Sayın Adnan Oktar'ın 16 Şubat 2011 tarihli röportajından Rahman Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Rahman Suresi 47. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?” Darwinist-materyalistlere bir cevap. “Çeşit çeşit 'inceliklere ve güzelliklere' (veya her türden sık ağaçlara) sahiptirler. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? İkisinde de akmakta olan iki pınar vardır.” Cennetten bahsediyor Cenab-ı Allah. “Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? İkisinde de her meyveden iki çift vardır.” Her meyveden ama. Bütün meyve çeşitleri var. Demek ki bu meyve çeşitlerini biz burada, tanımak için görüyoruz, tanıyacağımız kadarıyla görüyoruz. “Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? Astarları, ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde yaslanırlar. İki cennetin de meyve-devşirmesi (oradakilere) yakın (kolay)dır.” Elini uzattığında hemen alıyorsun, o kadar yakın. “Astarları, ağır işlenmiş atlastan” Evrimle mi oluyor bu? Evrimle olmuyor. Bakın evrimcilerin kafasına bir darbedir bu ayet. “Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz 56- Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.” Yani temiz, afif bir kadının ne kadar güzel olduğunu Allah vurguluyor. “Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler.” Yani mücevher gibi parlayacaklar. Mücevher gibi gözleri etkiliyor. “Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? İhsanın karşılığı ihsandan başkası mıdır?” diyor Allah. “Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? Bu-ikisinin ötesinde iki cennet daha var. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? Alabildiğine yemyeşildirler. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? İçlerinde durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?” Bakın Allah tekrar tekrar, Cenab-ı Allah'ın nimetlerini yalanlamanın çirkinliğini insanlara vurguluyor. Anlamadım diyenlere Allah, bu ayetlerin hepsini gösterecek. Defalarca söylüyor Allah, defalarca.
Sayın Adnan Oktar'ın 23 Ocak 2013 tarihli sohbetinden Rahman Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Rahman Suresi,
68) “İçlerinde her türden meyve, eşsiz hurma ve eşsiz nar vardır.” Yani hiç eşi benzeri olmayan ve nar. Mesela nar şu an insanlar yiyemez narı. Çoğu ekşi olur. Hurma da çok zor olgunlaşır, istediği kıvamda olmaz. Ama Allah eşsiz diyor. Son derece güzel nar ve hurma vardır diyor.
70) “Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır.” Şimdi kadınlar çok güzel kadınlar oluyor ama huyu çirkin, rahatsız oluyor insan. Mesela çok hoş bir kadınla karşılaşıyor insan, ama huyu kötüyse, yani nefret oluşur, yani tiksinirsin, itici gelir. Ama huyu güzelse, yüzü de güzelse, sizin gibi maşaAllah, o zaman çok büyük bir nimet olmuş oluyor.
72) “Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar.” Çadır içinde, korunmuş. Nereden korunuyor? Yani bir kurt yok ki orada, bir saldırgan yok ki korunacak. İffeti korunmuş, namusu korunmuş, tertemiz kadınlar korunmuş. Kime bu korunma? Dışarısı için korunuyor. Helaline korunuyor mu? Helaline korunma yok. Helaline ait. Yani bu korunmadan kasıt, bazı adamlar yanlış anlıyor olabilir. Yani helalinden korunuyor değil. Çadırın içinde zaten helaliyle beraber. Dışarıda herhangi bir kişi onlara ellemiyor, dokunmuyor. Allah diyor: “Ne ins, ne de cins onlara dokunmamıştır.” Sadece helaline ait. Namusun da, insanların ne kadar hoşuna gittiğini de buradan da anlamış oluyoruz. Çünkü namuslu bir kadın çok etkileyicidir. Ama namussuz bir kadın, hakikaten insanı etkilemez, insan tiksinir, itici bulur, çok kötüdür, Allah vermesin. Bakın ayette diyor ki: Şeytandan Allah’a sığınırım.
74) “Bundan önce” yani helaline teslim edilmeden önce, bundan önce dediği helaline teslim edilmeden önce ahirette, “bundan önce kendilerine” yani bu hanımlara “ne bir insan, ne de bir cin dokunmuştur.” Cinsel ilişkiye girmemiştir diyor. İffetleri tertemiz.
76) “Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar.” Ana renk de yeşil. Yeşilin üstüne süslemeler yapılıyor. Cennetin tamamına, ovasına baktığımızda cennetin, uçsuz bucaksız, mesela yüz binlerce kilometre ucu bucağı yok ova, yemyeşildir cennet. Yani başka bir renk göremezsin. Sadece bakarsın, blok yeşil görünür. Yaklaşıldığında, yani detaylara bakıldığında, evler, villaları, bahçeleri ayrı ayrı dizayn edilmiştir. “Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar.” Döşek, bizim bildiğimiz dümdüz döşektir. İşte çeşitli markaların var, süngerden döşek, hiçbir özelliği olmaz. Oradaki döşek öyle değil, nefes kesici bir döşek. Onun sanatına doyamıyor adam. Ne diyor; “Çarpıcı güzellikte.” Çarpmak ne demek? Elektrik çarpması gibi. Döşeğe baktı mı, adamın nefesi kesiliyor. O kadar güzel. Yastıklar ayrı güzel.
77) “Şu halde Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?” diyor.
78) “Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin adı ne yücedir” diyor maşaAllah, Cenab-ı Allah.
Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım, Rahman Suresi’nde cenneti açıklarken Cenab-ı Allah, bak.
48) “çeşit çeşit” diyor, çok zengin çeşit, “incelikler” mesela şu bardakta içinde ince ince kristaller var. Mesela bu bir inceliktir detaydır. Bu insanın hoşuna gider. Bu düz bir cam olmuş olsa, o kadar olmaz etkisi. Onun için Cenab-ı Allah diyor ki; “çeşit çeşit inceliklere” bir de camın üstünde işleme olsa, bakın camın üstünde ince ince hatlar var, bir elmas kesim yapılmış ve mesela her noktada ayrıca küçük inci gibi cam içinde boşluk meydana getirmişler, mesela bu da bir detay. Detay insanın çok hoşuna gider. Onun için ne diyor Cenab-ı Allah; “çeşit çeşit inceliklere ve güzelliklere sahiptirler” ama çeşit çeşit ucu bucağı yok.
50) “İkisinde de akmakta olan iki pınar vardır.” Ana pınarlar. Yani meleklerin orada yahut gılmanların testilerin doldurduğu pınarlar.
52) “İkisinde de her meyveden iki çift vardır.” Çeşit ama her meyve mesela elma varsa iki çift. İki çeşit var. Armut varsa iki çeşit.
54) “Astarları, ağır işlenmiş atlastan yataklar” Astar, yatağın astarı ağır işlenmiş. O kadar ince detay var ki. Şimdi biz bir işlenmiş kaftan görüyoruz yahu ne kadar şahane işlenmiş. O doğrusu ne biliyor musun? Kimsenin işlediği falan yok Allah işliyor onu. Aynı cennetteki sistem bu dünyada geçerli ama insanlar farkına varamıyorlar. Yani birisi yaptı zannediyor. Halbuki sebep olarak Allah'ı öyle gösterdiği için Öyle zannediyorlar. Mesela saate bakıyor, “Ne kadar şahane fabrika ne güzel saat yapmış diyor.” Hiçbir fabrika saat yapmaz. Hepsini Allah yaratıyor. Ama fabrika yapmış gibi gösterttiği için yani ince ince parçaları yapılıyor gibi sebeplerle gösterttiği için fabrikada yapıldığını zannediyor insanlar.
“Astarları, ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde yaslanırlar. İki cennetin de meyve-devşirmesi (ordakilere) yakın (kolay)dır.” Cennette her şey kolay. Yürümek kolay, hareket etmek kolay. Dünyada her şey zordur. Yürüme bile bir yerden sonra insanlar yorulur. Mesela ağaçta meyve oluyor ama birçok insan ağaçtan meyve alamaz. Hep bakar ağaçta. Hep içine uhde kalır insanların değil mi? Yani şimdi üstüne tırmansa bir tür ağaçtan düşecek. Çıkamaz da kolay kolay. İşte merdiven yaslayacak bilmem neyse. Ama bak Allah ne diyor burada?
“Meyve devşirmesi yakın kolaydır.” Çünkü elini uzattın dal aşağı doğru kendinden sarkıyor. Şuurlu olduğu için. Meyveyi almak istediğinde dal kendisi uzatıyor. Oradan alıyorsun dalı. Dal yerine gidiyor. Normalde aldığından dolayı oranın oyulması lazım. Oyulmuyor. Duruyor meyve yine yerinde. O bir güzellik, rahatlık. Mesela insanlar çiçek görür. Çiçeği koparmak ister ama kopardığında insana rahatsız eder. Kopmuş yeri. Çiçeğin kopmuş. Çünkü öldürmüş oluyorsun çiçeği, değil mi başını koparmış oluyorsun çiçeğin ölü artık ölmüş çiçek elinde de ölüsü var. O acı bir şeydir aslında onun canlı olmasını istersin, cennette işte bu imkan var Cenab-ı Allah onu sağ, Onu sadece hiçbir şekilde ölmüyor. Meyve hiçbir şey yok olmuyor.
56) “Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.” Bakış, eğer akıllı bir müminse, takvaysa, Allah'tan korkuyorsa, Allah'ı çok seviyorsa kadının bakışı en çok insanı etkileyen güzelliktir. Vücudundan daha çok etkiler. Yani vücudunun güzelliğinin bakışı hepsi çünkü bakıştaki tutkuya Kur'an özellikle öncelikle yer vermiş. Bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş ve tutkuyla bakan diyor kadınlar diyor. Hemen arkasında iffetlerine dikkat çekiyor. İffetsiz kadın, herkese ait olan bir kadın insanı etkilemez. İnsan acı çeker ondan, rahatsız olur.
58) “Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler.”, diyor Allah. Yakut nasıl böyle pırıl-pırıl parlar. Mercan nasıl çok hoştur. Yani böyle o taşlardaki o parıltı gibi, oradaki o zenginlik gibi, oradaki o ahenk, coşku gibi o kadar güzeldirler diyor Allah kafamızı canlandırmamız için. Yoksa gerçek mesela dünya yakutunu biz cennette görsek beğenmeyiz. Çünkü cennet yakutu ayrıdır. Cennet mercanı ayrıdır. Yani dünyadaki normal taştır, parlar. Ama o bizi çok etkiliyor dünyada. Ama cennette görsek beğenmeyiz.
62) “Bu-ikisinin ötesinde iki cennet daha var.” O cennetten o cennete gidiyor müminler. O cennetten o cennete gidiyor. Cennetlerin ucu bucağı yok. “Bak bu ikisinin ötesinde iki cennet daha var”, diyor Allah. İki cennet var. Milyonlarca kilometre kare. Milyonlarca kilometre. Yine bir cennet daha var. Milyonlarca kilometre kare. Yine bir cennet var. Milyonlarca kilometre kare. Yine bir cennet var. Milyonlarca kilometre kare. Ucu bucağı yok. İnşallah.
64) “Alabildiğine yemyeşildirler.” Cennet yeşili. En çok hoşumuza gidecek renk olacak cennet yeşili. Bildiğimiz yeşil değil o. Cennet yeşili. Özel bir renk. Onu orada göreceğiz.
66) “İçlerinde durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır.” Pınar insanın çok hoşuna gider. Kaynaması, bol su akması ve sonunun gelmemesi. Mesela köylerde ırmaklar olur ama yazın gidersin kurumuş. Çok azalmış olur. Değil mi? Cennette öyle değil. Sürekli akıyor. Maşallah.
Sayın Adnan Oktar’ın 23 Eylül 2013 tarihli sohbetinden Rahman Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Kur'an ne güzel maşallah. Mesela bakıyorum Tevrat'ta, cennet, ara ki bulasın. Çok kapalı anlatımlar da var cennet. Zor buluyorsun. Cehennem de çok zor bulabiliyorsun. İncil'de var cennet ama çok az oradaki bilgide. Mesela bak şimdi Rahman Suresine baktım. Ne güzel. Ferah-ferah. Detay-detay. İnce-ince mükemmel cennet, cehennem anlatılıyor.
Mesela bak diyor ki Cenab-ı Allah, Rahman Suresi, 48. Şeytandan Allah’a sığınıyorum. “Çeşit çeşit 'inceliklere”, incelik nedir? Çok ince süsler, çok ince güzellikler. Mesela fincanı alıyorsun, fincanın sapında kuşlar ötüyor. İncelik, detay. Mesela onun üstünde ekran var, sevdiğini görüyorsun baktığında. Öyle, incelik. Hoşumuza gitsin diye. Mesela ev havada duruyor, camdan, kristalden ev. Cam derken, bildiğimiz adi cam değil tabii cennet camı. Havada duruyor. Altında geziyor, ev havada duruyor böyle. Gitmek isteyen normalde kanadı olması gerekir, bir şey olması gerekir; kanatsız, niyet ettiğinde uçup gelip içine giriyor. Bak “incelikler” diyor Allah, “ve güzelliklere' (veya her türden sık ağaçlara) sahiptirler.” Kuran bak nasıl güzel açıklıyor Cenab-ı Allah. Cennette güzellik, dünyada güzellik. Müminin hedefi ne? Güzel, hep güzellik. Güzellik ve sevgi iç içedir. Sevgi yoksa güzelliğin anlamı olmaz. Güzellik varsa, sevgi vardır. Yani sevgi yoksa, güzellik anlamsız kalır. Güzel ne için? Sevilsin diye var güzel. Adamda sevgi yok, o zaman güzellik de anlamsız oluyor, Allah esirgesin.
Bakın ne diyor Cenab-ı Allah; “İkisinde de akmakta olan iki pınar vardır.” (Rahman Suresi, 50) Cennette iki pınar var. Meşhur pınarlar. İşte bu pınarlar belki bütün nimetlerin aktığı enerji kanalı da olabilir. Çünkü zaten her yerde pınar ve sular var. Küçük küçük dereler, ufak ufak. Cennetin özelliği, bol suyu olmasıdır. Her yerde su vardır.
“İkisinde de her meyveden iki çift vardır.” (Rahman Suresi, 52) Bak, iki-iki, hep iki. Zülkarneyn kıssasında da vardır ikiler. Hz. Hızır (a.s)’da, her yerde vardır. Mehdiyet’le; iki-iki hep bağlantılıdır. “İkisinde de her meyveden iki çift vardır.” Yani bir öyle, bir böyle, her meyveden var, fakat iki çift. Mesela burada gördüğümüz meyvelerin hepsini orada göreceğiz. Ama bu şekilde değil. Yani kalitesi ve tadı, kıyaslanmayacak şekilde üstün.
“Astarları, ağır işlenmiş atlastan” (Rahman Suresi, 54) Nasıl işlenmiş? Yani o kadar girift detaylar var ki. Mesela atlasa yakından baktığımızda, nefesimiz kesiliyor. O kadar güzel işlenmiş-ki, ufacık bir parçası bile çok çok güzel. Evrimciler, Kuran’da evrim olduğunu iddia ediyorlar ya, bu atlaslar evrimle mi yapılmış, bir sormak lazım. Kim işlemiş, onu da bir sormak lazım. “Yataklar üzerinde yaslanırlar.” Hep yataklar var. Yorgunluğu dünyada öğrendiğimiz için, bizde müthiş bir yatak içgüdüsü olacak. Yastık ve koltuk içgüdüsü var. Mesela bir yerden gelir gelmez insan hemen oturmak ister, bir yere yaslanmak ister.
“İki cennetin de meyve-devşirmesi (oradakilere) yakın (kolay)dır.” (Rahman Suresi, 54) Yani dalları dolu-dolu görüyorsun. Kafanı, uzattığında bir meyveye elini uzattığında dal akıllı, şuurlu olduğu için oraya doğru uzanıyor. Koparıyorsun, kopardığında hemen o meyve orada yeniden oluşuyor anında. Burada mesela bak meyve ağaçlarına hepsi gitti, aşağı yukarı çok az kaldı. Ayvalar falan duruyor, armutlar da var kalanlar, eski güzelliği kalmadı. Elmaları geçen gün toplattım, mecburen, çünkü olgunlaşmış, düşüyor, mecburen toplatıyoruz. Bir süre sonra yaprakları da gidecek. Cennette ne yaprağı kurur, ne meyvesi düşer. Sürekli o pırıl-pırıl meyveler görülüyor. Dolu dolu, mis gibi kokulu.
“Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki,” (Rahman Suresi, 56) Demek ki, kadında bakış çok önemli. Onun için sizin bakışlarınız çok çok güzel. Cennette öğrendiğiniz bakış olduğu için inşaAllah, içgüdüsel olarak Allah size onu veriyor. MaşaAllah. “Bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş.” Bir başkasına değil. Çünkü o zaman kıymeti kalmaz, herkese bakıyorsa öyle. Ona özel derin bir bakış varsa, o zaman onu çok seviyor demektir. Eşe has bir alamet olmuş oluyor, şiddetli sevginin bir alameti olmuş oluyor. O da kendine has olduğu için çok hoşlanıyor ondan. Memnun oluyor.
Sanki onlar Yakut ve mercan gibidirler.” (Rahman Suresi, 58) Yani yakut nasıldır? Böyle kırmızı pırıl-pırıl parlar. Göz alır. Mercan da öyle göz alır. O takılarıyla mercanlar gibi yakutlar gibi pırıl-pırıl parlıyor o kadınlar. Yani mücevher göz alıcılığında, gerek ciltleriyle gözlerinin güzelliği, dudaklarının güzelliği, burunlarının güzelliği, her yeri çok güzel. Baktın mı yani mücevher gibi insan oldu anlaşılıyor. İnsan ama mücevheri andırıyor. Yani göz kamaştırıcı böyle. Mesela mücevher nasıl insanı hipnotize ediyor? Adeta. Oradaki kadınlar da öyle göz kamaştırıyor. Hipnotize ediyor insanı adeta. O kadar güzel detayları var.
“Bu ikisinin ötesinde iki cennet daha var.” (Rahman Suresi, 62) Etti dört cennet. Dört cennet olduğunu anlıyoruz. İki cennetten bahsediyordu. Allah bu sefer diyor ki, “bu ikisinin ötesinde iki cennet daha var”. O zaman dört cennet kesinleşmiş oluyor. Cennet sayısını merak eden buradan anlamış oluyor. Dört tane olduğu anlaşılıyor.
“Alabildiğine yemyeşildirler”. (Rahman Suresi, 64) Demek ki hep böyle ormanlık, ağaç, çim ve yeşillik. Yani ana renk, hakim renk yeşil. Cennetin ana rengi.
“İçlerinde durmaksızın fışkırıp akan iki pınar vardır.” (Rahman Suresi, 66) Şimdi buradan gerçekten pınar olduğu anlaşılıyor. Yani bir enerji kanalı gibi falan değil de, gerçekten bir pınar olduğu anlaşılıyor. Çünkü fışkırma var ve akıyor. Ama herhalde adadığım kadarıyla çok devasa bir havuz ve çok devasa bir fışkırma var. Yani çok göz alan bir şey ki, çok ünlü ki, Kur'an ona dikkat çekmiş. Yani çok göz alıcı, çok hoş, en beğenilen cennetin en beğenilen yerlerinden birisi demek ki. Hepsinde havuz var. İnsanlar da mesela bir bahçe olduğunda hemen havuz olsun istiyor. Havuz olduğunda evin değeri çok daha artıyor. Ona dikkat çekmiş Cenab-ı Allah.
“İçlerinde meyve, eşsiz hurma ve eşsiz nar var”. (Rahman Suresi, 68) Yani birkaç örnek vermiş, Allah ama eşsiz diyor. Yani hiç benzeri yok. Dünyadaki gibi değil. O zaman eşli derdi Allah. Eşsiz diyor, benzemezsin.
“Orada huyları güzel yüzleri güzel kadınlar vardır.” (Rahman Suresi, 70) Önce huyu. Çünkü huyu güzel olmadı mı yüzü güzel olsa da güzel olmadıktan sonra hakikaten itici oluyor. O yüzden felaketler oluşuyor. Yani kadının güzel olması yetmez. Nasıl güzel olması gerekiyor? İmanla. Bir kere Allah'a inanacak, iman edecek sonra Allah'tan korkacak. Allah'ı çok sevecek ki güzel olsun. Yoksa güzel olamaz. Siz Allah'tan korktuğunuz için bu kadar güzelsiniz. Yoksa bu nur, bu güzellik olmaz. Ama bak önce huya dikkat çekiyor Allah. Önce huyları güzel. Sonra yüzleri güzel kadınlar vardır. Baksın hem huyunuz güzel, hem yüzünüz güzel. Ama en çok dikkat çeken huyunuz. Huyunuz çok güzel.
“Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar.” (Rahman Suresi, 72) Şimdi korunmuş derken orada kurt yok, köpek yok. Yani korunacak bir korunma yok. Korunmadan kasıt ne? Cinsellik. Yani cinsel ilişkiye girmemiş. Korunan, kimsenin dokunmadığı, temiz kadınlar, afif. Otağı dediği büyük dev çadırlar. Başkasının görmemesi için, cinsel ilişki olacağı için cennette, Başkasının görmemesi için, cinsel ilişki olacağı için cennette, sevişme olacağı için, başkasının görmesini engellemek için Cenab-ı Allah daha huzurlu olması için eşlerin otağlar ama muhteşem çadırlar. Her milime, her santim mislisi çadırlar. İçi ışık, dışı ışık, nurdan çadırlar. Çok çok güzel. Yani tabii ki, Allah'ın cennet malzemesi kullanıyor ama nur gibi yani çok hoş, kendinden ışığı olan. Mesela otağın içi aydınlanırken lamba kullanılmıyor. Kendinden aydınlık. Yani dış bir ışık kaynağı olmuyor. Orada kıyametten sonra zaten fizik kanunları değişecek. Bütün fizik kanunları değişiyor. Şu bilim adamlarının söylediği her şey geçersiz orada. Yeni fizik kanunları, yeni kimya kanunları olacak.
Bak, “bundan önce kendilerine ne bir insan ne bir cin dokunmuştur.” (Rahman Suresi, 74) Bir daha vurguluyor Allah. Daha önceki ayetlerde vurguladığını bir daha vurguluyor. Yani hiçbir şekilde cinsel ilişkiye girmemiş, tertemiz, çok kaliteli, çok güzel kadınlar.
“Yeşil yastıkları ve çarpıcı güzellikli döşeklerle yaslanırlar.” (Rahman Suresi, 76) Yani hanımlarla beraber sevişiyorlar, orada konuşuyorlar, sohbet ediyorlar. O güzelliği Allah anlatıyor, cenneti, güzelliği anlatıyor.
Sayın Adnan Oktar’ın 5 Ocak 2011 tarihli röportajından cennetle ilgili ayet açıklamaları.
ALTUĞ BERKER: Cennetle ilgili ayetler. Büyük bir zenginlik ve ihtişam olduğuna dair cennette inşaAllah. İnsan Suresi, 20’nci ayet. Şeytandan Allah'a sığınırım. “Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.” “Ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde yaslanırlar. İki cennetin de meyve-devşirmesi yakındır” diyor Rahman Suresi'nde Hocam, inşaAllah. Muhammed Suresi, 15’inci ayette; “bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır” diyor, inşaAllah. Pınarlar ve gölgelikler olduğunu söylüyor inşaAllah Hocam.“Akmaktaolan iki pınar vardır” diyor, Rahman Suresi, 50’nci ayet. “Şüphesiz muttaki olanlar, gölgeliklerde ve pınar-başlarındadır.” “Bir pınar ki orada ‘selsebil’ olarak adlandırılır” diyor, inşaAllah. “‘ne sıcak-ne soğuk, tam kararında gölgeliğe’ sokacağız” diyor Hocam, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Şimdi sıcağı, soğuğu bilmeyen adam serinliğin, ılıman bir iklimin lezzetini bilir mi? Bilmez. Sıcaktan rahatsız olacak. Soğuktan rahatsız olacak. Kıyamete kadar ılıman bir iklimin, ılıman bir ortamın tadını her gün almış olacak. Yoksa ona alelade gelir öbür türlü. Yani doğrudan, hiç bunları görmeden giderse alelade gelir. Koltuk hiçbir şey ifade etmez. Sırtını dayamak, yatak bir şey ifade etmez. Çadır bir şey ifade etmez. İlla ki burada bu kursu görecek, bu eğitimi alacak, inşaAllah.
ALTUĞ BERKER: "Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler.” “‘Özenle işlenmiş mücevher’ tahtlar üzerindedirler."
ADNAN OKTAR: Evrimle yaratılmamış, değil mi? Allah yaratmış. Tahtlar evrim ile yaratılmıyor. Bazı cahil hocalar var ya ahiretteki yaratılışı da evrimle açıklamaya kalkıyorlar.Tahtlar mobilyacıda yapılmıyor; Allah yaratıyor.
ALTUĞ BERKER: “Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar.”
ADNAN OKTAR: Onu da yorgancı yapmaz. Yorgancının yaptığını da Allah yapar. Yorgancı kendi yaptığını zanneder. Atölyede adam kendi yaptığını zanneder. Her mobilyayı Allah yaratır. Her elbiseyi Allah yaratır. Bak “size giyimlikler var ettik” diyor Allah. Çünkü gerçek elbise dışarıda renksiz ve saydamdır. Zaten elbise vasfı yok onun. Gerçek şekli öyledir. Beynimizde yarattığı elbise asıl elbise olmuş oluyor. Dışarıdaki aslıyla, asla ve kesinlikle, Allah’ın dışında hiç kimse bağlantı kuramaz. Bir tek Allah aslıyla bağlantı kurar maddenin. Biz görüyoruz, yansımasını görüyoruz. Allah’ın yarattığı yansımasını görüyoruz.
ALTUĞ BERKER: “Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir.” “…hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir.” “…orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; oradaki elbiseleri ipek(ten)tir.” İnşaAllah. “Onlara mühürlü, katıksız bir şaraptan içirilir. Ki onun sonu misktir. Şu halde yarışmak isteyenler, bunun için yarışsınlar.” “Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. Arzulayıp-seçecekleri meyveler, canlarının çektiği kuş eti.”
ADNAN OKTAR: Bak, demek ki baş ağrısını bileceğiz ki, baş ağrısının olmamasının zevkini tatmamız için baş ağrısını bilmemiz lazım. Mesela, öyle bir içki ki hem içkinin pozitif yönü var ama negatif yönü oluşmuyor. İçki içiyor, mesela lezzet alıyor, hoşuna gidiyor. Ama azap vermiyor ona. Vücudunu bozmuyor, sağlığını bozmuyor.
ALTUĞ BERKER: “Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları), Üst üste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları” “Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış. Çevrelerinde gümüşten billur kablar, kupalar dolaştırılır. ”
ADNAN OKTAR: Dünyaya benziyor cennet, andırıyor yani. İnsanlar öyle çok da şaşırmıyorlar. Çünkü diyorlar; “biz benzerini dünyada görmüştük” diyorlar. Ama benzerini, “aynısını” demiyor. “Benzerini görmüştük” diyorlar. Fakat renk kalitesi, görüntü kalitesi tabii çok çok farklı. Çünkü Allah onu diyor; “hiçbir göz görmedi, hiçbir nefis tatmadı” diyor. Yani bizim bildiğimiz, anladığımız tarzda olmayacak inşaAllah.
ALTUĞ BERKER: “Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. Onları hep bakireler olarak kıldık, Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt”.
ADNAN OKTAR: Bak sevginin önemini, kadının güzelliğini Kuran ne kadar güzel vurguluyor. Aşkın, tutkunun güzelliğini; yani bir kadını tutkuyla sevmenin, aşkla sevmenin nasıl bir nimet olduğunu Kuran vurguluyor. Yoksa hiçbir anlamı yok. Öbür türlü et yığını olur; et, kemik yığını olur. Allah aşkın, tutkunun önemine dikkat çekiyor. Yani asıl zevki ve güzelliği veren ruhani güç, ruh gücü olduğuna dikkat çekiyor, iman gücü olduğuna dikkat çekiyor Cenab-ı Allah.
ALTUĞ BERKER: “Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur.”
ADNAN OKTAR: Demin söylediğim; hatırlıyorlar ama benzer, ama farklı tabii.
ALTUĞ BERKER: “Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.”
ADNAN OKTAR: “Hûrin în.” Evet, güzel ve anlamlı bakış. İnsan, yani gerçek akıllı bir insan anlamlı ve güzel bakıştan çok şiddetli etkilenir. Ama bir ahmak için bön bön bakmak çok çok güzeldir. Mesela bön bir bakışa; “ne kadar güzel, anlamlı bakıyorsun” diyor. “Ne vardı?” diyorsun; “safiyeti temsil ediyor” diyor mesela, “hoşluğu temsil ediyor.” İlkel bir bilgiye sahipler ama gerçek derinliğinde onu sezemiyorlar. Yani Allah imanlı müminlere, imanlı kadınlara anlamlı ve güzel bir bakışı nimet olarak sunmuştur. Dalalet bunu bilmez. İki sığırın birbirine bakması gibi bakarlar. Müminlerde bu şiddetli heyecan meydana getirir. Çünkü önyargı olmaması lazım, güven olması lazım, sevgi olması lazım; Allah korkusu, Allah sevgisine dayalı olması gerekiyor. Sırdaş olunması gerekiyor, teslim olmuş olması gerekiyor. Ayette geçtiği gibi; teslim olması. Adam yabancılıyor onu zaten. Teslim olacak birisi olarak görmüyor ki, tehlikeli biri olarak görüyor. O, karısının ölmesini bekliyor; karısı, onun ölmesini bekliyor. O, onun mirasına konmak istiyor; o, onun mirasına konmak istiyor. O, onun ailesini dolandırmak istiyor; o, onun ailesini dolandırmak istiyor. O durumda sevgi kalmaz tabii ki. Sadece gizli, sevgi taklidini yapmaya çalışan nefret kalıyor ve çok itici, böyle karanlık bakışlar geriye kalıyor. Ama bak Kuran’da Cenab-ı Allah tutkuyla, aşkla bakıştan bahsediyor. Ki şiddetli bir zevk alacak müminler bundan. Ama bak; “sadece eşine” diyor, “teksif olmuş.” Namusun güzelliğine de Allah dikkat çekmiş oluyor. Çünkü herkese ait olan bir kadın güzel değildir. Herkese ait olan bir erkek de kadın için iticidir. Yani fahişe bir erkekle, fahişe bir kadın etki meydana getirmez. Namuslu bir erkek kadını etkiler. Namuslu bir kadın da erkeği etkiler. Kuran’da buna dikkat çekmiş oluyor Cenab-ı Allah. Çünkü bak ilk dikkati çekilen şey; tutkunun zevkine dikkat çekiliyor. Tutku ve bakışlar. Demek ki kadının konuşmasından, bakışlarından, elektriğinden etkilenecek mümin; sırf etinden kemiğinden değil. Şimdi bazı sığırlar tam sığır ruhunda; sadece ete, kemiğe göre hareket ediyor. O zaman da Allah onlara tiksinme hissi veriyor. Birbirlerinden iğreniyorlar. Müminlerde derin bir sevgi, derin bir istek, derin bir muhabbet oluşuyor. Sadece müminlere has bir güzelliktir. Onun için Allah; “mümin erkekler, mümin kadınlara; mümin kadınlar, mümin erkeklere” diyor.
ALTUĞ BERKER: “Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır.” “Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar.” “Ve iri gözlü huriler, sanki saklı inciler gibi”.
ADNAN OKTAR: Bak hep saklı ve korunmuş. Yani insan helalinin öyle saklanmış olması, mesela korunmuş olması ayrı bir zevktir. Onun çok daha hoşuna gider. Etkiler onu. Yani umuma ait olması da, Allah o zaman kalbinde bir boşluk meydana getiriyor. Boşluk meydana getirir, mümin sevemiyor inşaAllah. O ayeti bir daha oku.
ALTUĞ BERKER: “Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır.”
ADNAN OKTAR: Bak; “huyları güzel”, sonra “yüzleri güzel” diyor. Huy güzelliği çok hayati olduğu için. Huyu güzel olmadı mıydı yüzünün güzelliğinin bir anlamı kalmaz. Huyunun güzel olması gerekiyor. Ama ikisi birlikte olduğunda nur âlâ nur, muhteşem bir güzellik olur. Allah iki güzelliği birden övüyor
ALTUĞ BERKER: “Nice bahçeler ve üzüm bağları.” “İçlerinde (her türden) meyve, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır.” inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bak, “eşsiz” benzeri olmayan. İnsanın ne kadar içini açtığını ve ne kadar hoşuna gittiğini Cenab-ı Allah vurguluyor.