Lokman Suresi, 31. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 21 Mayıs 2010 tarihli röportajından Lokman Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınıyorum, yine Lokman Suresi 31’de, “Görmüyor musun ki, size ayetlerinden (bazılarını) göstermesi için, gemiler Allah'ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir.” Gemileri de Ben götürüyorum, diyor Allah. Çünkü denizde akışını biz beynimizin içinde görüyoruz. Kafamızda Allah göstermese öyle bir şey göremeyiz. “Hiç şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden için gerçekten ayetler vardır.” Sabreden ve çok şükreden,  bu Müslümanın tarifi. Çok sabreden, çok şükreden, Allah Müslümanlar için diyebilirdi ama öyle dememiş başka bir açıklama yapmış; “çok sabreden ve çok şükreden”. Çünkü Müslüman sürekli sabırlı, güzel ahlakta sabırlı, cömertlikte sabırlı, iyilikte sabırlı, vefada sabırlı, mesela vefa ömür boyu olması geriyor, sabırlı olmak gerekir. “Ve çok şükreden,” Allah’ın nimetlerine şükredilmesi, elhamdülillah bizi burada bir araya getirdi Allah sohbet ettiriyor, sağlığımız, sıhhatimiz yerinde, bir belanın içinde değil, bir derdin içinde değiliz. Nimetler var, Allah ışık yaratmış, aydınlık pırıl pırıl ve interneti yaratmış,  mümin kardeşlerimiz şu an bizi Avrupa’nın birçok yerinde, dünyanın birçok yerinde izleyebiliyorlar. Tabii büyük bir kitle tarafından izleniyoruz.

 


Lokman Suresi, 31, 33 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 14 Mart 2010 tarihli röportajından Lokman Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. Lokman Suresi’nde Cenab-ı Allah, “Görmüyor musun ki, size ayetlerimden (bazılarını) göstermesi için, gemiler Allah’ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir. Hiç şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden için gerçekten ayetler vardır.” Gemileri ben götürüyorum diyor Allah. Yani sahibinin de Kendisi olduğunu belirtiyor Cenab-ı Allah. Yalnız bunda “Hiç şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden için gerçekten ayetler vardır.” Şimdi gemi gider. Adam bakıyor, boş boş bakar, yani ağzı açık seyrediyor. Bir öyle gemiye seyretmek var. Bir de çok sabrediyor. Veli tıynetli bir insan. Çileye, acıya, zorluklara sabrediyor. Sürekli Allah’a şükrediyor. Zorda da olsa Allah’a şükrediyor. Bu taife için, bu insan grubu için ayrı bir açıklama yapıyor Allah.

Onlar için diyor “gerçekten ayetler vardır.” diyor. Onlar düşündüğünde başka bir şey bulacaklar diyor Allah. Yani o geminin beynimizde yaratıldığını görmüş oluyoruz o zaman. Yani dışarıdaki geminin aslını görmediğimizi, gemiyi beynimizde Allah’ın yarattığını görüyoruz ve tamamının, bütün gücün Allah’a ait olduğunu görüyoruz. Kim farkeder diyor Allah bunu? “Hiç şüphesiz” diyor “bunda çok sabreden, çok şükredenler için gerçekten ayetler vardır.” Demek ki kafası iyi çalışan, Allah’a tam teslim olmuş, çile ehli, güzel ahlaklı, tam akıllı, mükemmel akıllı insanlar için ayetler vardır diyor Allah.

“Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkar etmez.” Şimdi adam ayeti inkar ediyorsa Allah diyor; gaddardır diyor. Gaddar ve nankördür. İstediği kadar kibar davransın, istediği kadar güzel huylu gibi görünsün, mutlaka nankördür diyor Allah ve gaddardır diyor. Gizler sizden diyor. Yani zahiren iyi gibi görünür, güzel huylu gibi görünür ama kökeninde, gerçeğinde gaddardır diyor Allah. Çünkü vicdanının sesini dinlemiyor. Bilinçaltını dinlemeyen bir insan samimi değildir. Bilinçaltında bakın istisnasız her insan Allah’a inanır. Dünyada Allah’a inanmayan tek bir tane insan yoktur. Bakın en azılı ateist, dinsizi getirin.

Mesela Dawkins diyorsunuz değil mi? Yani tam anlamıyla inanıyordur Allah’a. Bilinçüstünde inanmıyor. Yani insanlara gösteriş yapıyor. Bilinçaltında beyni mutlaka inanıyor. Mesela Dawkins’i getirin bir yere, konuşalım. Kendi gönlüyle ona bir hipnoz uygulansın, uyusun. Bilinçaltına inilsin. Bilinçaltının derinliklerine inilsin. Allah’a inanıp inanmadığını sorun. Yani mükemmel inandığını anlatacaktır. Yani bakın hipnoz bilen birçok insan var. Doktorlar var, uzmanlar var. Bunlar da deneyebilirler. Yapsınlar. Yani en azılı ateist arkadaşını alıp getirsinler. Benim dediğim tarzda ve onları ürkütmeden, tedirgin etmeden, böyle gönlünü alarak o hipnoz seansı içerisinde konuştursunlar. Tam anlamıyla inandıklarını göreceklerdir. Ahiret’te de bunu söylüyorlar zaten. Yani bilinçaltında inanıyorlar.

Bediüzzaman’da diyor; “Allah’a inanmayan hiçbir insan yoktur dünyada” diyor. Sadece zahiren, dışarıdan öyle konuşuyorlar. Mesela geliyor züppelik yapıyor böyle hareketler falan böyle... Bir arkadaş grubu oluyor. Sırf onların içerisinde onların züppeliğine direnemediği için o da züppe oluyor. Züppe hareketlerin gereği olarak böyle dinsiz gibi hareketler yapmaya başlıyor. Bir kısmı da sırf zır cahilliğinden bu tip tavır içerisinde oluyor. Kimi etrafına yaranmak için yapıyor ama birçoğu züppelik için.

Çünkü züppelik ayrı bir moda, ekol. Mesela ağzında böyle yaylan-yaylan sakız çiğniyor böyle, deve geviş getirir gibi falan. Ellerini para ceplerine sokuyor falan böyle hareketler falan biliyor musun? Klasik züppe böyle. Onların da başka karşılıkları da var. Böyle lakayt-lakayt sorular. Cümleleri uzata uzata konuşmalar. Mesela soru sorarsın cevap vermez. Veyahut alakasız bir şeye cevap verir. Mesela sormadın halde cevap verir. Soruya cevap vermiyor ama sormadığın şeye cevap verir. Züppelik olsun.

Şimdi böyle bir adamın o züppeliğin gereği olarak da dinsiz olması gerekiyor. Çünkü hem dindar hem züppe gitmeyeceği için züppeliği daha önemli görüyor. O zaman dinsizim diyor. Ama canı yandığında da bir şey mesela kanser bir şey oluyor falan. Yana yakıla dua ediyor. Mesela bir trafik kazası oluyor bir şey oluyor. Canı için Allah'a dua ediyorlar. Orada züppeliği unutuyor. Züppeliğe geçici olarak bir ara veriyorlar. Mesela bir saat, iki saat ya birkaç gün. Yani ani olaylarda züppeliği unutuyor. Yani makul insan haline geliyor bir anda. Allah'a da inanıyor, dine inanıyor. Hatta namazda da başlıyor, namazda kılıyor. Züppelik rafa kalkıyor öyle bir şeylere.

“Ey insanlar! Rabbinizden korkup sakının.” Allah'tan korkmayandan insanlar çekilmesi gerekir. Yani Allah'tan korkmayansa çok tehlikelidir. Ben diyor “Allah'tan korkmayayım ama çok iyi insanım” diyor. Aman kardeşim aman yani. Mutlaka bir şeyle karşılaşırsın. Mümkün değil. Çünkü samimi olarak vicdanına bilinçaltına uymuyorsa bir insan mutlaka bir şey vardır.

Bak “Rabbinizden korkup sakının.” Yani helale harama dikkat edin. “Ve öyle bir günün azabına çekinip korkun ki, o gün hiçbir baba çocuğu için bir karşılık veremez. Ve hiçbir çocuk da babası için bir şey verebilecek durumda değildir.” Öyle bir daralmanmış vaziyette olacaklar ki ahirette. Babası orada olduğu halde aklının ucundan dahi geçmez ona yardım etmek. Yani mesela anası babası hepsi orada. Hepsi birbirine yabancı havasındalar orada. Hiçbiri birbirine bağlantı halindeyim. Hiçbir birbirini kurtarmanın peşinde değil. Yani küfür içinde ise zaten tam anlamıyla rezil bir tavra giriyorlar. Allah bunları özellikle böyle imkan veriyor. Verecek inşaAllah. Ahmak oldukları için mesela neleri fidye verebilirsin deniyor mesela onlara. Kurtulmak için.

Neyi fidye verebilirsin deniyor mesela onlara. Bütün çocuklarımı vereyim diyor. Onları helak et diyor Allah'a. Hepsi senin istediğini yap diyor Allah'a. Eşimi de veriyorum diyor. Bütün aşiretimi de veriyorum. Hepsini veriyorum diyor. Hepsi helak olsun diyor. Yani onlara karşı verim. Yeter ki ben cehenneme girmeyeyim diyor. Hatta dünyayı bir onun mislini kadar ama tabi Allah kabul etmez. İnşaAllah. Bunlarla ilgili ayet var. Değil mi? “Fidye olarak diyor eşini çocuğunu vermek ister” diyor. “Aşiretini vermek ister. Daha da fazlasını vermek ister” diyor ayette. Kur'an buna işaret etmiş Cenab-ı Allah.

“Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır.” Allah doğru söylüyor. Ben dediğimi yapacağım diyor ve göreceksiniz diyor Allah. “Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin.” Yani işte diskolar, miskolar, haplar bilmem gazozlar falan bunlardan etkilenmeyin diyor Allah. Çünkü onları da Allah yaratır. Diskoyu da Allah yaratır. Uyuşturucuyu da Allah yaratır ama içmeyeceksiniz diyor Allah. Diskoyu da Allah yaratır ama helali olan bir şey varsa yapın diyor Allah. Yani gidip orada rezalet çıkartmayın diyor Allah. Helal olan bir şey varsa yapın diyor Allah.

“Ve aldatıcılar da sizi Allah ile aldatmasın.” Bu en vahim olaylardan bir tanesidir. Münafıklar çıkıyor. Biz diyorlar, Müslüman bir siteyiz. Müslümanca bir sistem içerisindeyiz. “Ehli sünnetiz Allah'a çok şükür” diyor. “Size çok büyük bir tehlikeden haber veriyorum” diyor. Aman diyor, “Harun Yahya'nın sitelerine girmeyin” diyor. Başka? “Bediüzzaman'da diyor haşa pek tekin adam değildir” diyor. “Onu da tavsiye etmeyiz” diyor. Başka? “Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri de” diyor. O da diyor “sakat birisidir. Sakın ona da yanaşmayın” diyor. Kim doğrudur diyor. “Biz doğruyuz” diyor. Senin özelliğin nedir diyor. Biraz eşeliyoruz, bakıyoruz. PKK ile iş içe. Veyahut Marksist, leninist örgütlerle iş içe. Yani zulüm ruhu varsa mutlaka bir anormallik vardır.

Bediüzzaman gibi bir mazlumu bu kadar dürüst, dünya iyisi, dünyanın değil mi, dünyadaki oluşmuş çok nadir, nadide varlıklardan birisini Allah'ın yetiştirdiği, Allah'ın yarattığı mükemmel bir insanı gözlerden düşürmeye çalışıyorsa bir insan normal bir hareket değildir bu. Cübbeli bunu yapmaya kalktı bir ara biliyorsunuz. Sonra beceremedi. Sonra evliya olmak şartıyla bizzat Bediüzzaman'ın diliyle evliya olmak şartıyla kabul etti. Onu daha önceden atmıştım biliyorsunuz. Yani bir rüya görüyor. Biri bu da görmüyor rüyayı. Bak bunun adına birisi görüyor. Bu da görmüyor rüyayı. Bunun adına birisi görüyor. Bir evliya kişi daha. Bediüzzaman'ı Cübbeli lütfenlikle kabul etmiş oluyor bu rüyaya göre.

Bediüzzaman kendini kabul ettiriyor Cübbeli'ye. Beni eleştirme diyor. Ona benzer bir şey. Hatırlamıyorum da. Fakat onun evliya olduğunda vurguluyor. Ve kendisini kabul ettirmeye çalışıyor Bediüzzaman. Bunun sonucunda da Cübbeli evliya oluyor. Yani Bediüzzaman'ın diliyle üstelik evliya olmuş oluyor. Ve Bediüzzaman'ı da kabul etmiş oluyor. Buna da sevinenler var. Nur talebesi kardeşlerden. Yani sevinçle anlatıyor. Yani Cübbeli Bediüzzaman'ı kabul etse ne olur? Etmese ne olur yani? Kabul ederse kendi ahireti için, dünyası için hayır var. Değil mi? Yani o yönüyle seviniriz. E kabul etmese de Bediüzzaman daha da büyür. Daha da güçlenir. Kabul etmediğinde. İnşaAllah.

ALTUĞ BERKER: Siz daha iyi bilirsiniz hocam. Aklıma gelen bir şey var. Sayılan kişiler de inşaAllah. Siz Bediüzzaman, Şeyh Nazım Kıbrıs'a ortak Mehdiyet’i müjdelemeleri ve İslam'ın dünya hakimiyetini müjdelemeleri. Saydıkları isimler, ortak yönleri bu.

ADNAN OKTAR: Hayrettir burada. Yani apar topar önce bir Bediüzzaman'a yöneldiler. Habertürk'te başladı bu. Yani yıllardan beri Habertürk hiç Bediüzzaman'a ilgilenmez. Ben ne zamanki Bediüzzaman Mehdi'yi müjdeliyor dedim ve sürekli Bediüzzaman'dan deliller vermeye başladım. “Aman aman” dediler “hemen bu konuya bir el atalım”. Cübbeli bir yandan, Fatih Altaylı bir yandan bir şeyler anlatmaya çalıştılar. Ama bu Bediüzzaman'ın son derece lehine oldu. Daha sevilmesine ve daha tanınmasına sebep oldu. Aleyhte olmaz. Ve Mehdiyet'in daha iyi anlaşılmasına sebep oldu. Çünkü Habertürk'teki Mehdi telaşı hiç normal değil. Fatih Altaylı'nın Mehdi telaşı hiç normal değil. Yani bu panik için bir sebep yok. Cübbeli'yi apar topar bilirkişi olarak getirdiler oraya. Aman o bilirkişileri sevsinler yani. Evlere şenlik yani bilirkişi olarak. Ve Mehdiyet’in çok mükemmel kavranmasına, anlanmasına sebep oldu.

Bakın tam tersi etki yaptı. Mesela bin kişi biliyorsa bir milyon kişi bildi Mehdi'yi. O dönemdeki Mehdiyetle ilgili tırmanışa bir dikkat edin. Cübbelinin çıkmadan önce Mehdiyet’in ne kadar tanınıyordu Cübbeli çıktıktan sonra Mehdiyet ne kadar tanındı Yani yüzlerce mislidir. Çığ gibi gelişti ondan sonra. Değil mi? Güya Mehdiyet’i durdurmaya yönelik bir harekettir. Durmaz. Yani o bir fırtına. Durdurulması mümkün değildir. Aleyhte hareket eden de dedim lehe hareket eder, Mehdi'ye yardım eder. Lehte hareket eden de Mehdi'ye yardım eder dedim. Yani isteyen de, istemeyen de sürekli Mehdi'nin emrindedir dedim. Değil mi? Bak bu oluyor işte. Ya onlar çırpındıkça Mehdiyet gelişir.