Sayın Adnan Oktar’ın 11 Nisan 2015 tarihli sohbetinden Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Andolsun, Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik: "Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah'a hamdolsun." dediler.” Süleyman’da cin ilmi var, öyle az-boz bir ilim değil. Ama yürekte mangal gibi. Ya muhabbet ediyor, Allah-Allah, birçok insan kafayı sıyırır ya. Diziliyorlar ya “Selamun Aleyküm. Nasılsınız?”, falan. Nasıl oluyor ya? MaşaAllah. Olan akla da gider birçok insanın ya.
Süleyman, Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi”. Özel bir ilim. “ve bize her şeyden (bol bir nimet) verildi”. Akıl almaz mal akışı oluyor, o devirde. Afrika'dan ta Afrika'dan böyle yabani kuşlar, maymunlar sırf sarayda hoşuna gitsin diye. Bu renkli papağanlar. Açsana o şeyi. Sobayı aç. Çok güzel ağaçlar. En kaliteli ağaçlar. Ceviz ağaçları şu bu falan kesilmiş, tomruk halinde yani inşaatlarda kullanmak üzere. Altın, gümüş, akik, yakut, zümrüt, dünyanın her tarafından geliyor. Karşılıksız gönderiyor ama o ücretlerini ödüyor Süleyman. Hediye olarak gönderiyorlar gerçekten.
“Bize her şeyden (bol bir nimet) verildi.”, diyor. Bu liste olarak da sonra verebilirim. “Gerçekten bu açık bir üstünlüktür”, diyor Cenab-ı Allah. “Süleyman'a cinlerden, insanlardan,” şeytandan Allah'a sığığınırım “ve kuşlardan orduları toplandı. Bunlar bölükler halinde dağıtıldı.” Yani askeri sistem gibi. Ama asıl üstünlüğü tabi cinler kanalıyla oluyor Hazreti Süleyman. Halk da alışmış ya. Onlar da korkmuyor. İnanılır gibi. Ya şu an Taksim'de cin mi salsan ya büyük katliam olur, Allah vermesin korkudan. Hakikaten cinnet geçirenlerin haddi hesabı olmaz. Ya Etilerde sen şimdi cinleri salsan ben tahayyül edemiyorum ya. Yani on binlerce insan cinnet geçiriyor.
BÜLENT SEZGİN: Halkı da görüyor mu bu cinleri?
ADNAN OKTAR: Tabii görüyor. Alışmışlar yani. İşçi olarak çalıştırıyor. Cayır-cayır.
OKTAR BABUNA: Orijinal görüntüleriyle mi?
ADNAN OKTAR: Orijinal tabii. Mahlukat olarak alışmışlar. Alışma çok önemli. İlk bir, ikiden sonra alışıyorlar.
“Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: "Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin. (Süleyman) Bu sözü üzerine tebessüm edip güldü ve dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi”, işte bak ecdada da çok saygılı anne baba bir de önce anne diyor sonra baba diyor. Ya millette diyor ki, kadına önce değer verilmiyor falanmış mı. Her yerde kadın Kur'an'da önde sonra baba diyor. Anne ve baba. Hep ayetlerde önce anne sonra baba söylenir. Hep anne. Mesela bak diyor ki, eşleriniz şunlar ama anne hiç dahil etmiyor Allah. Babalarınız diyor. Yarım kalmasın korktuğunuz ticaret. Ama anneleriniz demiyor. Anne hep korunuyor Kur'an'da. Hep önceliktir kadın. “Verdiğin nimete şükretme mi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı”. Samimi. “İlham et”. Yani sen bana sürekli ver ya Rabbi bilgiyi diyor. Enaniyet yapmıyor. Bilgi Allah'tan diyor. “Ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat.” Samimi kullarının arasına kat diyor. Bak peygamber olduğu halde enaniyet yapmıyor. Duasına dikkat ediyor musunuz? “Benim rahmetimle salih kulların arasına kat”, diyor. Emin değil yani. “Ben peygamberim cennete gideceğim” demiyor. Dua ediyor. Salih kulların arasına girmeyi diliyor. “Ben salih kulum oldu bitti” demiyor. Salih kulların arasına girmeyi Allah'tan diliyor.
“Kuşları denetledikten sonra dedi ki: "Hüdhüd'ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu? "Onu gerçekten şiddetli bir azabla azablandıracağım, ya da onu boğazlayacağım” Bunları yapmaz, tehdit. Hiçbir şekilde yapmaz. Çok halim. Hiç öyle bir olay yok. “veya o, bana apaçık olan bir delil getirmelidir." Zaten getirir. Yani ona bir yolda göstermiş oluyor.
“Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: "Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım”. Bak enaniyet yapıyor. Yani Hz. Süleyman’ı kızdıracak bir şey bu aslında. “ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim.", diyor. Allah'ın o enaniyete karşı o da öyle sertlikle karşılık veriyor. Yani insan ya bu kuşa niye böyle davranıyor acaba diye düşünüyor. Tabi ama kuş değil o yalnız onu söylüyorum.
“"Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum”. Bir kadın demek ki, kadınlar lider oluyor. Hani kadın korunmuyordu Kur'an'da? “ona her şeyden (bolca) verilmiştir”. Hem de bolca, zengin. “ve büyük bir tahtı var." “Onu ve kavmini Allah'a bırakıp güneşe secde etmelerken buldum.” Güneşe. Kızılderililer gibi.
“Şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir böylece onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar.” Bak peygambere böyle bilgi veriyor hatta Süleyman peygamber olduğu halde. “Ki onlar göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran”, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran. “Sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah'a secde etmesinler diye yapmaktadırlar.” Şeytan öyle bir şey yapıyor onlara diyor.
“Göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran”, göklerde saklı olan İsa, yerde saklı kim? Mehdi. Ortaya çıkaracak olan kim? Allah. “Ve sizin gizlediklerinizi açığa vurduklarınızı bilen”, gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen “Allah'a secde etmesinler diye yapmaktadırlar” Allah'ın gücünü söylüyor.
“O Allah'ın da başka ilahı yoktur”. Hüdhüd devam ediyor. “Büyük arşın Rabbidir.” Yalnız bu bilgi tabi peygamber bilgisi buradaki bilgiler, anlattıkları. Yani öyle herkesin bileceği bilgi değil. “Süleyman; “bakacağız doğru mu söyledin yoksa yalancılardan mı oldun”, dedi. Yani söylediği kısmın öbür kısmı doğru da ama kadınla ilgili söyledikten doğru mu yanlış mı bakacağız diyor.
"Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak sonra onlardan (biraz) uzaklaş, böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?" (Hüdhüd'ün mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba melikesi Belkıs:) Dedi ki: "Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı. Gerçek şu ki, bu, Süleyman'dandır ve 'Şüphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla' (başlamakta)dır. İçinde de:) "Bana karşı büyüklük göstermeyin " Bak görüyor musun enaniyete nasıl sert Süleyman kendi enaniyetten çok kaçınıyor. Enaniyette olanları da çok şiddetle rahatsız edecek bir usul kullanıyor, tehdit edecek bir usul kullanıyor, “ve bana Müslümanlar olarak gelin diye” yazılmaktadır.
Sonra Belkıs diyor ki, “Ey önde gelinler, bu işimde bana görüş belirtin. Siz her şeye şahitlik etmedikçe ben hiçbir işte kesin karar verici değilim.” İstişare ediyor. Bak devlet başkanı olduğu halde, istişare etmenin önemini belirtiliyor. Kesin hükmü vermeden önce mutlaka istişare etmem gerekir diyor. Devlet yönetimine Kur'an'dan delil.
“Dediler ki; “Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız.” Yani güçlü bir askeri güce sahibiz. “İş konusunda karar senindir. Artık sen bak. Neyi emredersen biz de uygularız diyorlar.” Askerin de yapması gereken budur. Bilgiyi verip, askeri gücünü bildirip, takdiri hükümete bırakıyor.
“Dedi ki: "Gerçekten hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orasını bozguna uğratırlar” genelde bunu yaparlar. “ve halkından onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar”. Tarihte böyle olmuş, böyle ata eşeğe ters bindiriyorlar katran sürüyorlar, çok aşağıdır bütün tarihe bakan hep öyledir. “işte onlar, böyle yaparlar", diyor yani dehşet verici bir sahne anlatıyor.
"Ben onlara bir hediye göndereyim de, bir bakayım elçiler neyle dönerler." diyor kadın. “(Elçi hediyelerle) Süleyman'a geldiği zaman: "Sizler bana mal ile yardımda mı bulunmak istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır”. Bak o da kabul etmiyor. Zülkarneyn kabul etmiyor para. Süleyman da kabul etmiyor. “Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha hayırlıdır.” Yani ben hediye kabul etmiyorum diyor. Bediüzzaman da hediye kabul etmiyor biliyorsunuz. “hayır, siz, hediyenizle sevinip öğünebilirsiniz" Yani enaniyet, gurur yapabilirsiniz. Bak hep enaniyete karşı tedbir alıyor. Büyüklük hissine karşı.
"Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onların karşı koymaları mümkün değil” Tehdit. Bak operasyon yapmıyor ama tehdit. İşte Türk ordusundan da bizim istediğimiz bu. Yani müthiş bir güce sahip olup tehdit gücüne erişmesi. “biz onları ordan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız." Bu da bir tehdit.
"Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (müslüman)lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?" dedi. Cinlerden ifrit: "Sen daha makamından kalkmadan, ben onu sana getirebilirim, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim." dedi.” Sen daha makamından kalkmadan yani çok uzun da bir süre değil mi? Kısa bir süre getirebilirim diyor.
“Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: "Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim." Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: "Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiç bir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır.” Görüyor musun dindarlığını, güzelliğini? Bir de merhametti, çok şefkatli, kan dökmüyor. Tehdit ama var.
“Dedi ki: "Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak? Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: "Senin tahtın böyle mi?" denildi. Dedi ki: "Tıpkı kendisi.” Bayağı benziyor diyor. “Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk.” Görüyor musun? Bu tip teknik üstünlüğün bu tip bir gösterişin insanlarda nasıl etkileyecek? Özellikle kadınlarda nasıl imana vesile olacağı görülüyor.
“Allah'tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkâr eden bir kavimdendi.” Ama iman ediyor.
“Ona: "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir." Yani şaka yaptım diyor. Kral Süleyman Firavun'un kızını yani sıra Muavlı, Amonlu, Edomlu, Saydalı ve Hititli birçok yabancı kadın sevdi. Süleyman onlara sevgiyle bağlandı. Süleyman'ın kral kızlarından 700 karısı 300 cariyesi vardı. Tevrat'ta geçiyor. (Birinci krallar, 11/1 ve 3).
Karınca da dişi, karınca değil mi? O da lider yani. Karınca da lider, kadın da lider. Bak Allah karıncada bile dişiyi üstün gösteriyor. Lider gösteriyor. Bina ustaları da onun emrinde. Bütün mason takımı. Bina ustası. Ne demek İngilizce? Mason değil mi? Süleyman çok dindar. Hz. Süleyman çok mütevazi. Sürekli Allah'ı anıyor. Ama tabi ilahi mevhib yani Allah'tan özel bir destek var. Bir de çok cesur. Yani o cinlerle birisi uğraşmaya kalksa Allah muhafaza ya.
OKTAR BABUNA: Mehdi döneminde bu şekilde mi olacak? İnşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bir cinlere hakimiyet vardır. Dur bakalım nasıl olacak? İnşaAllah. Evet birisi bir şey sorsun bakalım.
ENDER DABAN: …Ahir zamanda nasıl bir duruma işaret ediyor ola bilir?
ADNAN OKTAR: Kadın liderlerinin olacağına, dünyayı yönetenlerin kadın liderlerinden oluşacağı anlaşılıyor. Müthiş bir zenginlik oluşacağı anlaşılıyor. Ona şart var. Teknolojinin çok yayılacağı süslemelerin, güzelliğin, ihtişamın çok hakim olacağı anlaşılıyor. Cinlerin devrede olacağı anlaşılıyor. Kadın sevgisinin çok hakim olacağı anlaşılıyor. Kim?
MİSAFİR: Hazreti Süleyman çok dil biliyor.
ADNAN OKTAR: E kuştan dini biliyor diyor o ayrı bir şey. Yani onları bir şekilde anlıyor mu? Yani dilden kasıt nedir? Yani o çok yani mesela duyuyor karıncanın konuşmasını ama bu şöyle olabilir. Herhangi bir karınca değildir. Cindir. Onların konuşmasını duyuyordur. Yani açıkça alenen cinlerin sesini duyuyor olabilir. Bu rahatça mümkün olan bir şey. Yani cin karıncalardır. Yani kuşlar da yani cin olan kuşlardır. Mesela Hüdhüd, cin olduğu anlaşılıyor. Çünkü iman ehli. Kuş imanla mükellef değildir. Yani Kur'an'a göre hayvanlar imanla mükellef değil ama o tevhit ehli. Belli ki cin.
BÜLENT SEZGİN: Her durumda hemen Allah'a yöneliyor Adnan bey.
ADNAN OKTAR: Sürekli bir Allah'la yoğun ve çok akılcı bağlantısı var. Çok mütevazı. O çok önemli bir şey. Hiç unutmuyor Allah'ı.
BÜLENT SEZGİN: Hemen şükrediyor.
ADNAN OKTAR: Yani hiçbir dakika, hiçbir saniye unutmuyor.
GÖKALP BARLAN: Tahtı getirme şeyi madde nakliyle gibi bir şey mi?
ADNAN OKTAR: Ya şimdi alışmanın ilgili. Eğer alışırsan cinler bir şey getirir. Ama alışamazsan şok olur insan tabii. Alışırsa tamam. O zaman hepsi makul geliyor. Alışmak için de en az 3-5 kere olayın olması gerekir. Bir kere olduğunda insan şok olur. İbretler var hikmetler var yoksa geçmiş bir hikaye anlatacak olay olmuş bitmiş hiçbir amacı yok. Olmaz.
GÖKALP BARLAN: Daha önceliklerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden.
ADNAN OKTAR: Evet. Yani olaylar mükerrerle tekerrür ediyor. Benziyor, benzer şekilde oluşuyor.
Sayın Adnan Oktar'ın 9 Kasım 2010 tarihli röportajından Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Hz. Süleyman (a.s.) diyor ki; “bakacağız” diyor Hüdhüd’e, kuşa ki cin bu Allah-u alem. ““Bakacağız, doğruyu mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?" dedi.” Bir gelen habere Müslüman hemen inanmayacak. Yani eğer yönetici konumundaysa özellikle, onun sağlamasının yapılması, bakılması, tahkik edilmesi gerekir. Yani ilk gelen habere hemen böyle üstünkörü inanmak doğru değil, yanlıştır. “"Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak sonra onlardan (biraz) uzaklaş, böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?"” Bakın, önce haberi göndertiyor. Sonra acele etmiyor. Yani bir haber gönderildiğinde insanların reaksiyonunu biraz beklemek lazım. Çünkü olumlu da olumsuz da olabilir. Bir süre beklemek gerekiyor. Ona dikkat çekilmiş. “Dedi ki: "Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı. Gerçek şu ki, bu, Süleyman'dandır ve 'Şüphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla' (başlamakta)dır."” Her zaman insanların mektubu olsun, mesela bizim bütün kitaplar da “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” diye başlar. Kitaplarda, yazılarda, yani Allah adına gönderilen yazılarda Rahman ve Rahim isminin geçmesinin önemine dikkat çekmiş Cenab-ı Allah.
Çünkü Rahim olması Allah’ın, Rahman ve Rahim olması, koruyucu olması insanların ihtiyacı olan bir güzelliktir, yani Allah’ın koruyuculuğunu hemen aklına getirmesi. “"Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana Müslüman olarak gelin" diye (yazılmaktadır).” Büyüklük göstermek yani ırk büyüklüğü, üstünlük; faşist düşünce olmuş oluyor. Yani “en üstün biziz, en yüksek biziz” o faşist ruha karşı, o büyüklük ruhuna karşı onları uyarıyor. “Büyüklük göstermeyin, enaniyet yapmayın. Yani hepimiz Allah’ın kuluyuz. Mazlum olun” diyor. Kadın diyor ki, Sebe Melikesi Belkıs “Dedi ki: "Ey önde gelenler, bu işimde bana görüş belirtin, siz (her şeye) şahitlik etmedikçe ben hiçbir işte kesin (karar veren biri) değilim."” Bir kere kadın idareci olabileceğine Kuran dikkat çekmiş oluyor. Yani Devlet Başkanı da olabileceğine dikkat çekmiş oluyor. Çünkü Sebe Melikesi kadın. Asrımızda kadınlara birçok konuda görev verilmiyor. Halbuki kadınlara en az yarı yarıya görev verilmesi gerekir. “Ey önde gelenler...” demek ki böyle seçkin insanlarla istişare yapmanın önemini belirtiyor. Bak devlet lideri olduğu halde, herhangi bir insandan değil ama önde gelen yani uzman olan kişilerle, bilen kişilerle istişare etmenin önemini belirtiyor, dikkat çekiyor Allah.
“Siz (her şeye) şahidlik etmedikçe ben hiçbir işte kesin (karar verici) değilim."” Yani istişare etmeden ani karar vermenin doğru olmadığını Allah belirtiyor. Mesela mühim bir şey olduğunda insanın bilenlere danışıp, danıştıktan sonra karar vermesinin doğru olacağını söylüyor. Öbür türlü tehlikeli olabilir. “Dediler ki: "Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen.” Askerlerin de nasıl olması gerektiğine Allah dikkat çekiyor. Kuvvet sahibi olmaları gerektiğini, zorlu savaşçılar olmaları gerektiğini ama “İş konusunda karar senindir.” yani başkumandanın kararının çok önemli olduğunu, “...artık sen bak, neyi emredersen.” yani en üst kademedeki kumandana itaatin önemine Allah dikkat çekmiş oluyor. Öbür türlü emir-komuta zinciri bozulur.
Sayın Adnan Oktar'ın 6 Kasım 2012 tarihli röportajından Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Hz. Süleyman (a.s) diyor ki Hüdhüd’e; “Bakacağız, doğru mu söyledin.” Birisinden bir haber geldi mi hemen emin olmak olmaz. Ne diyor? “Bakacağız.” “Önce bir bakacağım” diyor, “Doğru mu söyledin?” Değil mi? Körü körüne inanmak olmaz. Araştırmak lazım. “Yoksa yalancılardan mı oldun? “Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak.” Demek ki tebliğ postayla da olur, kitap göndererek de olur, uzaktan da olur. İlla gitmek şart değil. “Onu kendilerine bırak, sonra onlardan (biraz) uzaklaş.” Çünkü biraz düşünsünler, okusunlar. Hemen kitabı verir vermez, bir yazıyı verir vermez, gidip hemen “kanaatin ne?” denmez. Biraz uzaklaş, vakit tanı, biraz düşünsün, araştırsın. “Böylelikle bir bak, neye başvuracaklar?” Yani ne tip bir reaksiyon gösterecekler? İnsanları analiz etmenin, olayları analiz etmenin önemine Kuran dikkat çekiyor. Analiz ederek hareket etmek, duruma göre şekil almak, şekil değiştikçe de durumu ona göre değiştirmek... Sebe Melikesine mektup bırakılınca, diyor ki Sebe Melikesi; “Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı.” Demek ki danışıyor, danışma var. “Gerçek şu ki, bu, Süleyman’dandır ve ‘Şüphesiz Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla’dır.” Bismillahirrahmanirrahim.
Bizim de her kitabımız ‘Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla’ diye başlar. Her kitabımızın içinde var. Hz. Süleyman (a.s)’ın mektubuna bir göndermedir o. ‘Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla’, ‘Bismillahirrahmanirrahim’. Ve Mühr-ü Şerif; Allah, Resul Muhammed, inşaAllah. Kitaplarda o mührü yaratan da Allah, maşaAllah. “Bana karşı büyüklük göstermeyin.” Çünkü en önemli şey enaniyet. Enaniyeti olana tebliğ yapamazsın, bir şey yapamazsın. Önce enaniyetin gitmesi lazım. Allah’a kul olduğunu bilecek. “Ve bana Müslüman olarak gelin diye (yazılmaktadır.)” Yani iman etmesini telkin ediyor. “Dedi ki: ‘Ey önde gelenler, bu işimde bana görüş belirtin.’” İstişarenin önemi. Kadın lider ama istişare ediyor. O devrin cumhurbaşkanı, devlet başkanı. Önde gelenlere, yani bilen insanlara soruyor; “Bu işimde bana görüş belirtin.” Yani “sizin düşünceniz nedir, görüşünüz nedir?” “Siz şahitlik etmedikçe ben hiçbir işte kesin (karar veren biri) değilim” diyor. “İstişare etmeden, şahitliğinizi, görüşünüzü belirtmeden ben karar vermem” diyor. En akılcı, en doğru hareket budur: İstişare. Peygamberlerde de istişare vardır, doktorlarda da istişare gerekir. Yok diyorlar. İşte biz onun için diyoruz; istişarenin önemi.
Sayın Adnan Oktar'ın 3 Temmuz 2011 tarihli röportajından Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah'a sığınırım. “Bu mektubumla git”, diyor 28. ayette. “Onu kendilerine bırak. Sonra onlardan uzaklaş. Böylece bir bak neye başvuracaklar.” Mektup o devrin kitabı. Yani tebliği içinde barındıran bir açıklama. Kaç sayfa olduğu belli değil. Orada imani, Allah'ın varlığını anlatan açıklamalar ve İslam'a uymanın önemini anlatan açıklamalar var. Ve uymaları söyleniyor.
“Onu kendilerine bırak. Sonra onlardan uzaklaş.” Kitap verdikten sonra, bir şey anlatıldıktan sonra ısrar edilmez. Bir uzaklaşırsın. O kitapla baş başa, o düşüncede baş başa kalması lazım. Bir düşünmesi lazım.
“Böylelikle bir bak. Neye başvuracaklar?” Sonra bak. Ne etkisi oldu? Nasıl oldu etkisi? Bak. Sebe Melikesi Belkıs diyor ki: “Ey önde gelenler!” Şimdi demek ki devlette, yönetimde insanlar kültürlü, daha aklı başında gördüğü, daha tecrübeli olan insanları esas alacaklar. Yani onlarla istişare edecekler.
“Gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı.” Bunun analizini yapacak ama istişare yapmak istiyor toplulukla.
“Gerçek şu ki bu Süleyman'dandır.” O devrin Mehdi'si. “Şüphesiz Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlamaktadır.” Her işe Allah'ın adıyla başlamanın önemi. Bismillah da denir ama “Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla” aslı odur. Bak ayette nasıl diyor. “Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlamaktadır.”
“İçinde de bana karşı büyüklük göstermeyin.” İlk yapılacak şey neymiş? Enaniyetin kalkması. Büyüklük, insanı delirten, basiretini, ferasetini bağlayan, samimiyetsiz kılan, doğal davranmasını ortadan kaldıran, aklı dengesini bozan, vahim bir beladır. Büyüklük. Onun için en büyük belayı önce söylüyor. Büyüklük göstermeyin diyor. Büyük olan Allah çünkü.
“Ve bana Müslüman olarak gelin.” Müslümanlık Hz. Süleyman zamanında var mıymış? Var. Hz. İbrahim zamanında var mı? Var. Hz. İsa zamanında, Hz. Musa Hz. Musa'ya tabi olan Beni İsrail o zaman Müslüman mıydı? Müslümandı. Hz. İsa'ya tabi olan havaliler Müslüman mıydı? İsa dahil hepsi Müslümandılar.
“Dedi ki, Ey önde gelenler, bu işinle bana görüş belirtin.” Devlet istişareyle yönetilmesi gerektiğini Kur'an gösteriyor. Devlet yönetiminde önde gelenlerden oluşan bir istişare heyetinin gerekliliğine Allah dikkat çekiyor. Yani müsteşar ve müşavirlerin önemine.
“Siz her şeye şahitlik etmedikçe ben hiçbir işte kesin karar veren biri değilim.” İstişare yapmadan kesin karar vermem diyor. Devlet yönetiminde bu çok hayatidir. Ben kafama esti böyle yaptım olmaz. Mutlaka istişare edilmesi lazım. Çünkü bütün milletin sorumluluğu üstünde Mehdi'nin de yapacağı odur. Peygamberimizin de yaptığı odur. Peygamberimize de Cenab-ı Allah istişare etmesini söylüyor. İnsanlar da istişare edecekler. İstişare de karşı tarafın fikrine saygı esastır. Şimdi bazı adamlar istişare yapar ama karşı taraf iyi bir fikir verdiğinde ağırına gider. Yanlış olan fikrini yine ısrarla yapar. Dinlemez. Kendi kafasına göre hareket eder. O yanlış. Yani karşı taraf haklıysa onu yerine getirmek lazım.
Bak, “hiçbir işte kesin karar veren biri değilim. Derler ki biz kuvvet sahibiyiz. Ve zorlu savaşçılarız.” Demek ki, devlet kuvvetli olacak, güçlü devlet olacak. “Ve zorlu savaşçılarız.” Çok güçlü bir askeri yapılanmanın gerektiğine Kur'an dikkat çekiyor. “İş konusunda karar senindir.” Gene de imamın, liderin, devlet başkanının karardaki ehemmiyeti ve onu verdiği karara duyulacak saygının önemine Kur'an dikkat çekiyor. “Artık sen bak neyi emredersen.” Emir sahibi. Şahsı manevi var mı? Yok. Burada şahıs var bak. Lider var. Üstelik de kadın lider. Hadi şahsı manevi yapsın demiyorlar. Değil mi? Kadın lider var. Mahiyetinde insanlar var. İstişare etiği kişiler var. Ve bir şahsı manevi oluşuyor. Lider, talebeleri yahut işte ona yardım edenler ve ondan oluşan şahsı manevi.
Bak, “zorlu savaşçılarız. İş konusunda karar senindir. Artık sen bak neyi emredersen. Dedi ki; “Gerçekten hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman orasını bozguna uğratırlar.” O devirde hep bu sistem var. Yani tarih bilgisi de vermiş oluyor Kur'an bize. O devirde bozguna uğratıyorlar bir yere girdikleri zaman. İkinci bir ihtimali olmuyor. Asıyorlar, kesiyorlar, yıkıyorlar. Darma keşeni ediyorlar.
“Ve halkından onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar.” Mesela onları soyuyorlar. Yahut eşeğe bindirip gezdiriyorlar. Değil mi? Aşağı diyorlar halka. Taşlatıyorlar. Yahut yerde süründürüyorlar. Yani işkence yapıyorlar, acı veriyorlar. “İşte onlar böyle yaparlar.” O küfürle alıştığı için bunu belirtiyor. “Onlara bir hediye göndereyim de bir bakayım elçiler neyle dönerler?” Kadın yatıştırmak istiyor, aynı şeyi zannettiği için. Alışmış küfrün sistemine. Hediye gönderirsek belki ona tamah eder yahut etkilenir. Sakinleşir diye düşünüyor. “Bir bakayım elçiler neyle döner?” Deniyor kadın yani ne yapacağını ama bu da bir diplomatik yöntemdir tabii. Yani yatıştırmaya çalışmak. Kargaşayı durdurmaya çalışmak.
“Elçiler, hediyelerle Süleyman'a geldiği zaman, sizler bana mal ile yardımda mı bulunacaksınız? Allah'ın bana verdiği sizin verdiğinizden daha hayırlıdır.” Müslüman lider hediye kabul etmeyecek. Bediüzzaman mesela hediye kabul etmiyordu. Hediye yok. Bediüzzaman'ın hediye almamasının nedeni bu ayettir. Ben de hediye istemem ama Çiçek falan çeşmeyken, kedi hediye derlerse tabi ki, reddetmem de. Ama pahalı hediye almam yani. Burada gelen hediye pahalı hediye. Bak, “Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha hayırlıdır.” Bir de mühim bir konuya dikkat çekiyor orada peygamber. “Hayır siz hediyenizle sevinip övünebilirsiniz.” Enaniyet yapabilirsiniz. Çünkü hediye veren yüksek bir meblağ yaptıysa o onda gurur yapar. Karşı tarafa karşı töhmet altında bırakan bir üsluba girer. Kur'an bu psikolojik etkileri de açıklıyor. Kur'an aynı zamanda muazzam bir insan psikolojisini, sosyal psikolojiyi tahlil eden bir kitaptır aynı zamanda.
“Onlara dön.” Elçiye söylüyor. Geri dön. Zaten elçinin görevi odur. Geri dönmektir. “Biz onlara öyle ordularla geliriz ki, karşı koymaları mümkün değil. Ve biz onları oradan horlanmış, aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak sürüp çıkarırız.” Direkt askeri müdahale yapmıyor. Ordunun caydırıcı gücü var. Ordunun gücünü hatırlatıyor. Ve rezil olursunuz diyor. Eğer Müslümanlara karşı bir atakta bulunursanız, anormal bir harekette bulunursanız rezil rüsvay olursunuz diyor. “Sürüp çıkarırız” yani oradan sizi dışarı çıkarırız diyor bulunduğunuz ülkeden. “Ve horlanmış ve aşağılanmış olursunuz” diyor. Yani bir askeri gücün caydırıcına dikkat çekiyor. O zaman nasıl olacak Müslümanlıkta? Çok güçlü bir ordu olacak, caydırıcı gücü olacak, kullanmaya gerek var mı? Gerek yok, çünkü adam gördün mü, pardon diyor. İnşaAllah. Başına gireceği tahmin ettiği için uğraştırmıyor. Hiç yapmıyor. İnşaAllah. Değil mi?
“Elçinin gitmesine sonra Süleyman, “Ey önde gelenler onlar bana teslim olmuş Müslümanlar olarak gelmeden önce sizden kim onun tahtını bana getirebilir” dedi.” Kadının tahtını bana kim getirebilir? Ama çok uzaklarda tahtı. Yani belki 5000 km falan uzakta. Çok uzakta. “Cinlerden ifrit. “Ben sen daha makamından kalkmadan onu sana getirebilirim. Ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim” dedi.” İşte bu tırnakta cin çağırmanın ilk kaynağıdır bu Kur'an ayetinde. Zaten turunak duasında “açıl Süleyman'ın tahtı açıl” denir. Değil mi? Evet inşaAllah. Sonra da görüntü oluşuyor. İnşaAllah. Yani cin, ben bu görüntü olarak getireyim diyor. Hakikaten de yapar yani Allah'ın izniyle. Yani üç metreye, dört metreye koskoca görüntü oluşur net olarak. Etrafındaki adamlarla, seslerle olduğu gibi görebilir kadın. Tahtın göründürsün. “Yanından kitaptan ilmi olan biri dedi ki,” o da Tevrat’ı çok iyi bilen bir alim var. O devirdeki kitabı bilen.
“Ben onu sana getirebilirim.” Derken Süleyman onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki; “bu Rabbimin fazlındandır ona şükredecek miyim yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için gerçekten ona şükredecek miyim yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için bu olağanüstü olay gerçekleşti. Kim şükrederse artık o kendisi için şükretmiştir. Kim nankörlük ederse gerçekten benim Rabbim gani hiçbir şeye hiç kimseye ihtiyacı olmayandır. Kerim olandır.” Allah'ın gani ismi tecelli ettiği için Hazreti Süleyman'da hiçbir şeye ihtiyacı yok. Allah'ın o ismin tecellisi olarak malı kabul etmiyor. Hazreti Mehdi devrinde halk malı kabul edecek mi? Etmeyecek. Birbirine bağlantılı olaylar. MaşaAllah.
“Dedi ki, onun tahtını değişikliğe uğratın. Bir bakalım. Doğru olanı bulabilecek mi? Yoksa bulamayanlardan olacak mı? Böylece Belkıs geldiği zaman ona, senin tahtın böyle mi denildi?” Gösteriyor Süleyman. Benim gördüğüm, anladığım sarayın bir cephesinde taht olduğu gibi görüntü olarak oluşuyor. Etrafındaki insanlarla beraber. İnşaAllah. Yani müthiş bir televizyon teknolojisi var bilinen. Bu oluşuyor. Bunu cinler de yapıyor. Ama o devirde Hazreti Süleyman da biliyor bu bilimi. Mesela tırnak duvasında olduğunu ben biliyorum. Yani bizzat benim yakınımdaki kişiler yaptılar, denediler, gördüler biliyorum. İnşaAllah. Yani 3 metreye 4 metre görüntü aynı şahıslarla beraber, olaylarla beraber çok net aynı televizyon görüntüsü gibi görüntü oluşuyor. Önce küçük tırnağın üstünde, tırnağının bulunduğu şu sağ baş tırnağının üstünde yani aslında biraz açıklayayım. Tırnağın üstüne yağ gibi bir sıvı sürülüyor önce. Sonra bu muhtemelen bu ayetten alınan bir dua var. O yazılıyor. Ondan sonra Cenab-ı Allah'tan isteniyor. Yani o cinlerin zuhur etmesi isteniyor. Önce benim gördüğüm parmak kayboluyor. Parmağın görüntüsü kayboluyor. Sonra bir ekran oluşuyor. Dörtgen bir ekran oluşuyor. Sonra net görüntü oluşuyor. Sesler ve insanların açık-açık görülmeye başlıyor. İkinci aşamasında ekran tam genişliyor. 3 metreye 4 metre oluyor. Eğer suda çağrılırsa adam çağıran kişi görüntünün içine giriyor. Kendisi giriyor görüntünün içine. Orada da kadın görüntünün içine girmiş. Hazreti Süleyman'ın o zemin var ya. Kadına diyor. Ayağı ile içine girmeye kalkıyor ya kadın. Allah'ın alemi o olay yeri orası gibi görünüyor inşaAllah. Yani müthiş bir teknolojiye sahip. Ama bizim bilmediğimiz mesela, hayret ettiğimiz bir görüntüyü nakletme kanunu var. Allah'ın bir kanunu var, fizik kanunu. Yani bu böyle kapsamlı, televizyonda yapılan bu çalışmanın dışında çok-çok daha basit, çok kolay bir yöntemle görüntü nakli oluyor. Ama bulunamadı daha bu. Cinler bunu uyguluyorlar. Cinlerinki ayrı, bu kitaptan ilim sahibi olan kişininki ayrı. Ama yaklaşık aynı şeyi uyguluyorlar. Anladığımız kadarıyla. Yani aynı yöntemi uyguluyorlar. Allah yaratıyor. MaşaAllah.
“Senin tahtın böyle mi denildi. Dedi ki; “Tıpkı kendisi”, diyor görüntüye bakıyor aynısı. “Tıpkı kendisi bize ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk zaten”, diyor. Harika karşısında nefesi kesiliyor. Demek ki, Müslüman olmada insanlar bazen tereddüt ediyorlar böyle harika bir şey gördün mü, aniden Müslüman oluyorlar. İşte Hazreti İsa ve Mehdi'nin etkisi de bu şekilde olacak. İnsanlar aniden Müslüman olacaklar. Yani meydana gelen harikadan dolayı. Hazreti İsa'nı göstereceği harika mucizelerden dolayı.
“Allah'tan başka tapmakta olduğu şeyler, onu Müslüman olmaktan alıkoymuştu.” O da o zaman Darwinist, materyalisti kadın. O da o zamanlar, o düşünceler. “Gerçekte o inkar eden bir kavimdendi.” O da materyalist bir kadın. “Ona köşke gir yenildi. Onu görünce derin bir su sandı.” Bak normal bir su da değil. Derin bir su sanıyor. “Eteğini çekerek ayaklarını açtı.” Yani suya girecek pozisyona giriyor. Açıyor bacaklarını.
“Süleyman dedi ki; “Gerçekten bu saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk zemindir.” Su değil diyor Hazreti Süleyman. Yani o kadar harika ki görünüş. Yani kadın baya uyanık olduğu halde fark edemiyor. Gerçekten su zannediyor. Derin bir su zannediyor. Bacağını ayağını açıp suya girmeye hazırlanıyor. Yani şu an öyle bir teknoloji yok. Mükemmel bir teknoloji.
“Dedi ki; “Rabbim gerçekten ben kendime zulmettim.” Kadın bu sefer çok daha net konuşuyor. “Kendime zulmettim. Ben Süleyman'la birlikte.” Süleyman'ın tarif ettiği şekilde. Anlamı bu. Çünkü diyor ki, adam mesela “ben Müslüman oldum.” Nasıl oldun Müslüman? diyoruz. “Oldum” diyor. Hangi peygamber? Yok peygambere gerek yok ben Müslüman oldum diyor. Olmaz. Peygambere tabi olarak Müslüman olunur. Olur mu öyle şey? “Süleyman'la birlikte alemlerin,” bütün alemlerin bak belirli bir yerin değil. Bütün kainatın “alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum.” Ayette ne diyor Cenab-ı Allah? “İman ettik demeyin diyor. İman etmediniz. Esleme olduk. Teslim olduk deyiniz” diyor. Değil mi? Daha iman etmiyor. “İman kalbimize yerleşmedi” diyor Allah ayette.
Bak kadın ne diyor? “Biz Müslüman olmuştuk.” Sonra ne diyor arkasından? “Rabbim gerçekten ben kendime zulmettim” diyor. Gerçekten iman ediyor bu sefer. İyice oturuyor iman. Yani imanda bir gelişme oluyor. “Zulmettim, ben Süleyman'la birlikte alemden Rabbi olan Allah'a teslim oldum.” Demek ki ihtişam, güzellik, lüks, harikalar, bakım, kalite, klaslık, güzel üslup, sevgi, güç, iktidar imana vesile oluyor. İnşaAllah. Demek ki, Müslüman gariban olmayacak, zavallı olmayacak. Aciz olmayacak. Ezik olmayacak. Güç sahibi. Muktedir olacak. İnşaAllah. Aklıyla, imkanlarıyla, sanatıyla, fenniyle, bilimiyle, güzelliğiyle, insancılığıyla, tutkusuyla, aşkıyla, aklının derinliğinin, sanat gücüyle muhteşem olacak. İnşaAllah. Evet, Hazreti Süleyman’ın lakabıdır, “muhteşem Süleyman'dır”, inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar’ın 19 Mart 2014 tarihli sohbetinden Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah'a sığınıyorum. “Şüphesiz senin Rabbin insanlara karşı büyük lütuf, fazl sahibidir.” Televizyonlar, radyoları yaratıyor, kitapları yaratıyor, güzel kaplar, bakın ne kadar kibar. Değil mi? Telefonlar, saatler, kıyafetler, yiyecekler. Say say say say say gruplaşma da yapsanız diyor Allah yine bitiremezsiniz.
“Senin Rabbin insana karşı büyük bir faz lütuf sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmiyorlar”, diyor Allah. Yani teşekkür etmiyorlar diyor. Sadece yiyor, sadece kullanıyor. İnterneti kullanıyor, şunu kullanıyor, bunu kullanıyor. Aklının ucundan bile geçmiyor Allah'a hamd etmek, teşekkür etmek. “Gerçek şu ki, bu Kur'an İsrailoğullarına hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin bir çoğunu aktarıp anlatıyor”. Demek ki İsrailoğulları Tevrat'a bakacaklar. Kuran'ı mihenk alacaklar. Hatalı yönleri Tevrat'taki hatalı yönleri Kuran'dan anlayacaklar. Kuran'ın tasdik ettiği Tevrat ayetleri doğrudur. Ama Kuran'la çelişiyorsa, son kitaba güvenecektir. İnşaAllah.
“Artık onların kurdukları hileli düzenin uğradığı sona bir bak. Biz onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik.” Demek ki hileli düzen mutlaka çöküyor. Hileli düzen yapmayacak Müslüman. Dürüst olacak. İyi niyetli olacak. Samimi olacak. Şeffaf olacak. “Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de onların hilesine karşılık farkında olmadıkları bir düzen kurduk”, diyor Allah. Bak onlar bir hileli düzen kuruyor. Uzun uzun uğraşıyor, yıllarca uğraşıyor. Ama Allah da onlara karşı bir hileli düzen kuruyor. Ama farkına varmıyorlar. O hileli düzen içerisinde boğulup gidiyorlar. O bana mı? Çok şahane. O zaman şu kenardan gelsin. Vay. Burada mı yaptık bunu? Dışarıdan mı geldik? Şahane olmuş. Bu yoğurt da çok iyi gider. Evet. Nasıl bir yoğurt? Yağlı yoğurt. Ama kimseye tavsiye etmem. Tabii.
“Gerçek şu ki bu Süleyman'dandır. Şüphesiz Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlamaktadır.” Neml Suresi 30. Demek ki, Müslüman bir yere bir haber gönderirken, bir yazıyı yazıp mektup gönderirken, “Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla” demesi makbul ve güzel. Çünkü Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla onu gördü mü Müslüman? İçindeki dert, sıkıntı, azap hemen zail olur, ferahlık. İnşaAllah. O mektuptaki, o ifade hemen kalplerde suhulet ve inşirah meydana getirir. Müslümanın beyni açılır, aklı açılır, dikkati açılır. Allah'ın bereketi üzerine gelir. Üzerini bir nuraniyet kaplar. O zaman daha güzel anlar her şeyi.
“İçinde bana karşı büyüklük göstermeyin.” Enaniyet yok. Enaniyet insanları o zaman daha güzel anlar her şeyi. Enaniyet insanları mahvediyor. “Ve bana Müslüman olarak gelin.” Yani Allah'a teslim olmuş olarak gelin. Diye yazıyordu diyor Allah. Şeytandan Allah'a sığınırım. “Sebe Melikesi diyor ki; “Ey önde gelenler bu işin bana bir görüş belirtin.” Demek ki, kadın lider olabiliyor. Devlet başkanı olabiliyor. Ama istişare şart. Kim olursa olsun, kadın olsun, erkek olsun bak bana bir görüş belirtin diyor. Ben her şeyi biliyorum demiyor.
“Siz şahitlik etmedikçe ben hiçbir şeye kesin karar veren biri değilim”, diyor. Yani illaki sizin görüşünüzü alacağım. Allah bunu makbul görüyor. İllaki istişare. Peygamberimiz de istişare yapıyor. Bazı insanlar mesela aklına çok güvenir. En iyi ben biliyorum der. Olmaz. “Her bilenden daha fazla bir bilen vardır”, diyor Allah ayette. Bilenlerden sorunuz diyor. Ne kadar biliyor olsan da istişarede fayda var. Yöneticilerin büyük bir tahtının olması makbul ki, Kur'an'da işaret verilmiş. Sebe Melikesi'nde büyük bir tahtı var. Hazreti Süleyman'ın tahtı var. Hazreti Yusuf tahta çıkıyor. Demek ki, Mehdi'nin de güzel süslü bir tahtı olacak. Tahtı insanlar severler. Fıtratlarında vardır bu. İnşaAllah. İsa Mesih için olacak. Mehdi için olacak. Bu bir şükür ifadesi olarak. Allah'a bir hamd ifadesi olarak oluşacaktır, inşaAllah. Kur'an neye işaret ediyorsa o yerine gelecek. İllaki. Hazreti Süleyman'ın mescidini yeniden kuracağız. Sarayını yeniden yapacağız. Her türlü güzelliği yeniden ihya edeceğiz. İnşaAllah.