Ahzab Suresi, 36-48 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 20 Nisan 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Ahzab Suresi 36. “Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman” bak, “Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için, o işte kendi isteklerine göre seçme yoktur”. Yani “Peygamber (s.a.v.) ne derse, harfiyen, aynısını yapmanız gerekir” diyor Cenabı-ı Allah. “Kim Allah’a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o apaçık bir sapıklıkla sapmıştır”. Peygamber (s.a.v.)’e isyanı, Allah’a isyan olarak kabul ediyor Cenab-ı Allah. Peygamber (s.a.v.)’e itaati de, Allah’a itaat olarak kabul ediyor Kuran ayetinde. Bak, Allah’a ve Resulü (s.a.v.)’e, “Allah ve Resulü bir şeye hükmettiği zaman”, Allah ve Resulü ne demek? Yani “Resul (s.a.v.)’e uyarsanız, Allah’a uymuş oluyorsunuz anlamında” diyor.

“Bir işe hükmettiği zaman,” Yani Allah’ın hükmü olmuş oluyor Peygamber (s.a.v.)’in hükmü. “Mümin bir erkek ve mümin bir kadın için, o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” Yani kendi kafasına göre davranamaz. Mutlaka o denilen şekilde hareket etmesi lazım. En doğru, en güzel hareket o olmuş oluyor. “Kim Allah ve Resulü’ne isyan ederse”, bakın, kim Allah’a ve Resülü’ne isyan ederse, Resul (s.a.v.)’e isyan ve itaatsizlik, Allah’a isyan olarak alıyor Allah. “Artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.” Allah “sapıklıktır, sapmıştır” diyor. Zaten sapanların yeri de Cehennemdir inşaAllah.

“Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye, eşini yanında tut ve Allah’tan sakın diyordun. İnsanlardan çekinerek, Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun. Oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik ki, böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri kadınları boşadıkları zaman, onlarla evlenme konusunda müminler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.” Biliyorsunuz, Zeyd’in hanımı boşanmıştı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’le evlenmek istiyordu. Çok beğeniyordu Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i haklı olarak. Hem imani yönden, her yönden çok mükemmel bir insan olduğu için. Peygamberimiz (s.a.v.) de utanıyordu toplumdan, “evlatlığının hanımı ile evlendi” demesinler diye. Allah bak diyor ki, şeytandan Allah’a sığınırım.

“Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin,” Şimdi Peygamber (s.a.v.)’in yanında, Peygamber (s.a.v.)’in hizmetinde olması çok büyük bir nimettir. Çok müthiş bir güzellik. Peygamber (s.a.v.)’in yardımcısı. Ona hizmet eden insan. “Eşini yanında tut ve Allah’tan sakın diyordun.” Yani “boşanma, yanında tut ve Allah’tan sakın” diyor. Ama Peygamber (s.a.v.) de istiyor. Yani böyle bir şey olsa, evlenmeyi istiyor. “İnsanlardan çekinerek, Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun.” Bak, Allah’ın açığa vuracağı şeyi, Allah sana zaten insanlara bunu bildirecekti” diyor Allah. Bilinen bir şeydi bu, yani Ben biliyordum diyor Allah, biliyorum diyor. “Kendi nefsinde saklı tutuyordun.” Peygamber (s.a.v.) bunu bir reaksiyon olur yahut yanlış düşünülür, fitne olur diye söylemiyor.

“Oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd ondan ilişkisini kesince,” tamamen boşanıp ayrılınca, “biz onu seninle evlendirdik ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri, kadınları boşadıkları zaman onlarla evlenme konusunda müminler üzerine bir güçlük olmasın”. Allah'ın emri yerine getirilmiştir. Yani Zeyd hanımını boşuyor, herhalde o arada anladığım kadarıyla iddet bekliyor. Fakat Peygamber Efendimiz o dönem içerisinde boşandıktan sonra ondan evlenme fikri aklından geçiyor Peygamber Efendimizin. Fakat çekiniyor. İlişkisini kesince, iddet müddeti bitip, yanından ayrıldıktan sonra evli kadınlar biliyorsun iddet müddeti ince evinde kalıyorlar. Dışarı bırakılmıyorlar. Mağdur olmamaları için. Sonra Allah vahiyle evlendirdi. Biliyorsunuz o mübarek hanımla. Ve böylece bir tabu gibi bilinen yasak bilinen bir konuda ortadan kalkmış oldu yani evlatlığın evlatlık denen bir olayın olmadı yani o anlamda yani evladı hükmünde olmadığı evlatlığın evlat hükmünde olmadığını Kur'an böylece vurgulamış oluyor Cenab-ı Allah hükmüyle.

“Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şeyi”, şeytandan Allah'a sınırım, “yerine getirmede peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. Bu daha önce gelip geçen müminlerde Allah'ın bir sünnetidir, Allah'ın emri takdir edilmiş bir kaderdir.
 Ki onlar, o peygamberler Allah'ın risaletini tebliğ ederler. Ondan içleri titreyerek korkarlar.” Yani korkanlardır diyor Allah, korkarlar. “Ve Allah'ın dışında hiçbir kimseden korkmayanlardır.” Bakın çok müthiş bir şey bu. “Ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır.” İşte Müslüman'ın yapacağı da budur. Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. İşte Müslüman'ın yapacağı da budur. Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayacak, inşaAllah.

“Hesap görücü olarak Allah yeter.” Muhammed (sav) Efendimiz için Cenab-ı Hak diyor ki, “Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirisinin babası değildir.” Yani öz babası hükmünde olmaz. Allah bir hüküm meydana getiriyor. “Ancak o Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir. Ey iman edenler! Allah'ı çokça zikredin. Ve onu sabah akşam tesbih edin.” Sürekli Elhamdülillah, Estağfurullah, Sübhanallah, Allahu Ekber.

“Odur ki sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte.” Bak karanlıklardaydınız diyor Allah sizi nura çıkardım diyor. “Melekler de size dua etmektedir. O müminleri çok esirgeyicidir” diyor Allah. “Ey peygamber” diyor Cenab-ı Allah peygamberimize, “gerçekten biz seni bir şahit, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” Mehdi'nin de vasıflarıdır, bu değil mi? Hem bir şahittir, bütün insanlar şahit oluyor, hem bir müjde verici, İslam'ın hakimiyetini, Hz. İsa'nın inişini müjdeliyor ve bir uyarıcı, tebliğcidir gönderdik. “Ve kendi izniyle Allah'a çağıran, İslam'a, Kur'an'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak, bir kandil olarak gönderdik”. Nur saçan bir kandilsin diyor Peygamberimize. Değil mi? Aynı şekilde Mehdi de öyledir. Nur saçan bir kandildir.

“Müminlere müjde ver. Gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.” Bir nimet, bir güzellik. İslam'ın dünyaya hakimiyeti, Hazreti İsa'nın inişi. Değil mi? Müminler için cennette müjdelenme. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme. Eziyetlerini aldırma.” Demek ki kafirler ve münafıklar peygamberlerimizi eziyet etmişler. İftira etmişler. Acı çektirmişler. Mehdi neyle karşılaşacak? Aynı olayla karşılaşacak. Dolayısıyla da bakın Mehdi'ye de hitap var. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme” diyor Cenab-ı Allah Mehdi'ye. Aynı zamanda eziyetlerini aldırma. Demek ki Mehdi'ye de eziyet edecekler. “Ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” İnşaAllah.

 


Ahzab Suresi, 36-37, 39-43, 45-48, 50 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 18 Nisan 2011 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: 45. ayette, şeytandan Allah’a sığınırım; “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahit, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” 2034. “Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).” 1417. 1997 tarihini veriyor, 2034 tarihini veriyor ayet. “Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.” 2005 tarihini veriyor. Muntazam, peş peşe. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” Demek ki münafıklar o zamanlar Peygamberimiz (s.a.v)’e bu konulardan, cinsellikle ilgili konulardan, evliliklerinden, Peygamberimiz (s.a.v)’in kadın sevgisinden istifade ederek kendilerince, Peygamberimiz (s.a.v)’e güya sataşır tarzda bir üslup kullanıyorlardı. Cenab-ı Allah onlara işte burada cevap veriyor 50. ayette. Şeytandan Allah’a sığınırım.

“Ey Peygamber gerçekten Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü'min bir kadını da, mü'minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e Cenab-ı Allah, eşleri ile evlenebileceğini söylüyor, istediği bir hanımla evlenebileceğini söylüyor. “Sağ elinin malik olduğu (cariyeler),” “o devirdeki cariyelerden de alabilirsin” diyor Cenab-ı Allah.

Ayrıca “hanımlardan kendisini sana vakfetmek isteyen gönüllü cariyeler varsa, azatlı cariye olarak sana kendini hibe edip, sevgisinden ömür boyu sana bağlanmak isteyen hanımlar varsa onları da sana helal kıldık” diyor. Ama “ayrıca sana mahsus olmak üzere” diyor, özel olarak; “amcanın kızlarını,” mesela kaç tane kızı varsa; dört tane, “dördünü de sana helal kıldık” diyor Allah. “Halasının kızlarını,” ne kadar varsa, “hepsini helal kıldık” diyor. “Dayının kızlarını,” ne kadar varsa, “sana helal kıldık.” “Teyzenin kızlarını” da, “hepsini sana helal kıldık” diyor. Müslümanlar bir tane alabilirler, iki kişiyi aynı anda alamıyorlar. “Ama sana hepsini helal kıldım” diyor Cenab-ı Allah, “sana mahsus olmak üzere, nikahlamak için.” Dolayısıyla Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in aşığı olan bu annelerimizle Peygamberimiz (s.a.v) çok rahat evleniyordu, onlarla birlikte oluyordu. Bu münafıkların çok ağrına gitti, kafirler ve münafıkların çok ağrına gitti. 48. ayette onu anlatıyor, 50. ayette cevap veriyor Cenabı- Allah.

48. ayette ne diyor Cenab- Allah; “Kafirlere ve münafıklara itaat etme.” Şeytandan Allah’a sığınırım. Onlar diyorlar ki, “evlenmene gerek yok, cariyelere gerek yok, kadınların sana kendini hibe etmesine gerek yok. Sen Peygambersin, böyle şeylere yanaşma” diyorlar. Allah’ta diyor ki; “Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” Çünkü onların evlilikleri hayvan evliliği, herifler eşek gibi adamlar, evlendikleri hanımlar da yine kendi kafasında oluyor. Halbuki Peygamberimiz (s.a.v)’in evliliğinde Allah aşkı hakim, Allah aşkıyla evleniyor.

Peygamberimizin hanımları Allah'ın tecellisini peygamberde gördüğü için evlenmek istiyorlar. Peygamberimiz de o hanımlarda Allah'ın tecellisini gördüğü için evlenmek istiyor. Ve birbirlerine tutkuyla, derin bir aşkla, Allah'ın yarattığı derin bir aşka bağlılar. Ve Allah onu kaderde peygamberimize bir nimet olarak vermiş. Son derece güzel, büyük bir kolaylık onun için. Ve mümin hanımlar için büyük kolaylık. Çünkü peygamberimize aşık olan birçok hanım vardı. Eğer bir tane hanımla evlenme imkanı olsaydı, peygamberimiz o diğer hanımların ona yanaşmasını mümkün kılmazdı. Ve evlenemeyecekti. Onlarla beraber olamayacaktı. Dolayısıyla Allah rahmetiyle böyle bir kolaylık sağladı Peygamber Efendimiz'e. Ve böyle bir güzellik oluştu. Zaten bu ayetin başlangıcında ta 36. ayetten başlıyor Ahzab suresinde bu konuya yaklaşıyor Cenab-ı Allah.

“Allah ve Resulü bir şey hükmettiği zaman” şeytandan Allah'a sığınırım. “Mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” “Kim Allah ve Resulü'ne isyan ederse artık gerçekten o apaçık bir sapıklığı sapıtmıştır. Hani sen Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye eşinin yanında tut ve Allah'tan sakın diyordun. İnsanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun. Oysa Allah kendisinden çekinmene daha çok layıktı. Artık Zeyd ondan ilişkisini kessince biz onu seninle evlendirdik ki böylelikle evlatlıkların kendilerinden ilişkilerini kestikleri kadınları boşadıkları zaman onlarla evlenme konusunda müminler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.” Zeyd'in hanımı Peygamber efendimizle ilk gördüğü andan itibaren aşkla bağlıydı. Onda Allah aşkını, Allah'ın tecellisini görüyordu. Ve ondan beraber olmak istiyordu. Evlenmek istiyordu. Peygamber efendimiz de “aman boşanma devam et” diyordu peygamber efendimiz. Ama o hanımın ilgisini görmüştü. Ve çok zeki, çok mübarek muhterem bir insan. Kaderde onun eşi olan bir hanım. Ve Allah bu boşanma olayını oluşturduktan sonra evlatlığının hanımının alınmasını o devirde çirkin karşılıyordu müşrikler ve münafıklar. Cenab-ı Allah bunun böyle olmadığını, helal olduğunu, güzel bir tavır olduğunu belirtti. Bu ayet odur.

“Ki onlar peygamberler Allah'ın risaletini tebliğ edenler, ondan içleri titreyerek korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır.” Yani ne münafıklardan ne müşriklerden ne onların dedikodularına çekinmeyenlerdir diyor Allah. “Hesap görücü olarak Allah yeter. Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir” diyor Allah. “Ancak o Allah'ın (c.c) ve Resulü'nün ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.”
Sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Dolayısıyla Zeyd'in de babası değil. Yani manevi baba olmaz diyor Cenab-ı Allah. Evlatlığı değil de bir konu yok diyor. Anlaşıldı mı? O kadın boşandığı vakit rahatça ondan evlenebilir diyor Allah. Kendi kendine kural çıkartmayın diyor Allah.

“Ey iman edenler! Allah'a çokça zikir edin ve onu sabah akşam tesbih edin. Odur ki sizi karanlıklarda nura çıkarmak ve size rahmet etmekte, melekler de size dua etmektedir. O müminler çok esirgeyicidir.” Allah senin için özgürlük, güzellik, ferahlık istiyor diyor Cenab-ı Allah. Kendi kendinize kurallar çıkartıp kendinize acı çektirmeyin. Kendinize ızdırap konusu çıkartmayın. Kadını Allah peygamberimize nimet olarak veriyorsa, annelerimize nimet olarak veriyorsa bunun büyük bir güzellik olduğunu, aşkın, tutkunun bir uygulaması olduğunu bundaki rahmeti ve güzelliği münafıkların ve müşriklerin göremediğini Allah söylüyor. Kafirleri göremediğini söylüyor. Halbuki cennette peygamberimiz hurilerle beraber milyonlarca, yüzbinlerce huriyle birlikte olacak. İnşaAllah. Kadın sevgisi imandandır. Yani bir insanın imanı ne kadar güçlüyse o kadar onun gönlünde kadın sevgisi olur. Kadın sevgisi Allah'a olan sevgiden kaynaklanır. Kadında Allah tecelli eder.

Yani o sadece bir cinsel ihtiyaçtan kaynaklanan bir konu değildir. Orada tutkunun tatmini vardır, aşkın tatmini vardır. Allah'ın tecellisine duyurulan derin muhabbet vardır. Onun doyurulması vardır. O yüzden evlenilir. Ve ahiret arkadaşı olarak evlenilir. Fakat bu adamların kafası sadece bacaklarının arasında olduğu için kafirlerin ve münafıkların aklı bir türlü akıl erdiremiyor aşkı ve tutkuya. Ya aşk ve tutku sende nasıl olsun? Kafan gitmiş senin. Sen dinsiz bir düşünce içerisindesin. Materyalist bir düşünce içerisindesin. Tabii ki tutkuyu bilmezsin. Tabii ki aşkı bilmezsin. Tabii ki Allah aşkıyla yanan bir ruhu bilmesin Allah'ın tecellisi olan kadınlardaki o güzelliği, derinliği Tabii ki göremezsin, tutkunun güzelliğini göremezsin.

Dolayısıyla onun tam hakkını verecek o devirde Peygamberimiz de, helal olsun, helal olsun, helal olsun dedeme maşaAllah. Keşke ben de o devirde olsaydı benim de kızım olsaydı ben de evlendirseydim, inşaAllah. Olabilecek en güzel şey yapmış annelerimiz en isabetli hareketi yapmışlar Tebrik ediyorum annelerimi, ahirette de sonsuza kadar dedim de birlikte inşaAllah. Resulullah (sav) inşaAllah. Ne mutlu onlara. Ne mutlu ne mutlu yani. Sonsuza kadar. Bak 100 trilyon sene değil. 100 milyon katrilyonlarca sene değil. Ne kadar? Sonsuza kadar. MaşaAllah.

Yani katrilyonu katrilyonla katrilyon sene çarpsan çıkan sayı daha hiç olmuş oluyor. Yani daha hiç başlamamış gibi oluyor. Sonsuza kadar mübarek peygamberimizle annelerimiz beraber olacaklar. Ne olurdu iki günlük dünya hayatı için evlenmeseydi? Ne kazanacaklardı? Değil mi? Daha 18 yaşındaydı annelerim. 19 yaşındalar. Helal olsun onlara. Resulullah 60 yaşındaydı. 61 yaşındaydı. Evlendiler. Hanımlar geliyorlardı. Sahabe hanımlar. Dünya güzeli benim annelerim. Resulullah diyor. “Ya Resulullah ben sana kendimi hibe ettim. İster al ister alma diyorlar. Ya Resulullah ben seninim diyor. Sonsuza kadar. Sana hibe ettim Allah için kendimi diyor.”

 Halen de bu Hristiyan olan hanımlar yani yüzlerce yıldan beri kendilerini Hz. İsa (a.s)’a hibe ederler ve evlenmezler. Rahibe hanımlar. Bu herkes tarafından bilinir, inşaAllah. Manastırlarda yaşar biliyorsunuz. Genç kızlar. Aslan gibi genç kızlar. Baya güzel hanım kızlar. “Ben Hz. İsa (a.s)’la evliyim diyor. Kendim ona nikah kıydım diyor. Ona aitim”, diyor. Ben kendimi hibe ettim ona. Başka kimseyi istemiyorum diyor. Ben ona aşığım diyor. E güzel. Güzel. O inanç içerisinde, kendi inancında, Hristiyanlık inancı içerisinde, inancının gereğini yapmış oluyor. İnşaAllah. Hz. Süleyman (a.s) da öyle. Aşk ve tutku insanıydı. Aşıktı hayvanlara, bitkilere, insanlara, karıncalara aşık. Atlara aşık, kuşlara aşık. Ve hanımlarına aşıktı. 300 hanımı, 700 tane cariyesi vardı. Helal olsun dedeme. Helal olsun. Helal olsun. Aşk insanıydı. Sarayları güzel, evleri güzel, nefisti biliyorsunuz. Hazreti Süleyman'ın sarayı. Bahçeler güzel, bağlar güzel, her yer güzeldi. Hazreti Yusuf da öyleydi. Mübarek. Dünya güzeliydi. Allah onda muazzam bir meydana getiriyordu. Kadınlar kendini kaybediyordu. Ondaki çekiciliğin, ondaki tutku gücünün şiddetinden adeta hipnotize oluyorlardı. Kadınlar elindeki meyveyi kesemiyor, elini doğruyor. Değil mi?

Mesela kaldığı evdeki kadın aşık oldu. Ama cahili kafayla olduğu için rahmani kafayla olmadığı için Allah ona onu nasip etmedi. Çünkü onda heves vardı. Heves aşkı. Halbuki Allah aşkıyla sevseydi Allah nasip ederdi. Allah aşkıyla sevmedi. Ama öbür kadınlar ne diyor? “Rabbimizi tenzih eder diyoruz. Ancak bu bir melektir” diyorlar. Ya nefesleri kesiliyor Hazreti Yusuf'u görünce. Çünkü o gözlerindeki akıl, gözlerindeki tutku adeta kadınları hipnotize ediyor. Hazreti Yusuf kadınların içine giriyor, konuşuyor yüz yüze. Hani bir kızım kardeşim diyor ki, kadınlarla konuşulur mu? Hazreti Yusuf konuşmuş işte. Yüz yüze konuşmuş, toplulukların içerisine girmiş. Değil mi? Bütün kadınlar ona bakıyor. Hatta şehvetle bakıyorlar. Ama Hazreti Yusuf kendine hakim bir insan. İsteyen Allah aşkıyla bakar, isteyen şehvetle bakar. Kendi inancına göre biz onu bilemeyiz, herkesin kalbini biz bilemeyiz. Değil mi? Hazreti Yusuf kendine hakim bir insan.

Efendim ne yapıyor Hz. Musa? Peygamber kızı değil mi karşılaştıkları? Gidiyor yanlarına konuşuyor. Peygamber kızları da Hz. Musa ile konuşuyorlar yüze yüz. Muhabbet ediyorlar, konuşuyorlar. “Babacığım” diyor “güçlü ve güvenilir bir insan” diyor. Gördüğümüz kadarıyla diyor. Gördüğünü anlatıyor işte. Görmüş konuşmuş demek ki. E hani konuşulmuyordu? Hazreti Süleyman sarayda Sebe melekesini niçin o kristal zeminden oluşan havuzun kenarına getirdi? Konuşuyordu yüz yüze. Hatta dedi ki “buyur” dedi “gel havuza gir” şaka yaptı ona kadında havuz var zannetti suyu öyle güzel ayarlamış ki suyu andırıyor kristal. Bacaklarını açtı ve girmek istedi ama ayağını bastığında bacaklarını açmasının gereksiz olduğunu gördü çünkü orada öyle bir şey yok.

Su diye bir şey yok. Su olduğunu zannetti. Hazreti Süleyman onu sürekli şaşırttı. Tahtını getirttirdi. Tahtının ya görüntüsünü veyahut kendini. Muhtemelen televizyon gibi bir şey olabilir. Veyahut hakikaten eşya nakli mümkün olduğu için cinler kanalından getirilebiliyor çünkü eşya. Cinler kanalından eşyayı getirtmiş olabilir. Veyahut görüntüsünün yani kolay bir televizyon sistemi, yani daha bilinmeyen, bizim bilemediğimiz bu kadar karışık aletlere gerek kalmadan, daha sade bir sistemden görüntünün getirilmesi mümkün olmuş. Anladığım kadarıyla. Veyahut eşyanın getirilmesi, ışınlanması mümkün. Cinler kanalıyla getirilebiliyor. Böyle bir şey de olabilir. Tahtı getirttirmiş ve oradaki hanımı adeta şoka sokmuş. Heyecanlandırmış. Yani onun beğenisini kazanmış ve kadın iman etmiş. Değil mi?

“Biz iman ettik diyor zaten” diyor. Dolayısıyla ben dedem Süleyman gibiyim. Dedem Hazreti Yusuf gibiyim. Dedem Resulullah gibiyim. İnşaAllah. Onlara benziyorum. Onlar ne yapıyorsa onun benzeri şeylerin içerisindeyim. İnşaAllah. Karışık bir şey yok. İnşaAllah. Resulullah'ın kadın sevgisinden dolayı biz iftihar içerisindeyim. Karışık bir şey yok. İnşaAllah. Resulullah'ın kadın sevgisinden dolayı biz iftihar içerisindeyik. İftihar. Kadın sevgisi olmayan bir insan Allah sevgisi olmayan insandır. Bir insanda kadın sevgisi ne kadar yüksekse o kadar Allah sevgisi vardır.

Allah sevgisine orantılı olur. Hayvan-ı şehvet ayrıdır. Atta eşekte falan da var. Zaten Allah onu da tiksinme meydana getirir. Tutku, iman ehlinin şahsi özel özelliğidir. Bir tek onlara mahsustur. Derin bir tutku. Bunu anlamayan, işte Turan Dursun olsun, diğer zevat olsun. Tabii sathi bakışta olayı değerlendirmişler. Allah onlara o güzelliği nasip etmemiş. O derinliği görememişler. Ama onların yobaz takımından, böyle eşek kafalı bazı yobazlarda Zeyd'in hanımını almasını, çok eşli olmasını, kadınların kendini hibe etmesini Peygamberimiz ise, bunlar o eşek kafalı yobazların ağırına gidiyor.

 Hatta bir yobazla bizim bir kardeşimiz konuşmuş da ya demiş adamlar çok üstüne gitmeyelim onlar da bize bu ayetleri söylerler. Mağdur durumda kalırız demiş. Bak ahmağa bak ahmağa. Kokmuş yobazı görüyor musun? Leş gibi kokan bir yobazdır hakikaten biliyorum. Tam böyle, ne bileyim böyle yaban eşeğinden zürafa arası bir şey yani daha değişik. Çünkü onlar tatlı hayvanlar. Onlara da benzetemiyorum. Tam klasik yobaz. Bak eşek kafalı görüyor musun? Ayetten utanıyor. Ahmağa bak ahmağa. Çünkü bunların kalbinde Allah sevgisi yok. Allah sevgisi olmadığı için kadın sevgisi de yok. Güzellik sevgisi de yok. Tutku da bilmez, aşkı da bilmez. Bu eşek kafalılar ancak siyasi dedikoduları yapsın. Millete laf soksun. Hakaret etsin, küfür etsin. Dalaşsın, ondan sonra iftira atsın. Bu kafadalar. Resulullah'taki o aşk, o tutkuyu bilemezler.

 


Ahzab Suresi, 23, 27, 39, 41-43 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar’ın 21 Mart 2014 tarihli sohbetinden Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Ahzab Suresi, 39, Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ki onlar (o peygamberler) Allah'ın risaletini tebliğ edenler,” yani Kuran’ı anlatanlar “O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır.” Ne PKK’dan, ne şuradan ne buradan. Hiç kimseden.  “Hesap görücü olarak Allah yeter.” (Ahzab Suresi / 39) “Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikredin.” (Ahzab Suresi / 41) Farz. Sürekli zikredecek müminler. “Ve O'nu sabah ve akşam tesbih edin.” (Ahzab Suresi / 42) “O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size dua etmektedir). O, mü'minleri çok esirgeyicidir.” (Ahzab Suresi / 43) Türkiye özel inayet altındadır. Komünist devlet kurdurmayız.

Türkiye’yi böldürmeyiz. Bunu unutacaklar. “Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve daha ayak basmadığınız bir yere mirasçı kıldı. Allah, her şeye güç yetirendir.” (Ahzab Suresi / 27) 2079 dünya hakimiyetinin son yıllarını veriyor. İnşaAllah. Çünkü 2080’lerden sonra yaklaşık dünya hakimiyeti gerilemeye başlayacak. “Mü'minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler;” Allah’a verdikleri sözü yerine getirirler.  “Böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi,” şehit olup sözünü yerine getirdi diyor Allah. Ya Rabbi beni şehit et diyor, Ya Rabbi ben Sana adadım kendimi diyor, şehit oluyor. “Böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir.” Şehit olmayı bekliyor. “Onlar hiç bir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.” (Ahzab Suresi / 23) diyor Allah. Delikanlı oluyor Müslüman, koçyiğit oluyor.