Sayın Adnan Oktar'ın 25 Haziran 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: Bize gelin diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler.” Ahzap Suresi’nde. İnsanlar, eğer Allah yolunda mücadele eden bir topluluk varsa, insan topluluğu varsa ne yapıyorlarmış? Bak Allah ayette söylüyor.“Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları”, aman diyorlar gitme evladım, sakın tehlikeli, Müslümanların yanına gitmeyin diyorlar, “kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir.” Bize gelin diyorlar, onların yanına gitmeyin, Müslümanların yanına gitmeyin, tehlikeli olur diyorlar. “Bunlar”, diyor bak Cenab-ı Allah, “pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler.” Canları tatlıdır diyor Allah, çıkarcıdırlar diyor. Yani malına, evliliğine, tahsiline, işine, gücüne zarar gelir diye zorlu olan mücadeleye, Allah yolunda olan mücadeleye girmezler diyor Allah. “(Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.” Yani terstirler size karşı diyor, aksi bir tavır içindedirler diyor. Cimri ve bencildirler, egoisttir diyor tavırları. “Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün.’’ Yani herhangi bir saldırı, dinsizlerin herhangi bir atağı olursa da müthiş bir korkuyla sana baktıklarını görürsün diyor Allah, korkak olurlar diyor. “Korku gidince”, yani tehlike ortamından kalkınca da, “hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleri ile eleştirip inciterek”, bu sefer sizi eleştirmeye başlarlar diyor, yani saldırı gelince, siz işte şöylesiniz böylesiniz yanlış yoldasınız, işte sapkınsınız, anormalsiniz, sivri dilleri ile sizi incitirler diyor Müslümanları. “İşte onlar iman etmemişlerdir. Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.’’ Yani onlar namaz kılarlar diyor Allah, oruç tutarlar, zekat verirler ama Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır, samimiyetsizler diyor Allah. “Bu Allah’a göre pek kolaydır.
Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı.” Yani Müslümanların üstündeki baskının devam ettiğini zannediyorlar. Müslümanlara saldırının devam ettiğini zannediyorlar. “Eğer (askeri) birlikler”, yani Müslümanlara baskı yapacak kişiler, “gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu ediyorlardı.” Yani Müslümanlardan kopup kaçıp evine saklanıp veya başka bir yere saklanıp televizyondan, radyodan, herhangi bir yerden Müslümanların nasıl ezildiğine dair yahut nasıl perişan olduklarına dair haberlerini izlemeyi cidden istiyorlardı diyor Allah. Yani hem canını kurtarmış oluyor, kendince uyanıklık yapmış oluyor, hem de Müslümanları davanın ortasında bırakıp kaçıp kendini korunmuş olarak görüyor. Bak, “sizin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu ediyorlardı.” Uzaktan izlemek Müslümanları. Aman diyorlar tehlikeli, bak ayette diyor Allah; “sizin haberlerinizi (oradan) sormayı cidden arzu ediyorlardı.” Uzaktan öğrenmek istiyorlardı. “Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı.” Zaten içinizde de başınıza bela olurlar diyor Allah. Yani pislik yaparlar, rezillik yaparlar.
Zaten size yaramazlar onlar diyor Allah. “Müminler düşman birliklerini gördükleri zaman” yani onlara saldıranları yani kimse iddia edilen Ergenekon örgütü mensupları olabilir. Komünist düşüncede onlar olabilir. Kim olursa olsun. “Korkuya kapılmadan dediler ki bu Allah'ın ve Resulünün bize vaat ettiği şeydir.” Yani Allah bize zaten Kur'an'da söylüyor Müslümanlara saldırılacağını. Değil mi? Ve Resulü de söylüyor bunu. Resulullah da ahir zamanda size saldırılacak diyor. Ne diyor Müslümanlar? “Bu Allah'ın ve Resulünün bize vaat ettiği şeydir. Biz bunu zaten biliyoruz”, diyorlar. “Allah ve Resulü doğru söylemiştir diyorlar”. Yani ahir zamanla ilgili mesela bilgiler aynısından çıkıyor. Değil mi? Allah ve Resulünün doğru söylediğini biz. Yani ahir zamanla ilgili mesela bilgiler aynısından çıkıyor. Değil mi? Allah ve Resulü'nün doğru söylediğini biz gördük mü? Gördük. Mehdiyetle dilgi bütün alametlerinin çıktığını gördük mü? Gördük. Ne diyoruz şimdi biz? Allah ve Resulü doğru söylemiştir diyoruz. Doğru söylüyor. “Ve bu yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini artırdı.” Bu bizim imanımızı artırdı değil mi? Mucize gördük çünkü. Müslümanların mucize görünce imanı artıyor. Şevkimiz arttı, inşaAllah.
“Hani biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık” Ahzab suresinde. Senden, (sav) peygamberimizden Allah bir söz alıyor peygamberimizden, Hz Muhammed'den. “Nuh'dan,” Hazreti Nuh, “Hazreti İbrahim'den, Hazreti Musa'dan, Hazreti Meryem oğlu İsa'dan biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık”, diyor Allah. Bu söz ne? Ne diyor Allah? Ben size diyor bir elçi göndereceğim. Bir tebliğci. Değil mi? Bu kişi geldiğinde ona yardım edeceksiniz diyor. Yani ben size bir Mehdi göndereceğim. Bir elçi. Bir Mehdi göndereceğim. O size geldiğinde yardım edecek. Buna diyor yemin ediyor musunuz diyor Allah. Zer alemindeki. Yani daha biz dünyaya gelmeden önce. Bütün peygamberlerden Allah söz alıyor. Peygamberimiz dahil olmak üzere peygamberler Allah'a söz veriyorlar. Diyorlar ki “o kişi geldiğinde, söylediğin kişi geldiğinde biz ona yardım edeceğiz”, diyorlar.
Şimdi peygamberimiz böyle birisine yardım etmedi. Böyle birisi gelmedi peygamberimiz zamanında. Hazreti Nuh'un zamanında da gelmedi. Hazreti Musa'nın zamanında da gelmedi. Yani bakın Nuh, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu İsa Mesih Hazretleri ve peygamberimiz (sav). Bunların zamanında, bu mübarek insanın zamanında, bunların demeyeyim Allah affetsin, bu mübarek insanın zamanında böyle bir elçi gelmedi. Kim bu? Yani işarı manasıyla tabi ilk peygamberimize bakmakla beraber ayet, Peygamberimize tevil ettiğimiz açıklamada peygamberimize bakmakla beraber açık ve aleni olarak da Mehdi'ye bakıyor. Çünkü peygamberimize uyan bir elçi. Peygamberimize uyan bir elçi. Yani Hz. Musa'ya, İsa'ya uyanacak. Ama bir peygamberin yardım ettiği elçi olması gerekiyor. Bir peygamberin. Bu kim? Son gelecek elçi kim? Hz. İsa var. Kime yardım edecek? Hz. Mehdi'ye yardım edecek. Allah'a verdiği sözü yerine getirmiş olacak mı? Allah'a verdiği sözü yerine getirmiş olacak, değil mi?
Sayın Adnan Oktar'ın 28 Haziran 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: “Hani Biz Peygamberlerden kesin sözlerini almıştık. Senden…” Peygamberimiz (s.a.v)’den. “Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.” Nasıl bir söz Mehdi (a.s)’ye yarım edeceksiniz diye hepsinden söz aldı ve YaRabbi dediler biz Mehdi (a.s) geldiğinde ona yardım edeceğiz dediler. Ayetin ikinci işari anlamı budur. Baksınlar ayeti görecekler inşaAllah. “Ey iman edenler Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın” verdiği gücü, kuvveti, neşeyi, sevinci, iyiliği, güzelliği hatırlayın Allah’a hamdolsun. “Hani size ordular gelmişti.” Kafir orduları, münafık orduları, aşağalık pislik herifler Müslümanların üzerine hücum edecektir. Mehdi (a.s)’nin üzerine hücum edeceklerdir. “Böylece de Biz de onların üzerine bir rüzgar…” Sizin görmediğiniz ordular. Mehdi (a.s)’nin meleklerden oluşan ordusu değil mi? Aynı zamanda buna bakıyor. Cibril, Cebrail (a.s), Mikail (a.s) ve İsrafil (a.s) ve 46.000 melek inşaAllah. “Sizin görmediğiniz ordular göndermiştik, Allah yaptıklarınızı görendir.” Onları yerle bir ettik diyor Allah. “Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi”, yani her yönden saldırmışlardı.
Asrımıza bakacak olursak basınla, gazeteyle, radyoyla, televizyonla değil mi? Adamıyla şalgamıyla, iddia edilen Ergenekon Örgütü’yle. Kafalısıyla, küfeliylisiyle değil mi? “Gözler kaymış yürekler hançere dayanmış ve siz Allah hakkında birtakım zanlarda bulunuyordunuz.” O devirde Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında bir kısım kalbinde hastalık olanlar münafıklar sarsılıyorlar. Müslümanların üstüne saldırı olunca panik oluyorlar ve Allah hakkında şüpheye düşüyorlar. Asrımıza bakacak olursak ne yapacaklardır? Allah hakkında şüpheye düşecek, Peygember (s.a.v.) hakkında şüpheye düşecek, Mehdi (a.s.) hakkında şüpheye düşecek. İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti hakkında şüpheye düşecek, değil mi? Bak “Siz Allah hakkında birtakım zanlarda bulunuyordunuz” İlk önce Allah’a şüphe ediyor. Demek ki böyle kahpe, alçak ve şerefsizler Mehdi (a.s.) cemaati içerisinde korkakça ve kalleşçe bir korku içerisinde yaşayacaklar. Alçakça bir korku içinde yaşayacaklar ve Müslümanlara her saldırı olduğunda bunların yürekleri ağzına gelecek. Müslümanların şevki artacak ama bu kahpelerin değil mi? İçi korku ile sarsılacak. “İşte orada iman edenler sınanmış” Müslümanlar sınanıyor mu?
OKTAR BABUNA: Evet Hocam elhamdülillah.
ADNAN OKTAR: “Ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğramışlardı.” Ne diyor rivayette; “Mehdi (a.s.) cemaati Medine’de İstanbul’da sarsıntıya uğrayacak.” Hadis sarsıntıya uğrayacak. “Üç defa sarsılacak” diyor Medine, İstanbul ve bütün münafıklar atacak diyor içinden. Yani saldırı anında münafıkların her yeri hoplar. Ağzı burnu seyirir, orası burası kasılır. Yani sapıtırlar. Değil mi her yeri kasılabilir. “Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlardı.” Asrımıza bakarsak ne diyorlar? “Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar:” bu asrın kahpeleri, alçakları böyle haysiyetsiz, şerefsiz ve gücünü kaybetmiş iradesiz zavallılar, mahluklar: “Mehdi ve Resulü bize, Allah ve Mehdi bize boş ve aldanıştan başka bir şey vaat etmedi.” Yani Kur'an'daki hükümde yanlış, Mehdi'nin anlattıkları da yanlış diyecekler. Değil mi? Onlardan bir grup da hani şöyle demişti. “Ey Yesrib”, Medine halkı. Medine İstanbul içinde söyleniyor biliyorsun. “Artık sizin için burada kalacak bir yer yok. Şu halde dönün.” Artık dağılın. Evinize gidin. “Onlardan bir topluluk da gerçekten evlenmemiz açıktır.” Anam babam bekliyor beni diyor. Evlenmem lazım diyor. İşime gitmem lazım. Çoluğuma çocuğuma gitmem lazım diyor. Değil mi? Avrupa'ya gitmem lazım diyor. Falan peşmeken.
“Gerçekten evlerim açıktır diye peygamberden izin istiyordu. Oysa onların evleri açık değildi”, diyor Allah. “Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı”, diyor. Kahpece ve alçakça ve şerefsizce kaçmak istiyorlar diyor. Korku sarmışım ki. “Eğer onlara şehrin her yanından girilseydi,” her yerinden baskın yapılsa gazete, televizyon, radyolarla şuraya burayla mesela değil mi? Malum. “Sonra da kendilerine fitne karışık çıkartma istemiş olsa”, ya Müslümanların hakkında bir oyun oynayın. Yalancı ihbarda bulunun. Yalancı şahitlikte bulunun. Bir kahpelik yapın. Değil mi? Bir onları sırtlarından vurmaya kalkın. Yapar mısınız dendiğinde ne diyorlarmış? “Hiç şüphesiz buna yanaşır. Ve bunda pek az zaman dışında kararsız kalmazlardı.” Bu kahpeliği mutlaka yaparlardı diyor Allah. Bu alçaklığı. Ama Allah için hizmete ona yanaşmazlar diyor. Ama kahpelik istendiğinde, alçaklık istendiğinde onu hemen kabul ederler diyor Allah. Münafıklar için. İnşaAllah.“De ki eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız”, bunlar çok hayata çok meraklıdır. Köpek gibi korkarlar öldürülmekten ve ölmekten. Kanser korkusu, ülser korkusu. İt gibi titrerler korkuyla. “Kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Böyle de olsa bile pek az bir zaman dışında yararlandırılmasın.” Zaten az yaşayacaksınız diyor Allah. Birkaç on sene sonra canınızı alırım diyor. Veya çok az bir süre. Neyse Allah'ın takdiri.
“Gerçekten Allah içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine bize gelin diyenleri bilir.” Münafıklar diyorlar ki “ya ne yapıyorsunuz siz? Mehdi cemaatin içinde ne işiniz var? Gelin bize. Bak burada yeme içme var, namaz da kılmıyoruz, oruç da tutmuyoruz. Her türlü ahlaksızlık var. Gelin bize diyorlar.” Veyahut biz kendimize göre bir şeyler yapıyoruz. Gene bize gelin diyorlar.
“Bunlar pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler.” Allah bunalırlar diyor. Korkarlar, savaşlara girmezler. Rahatlık olacak bunlara. Tatlı su balığı gibi suyun içine gezecek. Değil mi? Delikanlılar gelmez diyorlar zorlamaya. Değil mi? Böyle yiğitlik gereken şeye gelmez. Niçin? Kahpeler de onun için. İnşaAllah. Bak diyor.
“Korku gidince”, Müslümanın üstündeki saldırıyı Müslümanlar püskürtünce “hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle eleştirip inciterek karşılarlar.” Bir de Müslümanları eleştirirler diyor. İşte “namazı şöyle kılıyorsunuz, orucu böyle tutuyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz, eksiksiniz, hatalısınız”, gibisinden keskin dilleriyle sizi incitirler, inşaAllah.
“İşte onlar iman etmemişlerdir.” Allahsız, kitapsızlar. Yani Allah'a inanmıyorlar. Allah, Müslümanlar için tabii ki, sonsuz büyük Allah onlar için de haşa yok onların inancına göre.
“Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır. Onlar münafıklar düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlar.” Müslümanların muhasarası ve Müslümanların baskının devam ettiği kanaatindeler. “Eğer birlikler gelecek olsa”, yani aslımızda mesela basın televizyon şunlar bunu falan bir kısım basın. Yani ben kafir olan Allahsız kitapsız olanı kastediyorum. Yoksa bizim basınımız medyamız nur gibidir. İçindeki kahpeleri kastediyorum. Kimse onlar.
Sayın Adnan Oktar'ın 9 Eylül 2010 tarihli röportajından Ahzab Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Şimdi Oktar’ım Kuran’da küfürden bahseder, münafıklardan bahseder, müminlerden bahseder fakat bir ara sınıf vardır; onlarla ilgili de benim bir kitap çalışmam olacak bir de kalbinde hastalık olanlar vardır. Ayrı bir sınıftır bunlar. Yani, münafıklığa da aday, Müslümanlığa da adaydırlar, ikisinin arasında yani. Ayette diyor, “ikisi arasında bocalayıp dururlar.” Yani, “Küfürle İslam arasında, münafıklıkla Müslümanlık arasında bocalayıp dururlar” diyor. Ama bunların, yani Müslümanlığa geçişi çok kolay oluyor, kolay olur. Ama münafıkların da potansiyel tabanıdır. Yani münafıklığa da çok rahat geçebilir, ortadadır. Bunlarla ilgili Kuran’da çok fazla ayet vardır. “Kalplerinde hastalık mı var?” diye geçer Cenab-ı Allah’ın, değil mi?
Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hanımlarına iftira atıldığında kalbinde hastalık olanlar şüpheye düşüyorlar. Münafık değil, Müslüman ama hasta, kalbinde hastalık var. Yani yatkın, tahkik ediyor. Allah diyor ya Cenab-ı Allah, hüsn-ü zanda bulunup “bu apaçık bir iftira demeniz gerekmez miydi?” diyor, değil mi? Demiyor. Yani, “acaba” diyor, “hakikaten var mı acaba?” diyor. “Ben Peygamber'i çok seviyorum ama hakikaten böyle bir şey var mı?” diyor, o bir hastalık.
Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanında sesini yükseltiyor. Yüksek sesle konuşuyorlar. Ama sesini yükseltmenin kastı biraz da akıl verme. Yani üst perdeden konuşma böyle, değil mi? Buna da bakıyor aynı zamanda. Çünkü diğer ayetlerde de bunu görüyoruz. Bu da bir hastalıktır. Halbuki bak ayette buna başka bir yönden de bakıyor Cenab-ı Allah, başka yönden de değerlendiriyor. “Peygamber (s.a.v.)” diyor “size bir şey söylediğinde onun hükmünü” diyor, “kalbinizde en ufak bir burkuntu duymaksızın itaat etmedikçe mümin sayılmazsınız” diyor Allah, “gerçek hakkıyla, Müslüman sayılmazsınız”. Şimdi bak burkuntu, burkuntu da bir hastalıktır. Burkuntu olmaması lazım. Mesela münafıkta burkuntu olmuyor. Münafık doğrudan reddeder. Kafir doğrudan reddeder. Onların öyle bir konusu yok. Ama müminde burkuntu oluyor kalbinde. Mesela kalbinde bir rahatsızlık hissediyor. Kanaat getiremiyor elçinin sözüne, yani kanaati gelmiyor. Kabul ediyor ama yani içinden böyle tasdik ederek değil. Halbuki içinden tasdik ederek kabul etmesi gerekiyor. Bu da bir hastalıktır, kalbi hastalıktır. Bak ayette diyor ki Ahzab Suresi 12’de: “Hani, münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar” apayrıdır.
Onun için bu konuyla ilgili benim daha önceki çalışmalarımı bir araya getirip bir kitap haline getirmemiz iyi olacak. Daha önce aldığım notları bir araya getirin. Bu konuyu bir kitap haline getirelim. Bak: “"Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlardı.” Şimdi münafık tamamen kopma kastıyla söylüyor. Kalbinde hastalık olan da bunu hem içinden geçiriyor hem kalben, mesela, diliyle de uygun yerde söylüyor. Fakat amacı gitmek değil burada münafığın. Yani hastalığını söylüyor sadece. Bir rahatsızlık vermek, Müslümanlar içinde disiplinsizlik meydana getirmek. Yani Peygamber (s.a.v.)’e olan saygıyı yok etmek, güveni yok etmek. Dolayısıyla, “ben senden daha büyüğüm, daha iyiyim ama kalacağım. Müslümanın içinde kalacağım ama sen de hatanı bil. Yanlışını bil gibi haşa. Anlaşıldı mı? Ya hastalık. Ama münafık “Allah ve Resulü bize boş bir aldanıştan başka.” Çünkü Allah ve Resulü bize boş bir aldanıştan başka... Çünkü Allah ve Resulü zaten Resulü'nü kabul etmiyor ki münafık. Yani değil mi? Mümin söyler bunu. Münafık ancak tanıtım için söyleyebilir konuyu. Bak bize boş bir aldanıştan başka bir şey vaat etmedi diyorlar. Yani boş bir tespit yaptı. Boş yere götürdü. Bir daha yapma gibi haşa. Düzelt bu hatanı gibi. Anlaşılıyor mu? İnsansın hata yapabilirsin. Bak burada hata yaptın gibi, haşa.
“Onlardan bir grup daha hani şöyle demişti. Ey Yesrip (Medine) halkı artık sizin için burada kalacak yer yok.” Serdar Mor'la konuşmaların buraya geliyor. Ben oraya şimdi gelip olay çıkartmam tabii de. Estağfurullah. Ben bir dakikaya çıksam böyle. Hiçbir şey yok devam ediyor. Allah'a esirgesin. Bak “onlardan bir grupta hani şöyle demişti. Ey Yesrip (Medine) halkı artık sizin için burada kalacak yer yok. Şu halde dönün.” Bak bu tam münafık ifadesi. Bitti yani burada hüküm var. Bu mesela boş bir aldanıştan başka bir şey vaat etmedi ama ortada bırakıyor bu. Yani burada bir hüküm yok. Ama burada hüküm var. “Dönün” diyor. Şimdi burada dönün. Artık dinlemeyin imamı diyor artık. Kontrolden çıkmış burada. Burada münafık eylemine geçmiş olay.
“Onlardan bir topluluk da gerçekten evlerimiz açıktı diye peygamberden izin istiyordu.” Onlar da gitmek istiyor. Bu da münafık. “Oysa peygamberden izin istiyordu. Oysa onların evleri açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı” diyor Allah. Yani bak kaçma eylemi var. Kalbinde hastalık olanda kaçma eylemi olmaz. O durur yani Müslümanların içerisinde durur. Fakat sürekli kalbinde kuruntular olur. Hep üst perdeden olur. Yani karar veremez.
“Eğer onlara şehrin her yanından girilseydi, sonra da kendilerinden fitne karışık çıkarmaları istenmiş olsaydı, hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az bir zaman dışında kararsız kalmazlardı.” Bu münafıkların tavrıdır. Çünkü bu Müslümanlara doğrudan saldırıya hedef var burada. Bakın diyor ki “eğer onlar şehrin her yandan girilseydi”, şimdi bakın Müslümanlara saldırı olduğunda genellikle saldırı yapanlar geri planı hazırlarlar. Yani buna çok dikkat etmek lazım. Müslümanlar saldırı yapıldığında, atak yapıldığında tek cephedendir diye oraya bütün dikkati oraya vermek lazım. Mutlaka ikinci üçüncü cepheden de saldırı vardır. Hem basın ayağı vardır mesela. Hem tuzak ayağı vardır. Hem saldırı ayağı vardır. Yani münafıklar o tip saldırılarda zemini geniş çapta ayarlarlar. Kalbinde hastalık olanlarda işte orada Peygamber'e akıl vermeye kalkıyorlar orada üst perdeden diyor hata yaptın sen yani ona bir fırsat veriyor sıkışık anı fırsat bilir onun üstüne-üstüne gelir Peygamberin üstüne-üstüne gelir ama saldırı çekildikten sonra gücünü gördüğünde sakinleşir, mutmain olur hastalık olanlar.
Bak “eğer onlar şehrin her yanından girilseydi” demek ki her cepheden saldırı olabiliyor Müslümanlar ona çok dikkat etmek lazım. Aynı anda ekonomik saldırı da yapabilirler başka şey de yapabilirler ona çok dikkatli olmak lazım. Sonra da bakın girilseydi bakın ikinci aşama. Önce giriliyor. Bu bir saldırı var. “Sonra da kendilerinden fitne, karışıklık çıkarmaları istemiş olsaydı”. Şimdi fitne ayrı bir şey. Ona ayrı bir çalışma yapması gerekiyor. Fitne için. Fitne genellikle dağılmayı kolaylaştırmak için yapılır ama imam esas alınır. Yani Resul esas alınır. Çünkü onun güvenilmezliği vurgulandıktan sonra artık arkası kolay onlar için. Yani bütün mesele onun güvenilmezliğini vurgulamasına. Yani yanlış hesap yaptı, yanlış düşündü. Buradaki hükümleri de yanlıştı, şu da yanlıştı. Biz size iyilik yapmak istiyoruz. Dolayısıyla hata da devam etmeyin. En kestirme yönden dönün. Mantığına. Ama kalbinde hastalık olanlar da bunu tekrar ediyor fakat eyleme geçmiyorlar.
Hiç bak “istemiş olsaydı hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az zaman dışında kararsız kalmazlardı.” Bak bu kararlı. Bunlar münafık. Hastalık olanlar da mütemerrittir. Karar veremezler. Yani tereddüt içindedirler. Şüphedir. Karar veremiyorlar bunlar.
Şeytandan Allah'a sığınıyorum. 7. ayet. “Hani biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık.” Bak kesin söz. “Senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan, Meryem oğlu İsa'dan biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.” Allah'ın aldığı söz neyin? İsa'dan ve peygamberimizden alınmış bir söz var. Bir elçi gelecek diyor. Bir imam, bir mehdi. Buna yardım edeceksiniz bu kişiye diyor Cenab-ı Allah. “Bu ağır ahdimin, bu yükümü aldınız mı?” Onlar diyorlar, “evet aldık ya Rabbi”, diyorlar. Zer alemindeki, ruh alemindeki bunu kabul ediyorlar. Hazreti İsa'dan da söz alınıyor. Şimdi bak Hazreti İsa'nın Mehdi'ye yardım etmesinin sebebi bu verdiği sözdür aynı zamanda. İnşallah. Çünkü Allah'a söz vermiş. Yani çünkü Mehdi İncil'in aslını da tasdik ediyor.
Kur'an'ın aslını da, Tevrat'ın aslını da tasdik ediyor. Tasdik eden bir nevi elçidir Mehdi. Ona yardım etmekle mükelleftir. O Allah'a verdiği ahdini, sözünü yerine getirmiş oluyor Hz. İsa Aleyhisselam. İnşallah. Evet.
Ahzab suresi 16. “De ki eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yararı sağlamaz.” Münafıkların en korktuğu olay budur. Ölüm. Herhangi bir şekilde ya hastalıktan ölmek, bir şekilde ölmek veya öldürülmek o daha da korkar. Bunun yanında olduğumuzu da görüyorlar. Peygamberin yanında. Öldürülmek riski daha yüksek diyorlar. “Kaçış size kesin olarak bir yararsanız”, kaçarak ölümden kurtulacak zannederler. Bunlar mağaralara falan her yere sığınırlar. Kaçarlar. “Böyle olsa bile pek az bir zaman dışında yararlandırılmazsınız.” Kısa süre sonra zaten canınızı alacağım diyor Allah. Yani kaçmanızın bir şeyi değiştirmeyeceğini bilin diyor.
18. ayet. “Gerçekten Allah içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine bize gelin diyenleri bilir.” Şimdi bak. Münafıklar ne diyor? “Gerçekten Allah içinizden alıkoyanlar.” Bir kısmı direkt alıkoyuyor. Çocuğu kaçırıyor. Alıyor götürüyor. Gasp ediyor. Gitmeyeceksin diyor. Çünkü bir süre uzun süre gitmediğinde onun Müslümanlıktan vazgeçeceği inancı olur. Münafıklarda ve küfürde. Mesela bir ay, iki ay, üç ay, altı ay Müslümanlarla uzak tutulursa bir süre sonra kalbinin soğuyacağı ve Müslümanlıktan çıkacağını düşünülür. Onun için kaçırma olaylar Peygamber Efendimiz zamanında da vardı. Mehdi devrinde de olacağını anlıyoruz. Yani kaçırma olayları. Kaçırıp bir süre gasben tutup onun zaman içerisinde çeşitli menfaatler sunularak çeşitli imkanlar sunularak karşı tarafta sürekli kötülenerek Müslümanlara bağının koparılması yöntemi. Ayet buna dikkat ediyor, çekiyor. Alıkoyanlar.
“Ve kardeşlerine bize gelin diyenleri bilir.” Şimdi kardeşlerim şimdi ayetin tabii zahir anlamına göre gerçekten kardeşliği oluyor. Şimdi kan bağını kullanıyor orada diyor. Kardeşiz ben bak ayrıldım sen de gel benimle beraber diyor. Kan bağım. Tabii ki iman bağı esastır. Değil mi? İman bağı olmadı mı? Kan bağı zaten cahiliye bağıdır. Yani kanla alakalı. Kanla ilikle ne alakası var? Değil mi? İmanla inançla alakası vardır. Ama münafık tıynetinde kan çok önemlidir adam. Kana göre karar verir yani. O iman hiç önemli değil onun için.
Bak “bize gelin diyenleri bilir.” Şimdi bize gelin demesinin sebebi ne biliyor musun? Gerçekten muttaki güçlü görse onu demez. İşte bu kalbinde hastalık olanlardan olduğunu tahmin ettiklerine bunu der. Yani onun teşhisi budur. Yoksa gerçekten muttakiye zaten şeytan da diyor, “benim ona gücüm yetmez”, diyor. Açıkça söylüyor, yapacağım bir şey yok diyor ona. Yoldan çevirebileceğim. Tabii, yapamam ona diyor. Ama bize gelin dendiğinde bu çok tehlikelidir. Yani bunu diyorsa adam, demek ki onda bir kendi kafasına göre zayıflık görmüştür. Çok güçlü atakla müminin cevap vermesi lazım böyle bir şeyden. İnşallah. Yani Müslümanın içerisinde bize gelin denebilecek bir kitlenin olduğu anlaşılıyor. Yani münafıkların potansiyel kitlesi. Yani çağırabilecekleri bir kitle olduğu anlaşılıyor.
“Bunlar pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler.” Bazen de münafıklarda bir mümin alameti gibi bir şey de çıkabilir diyor Cenab-ı Allah. Yani zorlu bir şeye girebilir. Mesela gidip tebliğ yapar hakikaten. Çalışma da yapabilir ama kısa süreli. Bazen yani istisna olur. Onun için orada da aldanmamaları için Cenab-ı Allah uyarıyor. “Geldiklerinde size karşı cimri ve bencil derler.” Çok egoist olur münafıklar. Yani kendini kurtarın peşindedir. İt gibi böyle. Görüyor musun? Domuzun havesinin kirli yerine gider yapışır. Orada beslenir. Yani bencil olur. O kurtulduğunu zanneder. Nereye gittin lan diyorsun. Mekana gitti diyor. Mekan ne diyorsun? İşte domuzun bilmem neresi diyor. Orada beslendiğini söylüyor. Değil mi? Bak “size karşı cimri” diyor Allah. Yani mesela çok az bir para verse, çok az bir imkan verse o ona acayip koru yani. Müthiş ızdırap verir. Çok sıkar onu. Bunaltır. Kur'an ona dikkat çekiyor Cenab-ı Allah.
“Şayet korku gelecek olsa” yani Müslümanın üstüne bir saldırı, baskı yani bunun sebepler çok fazla olur. Mesela kar, kış olabilir. Soğuk olur. Ekonomik kriz bir yandan gelmiştir. Adamlar, hastalıklar gelmiştir. Aileler saldırıyor olabilir. Dışarıdan saldırıyor olabilir. Birçok şey olabilir. Allah bunun adına “korku” diyor. “Şayet korku gelecek olsa ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün.” Bakışta bir bozukluk meydana geliyor. Yani bakışta bir anlamsızlık, manasızlık. Anlamlı bir bakış müminin bir vasfıdır. Kur'an buna dikkat çekiyor. Yani küfürde ve münafıklarda mutlaka bakış bozukluğu oluyor. İstisnasız. Mesela bu çok büyük bir lütuf ve nimet ve kolaylık mümin için. Yani onların angutluğu hemen anlaşılır. Bakar bakmaz. Yani Allah'ın dilemesiyle. Kesin hüküm veremezsin ama anlaşılır. Ak sevelim ben senin o güzel gözlerini. Pırıl-pırıl gözlerini.
Bak “gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün”. Anlamsız. Böyle bön bön bakıyor. “Korku gidince hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle eleştirip inciterek karşılarlar.” Bak korku gidince. Müslümanlar güçleniyor artık. Kendilerini savunuyorlar. Artık Müslümanlara bir atak yapılamayacağını anlıyor. Oradaki o münafık azgınlığı, münafık saldırganlığı duruluyor, daha sakin hale geliyor. Ama buna karşılık “hayra karşı” yani çıkara karşı işte mal, mülk, elbise, yiyecek herhangi bir şey. “Karşı oldukça düşkünlük göstererek” yani böyle stok etmek, malı mülkü biriktirmek, işte parasını bankaya koymak, bilmem ne artık neyse altın varsa altın biriktirmek. Bak “korku gidince hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek oldukça” diyor. Yani mutlaka gizlice hani diyor ya şu kefen parası bilmem ne falan. Samimi yapanları tenzih ederim de. Münafıkları kastediyorum. Bak “hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle” çok azgın ve dilbaz olur münafıklar. Yalnız kalbinde hastalık olanlarda da bu olur. Yani bakın keskin dilleriyle. Yani hiç ummadığın anda çok münasebetsiz bir laf eder. Mesela durur durur yine bir münasebetsizlik yapar. Allah buna keskin dil diyor. Yani ağzından böyle insanı dinlendiren, huzur veren bir üslup çıkmaz münafıklarda veyahut kalbinde hastalık olanlarda. Sürekli zırvalar. Yani dini konuları tenzih ederim. Mesela iltifat edecekse bir fitne vardır. Bir şey varsa fitne vardır kalbinde. Hastalık olanlarda veyahut münafıklarda. Ama münafıklarda tabi onların bir kuluçka dönemi vardır münafıkların. O dönemde bunu yapar. Yoksa kuluçka dönemi geçtikten sonra o azı kudurduktan sonra değil mi? Mesela kuduzluk vakasında da önce sudan kaçıyor önce değil mi? Işıktan kaçıyor. Sonra hırlanmaya başlıyor. Saldırganlaşıyor. Sonra debenerek millete saldırır. Sonra gider ölür. Münafık da öyle. Kuduzluk vakasına benzer, inşaAllah.
“Keskin dilleriyle eleştirip” peygamber eleştiriyor. İmamı eleştiriyor. Yani hiç onlar için bir engel yoktur. Kalbinde hastalık olanların ve münafıkların. “Keskin dille eleştirip inciterek.” Bak eleştirmede hayır amacı yok. İncitme amacı var. Kur'an buna dikkat çekiyor. Yani rahatsız etme, tedirgin etme, ürkütme, gizli tehdit. Aşağılama. Bunlar vardır. Karşılarlar. “İşte onlar iman etmemişlerdir. Böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.” Yani bir şeyler yapıyor, yapmıyor değiller. Namazda kalıyor, oruçta tutuyor, zekatta veriyor, yapıyor. Ama bak diyor ki “onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.” Yani adam faaliyet yapar. Sakal göbeğine kadar bırakır. Değil mi? Elinde tesbihinden gezer. Ama Allah diyor bak, “yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır”, diyor Allah.
“Onlar, münafıklar düşman birliklerinin gitme etkilerini sanıyorlardı.” Daha hala Müslümanlara saldırının devam ettiği kanaatindeler. Zaten o yüzden araziye geçer münafıklar. Kaçış sebepleri odur. Eğer “askeri birlikler gelecek olsa”, veyahut o devrin polisi de olabilir, veyahut güvenlik birimleri olabilir, “birlikler gelecek olsa çölde bedavi Araplar arasında olup sizin haberlerinizi sormayı cidden arz ediyorlar”. Bedevi Hanzo demektir var yani böyle okumayan, yazmayan, kafası çalışmayan, böyle Küt adamlar yani sığır gibi yaşamak isteyen, var ya böyle maganda falan tabir ederler. Tam klasik sığır yani. Ama bazen de onlar için de çok nadir olsa iyi insan çıkar. Kur'an ona da dikkat çekmiştir. Ama genelde cinstirler yani. Yani bedevi karakteri vurguluyorum ben. Bu tip insanlar vardır. Tabii ayrı. Çölde de bedeviler vardır. Bu ayrıdır. Ama benim söylediğim, yani Kur'an'ın kastettiği bu tip kişilik. İnşaAllah.
Bak “eğer birlikler gelecek olsa çölde Bedevi Araplar arasında olup sizin haberlerinizi sormayı cidden arz ediyorlardı.” Yani böyle Hanzoların arasına dağılıp oradan Müslümanlar hakkında bilgi topluyorlar. Yani ne olduğu belli olmayan adamlar, Bedeviler. Yani Müslümanlığa da yatkın, dinsizliğe de yatkın. Yani yaşıyor adam sadece öyle, yani ot gibi adamlar var ya derler ya, ot gibi. Kimseye de zararı yok. Müslümanlara da zararı yok. Küfre de zararı yok. Evet bunlar nötr insanlardır, nötr insanlar. Fakat imana karşı da biraz kafaları küttür. Fakat nadir de olsa içlerinde imanlı insanlar çıkar. Evet. Ama medeni olanlar, yani medine olanlar, kültürlü, araştıran, düşünen, inceleyen insanlara daha çoktur imana yatkınlık. Çünkü din medeni insanlara daha çok hitap eder. Yani okuyan, araştıran, derin düşünen insanlara daha çok hitap eder. Ama bedevî tihnetin içerisinde iman edilen güzel ahlaklı insanlar da çıkıyor. Ama medeni olmak esastır.
“Haberlerinizi sormayı cidden arzu ediyorlardı. Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı.” Yani içinde de olsa girmez. Mesela tebliğe girmez, İslam'ı yaymaya girmez. O hayatını yaşar. Müstakil. Yani Müslümanların içerisinde bir ot parçası gibi ayrı. O kendi hayatını yaşar kenardan. Yani aktif canlı olarak topluca Müslümanlarla birlikte o heyecanı, mücadele azmini yaşamaz. Mesela bir odaya çekilir, hayatını yaşar. Veyahut bir mağaraya çekilir, hayatını yaşar. Veyahut gider sokaklarda gezer. Müslümanlar, yani bütün mesele Müslümanların ayrı olmasıdır. Hiç olmaz. Bir de bakarsın, gider bir sinemada boş-boş böyle bakınıyor. Ya bir de gider bir pastanede oturur böyle. Bulutlarını seyreder boş-boş böyle yani mühim olan Müslümanlara uzak olmak İslam'a hizmet etmemektir Onun için Kur'an buna işaret ediyor bak “bedevede fakat içinizde olsa da ancak pek az savaşırlardı” yani ne o tebliğ yapıyor ne konuşma yapıyor ne konuşmalara katılmak da istemez. Yani hani derler ya böyle göstermelik. İnşaAllah.
“Andolsun sizin için Allah'ı ve ahiret gününü umanlar.” Bak Allah'ı ve ahiret gününü umanlar. “Ve Allah'ı çok zikredenler için.” Mesela bak sürekli biz Allah'ı zikrediyoruz. Değil mi? “Allah'ın Resulüne güzel bir örnek vardır.” Hah! O zaman milletin beni örnek almasına gerek yokmuş demek. Değil mi? Bak Allah örnek alınacak kişiyi söylüyor. Değil mi? Adnan Hoca'ya örnek alın demiyor. Ya da başka kişiye örnek alın demiyor Allah. Kim örnek alın diyor? Allah'ın Resulü'nde güzel bir örnek vardır. Bitti. Oturmuş adam beni eleştiriyor. Kardeşim ben eksiği de olabilirim. Günahı da olabilirim. Allah'ın herhangi bir kuluyum ben yani. Değil mi? Ben peygamber değil miyim? Örnek alın dedim mi ben sana? Kudurmuş gibi beni eleştiriyor internette. Şunu yapıyor bunu yapıyor. Ferevki yaptığımı farz et. Hadi düşünelim. Bir kısım dediklerinde doğru olduğunu düşünelim. Bu neyi değiştirir yani? Ben seni Kur'an'a davet ediyorum nihayetinde. Benim gibi ol demiyorum ki. Beni neyi eleştiriyorsun? Estağfurullah. Eleştirirsen Allah razı olsun. İnşaAllah düzeltirim. Daha iyi yaparım. Daha güzel hale getiririz. Amacın beni düzelmemse. Ama amacın dini yıkmakzsa başarılı olamazsın seni. Çünkü ben kendime örnek göstermiyorum. Çünkü ahmak. Ben kendime örnek göstertiyorum zannediyor. Beni çürüttüğünde dini çürüteceğini zannediyor. Çok akılsızca ve aptalca bir şey bu. Sen beni eleştirdiğinde ben sadece Allah razı olsun der, kendimi düzeltmeye gayret derim. Bu kadar. Bu dine hiçbir şekilde zarar vermez. Çünkü dinde ben kendime örnek göstertmiyorum. Boşa çabalıyorlar, uğraşıyorlar.