Ahzab Suresi, 10-20 Ayetlerinin Tefsiri

(Küfrün ortadan kalkması münafığın manen ölümü demektir. Münafıkta sürekli hastalık ve ölüm korkusu vardır.)

 

Sayın Adnan Oktar'ın 1 Ekim 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.


ADNAN OKTAR: Cenab-ı Allah Ahzab Suresi’nde, 10'uncu ayetinde; "Hani onlar size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı. Ve siz Allah hakkında (bir takım) zanlarda bulunuyordunuz." Bakın şimdi münafıklar çıkarlarıyla çatıştığında, onların imkanları ellerinden alındığında veyahut menfaatleri ellerinden gideceğini düşündüklerinde ilk olarak Allah hakkında suizana başlarlar. Yani Peygamber (s.a.v.)’e yansıması yahut Mehdi (a.s.)'a yansıması aslında direkt imansızlıktan kaynaklanıyor. Yani o, oraya bakıldığında sanki onların problemi Peygamberleymiş yahut Mehdiyleymiş gibi görünmekle beraber asıl Allah’ladır. Yani Kuran buna işaret ediyor. "İşte orada iman edenler sınanmış ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsıntıya uğratılmışlardı." Mümine hiçbir şey olmaz böyle bir durumda. İmanını muhafaza eder. Gayret hatta şevki artar, gayreti artar. "Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar" münafıklar artık hastalıktan geçmiş, şeytan olmuş münafıklar. “Ve kalplerinde hastalık bulunanlar” da bunlar da münafık olmaya aday ama Müslüman olmaya da yatkın kişiler. Bak "Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar Allah ve Resul'ü bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi diyorlardı." Peygamber Efendimiz (s.a.v.) o zamanlar diyor; "hakimiyet olacak, İslam ahlakı yayılacak, Allah'ın dini dünyaya hakim olacak, daha Ahir zamanda da hakim olacak, Mehdi (a.s.) çıkacak, İsa Aleyhisselam inecek" diyor, değil mi? "Ama benim zamanımda da bir ferahlık, bolluk, rahatlık olacak" diyor. Münafıklar ne diyor? "Allah ve Resul'ü bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi." Yani "tamamen yanlışmış" diyorlar.

Yani ne Mehdi (a.s.) doğru, ne İsa (a.s.)'nın inişi doğru, ne Ahir zamanda Müslümanların dünya hakimiyeti doğru, ne kendi zamanında olacak ferahlık, değil mi ve bolluk, kardeşlik ortamı? “Bunların hiçbiri doğru değilmiş demek ki” diyor. O devrin sapıkları hiçbir şekilde inanmıyorlar. Ne diyorlar? "Boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi." Bakın asıl üstünde durdukları, Peygamber (s.a.v.)’in vadettiğinin üzerinde duruyorlar. O konuda hassaslaşmışlar. Yani gelecekle ilgili Peygamberin (s.a.v.) Müslümanlara verdiği müjdeyi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. İşte Mehdi (a.s.)'de de münafıklar ne yapacaktır? Mehdi (a.s.)'nin verdiği müjdeyi ortadan kaldırmaya çalışacaklardır. Mehdi (a.s.) de ne diyecek? "İslam ahlakı yakında dünyaya hakim olacak" diyecek. Münafıklar ne diyecek? "Böyle bir şey yok." "İsa (a.s.) inecek" diyecek Mehdi (a.s.). “O da, öyle bir şey de yok” diyecek münafıklar. Mehdi (a.s.); “barış çağı gelecek, kardeşlik olacak, huzur olacak, güzellik olacak” diyecek, münafıklar "bu da bir aldatmaca" diyecek, "bunlar da doğru değil." Ve ne diyecekler? "Allah ve Resul'ü bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlar. Onlar ne diyor diyecekler? "Allah ve Mehdi (a.s.)" yani sizin söylettiğiniz kaynaklar ve anlattığınız şeylerin hepsi boştur, "Mehdi (a.s.)’nin de, anlattıkları da boş." Bak, "bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlar, boş bir aldanış. "Boş yere aldandık" diyorlar. Demek ki münafıklar Mehdiyete kilitlenecekler.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da Mehdiyete kilitlenmişlerdir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) de devrinin Mehdisiydi, asıl Mehdi'dir. Gelmiş geçmiş en büyük Mehdi Peygamberdir (s.a.v.). Ama veli olarak da en büyük Mehdi yani Peygamber olmayan Mehdi de Ahir zamanda gelen Büyük Mehdi (a.s.)'dir, inşaAllah. Her ikisinde de itirazlar birbirine benzer. Her ikisinde de sıkışma anında adilik yapma ortaya çıkıyor. Yani güçlü ve rahat bir ortamda bunu yapmıyorlar. Mesela bir münafık küfür olmadan ortaya çıkmaz. Münafık ne zaman ortaya çıkar? Küfrün gücüne inandığında ortaya çıkar. Mesela gazetesiyle, basınıyla, televizyonuyla, itiyle, kopuğuyla, değil mi? Diğer kendince destek alacağını düşündüğü bazı kişilerle ortaya çıkar. Tabii kendisine uygun olan kısmıyla. Onlara sırtını dayadığı için pervasız ve çok azgın bir görünüm verir. Ama sırtını oraya dayadığı için. Sırtını oraya dayamasının sebebi nedir? Müslümanların sıkışık durumda olduğunu düşünmesidir. Bak bu adamlar niye orada sapıtıyorlar? "Hani onlar hem üstünüzden hem alt tarafınızdan gelmişlerdi." Müslümanların muhasara edildiğine inandığında, Müslümanların gücünün kalmadığına yahut az olduğuna inandığında sapıtıyorlar. Münafık ne zaman sapıtıyor? Müslümanların gücünün elinden alındığını düşündüğünde, küfrün gücü arttığında yani Müslümanlar muhasara altına alındığına inandığında. Yahut mesela farz edelim, komplolar yapılmıştır, oyunlar yapılmıştır. Bunun sonucunda bazı hukuki avantajlar elde etmiştir münafıklar, kendilerince, kendi kafalarınca. Bir sosyal, siyasi abluka olabilir etraflarında, bu durumda münafık kendini güçlü hissediyor.

Sırtını küfre dayıyor ve Müslümanların da abluka altında olduklarını düşünerek, güçsüz olduklarını düşünerek, çemkirmeye ve saldırganlaşmaya başlıyor. Ne zaman? İşte bu zaman, bu zamanda yapıyor. Ondan evvel yapar mı? Mesela Müslümanların gücünden emin olsa, küfrün gücü tamamen ortadan kakmış, sadece inananların gücü var. Böyle bir durumda münafığın yapacağı tek şey yaltaklanmaktır. İşte orada yalaka ve yaltakçı tavrını ortaya koyar. Orada sezilmez. Allah onların sezilmesi için özel olarak Müslümanları zor bir görünümün etrafına diziyor. Zor olayları etrafına diziyor Müslümanları, böylece Müslümanlar sanki zorluktaymış gibi ona gösteriyor, münafıklara gösteriyor. Münafıklar o zaman işte turnosol kağıdı gibi hemen rengini gösteriyor. Hemen hopluyor, sıkıştırılmış bilye gibi havaya hopluyor böyle. “Aaa” diyorsun, “bak münafık hopladı.” Ama sıkışma anında işte hopluyor. Münafık onun dışında kendini belli etmez. Münafık yalakadır, yancıdır, sezdirmez kendini. Ama küfrü daha güçlü gördüğünde hemen o tarafa sırtını dayayıp, Müslümanlara karşı çemkiren ve azgın bir saldırı moduna geçer. Ama bunu yaparken de tabii küfür adına yapmaz. Din adına yapar, İslam adına. Kendince onlarda eksik gördüğü yahut eksik olduğunu vurgulayabileceği konular bulur münafık. Onu genişletir, onu Kuran’a yahut hadise dayandırır, ondan sonra saldırısına geçer. Ama münafık için ana konu budur, başka bir konu yoktur. Yani İttihat-i İslam, Türk-İslam Birliği, İslam ahlakının dünya hakimiyeti münafığı ilgilendirmez. Çünkü İslam ahlakı dünyaya hakim olursa, sırtını dayadığı küfür de ortadan kalkmış olacaktır.

Sırtını dayadığı küfrün ortadan kalkması münafığın ölümü demektir. Manen ölümü demektir. O manevi ölümü istemediği için, küfrün kalkmasını hiçbir zaman istemez. Küfür kaldığı müddetçe o çünkü ayakta kalabiliyor. Müslümanlara saldırabilmesi için de ona ihtiyacı var. Ama kader içinde yenildiğini bilmez münafık. Halbuki münafık yenilmiş olarak yaratılıyor. O hep böyle içgüdü olarak yeneceği hissi verilir münafığa. Yani yenebileceği hissi verilir. Onun için münafık çok heyecanlı olur, gözlerine de inanamaz. Yani “ne kadar kolay yenmek” der, fakat bir türlü yenemeyince de çok şaşırır münafık. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da, mesela çok kolay zannediyor münafık, hayretler içinde kalıyorlar. Mesela Peygamberimiz (s.a.v.)’i muhasara ediyorlar, rahatça şehit edebileceklerini düşünüyorlar, ama şehit olmuyor. Onların inancına, onların sapkın inancına göre “şansı yaver gidiyor” diyorlar. Onlarda ‘şans’ inancı vardır. “Ya bu sefer de şansı iyiymiş” diyor, “bu sefer de şansı iyi gitti” diyor. Onlar biraz olaya başka türlü baktıkları için, başka türlü değerlendirdikleri için, bunu bir türlü kavrayamazlar. “Onlardan bir grup da hani şöyle demişti:” münafıkların değişik karakterlerinden Allah örnekler veriyor. “Ey Yesrib (Medine halkı)” yani büyük şehir halkı, “artık sizin için (burada) kalacak bir yer yok.” Yani kalabileceğiniz bir mekan yok. Münafık için bir mekan çok önemlidir. Allah diyor; “mağaraya bile razıdırlar” diyor. Yani illaki oraya gidip yapışacak yani. Onlara da bunu gösteriyor.

Diyor ki; “artık sizin burada kalacak bir yer yok, şu halde dönün” vazgeçin, mücadeleden vazgeçin. “Onlardan bir topluluk da ‘gerçekten evlerimiz açıktır’ diye Peygamberden izin istiyordu.” Şimdi münafıklar insanların vicdanının hangi noktalarda hassas olduğunu iyi bilirler. Mesela aile, aile kavramı, değil mi? Milliyetçilik mesela aile kavramı, milliyetçilik, ama münafıkların genellikle aile kavramını çok şiddetli kullandıklarını görüyoruz. Bak ne diyor? “Gerçekten evlerimiz açıktır diye peygamberden izin istiyordu. Oysa onlar(ın evleri) açık değildi; onlar yalnızca kaçmak istiyordu” diyor, Allah. Evimiz açık, yani diyor ki; “çocuğum var, eşim var, dedem var, anneannem var, babaannem var, halalarım var, yengelerim var, şu var, bu var falan. Onları kurtarmak için” diyor, “mücadele ediyorum” diyor. Peki bir buçuk milyarlık İslam aleminin durumu nedir? Onları kurtarmaya ne diyorsun? “O beni ilgilendirmez” diyor. “Peki, neden aileni kurtarmak istiyorsun?” diyorsun. “Para gelecek” diyor, “mirası nereden alacağız biz” diyor. “Yemeği kim pişirecek, evin ısısını kim ayarlayacak, değil mi, eve kim bakacak, değil mi, ona yiyeceği kim getirecek? Onun hayvani bedenini canlı tutacak bir sistem olduğu için, o yüzden evi istiyor. Eğer insanları kurtarmayı amaçlıyorsa, bütün İslam alemini istemesi lazım, değil mi? Bütün İslam alemini kurtarması lazım. Evi onun içinde küçücük bir parça. Yani bir buçuk milyarlık İslam aleminde üç-beş kişi. Ama İslam alemi bir buçuk milyar. Müslüman bir buçuk milyarı kurtarmanın peşinde oluyor. Münafık da kendisine miras kalacak, para gelecek, kendine bakım yapacak kısmı kurtarmanın peşinde oluyor.

O devirde mesela bak Müslümanları Peygamberimiz (s.a.v.) hepsini kurtarmanın peşinde. O da bir avuç ailesini kurtarmanın peşinde, o da kurtarma amaçlı değil. Onlardan çıkar elde etmek amaçlı. Onlardan da nefret eder çünkü öyle bir şey de yok. Bak Allah diyor ki; “Gerçekten evlerimiz açıktır diye Peygamberden izin istiyordu. Oysa onlar(ın evleri) açık değildi.” “Öyle bir amaçları yok” diyor, Allah. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı.” “Onu bahane ediyorlardı” diyor, Allah. “Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı,” yani küfür her yerden saldırsaydı, mesela ani bir gece operasyonu olsa, büyük bir olay çıksa, Müslümanlar çok mağdur durumda kalsa; onlardan da fitne çıkarmaları istenmiş olsaydı, mesela aleyhte şahitlik yapmaları, Müslümanların tutuklanması için, yahut bir şey yapması için, acı çekmeleri için bir delil oluşturmaları, onlara iftira atmaları istenseydi, “hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı.” “Hemen yaparlardı” diyor, Allah. Yani çünkü kin dolu ve nefret dolu oldukları için, her türlü ahlaksızlığa hazır oldukları için, “iftiraya da, oyuna da her şeye hemen girerler ama yeter ki size saldırı olsun” diyor. “Daha önce yapmazlar” diyor. Daha önce it gibi korkuyor. Böyle uyuz köpek gibi uzaktan seyreder. Saldırı anında atağa geçiyor. “Oysa andolsun, daha önce 'arkalarını dönüp kaçmayacaklarına' dair Allah'a söz vermişlerdi;” değil mi? Bu davadan hiçbir zaman dönmeyeceklerine dair, İslam’ı yaşayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. “Allah'a verilen söz (ahid) ise, (ağır bir) sorumluluktur” diyor Allah.

Yani başına geleceği açıklıyor Allah. “De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız” bu da münafıkların ölümden çok korktuğunu gösteriyor. Onlarda böyle hastalık korkusu vardır sürekli, ölme korkusu vardır. Yani hep uzun yaşama eğilimi vardır ve ölümden de şiddetli korkar. Münafığın kaçma nedeni, en önemli nedenlerinden birisi de budur. O pis canını kurtarma peşindedir. “Veya öldürülmekten kaçıyorsanız kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz;” Allah; “ben sizi her yerde bulurum” diyor, “kaçmanız bir şey sağlamaz” diyor. “Böyle olsa bile, pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız." “Az bir zaman sonra ben sizin canınızı alacağım” diyor, Allah. Münafıklar da hakikaten böyle psikolojik olarak azap içinde olduğu için o azabın etkisiyle ölürler. Allah diyor ya; “öfkenizle ölün.” Yani muazzam bir psikolojik stres içinde yaşar münafıklar. Hatta Allah diyor; göğe yükselmiş de onu bir kuş kapmış da göğe yükseltmiş gibi. Yani bir an bile mutlu değildir münafık. Sürekli stres ve gerilim içindedir. Münafıkların kendi bulundukları ortamda da münafıklar çok gergindir. Hepsi birbirinden nefret eder. Hem tiksinir, hem nefret eder, hem çok aşağılık görürler birbirlerini. Ve ikisi de birbirini aptal ve akılsız olarak görürler. Her münafık birbirini akılsız ve aptal olarak görür. Her münafık kendini müstakil olarak kendini en akıllılarıları olarak düşünür.

Mesela yüz tane münafık varsa, yüzü de birbirinden üstün görür kendisini. Öyle bir anormallikleri vardır münafıkların. “Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları”, mesela münafıkların bir kısmı da direk mesela çocuğunu eve kapatıyor, çocuğunu kaçırıyor, alıkoyuyor bırakmıyor. Şiddet kullanıyor, tehdit ediyor, mesela ölüm tehdidiyle alıkoyuyor. Kuran ona işaret ediyor. “Ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir.” Bir kısmı dışarıdan haber gönderiyor. “Bize gelin” diyor. Münafık güçlenmek istediği için, yani gelenlerden bir şeyler alacak. Onlar kanalıyla bir şeyler elde edecek. Kendini daha kuvvetli hissedecek ve Müslümanlara zarar vereceğini düşünüyor orada. Müslümanlardan bir eksildi, bizden bir arttı gibisinden, onun faydalı bir şey olduğunu düşünüyor. “Bize gelin diyenleri bilir.” Demek ki münafıklar sürekli bunu kullanacaklar. Kendilerine çağıracaklar. Bir münafık karakteridir bu. Mesela küfürde böyle olmaz. Küfür kendi hayatını yaşar, bize gelin diye şey olmaz. Ama münafık “bize gelin” diyenin peşindedir. Onun için çok önemlidir o. Çünkü kendisini eşit hale getirmek ister. Psikolojik olarak o ızdıraptan kurtulmak için de çoğaltmak ister kendisi gibi insanların sayısını. “Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler.” Yani büyük, mesela Mehdi (a.s.)’nin mücadelesi gibi mücadelelere, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mücadelesi gibi mücadelelere gelmezler. Çünkü onlar kolaylık ve çabuk netice alma peşindedirler.

“Geldiklerinde size karşı cimri ve bencildirler.” Egoisttirler diyor Allah. Cimri yani parasını verse bile onun acı duyar. Bir türlü onu unutamaz. Bir acıymış gibi hisseder. Ve verirken de isteyerek vermez. Ve bencildirler. “Şayet korku gidecek olsa ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmak olduklarını görürsün.” Bakışlarında bir anormallik olduğunu söylüyor Allah münafıkların. Birçok ayette bu. Burada da belirtiyor. Bakın gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Öküz gibi bakar münafıklar. Allah'ın hikmeti yani böyle. İnşaAllah.

“Korku gidince hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle eleştirip inciterek karşılarlar.” Münafığın sürekli bir eleştirme, kendince incitmeye çalışma yönünde yani rahatsız etme yönünde bir çalışması vardır. Ayet-i Kerim diyor ki “korku gidince hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek”, yani çıkara düşkünlük göstererek yani çıkara düşkünlük göstererek “sizi keskin dilleriyle” demek ki münafıkların böyle keskin yani pislik dilleri var demek ki.

OKTAR BABUNA: Evet hocam, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Yani Kur'an'ı, imani konuları tenzih ederim. Pislik dillerine Allah dikkat çekiyor. Pistir konuşmaları. Ve amacında Allah diyor bak “eleştirip inciterek” incitme amaçlı ve eleştirme amaçlı yaparlar diyor. Karşılarlar. “İşte onlar iman etmemişlerdir.” İman etmedikleri için böyle oluyorlar diyor Allah'ın.

“Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır”. Bütün yapıp ettikleri boşa geliyor. İnşaAllah. Münafık bunu bilmiyor. Bozulmuştur münafığın tuzağı. O hakikaten bir şey yapabileceğini zanneder. Yapamayınca kendi beceriksizliğinden olduğunu düşünür. Yine bir atak daha yapar. Yine boşa çıkar. Yine bir atak yapar. Yine boşa çıkar. Her yaptığı atak Müslümanların lehine, kendi aleyhine olur. Ama bunu kendi beceriksizliğinden olduğunu zanneder. Şansa inanır. Şansları yine yaver getirdi. Yine şansları yaver getirdi. İnşaAllah.

“Onlar, münafıklar düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer askeri birlikler gelecek olsa çölde Bedevi ve Araplar arasında olup sizin haberlerinizi onlardan sormaya cidden arz ediyorlardı.” Ve cahil cühela, nötr insanlar, böyle yani pek bilgisi olmayan, yani Müslümanlara karşı olan ama şiddetli karşı olmayan kişiler arasında da dolanıyorlar. Yani cahil cühela, müşrikler böyle, aklı zayıf olan insanlar etrafında dolanıyor. Oralardan Müslümanlar hakkında haber soruyorlar. Ne yapıyorlar, ne ediyorlar, nasıl yapalım? O habere göre saldırı yapacağı için sürekli habere ihtiyacı vardır münafığın. O haber ihtiyacını Kur'an belirtiyor. Ve dışarıya çıkıp özel olarak bunu araştırır. Müslümanların zaaf noktası var mı? Zayıf noktası var mı? Mesela hangi tarihte saldırsa iyi olabilir, nereden saldırsa iyi olabilir, hangi konularla iftirası da iyi olabilir, nasıl yalancı bir şahitlik mi yapacak, oyun mu oynayacak itlik mi yapacak, çakallık mı yapacak bunun için bilgiye ihtiyacı vardır. Onun için sürekli yeni gelen bilgiye göre ataklarını tazeliyor. Ama her atanın boşa gideceğini Allah ayette belirtiyor. Ama bu onun şuurunda olmadığı için boş bir çabanın içerisine giriyor. Debeleniyor, uğraşıyor. Fakat yine de netice alacağına inanır. Son ana kadar netice alacağına inanır. Ta ölüm gelip onu alıp götürünceye kadar. Yani takdir edilen Allah'ın takdir ettiği vakit gelinceye kadar.

 


Ahzab Suresi, 13-31 Ayetlerinin Tefsiri

(Münafıklar ve kalbinde hastalık olanlar)

 

Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: "Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün." (Ahzab Suresi, 13)

“Kalacak yer yok, dönün” tam münafık ifadesi. Tam hüküm var.

Boş aldanıştan başka birşey vaad etmedi deyince hüküm yok, ama burada hüküm var. Dinlemeyin elçiyi diyor, münafık eylemine geçmiş olay.

Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır": Bu da münafık üslubu. Kaçma eylemi var, hastalık olanda kaçma eylemi olmaz durur, Müslümanların içine ama sürekli kuruntulu olur, üst perdeden olur karar veremez.

 

Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı, hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı. (Ahzab Suresi, 14)

Bu da münafık tavrı, çünkü Müslümanlara doğrudan saldırı var. Saldırı olduğunda genelde saldırıyı yapanlar geri planı hazırlar. Allah "her yanından girilseydi" ifadesiyle buna dikkat çekiyor. Müslümanlar aleyhinde bir atak yapıldığında tek cepheden diye tüm dikkati oraya vermek doğru değil, mutlaka ikinci, üçüncü cephe vardır. Hem basın ayağı oluyor, hem saldırı ayağı oluyor. Geniş çaplı hazırlık yapıyorlar. Kaplerinde hastalık olanlar da sıkışık anı fırsat bilir, üstüne üstüne gelir Peygamber (sav)'in, imamın, elçinin ama saldırı çekildiğinde kalbi sakinleşir.

Önce saldırı var, sonra fitne isteniyor, fitne apayrı. Ayrı bir çalışma yapılması gerekiyor fitnede. Fitne genellikle dağılmayı kolaylaştırmak için yapılır, ama elçi esas alınır onun güvenilmezliği vurgulandıktan sonra arkası kolay gelir. Elçi için yanlış düşündü, yanlış hesap yaptı, biz ise size iyilik yapmak istiyoruz dönün, mantığında olur.

(Kararsız) kalmazlardı: Kalplerinde hastalık olanlar mütemerrit olur, karar veremez şüphe içindedir.

 

De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile, pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız." (Ahzab Suresi, 16)

Münafığın en korktuğu olay ölümdür. Öldürülmekten daha da korkar. Peygamber (sav)'in yanında öldürülme riski daha yüksek olur diyorlar.

 

Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler. (Ahzab Suresi, 18)

Bir kısmı direkt alıkoyuyor, çocuğu kaçırıyor, gasp ediyor, "Müslümanların yanına gitmeyeceksin" diyor. Bir süre Müslümanların yanına gitmediğinde Müslümanlıktan vazgeçeceği inancı olur bunlarda. 1 ay, 6 ay, 1 yıl gitmediğinde, bir yandan sürekli Müslümanların aleyhinde konuşma, telkin yaptığında Müslümanlıktan vazgeçeceğine inanıyor. Çeşitli menfaat sunarak çeşitli imkan sunarak, karşı tarafı da sürekli kötüleyerek. Bu mantık, Peygamber (sav) döneminde de vardı, Hz. Mehdi (as) döneminde de olacak.

"Bize gelin" diyenleri bilir: Bize gelin demesinin sebebi, gerçekten muttaki görse demez, kalbinde hastalık olduğunu olanlardan olduklarını tahmin ettikleri kişilere bunu der. Muttakiye şeytan da diyor, "benim muttakiye gücüm yetmez" diye. Eğer münafık birisine böyle diyorsa, o kişinin çok güçlü atakla cevap vermesi gerekir. Münafıkların çağırabilecekleri potansiyel kitlesi olduğu anlaşılıyor.

Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler: Bazen de münafıkta, mümin alameti çıkabilir çok zayıf olarak. Mesela gidip tebliğ de yapabilir, ama kısa süreli buna aldanmamak için Allah uyarıyor.
 

(Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.' Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır. (Ahzab Suresi, 19)

Münafık çok egoist olur, kendini kurtarma peşindedir.

Bakışta bir bozukluk meydana geliyor. Bir anlamsızlık, manasızlık. Anlamlı bakış müminin vasfıdır. Küfürde, münafıklarda istisnasız bakış bozukluğu oluyor. Bu bir nimettir mümin için, kesin hüküm veremezsin anlaşılır.

Korku gidince: Müslümanlar güçlenince bir atak yapılamayacağını anlıyor, münafık saldırganlığı duruluyor, daha sakin hale geliyor.

Ama buna karşılık çıkar, mal, mülk, elbise, yiyecek stok ederek, biriktirek, sizi keskin dilleri çok azgın ve dilbaz olur münafıklar kalplerinde, hastalık olanlar da da bu olur. Hiç ummadığın anda çok münasebetsiz bir laf eder, durur durur yine yapar. Dini ifadeleri tenzih ederim, ağzından insanı dinlendiren huzur vere bir üslup çıkmaz. İltifat edecekse fitne vardır. Münafıklarda bir kuluçka dönemi vardır, o dönemde bunu yapar, ama kudurduktan sonra, kuduz vakasında da önce kuduz ışıktan sudan kaçıyor sonra debelenerek gider ölür, münafıklar da kuduz köpeğe benzer. Peygamberi eleştiriyor, imamı eleştiriyor, hiç engel yoktur onlar için eleştirmede bunlar için. Güzellik amacı yok, incitme amacı var, rahatsız etme, tedirgin etme, ürkütme, gizli tehdit var.

Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır: Birşeyler yapıyorlar, yapmıyor değiller. Namaz kılıyor, zekat veriyor, oruç tutuyor, ama Allah bunları boşa çıkarıyor.

 

Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (ordan) sormayı cidden arzu ediyorlardı. Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı. (Ahzab Suresi, 20)

Bedevi hanzo demektir, okumayan, yazmayan, kafası çalışmayan küt adamlar, dinden imandan anlamayan sığır gibi yaşamak isteyenler. Bazen de onların içinde iyi insan çıkar, ama genellikle cinstirler. Bedevi karakteri vurguluyorum, Kuran'da da bu kast ediliyor, yoksa çöldeki bedevi değil kast edilen.

Hanzoların arasına dağılıp Müslümanlar hakkında bilgi topluyorlar. Ne olduğu belli olmayan adamlar bunlar. Müslümanlara da zararı yok, küfre de zararı yok nötr insanlar, ama imana karşı kafaları küt insanlardır.

Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı: Müslümanların içinde de olsa tebliğe gitmez, İslamı yaymaya girmez. Müstakil kendi hayatını yaşar, kenardan. Aktif canlı olarak Müslümanlarla birlikte mücadele azmini yaşamaz. Bir odaya çekilir hayatını yaşar veya bir mağaraya çekilir, hayatını yaşar. Bütün mesele Müslümanlardan ayrı olmaktır. Mühim olan müslümanlardan uzak olmak, İslam'a hizmet etmemektir.

Bazı kimseler beni çürüttüğünde dini çürüteceğini zannediyor. Beni eleştiren olduğunda ben “sağolun” der, düzeltirim. Ben örnek vermiyorum, Kuran'a davet ediyorum. Dolayısıyla beni eleştirerek dine böyle zarar veremezler.

 

Mü'minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resûlü’nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resûlü doğru söylemiştir." Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı. (Ahzab Suresi, 22)

Müslüman korkuya kapılmıyor. Kalbinde hastalık yok. Bu devre bakarak, bu Allah'ın ve Resulu'nün ve Mehdi'nin bize vaad ettiği şeydir. Münafıklar, küfür, Darwinistler saldırdığında daha da coşturuyor bizi, kudret geliyor, canlanıyoruz, maşaAllah.

 

Ey peygamber, eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim." (Ahzab Suresi, 28)

Münafıklık yok burada, ama hastalık var. Kalplerine hastalık gelmiş. Birçok eşinde hastalık oluşmuş. Peygamber (sav), para, mal, mülk ne istiyorsanız vereyim ve kavga olmadan sizi güzellikle salayım diyor. Boşanmanın nasıl olduğunu Allah göstermiş oluyor, imkan sağlamak ve güzel bir tarzda salıvermek. Ama tabi bu bir kadın için dehşet verici bir olaydır, Peygamberimiz (sav)'e bunu söylettirmek.

Aynı zamanda evlilikte amacın ne olduğu açıklanıyor: Ahiret için, Allah rızası için, demek ki saf takvayı arayacak. Allah'ın rızasını en çok kimde görüyorsa güzel ahlakı, şefkati, derinliği, sevgiyi, temizliği kimde en çok görüyorsa, onda en çok Allah tecelli ediyor demektir, dünyadaki en büyük nimet odur. Peygamber (sav) zamanında mübarek annelerimiz ne yaptılar? Bakıyorlardı, Peygamberimiz (sav) simsiyah saçları, Bizans işi cübbesi, omuzları geniş, pembe beyaz çocuk cildi gibi taze cildi, ehli kudret maşaAllah, aşık oluyorlardı haklı olarak.

O dönemde ne kadar acayip insanlar var, Peygamberimiz (sav)’in hanımlarına karşı bir anormal ima meydana geliyor, sonsuz kere sonsuz haşa, vefatından sonra hanımlarıyla evlenme düşünceleri var. Allah kalplerini bildiği için söylüyor,  o yüzden perde ile ayırmıştır Allah. Onlar size ebedi olarak haram kılınmıştır diyor Allah. Allah bu fitneyi engelliyor, ama böyle birşeyin kaplelerinden geçmiş olması o dönemin şartlarının ne kadar zor ve ürkütücü olduğunu gösteriyor.

Peygamberimiz (sav)'in bazı hanımları, evliliğin kendilerine daha farklı bir statü getirdiğini düşünüyorlar. Tahrim suresinde Allah, Peygamberimizin (sav) hanımlarını çok detaylı uyarıyor. Halbuki evli olması bir değişiklik yapmaz, imam o. Daha itaatkar, daha saygılı olur. Ama kadın geleneğinden gelen bir tavrı oluyor bazılarında. Halbuki münafık saldırısı var, rahatsız edici, zor bir ortam var, böyle bir ortamda müminlerin çok sıkı Peygamber (sav)'e destek olmaları gerekir.

Allah dünyada kaç noktadan birden aciz yaratıyor. Koltuk altı için özel sanayi var, dişini yıkamadığında çok fazla sorun oluyor. Kulak için kulak pamuğu yapılıyor, saçı ayrı, ayakları ayrı, neresine baksan vahim aczlerle dolu. Ama Cennette hiçbiri yok, ama burada bir tanesi bile insanı karşısındakinden uzaklaştırmak için yeter. Allah insanı tahir kılıyor, o yüzden bu rahatsızlıktan kurtuluyor insanlar. Cennette doğal temizdir, doğal güzeldir. Gül nasıl güzel koku veriyorsa, insan da öyle oluyor. Diş katrilyonlarca yıl fırçalanmıyor ama tertemiz.

 

Ama sizden kim Allah'a ve Resûlü’ne gönülden -itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona ecrini iki kat veririz. Ve Biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır. (Ahzab Suresi, 31)

İtaat demiyor Allah, gönülden itaat, aşkla, canla, muhabetle hakiki itaat.

Bazı kardeşlerimiz bir tek samimiyet kurtuluş için yeter mi diyor? Samimi olunca insan ne yapar? Hz. İsa  (as) hafızasını kaybetmiş olarak geldi. Bakıyor, bu nedir diyor, bu Tevrat, bu İncil bu da Kuran diyorlar. Okuyunca bu doğru, Kuran hak diyor. O kadar. Ömrü boyunca net ve kesin iman. Bakıyor, görüntü ve ışık var, neyin içinde olduğunu anlıyor. Çok kaliteli ses duyuyor, dokunuyor bakıyor birisi hissediyor, net ve kesin iman ediyor. Bir daha hiç sarsılmıyor imanı. Akıllı bir insan bir kere karar verir, çok keskin karar verir, bir kere imanı kavrar, bir daha da bırakmaz. Samimi olduğunda Kuran'ı bulur insan ve tam uyar, Allah'a aşkla bağlanır, Resulünü aşkla sever.

 

Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin. (Ahzab Suresi, 32)

Bu ayetin inmesinden önce bunu akletmeleri gerekiyor. Bu da bir hastalıktır. Şiddeti değişebilir, ama bu da münafıklığın altında olan bir hastalıktır. Bunu müminin zaten bilmesi lazım, Peygamber hanımı olmak ne demektir, insan bilmez mi? Bir hasta da karşıda var, diyor Allah. Hastalığın ne kadar yaygın olduğu anlaşılıyor. O da zayıf münafıklığa yakın. Peygamber hanımlarının özel bir statüde olduğunu belirtiyor. Herhangi bir insan gibi değilsiniz diyor Allah.

 

Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar, Allah'ın kinlerini hiç (ortaya) çıkarmayacağını mı sandılar? (Muhammed Suresi, 29)

Kalbinde hastalık olanda bulanıklık vardır, ama küfür çok nettir. Kalbinde hastalık olanlar da kine, öfkeye, dedikoduya, kavgaya yatkın oluyor, bir tutku gibi oluyor öfke onlarda. Simalarında da kararma oluyor, sivri dilli oluyor. Müslümanları huzursuz etmeye yönelik, beğenmediğini gösteren, küçük düşürmek kastıyla, kendisinin daha üstün, daha büyük olduğunu göstermeye çalışan konuşmaları oluyor.

 

Andolsun, Biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız). (Muhammed Suresi, 31)

İşte bu kilit ayet. Münafıkla muttakinin, kalbinde hastalık olanla mümin arasındaki farkı ortaya çıkaran Allah'ın sistemi. Müslümanlar gece gündüz aşkla, şevkle Allah'ın dinini yaymak için müthiş güç duyar. Münafıktan da doğal olarak tiksinir, kafirden şiddetli nefret eder. Ama şahsından değil, bedeninden değil fikrinden ,eyleminden. Fikir sisteminden, onun yaptığı eylemden nefret eder. Cihatta (ilmi mücadelede) bir de sabır vardır. Mesela ben 79 yılından beri aynı aşkla devam ediyorum. Benimle beraber çıkanların birçoğu devrildi gittiler. Ne dernekler ne gruplar vardı, şimdi bambaşka aleme girdiler, ama ben artan bir şevkle devam ediyorum inşaAllah.

 


Ahzab Suresi, 7, 9-14, 16, 18-20, 22-23, 29, 45-48, 56, 58, 60 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 28 Haziran 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “Hani Biz Peygamberlerden kesin sözlerini almıştık. Senden…” Peygamberimiz (s.a.v)’den. “Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.” Nasıl bir söz Mehdi (a.s)’ye yarım edeceksiniz diye hepsinden söz aldı ve YaRabbi dediler biz Mehdi (a.s) geldiğinde ona yardım edeceğiz dediler. Ayetin ikinci işari anlamı budur. Baksınlar ayeti görecekler inşaAllah. “Ey iman edenler Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın” verdiği gücü, kuvveti, neşeyi, sevinci, iyiliği, güzelliği hatırlayın Allah’a hamdolsun. “Hani size ordular gelmişti.” Kafir orduları, münafık orduları, aşağalık pislik herifler Müslümanların üzerine hücum edecektir. Mehdi (a.s)’nin üzerine hücum edeceklerdir. “Böylece de Biz de onların üzerine bir rüzgar…” Sizin görmediğiniz ordular. Mehdi (a.s)’nin meleklerden oluşan ordusu değil mi? Aynı zamanda buna bakıyor. Cibril, Cebrail (a.s), Mikail (a.s) ve İsrafil (a.s) ve 46.000 melek inşaAllah. “Sizin görmediğiniz ordular göndermiştik, Allah yaptıklarınızı görendir.” Onları yerle bir ettik diyor Allah. “Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi”, yani her yönden saldırmışlardı.

Asrımıza bakacak olursak basınla, gazeteyle, radyoyla, televizyonla değil mi? Adamıyla şalgamıyla, iddia edilen Ergenekon Örgütü’yle. Kafalısıyla, küfeliylisiyle değil mi? “Gözler kaymış yürekler hançere dayanmış ve siz Allah hakkında birtakım zanlarda bulunuyordunuz.” O devirde Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında bir kısım kalbinde hastalık olanlar münafıklar sarsılıyorlar. Müslümanların üstüne saldırı olunca panik oluyorlar ve Allah hakkında şüpheye düşüyorlar. Asrımıza bakacak olursak ne yapacaklardır? Allah hakkında şüpheye düşecek, Peygember (s.a.v.) hakkında şüpheye düşecek, Mehdi (a.s.) hakkında şüpheye düşecek. İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti hakkında şüpheye düşecek, değil mi? Bak “Siz Allah hakkında birtakım zanlarda bulunuyordunuz” İlk önce Allah’a şüphe ediyor. Demek ki böyle kahpe, alçak ve şerefsizler Mehdi (a.s.) cemaati içerisinde korkakça ve kalleşçe bir korku içerisinde yaşayacaklar. Alçakça bir korku içinde yaşayacaklar ve Müslümanlara her saldırı olduğunda bunların yürekleri ağzına gelecek. Müslümanların şevki artacak ama bu kahpelerin değil mi? İçi korku ile sarsılacak. “İşte orada iman edenler sınanmış” Müslümanlar sınanıyor mu?

OKTAR BABUNA: Evet Hocam elhamdülillah.

ADNAN OKTAR: “Ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğramışlardı.” Ne diyor rivayette; “Mehdi (a.s.) cemaati Medine’de İstanbul’da sarsıntıya uğrayacak.” Hadis sarsıntıya uğrayacak. “Üç defa sarsılacak” diyor Medine, İstanbul ve bütün münafıklar atacak diyor içinden. Yani saldırı anında münafıkların her yeri hoplar. Ağzı burnu seyirir, orası burası kasılır. Yani sapıtırlar. Değil mi her yeri kasılabilir. “Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlardı.” Asrımıza bakarsak ne diyorlar? “Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar:” bu asrın kahpeleri, alçakları böyle haysiyetsiz, şerefsiz ve gücünü kaybetmiş iradesiz zavallılar, mahluklar: “Mehdi ve Resulü bize, Allah ve Mehdi bize boş ve aldanıştan başka bir şey vaat etmedi.” Yani Kur'an'daki hükümde yanlış, Mehdi'nin anlattıkları da yanlış diyecekler. Değil mi? Onlardan bir grup da hani şöyle demişti. “Ey Yesrib”, Medine halkı. Medine İstanbul içinde söyleniyor biliyorsun. “Artık sizin için burada kalacak bir yer yok. Şu halde dönün.” Artık dağılın. Evinize gidin. “Onlardan bir topluluk da gerçekten evlenmemiz açıktır.” Anam babam bekliyor beni diyor. Evlenmem lazım diyor. İşime gitmem lazım. Çoluğuma çocuğuma gitmem lazım diyor. Değil mi? Avrupa'ya gitmem lazım diyor. Falan peşmeken.

“Gerçekten evlerim açıktır diye peygamberden izin istiyordu. Oysa onların evleri açık değildi”, diyor Allah. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı”, diyor. Kahpece ve alçakça ve şerefsizce kaçmak istiyorlar diyor. Korku sarmışım ki. “Eğer onlara şehrin her yanından girilseydi,” her yerinden baskın yapılsa gazete, televizyon, radyolarla şuraya burayla mesela değil mi? Malum. “Sonra da kendilerine fitne karışık çıkartma istemiş olsa”, ya Müslümanların hakkında bir oyun oynayın. Yalancı ihbarda bulunun. Yalancı şahitlikte bulunun. Bir kahpelik yapın. Değil mi? Bir onları sırtlarından vurmaya kalkın. Yapar mısınız dendiğinde ne diyorlarmış? “Hiç şüphesiz buna yanaşır. Ve bunda pek az zaman dışında kararsız kalmazlardı.” Bu kahpeliği mutlaka yaparlardı diyor Allah. Bu alçaklığı. Ama Allah için hizmete ona yanaşmazlar diyor. Ama kahpelik istendiğinde, alçaklık istendiğinde onu hemen kabul ederler diyor Allah. Münafıklar için. İnşaAllah.“De ki eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız”, bunlar çok hayata çok meraklıdır. Köpek gibi korkarlar öldürülmekten ve ölmekten. Kanser korkusu, ülser korkusu. İt gibi titrerler korkuyla. “Kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Böyle de olsa bile pek az bir zaman dışında yararlandırılmasın.” Zaten az yaşayacaksınız diyor Allah. Birkaç on sene sonra canınızı alırım diyor. Veya çok az bir süre. Neyse Allah'ın takdiri.

“Gerçekten Allah içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine bize gelin diyenleri bilir.” Münafıklar diyorlar ki “ya ne yapıyorsunuz siz? Mehdi cemaatin içinde ne işiniz var? Gelin bize. Bak burada yeme içme var, namaz da kılmıyoruz, oruç da tutmuyoruz. Her türlü ahlaksızlık var. Gelin bize diyorlar.” Veyahut biz kendimize göre bir şeyler yapıyoruz. Gene bize gelin diyorlar.

“Bunlar pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler.” Allah bunalırlar diyor. Korkarlar, savaşlara girmezler. Rahatlık olacak bunlara. Tatlı su balığı gibi suyun içine gezecek. Değil mi? Delikanlılar gelmez diyorlar zorlamaya. Değil mi? Böyle yiğitlik gereken şeye gelmez. Niçin? Kahpeler de onun için. İnşaAllah. Bak diyor.

“Korku gidince”, Müslümanın üstündeki saldırıyı Müslümanlar püskürtünce “hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle eleştirip inciterek karşılarlar.” Bir de Müslümanları eleştirirler diyor. İşte “namazı şöyle kılıyorsunuz, orucu böyle tutuyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz, eksiksiniz, hatalısınız”, gibisinden keskin dilleriyle sizi incitirler, inşaAllah.

“İşte onlar iman etmemişlerdir.” Allahsız, kitapsızlar. Yani Allah'a inanmıyorlar. Allah, Müslümanlar için tabii ki, sonsuz büyük Allah onlar için de haşa yok onların inancına göre.

“Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır. Onlar münafıklar düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlar.” Müslümanların muhasarası ve Müslümanların baskının devam ettiği kanaatindeler. “Eğer birlikler gelecek olsa”, yani aslımızda mesela basın televizyon şunlar bunu falan bir kısım basın. Yani ben kafir olan Allahsız kitapsız olanı kastediyorum. Yoksa bizim basınımız medyamız nur gibidir. İçindeki kahpeleri kastediyorum. Kimse onlar.

 


Ahzab Suresi, 7, 12-14, 16, 18-21 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 9 Eylül 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Şimdi Oktar’ım Kuran’da küfürden bahseder, münafıklardan bahseder, müminlerden bahseder fakat bir ara sınıf vardır; onlarla ilgili de benim bir kitap çalışmam olacak bir de kalbinde hastalık olanlar vardır. Ayrı bir sınıftır bunlar. Yani, münafıklığa da aday, Müslümanlığa da adaydırlar, ikisinin arasında yani. Ayette diyor, “ikisi arasında bocalayıp dururlar.” Yani, “Küfürle İslam arasında, münafıklıkla Müslümanlık arasında bocalayıp dururlar” diyor. Ama bunların, yani Müslümanlığa geçişi çok kolay oluyor, kolay olur. Ama münafıkların da potansiyel tabanıdır. Yani münafıklığa da çok rahat geçebilir, ortadadır. Bunlarla ilgili Kuran’da çok fazla ayet vardır. “Kalplerinde hastalık mı var?” diye geçer Cenab-ı Allah’ın, değil mi?

Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hanımlarına iftira atıldığında kalbinde hastalık olanlar şüpheye düşüyorlar. Münafık değil, Müslüman ama hasta, kalbinde hastalık var. Yani yatkın, tahkik ediyor. Allah diyor ya Cenab-ı Allah, hüsn-ü zanda bulunup “bu apaçık bir iftira demeniz gerekmez miydi?” diyor, değil mi? Demiyor. Yani, “acaba” diyor, “hakikaten var mı acaba?” diyor. “Ben Peygamber'i çok seviyorum ama hakikaten böyle bir şey var mı?” diyor, o bir hastalık.

Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanında sesini yükseltiyor. Yüksek sesle konuşuyorlar. Ama sesini yükseltmenin kastı biraz da akıl verme. Yani üst perdeden konuşma böyle, değil mi? Buna da bakıyor aynı zamanda. Çünkü diğer ayetlerde de bunu görüyoruz. Bu da bir hastalıktır. Halbuki bak ayette buna başka bir yönden de bakıyor Cenab-ı Allah, başka yönden de değerlendiriyor. “Peygamber (s.a.v.)” diyor “size bir şey söylediğinde onun hükmünü” diyor, “kalbinizde en ufak bir burkuntu duymaksızın itaat etmedikçe mümin sayılmazsınız” diyor Allah, “gerçek hakkıyla, Müslüman sayılmazsınız”. Şimdi bak burkuntu, burkuntu da bir hastalıktır. Burkuntu olmaması lazım. Mesela münafıkta burkuntu olmuyor. Münafık doğrudan reddeder. Kafir doğrudan reddeder. Onların öyle bir konusu yok. Ama müminde burkuntu oluyor kalbinde. Mesela kalbinde bir rahatsızlık hissediyor. Kanaat getiremiyor elçinin sözüne, yani kanaati gelmiyor. Kabul ediyor ama yani içinden böyle tasdik ederek değil. Halbuki içinden tasdik ederek kabul etmesi gerekiyor. Bu da bir hastalıktır, kalbi hastalıktır. Bak ayette diyor ki Ahzab Suresi 12’de: “Hani, münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar” apayrıdır.

Onun için bu konuyla ilgili benim daha önceki çalışmalarımı bir araya getirip bir kitap haline getirmemiz iyi olacak. Daha önce aldığım notları bir araya getirin. Bu konuyu bir kitap haline getirelim. Bak:  “"Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlardı.” Şimdi münafık tamamen kopma kastıyla söylüyor. Kalbinde hastalık olan da bunu hem içinden geçiriyor hem kalben, mesela, diliyle de uygun yerde söylüyor. Fakat amacı gitmek değil burada münafığın. Yani hastalığını söylüyor sadece. Bir rahatsızlık vermek, Müslümanlar içinde disiplinsizlik meydana getirmek. Yani Peygamber (s.a.v.)’e olan saygıyı yok etmek, güveni yok etmek. Dolayısıyla, “ben senden daha büyüğüm, daha iyiyim ama kalacağım. Müslümanın içinde kalacağım ama sen de hatanı bil. Yanlışını bil gibi haşa. Anlaşıldı mı? Ya hastalık. Ama münafık “Allah ve Resulü bize boş bir aldanıştan başka.” Çünkü Allah ve Resulü bize boş bir aldanıştan başka... Çünkü Allah ve Resulü zaten Resulü'nü kabul etmiyor ki münafık. Yani değil mi? Mümin söyler bunu. Münafık ancak tanıtım için söyleyebilir konuyu. Bak bize boş bir aldanıştan başka bir şey vaat etmedi diyorlar. Yani boş bir tespit yaptı. Boş yere götürdü. Bir daha yapma gibi haşa. Düzelt bu hatanı gibi. Anlaşılıyor mu? İnsansın hata yapabilirsin. Bak burada hata yaptın gibi, haşa.

“Onlardan bir grup daha hani şöyle demişti. Ey Yesrip (Medine) halkı artık sizin için burada kalacak yer yok.” Serdar Mor'la konuşmaların buraya geliyor. Ben oraya şimdi gelip olay çıkartmam tabii de. Estağfurullah. Ben bir dakikaya çıksam böyle. Hiçbir şey yok devam ediyor. Allah'a esirgesin. Bak “onlardan bir grupta hani şöyle demişti. Ey Yesrip (Medine) halkı artık sizin için burada kalacak yer yok. Şu halde dönün.” Bak bu tam münafık ifadesi. Bitti yani burada hüküm var. Bu mesela boş bir aldanıştan başka bir şey vaat etmedi ama ortada bırakıyor bu. Yani burada bir hüküm yok. Ama burada hüküm var. “Dönün” diyor. Şimdi burada dönün. Artık dinlemeyin imamı diyor artık. Kontrolden çıkmış burada. Burada münafık eylemine geçmiş olay.

“Onlardan bir topluluk da gerçekten evlerimiz açıktı diye peygamberden izin istiyordu.” Onlar da gitmek istiyor. Bu da münafık. “Oysa peygamberden izin istiyordu. Oysa onların evleri açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı” diyor Allah. Yani bak kaçma eylemi var. Kalbinde hastalık olanda kaçma eylemi olmaz. O durur yani Müslümanların içerisinde durur. Fakat sürekli kalbinde kuruntular olur. Hep üst perdeden olur. Yani karar veremez.

“Eğer onlara şehrin her yanından girilseydi, sonra da kendilerinden fitne karışık çıkarmaları istenmiş olsaydı, hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az bir zaman dışında kararsız kalmazlardı.” Bu münafıkların tavrıdır. Çünkü bu Müslümanlara doğrudan saldırıya hedef var burada. Bakın diyor ki “eğer onlar şehrin her yandan girilseydi”, şimdi bakın Müslümanlara saldırı olduğunda genellikle saldırı yapanlar geri planı hazırlarlar. Yani buna çok dikkat etmek lazım. Müslümanlar saldırı yapıldığında, atak yapıldığında tek cephedendir diye oraya bütün dikkati oraya vermek lazım. Mutlaka ikinci üçüncü cepheden de saldırı vardır. Hem basın ayağı vardır mesela. Hem tuzak ayağı vardır. Hem saldırı ayağı vardır. Yani münafıklar o tip saldırılarda zemini geniş çapta ayarlarlar. Kalbinde hastalık olanlarda işte orada Peygamber'e akıl vermeye kalkıyorlar orada üst perdeden diyor hata yaptın sen yani ona bir fırsat veriyor sıkışık anı fırsat bilir onun üstüne-üstüne gelir Peygamberin üstüne-üstüne gelir ama saldırı çekildikten sonra gücünü gördüğünde sakinleşir, mutmain olur hastalık olanlar.

Bak “eğer onlar şehrin her yanından girilseydi” demek ki her cepheden saldırı olabiliyor Müslümanlar ona çok dikkat etmek lazım. Aynı anda ekonomik saldırı da yapabilirler başka şey de yapabilirler ona çok dikkatli olmak lazım. Sonra da bakın girilseydi bakın ikinci aşama. Önce giriliyor. Bu bir saldırı var. “Sonra da kendilerinden fitne, karışıklık çıkarmaları istemiş olsaydı”. Şimdi fitne ayrı bir şey. Ona ayrı bir çalışma yapması gerekiyor. Fitne için. Fitne genellikle dağılmayı kolaylaştırmak için yapılır ama imam esas alınır. Yani Resul esas alınır. Çünkü onun güvenilmezliği vurgulandıktan sonra artık arkası kolay onlar için. Yani bütün mesele onun güvenilmezliğini vurgulamasına. Yani yanlış hesap yaptı, yanlış düşündü. Buradaki hükümleri de yanlıştı, şu da yanlıştı. Biz size iyilik yapmak istiyoruz. Dolayısıyla hata da devam etmeyin. En kestirme yönden dönün. Mantığına. Ama kalbinde hastalık olanlar da bunu tekrar ediyor fakat eyleme geçmiyorlar.

Hiç bak “istemiş olsaydı hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az zaman dışında kararsız kalmazlardı.” Bak bu kararlı. Bunlar münafık. Hastalık olanlar da mütemerrittir. Karar veremezler. Yani tereddüt içindedirler. Şüphedir. Karar veremiyorlar bunlar.

Şeytandan Allah'a sığınıyorum. 7. ayet. “Hani biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık.” Bak kesin söz. “Senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan, Meryem oğlu İsa'dan biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.” Allah'ın aldığı söz neyin? İsa'dan ve peygamberimizden alınmış bir söz var. Bir elçi gelecek diyor. Bir imam, bir mehdi. Buna yardım edeceksiniz bu kişiye diyor Cenab-ı Allah. “Bu ağır ahdimin, bu yükümü aldınız mı?” Onlar diyorlar, “evet aldık ya Rabbi”, diyorlar. Zer alemindeki, ruh alemindeki bunu kabul ediyorlar. Hazreti İsa'dan da söz alınıyor. Şimdi bak Hazreti İsa'nın Mehdi'ye yardım etmesinin sebebi bu verdiği sözdür aynı zamanda. İnşallah. Çünkü Allah'a söz vermiş. Yani çünkü Mehdi İncil'in aslını da tasdik ediyor.
Kur'an'ın aslını da, Tevrat'ın aslını da tasdik ediyor. Tasdik eden bir nevi elçidir Mehdi. Ona yardım etmekle mükelleftir. O Allah'a verdiği ahdini, sözünü yerine getirmiş oluyor Hz. İsa Aleyhisselam. İnşallah. Evet.

Ahzab suresi 16. “De ki eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yararı sağlamaz.” Münafıkların en korktuğu olay budur. Ölüm. Herhangi bir şekilde ya hastalıktan ölmek, bir şekilde ölmek veya öldürülmek o daha da korkar. Bunun yanında olduğumuzu da görüyorlar. Peygamberin yanında. Öldürülmek riski daha yüksek diyorlar. “Kaçış size kesin olarak bir yararsanız”, kaçarak ölümden kurtulacak zannederler. Bunlar mağaralara falan her yere sığınırlar. Kaçarlar. “Böyle olsa bile pek az bir zaman dışında yararlandırılmazsınız.” Kısa süre sonra zaten canınızı alacağım diyor Allah. Yani kaçmanızın bir şeyi değiştirmeyeceğini bilin diyor.

18. ayet. “Gerçekten Allah içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine bize gelin diyenleri bilir.” Şimdi bak. Münafıklar ne diyor? “Gerçekten Allah içinizden alıkoyanlar.” Bir kısmı direkt alıkoyuyor. Çocuğu kaçırıyor. Alıyor götürüyor. Gasp ediyor. Gitmeyeceksin diyor. Çünkü bir süre uzun süre gitmediğinde onun Müslümanlıktan vazgeçeceği inancı olur. Münafıklarda ve küfürde. Mesela bir ay, iki ay, üç ay, altı ay Müslümanlarla uzak tutulursa bir süre sonra kalbinin soğuyacağı ve Müslümanlıktan çıkacağını düşünülür. Onun için kaçırma olaylar Peygamber Efendimiz zamanında da vardı. Mehdi devrinde de olacağını anlıyoruz. Yani kaçırma olayları. Kaçırıp bir süre gasben tutup onun zaman içerisinde çeşitli menfaatler sunularak çeşitli imkanlar sunularak karşı tarafta sürekli kötülenerek Müslümanlara bağının koparılması yöntemi. Ayet buna dikkat ediyor, çekiyor. Alıkoyanlar.

“Ve kardeşlerine bize gelin diyenleri bilir.” Şimdi kardeşlerim şimdi ayetin tabii zahir anlamına göre gerçekten kardeşliği oluyor. Şimdi kan bağını kullanıyor orada diyor. Kardeşiz ben bak ayrıldım sen de gel benimle beraber diyor. Kan bağım. Tabii ki iman bağı esastır. Değil mi? İman bağı olmadı mı? Kan bağı zaten cahiliye bağıdır. Yani kanla alakalı. Kanla ilikle ne alakası var? Değil mi? İmanla inançla alakası vardır. Ama münafık tıynetinde kan çok önemlidir adam. Kana göre karar verir yani. O iman hiç önemli değil onun için.

Bak “bize gelin diyenleri bilir.” Şimdi bize gelin demesinin sebebi ne biliyor musun? Gerçekten muttaki güçlü görse onu demez. İşte bu kalbinde hastalık olanlardan olduğunu tahmin ettiklerine bunu der. Yani onun teşhisi budur. Yoksa gerçekten muttakiye zaten şeytan da diyor, “benim ona gücüm yetmez”, diyor. Açıkça söylüyor, yapacağım bir şey yok diyor ona. Yoldan çevirebileceğim. Tabii, yapamam ona diyor. Ama bize gelin dendiğinde bu çok tehlikelidir. Yani bunu diyorsa adam, demek ki onda bir kendi kafasına göre zayıflık görmüştür. Çok güçlü atakla müminin cevap vermesi lazım böyle bir şeyden. İnşallah. Yani Müslümanın içerisinde bize gelin denebilecek bir kitlenin olduğu anlaşılıyor. Yani münafıkların potansiyel kitlesi. Yani çağırabilecekleri bir kitle olduğu anlaşılıyor.

“Bunlar pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler.” Bazen de münafıklarda bir mümin alameti gibi bir şey de çıkabilir diyor Cenab-ı Allah. Yani zorlu bir şeye girebilir. Mesela gidip tebliğ yapar hakikaten. Çalışma da yapabilir ama kısa süreli. Bazen yani istisna olur. Onun için orada da aldanmamaları için Cenab-ı Allah uyarıyor. “Geldiklerinde size karşı cimri ve bencil derler.” Çok egoist olur münafıklar. Yani kendini kurtarın peşindedir. İt gibi böyle. Görüyor musun? Domuzun havesinin kirli yerine gider yapışır. Orada beslenir. Yani bencil olur. O kurtulduğunu zanneder. Nereye gittin lan diyorsun. Mekana gitti diyor. Mekan ne diyorsun? İşte domuzun bilmem neresi diyor. Orada beslendiğini söylüyor. Değil mi? Bak “size karşı cimri” diyor Allah. Yani mesela çok az bir para verse, çok az bir imkan verse o ona acayip koru yani. Müthiş ızdırap verir. Çok sıkar onu. Bunaltır. Kur'an ona dikkat çekiyor Cenab-ı Allah.

“Şayet korku gelecek olsa” yani Müslümanın üstüne bir saldırı, baskı yani bunun sebepler çok fazla olur. Mesela kar, kış olabilir. Soğuk olur. Ekonomik kriz bir yandan gelmiştir. Adamlar, hastalıklar gelmiştir. Aileler saldırıyor olabilir. Dışarıdan saldırıyor olabilir. Birçok şey olabilir. Allah bunun adına “korku” diyor. “Şayet korku gelecek olsa ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün.” Bakışta bir bozukluk meydana geliyor. Yani bakışta bir anlamsızlık, manasızlık. Anlamlı bir bakış müminin bir vasfıdır. Kur'an buna dikkat çekiyor. Yani küfürde ve münafıklarda mutlaka bakış bozukluğu oluyor. İstisnasız. Mesela bu çok büyük bir lütuf ve nimet ve kolaylık mümin için. Yani onların angutluğu hemen anlaşılır. Bakar bakmaz. Yani Allah'ın dilemesiyle. Kesin hüküm veremezsin ama anlaşılır. Ak sevelim ben senin o güzel gözlerini. Pırıl-pırıl gözlerini.

Bak “gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün”. Anlamsız. Böyle bön bön bakıyor. “Korku gidince hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle eleştirip inciterek karşılarlar.” Bak korku gidince. Müslümanlar güçleniyor artık. Kendilerini savunuyorlar. Artık Müslümanlara bir atak yapılamayacağını anlıyor. Oradaki o münafık azgınlığı, münafık saldırganlığı duruluyor, daha sakin hale geliyor. Ama buna karşılık “hayra karşı” yani çıkara karşı işte mal, mülk, elbise, yiyecek herhangi bir şey. “Karşı oldukça düşkünlük göstererek” yani böyle stok etmek, malı mülkü biriktirmek, işte parasını bankaya koymak, bilmem ne artık neyse altın varsa altın biriktirmek. Bak “korku gidince hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek oldukça” diyor. Yani mutlaka gizlice hani diyor ya şu kefen parası bilmem ne falan. Samimi yapanları tenzih ederim de. Münafıkları kastediyorum. Bak “hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle” çok azgın ve dilbaz olur münafıklar. Yalnız kalbinde hastalık olanlarda da bu olur. Yani bakın keskin dilleriyle. Yani hiç ummadığın anda çok münasebetsiz bir laf eder. Mesela durur durur yine bir münasebetsizlik yapar. Allah buna keskin dil diyor. Yani ağzından böyle insanı dinlendiren, huzur veren bir üslup çıkmaz münafıklarda veyahut kalbinde hastalık olanlarda. Sürekli zırvalar. Yani dini konuları tenzih ederim. Mesela iltifat edecekse bir fitne vardır. Bir şey varsa fitne vardır kalbinde. Hastalık olanlarda veyahut münafıklarda. Ama münafıklarda tabi onların bir kuluçka dönemi vardır münafıkların. O dönemde bunu yapar. Yoksa kuluçka dönemi geçtikten sonra o azı kudurduktan sonra değil mi? Mesela kuduzluk vakasında da önce sudan kaçıyor önce değil mi? Işıktan kaçıyor. Sonra hırlanmaya başlıyor. Saldırganlaşıyor. Sonra debenerek millete saldırır. Sonra gider ölür. Münafık da öyle. Kuduzluk vakasına benzer, inşaAllah.

“Keskin dilleriyle eleştirip” peygamber eleştiriyor. İmamı eleştiriyor. Yani hiç onlar için bir engel yoktur. Kalbinde hastalık olanların ve münafıkların. “Keskin dille eleştirip inciterek.” Bak eleştirmede hayır amacı yok. İncitme amacı var. Kur'an buna dikkat çekiyor. Yani rahatsız etme, tedirgin etme, ürkütme, gizli tehdit. Aşağılama. Bunlar vardır. Karşılarlar. “İşte onlar iman etmemişlerdir. Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.” Yani bir şeyler yapıyor, yapmıyor değiller. Namazda kalıyor, oruçta tutuyor, zekatta veriyor, yapıyor. Ama bak diyor ki “onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.” Yani adam faaliyet yapar. Sakal göbeğine kadar bırakır. Değil mi? Elinde tesbihinden gezer. Ama Allah diyor bak, “yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır”, diyor Allah.

“Onlar, münafıklar düşman birliklerinin gitme etkilerini sanıyorlardı.” Daha hala Müslümanlara saldırının devam ettiği kanaatindeler. Zaten o yüzden araziye geçer münafıklar. Kaçış sebepleri odur. Eğer “askeri birlikler gelecek olsa”, veyahut o devrin polisi de olabilir, veyahut güvenlik birimleri olabilir, “birlikler gelecek olsa çölde bedavi Araplar arasında olup sizin haberlerinizi sormayı cidden arz ediyorlar”. Bedevi Hanzo demektir var yani böyle okumayan, yazmayan, kafası çalışmayan, böyle Küt adamlar yani sığır gibi yaşamak isteyen, var ya böyle maganda falan tabir ederler. Tam klasik sığır yani. Ama bazen de onlar için de çok nadir olsa iyi insan çıkar. Kur'an ona da dikkat çekmiştir. Ama genelde cinstirler yani. Yani bedevi karakteri vurguluyorum ben. Bu tip insanlar vardır. Tabii ayrı. Çölde de bedeviler vardır. Bu ayrıdır. Ama benim söylediğim, yani Kur'an'ın kastettiği bu tip kişilik. İnşaAllah.

Bak “eğer birlikler gelecek olsa çölde Bedevi Araplar arasında olup sizin haberlerinizi sormayı cidden arz ediyorlardı.” Yani böyle Hanzoların arasına dağılıp oradan Müslümanlar hakkında bilgi topluyorlar. Yani ne olduğu belli olmayan adamlar, Bedeviler. Yani Müslümanlığa da yatkın, dinsizliğe de yatkın. Yani yaşıyor adam sadece öyle, yani ot gibi adamlar var ya derler ya, ot gibi. Kimseye de zararı yok. Müslümanlara da zararı yok. Küfre de zararı yok. Evet bunlar nötr insanlardır, nötr insanlar. Fakat imana karşı da biraz kafaları küttür. Fakat nadir de olsa içlerinde imanlı insanlar çıkar. Evet. Ama medeni olanlar, yani medine olanlar, kültürlü, araştıran, düşünen, inceleyen insanlara daha çoktur imana yatkınlık. Çünkü din medeni insanlara daha çok hitap eder. Yani okuyan, araştıran, derin düşünen insanlara daha çok hitap eder. Ama bedevî tihnetin içerisinde iman edilen güzel ahlaklı insanlar da çıkıyor. Ama medeni olmak esastır.

“Haberlerinizi sormayı cidden arzu ediyorlardı. Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı.” Yani içinde de olsa girmez. Mesela tebliğe girmez, İslam'ı yaymaya girmez. O hayatını yaşar. Müstakil. Yani Müslümanların içerisinde bir ot parçası gibi ayrı. O kendi hayatını yaşar kenardan. Yani aktif canlı olarak topluca Müslümanlarla birlikte o heyecanı, mücadele azmini yaşamaz. Mesela bir odaya çekilir, hayatını yaşar. Veyahut bir mağaraya çekilir, hayatını yaşar. Veyahut gider sokaklarda gezer. Müslümanlar, yani bütün mesele Müslümanların ayrı olmasıdır. Hiç olmaz. Bir de bakarsın, gider bir sinemada boş-boş böyle bakınıyor. Ya bir de gider bir pastanede oturur böyle. Bulutlarını seyreder boş-boş böyle yani mühim olan Müslümanlara uzak olmak İslam'a hizmet etmemektir Onun için Kur'an buna işaret ediyor bak “bedevede fakat içinizde olsa da ancak pek az savaşırlardı” yani ne o tebliğ yapıyor ne konuşma yapıyor ne konuşmalara katılmak da istemez. Yani hani derler ya böyle göstermelik. İnşaAllah.

“Andolsun sizin için Allah'ı ve ahiret gününü umanlar.” Bak Allah'ı ve ahiret gününü umanlar. “Ve Allah'ı çok zikredenler için.” Mesela bak sürekli biz Allah'ı zikrediyoruz. Değil mi? “Allah'ın Resulüne güzel bir örnek vardır.” Hah! O zaman milletin beni örnek almasına gerek yokmuş demek. Değil mi? Bak Allah örnek alınacak kişiyi söylüyor. Değil mi? Adnan Hoca'ya örnek alın demiyor. Ya da başka kişiye örnek alın demiyor Allah. Kim örnek alın diyor? Allah'ın Resulü'nde güzel bir örnek vardır. Bitti. Oturmuş adam beni eleştiriyor. Kardeşim ben eksiği de olabilirim. Günahı da olabilirim. Allah'ın herhangi bir kuluyum ben yani. Değil mi? Ben peygamber değil miyim? Örnek alın dedim mi ben sana? Kudurmuş gibi beni eleştiriyor internette. Şunu yapıyor bunu yapıyor. Ferevki yaptığımı farz et. Hadi düşünelim. Bir kısım dediklerinde doğru olduğunu düşünelim. Bu neyi değiştirir yani? Ben seni Kur'an'a davet ediyorum nihayetinde. Benim gibi ol demiyorum ki. Beni neyi eleştiriyorsun? Estağfurullah. Eleştirirsen Allah razı olsun. İnşaAllah düzeltirim. Daha iyi yaparım. Daha güzel hale getiririz. Amacın beni düzelmemse. Ama amacın dini yıkmakzsa başarılı olamazsın seni. Çünkü ben kendime örnek göstermiyorum. Çünkü ahmak. Ben kendime örnek göstertiyorum zannediyor. Beni çürüttüğünde dini çürüteceğini zannediyor. Çok akılsızca ve aptalca bir şey bu. Sen beni eleştirdiğinde ben sadece Allah razı olsun der, kendimi düzeltmeye gayret derim. Bu kadar. Bu dine hiçbir şekilde zarar vermez. Çünkü dinde ben kendime örnek göstertmiyorum. Boşa çabalıyorlar, uğraşıyorlar.

 


Ahzab Suresi, 7, 18-22 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 25 Haziran 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: Bize gelin diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler.” Ahzap Suresi’nde. İnsanlar, eğer Allah yolunda mücadele eden bir topluluk varsa, insan topluluğu varsa ne yapıyorlarmış? Bak Allah ayette söylüyor.“Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları”, aman diyorlar gitme evladım, sakın tehlikeli, Müslümanların yanına gitmeyin diyorlar, “kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir.” Bize gelin diyorlar, onların yanına gitmeyin, Müslümanların yanına gitmeyin, tehlikeli olur diyorlar. “Bunlar”, diyor bak Cenab-ı Allah, “pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler.” Canları tatlıdır diyor Allah, çıkarcıdırlar diyor. Yani malına, evliliğine, tahsiline, işine, gücüne zarar gelir diye zorlu olan mücadeleye, Allah yolunda olan mücadeleye girmezler diyor Allah. “(Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.” Yani terstirler size karşı diyor, aksi bir tavır içindedirler diyor. Cimri ve bencildirler, egoisttir diyor tavırları. “Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün.’’ Yani herhangi bir saldırı, dinsizlerin herhangi bir atağı olursa da müthiş bir korkuyla sana baktıklarını görürsün diyor Allah, korkak olurlar diyor. “Korku gidince”, yani tehlike ortamından kalkınca da, “hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleri ile eleştirip inciterek”, bu sefer sizi eleştirmeye başlarlar diyor, yani saldırı gelince, siz işte şöylesiniz böylesiniz yanlış yoldasınız, işte sapkınsınız, anormalsiniz, sivri dilleri ile sizi incitirler diyor Müslümanları. “İşte onlar iman etmemişlerdir. Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.’’ Yani onlar namaz kılarlar diyor Allah, oruç tutarlar, zekat verirler ama Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır, samimiyetsizler diyor Allah. “Bu Allah’a göre pek kolaydır.

Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı.” Yani Müslümanların üstündeki baskının devam ettiğini zannediyorlar. Müslümanlara saldırının devam ettiğini zannediyorlar. “Eğer (askeri) birlikler”, yani Müslümanlara baskı yapacak kişiler, “gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu ediyorlardı.” Yani Müslümanlardan kopup kaçıp evine saklanıp veya başka bir yere saklanıp televizyondan, radyodan, herhangi bir yerden Müslümanların nasıl ezildiğine dair yahut nasıl perişan olduklarına dair haberlerini izlemeyi cidden istiyorlardı diyor Allah. Yani hem canını kurtarmış oluyor, kendince uyanıklık yapmış oluyor, hem de Müslümanları davanın ortasında bırakıp kaçıp kendini korunmuş olarak görüyor. Bak, “sizin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu ediyorlardı.” Uzaktan izlemek Müslümanları. Aman diyorlar tehlikeli, bak ayette diyor Allah; “sizin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu ediyorlardı.” Uzaktan öğrenmek istiyorlardı. “Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı.” Zaten içinizde de başınıza bela olurlar diyor Allah. Yani pislik yaparlar, rezillik yaparlar.

Zaten size yaramazlar onlar diyor Allah. “Müminler düşman birliklerini gördükleri zaman” yani onlara saldıranları yani kimse iddia edilen Ergenekon örgütü mensupları olabilir. Komünist düşüncede onlar olabilir. Kim olursa olsun. “Korkuya kapılmadan dediler ki bu Allah'ın ve Resulünün bize vaat ettiği şeydir.” Yani Allah bize zaten Kur'an'da söylüyor Müslümanlara saldırılacağını. Değil mi? Ve Resulü de söylüyor bunu. Resulullah da ahir zamanda size saldırılacak diyor. Ne diyor Müslümanlar? “Bu Allah'ın ve Resulünün bize vaat ettiği şeydir. Biz bunu zaten biliyoruz”, diyorlar. “Allah ve Resulü doğru söylemiştir diyorlar”. Yani ahir zamanla ilgili mesela bilgiler aynısından çıkıyor. Değil mi? Allah ve Resulünün doğru söylediğini biz. Yani ahir zamanla ilgili mesela bilgiler aynısından çıkıyor. Değil mi? Allah ve Resulü'nün doğru söylediğini biz gördük mü? Gördük. Mehdiyetle dilgi bütün alametlerinin çıktığını gördük mü? Gördük. Ne diyoruz şimdi biz? Allah ve Resulü doğru söylemiştir diyoruz. Doğru söylüyor. “Ve bu yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini artırdı.” Bu bizim imanımızı artırdı değil mi? Mucize gördük çünkü. Müslümanların mucize görünce imanı artıyor. Şevkimiz arttı, inşaAllah.

“Hani biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık” Ahzab suresinde. Senden, (sav) peygamberimizden Allah bir söz alıyor peygamberimizden, Hz Muhammed'den. “Nuh'dan,” Hazreti Nuh, “Hazreti İbrahim'den, Hazreti Musa'dan, Hazreti Meryem oğlu İsa'dan biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık”, diyor Allah. Bu söz ne? Ne diyor Allah? Ben size diyor bir elçi göndereceğim. Bir tebliğci. Değil mi? Bu kişi geldiğinde ona yardım edeceksiniz diyor. Yani ben size bir Mehdi göndereceğim. Bir elçi. Bir Mehdi göndereceğim. O size geldiğinde yardım edecek. Buna diyor yemin ediyor musunuz diyor Allah. Zer alemindeki. Yani daha biz dünyaya gelmeden önce. Bütün peygamberlerden Allah söz alıyor. Peygamberimiz dahil olmak üzere peygamberler Allah'a söz veriyorlar. Diyorlar ki “o kişi geldiğinde, söylediğin kişi geldiğinde biz ona yardım edeceğiz”, diyorlar.

Şimdi peygamberimiz böyle birisine yardım etmedi. Böyle birisi gelmedi peygamberimiz zamanında. Hazreti Nuh'un zamanında da gelmedi. Hazreti Musa'nın zamanında da gelmedi. Yani bakın Nuh, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu İsa Mesih Hazretleri ve peygamberimiz (sav). Bunların zamanında, bu mübarek insanın zamanında, bunların demeyeyim Allah affetsin, bu mübarek insanın zamanında böyle bir elçi gelmedi. Kim bu? Yani işarı manasıyla tabi ilk peygamberimize bakmakla beraber ayet, Peygamberimize tevil ettiğimiz açıklamada peygamberimize bakmakla beraber açık ve aleni olarak da Mehdi'ye bakıyor. Çünkü peygamberimize uyan bir elçi. Peygamberimize uyan bir elçi. Yani Hz. Musa'ya, İsa'ya uyanacak. Ama bir peygamberin yardım ettiği elçi olması gerekiyor. Bir peygamberin. Bu kim? Son gelecek elçi kim? Hz. İsa var. Kime yardım edecek? Hz. Mehdi'ye yardım edecek. Allah'a verdiği sözü yerine getirmiş olacak mı? Allah'a verdiği sözü yerine getirmiş olacak, değil mi?

 


Ahzab Suresi, 19-22 Ayetlerinin Tefsiri

(Münafıkların saldırıları Müslümanlar için güç, şevk, neşe, akıl kaynağıdır)

 

ADNAN OKTAR'IN KAÇKAR TV'DEKİ CANLI RÖPORTAJI (1 EKİM 2010)

ADNAN OKTAR: “(Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.” “Egoisttirler” diyor Allah. Cimri, yani parasını verse bile ondan acı duyar, ızdırap duyar, o bir türlü onu unutamaz. Bir acıymış gibi hisseder ve verirken de isteyerek vermez. “Ve bencildirler. Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün.” Bakışlarında bir anormallik olduğunu söylüyor Allah, münafıkların. Bir çok ayette bu, burada da belirtiyor. Bak, “gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün.” Öküz gibi bakar münafıklar, Allah’ın hikmeti yani böyle. “Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar.” Münafığın sürekli bir eleştirme, kendince incitmeye çalışma yönünde, yani rahatsız etme yönünde bir çalışması vardır.

Bu ayette diyor ki: “Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek”, yani çıkara düşkünlük göstererek,  “sizi keskin dilleriyle”, demek ki münafıkların böyle keskin, pislik dilleri var demek ki. Yani Kurani, imani konuları tenzih ederim, pislik dillerine Allah dikkat çekiyor, pistir konuşmaları. Ve amacını da Allah diyor, bak; “eleştirip, inciterek”, “incitme amaçlı ve eleştirme amaçlı yaparlar” diyor. “İşte onlar iman etmemişlerdir”,  “iman etmedikleri için böyle oluyorlar” diyor Allah. “Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır.” Bütün yapıp ettikleri boşa gidiyor. Münafık bunu bilmiyor. Bozulmuştur münafığın tuzağı, o hakikaten bir şey yapabileceğini zanneder. Yapamayınca kendi beceriksizliğinden olduğunu düşünür. Yeni bir atak daha yapar, yine boşa çıkar, yine bir atak yapar, yine boşa çıkar. Her yaptığı atak, Müslümanların lehine, kendi aleyhine olur. Ama bunun kendi beceriksizliğinden olduğunu zanneder. Şansa inanır, “şansları yine yaver gitti” der. “Yine şansları yaver gitti” der. “Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (ordan) sormayı cidden arzu ediyorlardı.” Böyle cahil cühela, nötr insanlar, böyle, yani pek bilgisi olmayan, Müslümanlara karşı olan, ama şiddetli karşı olmayan kişiler arasında da dolanıyorlar. Cahil cühela,  müşrikler, böyle aklı zayıf olan insanlar etrafında dolanıyorlar. Oralarda Müslümanlar hakkında haber soruyorlar. Yani ne yapıyorlar, ne ediyorlar, nasıl yapalım? Yani o habere göre atak, saldırı yapacağı için, sürekli habere ihtiyacı vardır münafığın.

O haber ihtiyacını Kuran belirtiyor. “Ve dışarıya çıkıp, özel olarak bunu araştırır, haber alır.” Yani Müslümanların zaaf noktası var mı, zayıf noktası var mı? Mesela hangi tarihte saldırsa iyi olabilir? Nerden saldırsa iyi olabilir? Hangi konularla iftira atsa iyi olabilir? Nasıl yalancı bir şahitlik mi yapacak, oyun mu oynayacak, itlik mi yapacak, çakallık mı yapacak, bunun için bilgiye ihtiyacı vardır. Onun için sürekli yeni gelen bilgiye göre ataklarını tazeliyor. Ama her atağının boşa gideceğini Allah ayette belirtiyor. Ama bu, onun şuurunda olmadığı için boş bir çabanın içerisine giriyor, debeleniyor, uğraşıyor, fakat yine de netice alacağına inanır. Son ana kadar netice alacağına inanır. Ta ölüm gelip, onu alıp götürünceye kadar. Yani takdir edilen, Allah’ın takdir ettiği vakit gelinceye kadar. Evet, müminler ise, bak diyorlar ki: “Mü'minler (düşman) birliklerini gördüklerinde”, yani münafıkları, oyun oynayan sahtekarları, işte ailelerden, itten kopuktan kişileri veya onların kışkırttığı kişileri yahut kandırılıp yönlendirilen kişileri, “gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah (c.c.)'ın ve Resûlü (s.a.v.)’nün bize vadettiği şeydir.” Bize zaten söylemişti Cenab-ı Allah böyle bir saldırı olacağını, münafıkların ve küfrün saldırı yapacağı zaten bildirmişti. “Allah ve Resûlü doğru söylemiştir.” “Çünkü bundan sevap alacağız, güzel bir şey” diyor, “bunda hayır var.” "Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.” Birbirlerine bağlılıklarını arttırıyor, imanlarını arttırıyor, heyecanlarını arttırıyor. Ben de onun için dedim ya, münafıklar bana saldırmadığında bir eksiklik hissediyorum.

Bak bunun bir ihtiyaç olduğunu Allah burada işte ayette açıklıyor. "Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.” Demek ki Müslümanın buna ihtiyacı var. Yani bir manevi gıdadır. Yani münafığın mutlaka saldırması lazım. Yani Kuran bunu ehemmiyetli bir ihtiyaç olarak ve şifa olarak, Müslümanlara şifa olarak belirtiyor Allah. Müslümanlara saldırı oldu mu, Müslümanın içi açılıyor. Adrenalin etkisi yapıyor, kuvvet geliyor. Sağlığı yerine geliyor, şevki yerine geliyor, neşesi yerine geliyor.  Telif gücü artar, anlatım gücü artar, heybeti artar. Bereket, bolluk ve güzellik oluşur münafığın saldırısıyla. Olmadığında mümin sabreder. Sabredersin, yani beklersin. Çünkü saldırı olmadan mümin normal fonksiyonunu tam icra edemiyor. Ne yeteri kadar sevap alabilir, ne ibadetlerini yapabilir yeteri kadar, yani birçok ibadetini yapamaz. Nasıl namaz kılmak için suya ihtiyaç var, abdest almaya ihtiyaç var, değil mi? Seccadeye ihtiyaç var, bu ibadetlerin olması için de münafığa ihtiyacı var. Münafık olmadığında bu değerli ibadetlerin büyük bir bölümünü yapamaz, yarım kalır. Yani ayağı olmayınca bir insan kıyamda duramıyor. Münafık olmayınca da bu cihadı, bu heyecanı, bu dava aşkını tam yaşayamıyor. Kuran buna işaret ediyor. Bak; “Allah ve Resûlü doğru söylemiştir. Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.” “Arttırdı”, bak mevcut bir iman var, bir teslimiyet var, bu duruyor. Bunda artma oluyor, ne zaman? Münafık saldırdığında. Öbür türlü normal seyrinde gidiyor. Öbür türlü olağanüstü bir gelişme olup, mükemmellik oluyor. Onun için münafığa çok büyük ihtiyaç vardır.

 


Ahzab Suresi, 20. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 2 Aralık 2011 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “Eğer Müslümanların aleyhine olan,” Müslümanlara saldıracak olanlar, “gelecek olsa” diyor, “çölde” yahut uzak bir bölgede olup, onların arasında olup, uzakta olup, “sizin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu ediyorlardı.” Müslümanların hakkında bilgiyi uzaktan, sonradan başka yerlerden elde etmeye çalışıyorlar. “Ne yapıyorlar acaba? Ne ediyorlar? Yeni ataklar yapmak, Müslümanlara yeni saldırılar yapmak için böyle bir şeyler yapıyorlar.

 


Ahzab Suresi, 20. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 20 Eylül 2011 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

MİSAFİR: İnşaAllah Hocam. Euzubillahimineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. “Vettebı'ma yuha ileyke mir rabbik innellahe kane bima ta'melune habıra”. “Sana Rabbinden vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. “Vahyedilene uy” Kuran’a uy, inşaAllah. Kuran’a uyduğumuzda ne oluruz? Akıllı oluruz, makul oluruz, tutarlı oluruz, iman hakikatlerinin önemini anlarız. Kuran’ın her tarafında Allah hep iman zayıflığının tehlikesine dikkat çekiyor. Neresini açarsak açalım, hangi sayfayı açarsanız açın hep insanların iman zafiyetinden bahseder. Fatiha’dan itibaren başlar. Fatiha’dan itibaren en son ayete kadar, bak en son sureye kadar bakın; hep iman zafiyetinin tehlikesine dikkat çeker Kuran ve iman hakikatlerinin önemi sürekli vurgulanır. Onun için Bediüzzaman; “ana konu budur” diyor. “Hz. Mehdi (a.s.)’ın da üstünde duracağı ana konu iman hakikatleridir” diyor, “fıkıh değildir” diyor, “fıkıh sonra” diyor. İman etmemiş adama, imanı zayıf adama fıkıh anlatılır mı? Namazda başparmağını nasıl dikeceğini anlatıyor. Adam dinsiz, imansız, “Darwinizme, materyalizme inanıyorum” diyor; fıkıhtan anlar mı adam? Gusül abdestinin detaylarını anlatıyor. Önce iman, hem de samimi iman, oturmuş, Allah korkusuna dayalı iman; ondan sonra, inşaAllah.