Sayın Adnan Oktar’ın 18 Aralık 2013 tarihli sohbetinden Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: (Neml Suresi 58) “Ve, üzerlerine bir yağmur yağdırdık” diyor Cenab-ı Allah. Şeytandan Allah'a sığınırım. “Uyarılanların yağmuru ne kötüdür” Demek ki, Allah uyardıktan sonra insanlara yağmurla da felaket veriyor. Mesela bak Ahir zaman da hep yağmur felaket getiriyor. Nereye yağsa normalde bereket getirir. Ama “uyarılanların” bak diyor, “uyarılanların yağmuru ne kötüdür” diyor Allah. İnsanlar yağmur yağdığında dünyanın her yerinde mutlu olurlar ama artık felaket getiriyor yağmurlar, seller her yeri basıyor, evleri yıkıyor, tarlaları yok ediyor, ağaçları yıkıyor, köprüleri yıkıyor bir felaket getiriyor. Dünya uyarıldığı için artık Allah yağmuru bir felakete dönüştürmüş durumda, ayette de açıkça söylüyor Cenab-ı Allah. Bak 58. ayet, “Ve, üzerlerine bir yağmur yağdırdık, uyarılanların yağmuru ne kötüdür” diyor Allah. Demek ki, bir iyi yağmur var, bir de kötü yağmur var. Ahir zaman da kötü yağmur yoğun. Zaten önce dediler ki, yağmur yağmıyor küresel ısınma var, artık kuraklık başladı. Şu an o kadar çok yağmur yağıyor ki; barajlar, köprüler, evler yerle bir oluyor. “Dedi ki; Hamd Allah'ındır. Selam onun seçtiği kullarının üzerinedir.” Allah'ın seçtiği kulları üzerine Cenab-ı Allah'ın Selamı var. “Hamd Allah'ındır” Allah'a Hamd olsun, elhamdülillah. “Allah mı daha hayırlı yoksa onların ortak koştukları mı?” Yani daima insanlar Allah'tan yana olacaklar, Kuran'dan yana olacaklar hiç bir zaman için insanların rızasını gütmeyecekler.
İnsanları putlaştırmayacaklar. İnsanları putlaştıranlar deliye dönüyorlar. Allah akıllarını alıyor. İnsanlara aşırı değer veren, her şeyini insanlara göre yönlendiren çok insan vardır. Felç olur, yeni bir insan gördüğünde deliye döner öyle insanlar. Halbuki o Allah'ın aciz bir kulu. Esas Allah'ı hedeflemesi gerekir kulun. Bak, “Dedi ki; Hamd Allah'ındır. Selam onun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı daha hayırlı yoksa onların ortak koştukları mı?” Tabii ki Allah daha hayırlıdır. Daima Allah'tan yana olmak lazım. “Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana” (62. ayet) İnsanların çoğu sıkıntı çeker. Mesela durduk yere sıkıntı gelir üzerine veya bir olaydan dolayı sıkıntı çeker. “Ve ihtiyaç içinde olana” Maddi ihtiyaç olabilir, manevi ihtiyaç olabilir, bir zorlukla karşılaşmıştır. “Kendisine dua ettiği zaman icabet eden” Bak, “dua ettiğinizde mutlaka icabet ederim” diyor Allah. Yani duyarım, bilirim duayı. Dua için söylüyor Allah bunu. Her şeyi bilir Allah. Fakat “duanızı da dinliyorum” diyor Allah, “ve icabet ediyorum” diyor. “Kötülüğü açıp gideren” Kötülük insanları kalır zannediyor. Halbuki Cenab-ı Allah istese kötülüğü açar ve giderir, ferahlık getirir. Açar yani açılır. Kapalı zannettiğin yer açılır bir anda ve açılmayla kalmıyor bir de gideriyor Allah, yok ediyor onu. Mesela farz edelim bir evin içerisine duman dolduğunu düşünelim. Allah kapılarını açıyor, dumanı da alıyor dışarıya. Hiç bir şey kalmıyor tertemiz oluyor. “Ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı?” Yeryüzünün halifeleri kılmak ne demek bu? Mehdiyet. Yeryüzüne hakim olan düşünce nedir? Mehdiyet'tir, yeryüzünün halifesi olmak. Demek ki, Mehdiyet devrinde dua ile sıkıntılar dağılacak, ihtiyaçlar dağılacak.
Cenab-ı Allah dualara icabet edecek kötülüğü açıp giderecek. Yani deccaliyeti açıp giderecek. Darwinizmi, materyalizmi açıp giderecek ve müminleri yeryüzünün halifeleri kılacak. “Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz.” Yani “şirk koşmazsanız” diyor Allah, “bunu yaparım, bu güzelliği yaparım. Ama ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz. Öğüt alın” diyor Allah. “Öğüt alın alınca da öğüdü düşünün” diyor. Yani beyninizi yorun. Biz Müslüman olduğumuz için sıkıntı ve ihtiyaç içinde olduğumuzda Allah'a dua edeceğiz. Cenab-ı Allah da kötülüğü açıp giderecek, yanlışlıkları açıp giderecek. Darwinizm, materyalizmi, din dışı sapkın her türlü tavrı yok edecek ve müminleri yeryüzünün halifesi kılacak, inşaAllah. Ama şart ne? Allah'la beraber başka bir ilah edinmemek. Yani Allah'a tevekkül edip Allah'a bağlanmak. “Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz” Mümin az değil çok fazla öğüt alacak. Her öğüde titiz olacak, Kuran’ın her öğüdüne titiz olacak. Beynini çalıştıracak ve düşünecek beynin bir fonksiyonu var bir öğüt alma gücünü kullanacak beyninin, bir de düşünme fonksiyonunu kullanacak. Adam diyor ki ben sadece namazlarımı kılarım gerisine karışmam kardeşim o ibadetlerden bir tanesi senin başka ibadetlerin var başka ibadetlerin uyanık olduğun sürece bu devam ediyor. Muntazam sen ibadet halindesin namaz hiç bitmiyor gibi.
Sayın Adnan Oktar'ın 8 Nisan 2011 tarihli röportajından Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım, Neml Suresi, 50: “Onlar hileli bir düzen kurdu.” Demek ki Müslümanlar’a karşı hep hileli bir düzen kuruluyor, mesela Darwinizm hileli bir düzendir, materyalizm hileli bir düzendir. “Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk.” Mesela Yaratılış Atlası da Allah’ın kurduğu; onların farkında olmadığı, bir karşı düzendir. Çünkü ani yakalandılar, şok oldular ve hiçbir şey de yapamadılar, birdenbire küt diye aşağıya indiler, yerle bir oldular. Bakın, “Artık sen, onların kurdukları hileli-düzenin uğradığı sona bir bak;” Yaratılış Atlası’nın etkilerini yayınlayın, orada bir bakalım. Tabii ayetin birçok işari anlamı var, bir anlamı da budur, bir işari anlamı da budur, inşaAllah.
VTR: Yaratılış Atlası’nın etkileri.
ADNAN OKTAR: Evet, bakın Cenab-ı Allah Neml Suresi, 52. ayette ne diyor? “İşte, zulmetmeleri dolayısıyla enkaza dönüşmüş ıpıssız evleri. Şüphesiz bilen bir kavim için bunda bir ayet vardır.” Tabii ayetin zahir anlamı açık olmakla beraber, ikinci anlamı da; onların şu an üniversiteleri, enstitüleri falan ıpıssız hale geldi, hiçbir etkileri yok. Ne Darwinizm’i anlatabiliyorlar, ne materyalizmi anlatabiliyorlar, anlattıklarına kendileri de inanmıyorlar, dümdüz oldular. Gazetelerde artık haberlerde çıkmıyor, haber çıksa da kimse inanmıyor, kendi yazdıklarına kendileri de inanmıyorlar artık. Haberi çıkartmak adamın içinden gelmiyor, inanmıyor çünkü. İnanmadığı bir haberi niye yapsın? Adamları sıkıntı bastı, afakan bastı yani, inşaAllah. Sıkıntı dedim de, bakın hemen ayet de dikkatimi çekti, 62. ayette, şeytandan Allah’a sığınırım. “Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi'ne dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren...” mesela kötülüğü açıp-giderdi Allah, Darwinizm ve materyalizmi yok etti. “... ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı?” Mehdiyet’e bakıyor. Yeryüzünün halifesi kim oluyor? Mehdiyet. “Allah ile beraber başka bir İlah mı?” Başka ilah yok, tek Allah var, la ilahe illaAllah, Muhammedun Resulullah olacak, inşaAllah. “Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz.” diyor Allah, inşaAllah. Bende öyle çok sık oluyor, mesela sıkıntı dedim, gözümü bir çevirdim, hemen sıkıntı kelimesi gözüme geldi. Konuşurken de falan, arkadaşlarımın çoğu da bilirler.
Sayın Adnan Oktar'ın 3 Ağustos 2010 tarihli röportajından Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Neml Suresi, 62. ayet, “Muhammed bin Müslim şöyle der: "İhtiyaç, muhtaçlık içinde olan biri O’nu çağırdığında, ona icabet eder."” Cenab-ı Allah. Ayet. “Ayet hakkında İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: "Bu ayet Kaim (Hz. Mehdi (a.s.)) aleyhisselam hakkında nazil olmuştur."” “Doğrudan onla ilgilidir” diyor “ayet”. Bu ayeti şöyle açıklıyor : “Beyaz bir kuş şeklinde Kabe’nin oluğundan gelip, halkın içinde Hz. Mehdi (a.s.)’ye biat edecek olan Cebrail aleyhisselamdır” diyor. Bir gün beyaz bir güvercin Hz. Mehdi (a.s.)’nin eline konacak. O, Cebrail (a.s.)’in biatı olmuş olacak. Olay bu. Bak “beyaz bir güvercin şeklinde gelecek” diyor. O gelecek; o güzel parmaklarıyla, patisiyle, Hz. Mehdi (a.s.)’nin avucuna konacak, bir süre bekleyecek, beyaz güvercin. Biat etmiş olacak Cebrail (a.s.) ve ondan sonra uçup gidiyor. Ama halk tabii onu normal bir güvercin zannedecektir, inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 13 Haziran 2015 tarihli röportajından Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ENDER DABAN: Hocam, Allah gücünün ve kudretinin hakkıyla takdir edilmesini beğeniyor. Kendisine dua edilirken de şu şekilde bildiriyor Allah, şeytandan Allah’a sığınırım: “Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden.” (Neml Suresi, 62) Diye bildiriyor. Duada da o acizliğin bilinmesini istiyor mutlaka.
ADNAN OKTAR: Sıkıntı deyince bunların aklına hep, alıcılar kapıya dayanıyor borçlu oluyor, sıkıntı öyle zannediyor. İhtiyaç içinde olanı da işte ekmeği, yiyeceği falan. İmana ihtiyaç vardır, Allah sevgisine ihtiyaç vardır. Dua edersin, Allah sana icabet eder. Sevgiye derinliğe ihtiyacın vardır, Allah’ı derin sevmeye ihtiyacın vardır.
Sonsuz merhamet, şefkat ve güç sahibi olan Allah, Kuran'da insanlara çok yakın olduğunu, Kendisi'ne dua ederek bir şey istediklerinde onların dualarını kabul edeceğini bildirir. Bu konuyla ilgili ayetlerden biri şöyledir:
Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi, 186)
Allah, ayetinde de bildirdiği gibi her insana çok yakındır, her insanın dileğini, içinden geçirdiklerini, düşündüklerini, bir dostuna söylediklerini, fısıldaşarak konuştuklarına, hatta bilinçaltında taşıdıklarına kadar bilir. Dolayısıyla, Allah Kendisi'ne yönelip dua eden, Kendisi'nden istekte bulunan herkesi duyar ve bilir. Bu, insanlar için çok büyük bir nimet ve Allah'ın rahmetinin, merhametinin ve sonsuz gücünün bir göstergesidir.
Allah, sonsuz bir güç ve ilme sahiptir. Allah, tüm evrende var olan herşeyin sahibidir. En güçlü gibi görünen insanlardan en büyük zenginliklere, en ihtişamlı gök cisimlerinden toprağın derinliklerinde yaşayan küçücük bir hayvana kadar canlı cansız her varlık Allah'a aittir ve Allah'ın irade ve idaresi altındadır.
Bu gerçeğe iman eden bir insan, Allah'tan herşeyi isteyebilir ve Allah'ın duasını kabul etmesini umabilir. Örneğin amansız gibi görünen bir hastalığa yakalanan bir insan, elbette ki tüm tıbbi tedbirlere başvuracaktır. Ancak, şifayı verenin Allah olduğunu bilerek, Allah'a sağlığı için dua eder. Veya içinde bir tür korku ya da endişe duyan bir insan, Allah'ın kalbine ferahlık vermesi ve onu tüm korkularından kurtarması için dua edebilir. İşinde karşısına zorluklar çıkan bir insan, Allah'ın işlerini kolaylaştırması, zorluklarını gidermesi için Allah'a yönelebilir. İnsan bunlar gibi saymakla bitmeyecek kadar çok konuda Allah'tan istekte bulunabilir. Allah'ın hidayetini artırması, onu cennette salihlerle birlikte sonsuza dek ağırlaması, cenneti, cehennemi, Allah'ın gücünü daha iyi kavrayıp anlamak için kavrayışını artırması, zenginliğinin artması gibi...
Ancak, bu noktada belirtilmesi gereken ve Kuran'da bildirilen bir sır daha vardır. Allah bir ayette, “İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir.” (İsra Suresi, 11) şeklinde bildirmektedir. Örneğin, bir insan çocuklarının geleceği için Allah'tan büyük bir mülk ve zenginlik isteyebilir. Ancak Allah onun bu isteğinde bir hayır görmeyebilir. Belki de zenginlik çocuklarının azgınlaşıp şımarmalarına neden olacaktır. Allah, bu insanın duasını duyar ve onun duasına en hayırlı şekilde karşılık verir. Veya bir insan bir yere bir an önce ulaşmak için dua eder. Ama belki de kendisi için oraya daha geç gitmesi ve biriyle karşılaşarak ondan ahiretine fayda getirecek şeyler öğrenmesi daha hayırlıdır; işte Allah bunu bilir ve bu kişinin de duasına yine en hayırlı olacak şekilde icabet eder. Yani Allah o insanı işitir, ama duasında onun için bir hayır görmüyorsa, onun için en hayırlı olanı yaratır. Bu, çok önemli bir sırdır.
Bu sırrı bilmeyenler, Allah'a dua ettikten sonra duaları gerçekleşmediğinde, Allah'ın kendilerini duymadığını zannederler. Bu, çok sapkın ve cahilce bir inanıştır. Çünkü Allah insana şah damarından daha yakındır. (Kaf Suresi, 16) O, insanın her konuşmasından, her düşüncesinden, hayatının her anından haberdardır. İnsan uyurken bile, Allah onun her halini, rüyasında gördüklerine kadar bilir. Bunların tümünü yaratan Allah'tır. Dolayısıyla, insan Allah'a her dua ettiğinde Allah'ın duasını bir ibadet olarak kabul ettiğini bilmeli ve duasına kendisi için en hayırlı zamanda ve en hayırlı şekilde karşılık verileceğine iman etmelidir.
Dua, her insan için çok kıymetli bir ibadet ve büyük bir nimettir. Çünkü Allah, insana dua aracılığı ile Allah'ın hayırlı ve güzel gördüğü herşeye erişme imkanı vermiştir. Allah, ”De ki: Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?…” (Furkan Suresi, 77) ayetiyle duanın insanlar için önemini bildirmektedir.
Allah sıkıntı ve ihtiyaç içinde olanın duasını kabul eder
Dua edilen zamanlar, insanın Allah'a olan yakınlığının, dostluğunun ve Allah'a ne kadar muhtaç olduğunun en açık olarak anlaşıldığı anlardır. Çünkü insan dua ederken, hem Allah'ın karşısında ne kadar aciz ve güçsüz olduğunu anlar, hem de kendisine Allah'tan başka hiçbir gücün yardımının olamayacağının farkına varır. İnsanın duasının samimiyeti ve içtenliği ise, Allah'tan istediği şeye ne kadar ihtiyaç duyduğunu hissetmesi ile ilgilidir. Örneğin her insan dünyaya barış ve huzur gelmesi için dua edebilir. Ancak savaşın ortasındaki bir insanın bu konudaki duası, diğerlerine göre daha sıkıntı ve ihtiyaç içinde olacak, dolayısıyla bu insan bu konuda Allah'a çok daha fazla yalvararak ve muhtaç olarak dua edecektir. Veya denizin ortasında fırtınaya yakalanmış bir gemideki ya da düşmek üzere olan bir uçaktaki insanların hepsi, Allah'a yalvara yalvara dua ederler. Dualarında son derece içten ve boyun eğici olurlar. Allah bir ayette bunu şöyle bildirir:
De ki: “Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz.” (Enam Suresi, 63)
Allah'ın Kuran'da insanlara bildirdiği makbul dua, “yalvara yalvara” olan duadır:
Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez. (Araf Suresi, 55)
Allah bir başka ayette ise, sıkıntı ve ihtiyaç içinde olanın duasını kabul ettiğini bildirir:
Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi'ne dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz. (Neml Suresi, 62)
Elbette ki bir insanın istekleri için Allah'a yalvarması, sıkıntı ve ihtiyaç içinde dua etmesi için, ölüm tehlikesi içinde olması şart değildir. Bu örnekler, insanların, duanın samimi ve içten olması için nasıl bir ruh hali gerektiğini, gafletten kurtuldukları ölüme yakınlık anlarında nasıl Allah'a yöneldiklerini kıyas edebilmeleri açısından verilmektedir. Allah'a gönülden bağlı olan müminler ise ölümü görmeseler dahi, Rabbimiz'e her zaman samimiyetle ve acizliklerini bilerek muhtaç bir halde yönelirler. Bu onları, inkar edenlerden ve imanı zayıf olanlardan ayıran önemli bir özelliktir.
Duada sınır tanımamak
İnsan helal-haram sınırları içinde Allah'tan herşeyi isteyebilir. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi, Allah tüm evrenin tek hakimi ve tek sahibidir ve eğer dilerse, insana her dilediğini verir. Dua ile Allah'a yönelen her insan, Allah'ın herşeye gücünün yettiğine, her isteğinin Allah için çok kolay olduğuna, duası kendisi için hayırla sonuçlanacaksa Allah'ın isteğini gerçekleştireceğine iman etmelidir. Kuran'da örnekleri verilen peygamberlerin ve salih müminlerin duaları, müminlerin Allah'tan neleri istediklerine dair birer örnektir. Örneğin Hz. Zekeriya Allah'tan hayırlı bir soy istemiştir ve karısı kısır olmasına rağmen Allah onun duasına karşılık vermiştir:
Hani o (Hz. Zekeriya), Rabbine gizlice seslendiği zaman; demişti ki: “Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben Sana dua etmekle mutsuz olmadım. Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın)dır. Artık bana Kendi Katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun. Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl.” (Meryem Suresi, 3-6)
Allah, Hz. Zekeriya'nın duasını kabul etmiş ve onu Hz. Yahya ile müjdelemiştir. Hz. Zekeriya ise, bir oğlu olacağı müjdesini aldığında, karısı kısır olduğu için buna şaşırmıştır. Allah'ın Hz. Zekeriya'ya verdiği cevap müminlerin dualarında unutmamaları gereken bir sırrı içermektedir:
Dedi ki: “Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım.” (Ona gelen melek:) “Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım.” (Meryem Suresi, 8-9)
Kuran'da duasına icabet olunan daha birçok peygamberin haberi verilmektedir. Örneğin Hz. Nuh, hidayet bulmaları için her yolu denediği, ancak buna rağmen azgınlığı giderek artan kavmi için Allah'tan azap istemiş ve Allah duasına karşılık kavmine, tarihe geçecek kadar büyük ve şiddetli bir azap vermiştir.
Bir sıkıntı dolayısıyla Hz. Eyüp de Allah'a çağrıda bulunarak “... Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın” (Enbiya Suresi, 83) demiştir. Allah, Hz. Eyüp'ün duasının karşılığını Kuran'da şöyle bildirir:
Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona Katımız'dan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik. (Enbiya Suresi, 84)
Hz. Süleyman'ın Kuran'da haber verilen, “Rabbim beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz sen karşılıksız armağan edensin” (Sad Suresi, 35) şeklindeki duasına karşılık Allah ona çok büyük bir iktidar ve zenginlik vermiştir.
Dolayısıyla, dua edenler, Allah'ın gücünün herşeye yettiğini ve Allah'ın 'Ol' emriyle, herşeyin bir anda olabileceğini bilmeli ve bunlara iman ederek Allah'tan istekte bulunmalıdırlar. Allah'ın ayetinde de bildirdiği gibi, Allah için herşey kolaydır ve Allah her duayı işitir ve bilir.
Allah, dünyayı isteyenlere dünyayı verir, ancak onlar ahirette büyük bir kayıp içinde olurlar
Allah'tan gereği gibi korkup sakınmayan, ahirete de kesin bir bilgiyle iman etmeyen insanların istekleri sadece dünyaya yönelik olur. Onlar zenginliği, mülkü, itibarı hep bu dünyadaki hayatları için isterler. Allah, sadece dünya için istekte bulunanların ahirette bir kazançları olmayacağını bildirir. Müminler ise hem dünya hayatları hem de ahiretleri için Allah'tan istekte bulunurlar, çünkü ahiretin dünya hayatı kadar kesin ve yakın bir hayat olduğuna iman ederler. Allah, bunu Kuran'da şöyle bildirir:
... İnsanlardan öylesi vardır ki: “Rabbimiz, bize dünyada ver” der; onun ahirette nasibi yoktur. Onlardan öylesi de vardır ki: Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru” der. İşte bunların kazandıklarına karşılık nasipleri vardır. Allah, hesabı pek seri görendir. (Bakara Suresi, 200-202)
Müminler de dualarında Allah'tan sağlık, zenginlik, ilim ve güzellik isterler. Ancak onların her dualarında Allah'ın hoşnutluğu ve dine uygun bir niyet vardır. Örneğin zenginliği, Allah yolunda kullanmak için isterler. Bu konuyla ilgili olarak Allah'ın Kuran'da örnek verdiği peygamberlerden biri Hz. Süleyman'dır.
Hz. Süleyman, Allah'tan kendisine kimsenin erişemeyeceği kadar büyük bir mülk vermesini isterken bunu dünyaya yönelik bir hırs olarak değil, Allah yolunda kullanmak, insanları Allah'ın dinine çağırmak ve Allah'ı zikretmek için istemiştir. Hz. Süleyman'ın Kuran'da bildirilen sözleri onun samimi niyetinin bir göstergesidir: Ayette şöyle buyrulmaktadır:
“... Gerçekten ben mal sevgisini Allah'ı zikretmekten dolayı tercih ettim.” (Sad Suresi, 32)
Allah, Hz. Süleyman'ın bu duasını kabul etmiş, ona hem dünyada büyük bir mülk vermiş, hem de onu ahiret nimetleriyle mükafatlandırmıştır. Bunun yanında, sadece dünya hayatını isteyen, ahireti düşünmeyenlere de Allah dünyada isteklerini verir, ancak onlara ahirette azap dolu bir hayat vardır. Dünya hayatında sahip oldukları hiçbir nimete ahirette ulaşamazlar.
Allah bu önemli bilgiyi Kuran'da şu ayetleriyle insanlara bildirmektedir:
Kim ahiret ekinini isterse, Biz ona kendi ekininde arttırmalar yaparız. Kim dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur. (Şura Suresi,20)
Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider. (İsra Suresi, 18)