun Aleyküm. Nasılsınız?”, falan. Nasıl oluyor ya? MaşaAllah. Olan akla da gider birçok insanın ya.

Süleyman, Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi”. Özel bir ilim. “ve bize her şeyden (bol bir nimet) verildi”. Akıl almaz mal akışı oluyor, o devirde. Afrika'dan ta Afrika'dan böyle yabani kuşlar, maymunlar sırf sarayda hoşuna gitsin diye. Bu renkli papağanlar. Açsana o şeyi. Sobayı aç. Çok güzel ağaçlar. En kaliteli ağaçlar. Ceviz ağaçları şu bu falan kesilmiş, tomruk halinde yani inşaatlarda kullanmak üzere. Altın, gümüş, akik, yakut, zümrüt, dünyanın her tarafından geliyor. Karşılıksız gönderiyor ama o ücretlerini ödüyor Süleyman. Hediye olarak gönderiyorlar gerçekten.
Bize her şeyden (bol bir nimet) verildi.”, diyor. Bu liste olarak da sonra verebilirim. “Gerçekten bu açık bir üstünlüktür”, diyor Cenab-ı Allah. “Süleyman'a cinlerden, insanlardan,” şeytandan Allah'a sığığınırım “ve kuşlardan orduları toplandı. Bunlar bölükler halinde dağıtıldı.” Yani askeri sistem gibi. Ama asıl üstünlüğü tabi cinler kanalıyla oluyor Hazreti Süleyman. Halk da alışmış ya. Onlar da korkmuyor. İnanılır gibi. Ya şu an Taksim'de cin mi salsan ya büyük katliam olur, Allah vermesin korkudan. Hakikaten cinnet geçirenlerin haddi hesabı olmaz. Ya Etilerde sen şimdi cinleri salsan ben tahayyül edemiyorum ya. Yani on binlerce insan cinnet geçiriyor.

BÜLENT SEZGİN: Halkı da görüyor mu bu cinleri?

ADNAN OKTAR: Tabii görüyor. Alışmışlar yani. İşçi olarak çalıştırıyor. Cayır-cayır.

OKTAR BABUNA: Orijinal görüntüleriyle mi?

ADNAN OKTAR: Orijinal tabii. Mahlukat olarak alışmışlar. Alışma çok önemli. İlk bir, ikiden sonra alışıyorlar.

“Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: "Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin. (Süleyman) Bu sözü üzerine tebessüm edip güldü ve dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi”, işte bak ecdada da çok saygılı anne baba bir de önce anne diyor sonra baba diyor. Ya millette diyor ki, kadına önce değer verilmiyor falanmış mı. Her yerde kadın Kur'an'da önde sonra baba diyor. Anne ve baba. Hep ayetlerde önce anne sonra baba söylenir. Hep anne. Mesela bak diyor ki, eşleriniz şunlar ama anne hiç dahil etmiyor Allah. Babalarınız diyor. Yarım kalmasın korktuğunuz ticaret. Ama anneleriniz demiyor. Anne hep korunuyor Kur'an'da. Hep önceliktir kadın. “Verdiğin nimete şükretme mi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı”. Samimi. “İlham et”. Yani sen bana sürekli ver ya Rabbi bilgiyi diyor. Enaniyet yapmıyor. Bilgi Allah'tan diyor. “Ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat.” Samimi kullarının arasına kat diyor. Bak peygamber olduğu halde enaniyet yapmıyor. Duasına dikkat ediyor musunuz? “Benim rahmetimle salih kulların arasına kat”, diyor. Emin değil yani. “Ben peygamberim cennete gideceğim” demiyor. Dua ediyor. Salih kulların arasına girmeyi diliyor. “Ben salih kulum oldu bitti” demiyor. Salih kulların arasına girmeyi Allah'tan diliyor.

“Kuşları denetledikten sonra dedi ki: "Hüdhüd'ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu? "Onu gerçekten şiddetli bir azabla azablandıracağım, ya da onu boğazlayacağım” Bunları yapmaz, tehdit. Hiçbir şekilde yapmaz. Çok halim. Hiç öyle bir olay yok. “veya o, bana apaçık olan bir delil getirmelidir." Zaten getirir. Yani ona bir yolda göstermiş oluyor.

“Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: "Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım”. Bak enaniyet yapıyor. Yani Hz. Süleyman’ı kızdıracak bir şey bu aslında. “ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim.", diyor. Allah'ın o enaniyete karşı o da öyle sertlikle karşılık veriyor. Yani insan ya bu kuşa niye böyle davranıyor acaba diye düşünüyor. Tabi ama kuş değil o yalnız onu söylüyorum.

"Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum”. Bir kadın demek ki, kadınlar lider oluyor. Hani kadın korunmuyordu Kur'an'da? “ona her şeyden (bolca) verilmiştir”. Hem de bolca, zengin. “ve büyük bir tahtı var." “Onu ve kavmini Allah'a bırakıp güneşe secde etmelerken buldum.” Güneşe. Kızılderililer gibi.

“Şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir böylece onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar.” Bak peygambere böyle bilgi veriyor hatta Süleyman peygamber olduğu halde. “Ki onlar göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran”, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran. “Sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah'a secde etmesinler diye yapmaktadırlar.” Şeytan öyle bir şey yapıyor onlara diyor.

“Göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran”, göklerde saklı olan İsa, yerde saklı kim? Mehdi. Ortaya çıkaracak olan kim? Allah. “Ve sizin gizlediklerinizi açığa vurduklarınızı bilen”, gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen “Allah'a secde etmesinler diye yapmaktadırlar” Allah'ın gücünü söylüyor.

“O Allah'ın da başka ilahı yoktur”. Hüdhüd devam ediyor. “Büyük arşın Rabbidir.” Yalnız bu bilgi tabi peygamber bilgisi buradaki bilgiler, anlattıkları. Yani öyle herkesin bileceği bilgi değil. “Süleyman; “bakacağız doğru mu söyledin yoksa yalancılardan mı oldun”, dedi. Yani söylediği kısmın öbür kısmı doğru da ama kadınla ilgili söyledikten doğru mu yanlış mı bakacağız diyor.

"Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak sonra onlardan (biraz) uzaklaş, böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?" (Hüdhüd'ün mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba melikesi Belkıs:) Dedi ki: "Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı. Gerçek şu ki, bu, Süleyman'dandır ve 'Şüphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla' (başlamakta)dır. İçinde de:) "Bana karşı büyüklük göstermeyin " Bak görüyor musun enaniyete nasıl sert Süleyman kendi enaniyetten çok kaçınıyor. Enaniyette olanları da çok şiddetle rahatsız edecek bir usul kullanıyor, tehdit edecek bir usul kullanıyor, “ve bana Müslümanlar olarak gelin diye” yazılmaktadır.

Sonra Belkıs diyor ki, “Ey önde gelinler, bu işimde bana görüş belirtin. Siz her şeye şahitlik etmedikçe ben hiçbir işte kesin karar verici değilim.” İstişare ediyor. Bak devlet başkanı olduğu halde, istişare etmenin önemini belirtiliyor. Kesin hükmü vermeden önce mutlaka istişare etmem gerekir diyor. Devlet yönetimine Kur'an'dan delil.

“Dediler ki; “Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız.” Yani güçlü bir askeri güce sahibiz. “İş konusunda karar senindir. Artık sen bak. Neyi emredersen biz de uygularız diyorlar.” Askerin de yapması gereken budur. Bilgiyi verip, askeri gücünü bildirip, takdiri hükümete bırakıyor.

Dedi ki: "Gerçekten hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orasını bozguna uğratırlar” genelde bunu yaparlar. “ve halkından onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar”. Tarihte böyle olmuş, böyle ata eşeğe ters bindiriyorlar katran sürüyorlar, çok aşağıdır bütün tarihe bakan hep öyledir. “işte onlar, böyle yaparlar", diyor yani dehşet verici bir sahne anlatıyor.

"Ben onlara bir hediye göndereyim de, bir bakayım elçiler neyle dönerler." diyor kadın. “(Elçi hediyelerle) Süleyman'a geldiği zaman: "Sizler bana mal ile yardımda mı bulunmak istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır”. Bak o da kabul etmiyor. Zülkarneyn kabul etmiyor para. Süleyman da kabul etmiyor. “Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha hayırlıdır.” Yani ben hediye kabul etmiyorum diyor. Bediüzzaman da hediye kabul etmiyor biliyorsunuz. “hayır, siz, hediyenizle sevinip öğünebilirsiniz" Yani enaniyet, gurur yapabilirsiniz. Bak hep enaniyete karşı tedbir alıyor. Büyüklük hissine karşı.

"Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onların karşı koymaları mümkün değil” Tehdit. Bak operasyon yapmıyor ama tehdit. İşte Türk ordusundan da bizim istediğimiz bu. Yani müthiş bir güce sahip olup tehdit gücüne erişmesi. “biz onları ordan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız." Bu da bir tehdit.

"Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (müslüman)lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?" dedi. Cinlerden ifrit: "Sen daha makamından kalkmadan, ben onu sana getirebilirim, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim." dedi.” Sen daha makamından kalkmadan yani çok uzun da bir süre değil mi? Kısa bir süre getirebilirim diyor.

“Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: "Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim." Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: "Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiç bir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır.” Görüyor musun dindarlığını, güzelliğini? Bir de merhametti, çok şefkatli, kan dökmüyor. Tehdit ama var.

“Dedi ki: "Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak? Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: "Senin tahtın böyle mi?" denildi. Dedi ki: "Tıpkı kendisi.” Bayağı benziyor diyor. “Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk.” Görüyor musun? Bu tip teknik üstünlüğün bu tip bir gösterişin insanlarda nasıl etkileyecek? Özellikle kadınlarda nasıl imana vesile olacağı görülüyor.

“Allah'tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkâr eden bir kavimdendi.” Ama iman ediyor.

Ona: "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir." Yani şaka yaptım diyor. Kral Süleyman Firavun'un kızını yani sıra Muavlı, Amonlu, Edomlu, Saydalı ve Hititli birçok yabancı kadın sevdi. Süleyman onlara sevgiyle bağlandı. Süleyman'ın kral kızlarından 700 karısı 300 cariyesi vardı. Tevrat'ta geçiyor. (Birinci krallar, 11/1 ve 3).

Karınca da dişi, karınca değil mi? O da lider yani. Karınca da lider, kadın da lider. Bak Allah karıncada bile dişiyi üstün gösteriyor. Lider gösteriyor. Bina ustaları da onun emrinde. Bütün mason takımı. Bina ustası. Ne demek İngilizce? Mason değil mi? Süleyman çok dindar. Hz. Süleyman çok mütevazi. Sürekli Allah'ı anıyor. Ama tabi ilahi mevhib yani Allah'tan özel bir destek var. Bir de çok cesur. Yani o cinlerle birisi uğraşmaya kalksa Allah muhafaza ya.

OKTAR BABUNA: Mehdi döneminde bu şekilde mi olacak? İnşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bir cinlere hakimiyet vardır. Dur bakalım nasıl olacak? İnşaAllah. Evet birisi bir şey sorsun bakalım.

ENDER DABAN: …Ahir zamanda nasıl bir duruma işaret ediyor ola bilir?

ADNAN OKTAR: Kadın liderlerinin olacağına, dünyayı yönetenlerin kadın liderlerinden oluşacağı anlaşılıyor. Müthiş bir zenginlik oluşacağı anlaşılıyor. Ona şart var. Teknolojinin çok yayılacağı süslemelerin, güzelliğin, ihtişamın çok hakim olacağı anlaşılıyor. Cinlerin devrede olacağı anlaşılıyor. Kadın sevgisinin çok hakim olacağı anlaşılıyor. Kim?

MİSAFİR: Hazreti Süleyman çok dil biliyor.

ADNAN OKTAR: E kuştan dini biliyor diyor o ayrı bir şey. Yani onları bir şekilde anlıyor mu? Yani dilden kasıt nedir? Yani o çok yani mesela duyuyor karıncanın konuşmasını ama bu şöyle olabilir. Herhangi bir karınca değildir. Cindir. Onların konuşmasını duyuyordur. Yani açıkça alenen cinlerin sesini duyuyor olabilir. Bu rahatça mümkün olan bir şey. Yani cin karıncalardır. Yani kuşlar da yani cin olan kuşlardır. Mesela Hüdhüd, cin olduğu anlaşılıyor. Çünkü iman ehli. Kuş imanla mükellef değildir. Yani Kur'an'a göre hayvanlar imanla mükellef değil ama o tevhit ehli. Belli ki cin.

BÜLENT SEZGİN: Her durumda hemen Allah'a yöneliyor Adnan bey.

ADNAN OKTAR: Sürekli bir Allah'la yoğun ve çok akılcı bağlantısı var. Çok mütevazı. O çok önemli bir şey. Hiç unutmuyor Allah'ı.

BÜLENT SEZGİN: Hemen şükrediyor.

ADNAN OKTAR: Yani hiçbir dakika, hiçbir saniye unutmuyor.

GÖKALP BARLAN: Tahtı getirme şeyi madde nakliyle gibi bir şey mi?

ADNAN OKTAR: Ya şimdi alışmanın ilgili. Eğer alışırsan cinler bir şey getirir. Ama alışamazsan şok olur insan tabii. Alışırsa tamam. O zaman hepsi makul geliyor. Alışmak için de en az 3-5 kere olayın olması gerekir. Bir kere olduğunda insan şok olur. İbretler var hikmetler var yoksa geçmiş bir hikaye anlatacak olay olmuş bitmiş hiçbir amacı yok. Olmaz.

GÖKALP BARLAN: Daha önceliklerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden.

ADNAN OKTAR: Evet. Yani olaylar mükerrerle tekerrür ediyor. Benziyor, benzer şekilde oluşuyor.