Tekvir Suresi, 29. Ayetinin Tefsiri

 

Sayın Adnan Oktar'ın 19 Aralık 2010 tarihli röportajından Tekvir Suresi ile ilgili açıklamalar.

 

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım, Cenab-ı Allah diyor ki; “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” Önce Allah dileyecek, sonra biz diliyoruz. Mesela diyoruz ki; “bana kalemi verir misin?” Önce Allah’ın bunu bize söylemesi lazım. Kalemi istemeyi Allah bize söyleyecek, ondan sonra biz onu söyleyebiliyoruz.

SUNUCU: Biz zannediyoruz ki biz istiyoruz.

ADNAN OKTAR: Yok, olmaz öyle şey. Mümkün değil. Bir kere teknik olarak öyle bir gücü olmaz insanın. Zavallı bir varlıktır insan. İmkansız öyle bir şey olması. Onun için Cenab-ı Allah, şeytandan Allah'a sığınırım; “Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler” diyor Allah, Kuran'da ayet var. İnsanların genellikle böyle bir belanın içinde olduklarını söylüyor Allah. “Hakkıyla kadrini takdir edemediler.” Yani “gücünü takdir edemediler” diyor.

SUNUCU: Yani biz bir şeyi dilerken aslında Allah diliyor.

ADNAN OKTAR: Tabii, Allah diliyor. Hiçbir şeyi insan, ne küfür olsun, ne Müslüman olsun, hiç bir şeyi ama hiçbir şeyi gerçek anlamda kendi isteğiyle yapamaz. Mutlaka kaderinde olduğu için yapar. Bazı cahil kardeşlerimiz diyor ki; “kardeşim, tabii ki bize iki yol göstermiştir” diyor. Tamam, onu Allah yaratır. “Biz, yollardan birini seçeriz” diyor. O yolu seçmeni kim sağlıyor? Allah sağlıyor. “İrade-i cüz-i var” diyor, cüzi irade. Tamam, senin cüz-i iradeni kim yaratıyor? Allah yaratıyor. O zaman bütün iradeyi; külli iradeyi de, cüzi iradeyi de kim yaratıyormuş? Allah yaratıyormuş. İllaki kendilerini bir putlaştıracaklar. İllaki kendilerine Allah gücü vermeye kalkıyorlar. Böyle bir şey mümkün değil. İnsan acizin acizidir, Allah’a tam teslim olmuş bir varlıktır, inşaAllah. Tabii, asıl bu konu üzerinde derinleşmek gerekir.

Ben bu konuları zaman zaman anlatıyorum; aklı olan, vicdanı olan bu konu içindeki harikuladeliği benim defalarca söylememe gerek kalmadan düşünüp bulur. Ben bu konunun anahtarını, inceliklerini anlatıyorum. Her gün anlatmıyorum. Vicdan sahibi olan bunu fark eder. Yaklaşık anlatıyorum ama vicdan sahibi olan buradaki harikuladeliği anlar. Mesela desem ki ben; “biraz sonra buraya olağanüstü varlıklar gelecek” desem ve “biz buradan başka bir yere gideceğiz, çok kısa sürenin içerisinde olacak, bir saniyenin içinde olacak bu” desem, sonra sohbete devam etsem; adam bununla hiç ilgilenmiyorsa, bunu çok alelade bir haber olarak görüyorsa, bu bir anormallik değil midir? Çünkü fevkalade bir şey söylüyorum; çok önemli bir şey söylüyorum. “Bir saniye içinde buradan kendi evimize gideceğiz” diyorum, “olağanüstü bir şey olacak” diyorum, “mucize olacak” desem, “harika, keramet olacak” desem, çok harikulade bir şeydir. Ben de diyorum ki; “madde beynimizde görüntü olarak görünüyor” diyorum. “Ha, öyle mi?” diyor. “Hakikaten çok ilginç” diyor. Halbuki bunu bir kavramış olsa, heyecandan ölecek hale gelir neredeyse. Çok büyük olay anlatıyorum ben. Ama konuları değiştiriyorum tabi. Başka konulara da giriyorum; işte Cübbeli’den, kubbeliden bahsediyorum, şuradan buradan bahsediyorum, onun için dikkatleri dağılıyor. Dikkatlerini dağıtmayacaklar. Ben önemli bir şey söylediğimde dikkatlerinin o noktadan hiç çekilmemesi lazım. Bir kere Allah hiç unutulmaz, kader hiç unutulmaz. Maddenin hakikati de hiç unutulmaması gereken bir gerçektir. Onun içerisinde beni dinlemeleri lazım. Ondan çıkarak beni dinledin mi gaflete gidebilirler. O hiç çıkılacak bir konu değildir. Allah aşkı unutulmaz, Allah korkusu unutulmaz, ölüm unutulmaz, bizi Allah’ın yarattığı unutulmaz, her şeyi Allah’ın yarattığı unutulmaz, her an bizi Allah’ın seyrettiği unutulmaz, konuşmalarımızı Allah’ın dinlediği unutulmaz. Bunu Müslüman her zama...