Ahzab Suresi, 36-48 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 20 Nisan 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Ahzab Suresi 36. “Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman” bak, “Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için, o işte kendi isteklerine göre seçme yoktur”. Yani “Peygamber (s.a.v.) ne derse, harfiyen, aynısını yapmanız gerekir” diyor Cenabı-ı Allah. “Kim Allah’a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o apaçık bir sapıklıkla sapmıştır”. Peygamber (s.a.v.)’e isyanı, Allah’a isyan olarak kabul ediyor Cenab-ı Allah. Peygamber (s.a.v.)’e itaati de, Allah’a itaat olarak kabul ediyor Kuran ayetinde. Bak, Allah’a ve Resulü (s.a.v.)’e, “Allah ve Resulü bir şeye hükmettiği zaman”, Allah ve Resulü ne demek? Yani “Resul (s.a.v.)’e uyarsanız, Allah’a uymuş oluyorsunuz anlamında” diyor.

“Bir işe hükmettiği zaman,” Yani Allah’ın hükmü olmuş oluyor Peygamber (s.a.v.)’in hükmü. “Mümin bir erkek ve mümin bir kadın için, o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” Yani kendi kafasına göre davranamaz. Mutlaka o denilen şekilde hareket etmesi lazım. En doğru, en güzel hareket o olmuş oluyor. “Kim Allah ve Resulü’ne isyan ederse”, bakın, kim Allah’a ve Resülü’ne isyan ederse, Resul (s.a.v.)’e isyan ve itaatsizlik, Allah’a isyan olarak alıyor Allah. “Artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.” Allah “sapıklıktır, sapmıştır” diyor. Zaten sapanların yeri de Cehennemdir inşaAllah.

“Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye, eşini yanında tut ve Allah’tan sakın diyordun. İnsanlardan çekinerek, Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun. Oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik ki, böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri kadınları boşadıkları zaman, onlarla evlenme konusunda müminler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.” Biliyorsunuz, Zeyd’in hanımı boşanmıştı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’le evlenmek istiyordu. Çok beğeniyordu Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i haklı olarak. Hem imani yönden, her yönden çok mükemmel bir insan olduğu için. Peygamberimiz (s.a.v.) de utanıyordu toplumdan, “evlatlığının hanımı ile evlendi” demesinler diye. Allah bak diyor ki, şeytandan Allah’a sığınırım.

“Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin,” Şimdi Peygamber (s.a.v.)’in yanında, Peygamber (s.a.v.)’in hizmetinde olması çok büyük bir nimettir. Çok müthiş bir güzellik. Peygamber (s.a.v.)’in yardımcısı. Ona hizmet eden insan. “Eşini yanında tut ve Allah’tan sakın diyordun.” Yani “boşanma, yanında tut ve Allah’tan sakın” diyor. Ama Peygamber (s.a.v.) de istiyor. Yani böyle bir şey olsa, evlenmeyi istiyor. “İnsanlardan çekinerek, Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun.” Bak, Allah’ın açığa vuracağı şeyi, Allah sana zaten insanlara bunu bildirecekti” diyor Allah. Bilinen bir şeydi bu, yani Ben biliyordum diyor Allah, biliyorum diyor. “Kendi nefsinde saklı tutuyordun.” Peygamber (s.a.v.) bunu bir reaksiyon olur yahut yanlış düşünülür, fitne olur diye söylemiyor.

“Oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd ondan ilişkisini kesince,” tamamen boşanıp ayrılınca, “biz onu seninle evlendirdik ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri, kadınları boşadıkları zaman onlarla evlenme konusunda müminler üzerine bir güçlük olmasın”. Allah'ın emri yerine getirilmiştir. Yani Zeyd hanımını boşuyor, herhalde o arada anladığım kadarıyla iddet bekliyor. Fakat Peygamber Efendimiz o dönem içerisinde boşandıktan sonra ondan evlenme fikri aklından geçiyor Peygamber Efendimizin. Fakat çekiniyor. İlişkisini kesince, iddet müddeti bitip, yanından ayrıldıktan sonra evli kadınlar biliyorsun iddet müddeti ince evinde kalıyorlar. Dışarı bırakılmıyorlar. Mağdur olmamaları için. Sonra Allah vahiyle evlendirdi. Biliyorsunuz o mübarek hanımla. Ve böylece bir tabu gibi bilinen yasak bilinen bir konuda ortadan kalkmış oldu yani evlatlığın evlatlık denen bir olayın olmadı yani o anlamda yani evladı hükmünde olmadığı evlatlığın evlat hükmünde olmadığını Kur'an böylece vurgulamış oluyor Cenab-ı Allah hükmüyle.

“Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şeyi”, şeytandan Allah'a sınırım, “yerine getirmede peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. Bu daha önce gelip geçen müminlerde Allah'ın bir sünnetidir, Allah'ın emri takdir edilmiş bir kaderdir.
 Ki onlar, o peygamberler Allah'ın risaletini tebliğ ederler. Ondan içleri titreyerek korkarlar.” Yani korkanlardır diyor Allah, korkarlar. “Ve Allah'ın dışında hiçbir kimseden korkmayanlardır.” Bakın çok müthiş bir şey bu. “Ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır.” İşte Müslüman'ın yapacağı da budur. Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. İşte Müslüman'ın yapacağı da budur. Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayacak, inşaAllah.

“Hesap görücü olarak Allah yeter.” Muhammed (sav) Efendimiz için Cenab-ı Hak diyor ki, “Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirisinin babası değildir.” Yani öz babası hükmünde olmaz. Allah bir hüküm meydana getiriyor. “Ancak o Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir. Ey iman edenler! Allah'ı çokça zikredin. Ve onu sabah akşam tesbih edin.” Sürekli Elhamdülillah, Estağfurullah, Sübhanallah, Allahu Ekber.

“Odur ki sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte.” Bak karanlıklardaydınız diyor Allah sizi nura çıkardım diyor. “Melekler de size dua etmektedir. O müminleri çok esirgeyicidir” diyor Allah. “Ey peygamber” diyor Cenab-ı Allah peygamberimize, “gerçekten biz seni bir şahit, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” Mehdi'nin de vasıflarıdır, bu değil mi? Hem bir şahittir, bütün insanlar şahit oluyor, hem bir müjde verici, İslam'ın hakimiyetini, Hz. İsa'nın inişini müjdeliyor ve bir uyarıcı, tebliğcidir gönderdik. “Ve kendi izniyle Allah'a çağıran, İslam'a, Kur'an'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak, bir kandil olarak gönderdik”. Nur saçan bir kandilsin diyor Peygamberimize. Değil mi? Aynı şekilde Mehdi de öyledir. Nur saçan bir kandildir.

“Müminlere müjde ver. Gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.” Bir nimet, bir güzellik. İslam'ın dünyaya hakimiyeti, Hazreti İsa'nın inişi. Değil mi? Müminler için cennette müjdelenme. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme. Eziyetlerini aldırma.” Demek ki kafirler ve münafıklar peygamberlerimizi eziyet etmişler. İftira etmişler. Acı çektirmişler. Mehdi neyle karşılaşacak? Aynı olayla karşılaşacak. Dolayısıyla da bakın Mehdi'ye de hitap var. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme” diyor Cenab-ı Allah Mehdi'ye. Aynı zamanda eziyetlerini aldırma. Demek ki Mehdi'ye de eziyet edecekler. “Ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” İnşaAllah.

 


Ahzab Suresi, 36-37, 39-43, 45-48, 50 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 18 Nisan 2011 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: 45. ayette, şeytandan Allah’a sığınırım; “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahit, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” 2034. “Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).” 1417. 1997 tarihini veriyor, 2034 tarihini veriyor ayet. “Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.” 2005 tarihini veriyor. Muntazam, peş peşe. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” Demek ki münafıklar o zamanlar Peygamberimiz (s.a.v)’e bu konulardan, cinsellikle ilgili konulardan, evliliklerinden, Peygamberimiz (s.a.v)’in kadın sevgisinden istifade ederek kendilerince, Peygamberimiz (s.a.v)’e güya sataşır tarzda bir üslup kullanıyorlardı. Cenab-ı Allah onlara işte burada cevap veriyor 50. ayette. Şeytandan Allah’a sığınırım.

“Ey Peygamber gerçekten Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü'min bir kadını da, mü'minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e Cenab-ı Allah, eşleri ile evlenebileceğini söylüyor, istediği bir hanımla evlenebileceğini söylüyor. “Sağ elinin malik olduğu (cariyeler),” “o devirdeki cariyelerden de alabilirsin” diyor Cenab-ı Allah.

Ayrıca “hanımlardan kendisini sana vakfetmek isteyen gönüllü cariyeler varsa, azatlı cariye olarak sana kendini hibe edip, sevgisinden ömür boyu sana bağlanmak isteyen hanımlar varsa onları da sana helal kıldık” diyor. Ama “ayrıca sana mahsus olmak üzere” diyor, özel olarak; “amcanın kızlarını,” mesela kaç tane kızı varsa; dört tane, “dördünü de sana helal kıldık” diyor Allah. “Halasının kızlarını,” ne kadar varsa, “hepsini helal kıldık” diyor. “Dayının kızlarını,” ne kadar varsa, “sana helal kıldık.” “Teyzenin kızlarını” da, “hepsini sana helal kıldık” diyor. Müslümanlar bir tane alabilirler, iki kişiyi aynı anda alamıyorlar. “Ama sana hepsini helal kıldım” diyor Cenab-ı Allah, “sana mahsus olmak üzere, nikahlamak için.” Dolayısıyla Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in aşığı olan bu annelerimizle Peygamberimiz (s.a.v) çok rahat evleniyordu, onlarla birlikte oluyordu. Bu münafıkların çok ağrına gitti, kafirler ve münafıkların çok ağrına gitti. 48. ayette onu anlatıyor, 50. ayette cevap veriyor Cenabı- Allah.

48. ayette ne diyor Cenab- Allah; “Kafirlere ve münafıklara itaat etme.” Şeytandan Allah’a sığınırım. Onlar diyorlar ki, “evlenmene gerek yok, cariyelere gerek yok, kadınların sana kendini hibe etmesine gerek yok. Sen Peygambersin, böyle şeylere yanaşma” diyorlar. Allah’ta diyor ki; “Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” Çünkü onların evlilikleri hayvan evliliği, herifler eşek gibi adamlar, evlendikleri hanımlar da yine kendi kafasında oluyor. Halbuki Peygamberimiz (s.a.v)’in evliliğinde Allah aşkı hakim, Allah aşkıyla evleniyor.

Peygamberimizin hanımları Allah'ın tecellisini peygamberde gördüğü için evlenmek istiyorlar. Peygamberimiz de o hanımlarda Allah'ın tecellisini gördüğü için evlenmek istiyor. Ve birbirlerine tutkuyla, derin bir aşkla, Allah'ın yarattığı derin bir aşka bağlılar. Ve Allah onu kaderde peygamberimize bir nimet olarak vermiş. Son derece güzel, büyük bir kolaylık onun için. Ve mümin hanımlar için büyük kolaylık. Çünkü peygamberimize aşık olan birçok hanım vardı. Eğer bir tane hanımla evlenme imkanı olsaydı, peygamberimiz o diğer hanımların ona yanaşmasını mümkün kılmazdı. Ve evlenemeyecekti. Onlarla beraber olamayacaktı. Dolayısıyla Allah rahmetiyle böyle bir kolaylık sağladı Peygamber Efendimiz'e. Ve böyle bir güzellik oluştu. Zaten bu ayetin başlangıcında ta 36. ayetten başlıyor Ahzab suresinde bu konuya yaklaşıyor Cenab-ı Allah.

“Allah ve Resulü bir şey hükmettiği zaman” şeytandan Allah'a sığınırım. “Mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” “Kim Allah ve Resulü'ne isyan ederse artık gerçekten o apaçık bir sapıklığı sapıtmıştır. Hani sen Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye eşinin yanında tut ve Allah'tan sakın diyordun. İnsanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun. Oysa Allah kendisinden çekinmene daha çok layıktı. Artık Zeyd ondan ilişkisini kessince biz onu seninle evlendirdik ki böylelikle evlatlıkların kendilerinden ilişkilerini kestikleri kadınları boşadıkları zaman onlarla evlenme konusunda müminler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.” Zeyd'in hanımı Peygamber efendimizle ilk gördüğü andan itibaren aşkla bağlıydı. Onda Allah aşkını, Allah'ın tecellisini görüyordu. Ve ondan beraber olmak istiyordu. Evlenmek istiyordu. Peygamber efendimiz de “aman boşanma devam et” diyordu peygamber efendimiz. Ama o hanımın ilgisini görmüştü. Ve çok zeki, çok mübarek muhterem bir insan. Kaderde onun eşi olan bir hanım. Ve Allah bu boşanma olayını oluşturduktan sonra evlatlığının hanımının alınmasını o devirde çirkin karşılıyordu müşrikler ve münafıklar. Cenab-ı Allah bunun böyle olmadığını, helal olduğunu, güzel bir tavır olduğunu belirtti. Bu ayet odur.

“Ki onlar peygamberler Allah'ın risaletini tebliğ edenler, ondan içleri titreyerek korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır.” Yani ne münafıklardan ne müşriklerden ne onların dedikodularına çekinmeyenlerdir diyor Allah. “Hesap görücü olarak Allah yeter. Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir” diyor Allah. “Ancak o Allah'ın (c.c) ve Resulü'nün ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.”
Sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Dolayısıyla Zeyd'in de babası değil. Yani manevi baba olmaz diyor Cenab-ı Allah. Evlatlığı değil de bir konu yok diyor. Anlaşıldı mı? O kadın boşandığı vakit rahatça ondan evlenebilir diyor Allah. Kendi kendine kural çıkartmayın diyor Allah.

“Ey iman edenler! Allah'a çokça zikir edin ve onu sabah akşam tesbih edin. Odur ki sizi karanlıklarda nura çıkarmak ve size rahmet etmekte, melekler de size dua etmektedir. O müminler çok esirgeyicidir.” Allah senin için özgürlük, güzellik, ferahlık istiyor diyor Cenab-ı Allah. Kendi kendinize kurallar çıkartıp kendinize acı çektirmeyin. Kendinize ızdırap konusu çıkartmayın. Kadını Allah peygamberimize nimet olarak veriyorsa, annelerimize nimet olarak veriyorsa bunun büyük bir güzellik olduğunu, aşkın, tutkunun bir uygulaması olduğunu bundaki rahmeti ve güzelliği münafıkların ve müşriklerin göremediğini Allah söylüyor. Kafirleri göremediğini söylüyor. Halbuki cennette peygamberimiz hurilerle beraber milyonlarca, yüzbinlerce huriyle birlikte olacak. İnşaAllah. Kadın sevgisi imandandır. Yani bir insanın imanı ne kadar güçlüyse o kadar onun gönlünde kadın sevgisi olur. Kadın sevgisi Allah'a olan sevgiden kaynaklanır. Kadında Allah tecelli eder.

Yani o sadece bir cinsel ihtiyaçtan kaynaklanan bir konu değildir. Orada tutkunun tatmini vardır, aşkın tatmini vardır. Allah'ın tecellisine duyurulan derin muhabbet vardır. Onun doyurulması vardır. O yüzden evlenilir. Ve ahiret arkadaşı olarak evlenilir. Fakat bu adamların kafası sadece bacaklarının arasında olduğu için kafirlerin ve münafıkların aklı bir türlü akıl erdiremiyor aşkı ve tutkuya. Ya aşk ve tutku sende nasıl olsun? Kafan gitmiş senin. Sen dinsiz bir düşünce içerisindesin. Materyalist bir düşünce içerisindesin. Tabii ki tutkuyu bilmezsin. Tabii ki aşkı bilmezsin. Tabii ki Allah aşkıyla yanan bir ruhu bilmesin Allah'ın tecellisi olan kadınlardaki o güzelliği, derinliği Tabii ki göremezsin, tutkunun güzelliğini göremezsin.

Dolayısıyla onun tam hakkını verecek o devirde Peygamberimiz de, helal olsun, helal olsun, helal olsun dedeme maşaAllah. Keşke ben de o devirde olsaydı benim de kızım olsaydı ben de evlendirseydim, inşaAllah. Olabilecek en güzel şey yapmış annelerimiz en isabetli hareketi yapmışlar Tebrik ediyorum annelerimi, ahirette de sonsuza kadar dedim de birlikte inşaAllah. Resulullah (sav) inşaAllah. Ne mutlu onlara. Ne mutlu ne mutlu yani. Sonsuza kadar. Bak 100 trilyon sene değil. 100 milyon katrilyonlarca sene değil. Ne kadar? Sonsuza kadar. MaşaAllah.

Yani katrilyonu katrilyonla katrilyon sene çarpsan çıkan sayı daha hiç olmuş oluyor. Yani daha hiç başlamamış gibi oluyor. Sonsuza kadar mübarek peygamberimizle annelerimiz beraber olacaklar. Ne olurdu iki günlük dünya hayatı için evlenmeseydi? Ne kazanacaklardı? Değil mi? Daha 18 yaşındaydı annelerim. 19 yaşındalar. Helal olsun onlara. Resulullah 60 yaşındaydı. 61 yaşındaydı. Evlendiler. Hanımlar geliyorlardı. Sahabe hanımlar. Dünya güzeli benim annelerim. Resulullah diyor. “Ya Resulullah ben sana kendimi hibe ettim. İster al ister alma diyorlar. Ya Resulullah ben seninim diyor. Sonsuza kadar. Sana hibe ettim Allah için kendimi diyor.”

 Halen de bu Hristiyan olan hanımlar yani yüzlerce yıldan beri kendilerini Hz. İsa (a.s)’a hibe ederler ve evlenmezler. Rahibe hanımlar. Bu herkes tarafından bilinir, inşaAllah. Manastırlarda yaşar biliyorsunuz. Genç kızlar. Aslan gibi genç kızlar. Baya güzel hanım kızlar. “Ben Hz. İsa (a.s)’la evliyim diyor. Kendim ona nikah kıydım diyor. Ona aitim”, diyor. Ben kendimi hibe ettim ona. Başka kimseyi istemiyorum diyor. Ben ona aşığım diyor. E güzel. Güzel. O inanç içerisinde, kendi inancında, Hristiyanlık inancı içerisinde, inancının gereğini yapmış oluyor. İnşaAllah. Hz. Süleyman (a.s) da öyle. Aşk ve tutku insanıydı. Aşıktı hayvanlara, bitkilere, insanlara, karıncalara aşık. Atlara aşık, kuşlara aşık. Ve hanımlarına aşıktı. 300 hanımı, 700 tane cariyesi vardı. Helal olsun dedeme. Helal olsun. Helal olsun. Aşk insanıydı. Sarayları güzel, evleri güzel, nefisti biliyorsunuz. Hazreti Süleyman'ın sarayı. Bahçeler güzel, bağlar güzel, her yer güzeldi. Hazreti Yusuf da öyleydi. Mübarek. Dünya güzeliydi. Allah onda muazzam bir meydana getiriyordu. Kadınlar kendini kaybediyordu. Ondaki çekiciliğin, ondaki tutku gücünün şiddetinden adeta hipnotize oluyorlardı. Kadınlar elindeki meyveyi kesemiyor, elini doğruyor. Değil mi?

Mesela kaldığı evdeki kadın aşık oldu. Ama cahili kafayla olduğu için rahmani kafayla olmadığı için Allah ona onu nasip etmedi. Çünkü onda heves vardı. Heves aşkı. Halbuki Allah aşkıyla sevseydi Allah nasip ederdi. Allah aşkıyla sevmedi. Ama öbür kadınlar ne diyor? “Rabbimizi tenzih eder diyoruz. Ancak bu bir melektir” diyorlar. Ya nefesleri kesiliyor Hazreti Yusuf'u görünce. Çünkü o gözlerindeki akıl, gözlerindeki tutku adeta kadınları hipnotize ediyor. Hazreti Yusuf kadınların içine giriyor, konuşuyor yüz yüze. Hani bir kızım kardeşim diyor ki, kadınlarla konuşulur mu? Hazreti Yusuf konuşmuş işte. Yüz yüze konuşmuş, toplulukların içerisine girmiş. Değil mi? Bütün kadınlar ona bakıyor. Hatta şehvetle bakıyorlar. Ama Hazreti Yusuf kendine hakim bir insan. İsteyen Allah aşkıyla bakar, isteyen şehvetle bakar. Kendi inancına göre biz onu bilemeyiz, herkesin kalbini biz bilemeyiz. Değil mi? Hazreti Yusuf kendine hakim bir insan.

Efendim ne yapıyor Hz. Musa? Peygamber kızı değil mi karşılaştıkları? Gidiyor yanlarına konuşuyor. Peygamber kızları da Hz. Musa ile konuşuyorlar yüze yüz. Muhabbet ediyorlar, konuşuyorlar. “Babacığım” diyor “güçlü ve güvenilir bir insan” diyor. Gördüğümüz kadarıyla diyor. Gördüğünü anlatıyor işte. Görmüş konuşmuş demek ki. E hani konuşulmuyordu? Hazreti Süleyman sarayda Sebe melekesini niçin o kristal zeminden oluşan havuzun kenarına getirdi? Konuşuyordu yüz yüze. Hatta dedi ki “buyur” dedi “gel havuza gir” şaka yaptı ona kadında havuz var zannetti suyu öyle güzel ayarlamış ki suyu andırıyor kristal. Bacaklarını açtı ve girmek istedi ama ayağını bastığında bacaklarını açmasının gereksiz olduğunu gördü çünkü orada öyle bir şey yok.

Su diye bir şey yok. Su olduğunu zannetti. Hazreti Süleyman onu sürekli şaşırttı. Tahtını getirttirdi. Tahtının ya görüntüsünü veyahut kendini. Muhtemelen televizyon gibi bir şey olabilir. Veyahut hakikaten eşya nakli mümkün olduğu için cinler kanalından getirilebiliyor çünkü eşya. Cinler kanalından eşyayı getirtmiş olabilir. Veyahut görüntüsünün yani kolay bir televizyon sistemi, yani daha bilinmeyen, bizim bilemediğimiz bu kadar karışık aletlere gerek kalmadan, daha sade bir sistemden görüntünün getirilmesi mümkün olmuş. Anladığım kadarıyla. Veyahut eşyanın getirilmesi, ışınlanması mümkün. Cinler kanalıyla getirilebiliyor. Böyle bir şey de olabilir. Tahtı getirttirmiş ve oradaki hanımı adeta şoka sokmuş. Heyecanlandırmış. Yani onun beğenisini kazanmış ve kadın iman etmiş. Değil mi?

“Biz iman ettik diyor zaten” diyor. Dolayısıyla ben dedem Süleyman gibiyim. Dedem Hazreti Yusuf gibiyim. Dedem Resulullah gibiyim. İnşaAllah. Onlara benziyorum. Onlar ne yapıyorsa onun benzeri şeylerin içerisindeyim. İnşaAllah. Karışık bir şey yok. İnşaAllah. Resulullah'ın kadın sevgisinden dolayı biz iftihar içerisindeyim. Karışık bir şey yok. İnşaAllah. Resulullah'ın kadın sevgisinden dolayı biz iftihar içerisindeyik. İftihar. Kadın sevgisi olmayan bir insan Allah sevgisi olmayan insandır. Bir insanda kadın sevgisi ne kadar yüksekse o kadar Allah sevgisi vardır.

Allah sevgisine orantılı olur. Hayvan-ı şehvet ayrıdır. Atta eşekte falan da var. Zaten Allah onu da tiksinme meydana getirir. Tutku, iman ehlinin şahsi özel özelliğidir. Bir tek onlara mahsustur. Derin bir tutku. Bunu anlamayan, işte Turan Dursun olsun, diğer zevat olsun. Tabii sathi bakışta olayı değerlendirmişler. Allah onlara o güzelliği nasip etmemiş. O derinliği görememişler. Ama onların yobaz takımından, böyle eşek kafalı bazı yobazlarda Zeyd'in hanımını almasını, çok eşli olmasını, kadınların kendini hibe etmesini Peygamberimiz ise, bunlar o eşek kafalı yobazların ağırına gidiyor.

 Hatta bir yobazla bizim bir kardeşimiz konuşmuş da ya demiş adamlar çok üstüne gitmeyelim onlar da bize bu ayetleri söylerler. Mağdur durumda kalırız demiş. Bak ahmağa bak ahmağa. Kokmuş yobazı görüyor musun? Leş gibi kokan bir yobazdır hakikaten biliyorum. Tam böyle, ne bileyim böyle yaban eşeğinden zürafa arası bir şey yani daha değişik. Çünkü onlar tatlı hayvanlar. Onlara da benzetemiyorum. Tam klasik yobaz. Bak eşek kafalı görüyor musun? Ayetten utanıyor. Ahmağa bak ahmağa. Çünkü bunların kalbinde Allah sevgisi yok. Allah sevgisi olmadığı için kadın sevgisi de yok. Güzellik sevgisi de yok. Tutku da bilmez, aşkı da bilmez. Bu eşek kafalılar ancak siyasi dedikoduları yapsın. Millete laf soksun. Hakaret etsin, küfür etsin. Dalaşsın, ondan sonra iftira atsın. Bu kafadalar. Resulullah'taki o aşk, o tutkuyu bilemezler.

 


Ahzab Suresi, 36, 43, 45-48 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 21 Mayıs 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahit, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” Bir kere şahit, mesela ben size şahidim. Siz de bana şahitsiniz. Birbirimizi görüyoruz, şahidiz. “Bir müjde verici” ben mesela müjde veriyorum, Müslümanlar müjde veriyorlar, siz bir konuyu anlatıyorsunuz, müjde vermiş oluyorsunuz. “Ve bir uyarıcı olarak gönderdik”, helale, harama dikkat edelim, güzel huylu olalım, vefalı olalım, sadık olalım, sevecen olalım, affedici olalım, hayra yoralım, hayır gözüyle bakalım diyoruz, değil mi? İnşaAllah, maşaAllah. “Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).” Bak, “ve Kendi izniyle”, Allah’ın yaratmasıyla, “Allah'a çağıran”; İslam’a, Kuran’a çağıran, İslam Birliği’ne çağıran, ittihad-ı İslam’a çağıran, Türk İslam Birliği’ne çağıran, “ve nur saçan bir çerağ”, bir kandil olarak gönderdik diyor.

“Işık saçıyorsun, nur saçıyorsun” diyor Allah Peygamberimiz (s.a.v.)’e, aynı şekilde Mehdi (a.s.)’ye de işarettir. Mehdi (a.s.)’ye de bir yönüyle bakan bir ayet. “Mü'minlere müjde ver”, biz de diyoruz, Mehdi (a.s.)’yi müjdeliyoruz, Hz. İsa (a.s.)’yı müjdeliyoruz, dünya hakimiyetini müjdeliyoruz, “gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır”, kurtuluş, ferahlık, iyilik. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme”, ne diyorlarsa da kabul etme, onların sapkın düşüncelerine, fikirlerine uyma, “eziyetlerine aldırma”, seni tutuklattırabilirler, hapse attırabilirler, suikast yaptırabilirler, oyun oynayabilirler, küfredebilirler, tuzak kurabilirler, hiçbir şeye aldırma diyor, bak, “eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et”. Allah’ın koruması altındasın, her şeyi Allah yaratıyor diyor Cenab-ı Allah.

“Vekil olarak Allah yeter”, Benim korumam altındasın diyor Allah ve her şeyi ben yaratıyorum diyor. “Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” Bu Mehdi (a.s.)’ye uymada bizim bir düsturumuz olacaktır aynı zamanda. Bakın, “Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” “Ben başka türlü düşünüyorum, sana uymayacağım” denmez Mehdi (a.s.)’ye. Hz. İsa (a.s.)’ya da denmez. “Ben kendi kafama göre hareket ederim” denmez. Bu mürşide tabiyette de bir ahlaka işaret etmiş oluyor. Hani derler ya büyüklerinin sözünü dinle, tecrübeli insanın sözünü dinle, iyi bilenin sözünü dinle şeklinde. Zaten Kuran ayeti var biliyorsunuz. Allah diyor ki; “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Şeytandan Allah’a sığınırım. “Bilenlerden sorunuz” diyor. Bilen varken ukalalık olur, saygısızlık olur o, olmaz. “O işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.” Çünkü Peygamber (s.a.v.) aynı zamanda imam. İmama itaat farzdır inşaAllah. Bakın burada sürekli nurdan bahsediyor. Risale-i Nur’dan da bahsettik. Daha yeni çok manidar. Şeytandan Allah'a sığınırım.

“Odur ki sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte. Melekleri de size dua etmektedirler.” Şeytandan Allah'a sığınırım. “O müminleri çok esirgeyicidir.” Ben sizi koruyorum diyor Allah, inşaAllah. “Yani zulümatlardan nura” bu ayetlerin ebcetleri hep Bediüzzaman'ın zamanına Risale-i Nur külliyatının yazılış tarihlerine, yani bu nurla ilgili, nurdan bahseden ayetler hep o tarihleri veriyor. Bu da çok manidar, çok acayiptir. Onu başka bir gün, çünkü hep Mehdi devrine bakalım. Bir de Bediüzzaman'ın devrine bakan ayetler var. Bediüzzaman'ın bizzat kendi tespitleri, Abdülhamid devrini vurguluyor. Cengiz Hülayun'un fitnesi dönemlerini vurguluyor. Yani Kur'an'dan bütün tarihi, adeta gözler önüne getirmiş Bediüzzaman. Mesela şu tarih şuna bakar diyor, şu tarih şuna bakar. Ve hepsi tam isabet. Yani ne dediyse doğru çıkıyor.

Bediüzzaman gerçekten çok büyük bir alim. Yani ben tam anlatamadım insana. Birçok insan da yazık bilmemeleri. Çok çok yazık. Mutlaka tanımaları lazım. Risale-i Nur külliyatını mutlaka okusunlar. Ve çok nefis bir Osmanlıca vardır. Çok çok güzel. Yani böyle ahenk, sıcaklık ve müzik vardır uslubunda. Yani nefis bir Osmanlıcadır. Ve çok zengin bir dil kullanmıştır Bediüzzaman. Yani hayret edilecek bir dil genişliğine sahip. Yani Osmanlıcanın o tatlı üslubu, o hoş üslubu, beyinlere ruhu etki eden o derin üslubunu görebilecektir kardeşlerimiz. İki sayfa bile olsa okusunlar. Yani dediğimin doğru olduğunu anlayacaklar. Ama tabii severek, anlayarak iyi niyetle bakmalar lazım. Yani ön yargıyla yaklaşırlarsa olmaz. Ön yargıyla Kur'an'a yaklaşırlarsa o da olmaz. O zaman Kur'an onları boğar. Söyleyeyim. Yani olan akıllara da gider ondan sonra. Kur'an'ın öyle bir özelliği vardır. Yani iman gözüne, sevgiyle yaklaşırsa kurtuluşuna vesile olur. Küfür ve muannit gözle yaklaşırsa da boğar Kur'an'ını. Yani tam anlamıyla bunalıma girer. Yani olan aklına gider. Allah vermesin. İnşaAllah.

 


Ahzab Suresi, 36, 43, 45-48 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 6 Aralık 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Ahzab Suresi, açtığımda orası geldi. “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” (Ahzab Suresi, 45) Cenab-ı Allah hangi gelişmelerle gönderdiğini Peygamberimiz (sav)’e söylüyor. Şeytandan Allah’a sığınırım. Bak “Biz seni bir şahid”, her olaya, insanlara her şeye şahid oluyor, Peygamberimiz (sav). “Ve bir müjde verici”, Müslüman ne yapacak? Müjde verecek. İttihad-ı İslam müjdesi verecek, Müslümanların birleşmesi, güzel günlerin müjdesini verecek, cennet müjdesi verecek, Allah sevgisi müjdesi verecek, sevinç müjdelerinin önü arkası olmayacak ve bu müjdeleri de bizzat Müslümanlar kendileri, bir-bir görecek. Mesela biz şimdi İttihad-ı İslam müjdesi veriyoruz. Bunu Müslümanlar görecekler.

Mehdi (a.s)’ı görme müjdesi veriyorum, bunu görecekler. İsa Mesih’i görme müjdesi veriyorum, bunu görecekler. İslam ahlakı bütün dünyayı aydınlatacak. Her yere nurunu saracak bunu görecekler. Barış ve kardeşlik her yere hakim olacak, her yere nurunu saracak bunu görecekler. Bu müjdelerin verilmesi Müslümanlığın şartıdır. Kuran’ın hükmüdür, inşaAllah. “Ve bir uyarıcı”, işte aman anarşiye girmeyin, teröre girmeyin, delalete girmeyin. Darwinizm, materyalizm bir aldatmacadır, bir oyundur. Bunlara karşı insanları uyarıyoruz, inşaAllah. “Uyarıcı olarak gönderdik” ebcedi 1997. Şeddeli 2034 tarihini veriyor. Her ikisi de net Mehdiyet’in tarihi. Bak ikisi de 1997 Mehdiyet’in önemli bir devridir ki, 97’lerde biliyorsunuz 28 Şubat oldu, değil mi?

ALTUĞ BERKER: Evet Hocam.

ADNAN OKTAR: Buna karşılık ikinci olarak 2034’ü veriyor. Demek ki en son şartlarda da biz müjde vermeye devam edeceğiz, uyarmaya devam edeceğiz ve olaylara da şahit olacağız. Her türlü olaya, inşaAllah. “Ve kendi izniyle Allah’a çağıran (Kuran’a, İslam’a çağıran, tebliğe yapan) ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik)” (Ahzab Suresi, 46) diyor, Cenab-ı Allah Peygamberimiz (s.a.v)’e. Ahir zamana bakan şekli nedir? Kendi izniyle Mehdi (a.s)’ı Allah’a çağıran ve nur saçan gerek varlığıyla, gerek anlatımlarıyla, gerek imkânlarıyla “nur saçan bir çerağ, bir kandil olarak gönderdik” diyor Cenab-ı Allah “Müminlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah’tan büyük bir fazl vardır”. Kurtuluş vardır. İslam ahlakının dünya hâkimiyeti, İttihad-ı İslam, değil mi? 2000 yıl sonra Hz. İsa (a.s.) Mesih’i yeniden görmek, aslıyla, orijinaliyle. 1400 sene önce Peygamberimiz (s.a.v.)’in bildirdiği, 3000 yıl önce Hz. Musa (a.s.)’ın bildirdiği, 5000 yıl önce Hz. İbrahim (a.s.)’in bildirdiği ve bütün Peygamberlerin suhuflarında geçen Hz. Mehdi (a.s.)’ın görülmesi ve onun tanınması olacak, inşaAllah. “Müminlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah’tan büyük bir fazl vardır”. 2005 tarihini veriyor ebcedi.

ALTUĞ BERKER: MaşaAllah Hocam.

ADNAN OKTAR: “Kâfirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma” bak, “Kâfirlere ve münafıklara itaat etme” (Ahzab Suresi, 48) yani “onların herhangi bir inancını, herhangi bir düşüncesini uygulama” diyor. Uygulamayız, mesela; diyor ki; “Müslümanlarla görüşmeyeceksin”. Yok, görüşürüz, “Kuran okumayacaksın”. Okuruz, “Namaz kılmayacaksın”. Namazımızı kılarız, itaat etmeyiz. Münafık da aynısını söylediğinde münafığa da itaat etmeyiz. “Eziyetlerine aldırma” dedikodu yapabilir, ters laf söyleyebilir, imalı konuşabilir, hakaret edebilir, işkence yapabilir, tutuklanmana sebep olabilir. Hapise düşmene sebep olabilir hepsi olabilir. “Eziyetlerine aldırma ve Allah’a tevekkül et” Allah’a kendini bırak, seni konuşturacak olan Allah'tır. Seni sağlıklı kılacak olan Allah'tır. Seni düşmanlarından koruyacak olan Allah'tır. Allah'a tevekkül et. Her ne olursa olsun her şeyde bir hayır vardır.

“Vekil olarak Allah yeter.” Allah'a vekil kıl kendine diyor Cenab-ı Allah. “Odur ki” diyor Cenab-ı Allah 43. ayette. “Odur ki sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte. Zulümatlardan nura.” Zulümata nur. “Nura çıkarmak için size rahmet etmekte. Melekleri de size dua etmekte dediler. O müminleri çok esirgeyendir.” Melekler de biliyorsunuz. Mehdi'nin yanında. 3000 melekte yardım görecek. Cebrail, Mikail, İsrafil, bütün büyük melekler, ululazım melekler de Mehdi'ye yardımcılar. “O müminleri çok esirgeyicidir.” Mehdi Allah tarafından özel olarak korunacaktır. İnşaAllah.

36. ayet. “Allah ve Resulü bir şey hükmettiği zaman” Peygamberimiz bir şey söylüyor. Allah Kur'an'da bir şey söylüyor. “Mümin erkek ve mümin bir kadının kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” Ne dediyse o. İnşaAllah. Aynı şekilde Mehdi'de de bu böyle olacak. Mehdi ne derse aynısı uygulanacaktır. Yani Mehdi'yle halk tartışmayacaktır. Yani istişare eder Mehdi. Bilgi alır. Ama hüküm onundur. Bir şey söyledim mi ona uyulacak. İsa Mesih’te de öyledir. Yani istişare eder konuşur ama hükmü verdi mi bitti. İnşaallah. Mehdi'nin aynı zamanda baş danışmanıdır. Hazreti İsa Mesih. Sürekli ona soracak. Yani ne yapalım? Çünkü o vahiy ile alıyor bilgiyi. Yani inanılması farz değil. Ama hep isabetli. İsa Mesih de. Mehdi de ahkamda masumdur. O da ne karar verse isabetlidir. Doğru karar verir.

 


Ahzab Suresi, 43-48 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 17 Aralık 2012 tarihli sohbetinden Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. Ahzab Suresi, 43; “O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte” diyor Cenab-ı Allah. Rahim ismiyle; ne güzel, elhamdülillah. Zulümatlardan nura, zulümaten nur. “Melekleri de (size dua etmektedir). O, mü'minleri çok esirgeyicidir” diyor Cenab-ı Allah. Elhamdülillah, maşaAllah. “O’na kavuşacakları gün,” Allah’a kavuşacakları gün, o gün, kavuşacakları gün, “onların dirlik temennileri 'Selam'dır.” Hemen Selam ismini duymaya başlıyorlar. “Ve O, onlara üstün bir ecir hazırlamıştır” diyor Allah. Allah onlara üstün bir ecir hazırlamıştır. “Ey Peygamber” diyor Cenab-ı Allah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ey Peygamber,” ey Hz. Mehdi (a.s), “gerçekten biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik”. Allah Allah! 1997 tarihini veriyor. Hz. Mehdi (a.s)’ın en hareketli yılları, Mehdiyet’in. “Ve kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ bir kandil olarak (gönderdik).” “Nur saçıyorsun etrafa” diyor Cenabı-ı Allah. Onun ebcedi de 2005 tarihini veriyor, maşaAllah. “Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.” Büyük bir kurtuluş, dünya hakimiyeti, ahirette de cennet. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme.” Yani onların inançlarına tabi olma, Darwinizm’e-materyalizme inanma, Allah’a inanmayanların inançlarına inanma, Kuran’ı reddedenlere inanma. “Eziyetlerine aldırma.” Hapsedebilirler, ezebilirler, dövebilirler, sövebilirler, hakaret edebilirler. İftiraları, hakaretleri bir nimettir. “Eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et.” “Bırak kendini Allah’a” diyor Cenab-ı Allah. “Vekil olarak Allah yeter.” MaşaAllah, maşaAllah. 

 


Ahzab Suresi, 7, 9-14, 16, 18-20, 22-23, 29, 45-48, 56, 58, 60 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 28 Haziran 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: “Hani Biz Peygamberlerden kesin sözlerini almıştık. Senden…” Peygamberimiz (s.a.v)’den. “Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.” Nasıl bir söz Mehdi (a.s)’ye yarım edeceksiniz diye hepsinden söz aldı ve YaRabbi dediler biz Mehdi (a.s) geldiğinde ona yardım edeceğiz dediler. Ayetin ikinci işari anlamı budur. Baksınlar ayeti görecekler inşaAllah. “Ey iman edenler Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın” verdiği gücü, kuvveti, neşeyi, sevinci, iyiliği, güzelliği hatırlayın Allah’a hamdolsun. “Hani size ordular gelmişti.” Kafir orduları, münafık orduları, aşağalık pislik herifler Müslümanların üzerine hücum edecektir. Mehdi (a.s)’nin üzerine hücum edeceklerdir. “Böylece de Biz de onların üzerine bir rüzgar…” Sizin görmediğiniz ordular. Mehdi (a.s)’nin meleklerden oluşan ordusu değil mi? Aynı zamanda buna bakıyor. Cibril, Cebrail (a.s), Mikail (a.s) ve İsrafil (a.s) ve 46.000 melek inşaAllah. “Sizin görmediğiniz ordular göndermiştik, Allah yaptıklarınızı görendir.” Onları yerle bir ettik diyor Allah. “Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi”, yani her yönden saldırmışlardı.

Asrımıza bakacak olursak basınla, gazeteyle, radyoyla, televizyonla değil mi? Adamıyla şalgamıyla, iddia edilen Ergenekon Örgütü’yle. Kafalısıyla, küfeliylisiyle değil mi? “Gözler kaymış yürekler hançere dayanmış ve siz Allah hakkında birtakım zanlarda bulunuyordunuz.” O devirde Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında bir kısım kalbinde hastalık olanlar münafıklar sarsılıyorlar. Müslümanların üstüne saldırı olunca panik oluyorlar ve Allah hakkında şüpheye düşüyorlar. Asrımıza bakacak olursak ne yapacaklardır? Allah hakkında şüpheye düşecek, Peygember (s.a.v.) hakkında şüpheye düşecek, Mehdi (a.s.) hakkında şüpheye düşecek. İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti hakkında şüpheye düşecek, değil mi? Bak “Siz Allah hakkında birtakım zanlarda bulunuyordunuz” İlk önce Allah’a şüphe ediyor. Demek ki böyle kahpe, alçak ve şerefsizler Mehdi (a.s.) cemaati içerisinde korkakça ve kalleşçe bir korku içerisinde yaşayacaklar. Alçakça bir korku içinde yaşayacaklar ve Müslümanlara her saldırı olduğunda bunların yürekleri ağzına gelecek. Müslümanların şevki artacak ama bu kahpelerin değil mi? İçi korku ile sarsılacak. “İşte orada iman edenler sınanmış” Müslümanlar sınanıyor mu?

OKTAR BABUNA: Evet Hocam elhamdülillah.

ADNAN OKTAR: “Ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğramışlardı.” Ne diyor rivayette; “Mehdi (a.s.) cemaati Medine’de İstanbul’da sarsıntıya uğrayacak.” Hadis sarsıntıya uğrayacak. “Üç defa sarsılacak” diyor Medine, İstanbul ve bütün münafıklar atacak diyor içinden. Yani saldırı anında münafıkların her yeri hoplar. Ağzı burnu seyirir, orası burası kasılır. Yani sapıtırlar. Değil mi her yeri kasılabilir. “Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlardı.” Asrımıza bakarsak ne diyorlar? “Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar:” bu asrın kahpeleri, alçakları böyle haysiyetsiz, şerefsiz ve gücünü kaybetmiş iradesiz zavallılar, mahluklar: “Mehdi ve Resulü bize, Allah ve Mehdi bize boş ve aldanıştan başka bir şey vaat etmedi.” Yani Kur'an'daki hükümde yanlış, Mehdi'nin anlattıkları da yanlış diyecekler. Değil mi? Onlardan bir grup da hani şöyle demişti. “Ey Yesrib”, Medine halkı. Medine İstanbul içinde söyleniyor biliyorsun. “Artık sizin için burada kalacak bir yer yok. Şu halde dönün.” Artık dağılın. Evinize gidin. “Onlardan bir topluluk da gerçekten evlenmemiz açıktır.” Anam babam bekliyor beni diyor. Evlenmem lazım diyor. İşime gitmem lazım. Çoluğuma çocuğuma gitmem lazım diyor. Değil mi? Avrupa'ya gitmem lazım diyor. Falan peşmeken.

“Gerçekten evlerim açıktır diye peygamberden izin istiyordu. Oysa onların evleri açık değildi”, diyor Allah. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı”, diyor. Kahpece ve alçakça ve şerefsizce kaçmak istiyorlar diyor. Korku sarmışım ki. “Eğer onlara şehrin her yanından girilseydi,” her yerinden baskın yapılsa gazete, televizyon, radyolarla şuraya burayla mesela değil mi? Malum. “Sonra da kendilerine fitne karışık çıkartma istemiş olsa”, ya Müslümanların hakkında bir oyun oynayın. Yalancı ihbarda bulunun. Yalancı şahitlikte bulunun. Bir kahpelik yapın. Değil mi? Bir onları sırtlarından vurmaya kalkın. Yapar mısınız dendiğinde ne diyorlarmış? “Hiç şüphesiz buna yanaşır. Ve bunda pek az zaman dışında kararsız kalmazlardı.” Bu kahpeliği mutlaka yaparlardı diyor Allah. Bu alçaklığı. Ama Allah için hizmete ona yanaşmazlar diyor. Ama kahpelik istendiğinde, alçaklık istendiğinde onu hemen kabul ederler diyor Allah. Münafıklar için. İnşaAllah.“De ki eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız”, bunlar çok hayata çok meraklıdır. Köpek gibi korkarlar öldürülmekten ve ölmekten. Kanser korkusu, ülser korkusu. İt gibi titrerler korkuyla. “Kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Böyle de olsa bile pek az bir zaman dışında yararlandırılmasın.” Zaten az yaşayacaksınız diyor Allah. Birkaç on sene sonra canınızı alırım diyor. Veya çok az bir süre. Neyse Allah'ın takdiri.

“Gerçekten Allah içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine bize gelin diyenleri bilir.” Münafıklar diyorlar ki “ya ne yapıyorsunuz siz? Mehdi cemaatin içinde ne işiniz var? Gelin bize. Bak burada yeme içme var, namaz da kılmıyoruz, oruç da tutmuyoruz. Her türlü ahlaksızlık var. Gelin bize diyorlar.” Veyahut biz kendimize göre bir şeyler yapıyoruz. Gene bize gelin diyorlar.

“Bunlar pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler.” Allah bunalırlar diyor. Korkarlar, savaşlara girmezler. Rahatlık olacak bunlara. Tatlı su balığı gibi suyun içine gezecek. Değil mi? Delikanlılar gelmez diyorlar zorlamaya. Değil mi? Böyle yiğitlik gereken şeye gelmez. Niçin? Kahpeler de onun için. İnşaAllah. Bak diyor.

“Korku gidince”, Müslümanın üstündeki saldırıyı Müslümanlar püskürtünce “hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle eleştirip inciterek karşılarlar.” Bir de Müslümanları eleştirirler diyor. İşte “namazı şöyle kılıyorsunuz, orucu böyle tutuyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz, eksiksiniz, hatalısınız”, gibisinden keskin dilleriyle sizi incitirler, inşaAllah.

“İşte onlar iman etmemişlerdir.” Allahsız, kitapsızlar. Yani Allah'a inanmıyorlar. Allah, Müslümanlar için tabii ki, sonsuz büyük Allah onlar için de haşa yok onların inancına göre.

“Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır. Onlar münafıklar düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlar.” Müslümanların muhasarası ve Müslümanların baskının devam ettiği kanaatindeler. “Eğer birlikler gelecek olsa”, yani aslımızda mesela basın televizyon şunlar bunu falan bir kısım basın. Yani ben kafir olan Allahsız kitapsız olanı kastediyorum. Yoksa bizim basınımız medyamız nur gibidir. İçindeki kahpeleri kastediyorum. Kimse onlar.

 


Ahzab Suresi, 36, 45-47 Ayetlerinin Tefsiri

(Müslümanların çoğu tevekkülü unuttukları için eziyet çekerler)

 

ADNAN OKTAR'IN KAHRAMANMARAŞ AKSU TV'DEKİ CANLI RÖPORTAJI (17 OCAK 2011)

ADNAN OKTAR: Ahzab Suresi, şeytandan Allah’a sığınırım. “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” 2034 tarihini veriyor. “Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).” Bu ayettin ebcedi de 2034 tarihini veriyor. “Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.” O da 2005 tarihini veriyor. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” Allah seni korur, diyor. Allah’a tevekkül çok önemlidir. Müslümanlar sık sık tevekkülü unuturlar, o yüzden de eziyet çekerler. Onu nasıl yapacağım, bunu nasıl yapacağım, işte hastalanacak mıyım, şu mu olacak, bu mu olacak? Halbuki tevekkül etse, kalbi çok rahat edecek. Zaten olup bitmiş. Tek bir an içerisinde bütün kainattaki hayat olup bitmiştir. Bütün alemlerdeki hayat olup bitmiştir, Allah Katında bitmiştir. Telaş niye? Üstelik hayırla ve güzellikle Allah Katında en mükemmel şekilde yaratılmıştır.

“Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” ““Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman,” ne diyor Resulullah (s.a.v.)? Mehdi (a.s.) çıkacak, Mehdi (a.s.) düzeltecek. Yok, ben Resulullah (sav)’ın dediğine göre değil de, kendi kafama göre hareket edceğim, diyor. Bakın ne diyor Allah? “Mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” Peygamber (s.a.v.) ne diyorsa, ona göre hareket edilecek. “Kim Allah'a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.” Peygamberimiz (s.a.v.) İslam’ın nasıl hakim olacağını, hangi safhalarda hakim olacağını, neler yapılacağını, bu faaliyette Müslümanların tavrını, vaktini, alametlerini, hepsini bildirmişken, bir adam bana ne, derse bu ayetin hükmüne girer. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” Kendi kendine; yok ben öyle değil de, böyle yapacağım, diyemez. “Kim Allah'a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.” Sapık olduğunu söylüyor Cenab-ı Allah, başka türlü yapanların, yani sapkın bir yola girmiştir, diyor. “Sapıklıkla sapmıştır”  inşaAllah.

 


Ahzab Suresi, 45-54, 56-62 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 13 Ağustos 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: 45. ayet: “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik”, asrımıza bakan yönü ile Mehdi (a.s.)’ye bakıyor. “Ey Mehdi (a.s.), gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” Tebliğci, insanlara hatırlatıcı olarak gönderdik. “Ve Kendi izni ile” Allah’ın izni ile, Mehdi (a.s.)’nin kendi gücü ile değil, Peygamberimiz’in (s.a.v.) kendi gücü ile değil, Allah’ın gücü ile ve Kendi izni ile “Allah'a çağıran, Kuran’a çağıran, İslam’a çağıran ve nur saçan bir çerağ, bir kandil olarak gönderdik” diyor. Mehdi (a.s.)’nin özelliğidir; nur saçar, hidayet onun yoluyla etrafa yayılır çünkü kutbu irşattır. Bütün feyzler, bereketler onun kanalıyla saçılıyor onun için bak “nur saçan” diyor. Nur’dan kasıt hidayettir, Allah “senin kanalınla ben safha dağıtıyorum” diyor. “Seni vesile ediyorum” diyor Allah, Ahir zamanda Mehdi (a.s.)’yi vesile ediyor, Nur saçan bir çerağdır Mehdi (a.s.) olarak gönderdik.

47. ayette şeytandan Allah’a sığınırım Cenab-ı Allah ne diyor; “Mü'minlere müjde ver”. Mehdi (a.s.) ne yapacaktır? Müminlere müjde verecektir. Peygamberimiz ne yapıyordu? Müminlere müjde veriyordu. Kuran ayetleriyle, hadislerle müjde verdi, hem Cennetle müjdeledi, ama dünya müjdesi de verdi, hakimiyet müjdesi verdi, mutluluk ve sevinç müjdesi verdi ve aynısı ile oldu. “Gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır”, büyük bir güzellik büyük bir iyilik. “Gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır”, bir kurtuluş, bir nimet tarihi net olarak 2005 tarihini veriyor. Ne zamana bakıyor, Mehdi (a.s.)’ye bakıyor, ikinci bir tarih yok bir tane tarih veriyor 2005.

Bak Cenab-ı Allah diyor ki, Peygamberimiz’e (s.a.v.); “Kafirlere ve münafıklara itaat etme”, Mehdi (a.s.)’ye bakan yönüyle ne diyoruz? Darwinistlere, materyalistlere, komünistlere, faşistlere sabaha kadar sayarım ve münafıklara itaat etme, onlara karşı mücadele et. “Ve eziyetlerine aldırma”, seni hapsettirebilirler, iftira edebilirler, hakaret edebilirler, kalleşlik yapabilir bir kısmı, bir kısmı kahpelik yapabilir, oyun oynayabilir. “Ve Allah'a tevekkül et.” Şimdi bak bunlara karşı mücadele ederken, dev bir güç karşısında mesela Mehdi (a.s.)’nin karşısında milyarlarca insandan oluşan bir güç olacak milyarlarca. O tek başına talebeleriyle. Şimdi bak o zaman insan gözü ile bakarsa, dini unutmuş, Kuran’ı unutmuş bir insan gözü ile bakarsa, hem eziyetlerine bakar etkilenir, bak “eziyetlerine aldırma” diyor Cenab-ı Allah.

Eziyetlerine aldırır o zaman, etkilenir ondan Kuran gözü ile bakmazsa. Münafıklara itaat etme ve kafirlere. Münafıklara ve kafirlere itaat eder, zayıf olursa. Yani kurtuluş olarak der ki; “ben bunlara itaat edeyim yakamı kurtarayım, der bir insan iman gözü ile bakmazsa. Ama Mehdi (a.s.) Kuran gözü ile baktığı için asla itaat etmez. Ve eziyetlerine de aldırmaz. Allah diyor “eziyetlerine aldırma.” Eziyetlerine aldırma nedir? Tavsiye gibi zannediyor insanlar. Öyle değil muhkem farz, hüküm. Eziyetlerine aldırırsa harama girer, eziyetlerine aldırmayacak, haramdır. “Ve Allah'a tevekkül et.” Bu da bir tavsiye değil. Tevekkül farzdır. Yani her şeyin Allah'tan olduğunu bilecek. Gönlü rahat olacak. Vekil olarak Allah yeter. Allah'a teslim oluyor. Mehdiliğin vasfıdır bu inşaAllah.

Allah'a alem o zamanlar bir peygambere yine cinsellikle ilgili bir ahlaksızca bir şeyler yapmaya kalkmışlar. Yani bu kafa bunların hep buralarda dönüyor ya bu münafıklarda.

Bak 49. ayeti diyor ki Cenab-ı Allah, “Ey iman edenler! Mümin kadınları nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız” yani cinsel ilişkiye girmeden boşarsanız “bu durumda sizin üzerinde bir sayacağınız bir iddet yoktur.” Yani kadının beklemesine gerek yok. Evlenebilir. Mesela farz edelim bir ihtimal, bir kadın o dönemde herhalde boşandı. Eşi dokunmadan ona eşi dokunmadan boşandı. Ve peygamberimizden evlenecekti herhalde. Anladığım kadarıyla öyle görünüyor. Allah da bunu açıklıyor. Şerh ediyor. Yani iddet beklemesine gerek yok. Beklemediği için dedikodu yapmış olabilirler. Nasıl oluyor evli kadın boşandı iddet beklemiyor. Dokunmadı ise, cinsel ilişkiye girmediyse, iddet beklemesine gerek yok diyor Cenabı Allah, onu açıklıyor.

“Artık hemen onları yararlandırın onlara yetecek bir miktar verin” ve para verin, imkan verin, ev neyse o kadın mağdur olmasın. “Ve güzel bir tarzda onları salıverin.” Yani boşlayabilirsiniz. İnşaAllah. Ama iddet beklemelerine gerek yok diyor Cenab-ı Allah. Bak arkasından “Ey peygamber gerçekten biz sana mehirlerini verdiğin eşlerine”, nikahlı olursa mehir vermesi gerekir. Yani belirli bir para.

“Ve Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden ganimet olarak verdiklerinden sağ elinin malik olduğu ile bütün cariyeler.” Bak “Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden sağ elinin malik oldukları” cariyeler. “Seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını,” kızını değil kızlarını. Tamamını. “Halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık” diyor peygamberimize. Bu münafıklara acayip koyuyor bu konu. Acayip. Açın kafir sitelerini. Başka konu yok. Hep bu. Peygamberin gücü, cinselliği. Cinsel hayatı. Onun kadınlara karşı muhabbeti. Onun Allah'ın tecellisi olarak onlara karşı sevgisi. Nasıl oluyor diyor. Ulan Allah senin kalbini mühürlemiş, sığır. Ne kelebeğe karşı sevgin var, ne kuşa karşı, ne insana karşı, ne çocuğuna karşı, ne eşine karşı. Peygamber aşk insanı. Allah aşkıyla kalbi coşmuş. Hepsini seviyor. Herkesi seviyor. Sahabeleri seviyor, kuşları seviyor, torunlarını seviyor, eşlerini seviyor. Allah'ın tecellisi olarak seviyor.

“Bir de kendisini peygambere hibe eden ve peygamberi de kendisine almak istediği mümin kadını da.” Diyor ki, geliyor mümin kadın, ben diyor, “kendimi sana hibe ediyorum ya Resulullah. Sen benim velimsin. Sana aitim”. O kadar. “İster al, ister alma diyor. Sen bilirsin.” Bu şey diyor. Azatlı cariye deniyor. İnşaAllah.

“Peygamberin kendisine almak istediği mümin bir kadını da. Müminler için olmaksızın.” Bu amcanın kızları, halanın kızları. Çünkü mesela iki kardeşi birden nikahlayamaz. Müslümanlara haramdır. Bir kardeşini alabilirsin. İkinci kardeşi alamazsın. Ama peygamberimize helal kılınmış. İnşaAllah. “Başka kadın istediğin peygamberin kendisine almak istediği mümin bir kadını da müminler için olmaksızın. Yalnızca sana has olmak üzere senin için helal kıldık” diyor Cenab-ı Allah.

“Biz kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu cariyeler konusunda onlar müminler üzerine neyi farz kıldığımızı bildik, açıkladık, size bildirdik. Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır ve çok esirgeyendir.” Küfür için kadın bambaşka biridir. Müslüman için bambaşka biridir. Müslüman için Allah'ın görüntüsüdür, tecellisidir. Onlar için de boşalınacak bir et yığınıdır. Yani maymundan gelişmiş bir mahluk gibi görür onlar. O zaman da kafadaydılar. Sonradan da bu kafadalar. Peygamber Efendimiz için de Allah'ın bir tecellisi. MaşaAllah. Çünkü mesela Hz. Süleyman'a atları getiriyorlar. Cins Arap atlarını. Mesela at sahibi bakar işte yarışa sokalım falan. Değil mi? Ben bir şey demiyorum yarışa. Yani ne yapıyorsa yaparlar. Ondan sonra tabii yani bahis haramdır. O ayrı. Fakat atlar geldiğinde ilk yaptığı ne? Bak Kur'an Allah övüyor. Boynunu okşamaya başladı diyor. Boynunu. Ve bacaklarını okşamaya başladı diyor atın. Müthiş bir sevgi var içerisinde Hazreti Süleyman'ın. “Ya Rabbi” diyor “ben bu sevgiye senin rızan için düşkünüm. Senin bu yarattıklarının olan sevgiye düşkünlüğünün sebebi senin rızan” diyor. Senin tecellin olarak gördüğüm için bu kadar seviyorum diyor. MaşaAllah. Küfür de bambaşkadır. Mal mülk olarak görür. O Allah'ın tecellisi olarak seviyor. O devirde böyle bir fitne olmuş ki Cenab-ı Allah münafıklara cevap veriyor ve müminlere bilgilendiriyor.

51. ayette “onlardan dilediğini geri bırakır. Dilediğinde yanı alıp barındırabilirsin.” Eşlerinden istediğini tutarsın. İstediğinde bırakırsın. Mesela ailesinin yanında da kalabilir. İstediğini yanına alabilirsin. “Ayrıldıklarından istek duyduklarına dönmen de senin için bir sakınca yoktur.” İstediğinde dönüp görüşebilirsin konuşabilirsin. “Onların gözlerinin aydınlanıp yüzüne kapılmamalarına”. Çünkü bir kısmı kıskançlık yapabilir üzülebilir haksız uğradığını düşünebilir. Peygamberin onlara adaletsiz davrandığını düşünebilir Haşa böyle bir şey olmaması için bak diyor Allah “onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına,” bak “onların gözlerinin içlerine bir ferahlık var” değil mi? “Ve hüzne kapılmamalarına”, hüznü kaldırıyorlar üstlerinden ve “kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına”. Bak gözleri aydınlanıyor, hüzne kapılmıyor ve hoşnut oluyorlar. “Olmalarına en yakın olan budur. Allah kalplerinizde olanı bilir. Allah bilendir, halimdir.” MaşaAllah. Peygamberimiz öyle tatlı, öyle mübarek maşaAllah.

“Bundan sonra”, diyor Cenab-ı Allah “başka kadınlar ve bunları başka eşlere değiştirmek, güzellikleri senin hoşuna gitse bile”. Çünkü baktın mı ben bunu da alacağım diyor. Peygamberimiz bakıyor, bunu da alacağım diyor. MaşaAllah. “Güzellikleri senin hoşuna gitse bile.” diyor Cenab-ı Allah. Etkilensen de hoşuna gitse de “sana helal olmaz” artık durduruyor Allah'ın. İnşaAllah. MaşaAllah. Benim o güzel gözlü peygamberim o. MaşaAllah. “Ancak sağ elinin malik oldukları başka diyor.” Yani cariyelerden alıyorsan al diyor Cenab-ı Allah. Artık nikahından almak yok sana diyor. İnşaAllah.

“Allah her şeyi gözetip denetleyendir. Ey iman edenler! Rastgele peygamberin evlerine girmeyin.” Yani bir sıkıntı olmuş belli. “Yemek vaktini beklemeyin.” Mesela oturup yemek vakti bekliyor peygamberin evinde. Beklemeyin. “Çağırıldığınız zaman girin.” Peygamber sizi çağırıyorsa girin. Yahut eşleri çağırıyor. Yahut azat şeyler orada çalışan kişiler çağırdığı vakit girin. Eşleri çünkü perde arkasında görüşüyorlar. “Yemeği yiyince dağılın. Ve söze dalmayın.” Yani sürekli konuşma, evde oturmayın diyor. Yemeği yiyince dağılın. “Gerçekten bu peygambere eziyet vermekte ve o da sizden utanmaktadır.” Yani Allah öyle alışkanlığa cümleler çıkıyor. Yani o kadar şahane bir peygamber ki mesela utanıyor. Ben olsam gümbür-gümbür söylerim. İnşaAllah. Çok utangaç. İnce derili peygamberin derisi. Çok pembe beyazdı. Ufacık bir şeyde utanıyor. Kıpkırmızı oluyor. MaşaAllah. Söyleyemiyor sahabeye. Yiyorlar, içiyor, oturuyorlar. Mesela bu kalabalık. Zaten yiyorlar, işte oturuyorlar mesela. Bu kalabalık zaten küçüktü o devirde ama çok kalabalık sahabeler. Yemek yiyip gitmiyorlar. Sevdikleri için devamlı bakıyorlar peygamberimize. O da utandığı için söyleyemiyor. Allah vahiy ile söylüyor. MaşaAllah. “O da sizden utanmaktadır. Oysa Allah hakkı açıklamaktan utanmaz.” İnşaAllah.

“Onlardan peygamberin eşlerinden bir şey isteyeceğiniz zaman perde arkasından isteyin.” MaşaAllah. Sırf peygamberimize mahsus olarak kalınca bir perde çekiyorlar. Daha önce direkt muhatap oluyorlar peygamberimizin hanımlarıyla. Şimdi bir sıkıntı olmuş orada. Yani peygamberimizi rahatsız etmişler. “Bu sizin kalpleriniz içinde, onların kalpleri içinde daha temizdir.” Yani niyet açısından daha temizdir. Perde arkasında konuşun diyor. Ama sırf peygamberin eşlerine mahsus bir şey değil.

“Allah'ın Resulüne eziyet vermeniz,” bakın, görüyor musunuz? Sıkmışlar peygamberi, eziyet vermişler. “Ve ondan sonra eşlerini nikahlamanız,” Allah esirgesin. Haşa. “Size ebedi olarak helal olmaz.” İnşaAllah. Onlar bizim annemiz. “Çünkü böyle yapmanız Allah katında çok büyük günahtır” diyor Allah. Demek ki öyle bir risk oluşmuş. Peygamberle işte peygamberden boşanması başka birisinin evlenmesi çok-çok tehlikeli bir şey bu. Allah haram kılıyor. Siz bak diyor ki Allah, “bir şeyi açığa vursanız da saklı tutsanız da şüphesiz Allah her şeyi bilici olandır.” Ben biliyorum diyor Allah. Böyle bir tehlike oluşmuş. Böyle bir riske oluşmuş. Allah kökten yasaklıyor.

Bak 56. ayette diyor ki, Allah “şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e selat ederler. Ey iman edenler siz de ona selat edin ve tam bir teslimiyette ona selam verin.” Yani tam teslim olun, tam sevgi gösterin, destekleyin, sakın onu üzmeyin, yormayın, var gücünüzle ona hürmetle bağlanın. Ebcedi 1986 tarihini veriyor. MaşaAllah. Tek tarih veriyor 1986. MaşaAllah. Mehdi devrine bakıyor. MaşaAllah. İnşaAllah.

“Gerçek şu ki Allah ve elçisini eziyet edenler.” Demek ki Mehdi'ye de 86'da bir eziyet var. Bak Kur'an 56. ayet çok akıcı gidiyor ayet. Manidar.

57. ayette diyor ki bak. “Gerçek şu ki Allah'a ve elçisine eziyet edenler.” Yani 1956 yılında bir eziyet olacağına Kur'an açıkça ebcedlerle işaret etmiş oluyor. “Eziyet edenler Allah'a ve onlara dünyada ve ahirette” bak “gerçek şu ki Allah'a ve elçisine” şimdi Allah'a nasıl eziyet olur? Peygambere eziyet ettin mi Allah'a eziyet etmiş olur. Allah ben onu böyle kabul ediyorum diyor. Bana eziyet etmiş olursunuz diyor. Allah'a eziyet edenler Allah'a nasıl paramparça edeceğini bilirsiniz. “Gerçek şu ki Allah'a ve elçisine eziyet edenler” asrımıza bakan olursa Mehdi'ye eziyet edenler, “Allah onlara dünyada ve ahirette lanet etmiş,” Allah lanet etsin Mehdi'ye eziyet edenlere, kasten yapanlara ve “onlar için aşağılatıcı bir azap hazırlanmıştır.”

“Mümin erkeklere ve mümin kadınlara irtikâp etmedikleri bir suç sebebiyle eziyet edenler” demek ki, Mehdiye'de iftira atılacak. Bak Kur'an buna inşaat ediyor. Yani peygamberimize ve hanımlarına iftira atılmış o devirlerde. Yani ebcedi Kur'an onu gösteriyor. Allah'u alem. “Mümin erkeklere ve mümin kadınları irtikap etmedikleri bir suç sebebiyle eziyet edenler,” iftira atanlar ise “gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.” İftira atmışlardır diyor. Ve açık bir günah yüklenmişlerdir diyor.

Bak diyor ki Cenab-ı Allah, “Andolsun eğer münafıklar kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapanlar” o devirde peygamber aleyhinde münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar şehirde kışkırtıcılık yapıyor, haber yayıyor o zamanın basını, televizyonları, gazetelerini, dedikoducu kadınlar, çocuk adamlar, tellallar orada burada konuşuyorlar yani peygamber hakkında aleyhde haber yayıyorlar. “Bu tutumlarına bir son vermeyecek olurlarsa,” bunu durdurmayacak olurlarsa “gerçekten seni onlara musallat ederiz”, inşaAllah. “Sonra orada seninle pek az bir süre komşu kalabilirler.” Allah diyor belalarını veririm diyor. MaşaAllah.

Aynı şekilde Mehdi ile uğraşanlarında Allah belasını verir. Buna işaret ediyor Kur'an. Onlar da orada pek az bir süre kalabilirler. Bir makamı varsa makamından gider. İşi varsa işinden gider. Sağlığı varsa sağlığını kaybeder. Canı varsa canını kaybeder. Allah'ın dilemesi ile.

“Laneti uğranmışlar olarak nerede ele geçirirlerse yakalanırlar” diyor Allah. “Ve ölçüldükçe sürekli öldürürler” diyor. O devirde Peygamberimize karşı savaş açanlar, fitne çıkaranlar, İslam'ı, Kur'an'ı ortadan kaldırmaya kalkanlara karşı Cenab-ı Allah Müslümanların kendini koruyacağını söylüyor. Ve tehdit ediyor. Onlar da kendini koruyacağını söylüyor.

“Daha önceden gelip geçenler hakkında uygulanan Allah'ın sünnetidir bu. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın.” Tevrat'ta da böyledir, İncil'de de böyledir, Zebur'da da böyledir. İbrahim devrinde de böyledir, Nuh devrinde de böyledir. Her devirde bu böyle diyor Cenab-ı Allah. Elçilerimle uğraşırsanız, Mehdilerimle uğraşırsanız sizi perişan ederim. Bu Allah'ın sünneti. İnşaAllah.

59. ayette de “Ey peygamber eşlerine ve kızlarına ve müminlerin kadınlarına dış elbiselerinden cilbaplarından üstlerine giymelerini söyle.” Yani üstleri kapalı o zaman kadınlar açık saçık giyiniyorlar. Göğüsleri açık. Orası burası açık. “Onların özgür ve iffetli tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah çok bağışlandır. Çok esirgeyendir.” Hem onları özgür görmüyorlar. Yani gayrimeşru kadın olarak görüyorlar. Ve tanınmaları için yani Müslüman olarak tanınmaları ve eziyet görmemeleri. Çünkü eziyet ediyorlar, laf atıyorlar, hakaret ediyorlar. Bunu engeller diyor Allah. Dış elbiselerini giysinler üstüne. Cilbab.

 


Ahzab Suresi, 45-48 Ayetlerinin Tefsiri


Sayın Adnan Oktar'ın 15 Temmuz 2011 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Evet, şimdi Ahzab Suresi 45, 46, 47 ve 48.

ALTUĞ BERKER: İnşaAllah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik). Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır. Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.”

ADNAN OKTAR: MaşAllah. Birinci ayetin ebcedi 2034, 1997 tarhini veriyor. 2005 tarihini veriyor, ayetler sırayla. Bu kadar tevafukat hayret değil mi?

ALTUĞ BERKER: Bütün Ahir Zaman, hakimiyet ayetleri, müjdeci ayetler hep aynı, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Efendim. “Gerçekten Biz ona” Şeytandan Allah’a sığınırım. “Yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Yine bu ayet de 2017 tarihini veriyor ebcedi. MaşaAllah. “Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız,” 2007 yani bu kadar tevafuk hayrettir maşaAllah. “Dedi ki: "Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır.” 1987 tarihini veriyor o da. Hepsi Mehdiyet’e bakıyor maşaAllah. İsteyen inceleyebilir.

 


Ahzab Suresi, 45-48 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar’ın 16 Ocak 2011 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.


ADNAN OKTAR: Bismillah, Ahzab Suresi. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” Evet, 2034 ebcedi.

“Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).” Bu da 2034 tarihini veriyor bu ayet inşaAllah. Yine okumuştum bunu, şimdi Allah bir daha karşıma çıkarttı.

“Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.” Büyük bir güzellik vardır. O da 2005 tarihini veriyor.

“Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” Demek ki münafıklar ve kafirlere itaat etmeyeceğiz ve eziyetlerine aldırmayacağız, saldırmalarına, oyun oynamalarına aldırmayacağız inşaAllah. 

OKTAR BABUNA: İnşaAllah hocam.

 


Ahzab Suresi, 45-48 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 17 Ocak 2011 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Ahzab Suresi, şeytandan Allah’a sığınırım. “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” 2034 tarihini veriyor. “Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).” Bu ayettin ebcedi de 2034 tarihini veriyor. “Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.” O da 2005 tarihini veriyor. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” Allah seni korur, diyor. Allah’a tevekkül çok önemlidir. Müslümanlar sık sık tevekkülü unuturlar, o yüzden de eziyet çekerler. Onu nasıl yapacağım, bunu nasıl yapacağım, işte hastalanacak mıyım, şu mu olacak, bu mu olacak? Halbuki tevekkül etse, kalbi çok rahat edecek. Zaten olup bitmiş. Tek bir an içerisinde bütün kainattaki hayat olup bitmiştir. Bütün alemlerdeki hayat olup bitmiştir, Allah Katında bitmiştir. Telaş niye? Üstelik hayırla ve güzellikle Allah Katında en mükemmel şekilde yaratılmıştır.

 


Ahzab Suresi, 43-48 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 17 Aralık 2012 tarihli sohbetinden Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. Ahzab Suresi, 43; “O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte” diyor Cenab-ı Allah. Rahim ismiyle; ne güzel, elhamdülillah. Zulümatlardan nura, zulümaten nur. “Melekleri de (size dua etmektedir). O, mü'minleri çok esirgeyicidir” diyor Cenab-ı Allah. Elhamdülillah, maşaAllah. “O’na kavuşacakları gün,” Allah’a kavuşacakları gün, o gün, kavuşacakları gün, “onların dirlik temennileri 'Selam'dır.” Hemen Selam ismini duymaya başlıyorlar. “Ve O, onlara üstün bir ecir hazırlamıştır” diyor Allah. Allah onlara üstün bir ecir hazırlamıştır. “Ey Peygamber” diyor Cenab-ı Allah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ey Peygamber,” ey Hz. Mehdi (a.s), “gerçekten biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik”. Allah Allah! 1997 tarihini veriyor. Hz. Mehdi (a.s)’ın en hareketli yılları, Mehdiyet’in. “Ve kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ bir kandil olarak (gönderdik).” “Nur saçıyorsun etrafa” diyor Cenabı-ı Allah. Onun ebcedi de 2005 tarihini veriyor, maşaAllah. “Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.” Büyük bir kurtuluş, dünya hakimiyeti, ahirette de cennet. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme.” Yani onların inançlarına tabi olma, Darwinizm’e-materyalizme inanma, Allah’a inanmayanların inançlarına inanma, Kuran’ı reddedenlere inanma. “Eziyetlerine aldırma.” Hapsedebilirler, ezebilirler, dövebilirler, sövebilirler, hakaret edebilirler. İftiraları, hakaretleri bir nimettir. “Eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et.” “Bırak kendini Allah’a” diyor Cenab-ı Allah. “Vekil olarak Allah yeter.” MaşaAllah, maşaAllah. 

 


Ahzab Suresi, 46, 48, 50 Ayetlerinin Tefsiri

(Peygamberimiz (s.a.v)'in evliliğinde Allah aşkı hakim, Allah aşkıyla evleniyor)

 

ADNAN OKTAR'IN ADIYAMAN ASU TV'DEKİ CANLI SOHBETİ (18 NİSAN 2011; 22:00)

ADNAN OKTAR: Mesela, Ahzap Suresi, 50. ayet.” Şeytandan Allah’a sığınırım. “"Ey Peygamber, Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden elinin altında bulunan kadınları, seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca diğer müminlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini peygambere bağışlayan, peygamberin de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü'min kadını da, -sana helal kıldık. Mü'minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeler hakkında farz kıldıklarımızı elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir" diyor.” Sevda Hanım kardeşimizin bu konudaki talebi doğru. Çünkü en çok üzerinde durdukları hatta birçok Müslüman bilinen kişinin de haşa utandığı bir ayettir. Örtbas etmeye çalışırlar, kapatmaya çalışırlar, kafaları o kadar çalışmadığından oluyor bir kısmının; bir kısmı cahilliğinden söylüyor, bir kısmı da samimiyetsizliğinden söylüyor.

Mesela bu ayet başlamadan önce, 45. ayette, şeytandan Allah’a sığınırım; “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahit, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” 2034. “Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).” 1417. 1997 tarihini veriyor, 2034 tarihini veriyor ayet. “Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.” 2005 tarihini veriyor. Muntazam, peş peşe. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” Demek ki münafıklar o zamanlar Peygamberimiz (s.a.v)’e bu konulardan, cinsellikle ilgili konulardan, evliliklerinden, Peygamberimiz (s.a.v)’in kadın sevgisinden istifade ederek kendilerince, Peygamberimiz (s.a.v)’e güya sataşır tarzda bir üslup kullanıyorlardı. Cenab-ı Allah onlara işte burada cevap veriyor 50. ayette. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ey Peygamber gerçekten Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü'min bir kadını da, -mü'minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e Cenab-ı Allah, eşleri ile evlenebileceğini söylüyor, istediği bir hanımla evlenebileceğini söylüyor.

“Sağ elinin malik olduğu (cariyeler),” “o devirdeki cariyelerden de alabilirsin” diyor Cenab-ı Allah. Ayrıca “hanımlardan kendisini sana vakfetmek isteyen gönüllü cariyeler varsa, azatlı cariye olarak sana kendini hibe edip, sevgisinden ömür boyu sana bağlanmak isteyen hanımlar varsa onları da sana helal kıldık” diyor. Ama “ayrıca sana mahsus olmak üzere” diyor, özel olarak; “amcanın kızlarını,” mesela kaç tane kızı varsa; dört tane, “dördünü de sana helal kıldık” diyor Allah. “Halasının kızlarını,” ne kadar varsa, “hepsini helal kıldık” diyor. “Dayının kızlarını,” ne kadar varsa, “sana helal kıldık.” “Teyzenin kızlarını” da, “hepsini sana helal kıldık” diyor. Müslümanlar bir tane alabilirler, iki kişiyi aynı anda alamıyorlar. “Ama sana hepsini helal kıldım” diyor Cenab-ı Allah, “sana mahsus olmak üzere, nikahlaman için.” Dolayısıyla Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in aşığı olan bu annelerimizle Peygamberimiz (s.a.v) çok rahat evleniyordu, onlarla birlikte oluyordu. Bu münafıkların çok ağrına gitti, kafirler ve münafıkların çok ağrına gitti. 48. ayette onu anlatıyor, 50. ayette cevap veriyor Cenabı- Allah. 48. ayette ne diyor Cenab- Allah; “Kafirlere ve münafıklara itaat etme.” Şeytandan Allah’a sığınırım. Onlar diyorlar ki, “evlenmene gerek yok, cariyelere gerek yok, kadınların sana kendini hibe etmesine gerek yok. Sen Peygambersin, böyle şeylere yanaşma” diyorlar.

Allah’ta diyor ki; “Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” Çünkü onların evlilikleri hayvan evliliği, herifler eşek gibi adamlar, evlendikleri hanımlar da yine kendi kafasında oluyor. Halbuki Peygamberimiz (s.a.v)’in evliliğinde Allah aşkı hakim, Allah aşkıyla evleniyor. Peygamberimiz (s.a.v)’in hanımları, Allah’ın tecellisini Peygamber (s.a.v)’de gördükleri için evlenmek istiyorlar. Peygamberimiz (s.a.v) de o hanımlarda Allah’ın tecellisini gördüğü için evlenmek istiyor. Ve birbirlerine tutkuyla, derin bir aşkla, Allah’ın yarattığı derin bir aşkla bağlılar ve Allah onu kaderde Peygamberimiz (s.a.v)’e bir nimet olarak vermiş. Son derece güzel, büyük bir kolaylık onun için ve mümin hanımlar için büyük kolaylık. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v)’e aşık olan birçok hanım vardı, eğer bir tane hanımla evlenebilme imkanı olsaydı, Peygamberimiz (s.a.v) diğer hanımların ona yanaşmasını mümkün kılmazdı. Ve evlenemeyecekti, onlarla beraber olamayacaktı. Dolayısıyla Allah rahmetiyle böyle bir kolaylık sağladı Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e ve böyle bir güzellik oluştu. Zaten bu ayetin başlangıcında, 36. ayetten başlıyor, Ahzap Suresi’nde bu konuya yaklaşıyor Cenab-ı Allah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: "Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın" diyordun; insanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, Kendisi'nden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik; ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda mü'minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.”

Zeyd’in hanımı Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e ilk gördüğü andan itibaren aşkla bağlıydı, ondan Allah aşkını, Allah’ın tecellisini görüyordu ve onunla beraber olmak istiyordu, evlenmek istiyordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v) de; “aman boşanma, devam et” diyordu. Ama o hanımın ilgisini görmüştü. Çok zeki, çok mübarek, muhterem bir insan. Kaderde onun eşi olan bir hanım. Ve Allah bu boşanma olayını oluşturduktan sonra, evlatlığının hanımının alınmasını o devirde çirkin karşılıyordu müşrikler ve münafıklar; Cenab-ı Allah bunun böyle olmadığını, helal olduğunu, güzel bir tavır olduğunu belirtti. Bu ayet odur. “Ki onlar (o peygamberler) Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır.” Ne münafıklardan, ne müşriklerden, ne onların dedikodularından çekinmeyenlerdir diyor Allah. “Hesap görücü olarak Allah yeter. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir” diyor Allah. “Ancak O, Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.” Bakın, “Sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir.” Dolayısıyla Zeyd’in de babası değil, “manevi baba olmaz” diyor Cenab-ı Allah. “Evlatlığı diye de bir konu yok” diyor, anlaşıldı mı? O kadın boşandığı vakit rahatça onunla evlenebilir. “Kendi kendinize kural çıkarmayın” diyor Allah “Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah ve akşam tesbih edin. O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size dua etmektedir). O, mü'minleri çok esirgeyicidir.” “Allah sizin için özgürlük, güzellik, ferahlık istiyor” diyor Cenab-ı Allah. Kendi kendinize kurallar çıkarıp, kendinize acı çektirmeyin, kendinize ızdırap konusu çıkarmayın. Kadını Allah Peygamberimiz (s.a.v)’e nimet olarak veriyorsa, annelerimize nimet olarak veriyorsa, bunun büyük bir güzellik olduğunu; aşkın, tutkunun uygulaması olduğunu, bundaki rahmeti ve güzelliği münafıkların, müşriklerin ve kafirlerin göremediğini söylüyor Allah. Halbuki cennette Peygamber Efendimiz (s.a.v) hurilerle beraber; milyonlarca, yüz binlerce huriyle birlikte olacak, inşaAllah. Kadın sevgisi imandandır, bir insanın imanı ne kadar güçlüyse o kadar onun gönlünde kadın sevgisi olur. Çünkü kadın sevgisi Allah’a olan sevgiden kaynaklanır.

 


Ahzab Suresi, 46. Ayetinin Tefsiri

 

Adnan Oktar'ın 6 Aralık 2010 tarihli Kahramanmaraş Aksu TV'deki röportajından

ADNAN OKTAR: Buna karşılık ikinci olarak 2034’ü veriyor. Demek ki en son şartlarda da biz müjde vermeye devam edeceğiz, uyarmaya devam edeceğiz ve olaylara da şahit olacağız. Her türlü olaya, inşaAllah. “Ve kendi izniyle Allah’a çağıran (Kuran’a, İslam’a çağıran, tebliğe yapan) ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik)” (Ahzab Suresi, 46) diyor, Cenab-ı Allah Peygamberimiz (s.a.v)’e. Ahir zamana bakan şekli nedir? Kendi izniyle Mehdi (a.s)’ı Allah’a çağıran ve nur saçan gerek varlığıyla, gerek anlatımlarıyla, gerek imkânlarıyla “nur saçan bir çerağ, bir kandil olarak gönderdik” diyor Cenab-ı Allah “Müminlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah’tan büyük bir fazl vardır”. Kurtuluş vardır. İslam ahlakının dünya hâkimiyeti, İttihad-ı İslam, değil mi? 2000 yıl sonra Hz. İsa (a.s.) Mesih’i yeniden görmek, aslıyla, orijinaliyle. 1400 sene önce Peygamberimiz (s.a.v.)’in bildirdiği, 3000 yıl önce Hz. Musa (a.s.)’ın bildirdiği, 5000 yıl önce Hz. İbrahim (a.s.)’in bildirdiği ve bütün Peygamberlerin suhuflarında geçen Hz. Mehdi (a.s.)’ın görülmesi ve onun tanınması olacak, inşaAllah. “Müminlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah’tan büyük bir fazl vardır”.  2005 tarihini veriyor ebcedi.