Sayın Adnan Oktar'ın 28 Nisan 2010 tarihli röportajından Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar” diyor Allah. Yani “elhamdülillah demiyorlar” diyor. “Allah’a hamd olsun demiyorlar” diyor. Halbuki Allah’a şükretmeleri lazım diyor. 79. ayette, şeytandan Allah’a sığınırım. “Sen, artık Allah’a tevekkül et; çünkü sen apaçık Hak üzeresin.” 79 senin aklına ne getiriyor? 1979.
SUNUCU 1: Hatırlayamadım.
ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış tarihine işaret ediyor olabilir mi?
SUNUCU 1: İnşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet ediyor. “Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin.” Bir kısım insanlar ölü fakat insanlar diri zannediyorlar.
SUNUCU 2: Evet inşaAllah.
ADNAN OKTAR: “Arkasını dönüp kaçan sağırlara çağrıyı işittiremezsin.” Daha Allah’tan, dinden bahseder bahsetmez adam; ‘işim var hemen gitmem gerekiyor’ diyor değil mi inşaAllah? “Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin, işte Müslüman olanlar bunlardır. O söz başlarına geldiği zaman.” Hz. Mehdi (a.s.) zuhur ettiğinde, Hz. İsa (a.s.) zuhur ettiğinde Allah’ın o sözü, Allah’ın o vaadi. Ahir Zamanda Hz. İsa (a.s.) nasıl zuhur edeceğini vaat etti değil mi? Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkacağını nasıl vaat etti? “O söz başlarına geldiği zaman” Allah’ın o vaadi oluştuğu zaman. “Onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler." “Tukellimuhum” diyor Cenab-ı Allah. Açıklar, beyan eder. Biz bunu açıkladık, izah ettik fakat gerekirse yine ayeti açıklayabiliriz. Bakın, “Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin” diyor 81. ayette Cenab-ı Allah. Yani öyle bir dönemden bahsediyor ki ölüler kaplamış, insanlara anlatıyorsun anlatıyorsun anlamıyorlar. Anlatmak istediğinde kaçıyor, kör insanlar. Mesela Allah’ın verdiği delilleri, Allah’ın gösterdiği delilleri anlamazdan geliyorlar. Fosil koyuyorsun ortaya onu anlamazdan geliyor. Proteinlerin yapısını ortaya koyuyorsun anlamazdan geliyor. “Bu kişileri” diyor Cenab-ı Allah, “hidayete erdirici değilsin” diyor.
Sen Mehdilik görevini yaparken, Hadi’sin hidayete vesile olursun ama bunları hidayete erdiremezsin diyor Allah bakın “hidayete erdiremezsin”. “Sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin.” Yani onlara ancak bu konuları anlatabilirsin Ayete inanıyorsa, “İşte Müslüman olanlar bunlardır.” diyor. İşte bakın böyle bir ortamda Allah ne diyor; “O söz, başlarına geldiği zaman.” Hz. Mehdi (a.s.) zuhur ettiğinde, Hz. İsa (a.s.) nüzul ettiğinde, “onlara yerden” mamul topraktan, bakır, çinko, silisyum, magnezyum her türlü kobalt yerdeki maddelerden oluşmuş, “bir Dabbe” debib, hareketli, hareketlenen bir cisim, bir varlık çıkartırız, bu da hayvan gibi özellikler gösterir. Nedir hadislere baktığımızda? Bir kere duyma özelliği var. Bilgisayara konuştuğumuzda başka yere nakledebiliyoruz, duyma özelliği var. “Gözü domuz gözüdür” diyor. Bakıyoruz görme özelliği var. Bir tane kamerası var domuz gözü gibi görüyor. “Fil kulağı gibidir” diyor. Açıp kapanıyor. Fil kulağını andırıyor değil mi? “Müslümanların ve kafirlerin herkesin evine girer” diyor. İnternet herkesin evine giriyor mu? Giriyor. Herkesin evine girer diyor. Girmedik hiçbir ev bırakmaz diyor.
“Müslümanı alnından damgalar” diyor. Allah Muhammed Resul, Peygamberimizin damgası var ya. Onunla damgalar diyor. “Ve müminin yüzü nurlanır” diyor. İman hakikatleri anlatılınca Müslümanın içi açılıyor. Kalbi rahatlıyor ve yüzünün aydınlık oluşuyor. Kafiri damgaladığında ise diyor “kafirin yüzü simsiyah kesilir” diyor. Kızdığı için, öfkelendiği için rahatsız olur ve yüzü siyahlaşır anlamında. Demek ki, Mehdi'nin silahından bahsediyor Kur'an. Mehdi'nin kılıcından bahsediyor. Dabbetü'l-Arz, Mehdi ve Hazreti İsa Aleyhisselam için oluşturulmuş, Allah tarafından oluşturulmuş ahir zamandaki kılıçtır. Mehdi'nin kılıcıdır. Hazreti İsa'nın kılıcıdır. Yani internet Allah tarafından özel oluşturulmuştur. Bilgisayar Allah tarafından özel oluşturulmuştur. Ahir zaman için oluşturulmuştur. Bediüzzaman ne diyor? “Hayatın geniş dairesinde” diyor. Hayatın geniş dairesinde ne oluşturuyor? İnternet oluşturuyor. Çünkü her eve internetle giriliyor. Ve televizyonlarla. Şu anda bakın Müslüman kardeşlerimizin evlerine televizyonlarla girmiş durumdayız. İnternetle girmiş durumda. Günde mesela bizim 70 bin falan internet girişimiz. En düşüğü 70 bin maşaAllah. Biz Mehdi öncüsü olarak Mehdi'nin kılıcını temsil ediyoruz. Ve biz de bu faaliyet içerisindeyiz. Mehdi'nin kılıçlarından bir kılıcız biz. Ama tabii Mehdi ve Hz. İsa Aleyhisselam bunu geniş çapta kullanacaktır. Biz de vesile oluyoruz.
Sayın Adnan Oktar’ın 22 Mart 2014 tarihli sohbetinden Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Neml Suresi, 79, şeytandan Allah’a sığınırım; “Sen, artık Allah'a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin.” Hak üzerindeyse bir insan, Allah’a tevekkül ettiyse, müthiş bir konfor içinde. Son derece rahat, güzel.
“Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin” demek ki ölü insanlar var. Bu ayet muhkem, açık. Yani zombi insanlar var. Dışarıda yaşıyor zannediyorsun ama hakikaten robot tarzında. Görüyor ama bir robotun görmesi gibi görüyor. Ruhu yok, ölü yani. “ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.” (Neml Suresi, 80) Onlar da zombi konumunda. Ne yaparsan yap anlamaz, dinlemez. Ama insana çok benzedikleri için insan ondan kendini kurtaramaz. Mesela “Nasılsın?” diyor, “iyiyim” diyor. “Yemek yer misin?”, “Teşekkür ederim, yemem” diyor. Bildiğin insan. “Bana bakar mısın?” diyor, bakıyor. Adam da zannediyor ki ruhu var. Halbuki ruhu yok. Zombi. Zombi olduğunu bilse belki çok korkacak. Çok ürkebilir. Yani onun öyle olduğunu anlamış olsa kanı iliği çekilir. Bayağı ürkebilir. Ama bilmiyor, Allah öyle yaratıyor.
“Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin;” Allah özel o tarzda yarattıysa bir insanı, hidayet vermediyse, istediğin kadar anlat, ne yaparsan yap, olmaz. Ona şaşıran insanlar görüyorum ben bazen. Mesela adam tebliğ yapıyor, anlatıyor falan hatta bayağı sinirleri bozuluyor anlamıyor diye. Halbuki o granit gibi yahut mermer gibi yahut bir çamaşır makinası, buzdolabı gibi, makine tarzında, normal bir insan değil. “Sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin,” Allah’tan korkan özel yaratılmış insan olması lazım. O zaten söz dinliyor, özel yaratıldığı için. “İşte Müslüman olanlar bunlardır.” (Neml Suresi, 81) Bunlar toplumun içine yer yer Allah tarafından yerleştiriliyor. Normal bildiğin insan. Ruhu var, ilham alıyor, vicdanı var, açık şuura sahip. Ama ölülerle birlikte yaşıyor. Fark edemiyor ölü olduğunu etrafındakilerin. Hatta bazen eşi oluyor. Eşi ölü oluyor, evli, ölü olduğunu bilmiyor. Onunla mesela kırkı yıl, elli yıl yaşıyor.
“O söz, başlarına geldiği zaman,” yani “o söz”-kıyamet, kıyametin yaklaşması, kıyamet alametleri başladığında. Yani Hz. Mehdi (a.s) zuhur ettiğinde, Hz. İsa Mesih (a.s) çıktığında, “o söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.” (Neml Suresi, 82) O söz, işte şu an insanların başına geldi. Hz. Mehdi (a.s) zuhur etti. Hz. İsa Mesih (a.s) geldi. Kuran’ın 82. ayetinde belirtilen zamana girdik. Bak, “O söz, başlarına geldiği zaman,” özel bir zamandan bahsediyor bu. Herhangi bir zaman değil. O söz, Allah’ın dediği o söz başlarına geldiği zaman. Binlerce yıl inanlar bu zamana erişemediler ama biz eriştik.
“Yerden mamul bir dabbe”, debelenen, hareketli, gözle görülmeyecek derecede küçük hareketlenmelerle, “debabe”, “debib”, “debbe” denir. Yani çok küçük hareketler. Mesela şuan ekranda da çok küçük noktaların hareketleri sonucunda görüntü oluşuyor. Çok çok küçük. İyice yaklaşılırsa görülür.
“O da insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.” Yani imansızlığın yaygın olduğunu, insanların Kuran’a inanmadıklarını, iman etmeleri gerektiğini, iman hakikatlerinin güzelliklerini, Kuran mucizelerini onlara anlatır. Onlara söyler. Ve diyor ki Peygamberimiz (s.a.v) “yüzü insan yüzü gibidir”. Hatta “sakallıdır” diyor. Yani Hz. Mehdi (as)’ın ekranlardaki görünüşünü söylüyor. Bak sakallıdır diyor, yüzü insan yüzüdür. “Tükellimuhum” diyor ayette, insanlara hitap eder. Ana özelliği olarak bu. Ve bir kıpırdanma yani gözle görülmeyecek şekilde küçük kıpırdanmalardan oluşan bir hareketli varlıktan bahsediyor.
Yerden mamul. Televizyon, internet nereden yapıldığını araştırdığımızda, ne kullanılıyor? Magnezyum kullanılıyor, yerden mamul. Ne kullanılıyor? Bakır, kobalt, çinko kullanılıyor, demir kullanılıyor. Hepsi yerden. Ayette özellikle onu vurgulamış. “Yerden mamul, yerden bir dabbe” diyor. Yerden oluşmuş. “Bir dabbe çıkarırız. O da insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.” Kesin bir bilgi nasıl oluyor? Şu an anlatılanlar mesela Darwinizmin geçersizliği, materyalizmin geçersizliği kesin bilgiyle insanlara anlatılıyor. Bu dabbenin hareket alanını söylüyor Peygamberimiz (sav).
“Aynı anda diyor, tek adımında 7000 km yol alır” diyor. O zamanki ölçü olarak fersah diyor tabii. Yani ölçtüğümüzde 7000 kilometrenin üstünde bir ölçü oluyor. Bir başka rivayette yine mesela 14000 fersah diyor. “Bir anda, yer ve gökler aynı anda sesi duyulur” diyor. Ne demek? Televizyon, internet. Aynı anda. Yerin altında ve yerin üstünde ağ oluşturacağını söylüyor. Baktığımızda kablo ağı var.
Dabbenin hatta üzerinde küçük bir göz olacağından da bahsediyor peygamberimiz. Bakın bütün kardeşlerimizin, internete giren kardeşlerimizin bildiği bir husus. Bilgisayarlarında küçük bir göz vardır. Yani başka insanlarla görüşmesini sağlayan ama onu gören bir göz. Küçük bir gözü var. Hatta domuz gözü gibidir diyor küçük olduğu için. Peygamberimiz. “Fil kulağına benzer” diyor görünümü. Hakikaten açıp kapanıyor. Fil kulağına benzer diyor görünümü. Hakikaten açıp kapanıyor. Fil kulağı gibi. Ama en mühimi yerde ve gökte olan insan diyor.
“Dünya neresinde olursa olsun aynı anda onu görür ve duyar” diyor. “Girmediği hiçbir ev olmaz” diyor. Bütün evlere girer diyor. Adamlar da sanıyor ki, dev bir canavar çıkacak. Yani başı bulutlarda olacak. Herkesin evine pençesiyle girecek. Cübbeli de öyle zannediyor. Ya kardeşim cübbelin evine tapetör arzı bir girmiş olsa öyle. O semt yok olur bir kere yani öyle bir şey yok. Deniz menizi taşar falan. Çok büyük felaket olur. Öyle bir varlık Boğaziçi'ne geldiğini düşünelim. Değil mi? Mesela ne dedim? Bebekten giriş yaptığını düşün. Bastığı an denizin akışı durur. Taşar denizden. Bütün her yer birbirine girer. Bütün elektrik kabloları hepsi kopar falan. Yani deprem olur. Yani dümdüz olur ortalık.
Mesela diyor ki, “her türlü renk vardır” diyor. Hakikaten bakıyoruz ekrana. Her türlü renk var. “Müminlerin diyor yüzü parıldar. Kafirlerin yüzü de kararır” diyor. Dabbetül arz çıktığında, zuhur ettiğinde, insanlar gördüğünde. Yani demek ki, Mehdi konuşacak televizyonlarda. Kafirlerin yüzü kararacak ızdıraptan, sıkıntıdan. Müminlerin de yüzü aydınlanacak, parlayacak, nurlanır. “Yüzleri nurlanır” diyor müminlerin. “Bak sesini herkes duyacaktır” diyor.
“Yer ve gök arasında olan herkesin duyabileceği şekilde konuşacak. Doğuya yönelip konuşacak. Bütün doğulular sesini duyacak. Şam'a yönelip konuşacak. Bütün Yemenliler sesini duyacak.” Yani aynı anda bütün dünyada sesi duyulacak diyor. Nasıl olur? İnternet. Televizyon. Yani o devirdeki ses ve görüntü akışının ulaşımının ne kadar kolay olacağını peygamberimiz çok şahane anlatmış. “Dabbetül arz şeytanı öldürecek” diyor. Yani şeytan demek deccaliyet. Demek ki, Mehdi televizyonlara, internette yönelik bir çalışma yapacak. İnternetten, bilgisayardan insanlara yönelecek. Televizyondan insanlara yönelecek. Ve Deccal'i öldürmüş olacak. Şeytanı öldürmüş olacak. Fikren mağlub edecek. Yani Darwinizm, materyalizm yerle bir edecek.
Sayın Adnan Oktar'ın 25 Ağustos 2010 tarihli röportajından Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah'a sığınırım. “Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin. Sen ancak ayetlerimize iman edenlere söz dinletebilirsin. İşte Müslüman olanlar bunlardır. O söz başlarına geldiği zaman onlara yerden bir dabbe çıkarırız. O da insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.”
ADNAN OKTAR: Peygamberler bir söz veriyorlar. Değil mi bütün peygamberler? Diyorlar ki, kitaptan ve hikmetten bize verildiğinde bir elçi bir Mehdi geldiğinde biz ona yardım edeceğiz diyorlar. Allah'a verilmiş bir söz. Ayette ne diyor? “O söz başlarına geldiği vakit.” Yani Mehdi zuhur ettiğinde inşaAllah, “yerden mamul bir dabbe çıkartırız.” Dabbe çıkartırız. “O da insanlara” ne diyor ayette?
OKTAR BABUNA: “O da insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.”
ADNAN OKTAR: Demek ki, iman zaafı olduğu bir devrede çıkıyor. İman zafiyeti olduğu bir devrede çıkıyor. Ve onlara iman hakikatlerini anlatmış oluyor. İslam'ı Kur'an'a anlatmış oluyor. Tebliğci olduğu açıkça anlaşılıyor değil mi orada? Tebliğ olduğunu görüyoruz. Dabbenin özelliği ne? Peygamberimiz diyor ki, gözü, küçük bir gözü var diyor mesela sahabeler. Nasıl ya Resulallah diyor. Yani mesela domuz gözü gibi bir gözü var diyor. Var mı onun gözü?
OKTAR BABUNA: Var hocam inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Kulağı var diyor, işitir diyor mesela. Ve konuşur diyor insanların. Sesini açtığında konuşuyor mu? Tükellim uhum diyor. Değil mi ayette Allah'ın? İnşaAllah. Tekellüm eder, konuşur. Efendim. Başka? Renklidir. Renklidir diyor değil mi? Her türlü rengi vardır. Milyonlarca renk var. Kuyrukludur diyor. Ve dünyanın her yerini göz açıp kapayıncaya kadar dolaşıyor. Birkaç saniye içinde dolaşır diyor. Ve doğudaki insanda, batıdaki insanda aynı anda onu görür diyor. İnternette yayınlanan bir şeyi Amerika'daki adamda, Türkiye'deki adamda aynı anda görüyor mu? Hadiste aynısını söylüyor mu? Aynı anda görür diyor mu? Başka neler var?
OKTAR BABUNA: “Çok uzun kuyruğu vardır” diyor hocam. İnşaAllah.
ADNAN OKTAR: Okyanusunun içinden geçiyor değil mi? Koskoca kablolar. Uzaktan baktığımda bir kuyruk gibi görünüyor. Yerin altında ve yerin üstünde de herkes duyar diyor. Bütün evlere girer diyor. Bütün evlere girdi mi? Ve dabbe varken iman hakikatleri anlatılmaya devam ediliyor. Yani Müslümanlar yine camilerdeler. Yani aklın ihtiyarı kalkmamış. Hani diyorlar bazısı dabbe kalkıp geldin mi imtihan ortam bitecek. Yok öyle bir şey. İmtihan devam, mescitlere giriyor, namaz kuruyor insanlar. Ve kafirler var. Yani normalde hangi insan iman etmez öyle bir şeyde?
Aklın ihtiyarını kaldıracak bir şey. Değil mi? Onların tarifine göre. Aklın ihtiyarı kalkmıyor. Kafir kafirliğine devam ediyor. Dabbe de faaliyetlerine devam ediyor. Müslümanlar da çarşıda, pazarda faaliyetlerine devam ediyor. Bir kısmı Allah'a anıyor bir kısmı mescitlerde ve dabbe de her eve giriyor o arada. Sokaklarda ve gökyüzünün de de bağlantı halinde. Yer altında da bağlantı halinde. Ve dünyanın her yerine bağlantı halinde. Bu ve tebliğ yapıyor. Tebliğ yapıyor. Bunu şu an görüyor muyuz? O bilgisayarı yaratan fabrika mı Allah mı? Allah. Allah'ın mahluku o zaman o. Değil mi? İnşaAllah. Dağları da Allah değil mi? Tesbih ettirip konuşturuyor. Onu konuşturan da Allah.
OKTAR BABUNA: Allah hocam, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Onlarla konuşuyor. “İnsanlar bizim ayetlerimize”, şeytandan Allah'a sığınırım. “Kesin bir bilgiyle inanmıyorlar.” Demek ki, kesin bilgi istiyor Allah. Kesin bilgiyi kim sağlayacak? Mehdi sağlayacak. İnşaAllah. Öyle deliller verecek ki, insanlara öyle açıklamalar yapacak ki insanların aksini savunamayacaklar. Yani iman hakikatleri sonucunda kesin bilgiye ulaşacaklar. Bediüzzaman ne diyor? “İman hakikatlerini anlatacak” diyor, değil mi? Bak bilgi değil, kesin bilgi. Kesin bilgine iman etmek iman hakikatleri olur ancak. Hakkul yakin, ilmel yakin bilgi, iman hakikatleri olur. Mehdi'nin yapacağı bu vazifede, Mehdi'ye yardımcı olacağı anlaşılıyor. Dabdetül Arz. İnşaAllah.
“Müminin yüzü parlar”, diyor. Sen interneti takip ediyorsun değil mi? Güzel bir haber olduğunda, Müslüman'la ilgili haber olduğunda, hoşuna gidiyor mu senin Ali'ye?
MİSAFİR: Gidiyor.
ADNAN OKTAR: Ah severim be senin o güzel canını. Senin?
OKTAR BABUNA: Evet hocam tabii ki.
ADNAN OKTAR: Ah yüzünü parlatıyor. Evet. Darwinist, materyalistler oradaki delilleri gördüğünde el yüzü çarşambaya dönüyor mu? Dönüyor. E hadiste onu söylüyor işte. İnşaAllah. Bak. “Öyle ki, bir sofranın üzerinde toplananlar dahi sofranın üzerinde toplandıklarında bu “ey müminler”, diğeri de “ey kafirler” diyor.” Bak insanlar yemek yemeye devam ediyor. Sosyal hayat devam ediyor. Dinsiz de var. Dindar da var. Aynı sofranın içerisinde, toplumun içerisinde. Değil mi? Ama Dabetü'l Arz'daki bilgiye göre anlaşılıyor bu. İnşaAllah. Yani mesela adamın küfre düştüğünü Dabetü'l Arz'dan anlıyor adam. Karşıdaki insan. Diğer insan da onun kendisinin mümin olduğunu, Müslüman olduğunu ve Müslümanlığı yaşadıkça güzellik kazandığını yine bilgisayarda daha çok anlamış oluyor. İnşaAllah.
Sayın Adnan Oktar’ın 19 Mart 2014 tarihli sohbetinden Neml Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Derler ki” şeytandan Allah’a sığınırım “eğer doğru söylüyor iseniz bu vaad olunan ne zaman?” hep böyle küfür, inanmayan insanlar hep böyle sorarlar. Ne zamanmış? Ne zamanmış? Ne zamanmış? Bize de soruyorlar. Tabii iyi niyetle soranlarda var, kötü niyetle soranlarda var. Mehdi ne zaman çıkacak? Hz. İsa Mesih (a.s) ne zaman inecek? Kıyamet ne zaman? Şu gördüğünüz olaylar Cumhuriyet tarihinde görülmemiş olaylar. Yer yerinden oynuyor. Hepsi hayırla, hikmetle, Hz. Hızır’ın yönlendirmesiyle oluyor. Diyorlar ki cemaatin üstünde bir üst akıl var. Hükümetin üstünde de bir üst akıl var. Her iki tarafta da Hz. Hızır (a.s) görevde, o aklı yaratanda Allah. Cemaatte şaşırıyor, diyorlar ki biz gariban adamlarız, bizim böyle bir gücümüz yok, imkanımız yok, nereden çıktı bu laflar? Nereden çıkıyor bu sözler? Hükümette şaşırıyor, ya bunları kim yapıyor? Bunların yapabileceği bir iş değil diyorlar, bir üst akıl var diyorlar. Üst akıl Hz. Hızır’dır. Bir hikmete binaen hayırla yaratılıyor. Mehdiyet’e Allah zemin hazırlıyor. “O söz başlarına geldiği zaman onlara yerden bir dabbe çıkarırız” işte o söz vakti geldi, inşaAllah. O sözün vakti şuandır, ahir zamandır. “O da insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.” Tukellimuhum, Allah hitap edeceğini söylüyor. Bakın televizyonlardan, radyolardan şurada mesela 4 tane ayrı benim yüzüm var, 4 ekranda ayrı ayrı görülüyor. Yüz binlerce milyonlarca yerde görünüyor. İşte bu dabbet-ül arz. Her yerde insanlara tebliğ yapan televizyon, internet yani görüntünün nakli ahir zamandaki ve tebliğ imkanının meydana gelmesi.