Sayın Adnan Oktar'ın 17 Ağustos 2012 tarihli röportajından Vakıa Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Vakıa Suresi. Vakıa Suresinde Cenab-ı Allah, şeytandan Allah'a sığınırım. Diyor ki, “Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?” Bak, yaratmaya Allah önem veriyor. Yaratılış. Biz de onun için yaratılışı sürekli anlatıyoruz. O yüzden bize yaratılışçılar deniyor. İnkar edenler de Darwinist, materyalistler. “Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?” Şimdi diyor bak, Cenab-ı Allah, şeytandan Allah'a sığınırım. “Rahimlere dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü?” Nasıl görecek insan? Meni görülmez. Yani detaylar görülmez. Ancak elektron mikroskopta, mikroskopta görülebilir. İncelenmesini emrediyor Allah zaten burada ayette. Gördünüz mü? Odur. “Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz?” Yani evrimden mi yaratıldı diyor Allah, yoksa Ben mi yarattım diyor. Tabii ki, Allah yarattı. Bak diyor ki Cenab-ı Allah diyor ki, Şeytandan Allah'a sığınırım. “Sizin aranızda ölümü takdir eden Biziz. Bizim önümüze geçilmiş değildir.” Yani ölümü durduramazsınız diyor. Yani hiçbir çalışma yapmanız bir şey değiştirmez diyor. Ne yaparsanız yapın mutlaka öleceksiniz diyor. Bilim adamları var güçleriyle çalışıyorlar. Yani tahayyül dahi edilemiyor yani. Ölümü durduramıyorlar. “Bizim önümüze geçilmiş değildir.” diyor Allah. Durduramazsınız. Mutlaka öleceksiniz diyor.
“(Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda”, şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde bu yöntemle yapmayacağım diyor Allah. Yeni bir fizik kanunu, yeni kimya kanunları, yeni bir Adetullahla yapacağım diyor. Bilmeyeceğiniz bir şekilde yaratacağım diyor. Yeniden yaratırken. “Andolsun, ilk inşa (yaratma)yı bildiniz...” Araştırdınız, incelediniz. Yani en sonunda bunun bilineceğini söylüyor Allah. Fosillere bakıyoruz. Maddenin detaylarını analiz ediyoruz. İlk yaratmayı anlıyoruz. “Bildiniz” diyor Allah. Ama diyor Allah; “... ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?” Bir harikalık var diyor Allah. Hücrenin yapısında, kofulların yapısında, mitokondride, değil mi? Mesela vücut kalsiyumu biliyor. Kalsiyum atomunu. Yani şu ana kadar elektron mikroskopta, şurada, burada hiçbir yerde atom görülemedi, insanlar görmüş değil. Ama hücre görüyor. Kalsiyum atomu giderken şak yakalıyor. Sen kalsiyumsun diyor. Gel ben seni tutacağım. Nereye götürecen beni. Seni kemiğe götüreceğim, diyor. Bak, diyor, kalsiyum atomu getirdim diyor. Diyorlar ki, sırf kalsiyumdan olmaz. Buna magnezyum ve fosforu da getireceksin diyorlar. Tamam diyor. Gidip magnezyumu da yakalıyor, fosforu da yakalıyor. Diyor ki, şimdi eşit ölçüde getirdin olmaz, bunun bir oranı var diyor, oranın tutturamazsın diyor, önce oranın tuttur, o da o zaman oranı ayarlıyor, tam oranında getiriyor kemik dokusuna yapıştırıyor. Tutmuyor diyor. Bir şey lazım diyor. Tamam diyor. Ara maddeyi de yapacağım ben diyor. Yapıştıracak. Olan maddeyi de yapacağım diyor. Hem öyle bir yapıştırma ki, beton gibi. Yani kemiğin sertliği bilmiyor. Taş gibi yapıyor. O şekilde mükemmel yapıştırıyor. Bir süre sonra kemik biraz ileriye doğru çıkmak istediğinde hücrelere diyor ki, ya nereye gidiyorsunuz diyor kemiğin şeklini bozacaksınız diyor. Bu jilet gibi düzgün olması lazım diyor. Sakın. İleri gitmek yok diyor. Bir milim daha ileri gitmeyeceksin diyor. Bu seviyede kalacak hücre diyor. Peki, şu uç kısım, çıkıntı kısmı ne olacak diyor. Oraya gidebilir diyor. Çünkü ihtiyaç var orada diyor. Ta ilerliyor, ilerliyor, ilerliyor. Şimdi tamam diyor. Şimdi bir iç büke şekil al sen diyor. Kemikler, kemik hücreler hepsi sıraya dizilip bir iç büke şekil alıyorlar. Şimdi oldu diyor. Magnezyumunuz da tamam, şeyiniz de tamam. Geçelim öbür kısma diyor. Şimdi bunlar hepsinin tek-tek düşünülmesi gerekiyor. Düşünülsün dini Allah yaratıyor.
“Şimdi ekmekte olduğunuz tohumu gördünüz mü?” Analiz edin, araştırın diyor Allah. Yani tohum bilimi. Mesela bir bilim dalıdır tohum bilimi. Tohumları araştıran. Bu bilim dalını da araştıracaksınız diyor Allah. Sperma ve hücre bir bilim dalıdır. Bunu bu konuda da araştırma yapacaksınız diyor Allah. Hatta Allah diyor ki, “Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?” Suyu da araştırın diyor. Molekül yapısını, nasıl olduğunu, hepsini araştırın diyor Allah. “Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü?” Ateşi de araştırıyoruz. Bunun da ne olduğunu, ateşin de ne olduğunu öğreniyoruz. “Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim”, diyor Allah. Ondan sonra, yıldızlara dikkat çekiyor Allah. Onları da araştırın diyor. “Elbette”, diyor Cenab-ı Allah, “bu bir Kur'an-ı Kerim'dir”. Allah'ın Kur'anı'dır.
“Saklanmış-korunmuş bir kitapta (yazılı)dı”. Lehvi mahfuzda, kaderi İlahide Kur'an duruyor zaten Allah katında. Var. “Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz”. Yani ancak melekler dokunabilir. Şeytan dokunamaz. Yani diyorlar ya şeytan müdahale etti, dokundu, değiştirdi. Allah bu mümkün değil diyor. Şeytan dokunamaz Kur'an'a diyor. Ancak melekler dokunabilir. Temiz olanlar dokunabilir.
“Alemlerin Rabbinden indirilmedir”. Allah katından indirilmiştir Kur'an. Kur'an'ın indirilişine dikkat çekiliyor 80. surede. Aynı zamanda 1980'de de demek ki, Kur'an bütün İslam alemine hakim olacak şekilde bir Kur'an'ın manevi indirilişi var. Mehdi'nin zuhuru var 1980 yılında. Buna da işaret ediliyor. “Alemlerin Rabbinden indirilmedir”. Çünkü 1980'de Mehdi'nin İstanbul'da zuhuru ile Kur'an'a dönüş başlıyor. Dikkat ederseniz 1980'lerden sonradır Kur'an'a dönüş hareketi. Yani Kur'an'ı esas kabul etme 1980'lerden sonra başlamıştır. Bakın, bütün dünyada böyle olmuştur. “Şimdi siz bu sözü hor mu görüp küçümsüyorsunuz?” Kuran'ı, İslam'ı aynı zamanda Mehdiyeti, Mehdi'yi, İsa Mesih'in inişini hor görüp küçümsüyorlar. O devirde. Ve halen de devam ediyor. Bazı tipler. Hor görme, küçümseme. “Ve rızkınızı mutlaka yalan saymaktan ibaret mi kılıyorsunuz?” “Ve rızkınızı “Kur'an'dan yararlanma nimetini bırakıp onu) mutlaka yalan saymaktan ibaret mi kılıyorsunuz?”. 83. ayette Cenab-ı Allah diyor ki, “hele can boğaza gelip dayandığında” Mehdi'nin de olayına işaret var. Ölüme buradaki işaret tabii. Asıl anlatılan odur. Canın boğaza gelip dayanması. Ama ikinci işaret anlamı, Mehdi'nin İstanbul boğazına gelmesi, İstanbul boğazına da faaliyete başlaması. “Hele can boğaza gelip dayandığında.” Boğaz kenarında olacağını söylüyor Peygamberimiz Mehdi'nin. “Ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz,” diyor Allah. Kime? Ölen kişiye. İkinci işareti ne? Mehdi'ye. Veyahut kişi kendine bakıyor olabilir. Ölen kişi kendine bakıyor olabilir. Veyahut kendi bedeninin karşısına geçmiş bakıyor olabilir. Ölmüştür. Kendi bedenini görüyordur. Ayetin birinci anlamı. İkinci anlamı; “ki o sırada siz sadece bakıp durursunuz.” Mehdi sizi görüyor ama siz Mehdi'yi göremiyorsunuz. Yani Mehdi'ye bakıyorsunuz. Ama tanımıyorsunuz.
“Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz”. Allah ölen kişiye daha yakın. Yani Allah görüyor ölen kişiyi. Ama diğer insanlar oradaki olayı göremiyorlar. Mesela Ezrail Aleyhisselam'ın gelişini, meleklerin gelişini, ruhun çıkışını göremiyorlar. “Ben daha yakınım”, diyor Allah, “ben görüyorum”. “Ancak görmezsiniz”, siz görmezsiniz. İkinci anlamı 85'te, Mehdi'yi siz görmezsiniz, göremeyeceksiniz ilk başlangıçta. O sizi görecek, siz onu göremeyeceksiniz. “Ve eğer "Ashab-ı Yemin"den ise,” diyor Cenab-ı Allah. “Artık, "Ashab-ı Yemin"den selam sana”. Ashab-ı Yemin, yani kurtulanlar, inşaAllah. “Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise”, deccal ise, “Artık (onun için) alabildiğine kaynar sudan bir şölen vardır. Ve çılgınca yanan ateşe bir atılma da. Şüphesiz bu, kesin bilgi ifade eden bir gerçektir (Hakku'l-Yakin).
Öyleyse büyük Rabbini ismiyle tespih et”. Allahu Ekber. İnşaAllah.
Ölümle ilgili pek çok insanın bilmediği bir sırrı Allah Kuran'da haber verir. Bu sır, insanın gerçek ölüm şeklinin, yani ölüm anında gördüklerinin, dışarıdan diğer insanların gördükleri ile aynı olmadığıdır. Allah, ölüm anındaki insanın çevresindekilerin şahit olduklarından farklı olayları yaşadığını ayetlerde şöyle bildirir:
Hele can boğaza gelip dayandığında, ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz. Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz. (Vakıa Suresi, 83-85)
Allah'ın ölüm anıyla ilgili bildirdiği bir başka sır ise insanların göremedikleri bu anlarda inkarcıların çok büyük bir korku ve ızdırap yaşadıklarıdır. Allah bunu ayetlerinde şöyle bildirir:
Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken "Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)
Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah bunlarla, ancak onları dünyada azaplandırmak ve canlarının onlar inkar içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor. (Tevbe Suresi, 85)
Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu sırra göre, inkar eden bir insan yatağında huzur içinde ölmüş gibi görünebilir. Ölümü sırasında hiçbir acı çekmediği, zorluk yaşamadığı, yavaşça gözlerini kapattığı zannedilebilir. Oysa Allah inkarcının ölümünün büyük ızdıraplar ve zorluklar içinde olduğunu bildirmektedir. Ölüm meleklerinin inkarcıların canlarını alış şekilleri ise ayetlerde şöyle bildirilir:
Öyleyse melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak? İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah'ı gazablandıran şeye uydular ve O'nu razı edecek şeyleri çirkin karşıladılar; bundan dolayı (Allah,) amellerini boşa çıkardı. (Muhammed Suresi, 27-28)
Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin. Bu, ellerinizin önceden takdim ettiği işler yüzündendir. Yoksa şüphesiz Allah kullara zulmedici değildir. (Enfal Suresi, 50-51)
İnkarcıların bu zorlu ölümlerinin aksine müminlerin ölümleri çok kolaydır. Örneğin inkarcıların tam aksine, peygamberle birlikte savaşa çıkan ve savaşta hançerlenerek öldürülen bir mümin, aslında çok huzurlu ve korku duymadığı bir ölüm anı yaşar. Allah'ın ayetinde bildirdiği gibi, onların canları yumuşakça çekilip alınacaktır ve onlar melekler tarafından selam ve müjde ile karşılanacaklardır. Allah müminlerin ölümlerinin nasıl olacağını ayetlerinde şöyle bildirmiştir:
Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler. "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin." (Nahl Suresi, 32)