Ahzab Suresi, 7, 9-14, 16, 18-20, 22-23, 29, 45-48, 56, 58, 60 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 28 Haziran 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “Hani Biz Peygamberlerden kesin sözlerini almıştık. Senden…” Peygamberimiz (s.a.v)’den. “Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.” Nasıl bir söz Mehdi (a.s)’ye yarım edeceksiniz diye hepsinden söz aldı ve YaRabbi dediler biz Mehdi (a.s) geldiğinde ona yardım edeceğiz dediler. Ayetin ikinci işari anlamı budur. Baksınlar ayeti görecekler inşaAllah. “Ey iman edenler Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın” verdiği gücü, kuvveti, neşeyi, sevinci, iyiliği, güzelliği hatırlayın Allah’a hamdolsun. “Hani size ordular gelmişti.” Kafir orduları, münafık orduları, aşağalık pislik herifler Müslümanların üzerine hücum edecektir. Mehdi (a.s)’nin üzerine hücum edeceklerdir. “Böylece de Biz de onların üzerine bir rüzgar…” Sizin görmediğiniz ordular. Mehdi (a.s)’nin meleklerden oluşan ordusu değil mi? Aynı zamanda buna bakıyor. Cibril, Cebrail (a.s), Mikail (a.s) ve İsrafil (a.s) ve 46.000 melek inşaAllah. “Sizin görmediğiniz ordular göndermiştik, Allah yaptıklarınızı görendir.” Onları yerle bir ettik diyor Allah. “Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi”, yani her yönden saldırmışlardı.

Asrımıza bakacak olursak basınla, gazeteyle, radyoyla, televizyonla değil mi? Adamıyla şalgamıyla, iddia edilen Ergenekon Örgütü’yle. Kafalısıyla, küfeliylisiyle değil mi? “Gözler kaymış yürekler hançere dayanmış ve siz Allah hakkında birtakım zanlarda bulunuyordunuz.” O devirde Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında bir kısım kalbinde hastalık olanlar münafıklar sarsılıyorlar. Müslümanların üstüne saldırı olunca panik oluyorlar ve Allah hakkında şüpheye düşüyorlar. Asrımıza bakacak olursak ne yapacaklardır? Allah hakkında şüpheye düşecek, Peygember (s.a.v.) hakkında şüpheye düşecek, Mehdi (a.s.) hakkında şüpheye düşecek. İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti hakkında şüpheye düşecek, değil mi? Bak “Siz Allah hakkında birtakım zanlarda bulunuyordunuz” İlk önce Allah’a şüphe ediyor. Demek ki böyle kahpe, alçak ve şerefsizler Mehdi (a.s.) cemaati içerisinde korkakça ve kalleşçe bir korku içerisinde yaşayacaklar. Alçakça bir korku içinde yaşayacaklar ve Müslümanlara her saldırı olduğunda bunların yürekleri ağzına gelecek. Müslümanların şevki artacak ama bu kahpelerin değil mi? İçi korku ile sarsılacak. “İşte orada iman edenler sınanmış” Müslümanlar sınanıyor mu?

OKTAR BABUNA: Evet Hocam elhamdülillah.

ADNAN OKTAR: “Ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğramışlardı.” Ne diyor rivayette; “Mehdi (a.s.) cemaati Medine’de İstanbul’da sarsıntıya uğrayacak.” Hadis sarsıntıya uğrayacak. “Üç defa sarsılacak” diyor Medine, İstanbul ve bütün münafıklar atacak diyor içinden. Yani saldırı anında münafıkların her yeri hoplar. Ağzı burnu seyirir, orası burası kasılır. Yani sapıtırlar. Değil mi her yeri kasılabilir. “Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlardı.” Asrımıza bakarsak ne diyorlar? “Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar:” bu asrın kahpeleri, alçakları böyle haysiyetsiz, şerefsiz ve gücünü kaybetmiş iradesiz zavallılar, mahluklar: “Mehdi ve Resulü bize, Allah ve Mehdi bize boş ve aldanıştan başka bir şey vaat etmedi.” Yani Kur'an'daki hükümde yanlış, Mehdi'nin anlattıkları da yanlış diyecekler. Değil mi? Onlardan bir grup da hani şöyle demişti. “Ey Yesrib”, Medine halkı. Medine İstanbul içinde söyleniyor biliyorsun. “Artık sizin için burada kalacak bir yer yok. Şu halde dönün.” Artık dağılın. Evinize gidin. “Onlardan bir topluluk da gerçekten evlenmemiz açıktır.” Anam babam bekliyor beni diyor. Evlenmem lazım diyor. İşime gitmem lazım. Çoluğuma çocuğuma gitmem lazım diyor. Değil mi? Avrupa'ya gitmem lazım diyor. Falan peşmeken.

“Gerçekten evlerim açıktır diye peygamberden izin istiyordu. Oysa onların evleri açık değildi”, diyor Allah. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı”, diyor. Kahpece ve alçakça ve şerefsizce kaçmak istiyorlar diyor. Korku sarmışım ki. “Eğer onlara şehrin her yanından girilseydi,” her yerinden baskın yapılsa gazete, televizyon, radyolarla şuraya burayla mesela değil mi? Malum. “Sonra da kendilerine fitne karışık çıkartma istemiş olsa”, ya Müslümanların hakkında bir oyun oynayın. Yalancı ihbarda bulunun. Yalancı şahitlikte bulunun. Bir kahpelik yapın. Değil mi? Bir onları sırtlarından vurmaya kalkın. Yapar mısınız dendiğinde ne diyorlarmış? “Hiç şüphesiz buna yanaşır. Ve bunda pek az zaman dışında kararsız kalmazlardı.” Bu kahpeliği mutlaka yaparlardı diyor Allah. Bu alçaklığı. Ama Allah için hizmete ona yanaşmazlar diyor. Ama kahpelik istendiğinde, alçaklık istendiğinde onu hemen kabul ederler diyor Allah. Münafıklar için. İnşaAllah.“De ki eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız”, bunlar çok hayata çok meraklıdır. Köpek gibi korkarlar öldürülmekten ve ölmekten. Kanser korkusu, ülser korkusu. İt gibi titrerler korkuyla. “Kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Böyle de olsa bile pek az bir zaman dışında yararlandırılmasın.” Zaten az yaşayacaksınız diyor Allah. Birkaç on sene sonra canınızı alırım diyor. Veya çok az bir süre. Neyse Allah'ın takdiri.

“Gerçekten Allah içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine bize gelin diyenleri bilir.” Münafıklar diyorlar ki “ya ne yapıyorsunuz siz? Mehdi cemaatin içinde ne işiniz var? Gelin bize. Bak burada yeme içme var, namaz da kılmıyoruz, oruç da tutmuyoruz. Her türlü ahlaksızlık var. Gelin bize diyorlar.” Veyahut biz kendimize göre bir şeyler yapıyoruz. Gene bize gelin diyorlar.

“Bunlar pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler.” Allah bunalırlar diyor. Korkarlar, savaşlara girmezler. Rahatlık olacak bunlara. Tatlı su balığı gibi suyun içine gezecek. Değil mi? Delikanlılar gelmez diyorlar zorlamaya. Değil mi? Böyle yiğitlik gereken şeye gelmez. Niçin? Kahpeler de onun için. İnşaAllah. Bak diyor.

“Korku gidince”, Müslümanın üstündeki saldırıyı Müslümanlar püskürtünce “hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle eleştirip inciterek karşılarlar.” Bir de Müslümanları eleştirirler diyor. İşte “namazı şöyle kılıyorsunuz, orucu böyle tutuyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz, eksiksiniz, hatalısınız”, gibisinden keskin dilleriyle sizi incitirler, inşaAllah.

“İşte onlar iman etmemişlerdir.” Allahsız, kitapsızlar. Yani Allah'a inanmıyorlar. Allah, Müslümanlar için tabii ki, sonsuz büyük Allah onlar için de haşa yok onların inancına göre.

“Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır. Onlar münafıklar düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlar.” Müslümanların muhasarası ve Müslümanların baskının devam ettiği kanaatindeler. “Eğer birlikler gelecek olsa”, yani aslımızda mesela basın televizyon şunlar bunu falan bir kısım basın. Yani ben kafir olan Allahsız kitapsız olanı kastediyorum. Yoksa bizim basınımız medyamız nur gibidir. İçindeki kahpeleri kastediyorum. Kimse onlar.

 


Ahzab Suresi, 10-20 Ayetlerinin Tefsiri

(Küfrün ortadan kalkması münafığın manen ölümü demektir. Münafıkta sürekli hastalık ve ölüm korkusu vardır.)

 

Sayın Adnan Oktar'ın 1 Ekim 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.


ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah Ahzab Suresi’nde, 10'uncu ayetinde; "Hani onlar size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı. Ve siz Allah hakkında (bir takım) zanlarda bulunuyordunuz." Bakın şimdi münafıklar çıkarlarıyla çatıştığında, onların imkanları ellerinden alındığında veyahut menfaatleri ellerinden gideceğini düşündüklerinde ilk olarak Allah hakkında suizana başlarlar. Yani Peygamber (s.a.v.)’e yansıması yahut Mehdi (a.s.)'a yansıması aslında direkt imansızlıktan kaynaklanıyor. Yani o, oraya bakıldığında sanki onların problemi Peygamberleymiş yahut Mehdiyleymiş gibi görünmekle beraber asıl Allah’ladır. Yani Kuran buna işaret ediyor. "İşte orada iman edenler sınanmış ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsıntıya uğratılmışlardı." Mümine hiçbir şey olmaz böyle bir durumda. İmanını muhafaza eder. Gayret hatta şevki artar, gayreti artar. "Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar" münafıklar artık hastalıktan geçmiş, şeytan olmuş münafıklar. “Ve kalplerinde hastalık bulunanlar” da bunlar da münafık olmaya aday ama Müslüman olmaya da yatkın kişiler. Bak "Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar Allah ve Resul'ü bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi diyorlardı." Peygamber Efendimiz (s.a.v.) o zamanlar diyor; "hakimiyet olacak, İslam ahlakı yayılacak, Allah'ın dini dünyaya hakim olacak, daha Ahir zamanda da hakim olacak, Mehdi (a.s.) çıkacak, İsa Aleyhisselam inecek" diyor, değil mi? "Ama benim zamanımda da bir ferahlık, bolluk, rahatlık olacak" diyor. Münafıklar ne diyor? "Allah ve Resul'ü bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi." Yani "tamamen yanlışmış" diyorlar.

Yani ne Mehdi (a.s.) doğru, ne İsa (a.s.)'nın inişi doğru, ne Ahir zamanda Müslümanların dünya hakimiyeti doğru, ne kendi zamanında olacak ferahlık, değil mi ve bolluk, kardeşlik ortamı? “Bunların hiçbiri doğru değilmiş demek ki” diyor. O devrin sapıkları hiçbir şekilde inanmıyorlar. Ne diyorlar? "Boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi." Bakın asıl üstünde durdukları, Peygamber (s.a.v.)’in vadettiğinin üzerinde duruyorlar. O konuda hassaslaşmışlar. Yani gelecekle ilgili Peygamberin (s.a.v.) Müslümanlara verdiği müjdeyi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. İşte Mehdi (a.s.)'de de münafıklar ne yapacaktır? Mehdi (a.s.)'nin verdiği müjdeyi ortadan kaldırmaya çalışacaklardır. Mehdi (a.s.) de ne diyecek? "İslam ahlakı yakında dünyaya hakim olacak" diyecek. Münafıklar ne diyecek? "Böyle bir şey yok." "İsa (a.s.) inecek" diyecek Mehdi (a.s.). “O da, öyle bir şey de yok” diyecek münafıklar. Mehdi (a.s.); “barış çağı gelecek, kardeşlik olacak, huzur olacak, güzellik olacak” diyecek, münafıklar "bu da bir aldatmaca" diyecek, "bunlar da doğru değil." Ve ne diyecekler? "Allah ve Resul'ü bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlar. Onlar ne diyor diyecekler? "Allah ve Mehdi (a.s.)" yani sizin söylettiğiniz kaynaklar ve anlattığınız şeylerin hepsi boştur, "Mehdi (a.s.)’nin de, anlattıkları da boş." Bak, "bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlar, boş bir aldanış. "Boş yere aldandık" diyorlar. Demek ki münafıklar Mehdiyete kilitlenecekler.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da Mehdiyete kilitlenmişlerdir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) de devrinin Mehdisiydi, asıl Mehdi'dir. Gelmiş geçmiş en büyük Mehdi Peygamberdir (s.a.v.). Ama veli olarak da en büyük Mehdi yani Peygamber olmayan Mehdi de Ahir zamanda gelen Büyük Mehdi (a.s.)'dir, inşaAllah. Her ikisinde de itirazlar birbirine benzer. Her ikisinde de sıkışma anında adilik yapma ortaya çıkıyor. Yani güçlü ve rahat bir ortamda bunu yapmıyorlar. Mesela bir münafık küfür olmadan ortaya çıkmaz. Münafık ne zaman ortaya çıkar? Küfrün gücüne inandığında ortaya çıkar. Mesela gazetesiyle, basınıyla, televizyonuyla, itiyle, kopuğuyla, değil mi? Diğer kendince destek alacağını düşündüğü bazı kişilerle ortaya çıkar. Tabii kendisine uygun olan kısmıyla. Onlara sırtını dayadığı için pervasız ve çok azgın bir görünüm verir. Ama sırtını oraya dayadığı için. Sırtını oraya dayamasının sebebi nedir? Müslümanların sıkışık durumda olduğunu düşünmesidir. Bak bu adamlar niye orada sapıtıyorlar? "Hani onlar hem üstünüzden hem alt tarafınızdan gelmişlerdi." Müslümanların muhasara edildiğine inandığında, Müslümanların gücünün kalmadığına yahut az olduğuna inandığında sapıtıyorlar. Münafık ne zaman sapıtıyor? Müslümanların gücünün elinden alındığını düşündüğünde, küfrün gücü arttığında yani Müslümanlar muhasara altına alındığına inandığında. Yahut mesela farz edelim, komplolar yapılmıştır, oyunlar yapılmıştır. Bunun sonucunda bazı hukuki avantajlar elde etmiştir münafıklar, kendilerince, kendi kafalarınca. Bir sosyal, siyasi abluka olabilir etraflarında, bu durumda münafık kendini güçlü hissediyor.

Sırtını küfre dayıyor ve Müslümanların da abluka altında olduklarını düşünerek, güçsüz olduklarını düşünerek, çemkirmeye ve saldırganlaşmaya başlıyor. Ne zaman? İşte bu zaman, bu zamanda yapıyor. Ondan evvel yapar mı? Mesela Müslümanların gücünden emin olsa, küfrün gücü tamamen ortadan kakmış, sadece inananların gücü var. Böyle bir durumda münafığın yapacağı tek şey yaltaklanmaktır. İşte orada yalaka ve yaltakçı tavrını ortaya koyar. Orada sezilmez. Allah onların sezilmesi için özel olarak Müslümanları zor bir görünümün etrafına diziyor. Zor olayları etrafına diziyor Müslümanları, böylece Müslümanlar sanki zorluktaymış gibi ona gösteriyor, münafıklara gösteriyor. Münafıklar o zaman işte turnosol kağıdı gibi hemen rengini gösteriyor. Hemen hopluyor, sıkıştırılmış bilye gibi havaya hopluyor böyle. “Aaa” diyorsun, “bak münafık hopladı.” Ama sıkışma anında işte hopluyor. Münafık onun dışında kendini belli etmez. Münafık yalakadır, yancıdır, sezdirmez kendini. Ama küfrü daha güçlü gördüğünde hemen o tarafa sırtını dayayıp, Müslümanlara karşı çemkiren ve azgın bir saldırı moduna geçer. Ama bunu yaparken de tabii küfür adına yapmaz. Din adına yapar, İslam adına. Kendince onlarda eksik gördüğü yahut eksik olduğunu vurgulayabileceği konular bulur münafık. Onu genişletir, onu Kuran’a yahut hadise dayandırır, ondan sonra saldırısına geçer. Ama münafık için ana konu budur, başka bir konu yoktur. Yani İttihat-i İslam, Türk-İslam Birliği, İslam ahlakının dünya hakimiyeti münafığı ilgilendirmez. Çünkü İslam ahlakı dünyaya hakim olursa, sırtını dayadığı küfür de ortadan kalkmış olacaktır.

Sırtını dayadığı küfrün ortadan kalkması münafığın ölümü demektir. Manen ölümü demektir. O manevi ölümü istemediği için, küfrün kalkmasını hiçbir zaman istemez. Küfür kaldığı müddetçe o çünkü ayakta kalabiliyor. Müslümanlara saldırabilmesi için de ona ihtiyacı var. Ama kader içinde yenildiğini bilmez münafık. Halbuki münafık yenilmiş olarak yaratılıyor. O hep böyle içgüdü olarak yeneceği hissi verilir münafığa. Yani yenebileceği hissi verilir. Onun için münafık çok heyecanlı olur, gözlerine de inanamaz. Yani “ne kadar kolay yenmek” der, fakat bir türlü yenemeyince de çok şaşırır münafık. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da, mesela çok kolay zannediyor münafık, hayretler içinde kalıyorlar. Mesela Peygamberimiz (s.a.v.)’i muhasara ediyorlar, rahatça şehit edebileceklerini düşünüyorlar, ama şehit olmuyor. Onların inancına, onların sapkın inancına göre “şansı yaver gidiyor” diyorlar. Onlarda ‘şans’ inancı vardır. “Ya bu sefer de şansı iyiymiş” diyor, “bu sefer de şansı iyi gitti” diyor. Onlar biraz olaya başka türlü baktıkları için, başka türlü değerlendirdikleri için, bunu bir türlü kavrayamazlar. “Onlardan bir grup da hani şöyle demişti:” münafıkların değişik karakterlerinden Allah örnekler veriyor. “Ey Yesrib (Medine halkı)” yani büyük şehir halkı, “artık sizin için (burada) kalacak bir yer yok.” Yani kalabileceğiniz bir mekan yok. Münafık için bir mekan çok önemlidir. Allah diyor; “mağaraya bile razıdırlar” diyor. Yani illaki oraya gidip yapışacak yani. Onlara da bunu gösteriyor.

Diyor ki; “artık sizin burada kalacak bir yer yok, şu halde dönün” vazgeçin, mücadeleden vazgeçin. “Onlardan bir topluluk da ‘gerçekten evlerimiz açıktır’ diye Peygamberden izin istiyordu.” Şimdi münafıklar insanların vicdanının hangi noktalarda hassas olduğunu iyi bilirler. Mesela aile, aile kavramı, değil mi? Milliyetçilik mesela aile kavramı, milliyetçilik, ama münafıkların genellikle aile kavramını çok şiddetli kullandıklarını görüyoruz. Bak ne diyor? “Gerçekten evlerimiz açıktır diye peygamberden izin istiyordu. Oysa onlar(ın evleri) açık değildi; onlar yalnızca kaçmak istiyordu” diyor, Allah. Evimiz açık, yani diyor ki; “çocuğum var, eşim var, dedem var, anneannem var, babaannem var, halalarım var, yengelerim var, şu var, bu var falan. Onları kurtarmak için” diyor, “mücadele ediyorum” diyor. Peki bir buçuk milyarlık İslam aleminin durumu nedir? Onları kurtarmaya ne diyorsun? “O beni ilgilendirmez” diyor. “Peki, neden aileni kurtarmak istiyorsun?” diyorsun. “Para gelecek” diyor, “mirası nereden alacağız biz” diyor. “Yemeği kim pişirecek, evin ısısını kim ayarlayacak, değil mi, eve kim bakacak, değil mi, ona yiyeceği kim getirecek? Onun hayvani bedenini canlı tutacak bir sistem olduğu için, o yüzden evi istiyor. Eğer insanları kurtarmayı amaçlıyorsa, bütün İslam alemini istemesi lazım, değil mi? Bütün İslam alemini kurtarması lazım. Evi onun içinde küçücük bir parça. Yani bir buçuk milyarlık İslam aleminde üç-beş kişi. Ama İslam alemi bir buçuk milyar. Müslüman bir buçuk milyarı kurtarmanın peşinde oluyor. Münafık da kendisine miras kalacak, para gelecek, kendine bakım yapacak kısmı kurtarmanın peşinde oluyor.

O devirde mesela bak Müslümanları Peygamberimiz (s.a.v.) hepsini kurtarmanın peşinde. O da bir avuç ailesini kurtarmanın peşinde, o da kurtarma amaçlı değil. Onlardan çıkar elde etmek amaçlı. Onlardan da nefret eder çünkü öyle bir şey de yok. Bak Allah diyor ki; “Gerçekten evlerimiz açıktır diye Peygamberden izin istiyordu. Oysa onlar(ın evleri) açık değildi.” “Öyle bir amaçları yok” diyor, Allah. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı.” “Onu bahane ediyorlardı” diyor, Allah. “Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı,” yani küfür her yerden saldırsaydı, mesela ani bir gece operasyonu olsa, büyük bir olay çıksa, Müslümanlar çok mağdur durumda kalsa; onlardan da fitne çıkarmaları istenmiş olsaydı, mesela aleyhte şahitlik yapmaları, Müslümanların tutuklanması için, yahut bir şey yapması için, acı çekmeleri için bir delil oluşturmaları, onlara iftira atmaları istenseydi, “hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı.” “Hemen yaparlardı” diyor, Allah. Yani çünkü kin dolu ve nefret dolu oldukları için, her türlü ahlaksızlığa hazır oldukları için, “iftiraya da, oyuna da her şeye hemen girerler ama yeter ki size saldırı olsun” diyor. “Daha önce yapmazlar” diyor. Daha önce it gibi korkuyor. Böyle uyuz köpek gibi uzaktan seyreder. Saldırı anında atağa geçiyor. “Oysa andolsun, daha önce 'arkalarını dönüp kaçmayacaklarına' dair Allah'a söz vermişlerdi;” değil mi? Bu davadan hiçbir zaman dönmeyeceklerine dair, İslam’ı yaşayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. “Allah'a verilen söz (ahid) ise, (ağır bir) sorumluluktur” diyor Allah.

Yani başına geleceği açıklıyor Allah. “De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız” bu da münafıkların ölümden çok korktuğunu gösteriyor. Onlarda böyle hastalık korkusu vardır sürekli, ölme korkusu vardır. Yani hep uzun yaşama eğilimi vardır ve ölümden de şiddetli korkar. Münafığın kaçma nedeni, en önemli nedenlerinden birisi de budur. O pis canını kurtarma peşindedir. “Veya öldürülmekten kaçıyorsanız kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz;” Allah; “ben sizi her yerde bulurum” diyor, “kaçmanız bir şey sağlamaz” diyor. “Böyle olsa bile, pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız." “Az bir zaman sonra ben sizin canınızı alacağım” diyor, Allah. Münafıklar da hakikaten böyle psikolojik olarak azap içinde olduğu için o azabın etkisiyle ölürler. Allah diyor ya; “öfkenizle ölün.” Yani muazzam bir psikolojik stres içinde yaşar münafıklar. Hatta Allah diyor; göğe yükselmiş de onu bir kuş kapmış da göğe yükseltmiş gibi. Yani bir an bile mutlu değildir münafık. Sürekli stres ve gerilim içindedir. Münafıkların kendi bulundukları ortamda da münafıklar çok gergindir. Hepsi birbirinden nefret eder. Hem tiksinir, hem nefret eder, hem çok aşağılık görürler birbirlerini. Ve ikisi de birbirini aptal ve akılsız olarak görürler. Her münafık birbirini akılsız ve aptal olarak görür. Her münafık kendini müstakil olarak kendini en akıllılarıları olarak düşünür.

Mesela yüz tane münafık varsa, yüzü de birbirinden üstün görür kendisini. Öyle bir anormallikleri vardır münafıkların. “Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları”, mesela münafıkların bir kısmı da direk mesela çocuğunu eve kapatıyor, çocuğunu kaçırıyor, alıkoyuyor bırakmıyor. Şiddet kullanıyor, tehdit ediyor, mesela ölüm tehdidiyle alıkoyuyor. Kuran ona işaret ediyor. “Ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir.” Bir kısmı dışarıdan haber gönderiyor. “Bize gelin” diyor. Münafık güçlenmek istediği için, yani gelenlerden bir şeyler alacak. Onlar kanalıyla bir şeyler elde edecek. Kendini daha kuvvetli hissedecek ve Müslümanlara zarar vereceğini düşünüyor orada. Müslümanlardan bir eksildi, bizden bir arttı gibisinden, onun faydalı bir şey olduğunu düşünüyor. “Bize gelin diyenleri bilir.” Demek ki münafıklar sürekli bunu kullanacaklar. Kendilerine çağıracaklar. Bir münafık karakteridir bu. Mesela küfürde böyle olmaz. Küfür kendi hayatını yaşar, bize gelin diye şey olmaz. Ama münafık “bize gelin” diyenin peşindedir. Onun için çok önemlidir o. Çünkü kendisini eşit hale getirmek ister. Psikolojik olarak o ızdıraptan kurtulmak için de çoğaltmak ister kendisi gibi insanların sayısını. “Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler.” Yani büyük, mesela Mehdi (a.s.)’nin mücadelesi gibi mücadelelere, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mücadelesi gibi mücadelelere gelmezler. Çünkü onlar kolaylık ve çabuk netice alma peşindedirler.

“Geldiklerinde size karşı cimri ve bencildirler.” Egoisttirler diyor Allah. Cimri yani parasını verse bile onun acı duyar. Bir türlü onu unutamaz. Bir acıymış gibi hisseder. Ve verirken de isteyerek vermez. Ve bencildirler. “Şayet korku gidecek olsa ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmak olduklarını görürsün.” Bakışlarında bir anormallik olduğunu söylüyor Allah münafıkların. Birçok ayette bu. Burada da belirtiyor. Bakın gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Öküz gibi bakar münafıklar. Allah'ın hikmeti yani böyle. İnşaAllah.

“Korku gidince hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle eleştirip inciterek karşılarlar.” Münafığın sürekli bir eleştirme, kendince incitmeye çalışma yönünde yani rahatsız etme yönünde bir çalışması vardır. Ayet-i Kerim diyor ki “korku gidince hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek”, yani çıkara düşkünlük göstererek yani çıkara düşkünlük göstererek “sizi keskin dilleriyle” demek ki münafıkların böyle keskin yani pislik dilleri var demek ki.

OKTAR BABUNA: Evet hocam, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Yani Kur'an'ı, imani konuları tenzih ederim. Pislik dillerine Allah dikkat çekiyor. Pistir konuşmaları. Ve amacında Allah diyor bak “eleştirip inciterek” incitme amaçlı ve eleştirme amaçlı yaparlar diyor. Karşılarlar. “İşte onlar iman etmemişlerdir.” İman etmedikleri için böyle oluyorlar diyor Allah'ın.

“Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır”. Bütün yapıp ettikleri boşa geliyor. İnşaAllah. Münafık bunu bilmiyor. Bozulmuştur münafığın tuzağı. O hakikaten bir şey yapabileceğini zanneder. Yapamayınca kendi beceriksizliğinden olduğunu düşünür. Yine bir atak daha yapar. Yine boşa çıkar. Yine bir atak yapar. Yine boşa çıkar. Her yaptığı atak Müslümanların lehine, kendi aleyhine olur. Ama bunu kendi beceriksizliğinden olduğunu zanneder. Şansa inanır. Şansları yine yaver getirdi. Yine şansları yaver getirdi. İnşaAllah.

“Onlar, münafıklar düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer askeri birlikler gelecek olsa çölde Bedevi ve Araplar arasında olup sizin haberlerinizi onlardan sormaya cidden arz ediyorlardı.” Ve cahil cühela, nötr insanlar, böyle yani pek bilgisi olmayan, yani Müslümanlara karşı olan ama şiddetli karşı olmayan kişiler arasında da dolanıyorlar. Yani cahil cühela, müşrikler böyle, aklı zayıf olan insanlar etrafında dolanıyor. Oralardan Müslümanlar hakkında haber soruyorlar. Ne yapıyorlar, ne ediyorlar, nasıl yapalım? O habere göre saldırı yapacağı için sürekli habere ihtiyacı vardır münafığın. O haber ihtiyacını Kur'an belirtiyor. Ve dışarıya çıkıp özel olarak bunu araştırır. Müslümanların zaaf noktası var mı? Zayıf noktası var mı? Mesela hangi tarihte saldırsa iyi olabilir, nereden saldırsa iyi olabilir, hangi konularla iftirası da iyi olabilir, nasıl yalancı bir şahitlik mi yapacak, oyun mu oynayacak itlik mi yapacak, çakallık mı yapacak bunun için bilgiye ihtiyacı vardır. Onun için sürekli yeni gelen bilgiye göre ataklarını tazeliyor. Ama her atanın boşa gideceğini Allah ayette belirtiyor. Ama bu onun şuurunda olmadığı için boş bir çabanın içerisine giriyor. Debeleniyor, uğraşıyor. Fakat yine de netice alacağına inanır. Son ana kadar netice alacağına inanır. Ta ölüm gelip onu alıp götürünceye kadar. Yani takdir edilen Allah'ın takdir ettiği vakit gelinceye kadar.

 


Ahzab Suresi, 10-15 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 25 Haziran 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ALTUĞ BERKER: Şeytandan Allah'a sığınırım. “Hani onlar, size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı ve siz Allah hakkında (birtakım) zanlarda bulunuyordunuz. İşte orada, iman edenler, sınanmış ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğratılmışlardı. Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlardı.”

ADNAN OKTAR: İnsanlar sakin bir ortamda Müslüman olurlar. İbadetlerini yaparlar, yani hiçbir baskı yoksa hiçbir tehlike yoksa ama sıkıştıklarında aklı ve imanı zayıf olan, münafıklığa meyyal olanlar sapıtıyorlar, Kuran onu söylüyor. “Alttan ve üstten sıkıştırılmıştınız” diyor. “Allah ve Resulü hakkında çeşitli zanlarda bulunuyordunuz” diyor. Bir kısmı diyor ki, “Allah var mı?” diyor. Bunalmış. İki taraftan öldürecekler, öyle görüyor kendince veyahut şehit edeceklerini düşünüyor. Allah ve Resulü hakkında çeşitli zanlarda bulunuyorlar. “Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlardı.” Mesela Mehdi (a.s.) için de bunu diyecekler. Bize boş şeyler vaadetmiş. Bak bize saldırdılar. Bizi hapsettiler. Acı çektirdiler bize bak. Yıllar geçti bak hiçbir şey olmadı diyecekler, değil mi? Hatta Peygamber ve yanındaki kişiler diyor. “Allah’ın yardımı, fetih ne zaman derler” diyor Allah ayette. O kadar zora gelmişler, inşaAllah. “Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: "Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok”, Yesrib halkı, yani artık dağılın. Mehdi cemaati için de bu söylenecektir. Artık çok tehlikeli bak, herkes üzerinize geliyor. Herkes size düşman, herkes sizden şüpheleniyor. Kimse sizi sevmiyor, dağılın diyecekler. “Şu halde dönün.” Evinize dönün artık, bırakın diyorlar.

“Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır" diye Peygamberden izin istiyordu”, onlar da kendi evlerine gitmek istiyorlar, herkes kendi evinin peşinde, ailesinin, annesinin babasının yanına gitmek istiyorlar. Müslüman topluluğunu bırakmak istiyorlar. “diye Peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi” diyor Allah. Çünkü sokakta fink atıyorlar. Her türlü ahlaksızlığı, üçkağıtçılığı yapıyorlar, gizli ve açık, canının istediği herşeyi, itliği, çakallığı yapıyor ama Müslümanlara geldi mi olay, aman aman aman diyor, inşaAllah. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı” diyor Allah. Müslümanlardan kaçmak istiyorlardı, başka istedikleri bir şey yok. “Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi”, veya saldırılsaydı, “sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı”, yani Müslümanların başını belaya sokacak bir şeyler yapın diyor. Mesela git şahitlik yap, git Müslümanlara iftira at veyahut kuşkulu bulduğunu söyle, şüphe ettiğini söyle, Müslümanların aleyhinde konuş diyor. “Hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı.” Bunu hemen yaparlardı, bunda tereddüt etmezler diyor. Ahlaksızlığa kaldı mı, Müslümanların aleyhine bir faaliyet oldu mu, onda risk görmezler diyor. Hemen yaparlar ahlaksızlığı. Ama Müslümanlara yardım konusunda şiddetle kaçınır diyor Allah. Ondan kaçınırlar diyor.

“Oysa andolsun daha önce arkalarına dönüp kaçmayacaklarına dair Allah'a söz vermişlerdi.” Yani Müslümanız biz. İslam'da titiz olacağı din Allah'a söz vermişlerdi diyor. “Allah'a verilen söz ahitse ağır bir sorumluluktur”, diyor Allah. Yani bunun karşılığını soracağım onlardan diyor.

“Derler ki eğer doğru söylüyor iseniz şu fetih ne zamanmış?” “Ne zaman Mehdi çıkacak? Ne zaman İsa inecek? Ne zaman İslam dünyaya hakim olacak? Var mı öyle bir şey?” diye soruyorlar. Ebcedi de bu tarihleri veriyor, inşaAllah.

“De ki fetih günü inkar edenlere o gün inanmaları bir yarar sağlamaz. Ve onlara bir süre tanınmaz”, diyor Allah. “Öyleyse sen onlardan yüz çevir ve bekleye dur. Gerçekten onlar da beklemektedirler.” Onlar da beklesin, sen de bekle diyor. Yakında göreceksiniz diyor Allah, inşaAllah.