Fussilet Suresi, 30-36, 26, 21-22 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 6 Ocak 2011 tarihli röportajından Fussilet Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Fussilet Suresi maşaAllah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Şüphesiz: ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip, sonra dosdoğru bir istimaket tutturanlar yok mu?” diyor, Allah. Dosdoğru istikamet tutturuyor, Allah’a bağlanıyor. Dosdoğru yolda gidiyorlar. “Onların üzerine melekler iner ve der ki: ‘Korkmayın, hüzne kapılmayın’”, yani “korku hissetmeyin. Hüzne de kapılmayın” diyor. Size vadolunan cennetle sevinin. Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz (Koruyucunuzuz) diyor, melekler. “Orada nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir, istediğiniz her şey de sizindir”. Yani aklından geçmesi yeterli. Şimdi eğer biz bu dünyada mesela sürat motorlarını görmüş olmazsak, müzik aletlerini görmüş olmazsak, arabaları, vasıtaları görmüş olmazsak cennette biz ne isteyeceğiz, Allah’tan? Bilmiyoruz yani model bilmemiş olacağız. Model öğretmek için Allah bize burada dünyada öğretmek için kısa bir kurs uyguluyor. Mesela adam; “ben sürat yapmaktan hoşlanıyorum” diyor. Cennette onu bilemez. Yani doğrudan bilemez. Burada öğrenecek ki orada onunla karşılaşsın. Bak Allah ne diyor; “orada nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir, istediğiniz her şey de sizindir”, yani aklınızdan geçmesi yeterli. Mesela bu gücü zaten Allah bizim ruhumuza da koymuş. Mesela biz limonu düşünüyoruz, hemen ağzımız sulanır. Limon aklımıza gelir.

PINAR ELİÇE: Kokusunu bile duyarsın.

ADNAN OKTAR: Kokusunu bile duyarsın. Böyle bir güç verilmiştir insana. Bu gücü genişletip, berrak hale getiriyor cennette Allah.

PINAR ELİÇE: Tabii ilim

ADNAN OKTAR: Evet bu Allah’ın bir ilmi, cennette olan olaylar oluyor. Mesela porsche araba bir çocuğun, bir gencin hoşuna gidiyor. Hayal ediyor aklında ah şu şöyle olsa, böyle olsa, değil mi? Ama aklına getirebiliyor. İşte cennette aklına getirmesiyle onun net olarak oluşması bir oluyor. Ama biz insanlar olarak flu aklımıza getirebiliyoruz şu an. Hatta kafamızda şehir bile meydana geliyor.

PINAR ELİÇE: Sonsuz ve sınırsız her şey çünkü.

ADNAN OKTAR: Evet yani insanın bir kere aklına gelmesi yeterli oluyor. Onu anlamamız için zaten hayal gücünü yaratmıştır Allah.

PINAR ELİÇE: Hayal çok önemli

ADNAN OKTAR: Tabii hayal ettiğimizde hemen mesela; bir genç kız pırlanta yüzük düşünüyor. Hemen aklına getiriyor.

PINAR ELİÇE: Ben çok yaşadım.

ADNAN OKTAR: Evet

PINAR ELİÇE: Yaşadım yani bilmiyorum. O herhalde düşünce gücünün, çekim gücü olsa gerek.

ADNAN OKTAR: İşte cennette de yaratılma, o fluluk kaldırılıp, netleşmesi şeklinde oluyor. Yani dışarıda aslı olacak fakat biz hayalini görmüş olacağız. Öyle bir hayal ki ama öyle bir net ki dünyadaki netlikten daha net. Çünkü Allah diyor ayette; “o gün görüş keskindir” diyor. Yani şu gördüğümüz netlikten daha net. Yani cennetin netliği daha nettir. Çünkü biz burada belirli bir şeyden sonra flulaşır. Bulanıklaşır görüntü. Ama cennette öyle değil. Mesela 100 km öteyi bile çok net görürsün.

PINAR ELİÇE: Veya neyi görmek istiyorsan,  onu gösterir.

ADNAN OKTAR: Evet inşaAllah. “Çok bağışlayan, çok esirgeyen Allah’tan bir ağırlanma olarak.” Çok bağışlayan, çok esirgeyen olması Allah’ın sonsuz akıllı, sonsuz merhametli olmasından kaynaklanıyor. Çünkü Allah çok mükemmel olduğu için, sonsuz mükemmel olduğu için vicdanı da çok mükemmel oluyor. Merhameti de çok mükemmel oluyor. Sonsuz mükemmel oluyor. Onun için Allah diyor ki: “Çok bağışlayan, çok esirgeyen Allah’tan bir ağırlanma olarak”. Biz mesela burada misafir ağırladığımızda Allah’ta bizi ahirette ağırlıyor.

PINAR ELİÇE: Tabii çok önemli misafir ağırlamak.

ADNAN OKTAR: Tabii salih amellerde bulunursak aynı zamanda. “Allah’a çağıran yani tebliğ yapan, İslam’a çağıran, salih amelde bulunan.” Salih demek; samimi. “Samimi  tavırlarda bulunan, ‘gerçekten ben Müslümanlardanım’ diyenden, daha güzel sözlü kimdir?” diyor, Allah. Ama bak, “gerçekten ben Müslümanlardanım”. Samimi Müslümanlardanım. “İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda kötülüğü uzaklaştır”. Bağırarak, çağırarak, kafa göz yararak değil. “Güzellikle, sevgiyle uzaklaştır” diyor, Allah. “O zaman, görürsün ki seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dostun olmuştur” diyor, Allah. Adam mesela küfür ediyor, o da küfür ediyor. Ne gerek? Ayetle cevap ver, sevgiyle cevap ver. Adam bayağı utanır. “Be ne yapıyorum? Ne kadar vahşiyim?” der, değil mi? “Karşımdaki insanın olgunluğu ne güzel” der. Hemen örnek alır. Buna Kuran dikkat çekiyor. Çok önemli bir uygulamadır bu. Sevecen ve affeden olmak. “Buna sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ancak sabredenlere verilir” diyor, Allah. “Ve buna, büyük bir pay sahibi olandan başkası da kavuşturulamaz”. Büyük bir payda tabii Allah’ın rahmeti, rızası, cenneti inşaAllah. “Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, bir vesvese, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.” Mesela kendi halletmeye çalışıyor. Halbuki “Ya Rabbi beni koru” derse, Allah’a sığınsa, kendini Allah’a bıraksa o üstünden kalkar. Boş yere orada kendini sıkıyor. “İnkar edenler dediler ki: ‘Bu Kuran’ı dinlemeyin ve o okunurken yaygaralar koparın. Belki üstün gelirsiniz”. Bazen komünistler öyle hayırlı bir toplantı olur. Gelir bağırır, çağırırlar şamata yaparlar. Bağırtı-çağırtı onların özelliğidir bazı tiplerin.

PINAR ELİÇE: Hep sisteme karşıdırlar zaten.

ADNAN OKTAR: Evet illa ki bağırsın, çağırsın böyle topluca bağırsın. Kuran bu karakterin çirkinliğini, bu üslubun çirkinliğine Allah dikkat çekiyor. “Kendi derilerine dediler ki:” diyor. Ahirette kendi derileri konuşuyor. “Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?” Çünkü dürüst konuşmuyorlar. Allah bir şey sorduğunda kendi derisi cevap veriyor. “Dediler ki: ‘Her şeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu’”. Her şeyi konuşturan, mesela bizi de konuşturan Allah. Mesela seni de konuşturan Allah. “Sizi ilk defa O yarattı ve O’na döndürülüyorsunuz. Siz, işitme, görme duyularınız ve derileriniz aleyhinizde şahitlik eder diye sakınmıyordunuz”. Yani “böyle bir şey ummuyordunuz” diyor, Allah.  “Aksine, yaptıklarınızın bir çoğunu Allah’ın bilmeyeceğini sanıyordunuz”. Yani gizli kalacağını zannediyordunuz. Halbuki bak Allah diyor ki: “İşitme, görme ve deri”, bir kere kulağa diyor ki; “sen duydun” diyor. Kulak konuşuyor. Adam da, “ben duymadım. Bana söylemediler” diyor. Kulakta diyor ki: “Yok sen duydun. Şu günde, şu saatte duydun ve duyduğun seste buydu” diyor ve hatırlatıyor. “Ben görmedim” diyor. Gözü diyor ki: “gördün, al görüntüsü” diyor, inşaAllah.

PINAR ELİÇE: Aslında kaydediyoruz her şeyi bir nevi değil mi?

ADNAN OKTAR: Tabii. “Ben dokunmadım” diyor. Deri diyor ki: “dokundun” diyor. O da onu gösteriyor. Deri de onu gösteriyor. Ve tabii yalan söyleyecek halleri kalmıyor ahirette. Bu müminlerin tabii kalbini ferahlatıyor. Çünkü Müslümanlar hakkın, adaletin yerine gelmesinden müthiş hoşnutluk duyarlar. Kalplerinde bir ferahlık olur. Fakat nasıl ispat edeceğiz diye düşünüyorlar. Çünkü dünyada birçok şey ispat edilemiyor. Ama ahirette Allah öyle mükemmel ispat ediyor ki Müslümanlar müthiş zevk alıyor bundan. Mesela gözüyle gösteriliyor, kulağıyla gösteriliyor, derisiyle gösteriliyor. Herkesin alacağı hak, hak olarak teslim edilmiş oluyor. Ve bu bir sevinç vesilesi oluyor müminler için. Mesela bir haksızlık yapıldığında, adalet yerine geldiğinde, insanlar nasıl seviniyorlar, değil mi? Bir sevinç oluyor, bir nimet olmuş oluyor. Ahirette de Allah bir nimet olarak bunu sunuyor, inşaAllah. 

 


İyiliğin ve güzel sözün etkisi

İnsanlar, hep huzurlu, güven içinde yaşadıkları, dostluk ve neşenin olduğu ortamlar isterler. Ancak, bunu isterken böyle ortamların oluşması için bir çaba göstermez, hatta bizzat kendileri huzur ve rahat kaçırırlar. Huzuru, dostluğu ve güvenliği sağlamayı ise herkes karşı taraftan bekler. Bu aile içi ilişkilerden, bir şirket çalışanlarına, toplumsal huzurdan ülkeler arası ilişkilere kadar böyledir. Oysa, güzellikler, dostluklar, huzur ve güven fedakarlık ister. Eğer herkes kendi isteğinin olmasını isterse, herkes konuşmada ve kararlarda kendisinin üstün gelmesi için çaba harcarsa, herkes kendi rahatını düşünür, fedakarlıkta bulunmazsa, elbetteki insanlar arasında çatışmalar ve huzursuzluklar olacaktır. Ancak Allah'tan korkan müminler farklı davranırlar. Onlar, hem fedakar, hem affedici, hem de sabırlıdırlar. Kendilerine haksızlık yapıldığında dahi, haklarından feragat ederek, toplumun huzur ve güvenliğini, insanların neşesini kendi nefislerinden üstün tutar, en güzel tavrı gösterirler. Bu, Allah'ın müminlere emrettiği üstün bir ahlak özelliğidir: 

İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir."Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz. (Fussilet Suresi, 34-35) 

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. (Nahl Suresi, 125) 

Ayette de bildirildiği gibi, Allah böyle üstün bir tavra karşılık, müminlerin düşmanlarını "sıcak bir dost"a çevirir. Bu Allah'ın sırlarından biridir. Sonuçta tüm insanların kalbi Allah'ın elindedir. Allah, kimi isterse onun kalbini ve düşüncesini değiştirebilir.

Allah güzel ve yumuşak sözün etkisini başka ayetlerde de haber vermektedir. Allah, Hz. Musa ve Hz. Harun'a Firavun'a gitmelerini ve ona yumuşak söz söylemelerini emreder. Firavun, son derece azgın, acımasız ve zalimdir. Ancak, Allah buna rağmen, elçilerine ona yumuşak söz söylemelerini emretmiştir. Allah bunun nedenini de ayetlerinde açıklamıştır: 

"İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar." (Taha Suresi, 43-44)

Bu ayetler müminlerin inanmayanlara, düşmanlarına ve azgın insanlara karşı nasıl bir tutum içinde olmaları gerektiğini bildirmektedir. Bunlar elbette ki sabır, güç, alçakgönüllülük ve akıl gerektiren davranışlardır. Allah, müminlerin, emirlerine uyarak güzel ahlak göstermelerinin karşılığında davranışlarını etkili kılacağını ve düşmanlarını dosta çevireceğini bir sır olarak bildirmiştir.


Fussilet Suresi, 34-38 Ayetlerinin Tefsiri

(Sabrın verdiği büyük haz, Müslümanların ibadetten, güzel ahlaktan bıkkınlık duymaması)

 

Adnan Oktar'ın 22 Aralık 2009 tarihli Kocaeli TV ve Mavi Karadeniz TV röportajından

ADNAN OKTAR: “Şayet sana...” diyor Cenab-ı Allah, 36. ayette. “....şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa,” Mesela, birini döv, söv, yahut çirkin bir söz söyle, yahut harama gir gibi. “ Şayet sana, şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa hemen Allah'a sığın.” Ya Rabbim, sana sığınıyorum diyecek Müslüman. “Çünkü O, işitendir, bilendir.” Yani sen dua ettiğinde, hemen işitir diyor Allah ve bilir diyor Allah. “İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen en güzel olan bir tarzda kötülüğü uzaklaştır.” Kötülüğü uzaklaştırmak için kötülük yapılmaz. Ters laf söyleyene ters laf söylenmez, dövene döverek karşılık verilmez. Bakın, “İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen en güzel olan bir tarzda kötülüğü uzaklaştır, o zaman görürsün ki seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dostun oluvermiştir.” Sıcak dostun olur diyor Allah. Onun için yani imalı, ters lafa ters lafla cevap vermek değil, kötü bir söze, kötü bir söz ile cevap vermek değil, güzel ve saygılı bir söz ile cevap vermek lazım. Yani o şaşırsın, yani Müslümanın efendiliğine, terbiyesine, sabrına, intikam almaktan kaçınmasına, insancıllığına şaşırsın ve güzel örnek alsın. Hakikaten de sonra dost oluyorlar. Kuran, buna işaret ediyor inşaAllah. Buna, Cenab-ı Allah diyor ki bak ayetin devamında; “Buna, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz.” Şimdi adam bir laf söyledi. Buna okkalı bir söz söylediğinde, insan tabii nefsi rahatlar. Mesela ağır bir hakaret ile karşılık verdiğinde, rahatlar. Ama sabreden ne yapıyor? Bir kendine hakim oluyor, öfkesini bir yeniyor, sabrediyor ve güzel bir söz söylüyor. Bakın, Allah diyor ki, “Buna, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz.

Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.” Büyük pay nedir? Allah’ın rızası, rahmeti ve cennetidir. İnşaAllah. “Gece, gündüz, güneş ve ay O'nun ayetlerindendir. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin.” Yani, sapkın inanç şekilleriniz olmasın diyor Allah. “...Allah’a secde edin...” Allah’a iman edin, namaz kılıyorsanız Allah için namaz kılın. “...ki bunları Kendisi yaratmıştır. Eğer O'na ibadet edecekseniz.” Allah’a ibadet etmek istiyorsanız, mutlaka Allah’a ibadet edin diyor. “Şayet onlar büyüklenecek olurlarsa,” Ben diyor, namaz kılmak benim ağırıma gider şimdi, arkadaşlarım görür, mahçup olurum, küçük düşerim ben diyor secdeye gideceğim diyor, kıyamda duracağım, rüku yapacağım, ben bunu yapamam diyor. Benim ağırıma gider diyor, çok gördüm, ağırına gidiyor adamın. “Şayet onlar büyüklenecek olursa, Rabbinin Katında bulunanlar, O'nu gece ve gündüz tespih ederler ve bundan bıkkınlık duymazlar.” Bakın, melekler gece-gündüz Allah’ı tespih ediyorlar. Kimi rükuda, kimi secdede ve kimi kıyamda ve bundan da bıkkınlık duymazlar diyor Allah. Bunda bir işaret daha var; namazdan bıkılmaz, güzel ahlaktan bıkılmaz, sevgiden bıkılmaz, insan sevdiğinden bıkmaz, eşinden bıkmaz. Allah’ın güzel tecellilerinden bıkmaz. Güzel sözden, güzel nezaketli tavırlardan, efendilikten, helale göre, helale-harama göre hareket etmekten bıkmaz. Bu müminin vasfı. Allah melekleri örnek gösterdi. Bak onlar bıkmıyorlar diyor, siz de sakın bıkmayın diyor. Zaten Müslümanın aklından geçmez, ama gene de şeytani vesvese olursa Kuran ona dikkat çekiyor inşaAllah.