Sayın Adnan Oktar'ın 28 Nisan 2010 tarihli röportajından Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar” diyor Allah. Yani “elhamdülillah demiyorlar” diyor. “Allah’a hamd olsun demiyorlar” diyor. Halbuki Allah’a şükretmeleri lazım diyor. 79. ayette, şeytandan Allah’a sığınırım. “Sen, artık Allah’a tevekkül et; çünkü sen apaçık Hak üzeresin.” 79 senin aklına ne getiriyor? 1979.
SUNUCU 1: Hatırlayamadım.
ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış tarihine işaret ediyor olabilir mi?
SUNUCU 1: İnşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet ediyor. “Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin.” Bir kısım insanlar ölü fakat insanlar diri zannediyorlar.
SUNUCU 2: Evet inşaAllah.
ADNAN OKTAR: “Arkasını dönüp kaçan sağırlara çağrıyı işittiremezsin.” Daha Allah’tan, dinden bahseder bahsetmez adam; ‘işim var hemen gitmem gerekiyor’ diyor değil mi inşaAllah? “Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin, işte Müslüman olanlar bunlardır. O söz başlarına geldiği zaman.” Hz. Mehdi (a.s.) zuhur ettiğinde, Hz. İsa (a.s.) zuhur ettiğinde Allah’ın o sözü, Allah’ın o vaadi. Ahir Zamanda Hz. İsa (a.s.) nasıl zuhur edeceğini vaat etti değil mi? Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkacağını nasıl vaat etti? “O söz başlarına geldiği zaman” Allah’ın o vaadi oluştuğu zaman. “Onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler." “Tukellimuhum” diyor Cenab-ı Allah. Açıklar, beyan eder. Biz bunu açıkladık, izah ettik fakat gerekirse yine ayeti açıklayabiliriz. Bakın, “Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin” diyor 81. ayette Cenab-ı Allah. Yani öyle bir dönemden bahsediyor ki ölüler kaplamış, insanlara anlatıyorsun anlatıyorsun anlamıyorlar. Anlatmak istediğinde kaçıyor, kör insanlar. Mesela Allah’ın verdiği delilleri, Allah’ın gösterdiği delilleri anlamazdan geliyorlar. Fosil koyuyorsun ortaya onu anlamazdan geliyor. Proteinlerin yapısını ortaya koyuyorsun anlamazdan geliyor. “Bu kişileri” diyor Cenab-ı Allah, “hidayete erdirici değilsin” diyor.
Sen Mehdilik görevini yaparken, Hadi’sin hidayete vesile olursun ama bunları hidayete erdiremezsin diyor Allah bakın “hidayete erdiremezsin”. “Sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin.” Yani onlara ancak bu konuları anlatabilirsin Ayete inanıyorsa, “İşte Müslüman olanlar bunlardır.” diyor. İşte bakın böyle bir ortamda Allah ne diyor; “O söz, başlarına geldiği zaman.” Hz. Mehdi (a.s.) zuhur ettiğinde, Hz. İsa (a.s.) nüzul ettiğinde, “onlara yerden” mamul topraktan, bakır, çinko, silisyum, magnezyum her türlü kobalt yerdeki maddelerden oluşmuş, “bir Dabbe” debib, hareketli, hareketlenen bir cisim, bir varlık çıkartırız, bu da hayvan gibi özellikler gösterir. Nedir hadislere baktığımızda? Bir kere duyma özelliği var. Bilgisayara konuştuğumuzda başka yere nakledebiliyoruz, duyma özelliği var. “Gözü domuz gözüdür” diyor. Bakıyoruz görme özelliği var. Bir tane kamerası var domuz gözü gibi görüyor. “Fil kulağı gibidir” diyor. Açıp kapanıyor. Fil kulağını andırıyor değil mi? “Müslümanların ve kafirlerin herkesin evine girer” diyor. İnternet herkesin evine giriyor mu? Giriyor. Herkesin evine girer diyor. Girmedik hiçbir ev bırakmaz diyor.
“Müslümanı alnından damgalar” diyor. Allah Muhammed Resul, Peygamberimizin damgası var ya. Onunla damgalar diyor. “Ve müminin yüzü nurlanır” diyor. İman hakikatleri anlatılınca Müslümanın içi açılıyor. Kalbi rahatlıyor ve yüzünün aydınlık oluşuyor. Kafiri damgaladığında ise diyor “kafirin yüzü simsiyah kesilir” diyor. Kızdığı için, öfkelendiği için rahatsız olur ve yüzü siyahlaşır anlamında. Demek ki, Mehdi'nin silahından bahsediyor Kur'an. Mehdi'nin kılıcından bahsediyor. Dabbetü'l-Arz, Mehdi ve Hazreti İsa Aleyhisselam için oluşturulmuş, Allah tarafından oluşturulmuş ahir zamandaki kılıçtır. Mehdi'nin kılıcıdır. Hazreti İsa'nın kılıcıdır. Yani internet Allah tarafından özel oluşturulmuştur. Bilgisayar Allah tarafından özel oluşturulmuştur. Ahir zaman için oluşturulmuştur. Bediüzzaman ne diyor? “Hayatın geniş dairesinde” diyor. Hayatın geniş dairesinde ne oluşturuyor? İnternet oluşturuyor. Çünkü her eve internetle giriliyor. Ve televizyonlarla. Şu anda bakın Müslüman kardeşlerimizin evlerine televizyonlarla girmiş durumdayız. İnternetle girmiş durumda. Günde mesela bizim 70 bin falan internet girişimiz. En düşüğü 70 bin maşaAllah. Biz Mehdi öncüsü olarak Mehdi'nin kılıcını temsil ediyoruz. Ve biz de bu faaliyet içerisindeyiz. Mehdi'nin kılıçlarından bir kılıcız biz. Ama tabii Mehdi ve Hz. İsa Aleyhisselam bunu geniş çapta kullanacaktır. Biz de vesile oluyoruz.
Sayın Adnan Oktar'ın 22 Aralık 2010 tarihli röportajından Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Neml Suresi, şeytandan Allah’a sığınırım, 79. ayet; “Sen, artık Allah'a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin” diyor Cenab-ı Allah. “Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.” Bak, “gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin.” Yani münafığa söz dinletemezsin. “Arkasını dönüp kaçan alçak münafıklara, delalete de, sağırlara çağrıyı işittiremezsin” diyor. İstediğin kadar anlat bir münafığa, ne yaparsan yap anlamaz. Onun derdi günü parasıdır, çıkarıdır, hayatı yaşamaktır. Dini de kendine göre kullanmaya kalkar.
Sayın Adnan Oktar’ın 22 Mart 2014 tarihli sohbetinden Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Neml Suresi, 79, şeytandan Allah’a sığınırım; “Sen, artık Allah'a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin.” Hak üzerindeyse bir insan, Allah’a tevekkül ettiyse, müthiş bir konfor içinde. Son derece rahat, güzel.
“Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin” demek ki ölü insanlar var. Bu ayet muhkem, açık. Yani zombi insanlar var. Dışarıda yaşıyor zannediyorsun ama hakikaten robot tarzında. Görüyor ama bir robotun görmesi gibi görüyor. Ruhu yok, ölü yani. “ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.” (Neml Suresi, 80) Onlar da zombi konumunda. Ne yaparsan yap anlamaz, dinlemez. Ama insana çok benzedikleri için insan ondan kendini kurtaramaz. Mesela “Nasılsın?” diyor, “iyiyim” diyor. “Yemek yer misin?”, “Teşekkür ederim, yemem” diyor. Bildiğin insan. “Bana bakar mısın?” diyor, bakıyor. Adam da zannediyor ki ruhu var. Halbuki ruhu yok. Zombi. Zombi olduğunu bilse belki çok korkacak. Çok ürkebilir. Yani onun öyle olduğunu anlamış olsa kanı iliği çekilir. Bayağı ürkebilir. Ama bilmiyor, Allah öyle yaratıyor.
“Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin;” Allah özel o tarzda yarattıysa bir insanı, hidayet vermediyse, istediğin kadar anlat, ne yaparsan yap, olmaz. Ona şaşıran insanlar görüyorum ben bazen. Mesela adam tebliğ yapıyor, anlatıyor falan hatta bayağı sinirleri bozuluyor anlamıyor diye. Halbuki o granit gibi yahut mermer gibi yahut bir çamaşır makinası, buzdolabı gibi, makine tarzında, normal bir insan değil. “Sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin,” Allah’tan korkan özel yaratılmış insan olması lazım. O zaten söz dinliyor, özel yaratıldığı için. “İşte Müslüman olanlar bunlardır.” (Neml Suresi, 81) Bunlar toplumun içine yer yer Allah tarafından yerleştiriliyor. Normal bildiğin insan. Ruhu var, ilham alıyor, vicdanı var, açık şuura sahip. Ama ölülerle birlikte yaşıyor. Fark edemiyor ölü olduğunu etrafındakilerin. Hatta bazen eşi oluyor. Eşi ölü oluyor, evli, ölü olduğunu bilmiyor. Onunla mesela kırkı yıl, elli yıl yaşıyor.
“O söz, başlarına geldiği zaman,” yani “o söz”-kıyamet, kıyametin yaklaşması, kıyamet alametleri başladığında. Yani Hz. Mehdi (a.s) zuhur ettiğinde, Hz. İsa Mesih (a.s) çıktığında, “o söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.” (Neml Suresi, 82) O söz, işte şu an insanların başına geldi. Hz. Mehdi (a.s) zuhur etti. Hz. İsa Mesih (a.s) geldi. Kuran’ın 82. ayetinde belirtilen zamana girdik. Bak, “O söz, başlarına geldiği zaman,” özel bir zamandan bahsediyor bu. Herhangi bir zaman değil. O söz, Allah’ın dediği o söz başlarına geldiği zaman. Binlerce yıl inanlar bu zamana erişemediler ama biz eriştik.
“Yerden mamul bir dabbe”, debelenen, hareketli, gözle görülmeyecek derecede küçük hareketlenmelerle, “debabe”, “debib”, “debbe” denir. Yani çok küçük hareketler. Mesela şuan ekranda da çok küçük noktaların hareketleri sonucunda görüntü oluşuyor. Çok çok küçük. İyice yaklaşılırsa görülür.
“O da insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.” Yani imansızlığın yaygın olduğunu, insanların Kuran’a inanmadıklarını, iman etmeleri gerektiğini, iman hakikatlerinin güzelliklerini, Kuran mucizelerini onlara anlatır. Onlara söyler. Ve diyor ki Peygamberimiz (s.a.v) “yüzü insan yüzü gibidir”. Hatta “sakallıdır” diyor. Yani Hz. Mehdi (as)’ın ekranlardaki görünüşünü söylüyor. Bak sakallıdır diyor, yüzü insan yüzüdür. “Tükellimuhum” diyor ayette, insanlara hitap eder. Ana özelliği olarak bu. Ve bir kıpırdanma yani gözle görülmeyecek şekilde küçük kıpırdanmalardan oluşan bir hareketli varlıktan bahsediyor.
Yerden mamul. Televizyon, internet nereden yapıldığını araştırdığımızda, ne kullanılıyor? Magnezyum kullanılıyor, yerden mamul. Ne kullanılıyor? Bakır, kobalt, çinko kullanılıyor, demir kullanılıyor. Hepsi yerden. Ayette özellikle onu vurgulamış. “Yerden mamul, yerden bir dabbe” diyor. Yerden oluşmuş. “Bir dabbe çıkarırız. O da insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.” Kesin bir bilgi nasıl oluyor? Şu an anlatılanlar mesela Darwinizmin geçersizliği, materyalizmin geçersizliği kesin bilgiyle insanlara anlatılıyor. Bu dabbenin hareket alanını söylüyor Peygamberimiz (sav).
“Aynı anda diyor, tek adımında 7000 km yol alır” diyor. O zamanki ölçü olarak fersah diyor tabii. Yani ölçtüğümüzde 7000 kilometrenin üstünde bir ölçü oluyor. Bir başka rivayette yine mesela 14000 fersah diyor. “Bir anda, yer ve gökler aynı anda sesi duyulur” diyor. Ne demek? Televizyon, internet. Aynı anda. Yerin altında ve yerin üstünde ağ oluşturacağını söylüyor. Baktığımızda kablo ağı var.
Dabbenin hatta üzerinde küçük bir göz olacağından da bahsediyor peygamberimiz. Bakın bütün kardeşlerimizin, internete giren kardeşlerimizin bildiği bir husus. Bilgisayarlarında küçük bir göz vardır. Yani başka insanlarla görüşmesini sağlayan ama onu gören bir göz. Küçük bir gözü var. Hatta domuz gözü gibidir diyor küçük olduğu için. Peygamberimiz. “Fil kulağına benzer” diyor görünümü. Hakikaten açıp kapanıyor. Fil kulağına benzer diyor görünümü. Hakikaten açıp kapanıyor. Fil kulağı gibi. Ama en mühimi yerde ve gökte olan insan diyor.
“Dünya neresinde olursa olsun aynı anda onu görür ve duyar” diyor. “Girmediği hiçbir ev olmaz” diyor. Bütün evlere girer diyor. Adamlar da sanıyor ki, dev bir canavar çıkacak. Yani başı bulutlarda olacak. Herkesin evine pençesiyle girecek. Cübbeli de öyle zannediyor. Ya kardeşim cübbelin evine tapetör arzı bir girmiş olsa öyle. O semt yok olur bir kere yani öyle bir şey yok. Deniz menizi taşar falan. Çok büyük felaket olur. Öyle bir varlık Boğaziçi'ne geldiğini düşünelim. Değil mi? Mesela ne dedim? Bebekten giriş yaptığını düşün. Bastığı an denizin akışı durur. Taşar denizden. Bütün her yer birbirine girer. Bütün elektrik kabloları hepsi kopar falan. Yani deprem olur. Yani dümdüz olur ortalık.
Mesela diyor ki, “her türlü renk vardır” diyor. Hakikaten bakıyoruz ekrana. Her türlü renk var. “Müminlerin diyor yüzü parıldar. Kafirlerin yüzü de kararır” diyor. Dabbetül arz çıktığında, zuhur ettiğinde, insanlar gördüğünde. Yani demek ki, Mehdi konuşacak televizyonlarda. Kafirlerin yüzü kararacak ızdıraptan, sıkıntıdan. Müminlerin de yüzü aydınlanacak, parlayacak, nurlanır. “Yüzleri nurlanır” diyor müminlerin. “Bak sesini herkes duyacaktır” diyor.
“Yer ve gök arasında olan herkesin duyabileceği şekilde konuşacak. Doğuya yönelip konuşacak. Bütün doğulular sesini duyacak. Şam'a yönelip konuşacak. Bütün Yemenliler sesini duyacak.” Yani aynı anda bütün dünyada sesi duyulacak diyor. Nasıl olur? İnternet. Televizyon. Yani o devirdeki ses ve görüntü akışının ulaşımının ne kadar kolay olacağını peygamberimiz çok şahane anlatmış. “Dabbetül arz şeytanı öldürecek” diyor. Yani şeytan demek deccaliyet. Demek ki, Mehdi televizyonlara, internette yönelik bir çalışma yapacak. İnternetten, bilgisayardan insanlara yönelecek. Televizyondan insanlara yönelecek. Ve Deccal'i öldürmüş olacak. Şeytanı öldürmüş olacak. Fikren mağlub edecek. Yani Darwinizm, materyalizm yerle bir edecek.
Sayın Adnan Oktar’ın 19 Mayıs 2015 tarihli sohbetinden Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
GÖKALP BARLAN: Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyordu, Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. “Andolsun sen ölülere söz dinletemezsin ve arkalarını dönüp kaçmakta olan sağırları da çağrıyı işittiremezsin. Körleri de düştükleri sapıklıktan kurtarıcı değilsin. Sen ancak bizim ayetlerimize iman edenleri işittirebilirsin ki, onlar zaten Müslümanlardır.”
ADNAN OKTAR: Bak, “bizim ayetlerimize” diyor. Hadislere, hurafelere demiyor. Ayet.
Sayın Adnan Oktar’ın Neml Suresi ile ilgili açıklamaları.
GÖKALP BARLAN: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. “Andolsun sen ölülere söz dinletemezsin. Arkalarını dönüp kaçmakta olan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.”
ADNAN OKTAR: İşte küfrün vasfını söylüyor Allah. Ölü hükmünde. Arkasını dönüp kaçıyor. O kaderinde olduğu için arkasını dönüp kaçıyor. Ölü olması da kaderinde. Sen ölü istediğin kadarı anlat, ölü anlamazsın. Kaderi öyle onun. Evet.
GÖKALP BARLAN: “Kör olanlarında bulundukları sapıklıktan kurtarıcı değilsin Sen ancak bizim ayetlerimize iman edenlere işittirebilirsin ki, Onlar zaten Müslümanlardır.”
ADNAN OKTAR: Bak, zaten. Kaderinde zaten Müslüman. Kör yani adam Öyle olduğu için görse de, Onun şuurunda olmuyor. Adam mesela delil gösteriyor açık açıklıyor, anlatıyor. Bayağı etkili olduğunu zannediyor. Adam etkilenmiyor. Çünkü ölü. Ölü olduğuna inanmıyor çünkü bakıyor, konuşuyor, yürüyor. Halbuki yani o görüntüde olan bir şey. Normalde öyle bir şey olması mümkün değil.
GÖKALP BARLAN: Bir ayette şöyle diyor hocam, Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. “Onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler bile” diyor.
ADNAN OKTAR: İşte ölü deyince insanlar alıştığı nedir? Ölü gözünü kapatır veya sabit bakar. Değil mi? Kıpırdamaz, nefes atmaz. E ama bunu kalbi atıyor. Nefes de alıyor. Bakıyor, gözünü etrafa da çeviriyor. Onu canlı zannediyor. Geçen gün bir müzede böyle manken halinde tarihi şahsiyetler yapmışlar. Şeyden, alçıdan. Konuşuyor falan bir şeyler anlatıyor. Biraz daha özenseler hakikaten tam insan görünümünde. Bakıyor, konuşuyor, ağzını açıyor, el kol hareketleri yapıyor.
Ama o normalde bir ölü. Onun gibi yani o canlı gibi görünen insanların ölü olmasını insanlar anlayamıyorlar. Ama tam anlamış olsa korkarlar tabii. Yani hakikaten ölü olsalar yani o ispat edilmiş olsa onu tam hissetseler. Çok panik olurlar. Eee canlıya yüzde yüz benzediği için ölülerle iç içe yaşıyorlar. Beraber yemek yiyor mesela ölü ile. Yoksa ödü kopar yani. Akşam aynı odada yatıyor mesela. İki arkadaş kişi mesela. Üç kişi beraber. İkisi ölü. Bir tanesi diğeri. Ama bilmiyor onların ölü olduğunu. Canlı zannediyor. İnşaAllah.