Sayın Adnan Oktar'ın 28 Kasım 2010 tarihli röportajından Mülk Suresi ile ilgili açıklamalar.
ADNAN OKTAR: Mülk Suresi; Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, şeytandan Allah’a sığınıyorum. “Mülk elinde bulunan (Allah) ne yücedir. O, her şeye güç yetirendir.” Bütün mal-mülk hepsi bütün dünya Allah’ındır. Beynimizde yaratıyor Allah. Dışarıda mülk var fakat görüntüsünü ışıklı olarak, aydınlık olarak hisleriyle beraber, kokusuyla, sertliğiyle veyahut yumuşaklığıyla, biçimiyle, her şeyiyle Allah yaratır. “O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” Yani “hayattan amaç sizin eylemlerinizi size göstermek” diyor Cenab-ı Allah. Çünkü Allah biliyor bizim ne yaptığımızı. Yani Allah bizi bize tanıtıyor. Eğer iyi bir insansak iyi olduğumuzu kendimiz görüyoruz, kötü bir insansak kötü olduğumuzu görüyoruz. Yani inkar edilecek bir durum kalmamış oluyor. “O, biri diğeriyle 'tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır.” O da çok büyük harikadır. Allah gök katmanlarını yedi kat olarak yaratmış, modern bilim sonradan bu yedi kat olduğunu tespit etti, göğün. İşte mezosfer, troposfer, bilmem ne falan, yedi kattır ve hakikaten birbiri ile uyumludur. Bu Kuran’ın, Allah’ın bir mucizesidir. “Rahman (olan Allah)’ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin.”Mutlaka birbiri ile uyumlu. Mesela, kromozomlar uyumlu, atom uyumlu; nötron, proton uyumlu, gözler uyumlu. Mesela gözler görüntüyü alıyor, kamera gibidir göz, irise ters olarak düşürüyor görüntüyü. Normalde bizim dünyayı ters olarak görmemiz gerekir, görüntü ters oluşuyor çünkü. Ama Allah onu uyumlu hale getirdiği için onu düzeltiyor, düz görüntü haline geliyor. Bir de ayrıca görüntü bulanık düşüyor irise. O bulanık görüntüyü Allah da netleştiriyor ayrıca. Yani isterseniz bir camın içerisine su koyun, yani yarım küre şeklinde su dolu kap alın, koyun; oluşan görüntü son derece bozuktur, son derece kötü bir görüntü oluşur. Yani göz merceğinin aynısını alın yapın, çok berbat bir görüntü oluşur. Ama bizim beynimizde gördüğümüz görüntü üç boyutlu ve çok keskin ve o kadar kaliteli ki, kalitenin şiddetinden dolayı biz diyoruz ki; “hakikaten var dışarıda” diyoruz. Bak, beynimizin içinde olduğu halde, görüntünün aldatıcılığından dolayı, yani beynimiz aldanıyor, Allah öyle yaratmış. Beynimizin aldanacağı şekilde yaratmış. %100 emin oluyoruz görüntünün dışarıda olduğundan. Halbuki kesinlikle beynimizin içinde görüntü. Mesela adam eve giriyor, “oh! Evimiz ne güzel, içine girmek ne hoş” diyor. Halbuki ev onun içinde, haberi yok. O evin içine girdiğini zannediyor. Tabii. Ev onun beyninin içindedir.
Allah öyle harika yaratmıştır. Ama insanlar onu bilmez, farkına varmazlar. Yani bambaşka bir alem de yaşarlar, bilmezler. Bunu gerçi çok anlattık, kitaplarda da anlattık. Zeki olan, çok akıllı olan insanlar bunu fark ediyorlar. Gerçek ruh sahibi olanlar anlıyorlar. Allah’ın sanatının nefes kesiciliğini görüyorlar. Yani sırf bunu gören bir insanın iman etmemesi mümkün değildir, imkansızdır. Yani bir sorunu olması lazım, ikinci bir ihtimal olmaz. Mesela, bak burada bir fincan var. Bakıyorum, o kadar net ki, üç boyutlu, bir de elimle tutma hissi de var. İnanmayan beri gelsin. Yani net dışarıda görünüyor. Eğer bana bunun bilgisi verilmemiş olsa ben bunu bilmem yani, kesinlikle dışarıda zannederim. O kadar kaliteli görüntü var. Bu görüntü kalitesine daha hiçbir şekilde ulaşılamadı. Bakın, en gelişmiş televizyonlar yapılıyor, en gelişmiş film stüdyolarında görüntü elde ediliyor. Üç boyutlu görüntü elde ediyorlar ama flu ve bulanık, hiçbir şekilde olmuyor. Bu görüntü kalitesini elde edemiyorlar. Allah bu görüntü kalitesini şu kadarcık etle elde ediyor. Beyindeki şuur merkezi şu kadardır, küçücük. Yani mercimek kadar falan bir şey, et parçasıdır. Orada bak bu mükemmel sistem oluyor. Dünyanın ünlü markaları var biliyorsunuz, televizyon teknolojisini geliştiren. Binlerce mühendis çalışıyor adamların emrinde. Allah mühendis olmadan, fabrikalar olmadan şu kadarcık etle bunu bitiriyor ve bu teknolojiyi bu gücü elde edemiyorlar daha hala. Bir de üç boyutlu renkli ve aydınlık. Dışarıda görüntü böyle değildir ayrıca. Bütün bilim adamlarının ortak kabul ettiği bir şeydir. Dışarıda görüntü simsiyah, karanlıktır. Çünkü dışarıdaki ışık dediğimiz olay sadece dalgadır, yani dalga yayılıyor. Farklı dalga boylarını biz ışık olarak beynimizde Allah bize yorumluyor. Mesela kırmızı denen olay ayrı bir dalga boyundan kaynaklanıyor. Dalga boyundaki farklılık; yeşil, kırmızı, mor, mavi, çeşitli renklerde görülür. Işık, parlaklık tamamen beynin yorumu, beyinde oluşuyor. Dışarıda ışık diye bir şey yok, parlaklık yok, simsiyah karanlıktır. Yani renk de, ışık parlaklığı da beynin yorumudur. Çünkü radyo dalgası gibi dalgadır. Radyo dalgası parlak bir şey değil, aydınlık değildir, değil mi? Şu anda da var mesela burada binlerce televizyon dalgası var, radyo dalgası var, göremiyoruz ve parlaklığı falan da yok, hiç bir şeyi yok. Ama ışık dalgalarını beyin bu şekilde alıyor, bu şekilde yorumluyor. Pırıl pırıl aydınlık olarak yorumluyor ve renkli olarak yorumluyor ve hem ne renkler, görüyorsunuz, cıvıl cıvıl, her türlü renk, inşaAllah. Bir de derinlikli, derinlik boyutuyla. Mesela derinlik olmasa biz bunu gazete sayfası gibi görürdük. Yani bir mecmua sayfası gibi görecektik. Derinlik kalitesini, mükemmel yaratıyor Allah. O yüzden şu an dünyanın %99,99’u bunun beyinde bir görüntü olduğunu bilmiyor. Yani bilerek yaşamaz. Mesela bağırır arkadaşına “Ey Hüseyin” der, çağırır. Uzakta olduğunu zannediyor. Halbuki beyninin içindeki Hüseyin’i çağırır o çağırırken. Yani beyninin içinde oluşuyor.
Dışarıda Hüseyin vardır ama Hüseyin simsiyah karanlıktır ve ışığı yoktur. Aydınlandığını düşünelim; madde saydam atomun yapısından kaynaklanıyor bu. Yani nötron, proton, elektron, işte şu, bu, işte çekirdek. Bunlar hep birbirlerine uzak, çok uzak yapılar. Dolayısıyla saydam, saydam ve simsiyah. Aydınlatıldığında da saydam görünür. Böyle değil, yani aslında olduğu gibi bir aydınlatılsa, Dünya çok acayip olur. Gölge de özel yaratılıyor. Allah Kuran’da diyor, “gölgeyi ben ayrı yarattım” diyor Kuran’da. Gölge Allah’ın bir sanatıdır. Yani ışık ayrı yaratılıyor, gölge ayrı yaratılıyor. Gölge çok zordur, gölgenin tekniği. Mesela bakın burada gölge olmasa biz bunları çok acayip algılarız. Gölge sayesinde bunları biz böyle üç boyutlu algılıyoruz. Gölge bir kalksa çok garip olur, yani bütün şekil şemal, her şey bozulur. Yani tahmin edemeyeceğiniz bir görüntü meydana gelir. Gölge onun güzelliğini sağlayan. Derinliği sağlayan da odur, anlam kazandıran da gölgedir. Ayrıca Allah renk sanatı kullanıyor. Birbirinden çok ayrı, farklı renkler kullanıyor. Gücünü gösteriyor Allah. Ayette diyor Allah; “Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler” diyor. Şimdi sokakta lahmacunu adam ısırarak yiyip, elinin tersiyle yüzünü silip giden bir insana sen bunu anlatsan da farkına varamayabilir. Yani bir kısım bazı insanlar. Derin düşünen insanlar bunun farkına varabiliyor, Allah’ın sanatını biliyorlar. O yüzden Allah diyor ayette; “ancak Allah’tan ilim sahipleri korkarlar” diyor. Yani gerçekten araştıran, bilimi gerçek bilen, derin düşünen insanlar fark edebilirler” diyor, “anlayabilirler” diyor. Onun için gerçek Müslümanları Allah sürekli düşünmesini, derin düşünmesini ve ilim sahibi olmasını istiyor Allah ayette. Yani derin tahkik etmelerini istiyor. Mesela üniversite imtihanının telaşı içerisinde koşarak gidiyor, yetişemiyor, soluk soluğa. Halbuki her insan üniversite imtihanına beyninin içinde girer, salona giremezsin. Salona girer gibi, salon salon değildir. Beyninin içindeki salon var. Bütün soruların cevabını orada verir. Soruyu soran da Allah’tır ona, yazdıran da Allah’tır. Kendi yazdığını zanneder. Yani kaderindeki sorulara kaderindeki cevapları verir, kendinin verdiğini zanneder. Allah sorar, Allah cevap verir. Ama şahıs kendisi yaptığını zanneder ve onun telaşını yaşar. Ondaki telaşı yaratan da yine Allah’tır. Bu bir imtihanın gereğidir. Allah çok karmaşık, çok ince bir teknik kullanmış ama yani bizim tahmin tahayyülümüzün çok çok üzerinde. Bir de bu anlattıklarım benim inanç meselesi değil, yani inanç meselesi, mesela Meleklere inanç bir imandır, ölümden sonra dirilmek bir imandır. Ama bu inanç meselesi değil, bu benim dediğim bilimsel gerçek bu. Yani dinsiz, imansız, Müslüman fark etmez, herkesin kabul ettiği bir gerçek bu. Yani ikinci bir ihtimali yoktur, bu dediğim doğrudur. Ama adam öldükten sonraki dirilmesi konusu tabii ki o inanç. Dirilmede yine Allah’ın bize bu yöntemle meydana getireceği görüntünün oluşmasıyla da dirileceğiz. Ama dışarıda yine bedenimiz oluyor tabii. Bir gölge varlık olarak bedenimiz olur. Ama Allah diyor; “Benim için çok kolaydır yaratmak” diyor. Yani insanlara o çok karmaşık ve zor gibi geliyor ama Allah “benim için çok kolaydır” diyor ayette. Mesela şöyle alın gözünüzü yumun, istediğiniz şeyi hayal edebiliyorsunuz. Mesela yollar, caddeler, değil mi? İnsan hatta rüyasında da böyle, haberiniz oluyor mu sizin, onun rüya olduğunu biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz.
SUNUCU 1: Gerçek zannediyoruz.
ADNAN OKTAR: Gerçek zannediyoruz tabii. Yakınına bir şey oluyor, feryat figan araçlarla bağıra çağıra hastaneye falan gidiyorlar rüyasında, değil mi? Rüya olduğunu bilse öyle şamata yapar mı? Baya panik oluyor. Hatta diyorlar mesela rüyasında, “bu rüya, olur mu öyle şey? Deli misin?” diyor, “baksana adam perişan vaziyette, hep beraber hastaneye gidiyoruz, neresi hayal?” Ama inanıyor, o anda bilmiyor. Mesela yemek yiyor, inanıyor. Üniversite imtihanına giriyor rüyasında, kan ter içinde kalıyor, bayağı tedirgin oluyor. Kazanamıyor. Koşuyor, yetişemiyor. Geri çevriliyor, bilmem ne. Bilmiyor. İşte bu dünyada öyle bir rüyadır. “Aynı rüyadan uyanır gibi kalkacaksınız” diyor Hz. Ali (r.a.)’den gelen rivayette. Ama dışarıda madde vardır ama dediğim gibi gölge varlıktır. Yani insanların tahmin ettiği gibi, bildiği gibi değildir. Çoğu insan da tabii bu konuyu düşünmek istemez, işine gelmediği için. Çünkü bakıyor, dolarlar beyninin içinde bir görüntü. Çok acayibine gidiyor. Fabrikasına bakıyor, fabrikası da görüntü. Yatına bakıyor, yatı da beyninin içinde görüntü. Yani o zaman ona biraz acayip geliyor. Halk arasında dikkat ederseniz Allah’ı sorduğunuzda derler ki; “sen aklını gösterebiliyor musun” diyor, “Allah nerede?” dediğinde. “Allah radyo dalgası gibidir. Televizyon dalgalarını biz görebiliyor muyuz? Göremiyoruz. İşte Allah’ı da öyle göremiyoruz” diyor. Halbuki kendisi öyle, kendisi görüntüdür. Allah mutlak varlıktır. Tam tersinedir anlattığım. Yani bilmiyorum, duymuşsunuzdur, halk arasında öyle derler, yani “Allah’ı göster” dendiğinde, “aklını gösterebiliyor musun?” diyorlar. Yani genellikle televizyon ve radyo dalgasına benzetiyorlar, haşa. Öyle değildir, biz gölge varlığız. Allah kesin, mutlak varlıktır. Ama bunu tabii daha kapsamlı, daha net anlayacakları gibi de anlatabilirim. Ama o zaman çok heyecanlanırlar. Ama onu istemiyorum. Yani böyle yavaş yavaş düşünerek bulmaları için sadece böyle ön deliller vererek, insanların kavraması için anlatıyorum. Çünkü doğrudan anlatırsam aşırı heyecanlanabilirler. Yani tam kavrayacakları şekilde anlatabilirim istesem. Yani net birden anlarlar, maddenin varlığının ne olduğunu anlarlar. Ama o da olmaz. O kadar heyecanı bir insan kaldıramayabilir, inşaAllah. Usturubuyla bu anlattıklarımız iyi. Ne diyorsun bu anlattıklarıma?
SUNUCU 1: Ne diyebilirim hocam. Çok güzel şeyler anlatıyorsunuz. Bizi bilgilendiriyorsunuz, insanları da bilgilendiriyorsunuz. İnanılır gibi değil?
ADNAN OKTAR: Dediklerimi sen anladın, hoşuna da gitti anladığım kadarıyla. Ne diyorsun anlattıklarıma? İlginç değil mi?
SUNUCU 2: Evet, ilginç.
ADNAN OKTAR: Daha önce düşünmüş müydün hiç anlattıklarımı?
SUNUCU 2: Hayır. Yani hiç bu kadar geniş çaplı düşünmedim. Yani düşündüm de bir yandan düşünmek istemedim.
ADNAN OKTAR: Neden düşünmek istemedin?
SUNUCU 1: Düşündükçe daha ilerisini düşünüyorsun çünkü.
ADNAN OKTAR: İşte Allah’ın istediği de o. “Derin düşünün” diyor. Yani insanlar hep derin düşününce bir şey olacak zannediyorlar, işte delirirsin, oynatırsın. Hiçbir şey olmaz. Allah bizi onu düşünecek şekilde yaratmıştır. Öyle bir konu yok. Anlat Berkerim.
ALTUĞ BERKER: Bu konudaki ayeti okuyorum hocam, inşaAllah. Sekizinci Sure’nin, on yedinci ayeti. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.”
ADNAN OKTAR: Bak, “attığın vakit sen atmadın, ben attım” diyor, değil mi Cenab-ı Allah? Evet. Her şeyi yaratan Allah’tır. Allah onu söylüyor. Sen ne diyorsun anlattıklarıma?
SUNUCU 3: Çok ilginç, ilginç olduğu kadar da çok güzel.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Daha önce düşünmüş müydün?
SUNUCU 3: Hayır, düşünmedim.
ADNAN OKTAR: Düşünmek istemediğin daha önce sen de?
SUNUCU 3: Hayır. Düşünmek istesen de istemesen de düşünüyorsun yani.
ADNAN OKTAR: Bir gerçek çünkü. Tabii, gerçeklerden kaçmak çok mantıksız olur. Bir de gerçekler güzeldir, değil mi? Allah’ın sanatını görmüş oluyoruz. Allah’ın ihtişamını görüyoruz, Allah’ın derin güzelliklerini görmüş oluyoruz. Yaratma sanatını görmüş oluyoruz. Böylece Allah’a olan sevgimiz, bağlılığımız daha çok artar ve yaratılışın nasıl olduğunu daha iyi anlıyoruz. Mesela bu evrimciler, şu bu falan, takım, bunlar bilmiyorlar bu gerçeği. Cenneti ve Cehennemi daha iyi kavrıyor insanlar. Çünkü rüyasında bir anda Cehennem gibi bir yer gösteriliyor. Adam kendini berbat bir ortamda zannediyor. Bir anda rüyasında da Cennet gibi bir yer göstertiliyor, o Cennet gibi yerde olduğunu zannediyor. Orada evler de oluyor; köşkler, arabalar da oluyor. Ve seri olarak Allah onu meydana getiriyor. Ayrıca biz gözümü kapattığımızda, istesek, hayal ettiğimizde hayal ettiğimiz her şey oluşuyor. Ama flu olarak oluşuyor. Ama mutlaka oluşur. Bir insan mesela bir şeyi aklına hayaline getirdiğinde, limonu bile aklına getirdiğinde ağzı sulanıyor. Demek ki hayal ediyor, edebiliyor demek ki. Yani vücut ona tepki veriyor artık, düşünün. Bunu Allah bize yaratmıştır. Ahirette de insan aklından geçen bir şeyi aynı beyninde bunun yaratılması gibi bunun çok daha neti, yani üç boyutlu net ve kalitelisi aynı anda yaratılacak. Yani aklımızdan geçirmesi yeterlidir. Mesela herhangi bir şeyi istediğimizde, hayal ettiğimizde aynı anda yaratılıyor Cennette. Allah bu sistemi bizim içimize koymuş ve bize gösteriyor zaten bu sistemi. Mesela kebap konusu açıyor milletin, ağzı sulanıyor insanların hayal ediyor, kokusu aklına geliyor, tadı aklına geliyor. Yutkunmasının nedeni o. Demin yutkundun, hayal ettiğin için. Ama hayal ettin orada, değil mi?
SUNUCU 1: Tabii ki de.
ADNAN OKTAR: Demek ki kolay işte. Allah kolay bir sistem yaratmış. Fakat flu. O ölümden sonra net hale gelmiş oluyor. Yani Cennette net hale geliyor. Küfürde de en istemediği heyulalar; en istemediği, en korktuğu şeyler onun etrafını saracak. Yani kabustur insanın istemediği şey, sürekli kabus meydana gelecek. Cehennemin özelliği de budur. Allah ona yaratıyor. Ama dışarıda vardır, var olan bir şey. Ama onun görüntüsüyle muhatap olmuş olacak. Yani Cennet ve Cehennemin yaratılışındaki sistemin bazı özellikleri hakkında bazı bilgiler verdim, Allah’ın dilemesiyle. Yani insanların, kardeşlerimizin kavraması için, inşaAllah.
Sayın Adnan Oktar'ın 5 Şubat 2010 tarihli röportajından Mülk Suresi ile ilgili açıklamalar.
OKTAR BABUNA: “O, amel(davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır”. Kimin daha iyi amelde bulunacağını, kimin samimi olup olduğunu ortaya koymak için Allah, ölümü ve hayatı yaratmıştır ama buradaki denemekte tabii Allah’ın bilmediği bir şey değil. Allah biliyor, Allah bize gösteriyor hayatımızla inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Şimdi bu hadislerden oku.
OKTAR BABUNA: İnşaAllah Hocam.