Adnan Oktar'ın 4 Şubat 2011 Kocaeli Tv'deki canlı sohbetinden
ADNAN OKTAR: Zümer Suresi, bismillah. Şeytandan Allah’a sığınırım. 22. ayet; “Allah, kimin göğsünü İslam'a açmışsa,” demek ki Allah göğsünü İslam’a açması gerekiyor. Gidip tebliğ yapmayla, modern takılmayla, artistik hareketlerle din yayılmıyor. Allah’ın göğsünü İslam’a açması gerekiyor önce. “Artık o, Rabbinden bir nur üzerinedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay haline. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.” Şeddesiz 1990, şeddeli 2022 tarihini veriyor ayet. 22. ayet. 2’ler hakim. “Andolsun,” diyor Cenab-ı Allah, yemin ediyor. “Biz bu Kur'an'da, belki öğüt alıp-düşünürler diye,” bak öğüt alacak ve düşünecek. Demek ki düşünmek çok önemli. Cenab-ı Allah ne diyor? “Andolsun, Biz bu Kur'an'da, belki öğüt alıp-düşünürler diye, insanlar için her bir örnekten verdik.” Demek ki Kuran’da verilen her bir örneği derin derin düşüneceğiz, inşaAllah. “Çarpıklığı olmayan Arapça bir Kur'an'dır (bu). Umulur ki sakınırlar. Hiç şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecek” diyor Allah, ölüme de dikkat çekiyor. Hiç kimse baki değil dünyada. “Sonra şüphesiz sizler, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.” Orada haksızlığa uğradıysa Allah’a şikayet ediyor. “Ya Rabbi bu bana bu şekilde haksızlık yapmıştı” diyor, inşaAllah. “De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler.” Küresel güçlere değil. Allah’a tevekkül ediyorlar, inşaAllah. “Allah, kimi hidayete erdirirse, onun için bir saptırıcı yoktur.” Artık o deccalin etkisine girmiyor. Mehdiliğin etkisinde. “Allah, intikam sahibi, güçlü ve üstün olan değil midir?” Allah ‘Hadi’ ismiyle tecelli ettiyse, o insan bir nevi Mehdi’dir. “Onun için bir saptırıcı yoktur.” Deccal ona etki etmez. “Allah, intikam sahibi, güçlü ve üstün olan değil midir?” İntikam alan da Allah’tır. Güçlü ve üstün olan da küresel güçler değil, Allah’tır. Bunu bilecekler, inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 2 Ocak 2011 tarihli röportajından Zümer Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. Bak, açtığım sayfa Zümer Suresi çıktı.
“Allah, kimin göğsünü İslam’a açmışsa, artık o, Rabbinden bir nur üzerinedir, (öyle) değil mi?” diyor Allah. Bu ayetin ebcedi, 1990 tarihini veriyor şeddesiz. Şeddeli 2022 tarihini veriyor. “Fakat Allah’ın zikrinden yana kalpleri katılaşmış olanların vay haline”. Enaniyetle, kibirle, büyüklük hissi ile, “Ben çok kültürlüyüm, Marksist felsefeyi bilirim, başka felsefeleri bilirim, Darwinizmi, Materyalizm’i bilirim dolayısıyla herşeye tepeden bakarım” deyip enaniyet ve büyüklük hissine kapılanlar, bak ne diyor Allah? “Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay haline. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.” Aleni ve açık sapıklık içindedirler diyor Allah. “Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir Kitap olarak sözün en güzelini indirdi.”
Yani Kuran’ı mükemmel indirdi diyor Allah. “Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların O’ndan derileri ürperir.” Bak, “Allah’tan eğer korkuyorsa” diyor, “Kuran okuduğunda onların derileri ürperir”. Müthiş bir heyecan duyarlar, çok etkilenirler diyor. “Sonra onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar.” Bak, “Sonra onların derileri ve kalpleri” ciltlerinde de bu hissedilir diyor, fiilen de hissedilir cildinde. Ama ayrıca da “Kalpleri” diyor. Böyle munis, sevecen, insancıl, büyüklük hissinden arınmış, şefkatli, olaylara makul bakan, tutarlı bakan, sevecen bakan, bir insan şekline gelirler diyor. Bak, “Onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır”. Kalbin yumuşaması ayrıdır, yatışması ayrıdır. Kalp yumuşayıp yatıştığında mülayemet gelir insana. Makul ve sevecen bir insan olur. O zaman Allah’ı kabul etmek onun ağrına gitmez. Secdeye gitmek onun ağrına gitmez. Büyüklük hissine kapılmaz. Allah’a kul olmak ağrına gitmez. Allah’a kul olmayı haşa aşağılayıcı görmez. “Kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah'ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir”. Kuran’la Allah dilediğini hidayete erdirir. “Allah, kimi saptırırsa, artık onun için de bir yol gösterici yoktur”. “Kıyamet günü o kötü azaptan kendini yüzü ile kim koruyabilecek?” Orada diyalektik felsefeyi anlatarak, Marksist açıklamalarla bilmişlik yaparak, üst perdeden konuşarak kendini şahıs kurtaramaz. “Ve zalimlere "Kazandığınızı tadın" denmiştir”.
Dünyada ne kazandıysa, nasıl bir vicdansızlık ettiyse onu Allah “Tadın” diyor. Çünkü bütün meyvelerin, sebzelerin, güzel yiyeceklerin hepsinin tesadüfen olacağına inanıyor, bu bir zulüm. Güzel insanların, güzel manzaraların, güzel yiyeceklerin, güzel tatların, güzel kokuların, hepsinin tesadüfen olduğuna inanıyor. Halbuki Allah istese bütün kokuları çok iğrenç yapabilirdi. Ama çok güzel kokularla bezemiş çiçekleri. İnsanlara Allah parfümler yaratmış hoşlarına gitsin diye. Yiyecekleri birbirinden güzel yaratmış. Portakallar, narlar, üzümler, sofra kuruluyor, Marksistler oturuyorlar. Büyük bir iştahla, büyük bir sevinçle o yemekleri yiyorlar. Allah’ın yetiştirdiği o sebzeleri, meyveleri büyük bir iştahla, muhabbetle yiyorlar. Peki, kim yarattı? “Tesadüfen oldu” diyor. Portakal? Tesadüf. Elma? Tesadüf. Armut? Tesadüf. Üzüm? Tesadüf. Muzlar, kirazlar, incirler, narlar hepsi tesadüfmüş, onların kafasına göre. Bu bir zulüm değil mi? Tesadüf bu kadar güzel koku yapar mı meyvelerde? Mis gibi değil mi? Bu kadar güzel ambalaj olur mu? Bu kadar faydalı halde olur mu? Bütün mineraller var içinde, bütün vitaminler var aşağı yukarı. D vitamininin dışında. D ve K vitamini bildiğim kadarıyla yok. Hatta K vitamini de var bir kısmında. Bütün vitaminler var. Böyle bir nimeti kim yaratır diye düşünmesi lazım. Kim yaratır diye düşünmesi lazım. Düşünmüyorsa o zaman zulüm yapmış olur.
Mesela tam renkli görüyoruz, üç boyutlu görüyoruz beynimizin içinde. Elektrik akımını amperi çok düşük, voltajı çok düşük bir elektrik akımını, beynimizin içinden geçen elektrik akımını, üç boyutlu, net, kaliteli bir görüntü olarak görüyoruz. Hangi gözle bunu görüyoruz değil mi? Bu gözün nerede olduğundan haberleri yok. En kaliteli şekilde sesi duyuyoruz. Mesela bak şu anki konuşmamı televizyonlarda duyuyor kardeşlerimiz, internetten de duyuyorlar, ama aynı anda evin içindeki diğer insanların konuşmalarını da duyuyorlar. Üç boyutlu diyorlar çok kaliteli bir duyu. ‘Nasıl oldu bu?’ diyoruz. ‘Tesadüfen oldu’ diyor. ‘Kim görüyor?’ diyoruz. ‘Kimin gördüğünü bilmiyorum ama tesadüfen oldu’ diyor. ‘Duyan kim?’ diyoruz. ‘Kimin duyduğunu bilmiyorum ama oda tesadüfen oldu’ diyor. Şimdi bu zulüm değil mi? Allah’ta o zaman kör ve sağır olarak haşr edeceğim diyor. Madem inanmıyorsun görmeye değil mi? Allah o zaman kör yapacağım diyor. Madem işitmeyi, tesadüfe veriyorsun o zaman sağır olarak haşr edeceğim diyor Allah. “Onlardan öncekilerde yalanladı.” Yani ilk defa siz inkar etmediniz diyor Allah. Bak açtım ilk bu sayfa geldi. “Onlardan öncekilerde yalanladı.” Tarihin en eski devirlerinden beri Hz. Musa (a.s.) devrinde, Firavun yalanlıyor. Hz. İbrahim (a.s.) devrinde, Nemrut yalanlıyor. Her Peygamberin devrinde bir yalanlayan oluyor. Kabul edenler var, iman edenler var, yalanlayanlar var.
Dünya tarihi hep böyle geçmiştir ve Kıyamete kadar da böyle olacaktır. “Böylece azap onlara hiç şuurunda olmadıkları yerden gelip-çattı.” Ya bir kalp enfarktüsünden ölüyor hiç tahmin etmiyor. Ya kanserden ölüyor, ya kazayla ölüyor veyahut büyük felaket geliyor onunla ölüyor yani toplu bir felaket geliyor.“Artık Allah, onlara dünya hayatında ‘horluğu ve aşağılanmayı’ tattırdı.” Kendi kendilerini horluyorlar. Kendini aşağılık görüyor, kendini maymun olarak görüyor. Kendini ilkel bir mahluk olarak görüyor. Yani tesadüfen oluşmuş, canlı bir organizma protein yığını olarak görüyor. Hem kendi kendini, hem etrafındakileri aşağılıyor. Dolayısıyla kendi kendini horluyor ve aşağılıyor. Yani kendisini böyle ilkel mahluk olarak gördüğü için, çoluğunu çocuğunu da ilkel bir mahluk olarak görüyor, onları da aşağılıyor. “Horluğu ve aşağılanmayı tattırdı. Eğer bilmiş olsalardı, ahretin azabı gerçekten daha büyüktür.” Orada çok daha kapsamlı horlanıp aşağılanacaksınız diyor Allah. Daha uzun süreli ve daha acı çekeceksiniz diyor. “Andolsun” diyor Cenab-ı Allah yemin ediyor. “Biz bu Kuran’da belki öğüt alıp-düşünürler diye.” Nerede? Kuran’da. Ben nereye dikkat çektim? Kuran’a. “Belki öğüt alıp düşünürler diye insanlar için her bir örnekten verdik.” Her türlü örnekten verdim diyor Allah, belki öğüt alıp düşünürsünüz diye diyor. “Çarpıklığı olmayan Arapça bir Kuran’dır umulur ki sakınırlar.” diyor Allah. Yani okuyup, düşünüp, sakınırlar.
“Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisin durumu bir olur mu? Hamd, Allah’ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar.” Tek Allah’a teslim olmak insanlar için kurtuluştur diyor Allah. Çok yere teslim olursanız, çeşitli ilahlara, çeşitli putlara teslim olursanız ızdırap çekersiniz diyor. Dünyada mutlu olamazsınız, sürekli acı çekersiniz diyor. “Gerçek şu ki sende öleceksin onlarda öleceklerdir.” diyor. Ahmet Altan da olsun, Mehmet Altan da olsun her ikisi de, kültürlü gençlerdir, bilgili gençler. Fakat Çetin Altan babaları Marksist olduğu için, çocukları materyalist yetiştirdi. İkisini de Darwinist ve materyalist yetiştirdi. Çocuklar yıllardan beri bunun sıkıntısını çekerler. Hemen hemen çok yazılarında, hep dinden uzak olmanın acısını ifade ederler. Ondan çektikleri meşakkatleri, ızdırapları ifade ederler. Ve ölümü sürekli gündeme getiriyorlar, anlatıyorlar. Ayette de diyor ki Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım. “Hiç şüphesiz sende öleceksin onlarda öleceklerdir. Sonra şüphesiz sizler, Kıyamet günü Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.” Ben anlatmış mıydım diyor. Anlatmıştın diyor. Anlamış mıydın? Anlamıştım. Peki niye kabul etmedin? Davalaşacaklar inşaAllah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Allah’a karşı yalan söyleyenden ve kendisine geldiğinde doğruyu (Kuran’ı) yalanlayandan daha zalim kimdir?”
Allah’a karşı yalan söyleyen nasıl oluyor? Yobazların iftiraları. Nereden çıkardın bunu diyorsun. Vahiy ile bildirildi diyor, hurafeyi vahiy olarak gösteriyor. Allah’ın hükmü değil yalan söylüyor. “Ve kendisine geldiğinde doğruyu (Kuran’ı) yalanlayandan daha zalim kimdir?” Kuran’ın da hükümlerini dil eğip bükerek reddediyor. Gericilerde, yobazlarda tevil acayip gelişmiştir. Mesela insan dersin, onu kapıya çevirir. Kapı dersin, güneşe çevirir. Akla hayale gelmeyecek değişiklikler yapar. Yobazlar da tevil sanatı çok önemli bir sanattır. Şeytani bir yöntemdir onlarda. “Kendisine geldiğinde doğruyu (Kuran’ı) yalanlayandan daha zalim kimdir? Kafirler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok?“ diyor Allah. Onların hepsinin yeri hazır diyor Allah. Allah tehdit ediyor ki düşünsünler diye. “Doğruyu getiren ve doğrulayanlara gelince; işte onlar muttaki (takva sahibi) olanlardır. Rableri katında dileyecekleri her şey onlarındır. İşte bu, ihsanda bulunanların ödülüdür.” Yani dürüst, samimi, vicdanlı, enaniyet kibir yapmayan, büyüklük taslamayan samimi Allah’a teslim olanlarda Allah, ferahlık, güzellik ve iyilik meydana getireceğim diyor. “Çünkü Allah, onların (dünyada) yaptıklarının en kötüsünü temizleyip-giderecek.” Çünkü dünyada daha önce suç işlemiş olabilir, günaha girmiş olabilir, onları Allah temizleyip gidereceğim diyor. Yani yok edeceğim diyor. Onlar onu hatırlayamayacaklar.
Yani onların başına bu kakılmayacak, hatırlatılmayacak, onlar için bir dert olmayacak bu. Yaptıkları suçlarını örteceğim diyor Allah. “Ve yaptıklarının en güzeliyle ecirlerini verecektir.” Yaptıkları iyi olan, güzel olan şeylerinde karşılığını en güzel şekliyle vereceğim diyor Allah. “Allah, kuluna yeterli değil mi?” diyor Allah. Her kul için Allah yeterlidir. “Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar.” İşte seni mahkemeye veririz, asarız, keseriz, döveriz, söveriz diye onunla korkutuyorlar. “Allah, kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur. Allah, kimi hidayete erdirirse.” Yani Allah Hadi ismiyle tecelli ederse, “Onun için bir saptırıcı yoktur. Allah, intikam sahibi, güçlü ve üstün olan değil midir?” “Andolsun, onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye soracak olsan, elbette ‘Allah’ diyeceklerdir.” Doğu Ergil’de, “Allah yarattı” diyor yeri göğü. Peki sonra diyoruz, devamını getir diyoruz, “o kadar, Allah daha sonra ilgilenmedi” diyor. “Yarattı bıraktı” diyor. Yani bardak var bardağın amacı yok, kalem var kalemin amacı yok, kitap var kitabın amacı yok. Mesela bu lambaların, ampullerin bir amacı yok. Sandalyenin de amacı yok, böyle bir mantık kullanıyor. Halbuki her şeyin bir amacı vardır, insanlarında bir amacı var dünyanın da bir amacı var.
“Andolsun, onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye soracak olsan, elbette ‘Allah’ diyeceklerdir. De ki : ‘Gördünüz mü haber verin; Allah’tan başka taptıklarınız” yani putlarınız. “Eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa.” Allah bana herhangi bir bela, azap verecek olsa. “Zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O’nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi? De ki: ‘Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O’na tevekkül etsinler.’” Tevekkül dünyadaki Allah’ın, Müslümanlara verdiği en önemli nimetlerden birisidir. Tevekkül etmeyen her insanda ruhi bozukluk olur, psikolojik bozukluklar başlar ve bedensel rahatsızlıklarda başlar. Tevekkül eden insanlar çok sağlıklı olurlar, çok huzurlu olurlar. Her şeyi Allah’a bırakır. Ama öbür türlü, buradan nasıl gideceğim, şurada ne olacak, evde ne yiyeceğim, ertesi gün ne yapacağım, ne konuşacağım, hastalanırsam nasıl tedavi olacağım? İşte ben kanser miyim acaba, kalbimde biraz sıkıntı var kalp hastası mı oldum, Kıyamet mi kopacak, deprem mi olacak? Dedem mi ölecek, amcam mı ölecek, kendim mi öleceğim gibi bin bir türlü vesvesenin içinde çırpına çırpına ömrünü sürünmekle geçirir. Allah’a tevekkül edenin de, dünyası mamur, rahat, huzurlu ve güzel olur inşaAllah.