Ahzab Suresi, 36-37, 39-43, 45-48, 50 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 18 Nisan 2011 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: 45. ayette, şeytandan Allah’a sığınırım; “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahit, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” 2034. “Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).” 1417. 1997 tarihini veriyor, 2034 tarihini veriyor ayet. “Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.” 2005 tarihini veriyor. Muntazam, peş peşe. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” Demek ki münafıklar o zamanlar Peygamberimiz (s.a.v)’e bu konulardan, cinsellikle ilgili konulardan, evliliklerinden, Peygamberimiz (s.a.v)’in kadın sevgisinden istifade ederek kendilerince, Peygamberimiz (s.a.v)’e güya sataşır tarzda bir üslup kullanıyorlardı. Cenab-ı Allah onlara işte burada cevap veriyor 50. ayette. Şeytandan Allah’a sığınırım.

“Ey Peygamber gerçekten Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü'min bir kadını da, mü'minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e Cenab-ı Allah, eşleri ile evlenebileceğini söylüyor, istediği bir hanımla evlenebileceğini söylüyor. “Sağ elinin malik olduğu (cariyeler),” “o devirdeki cariyelerden de alabilirsin” diyor Cenab-ı Allah.

Ayrıca “hanımlardan kendisini sana vakfetmek isteyen gönüllü cariyeler varsa, azatlı cariye olarak sana kendini hibe edip, sevgisinden ömür boyu sana bağlanmak isteyen hanımlar varsa onları da sana helal kıldık” diyor. Ama “ayrıca sana mahsus olmak üzere” diyor, özel olarak; “amcanın kızlarını,” mesela kaç tane kızı varsa; dört tane, “dördünü de sana helal kıldık” diyor Allah. “Halasının kızlarını,” ne kadar varsa, “hepsini helal kıldık” diyor. “Dayının kızlarını,” ne kadar varsa, “sana helal kıldık.” “Teyzenin kızlarını” da, “hepsini sana helal kıldık” diyor. Müslümanlar bir tane alabilirler, iki kişiyi aynı anda alamıyorlar. “Ama sana hepsini helal kıldım” diyor Cenab-ı Allah, “sana mahsus olmak üzere, nikahlamak için.” Dolayısıyla Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in aşığı olan bu annelerimizle Peygamberimiz (s.a.v) çok rahat evleniyordu, onlarla birlikte oluyordu. Bu münafıkların çok ağrına gitti, kafirler ve münafıkların çok ağrına gitti. 48. ayette onu anlatıyor, 50. ayette cevap veriyor Cenabı- Allah.

48. ayette ne diyor Cenab- Allah; “Kafirlere ve münafıklara itaat etme.” Şeytandan Allah’a sığınırım. Onlar diyorlar ki, “evlenmene gerek yok, cariyelere gerek yok, kadınların sana kendini hibe etmesine gerek yok. Sen Peygambersin, böyle şeylere yanaşma” diyorlar. Allah’ta diyor ki; “Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” Çünkü onların evlilikleri hayvan evliliği, herifler eşek gibi adamlar, evlendikleri hanımlar da yine kendi kafasında oluyor. Halbuki Peygamberimiz (s.a.v)’in evliliğinde Allah aşkı hakim, Allah aşkıyla evleniyor.

Peygamberimizin hanımları Allah'ın tecellisini peygamberde gördüğü için evlenmek istiyorlar. Peygamberimiz de o hanımlarda Allah'ın tecellisini gördüğü için evlenmek istiyor. Ve birbirlerine tutkuyla, derin bir aşkla, Allah'ın yarattığı derin bir aşka bağlılar. Ve Allah onu kaderde peygamberimize bir nimet olarak vermiş. Son derece güzel, büyük bir kolaylık onun için. Ve mümin hanımlar için büyük kolaylık. Çünkü peygamberimize aşık olan birçok hanım vardı. Eğer bir tane hanımla evlenme imkanı olsaydı, peygamberimiz o diğer hanımların ona yanaşmasını mümkün kılmazdı. Ve evlenemeyecekti. Onlarla beraber olamayacaktı. Dolayısıyla Allah rahmetiyle böyle bir kolaylık sağladı Peygamber Efendimiz'e. Ve böyle bir güzellik oluştu. Zaten bu ayetin başlangıcında ta 36. ayetten başlıyor Ahzab suresinde bu konuya yaklaşıyor Cenab-ı Allah.

“Allah ve Resulü bir şey hükmettiği zaman” şeytandan Allah'a sığınırım. “Mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” “Kim Allah ve Resulü'ne isyan ederse artık gerçekten o apaçık bir sapıklığı sapıtmıştır. Hani sen Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye eşinin yanında tut ve Allah'tan sakın diyordun. İnsanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun. Oysa Allah kendisinden çekinmene daha çok layıktı. Artık Zeyd ondan ilişkisini kessince biz onu seninle evlendirdik ki böylelikle evlatlıkların kendilerinden ilişkilerini kestikleri kadınları boşadıkları zaman onlarla evlenme konusunda müminler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.” Zeyd'in hanımı Peygamber efendimizle ilk gördüğü andan itibaren aşkla bağlıydı. Onda Allah aşkını, Allah'ın tecellisini görüyordu. Ve ondan beraber olmak istiyordu. Evlenmek istiyordu. Peygamber efendimiz de “aman boşanma devam et” diyordu peygamber efendimiz. Ama o hanımın ilgisini görmüştü. Ve çok zeki, çok mübarek muhterem bir insan. Kaderde onun eşi olan bir hanım. Ve Allah bu boşanma olayını oluşturduktan sonra evlatlığının hanımının alınmasını o devirde çirkin karşılıyordu müşrikler ve münafıklar. Cenab-ı Allah bunun böyle olmadığını, helal olduğunu, güzel bir tavır olduğunu belirtti. Bu ayet odur.

“Ki onlar peygamberler Allah'ın risaletini tebliğ edenler, ondan içleri titreyerek korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır.” Yani ne münafıklardan ne müşriklerden ne onların dedikodularına çekinmeyenlerdir diyor Allah. “Hesap görücü olarak Allah yeter. Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir” diyor Allah. “Ancak o Allah'ın (c.c) ve Resulü'nün ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.”
Sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Dolayısıyla Zeyd'in de babası değil. Yani manevi baba olmaz diyor Cenab-ı Allah. Evlatlığı değil de bir konu yok diyor. Anlaşıldı mı? O kadın boşandığı vakit rahatça ondan evlenebilir diyor Allah. Kendi kendine kural çıkartmayın diyor Allah.

“Ey iman edenler! Allah'a çokça zikir edin ve onu sabah akşam tesbih edin. Odur ki sizi karanlıklarda nura çıkarmak ve size rahmet etmekte, melekler de size dua etmektedir. O müminler çok esirgeyicidir.” Allah senin için özgürlük, güzellik, ferahlık istiyor diyor Cenab-ı Allah. Kendi kendinize kurallar çıkartıp kendinize acı çektirmeyin. Kendinize ızdırap konusu çıkartmayın. Kadını Allah peygamberimize nimet olarak veriyorsa, annelerimize nimet olarak veriyorsa bunun büyük bir güzellik olduğunu, aşkın, tutkunun bir uygulaması olduğunu bundaki rahmeti ve güzelliği münafıkların ve müşriklerin göremediğini Allah söylüyor. Kafirleri göremediğini söylüyor. Halbuki cennette peygamberimiz hurilerle beraber milyonlarca, yüzbinlerce huriyle birlikte olacak. İnşaAllah. Kadın sevgisi imandandır. Yani bir insanın imanı ne kadar güçlüyse o kadar onun gönlünde kadın sevgisi olur. Kadın sevgisi Allah'a olan sevgiden kaynaklanır. Kadında Allah tecelli eder.

Yani o sadece bir cinsel ihtiyaçtan kaynaklanan bir konu değildir. Orada tutkunun tatmini vardır, aşkın tatmini vardır. Allah'ın tecellisine duyurulan derin muhabbet vardır. Onun doyurulması vardır. O yüzden evlenilir. Ve ahiret arkadaşı olarak evlenilir. Fakat bu adamların kafası sadece bacaklarının arasında olduğu için kafirlerin ve münafıkların aklı bir türlü akıl erdiremiyor aşkı ve tutkuya. Ya aşk ve tutku sende nasıl olsun? Kafan gitmiş senin. Sen dinsiz bir düşünce içerisindesin. Materyalist bir düşünce içerisindesin. Tabii ki tutkuyu bilmezsin. Tabii ki aşkı bilmezsin. Tabii ki Allah aşkıyla yanan bir ruhu bilmesin Allah'ın tecellisi olan kadınlardaki o güzelliği, derinliği Tabii ki göremezsin, tutkunun güzelliğini göremezsin.

Dolayısıyla onun tam hakkını verecek o devirde Peygamberimiz de, helal olsun, helal olsun, helal olsun dedeme maşaAllah. Keşke ben de o devirde olsaydı benim de kızım olsaydı ben de evlendirseydim, inşaAllah. Olabilecek en güzel şey yapmış annelerimiz en isabetli hareketi yapmışlar Tebrik ediyorum annelerimi, ahirette de sonsuza kadar dedim de birlikte inşaAllah. Resulullah (sav) inşaAllah. Ne mutlu onlara. Ne mutlu ne mutlu yani. Sonsuza kadar. Bak 100 trilyon sene değil. 100 milyon katrilyonlarca sene değil. Ne kadar? Sonsuza kadar. MaşaAllah.

Yani katrilyonu katrilyonla katrilyon sene çarpsan çıkan sayı daha hiç olmuş oluyor. Yani daha hiç başlamamış gibi oluyor. Sonsuza kadar mübarek peygamberimizle annelerimiz beraber olacaklar. Ne olurdu iki günlük dünya hayatı için evlenmeseydi? Ne kazanacaklardı? Değil mi? Daha 18 yaşındaydı annelerim. 19 yaşındalar. Helal olsun onlara. Resulullah 60 yaşındaydı. 61 yaşındaydı. Evlendiler. Hanımlar geliyorlardı. Sahabe hanımlar. Dünya güzeli benim annelerim. Resulullah diyor. “Ya Resulullah ben sana kendimi hibe ettim. İster al ister alma diyorlar. Ya Resulullah ben seninim diyor. Sonsuza kadar. Sana hibe ettim Allah için kendimi diyor.”

 Halen de bu Hristiyan olan hanımlar yani yüzlerce yıldan beri kendilerini Hz. İsa (a.s)’a hibe ederler ve evlenmezler. Rahibe hanımlar. Bu herkes tarafından bilinir, inşaAllah. Manastırlarda yaşar biliyorsunuz. Genç kızlar. Aslan gibi genç kızlar. Baya güzel hanım kızlar. “Ben Hz. İsa (a.s)’la evliyim diyor. Kendim ona nikah kıydım diyor. Ona aitim”, diyor. Ben kendimi hibe ettim ona. Başka kimseyi istemiyorum diyor. Ben ona aşığım diyor. E güzel. Güzel. O inanç içerisinde, kendi inancında, Hristiyanlık inancı içerisinde, inancının gereğini yapmış oluyor. İnşaAllah. Hz. Süleyman (a.s) da öyle. Aşk ve tutku insanıydı. Aşıktı hayvanlara, bitkilere, insanlara, karıncalara aşık. Atlara aşık, kuşlara aşık. Ve hanımlarına aşıktı. 300 hanımı, 700 tane cariyesi vardı. Helal olsun dedeme. Helal olsun. Helal olsun. Aşk insanıydı. Sarayları güzel, evleri güzel, nefisti biliyorsunuz. Hazreti Süleyman'ın sarayı. Bahçeler güzel, bağlar güzel, her yer güzeldi. Hazreti Yusuf da öyleydi. Mübarek. Dünya güzeliydi. Allah onda muazzam bir meydana getiriyordu. Kadınlar kendini kaybediyordu. Ondaki çekiciliğin, ondaki tutku gücünün şiddetinden adeta hipnotize oluyorlardı. Kadınlar elindeki meyveyi kesemiyor, elini doğruyor. Değil mi?

Mesela kaldığı evdeki kadın aşık oldu. Ama cahili kafayla olduğu için rahmani kafayla olmadığı için Allah ona onu nasip etmedi. Çünkü onda heves vardı. Heves aşkı. Halbuki Allah aşkıyla sevseydi Allah nasip ederdi. Allah aşkıyla sevmedi. Ama öbür kadınlar ne diyor? “Rabbimizi tenzih eder diyoruz. Ancak bu bir melektir” diyorlar. Ya nefesleri kesiliyor Hazreti Yusuf'u görünce. Çünkü o gözlerindeki akıl, gözlerindeki tutku adeta kadınları hipnotize ediyor. Hazreti Yusuf kadınların içine giriyor, konuşuyor yüz yüze. Hani bir kızım kardeşim diyor ki, kadınlarla konuşulur mu? Hazreti Yusuf konuşmuş işte. Yüz yüze konuşmuş, toplulukların içerisine girmiş. Değil mi? Bütün kadınlar ona bakıyor. Hatta şehvetle bakıyorlar. Ama Hazreti Yusuf kendine hakim bir insan. İsteyen Allah aşkıyla bakar, isteyen şehvetle bakar. Kendi inancına göre biz onu bilemeyiz, herkesin kalbini biz bilemeyiz. Değil mi? Hazreti Yusuf kendine hakim bir insan.

Efendim ne yapıyor Hz. Musa? Peygamber kızı değil mi karşılaştıkları? Gidiyor yanlarına konuşuyor. Peygamber kızları da Hz. Musa ile konuşuyorlar yüze yüz. Muhabbet ediyorlar, konuşuyorlar. “Babacığım” diyor “güçlü ve güvenilir bir insan” diyor. Gördüğümüz kadarıyla diyor. Gördüğünü anlatıyor işte. Görmüş konuşmuş demek ki. E hani konuşulmuyordu? Hazreti Süleyman sarayda Sebe melekesini niçin o kristal zeminden oluşan havuzun kenarına getirdi? Konuşuyordu yüz yüze. Hatta dedi ki “buyur” dedi “gel havuza gir” şaka yaptı ona kadında havuz var zannetti suyu öyle güzel ayarlamış ki suyu andırıyor kristal. Bacaklarını açtı ve girmek istedi ama ayağını bastığında bacaklarını açmasının gereksiz olduğunu gördü çünkü orada öyle bir şey yok.

Su diye bir şey yok. Su olduğunu zannetti. Hazreti Süleyman onu sürekli şaşırttı. Tahtını getirttirdi. Tahtının ya görüntüsünü veyahut kendini. Muhtemelen televizyon gibi bir şey olabilir. Veyahut hakikaten eşya nakli mümkün olduğu için cinler kanalından getirilebiliyor çünkü eşya. Cinler kanalından eşyayı getirtmiş olabilir. Veyahut görüntüsünün yani kolay bir televizyon sistemi, yani daha bilinmeyen, bizim bilemediğimiz bu kadar karışık aletlere gerek kalmadan, daha sade bir sistemden görüntünün getirilmesi mümkün olmuş. Anladığım kadarıyla. Veyahut eşyanın getirilmesi, ışınlanması mümkün. Cinler kanalıyla getirilebiliyor. Böyle bir şey de olabilir. Tahtı getirttirmiş ve oradaki hanımı adeta şoka sokmuş. Heyecanlandırmış. Yani onun beğenisini kazanmış ve kadın iman etmiş. Değil mi?

“Biz iman ettik diyor zaten” diyor. Dolayısıyla ben dedem Süleyman gibiyim. Dedem Hazreti Yusuf gibiyim. Dedem Resulullah gibiyim. İnşaAllah. Onlara benziyorum. Onlar ne yapıyorsa onun benzeri şeylerin içerisindeyim. İnşaAllah. Karışık bir şey yok. İnşaAllah. Resulullah'ın kadın sevgisinden dolayı biz iftihar içerisindeyim. Karışık bir şey yok. İnşaAllah. Resulullah'ın kadın sevgisinden dolayı biz iftihar içerisindeyik. İftihar. Kadın sevgisi olmayan bir insan Allah sevgisi olmayan insandır. Bir insanda kadın sevgisi ne kadar yüksekse o kadar Allah sevgisi vardır.

Allah sevgisine orantılı olur. Hayvan-ı şehvet ayrıdır. Atta eşekte falan da var. Zaten Allah onu da tiksinme meydana getirir. Tutku, iman ehlinin şahsi özel özelliğidir. Bir tek onlara mahsustur. Derin bir tutku. Bunu anlamayan, işte Turan Dursun olsun, diğer zevat olsun. Tabii sathi bakışta olayı değerlendirmişler. Allah onlara o güzelliği nasip etmemiş. O derinliği görememişler. Ama onların yobaz takımından, böyle eşek kafalı bazı yobazlarda Zeyd'in hanımını almasını, çok eşli olmasını, kadınların kendini hibe etmesini Peygamberimiz ise, bunlar o eşek kafalı yobazların ağırına gidiyor.

 Hatta bir yobazla bizim bir kardeşimiz konuşmuş da ya demiş adamlar çok üstüne gitmeyelim onlar da bize bu ayetleri söylerler. Mağdur durumda kalırız demiş. Bak ahmağa bak ahmağa. Kokmuş yobazı görüyor musun? Leş gibi kokan bir yobazdır hakikaten biliyorum. Tam böyle, ne bileyim böyle yaban eşeğinden zürafa arası bir şey yani daha değişik. Çünkü onlar tatlı hayvanlar. Onlara da benzetemiyorum. Tam klasik yobaz. Bak eşek kafalı görüyor musun? Ayetten utanıyor. Ahmağa bak ahmağa. Çünkü bunların kalbinde Allah sevgisi yok. Allah sevgisi olmadığı için kadın sevgisi de yok. Güzellik sevgisi de yok. Tutku da bilmez, aşkı da bilmez. Bu eşek kafalılar ancak siyasi dedikoduları yapsın. Millete laf soksun. Hakaret etsin, küfür etsin. Dalaşsın, ondan sonra iftira atsın. Bu kafadalar. Resulullah'taki o aşk, o tutkuyu bilemezler.

 


Ahzab Suresi, 45-54, 56-62 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 13 Ağustos 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: 45. ayet: “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik”, asrımıza bakan yönü ile Mehdi (a.s.)’ye bakıyor. “Ey Mehdi (a.s.), gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” Tebliğci, insanlara hatırlatıcı olarak gönderdik. “Ve Kendi izni ile” Allah’ın izni ile, Mehdi (a.s.)’nin kendi gücü ile değil, Peygamberimiz’in (s.a.v.) kendi gücü ile değil, Allah’ın gücü ile ve Kendi izni ile “Allah'a çağıran, Kuran’a çağıran, İslam’a çağıran ve nur saçan bir çerağ, bir kandil olarak gönderdik” diyor. Mehdi (a.s.)’nin özelliğidir; nur saçar, hidayet onun yoluyla etrafa yayılır çünkü kutbu irşattır. Bütün feyzler, bereketler onun kanalıyla saçılıyor onun için bak “nur saçan” diyor. Nur’dan kasıt hidayettir, Allah “senin kanalınla ben safha dağıtıyorum” diyor. “Seni vesile ediyorum” diyor Allah, Ahir zamanda Mehdi (a.s.)’yi vesile ediyor, Nur saçan bir çerağdır Mehdi (a.s.) olarak gönderdik.

47. ayette şeytandan Allah’a sığınırım Cenab-ı Allah ne diyor; “Mü'minlere müjde ver”. Mehdi (a.s.) ne yapacaktır? Müminlere müjde verecektir. Peygamberimiz ne yapıyordu? Müminlere müjde veriyordu. Kuran ayetleriyle, hadislerle müjde verdi, hem Cennetle müjdeledi, ama dünya müjdesi de verdi, hakimiyet müjdesi verdi, mutluluk ve sevinç müjdesi verdi ve aynısı ile oldu. “Gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır”, büyük bir güzellik büyük bir iyilik. “Gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır”, bir kurtuluş, bir nimet tarihi net olarak 2005 tarihini veriyor. Ne zamana bakıyor, Mehdi (a.s.)’ye bakıyor, ikinci bir tarih yok bir tane tarih veriyor 2005.

Bak Cenab-ı Allah diyor ki, Peygamberimiz’e (s.a.v.); “Kafirlere ve münafıklara itaat etme”, Mehdi (a.s.)’ye bakan yönüyle ne diyoruz? Darwinistlere, materyalistlere, komünistlere, faşistlere sabaha kadar sayarım ve münafıklara itaat etme, onlara karşı mücadele et. “Ve eziyetlerine aldırma”, seni hapsettirebilirler, iftira edebilirler, hakaret edebilirler, kalleşlik yapabilir bir kısmı, bir kısmı kahpelik yapabilir, oyun oynayabilir. “Ve Allah'a tevekkül et.” Şimdi bak bunlara karşı mücadele ederken, dev bir güç karşısında mesela Mehdi (a.s.)’nin karşısında milyarlarca insandan oluşan bir güç olacak milyarlarca. O tek başına talebeleriyle. Şimdi bak o zaman insan gözü ile bakarsa, dini unutmuş, Kuran’ı unutmuş bir insan gözü ile bakarsa, hem eziyetlerine bakar etkilenir, bak “eziyetlerine aldırma” diyor Cenab-ı Allah.

Eziyetlerine aldırır o zaman, etkilenir ondan Kuran gözü ile bakmazsa. Münafıklara itaat etme ve kafirlere. Münafıklara ve kafirlere itaat eder, zayıf olursa. Yani kurtuluş olarak der ki; “ben bunlara itaat edeyim yakamı kurtarayım, der bir insan iman gözü ile bakmazsa. Ama Mehdi (a.s.) Kuran gözü ile baktığı için asla itaat etmez. Ve eziyetlerine de aldırmaz. Allah diyor “eziyetlerine aldırma.” Eziyetlerine aldırma nedir? Tavsiye gibi zannediyor insanlar. Öyle değil muhkem farz, hüküm. Eziyetlerine aldırırsa harama girer, eziyetlerine aldırmayacak, haramdır. “Ve Allah'a tevekkül et.” Bu da bir tavsiye değil. Tevekkül farzdır. Yani her şeyin Allah'tan olduğunu bilecek. Gönlü rahat olacak. Vekil olarak Allah yeter. Allah'a teslim oluyor. Mehdiliğin vasfıdır bu inşaAllah.

Allah'a alem o zamanlar bir peygambere yine cinsellikle ilgili bir ahlaksızca bir şeyler yapmaya kalkmışlar. Yani bu kafa bunların hep buralarda dönüyor ya bu münafıklarda.

Bak 49. ayeti diyor ki Cenab-ı Allah, “Ey iman edenler! Mümin kadınları nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız” yani cinsel ilişkiye girmeden boşarsanız “bu durumda sizin üzerinde bir sayacağınız bir iddet yoktur.” Yani kadının beklemesine gerek yok. Evlenebilir. Mesela farz edelim bir ihtimal, bir kadın o dönemde herhalde boşandı. Eşi dokunmadan ona eşi dokunmadan boşandı. Ve peygamberimizden evlenecekti herhalde. Anladığım kadarıyla öyle görünüyor. Allah da bunu açıklıyor. Şerh ediyor. Yani iddet beklemesine gerek yok. Beklemediği için dedikodu yapmış olabilirler. Nasıl oluyor evli kadın boşandı iddet beklemiyor. Dokunmadı ise, cinsel ilişkiye girmediyse, iddet beklemesine gerek yok diyor Cenabı Allah, onu açıklıyor.

“Artık hemen onları yararlandırın onlara yetecek bir miktar verin” ve para verin, imkan verin, ev neyse o kadın mağdur olmasın. “Ve güzel bir tarzda onları salıverin.” Yani boşlayabilirsiniz. İnşaAllah. Ama iddet beklemelerine gerek yok diyor Cenab-ı Allah. Bak arkasından “Ey peygamber gerçekten biz sana mehirlerini verdiğin eşlerine”, nikahlı olursa mehir vermesi gerekir. Yani belirli bir para.

“Ve Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden ganimet olarak verdiklerinden sağ elinin malik olduğu ile bütün cariyeler.” Bak “Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden sağ elinin malik oldukları” cariyeler. “Seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını,” kızını değil kızlarını. Tamamını. “Halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık” diyor peygamberimize. Bu münafıklara acayip koyuyor bu konu. Acayip. Açın kafir sitelerini. Başka konu yok. Hep bu. Peygamberin gücü, cinselliği. Cinsel hayatı. Onun kadınlara karşı muhabbeti. Onun Allah'ın tecellisi olarak onlara karşı sevgisi. Nasıl oluyor diyor. Ulan Allah senin kalbini mühürlemiş, sığır. Ne kelebeğe karşı sevgin var, ne kuşa karşı, ne insana karşı, ne çocuğuna karşı, ne eşine karşı. Peygamber aşk insanı. Allah aşkıyla kalbi coşmuş. Hepsini seviyor. Herkesi seviyor. Sahabeleri seviyor, kuşları seviyor, torunlarını seviyor, eşlerini seviyor. Allah'ın tecellisi olarak seviyor.

“Bir de kendisini peygambere hibe eden ve peygamberi de kendisine almak istediği mümin kadını da.” Diyor ki, geliyor mümin kadın, ben diyor, “kendimi sana hibe ediyorum ya Resulullah. Sen benim velimsin. Sana aitim”. O kadar. “İster al, ister alma diyor. Sen bilirsin.” Bu şey diyor. Azatlı cariye deniyor. İnşaAllah.

“Peygamberin kendisine almak istediği mümin bir kadını da. Müminler için olmaksızın.” Bu amcanın kızları, halanın kızları. Çünkü mesela iki kardeşi birden nikahlayamaz. Müslümanlara haramdır. Bir kardeşini alabilirsin. İkinci kardeşi alamazsın. Ama peygamberimize helal kılınmış. İnşaAllah. “Başka kadın istediğin peygamberin kendisine almak istediği mümin bir kadını da müminler için olmaksızın. Yalnızca sana has olmak üzere senin için helal kıldık” diyor Cenab-ı Allah.

“Biz kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu cariyeler konusunda onlar müminler üzerine neyi farz kıldığımızı bildik, açıkladık, size bildirdik. Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır ve çok esirgeyendir.” Küfür için kadın bambaşka biridir. Müslüman için bambaşka biridir. Müslüman için Allah'ın görüntüsüdür, tecellisidir. Onlar için de boşalınacak bir et yığınıdır. Yani maymundan gelişmiş bir mahluk gibi görür onlar. O zaman da kafadaydılar. Sonradan da bu kafadalar. Peygamber Efendimiz için de Allah'ın bir tecellisi. MaşaAllah. Çünkü mesela Hz. Süleyman'a atları getiriyorlar. Cins Arap atlarını. Mesela at sahibi bakar işte yarışa sokalım falan. Değil mi? Ben bir şey demiyorum yarışa. Yani ne yapıyorsa yaparlar. Ondan sonra tabii yani bahis haramdır. O ayrı. Fakat atlar geldiğinde ilk yaptığı ne? Bak Kur'an Allah övüyor. Boynunu okşamaya başladı diyor. Boynunu. Ve bacaklarını okşamaya başladı diyor atın. Müthiş bir sevgi var içerisinde Hazreti Süleyman'ın. “Ya Rabbi” diyor “ben bu sevgiye senin rızan için düşkünüm. Senin bu yarattıklarının olan sevgiye düşkünlüğünün sebebi senin rızan” diyor. Senin tecellin olarak gördüğüm için bu kadar seviyorum diyor. MaşaAllah. Küfür de bambaşkadır. Mal mülk olarak görür. O Allah'ın tecellisi olarak seviyor. O devirde böyle bir fitne olmuş ki Cenab-ı Allah münafıklara cevap veriyor ve müminlere bilgilendiriyor.

51. ayette “onlardan dilediğini geri bırakır. Dilediğinde yanı alıp barındırabilirsin.” Eşlerinden istediğini tutarsın. İstediğinde bırakırsın. Mesela ailesinin yanında da kalabilir. İstediğini yanına alabilirsin. “Ayrıldıklarından istek duyduklarına dönmen de senin için bir sakınca yoktur.” İstediğinde dönüp görüşebilirsin konuşabilirsin. “Onların gözlerinin aydınlanıp yüzüne kapılmamalarına”. Çünkü bir kısmı kıskançlık yapabilir üzülebilir haksız uğradığını düşünebilir. Peygamberin onlara adaletsiz davrandığını düşünebilir Haşa böyle bir şey olmaması için bak diyor Allah “onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına,” bak “onların gözlerinin içlerine bir ferahlık var” değil mi? “Ve hüzne kapılmamalarına”, hüznü kaldırıyorlar üstlerinden ve “kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına”. Bak gözleri aydınlanıyor, hüzne kapılmıyor ve hoşnut oluyorlar. “Olmalarına en yakın olan budur. Allah kalplerinizde olanı bilir. Allah bilendir, halimdir.” MaşaAllah. Peygamberimiz öyle tatlı, öyle mübarek maşaAllah.

“Bundan sonra”, diyor Cenab-ı Allah “başka kadınlar ve bunları başka eşlere değiştirmek, güzellikleri senin hoşuna gitse bile”. Çünkü baktın mı ben bunu da alacağım diyor. Peygamberimiz bakıyor, bunu da alacağım diyor. MaşaAllah. “Güzellikleri senin hoşuna gitse bile.” diyor Cenab-ı Allah. Etkilensen de hoşuna gitse de “sana helal olmaz” artık durduruyor Allah'ın. İnşaAllah. MaşaAllah. Benim o güzel gözlü peygamberim o. MaşaAllah. “Ancak sağ elinin malik oldukları başka diyor.” Yani cariyelerden alıyorsan al diyor Cenab-ı Allah. Artık nikahından almak yok sana diyor. İnşaAllah.

“Allah her şeyi gözetip denetleyendir. Ey iman edenler! Rastgele peygamberin evlerine girmeyin.” Yani bir sıkıntı olmuş belli. “Yemek vaktini beklemeyin.” Mesela oturup yemek vakti bekliyor peygamberin evinde. Beklemeyin. “Çağırıldığınız zaman girin.” Peygamber sizi çağırıyorsa girin. Yahut eşleri çağırıyor. Yahut azat şeyler orada çalışan kişiler çağırdığı vakit girin. Eşleri çünkü perde arkasında görüşüyorlar. “Yemeği yiyince dağılın. Ve söze dalmayın.” Yani sürekli konuşma, evde oturmayın diyor. Yemeği yiyince dağılın. “Gerçekten bu peygambere eziyet vermekte ve o da sizden utanmaktadır.” Yani Allah öyle alışkanlığa cümleler çıkıyor. Yani o kadar şahane bir peygamber ki mesela utanıyor. Ben olsam gümbür-gümbür söylerim. İnşaAllah. Çok utangaç. İnce derili peygamberin derisi. Çok pembe beyazdı. Ufacık bir şeyde utanıyor. Kıpkırmızı oluyor. MaşaAllah. Söyleyemiyor sahabeye. Yiyorlar, içiyor, oturuyorlar. Mesela bu kalabalık. Zaten yiyorlar, işte oturuyorlar mesela. Bu kalabalık zaten küçüktü o devirde ama çok kalabalık sahabeler. Yemek yiyip gitmiyorlar. Sevdikleri için devamlı bakıyorlar peygamberimize. O da utandığı için söyleyemiyor. Allah vahiy ile söylüyor. MaşaAllah. “O da sizden utanmaktadır. Oysa Allah hakkı açıklamaktan utanmaz.” İnşaAllah.

“Onlardan peygamberin eşlerinden bir şey isteyeceğiniz zaman perde arkasından isteyin.” MaşaAllah. Sırf peygamberimize mahsus olarak kalınca bir perde çekiyorlar. Daha önce direkt muhatap oluyorlar peygamberimizin hanımlarıyla. Şimdi bir sıkıntı olmuş orada. Yani peygamberimizi rahatsız etmişler. “Bu sizin kalpleriniz içinde, onların kalpleri içinde daha temizdir.” Yani niyet açısından daha temizdir. Perde arkasında konuşun diyor. Ama sırf peygamberin eşlerine mahsus bir şey değil.

“Allah'ın Resulüne eziyet vermeniz,” bakın, görüyor musunuz? Sıkmışlar peygamberi, eziyet vermişler. “Ve ondan sonra eşlerini nikahlamanız,” Allah esirgesin. Haşa. “Size ebedi olarak helal olmaz.” İnşaAllah. Onlar bizim annemiz. “Çünkü böyle yapmanız Allah katında çok büyük günahtır” diyor Allah. Demek ki öyle bir risk oluşmuş. Peygamberle işte peygamberden boşanması başka birisinin evlenmesi çok-çok tehlikeli bir şey bu. Allah haram kılıyor. Siz bak diyor ki Allah, “bir şeyi açığa vursanız da saklı tutsanız da şüphesiz Allah her şeyi bilici olandır.” Ben biliyorum diyor Allah. Böyle bir tehlike oluşmuş. Böyle bir riske oluşmuş. Allah kökten yasaklıyor.

Bak 56. ayette diyor ki, Allah “şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e selat ederler. Ey iman edenler siz de ona selat edin ve tam bir teslimiyette ona selam verin.” Yani tam teslim olun, tam sevgi gösterin, destekleyin, sakın onu üzmeyin, yormayın, var gücünüzle ona hürmetle bağlanın. Ebcedi 1986 tarihini veriyor. MaşaAllah. Tek tarih veriyor 1986. MaşaAllah. Mehdi devrine bakıyor. MaşaAllah. İnşaAllah.

“Gerçek şu ki Allah ve elçisini eziyet edenler.” Demek ki Mehdi'ye de 86'da bir eziyet var. Bak Kur'an 56. ayet çok akıcı gidiyor ayet. Manidar.

57. ayette diyor ki bak. “Gerçek şu ki Allah'a ve elçisine eziyet edenler.” Yani 1956 yılında bir eziyet olacağına Kur'an açıkça ebcedlerle işaret etmiş oluyor. “Eziyet edenler Allah'a ve onlara dünyada ve ahirette” bak “gerçek şu ki Allah'a ve elçisine” şimdi Allah'a nasıl eziyet olur? Peygambere eziyet ettin mi Allah'a eziyet etmiş olur. Allah ben onu böyle kabul ediyorum diyor. Bana eziyet etmiş olursunuz diyor. Allah'a eziyet edenler Allah'a nasıl paramparça edeceğini bilirsiniz. “Gerçek şu ki Allah'a ve elçisine eziyet edenler” asrımıza bakan olursa Mehdi'ye eziyet edenler, “Allah onlara dünyada ve ahirette lanet etmiş,” Allah lanet etsin Mehdi'ye eziyet edenlere, kasten yapanlara ve “onlar için aşağılatıcı bir azap hazırlanmıştır.”

“Mümin erkeklere ve mümin kadınlara irtikâp etmedikleri bir suç sebebiyle eziyet edenler” demek ki, Mehdiye'de iftira atılacak. Bak Kur'an buna inşaat ediyor. Yani peygamberimize ve hanımlarına iftira atılmış o devirlerde. Yani ebcedi Kur'an onu gösteriyor. Allah'u alem. “Mümin erkeklere ve mümin kadınları irtikap etmedikleri bir suç sebebiyle eziyet edenler,” iftira atanlar ise “gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.” İftira atmışlardır diyor. Ve açık bir günah yüklenmişlerdir diyor.

Bak diyor ki Cenab-ı Allah, “Andolsun eğer münafıklar kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapanlar” o devirde peygamber aleyhinde münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar şehirde kışkırtıcılık yapıyor, haber yayıyor o zamanın basını, televizyonları, gazetelerini, dedikoducu kadınlar, çocuk adamlar, tellallar orada burada konuşuyorlar yani peygamber hakkında aleyhde haber yayıyorlar. “Bu tutumlarına bir son vermeyecek olurlarsa,” bunu durdurmayacak olurlarsa “gerçekten seni onlara musallat ederiz”, inşaAllah. “Sonra orada seninle pek az bir süre komşu kalabilirler.” Allah diyor belalarını veririm diyor. MaşaAllah.

Aynı şekilde Mehdi ile uğraşanlarında Allah belasını verir. Buna işaret ediyor Kur'an. Onlar da orada pek az bir süre kalabilirler. Bir makamı varsa makamından gider. İşi varsa işinden gider. Sağlığı varsa sağlığını kaybeder. Canı varsa canını kaybeder. Allah'ın dilemesi ile.

“Laneti uğranmışlar olarak nerede ele geçirirlerse yakalanırlar” diyor Allah. “Ve ölçüldükçe sürekli öldürürler” diyor. O devirde Peygamberimize karşı savaş açanlar, fitne çıkaranlar, İslam'ı, Kur'an'ı ortadan kaldırmaya kalkanlara karşı Cenab-ı Allah Müslümanların kendini koruyacağını söylüyor. Ve tehdit ediyor. Onlar da kendini koruyacağını söylüyor.

“Daha önceden gelip geçenler hakkında uygulanan Allah'ın sünnetidir bu. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın.” Tevrat'ta da böyledir, İncil'de de böyledir, Zebur'da da böyledir. İbrahim devrinde de böyledir, Nuh devrinde de böyledir. Her devirde bu böyle diyor Cenab-ı Allah. Elçilerimle uğraşırsanız, Mehdilerimle uğraşırsanız sizi perişan ederim. Bu Allah'ın sünneti. İnşaAllah.

59. ayette de “Ey peygamber eşlerine ve kızlarına ve müminlerin kadınlarına dış elbiselerinden cilbaplarından üstlerine giymelerini söyle.” Yani üstleri kapalı o zaman kadınlar açık saçık giyiniyorlar. Göğüsleri açık. Orası burası açık. “Onların özgür ve iffetli tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah çok bağışlandır. Çok esirgeyendir.” Hem onları özgür görmüyorlar. Yani gayrimeşru kadın olarak görüyorlar. Ve tanınmaları için yani Müslüman olarak tanınmaları ve eziyet görmemeleri. Çünkü eziyet ediyorlar, laf atıyorlar, hakaret ediyorlar. Bunu engeller diyor Allah. Dış elbiselerini giysinler üstüne. Cilbab.

 


Ahzab Suresi, 45, 48, 50 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 22 Kasım 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Ahzab Suresi 45. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik (Mehdi). Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik)”. “Nur saçıyorsun etrafa, aydınlatıyorsun aydınlık veriyorsun” diyor. Aydınlık. Karanlığı aydınlatıyorsun. Ebcedi birinci ayet 1997, şedde olarak da 2034 tarihini veriyor. İkisi de Mehdi (a.s.)’nin tarihi inşaAllah. “Müminlere müjde ver”, Mehdi ne yapacak? O da müminlere müjde verecek. “Gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl, kurtuluş, ihtişam, güzellik vardır”. 2005 tarihini veriyor ebcedi, bir tane veriyor tarih 2005, ikinci bir tarih yok.

Bak 48. ayet “Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma”, nasıl eziyet ediyor o kahpeler? Cinsellikle ilgili iftira atarak. Bak “eziyetlerine aldırma, münafıkların eziyetlerine aldırma” diyor, münafık ne yapar? Laf yayar, söz yayar, dedikodu yapar. “Eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Hiçbir şey yapamazlar sana” diyor, Cenab-ı Allah. “Vekil olarak Allah yeter“. HasbiyAllahü ve nimel vekil. Allah’a emanet inşaAllah. “Ey Peygamber “diyor, şimdi bakın “kafirlere, münafıklara itaat etme eziyetlerine aldırma” dedikten sonra.

49. ve 50. ayette. Cenab-ı Allah devam ediyor. “Ey Peygamber, gerçekten Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini“, “ne kadar eşin varsa istediğin kadar alabilirsin” diyor, Cenab-ı Allah. “Ve Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (sana bağlanmış senin emrinde olan, sana bağlanmış olan) cariyeler ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını”, kızını değil, kızlarını “halanın kızlarını”, ne kadar varsa “dayının kızlarını, teyzenin kızlarını helal kıldık”. Elhamdülillah, dedeme helal olsun benim dedeme, benim güzel dedeme soylu dedeme, nur dedeme. Helal kıldık. “Bir de kendisini Peygamber’e hibe eden, ve Peygamber’in de kendisini almak istediği”, bak Peygamber daha alma kararı vermemiş. Ama hibe etmiş kadın, “ben seninim, ister al ister alma” diyor.

“Peygamber’in kendisini almak istediği mümin bir kadını da, -müminler için olmaksızın”, çünkü teyze kızlarının tamamını alamaz, hala kızlarının tamamını alamaz onu bir daha söylüyorum. Ama nikahına alır, o devirde cariye olarak da alır, cariyelik de vardı ve kendini hibe eden kadını da alır. O devirde bunların hepsi mümkün, inşaAllah. Bak, “müminler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere”, demiştik teyze kızları, hala kızları tamamı anlamında. Ama öbürleri helal, az önce saydıklarım. “Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda”, yani azatlı cariyeler ve cariyeler, kendini hibe eden kadınlar yani, kendini hibe eden azatlı cariyeler ve cariyeler ve bu anlatılanların tamamı konusunda, “onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik ve (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın”. Münafıkların ağzını yırttı Allah, kulaklarına kadar. Bak diyor ki; “Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın”. Artık münafıklar susacaklar demektir. Çünkü ayetle sabit. “Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir”.

ALTUĞ BERKER: İnşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bak ayrıca Cenab-ı Allah diyor ki; “onlardan dilediğini geride bırakır, dilediğini de yanına alıp barındırabilirsin. Ayrıldıklarından, istek duyduklarına (dönmende) senin için bir sakınca yoktur”. İstersen geri yeniden nikahlayabilirsin, boşadıysan yeniden nikahlayabilirsin. Çünkü aşkla bağlı hanımlar. Yani boşarsa da yine ona bağlılar. Ayrılmıyorlar. “Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına”, bak, “onların gözlerinin aydınlanıp içlerine sevinç gelsin”, diyor Allah. Hüzne kapılmamalarına yani peygamberle görüşememeden dolayı üzülmemelerine ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına, kendilerine peygamber ne kadar ilgi alaka gösteriyorsa, ne kadar iltifat ediyorsa hepsinin hoşnut olmalarına, hoşnut olun diyor. Bir kere bile selam verse, bir kere bağrına bassa, bir kere bile hal-hatır sorsa, bundan bile hoşnut olun diyor Cenab-ı Allah.

“Onlara en yakın, en uygun olan budur. Allah kalplerinizde olanı bilir. Allah bilendir. Halimdir.” Kıskanmayın diyor. Peygamber hanımlarına. Bundan dolayı üzüntü duymayın. Bu sizin için bir güzellik. Zaten ahirette sonsuza kadar beraber olacaklar. İnşaAllah. Burada tanışma vakti. Burada ne kadar vakit var ki? Göz açıp kapayınca kadar vakit geçiyor Bak daha senin gelişin daha dün gibiydi Değil mi? 18 yaşındaydın 25 yıl geçmiş Maşallah, Elhamdülillah.

 


Ahzab Suresi, 46, 48, 50 Ayetlerinin Tefsiri

(Peygamberimiz (s.a.v)'in evliliğinde Allah aşkı hakim, Allah aşkıyla evleniyor)

 

ADNAN OKTAR'IN ADIYAMAN ASU TV'DEKİ CANLI SOHBETİ (18 NİSAN 2011; 22:00)

ADNAN OKTAR: Mesela, Ahzap Suresi, 50. ayet.” Şeytandan Allah’a sığınırım. “"Ey Peygamber, Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden elinin altında bulunan kadınları, seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca diğer müminlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini peygambere bağışlayan, peygamberin de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü'min kadını da, -sana helal kıldık. Mü'minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeler hakkında farz kıldıklarımızı elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir" diyor.” Sevda Hanım kardeşimizin bu konudaki talebi doğru. Çünkü en çok üzerinde durdukları hatta birçok Müslüman bilinen kişinin de haşa utandığı bir ayettir. Örtbas etmeye çalışırlar, kapatmaya çalışırlar, kafaları o kadar çalışmadığından oluyor bir kısmının; bir kısmı cahilliğinden söylüyor, bir kısmı da samimiyetsizliğinden söylüyor.

Mesela bu ayet başlamadan önce, 45. ayette, şeytandan Allah’a sığınırım; “Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahit, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” 2034. “Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).” 1417. 1997 tarihini veriyor, 2034 tarihini veriyor ayet. “Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.” 2005 tarihini veriyor. Muntazam, peş peşe. “Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” Demek ki münafıklar o zamanlar Peygamberimiz (s.a.v)’e bu konulardan, cinsellikle ilgili konulardan, evliliklerinden, Peygamberimiz (s.a.v)’in kadın sevgisinden istifade ederek kendilerince, Peygamberimiz (s.a.v)’e güya sataşır tarzda bir üslup kullanıyorlardı. Cenab-ı Allah onlara işte burada cevap veriyor 50. ayette. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ey Peygamber gerçekten Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü'min bir kadını da, -mü'minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e Cenab-ı Allah, eşleri ile evlenebileceğini söylüyor, istediği bir hanımla evlenebileceğini söylüyor.

“Sağ elinin malik olduğu (cariyeler),” “o devirdeki cariyelerden de alabilirsin” diyor Cenab-ı Allah. Ayrıca “hanımlardan kendisini sana vakfetmek isteyen gönüllü cariyeler varsa, azatlı cariye olarak sana kendini hibe edip, sevgisinden ömür boyu sana bağlanmak isteyen hanımlar varsa onları da sana helal kıldık” diyor. Ama “ayrıca sana mahsus olmak üzere” diyor, özel olarak; “amcanın kızlarını,” mesela kaç tane kızı varsa; dört tane, “dördünü de sana helal kıldık” diyor Allah. “Halasının kızlarını,” ne kadar varsa, “hepsini helal kıldık” diyor. “Dayının kızlarını,” ne kadar varsa, “sana helal kıldık.” “Teyzenin kızlarını” da, “hepsini sana helal kıldık” diyor. Müslümanlar bir tane alabilirler, iki kişiyi aynı anda alamıyorlar. “Ama sana hepsini helal kıldım” diyor Cenab-ı Allah, “sana mahsus olmak üzere, nikahlaman için.” Dolayısıyla Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in aşığı olan bu annelerimizle Peygamberimiz (s.a.v) çok rahat evleniyordu, onlarla birlikte oluyordu. Bu münafıkların çok ağrına gitti, kafirler ve münafıkların çok ağrına gitti. 48. ayette onu anlatıyor, 50. ayette cevap veriyor Cenabı- Allah. 48. ayette ne diyor Cenab- Allah; “Kafirlere ve münafıklara itaat etme.” Şeytandan Allah’a sığınırım. Onlar diyorlar ki, “evlenmene gerek yok, cariyelere gerek yok, kadınların sana kendini hibe etmesine gerek yok. Sen Peygambersin, böyle şeylere yanaşma” diyorlar.

Allah’ta diyor ki; “Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” Çünkü onların evlilikleri hayvan evliliği, herifler eşek gibi adamlar, evlendikleri hanımlar da yine kendi kafasında oluyor. Halbuki Peygamberimiz (s.a.v)’in evliliğinde Allah aşkı hakim, Allah aşkıyla evleniyor. Peygamberimiz (s.a.v)’in hanımları, Allah’ın tecellisini Peygamber (s.a.v)’de gördükleri için evlenmek istiyorlar. Peygamberimiz (s.a.v) de o hanımlarda Allah’ın tecellisini gördüğü için evlenmek istiyor. Ve birbirlerine tutkuyla, derin bir aşkla, Allah’ın yarattığı derin bir aşkla bağlılar ve Allah onu kaderde Peygamberimiz (s.a.v)’e bir nimet olarak vermiş. Son derece güzel, büyük bir kolaylık onun için ve mümin hanımlar için büyük kolaylık. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v)’e aşık olan birçok hanım vardı, eğer bir tane hanımla evlenebilme imkanı olsaydı, Peygamberimiz (s.a.v) diğer hanımların ona yanaşmasını mümkün kılmazdı. Ve evlenemeyecekti, onlarla beraber olamayacaktı. Dolayısıyla Allah rahmetiyle böyle bir kolaylık sağladı Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e ve böyle bir güzellik oluştu. Zaten bu ayetin başlangıcında, 36. ayetten başlıyor, Ahzap Suresi’nde bu konuya yaklaşıyor Cenab-ı Allah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: "Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın" diyordun; insanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, Kendisi'nden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik; ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda mü'minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.”

Zeyd’in hanımı Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e ilk gördüğü andan itibaren aşkla bağlıydı, ondan Allah aşkını, Allah’ın tecellisini görüyordu ve onunla beraber olmak istiyordu, evlenmek istiyordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v) de; “aman boşanma, devam et” diyordu. Ama o hanımın ilgisini görmüştü. Çok zeki, çok mübarek, muhterem bir insan. Kaderde onun eşi olan bir hanım. Ve Allah bu boşanma olayını oluşturduktan sonra, evlatlığının hanımının alınmasını o devirde çirkin karşılıyordu müşrikler ve münafıklar; Cenab-ı Allah bunun böyle olmadığını, helal olduğunu, güzel bir tavır olduğunu belirtti. Bu ayet odur. “Ki onlar (o peygamberler) Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır.” Ne münafıklardan, ne müşriklerden, ne onların dedikodularından çekinmeyenlerdir diyor Allah. “Hesap görücü olarak Allah yeter. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir” diyor Allah. “Ancak O, Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.” Bakın, “Sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir.” Dolayısıyla Zeyd’in de babası değil, “manevi baba olmaz” diyor Cenab-ı Allah. “Evlatlığı diye de bir konu yok” diyor, anlaşıldı mı? O kadın boşandığı vakit rahatça onunla evlenebilir. “Kendi kendinize kural çıkarmayın” diyor Allah “Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah ve akşam tesbih edin. O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size dua etmektedir). O, mü'minleri çok esirgeyicidir.” “Allah sizin için özgürlük, güzellik, ferahlık istiyor” diyor Cenab-ı Allah. Kendi kendinize kurallar çıkarıp, kendinize acı çektirmeyin, kendinize ızdırap konusu çıkarmayın. Kadını Allah Peygamberimiz (s.a.v)’e nimet olarak veriyorsa, annelerimize nimet olarak veriyorsa, bunun büyük bir güzellik olduğunu; aşkın, tutkunun uygulaması olduğunu, bundaki rahmeti ve güzelliği münafıkların, müşriklerin ve kafirlerin göremediğini söylüyor Allah. Halbuki cennette Peygamber Efendimiz (s.a.v) hurilerle beraber; milyonlarca, yüz binlerce huriyle birlikte olacak, inşaAllah. Kadın sevgisi imandandır, bir insanın imanı ne kadar güçlüyse o kadar onun gönlünde kadın sevgisi olur. Çünkü kadın sevgisi Allah’a olan sevgiden kaynaklanır.

 


Ahzab Suresi, 50. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 20 Nisan 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım, “Ey Peygamber, gerçekten Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile”, cariye hanımlar, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanına sığınıyorlar savaştan sonra, onlara bakıyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.) aynı zamanda helali oluyor. “Seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini Peygambere hibe eden ve Peygamberin kendisini almak istediği mü'min bir kadını da, mü'minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir” diyor Allah. Peygamberimiz (s.a.v.)’in çok evli olduğuna dair çok açık ayet delildir. Ve Allah nimet olarak Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i çok fazla kadınla evlendirmiştir. Biz de iftihar ediyoruz, “elhamdülillah” diyoruz inşaAllah. Fakat bazı ahmak ve aşağılık adamlar, akılsız adamlar Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu çok evliliğinden utanç duyuyorlar ve bunu tevil etmeye çalışıyorlar. Kapatmaya çalışıyorlar. O pis nefisleriyle kendileri evleniyor. Nimet olarak da görüyor. Ama Peygamber (s.a.v.)’de olunca olmayacakmış. Niye ise? Bunlara oluyormuş ama. Hatta bu kapalı bayanlarda da ben bunu görüyorum. Sakalı göbeğine kadar inmiş adamlarda da görüyorum bazı şahıslarda. 

 


Ahzab Suresi, 50. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 1 Ağustos 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Ahzab Suresi, 50. Şeytandan Allah’a sığınırım; “Ey Peygamber, gerçekten Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile,” çok fazla cariyesi var Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in,  “seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını,” bak, amcasına ait kızlar, “halanın kızlarını,” ne kadar varsa ama halanın kızlarını, “dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık.” Benim canım, benim yüce Peygamberim (sav), Allah’ın tecellisi. Ne büyük şeref onlara, değil mi? Onların hanım olması ve bizim annelerimiz oluyorlar sonsuza kadar. “Bir de, kendisini Peygambere hibe eden,” “Ben Allah için seninim. İster al, ister alma. Ben sana kendimi verdim” diyor hanım. Bak, “bir de kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği,” Peygamberimiz (sav) de kabul ediyor, “mü’'min bir kadını da, -mü'minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere-” helal olsun, helal olsun, sonsuz kere helal olsun, “has olmak üzere (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik.” “Size bildirdik” diyor Allah. “Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın.” Kimse sana dedikodu yapmasın. Münafıklar alçakça iftira atmasınlar. Alçakça dillerini uzatmasınlar. Allah, dillerini kopardım, diyor yani manen. “Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” Ve Peygamberimiz (sav) üzerindeki o dedikodu kalkmış oldu. Peygamberimiz (sav) bayağı evliydi, bayağı. Hanımları aşıktı Peygamber Efendimiz (sav)’e. Gözler simsiyah, aslanım; kirpikleri yukarı doğru kıvrık, uzun kirpikliydi.

Bembeyaz pembe yüzlü, büyükçe başlı. Başı iriydi Peygamberimiz (sav)’in. Simsiyah saçlar böyle omzuna kadar uzanıyor. Boynu kalınca, omuz böyle, pehlivandı Peygamberimiz (sav) biliyorsunuz. Yani çok acı kuvveti vardı. Kimse yenemiyordu. Oranın başpehlivanını getirdiler, ağır siklet yani en kuvvetli adam. Yani ünlü, bütün bölgenin pehlivanı. “Beni yen, imana geleceğim” dedi. Peygamberimiz (sav) tuttuğu gibi vurdu. “Ben boş bulundum. Yanlış oldu, böyle olmadı” dedi. Bir daha aldı, bir daha vurdu Peygamberimiz (sav). Adam bitti ondan sonra. Yani çok acı kuvveti vardı, Hz. Ali (a.s.) de öyleydi. Geniş omuzlu, mütenasip bir beden, orta boyluydu Peygamber Efendimiz (sav). Kolları çok kalın ama bayağı etliceydi, adaleli kolları, elleri de öyle. Çok acı kuvveti vardı. Hafif burnunun orta kısmı, güzel burnu hafif bombeli. Mehdi (a.s.)’de de öyledir, inşaAllah. Yüzü aydınlık ve müthiş bir heybet vardı yüzünde. Kulakları falan son derece uyumlu. Hafif irice ağzı. Dişler, bir gülüyor inci gibi pırıl pırıl. Böyle mis gibi ağzı, tertemiz ve sürekli güzel koku var. Hep gül kokusu kullanmıştır. On metreden duyuluyor, beş metreden duyuluyor. “Peygamber, Resulullah (s.a.v.) geliyor” diyorlardı. Rüzgarla geliyor kokusu, öyle mis gibi. Bizans işi, böyle çok pahalı güzel bir cüppe vardı üstünde. 200 dirhem mi ne değeri. Çok güzel. Münafıkları, kafirleri çatlatmak için, maşaAllah. Çok şık giyiniyordu Resulullah (sav).

 


Ahzab Suresi, 50. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 29 Ağustos 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şimdi münafıkları kızdıracak bir ayete geldik. “Ey Peygamber” diyor Allah, “gerçekten Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini” helaline aldığın eşlerini “Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını,” hepsini “halanın kızlarını,” hepsini “dayının kızlarını” hepsini “teyzenin kızlarını” hepsini  “helal kıldık” diyor. Helal olsun, helal olsun benim Peygamberime. “Bir de, kendisini Peygambere hibe eden” ben diyor Allah için seninim diyor Peygambere, helal olsun annelerimize. İster al ister alma ben kendimi sana hibe ettim diyor. Bunlara azadlı cariye deniliyor. İnşaAllah. Helal olmuş oluyor. “Hibe eden ve Peygamberin kendisini almak istediği” Peygamber de lütuf kerem buyuruyor, istiyor. “Mü'min bir kadını da, mü'minler için olmaksızın” çünkü amcasının kızlarını bir tane alabilir, hepsini alamaz mümin, ama Peygamberimize (s.a.v.) helal kılınıyor. İnşaAllah. Yani hepsi helal kılınıyor. “Yalnızca sana has olmak üzere (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın.” Münafıkların konuşacak halleri kalmıyor. Peygambere hasetlerinden çatlıyorlar. “Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir” diyor inşaAllah.

 


Ahzab Suresi, 50. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 19 Eylül 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Bak, Cenab-ı Allah, 33. Sure, 50. ayet, şimdi münafıkları delirten ayettir bu. Yani o dönemde nevirleri döndü. 33. Surenin 50. ayeti: “Ey Peygamber” diyor Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım, “gerçekten Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini” yani evlenmeden önce mehir veriliyor eşine, “ve Allah’ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler)”, bu da gönüllü gelen, Peygamber (s.a.v.)’i seven hanımlar, “ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını”. Amcasının kızıyla evleniyor diye eleştiriyorlardı, Allah “hepsinle evleneceksin” dedi, yani “hepsiyle evlen” dedi. Yani, münafıkları delirtti bu. Yani zaten hiç istemiyorlardı onlar. Yani, “amcasının kızıyla insan evlenilir mi?” diyor, Allah “hepsiyle evlen” dedi. “Halanın kızlarını, dayının kızlarını”, münafıkları delirtti bu, mahvetti, kavruldular, “ve teyzenin kızlarını helal kıldık” diyor Allah, “bir de, kendisini” bakın, münafıkları beyninden vuran yere geliyorum, bunda artık zıvanadan çıktılar, “bir de kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü’min bir kadını da”, çok fazla kadın diyorlar ki: “Ne ben mehir istiyorum, ne para istiyorum, ne mülk, hiçbir şey istemiyorum” diyor, “sadece Allah için seni istiyorum” diyor, “sen almasan da ben kendimi hibe ettim sana” diyor Peygamber (s.a.v.)’e. “Dünyada ahirette ben senle beraber olmak istiyorum” diyor, “aşığım sana” diyor Peygamber (s.a.v.)’e, “ister al ister alma” diyor.

Bakın: “Kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü’min bir kadını da” yani bunlar şey, azatlı cariye olmuş oluyor, azatlı cariye. “Mü’minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere” çünkü aynı, mesela teyze kızlarının aynısı alınamıyor Müslümanlar. Mesela teyzesinin kızıyla evlenir ama diğerini alamaz. “Ama sana helal kıldım” diyor Allah. Mesela, halasının kızını alabilir ama diğerlerini alamaz, bir tanesini alabilir. “Hepsini sana helal kıldım” diyor Allah. Bak: “Mü’minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (konusunda)”, yani kendini hibe eden ve diğer cariyeler konusunda “(onlar, mü’minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik)”. Bak: “Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın”. Çünkü münafıklar muazzam saldırıyorlardı Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e. Ayet inince konuşacak halleri kalmadı. “Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir” diyor, inşaAllah. Bunlar pek dillendirilmeyen, anlatılmayan konulardı, Kuran ayeti olduğu halde çekinirler bir kısım insanlar, ben bayağı bir anlatacağım, inşaAllah, inşaAllah.

 


Ahzab Suresi, 50. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 5 Kasım 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ALTUĞ BERKER: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ey Peygamber, gerçekten Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden sağ elinin malik olduğu ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü’min bir kadını da, mü’minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu konusunda onlar üzerine neyi farz kıldığımızı bildik. Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.”

ADNAN OKTAR: Evet, şimdi bir münafığa bunu açıkla dersen, şimdi münafığın kafasına göre, münafıkta bir kadın düşmanlığı vardır. Mesela Kuran’ın açık hükmünü bambaşka bir şekle getirmeye çalışır. Ne diyor Cenab-ı Allah? “Mehirlerini verdiğin eşlerini,” mehirlerini verdiği eşini, o devirde Müslümanlar da mehirlerini verip evleniyor muydu? Evleniyorlardı, evet. “Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden sağ elinin malik olduğu cariyeler” Müslümanlar da aynı şekilde bu cariyelerle beraber oluyorlar mıydı? Oluyorlardı. Müslümanlar amcasının kızıyla evleniyor muydu? Evleniyordu. Halasının kızıyla da evlenir, dayısının kızıyla da evleniyor, teyzesinin kızıyla da evleniyor. Kendini hibe eden kadınlarla Müslümanlar beraber oluyorlar mıydı? Oluyorlardı. “Peygamberin kendisini almak istediği mü’min bir kadını da, -mü’minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere-” şimdi burada münafık devreye girdiğinde ne yapar biliyor musunuz? Bak ahmaktır ya münafık, şimdi “yalnızca sana has olmak üzere” diyor ya Peygamber (s.a.v.), “mehirlerini verdiğin eşlerini” diyor ya ayette, başında; mehirlerini verdiği eşleri de haram kılıyor münafık. “Çünkü bak burada açık söylüyor ayet” diyor.. “Yalnızca sana has” demiyor mu ayetin başında? Peygamber (s.a.v.) devrindeki cariyeleri alan Müslümanları da yanlış yolda görüyor. Halbuki bak, o ahmağın dikkat edeceği şey nedir burada? “Amcanın kızlarını,” iki kız kardeşi birden alamaz mümin.

Kuran’ın burada belirttiği, iki veyahut üç kız kardeşi alamaz, bir tanesini alabilir, nikah olarak bir tanesini alabilir, nikahlı olarak. Kuran’ın belirttiği o, ona mahsus olan kısım bu. Ama ahmak münafığa göre, münafıklara göre nasıl oluyor? Komple, tamamı Peygamber (s.a.v.)’e mahsus olmuş oluyor. Yani münafık kendi kafasındaki dini uygulamak için her türlü oyunu oynar. Halbuki, bak; “Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini,” Müslümanlara da helal bu. Ama münafık ne diyor? Ayetin sonuna bakıyor, diyor ki; “yalnızca sana has olmak üzere” diyor, o zaman nikahlı kadın da ‘yalnızca ona has olmak üzere’ olmuş oluyor. Peygamber (s.a.v.)’e has olmuş oluyor ve müminlere haram olmuş oluyor, bu ahmağa göre, münafığa göre. Halbuki sadece amcanın kızlarını, halasının kızlarını, yani diğer kız kardeşleri, yani aynı kız kardeşleri topluca almak haramdır Müslümanlara. Peygamber (s.a.v.)’e helaldir. Ama diğerlerinin tamamı müminlere de helaldir. Aradaki farkı bilmediği için münafıklar, burada yeni bir haram ihdas ediyor. Bu sefer de tamamını haram kılıyor. Halbuki kendisini hibe eden kadınları müminler de alıyordu o devirde. Azatlı cariye deniyordu. Yani tarihi kayıtlarda bunu açık açık görüyoruz. Yani kadın kendisini hibe ediyor, ona ait olmuş oluyor. Veyahut cariyesi oluyor, savaş esiri oluyor, o da ona ait olmuş oluyor.

 


Ahzab Suresi, 50. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 15 Ağustos 2011 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Ahzab Suresi’nin 50. ayeti; “Ey Peygamber, gerçekten Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini” bak 1, “ Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri” cariyeleri “sağ elinin malik olduğu ile ” yani azatlı cariyeleri de hepsi “seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını” amcanın kızını değil, kızlarını hepsini “halanın kızlarını” kızını değil, kızlarının tamamını “dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık” elhamdülillah, ne güzel. Bunu münafıklardan ve yobaz takımından bu ayetleri duyamazsınız, utanıyorlar. Pis kokmuş kafalarından utanacaklarına, bu ayetten utanıyorlar, haşa. “Bir de, kendisini peygambere hibe eden” Allah rızası için seninim diyor Peygamber (s.a.v.)’e , “ve peygamberin kendisini almak istediği” Peygamber (s.a.v.)’in de beğendiği “mü'min bir kadını da, -mü'minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın” diyor. Münafıkların azını set çekilmiş oluyor. Çünkü münafıklar sürekli fitne çıkarıp dedikodu çıkarıyorlar, o zamanın alçakları. Takva görünümünde, kokmuş domuz eti gibi mahluklar, sürekli Peygamber (s.a.v.)’in evliliği ile ilgili sözler ediyorlardı, bunalmışlardı. “Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” Bu ayette şuna dikkat etmek lazım; “-mü'minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere-” dediği şu maddeler; yoksa “Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini” bu müminlere de helaldir, bir tek Peygamber (s.a.v.)’e has değildir. O devirde cariyeler, azatlı cariyeler müminlere de helaldi.

Sadece Peygamber (s.a.v.)’e helal olan ayetin kısmı şu; “amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık.” Yani onlardan sadece bir kişiyle evlenebiliyor Müslüman, Peygamberimiz (s.a.v.) hepsiyle evlenebiliyor. Helal kılmış Cenab-ı Allah, inşaAllah. Yobaz takımı bu ayetlerden hoşlanmaz, söyleyemezler. Peygamberimiz (s.a.v.) çok evliydi, çok fazla hanımı vardı, genç ve güzeldi hanımları. Peygamberimiz (s.a.v.)’de çok sağlıklı ve bayağı güçlüydü elhamdülillah, helal olsun dedeme. Bu kokmuş mahluklar gibi, sapık kafalı adamlar gibi, bir ruh halinden Allah onu beri kılmıştı ve mükemmel bir karakterde yaratmıştı, mükemmel bir güçte, mükemmel bir görünümde, mükemmel bir yakışıklılıkta, mükemmel bir etkileyicilikteydi, dünya güzeliydi. Ahzab Suresi’nde münafıkların ciğerini yakan, çok daha önemli hususlar var. Peygamberimiz (s.a.v.) vefatına kadar, son derece güçlü ve sağlıklıydı. Adilik yapmasınlar, sahtekarlık yapmasınlar. Ruhen ve bedenen mükemmel bir güç ve kudrete sahipti, son anlarına kadar son derece sağlıklıydı. Hastalandığı için, hastalandığında insan zaten mecburen bir zayıflık haline düşer, o ayrı. Ama onun dışında, 63 yaşında vefat etmiştir Resulullah (s.a.v.), acayip görkemli ve güzeldi. Bir parça kilo almıştı Mübarek (s.a.v.) Efendimiz, biraz daha irileşmişti. Allah diyor “üstündeki ağır yükü almadık mı?” Sonra kilo vermiştir Peygamber Efendimiz (s.a.v.). Biraz kalbine de sıkıntı gelmişti, Allah “kalbini yarıp kalbini ferahlatmadık mı?” diyor ayette, İnşirah Suresi’nde.