Vakıa Suresi, 17-35, 37 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 23 Ocak 2013 tarihli sohbetinden Vakıa Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şimdi Vakıa Suresi 56. Onu okuyayım, sonra devam ederiz inşaAllah. Şeytandan Allah’a sığınırım.

27) “Ashab-ı Yemin”, ne kutludur o “Ashab-ı Yemin”, diyor Cenab-ı Allah.

28) “Yüklü dalları bükülmüş kiraz ağaçları.” Cennet’te cennet kirazları var, ağaçlar hep dolu-dolu. Yani kirazın olması için beklemiyorsun. Mevsimler, yani yaprak açması, çiçek açması, öyle bir şey yok, sürekli dalları sarkmış, dolmuş, aşağıya doğru, onun ağırlığıyla dalları aşağıya doğru insanlara yaklaştırılmış olarak duruyor, gözlere böyle çok hoş görünen bir manzara.

29) “Üst üste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları.” Onlar da sarkmış durumda. Yani kolaylaşması için, almanın kolaylaşması için. Çünkü insanlar meyvenin çokluğundan dolayı sarkması hoşuna gider. Böyle dik dalda durması değil de, meyvenin çokluğundan aşağı doğru sarkması daha onlarda zevk meydana getirdiği için, Cenab-ı Allah ona dikkat çekmiş.

30) “Yayılıp, uzanmış gölgeler.” Çok yaygın, geniş gölgeler. Çünkü insan güneşten rahatsız oldukları için, Cenab-ı Allah ahirette gölge yapıyor cennette. Gölgelik. Uzanmış, yani çok geniş gölgelikler.

31) “Durmaksızın akan su.” Kışın ya donar sular, yahut azalır biliyorsunuz. Baharda coşar, bazen azalır ama hep suyun kesilmesi riski vardır. Cennet ırmaklarında, su hiç kesilmez, sonsuza kadar akar. Yani bir ırmağın kuruması mesela elli sene, yüz seneye bakar ama bazen azalır, bazen çoğalır, bazen tamamen yatağında kurur değil mi? Bakın diyor ki: “Durmaksızın akan sular.”

32) “Ve daha birçok meyveler arasında.” Bilinmeyen meyveler, daha yeni yeni meyveler.

33) “Kesilip- eksilmeyen ve yasaklanmayan meyveler.” Hepsi helal, yani sonu gelmiyor. Kesilmiyor, eksilmiyor. Mesela bir ağaç, elma ağacı oluyor; ağaç silkelendikten sonra, meyvesi alındıktan sonra insanı rahatsız eder o ağacın görünümü. Çünkü dalında hiç meyve yok. Yaz mevsimindesin, ama yahut işte sonbahara girmişin, fakat meyve kalmamış dalında. Bomboş. O ağaç insanın hoşuna gitmez. Hep dolu görmek ister insan değil mi? Hep dolu görmek ister. Onun için bak diyor ki Cenab-ı Allah: “Kesilip- eksilmeyen ve yasaklanmayan meyveler.” Helal ve kendisine ait. Yani bir başkasının bahçesine giremezsin. Mesela var meyve bahçesi ama başkasına ait, alamıyorsun, alamazsın. Sonbaharı insanların çoğu istemez. Çünkü meyvelerin hepsi biter. Mesela domates açıyor, elma açıyor ama onu dalında görmek bir mesele. Çok kısa bir süre açıyor. Önce zaten yeşil oluyor, ham oluyor, onun bir faydası yok o kadar. Olgunlaştığında da hemen dökülmeye başlıyor. Halbuki en önemli yeri o. Yani olgun olarak dalında durması. Cennet’te hep olgun olarak dalında, sonsuza kadar duruyor. Aldığın an, almadığını görüyorsun. Yani, yani normalde koparıyorsun. Kopardığında olmaması lazım. Yine duruyor. Yine koparıyorsun, yine duruyor.

34) “Yükseklere kurulmuş döşekler.” Yükseklere kurulmuş döşeğin sebebi, bütün manzaraya hakim olması, cennetin manzarasına hakim olması. Geniş cennet ovalarını, cennet köşklerini kuş bakışı görüyor o zaman, yüksekten.

35) “Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa ile inşa edip yarattık.” Yani yepyeni bir yaratılışları var. Mesela iç organları yok. Kan yok vücudun içerisinde. Kan olmadan yaşıyor. Yani bizim bildiğimiz tarzda değil. Onun için Allah: “Yepyeni bir inşa ile yarattık” diyor. Sıcakkanlı, yani vücudu sıcak, ama kan yok, iç organları yok. Kalp var ama heyecanını ifade etmek için kalp var. Yani şey olarak yok, kan pompalayan bir kalp yok.

37) “Eşlerine sevgiyle tutkun, tutku tarzında bir sevgi var, ve hep yaşıt.” Zaten tek yaş var cennette, herkes aynı yaşta. Yani yaklaşık 33 yaş gibi bir yaş. Ama 33 yaş da şu an dünyada biraz yaşlılık oluyor her halükarda. Yani en genç ve diri halini düşünün insanın o şekilde.

17) “Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır;” Gılmanlar, hizmet ediyorlar. Tepsi getiriyorlar, yiyecek getiriyorlar, testilerle içecek getiriyorlar. Çağırıyorsun. İsmiyle çağırıyor. Herkes herkese tanıyor. Mesela şunu şuraya getir, buraya bunu götür. Çok şık giyinmiş gençler. Hizmet ediyorlar. Gılmanlar.

18) “Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,” Gılmanlar gidiyorlar, orada cennet dolduruyorlar. Mesela süt yahut cennet içkisi, cennet şarabı kaynağından doldurulmuş testiler. Testiye dolduruyorlar, ibriklere dolduruyorlar. Kadehlerle alıp gelip ibriktan doldurup, testiden doldurup orada servis yapıyorlar. Ama gidip önce kaynağından dolduruyor. O insanların hoşuna gidiyor. Gönderiyor gilmanları, gidiyorlar. Kaynağından dolduruyor önce. Sonra testiyle geliyor. Geldiği yerde orada hizmet ediyor testiyle. Bardaklara doldurup orada hizmetini yapıyor.

19) “Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.” Yani alkolün insanda meydana getirdiği tahribat bu içkilerde olmuyor. Yeni bir içki çeşidi. İnsanları açıyor, rahatlatıyor, hoşuna gidiyor, beğeniyorlar ama baş ağrısı veyahut işte alkolün etkilerini anlatıyor burada çok, akılları çelinmesi, baş ağrısı, bunlar yok ahirette cennette baş ağrısı yok. Dünyada verilir baş ağrısı, özel olarak verilir. Yani dünyaya bağlanmayalım diye.

20) “Arzulayıp-seçecekleri meyveler”. Ama seçiyorlar. Mesela ben şu-şu meyve istiyorum diyor. Bana şu-şu meyveleri getirin diyor.

22) “Ve güzel gözlü huriler”. Çok güzel diyor, “huril-in”. Çok şahane güzel kadın. Onlar da hizmet ediyorlar.

23) “Sanki saklı inciler gibi”. Yani inci gibi böyle, pırıl-pırıl, pürüzsüz, düzgün fakat saklanmış yani böyle dejene olmamış, bozulmamış, tertemiz.

24) “Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur)” Yani Allah rızası için gayret ettikleri için Cenabı Allah onlara o nimetleri sunuyor.

25) “Orada, ne 'saçma ve boş bir söz' işitirler, ne günaha sokma.” Saçma söz insanı çok rahatsız eder. Cennette bu yok. Çok kötüdür saçma. Adam zırvalıyor, onu dinlemek insanı bunaltır. Boş söz de insanı bunaltır. Televizyonlarda falan da görüyorsunuz. Boş söz çok fazla konuşuyorlar. İnsan hemen kapatıyor. Bunalıyorlar. Boş söz. Çok kötü bir şeydir. “ve günaha sokma.” Hiç günah yok cennette. Burada günah çok olduğu için dünyada insanlar günahtan bizar oluyorlar. Çok rahatsız oluyorlar. Yani nereye dönse de günahla karşılaşıyorlar. Çoğu zaman.

26) “Yalnızca bir söz (işitirler:) "Selam, selam". Yani herkes ona selam diyor. Yolda mesela gılmanlar geliyor selam diyor. Huriler geliyor selam. Vildanlar geliyor selam. Çok fazla selamlaşma var. Bir sevgi ifadesi ve güvenlik ifadesi olarak. Yani en çok duyulan sözlerden bir tanesi de “selam”. Bir elhamdülillah, bir de selam. Mesela cennet içkisini içiyor, elhamdülillah diyor.
Efendim bir yiyecek geliyor, yiyor, elhamdülillah diyor.

 


Vakıa Suresi, 17-23 Ayetlerinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 26 Haziran 2011 tarihli röportajından Vakıa Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Cennetten bahsediyor Allah 17. ayette; “Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır.” Bayanlar ve beylerden oluşan cennet gençleri var, sürekli hizmet ediyorlar. Allah onlara dikkat çekiyor. “Kaynağından (doldurulmuş) testiler,” evrimci dedeler anlatsınlar bana; bu testiler, cennet testileri evrim ile mi oldu? “İbrikler ve kadehler,” cam kadehler; süslü, mesela kristalden, zümrütten, yakuttan kadehler, “Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.” Hani şarabın baş ağrıtıcı, hastalandırıcı özellikleri var ya, “onlar yoktur” diyor Allah. “Arzulayıp-seçecekleri meyveler, canlarının çektiği kuş eti.” Güzel böyle, kim bilir cennetin ızgarası nasıl, kebapları nasıl, inşaAllah. “Ve iri gözlü huriler,” bak, hemen göze dikkat çekmiş Cenab-ı Allah, vücudunun en önemli parçası olarak. Çünkü göz en şiddetli tutkuyu, aşkı ifade eden yerdir. Alnından anlamazsın, saçından anlaşılmaz, boynundan anlaşılmaz. Tutku ve aşk gözden anlaşılır. Allah diyor ki, “Ve iri gözlü huriler, sanki saklı inciler gibi” pırıl pırıl, çok düzgün, muhteşem bir cilde sahip. MaşaAllah.

 


Cennetle İlgili Ayetler

 

Sayın Adnan Oktar’ın 5 Ocak 2011 tarihli röportajından cennetle ilgili ayet açıklamaları.

 

ALTUĞ BERKER: Cennetle ilgili ayetler. Büyük bir zenginlik ve ihtişam olduğuna dair cennette inşaAllah. İnsan Suresi, 20’nci ayet. Şeytandan Allah'a sığınırım. “Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.” “Ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde yaslanırlar. İki cennetin de meyve-devşirmesi yakındır” diyor Rahman Suresi'nde Hocam, inşaAllah. Muhammed Suresi, 15’inci ayette; “bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır” diyor, inşaAllah. Pınarlar ve gölgelikler olduğunu söylüyor inşaAllah Hocam.“Akmaktaolan iki pınar vardır” diyor, Rahman Suresi, 50’nci ayet. “Şüphesiz muttaki olanlar, gölgeliklerde ve pınar-başlarındadır.” “Bir pınar ki orada ‘selsebil’ olarak adlandırılır” diyor, inşaAllah. “‘ne sıcak-ne soğuk, tam kararında gölgeliğe’ sokacağız” diyor Hocam, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Şimdi sıcağı, soğuğu bilmeyen adam serinliğin, ılıman bir iklimin lezzetini bilir mi? Bilmez. Sıcaktan rahatsız olacak. Soğuktan rahatsız olacak. Kıyamete kadar ılıman bir iklimin, ılıman bir ortamın tadını her gün almış olacak. Yoksa ona alelade gelir öbür türlü. Yani doğrudan, hiç bunları görmeden giderse alelade gelir. Koltuk hiçbir şey ifade etmez. Sırtını dayamak, yatak bir şey ifade etmez. Çadır bir şey ifade etmez. İlla ki burada bu kursu görecek, bu eğitimi alacak, inşaAllah.

ALTUĞ BERKER: "Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler.” “‘Özenle işlenmiş mücevher’ tahtlar üzerindedirler."

ADNAN OKTAR: Evrimle yaratılmamış, değil mi? Allah yaratmış. Tahtlar evrim ile yaratılmıyor. Bazı cahil hocalar var ya ahiretteki yaratılışı da evrimle açıklamaya kalkıyorlar.Tahtlar mobilyacıda yapılmıyor; Allah yaratıyor.

ALTUĞ BERKER: “Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar.”

ADNAN OKTAR: Onu da yorgancı yapmaz. Yorgancının yaptığını da Allah yapar. Yorgancı kendi yaptığını zanneder. Atölyede adam kendi yaptığını zanneder. Her mobilyayı Allah yaratır. Her elbiseyi Allah yaratır. Bak “size giyimlikler var ettik” diyor Allah. Çünkü gerçek elbise dışarıda renksiz ve saydamdır. Zaten elbise vasfı yok onun. Gerçek şekli öyledir. Beynimizde yarattığı elbise asıl elbise olmuş oluyor. Dışarıdaki aslıyla, asla ve kesinlikle, Allah’ın dışında hiç kimse bağlantı kuramaz. Bir tek Allah aslıyla bağlantı kurar maddenin. Biz görüyoruz, yansımasını görüyoruz. Allah’ın yarattığı yansımasını görüyoruz.

ALTUĞ BERKER: “Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir.” “…hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir.” “…orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; oradaki elbiseleri ipek(ten)tir.” İnşaAllah. “Onlara mühürlü, katıksız bir şaraptan içirilir. Ki onun sonu misktir. Şu halde yarışmak isteyenler, bunun için yarışsınlar.” “Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. Arzulayıp-seçecekleri meyveler, canlarının çektiği kuş eti.”

ADNAN OKTAR: Bak, demek ki baş ağrısını bileceğiz ki, baş ağrısının olmamasının zevkini tatmamız için baş ağrısını bilmemiz lazım. Mesela, öyle bir içki ki hem içkinin pozitif yönü var ama negatif yönü oluşmuyor. İçki içiyor, mesela lezzet alıyor, hoşuna gidiyor. Ama azap vermiyor ona. Vücudunu bozmuyor, sağlığını bozmuyor.

ALTUĞ BERKER: “Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları), Üst üste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları” “Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış. Çevrelerinde gümüşten billur kablar, kupalar dolaştırılır. ”

ADNAN OKTAR: Dünyaya benziyor cennet, andırıyor yani. İnsanlar öyle çok da şaşırmıyorlar. Çünkü diyorlar; “biz benzerini dünyada görmüştük” diyorlar. Ama benzerini, “aynısını” demiyor. “Benzerini görmüştük” diyorlar. Fakat renk kalitesi, görüntü kalitesi tabii çok çok farklı. Çünkü Allah onu diyor; “hiçbir göz görmedi, hiçbir nefis tatmadı” diyor. Yani bizim bildiğimiz, anladığımız tarzda olmayacak inşaAllah.

ALTUĞ BERKER: “Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. Onları hep bakireler olarak kıldık, Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt”.

ADNAN OKTAR: Bak sevginin önemini, kadının güzelliğini Kuran ne kadar güzel vurguluyor. Aşkın, tutkunun güzelliğini; yani bir kadını tutkuyla sevmenin, aşkla sevmenin nasıl bir nimet olduğunu Kuran vurguluyor. Yoksa hiçbir anlamı yok. Öbür türlü et yığını olur; et, kemik yığını olur. Allah aşkın, tutkunun önemine dikkat çekiyor. Yani asıl zevki ve güzelliği veren ruhani güç, ruh gücü olduğuna dikkat çekiyor, iman gücü olduğuna dikkat çekiyor Cenab-ı Allah.

ALTUĞ BERKER: “Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur.”

ADNAN OKTAR: Demin söylediğim; hatırlıyorlar ama benzer, ama farklı tabii.

ALTUĞ BERKER: “Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.”

ADNAN OKTAR: “Hûrin în.” Evet, güzel ve anlamlı bakış. İnsan, yani gerçek akıllı bir insan anlamlı ve güzel bakıştan çok şiddetli etkilenir. Ama bir ahmak için bön bön bakmak çok çok güzeldir. Mesela bön bir bakışa; “ne kadar güzel, anlamlı bakıyorsun” diyor. “Ne vardı?” diyorsun; “safiyeti temsil ediyor” diyor mesela, “hoşluğu temsil ediyor.” İlkel bir bilgiye sahipler ama gerçek derinliğinde onu sezemiyorlar. Yani Allah imanlı müminlere, imanlı kadınlara anlamlı ve güzel bir bakışı nimet olarak sunmuştur. Dalalet bunu bilmez. İki sığırın birbirine bakması gibi bakarlar. Müminlerde bu şiddetli heyecan meydana getirir. Çünkü önyargı olmaması lazım, güven olması lazım, sevgi olması lazım; Allah korkusu, Allah sevgisine dayalı olması gerekiyor. Sırdaş olunması gerekiyor, teslim olmuş olması gerekiyor. Ayette geçtiği gibi; teslim olması. Adam yabancılıyor onu zaten. Teslim olacak birisi olarak görmüyor ki, tehlikeli biri olarak görüyor. O, karısının ölmesini bekliyor; karısı, onun ölmesini bekliyor. O, onun mirasına konmak istiyor; o, onun mirasına konmak istiyor. O, onun ailesini dolandırmak istiyor; o, onun ailesini dolandırmak istiyor. O durumda sevgi kalmaz tabii ki. Sadece gizli, sevgi taklidini yapmaya çalışan nefret kalıyor ve çok itici, böyle karanlık bakışlar geriye kalıyor. Ama bak Kuran’da Cenab-ı Allah tutkuyla, aşkla bakıştan bahsediyor. Ki şiddetli bir zevk alacak müminler bundan. Ama bak; “sadece eşine” diyor, “teksif olmuş.” Namusun güzelliğine de Allah dikkat çekmiş oluyor. Çünkü herkese ait olan bir kadın güzel değildir. Herkese ait olan bir erkek de kadın için iticidir. Yani fahişe bir erkekle, fahişe bir kadın etki meydana getirmez. Namuslu bir erkek kadını etkiler. Namuslu bir kadın da erkeği etkiler. Kuran’da buna dikkat çekmiş oluyor Cenab-ı Allah. Çünkü bak ilk dikkati çekilen şey; tutkunun zevkine dikkat çekiliyor. Tutku ve bakışlar. Demek ki kadının konuşmasından, bakışlarından, elektriğinden etkilenecek mümin; sırf etinden kemiğinden değil. Şimdi bazı sığırlar tam sığır ruhunda; sadece ete, kemiğe göre hareket ediyor. O zaman da Allah onlara tiksinme hissi veriyor. Birbirlerinden iğreniyorlar. Müminlerde derin bir sevgi, derin bir istek, derin bir muhabbet oluşuyor. Sadece müminlere has bir güzelliktir. Onun için Allah; “mümin erkekler, mümin kadınlara; mümin kadınlar, mümin erkeklere” diyor.

ALTUĞ BERKER: “Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır.” “Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar.” “Ve iri gözlü huriler, sanki saklı inciler gibi”.

ADNAN OKTAR: Bak hep saklı ve korunmuş. Yani insan helalinin öyle saklanmış olması, mesela korunmuş olması ayrı bir zevktir. Onun çok daha hoşuna gider. Etkiler onu. Yani umuma ait olması da, Allah o zaman kalbinde bir boşluk meydana getiriyor. Boşluk meydana getirir, mümin sevemiyor inşaAllah. O ayeti bir daha oku.

ALTUĞ BERKER: “Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır.”

ADNAN OKTAR: Bak; “huyları güzel”, sonra “yüzleri güzel” diyor. Huy güzelliği çok hayati olduğu için. Huyu güzel olmadı mıydı yüzünün güzelliğinin bir anlamı kalmaz. Huyunun güzel olması gerekiyor. Ama ikisi birlikte olduğunda nur âlâ nur, muhteşem bir güzellik olur. Allah iki güzelliği birden övüyor

ALTUĞ BERKER: “Nice bahçeler ve üzüm bağları.” “İçlerinde (her türden) meyve, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır.” inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bak, “eşsiz” benzeri olmayan. İnsanın ne kadar içini açtığını ve ne kadar hoşuna gittiğini Cenab-ı Allah vurguluyor.